• Sonuç bulunamadı

B. Hayberli Yahûdilerden Öldürülmesi Emredilip de Öldürülenler

III. MÜNÂFIKLARDAN ÖLDÜRÜLMESİ EMREDİLİP DE

4. Adı Zikredilmeyen Bir Câsûs

Ces, kökünden “gözetleyen, araştıran” manasına gelen câsûs884; şerre dair gizliyi araştıran kimseye denir.885 Başka bir ifadeyle insanların sırlarını, gizli yönlerini öğrenerek onları taşıyan kişiye câsûs denir. Düşman adına çalışan câsûsların durumu konumlarına göre değişebilmektedir. Câsûslara uygulanacak hüküm Müslüman câsûs, Zimmî câsûs, Harbî-Kâfir câsûs ve Müste’men câsûs olmak üzere dört kategoride değerlendirilir. Harbî olan kafir câsûsun öldürülmesi noktasında âlimler müttefiktir. Muâhid ve zimmî câsûsun öldürülmesi hususunda ise âlimler arasında ihtilaf vardır.886 Câsûs, eğer mü’min ise cumhura göre öldürülmez ona ta’zir cezası verilir.887 İmam Mâlik’e göre dindaşlarına zarar verdiği için öldürülür.888 Alanımız hukuk olmadığı için bu temel bilgilerle yetinerek konuya girmek istiyoruz.

Seleme b. Ekvâ’dan aktarılan hadise göre olay şöyle gerçekleşmiştir: Rasûl-i Ekrem, bir seferde (Huneyn gazvesinde)889 iken müşriklerden bir câsûs, Rasûlullah’a gelerek sahâbîlerin yanına oturup (onlarla biraz) konuştu, sonra (hızlıca oradan) uzaklaştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “ (O, bir câsûstur.) Onu arayıp bulun ve

öldürün.” buyurdu. Bu emir üzerine orada hazır bulunan sahabilerden Seleme b.

Ekvâ’, ona yetişerek onu öldürdü.”890 Hadis’in devamında Hz. Peygamber, onu öldürmesi nedeniyle câsûs’un üzerindeki eşyalarını ganimet olarak Seleme b. Ekvâ’ya verdi.891

883 Red. İ. Lütfi Çakan, Sünen-i Ebû Dâvûd Terceme ve Şerhi, XV, s, 25-30. 884 Cengiz Kallek “Câsûs” DİA, VII, s, 163-166.

885 Mehmed Sofuoğlu, Sahîh-i Buhârî ve Tercemesi, VI, s, 2803.

886 Cengiz Kallek “Câsûs” DİA, VII, s, 163-166; Ahmet Dâvûduğlu, a.g.e VIII, s, 496-497; İbrahim

Canan, Kütüb-i Sitte, V, s, 209-210, XIV, s,139; Ahmet Yaman, İslâm Devletler Hukukunda Savaş, İst., 1998, s, 132-135.

887Cengiz Kallek “Câsûs” DİA, VII, s, 163-166; İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, V, s, 209-210.

888 Cengiz Kallek “Câsûs” DİA, VII, s, 163-166; Ahmet Yaman, İslâm Devletler Hukukunda Savaş, s,

132-135.

889 Müslim, Kitâbu’l-Cihâd ve’s-Siyer 1753.

890 Buhârî, Kitâbu’l-Cihâd ve’s-Siyer 172; Ebû Dâvûd, Cihâd 100. Ebû Dâvud’un aktardığı hadiste

câsûs’un konuşmasından bahsetmemektedir.

Müslîm, bu hadisi Seleme b. Ekvâ’dan detaylı bir şekilde aktarmaktadır. Biz bu hadisin yukarıdaki rivayetlerden farklı olan taraflarını sadece aktarmakla yetineceğiz. Bu hadis’e göre olay Hevâzin yani Huneyn gazvesi esnasında yaşandı. Rasûlullah ile beraber kahvaltı yapıldığı sırada deve üzerinde bir adam çıkageldi. Bu kişi, devesini bağladıktan sonra cemaat ile yemek yemek için sofraya geçti. Bu arada etrafa bakınmaya, başka bir ifadeyle inceden inceye ortalığı, askerlerin hallerini gözden geçirmeye başladı. Sonra da bu zat, aniden kalkarak devesine binip ordan hızlıca uzaklaştı. Bunun üzerine sahâbeden Seleme b. Ekvâ’ onun peşine takılarak onu öldürdü.892 Görüldüğü üzere bu hadiste ise Hz. Peygamber’in câsûsun öldürülmesine yönelik doğrudan bir emri yoktur. Ancak, Seleme’nin diğer sahâbelerden daha atik olup câsûsu öldürmesi üzerine Rasûlullah’ın diğer Müslümanlarla olay mevkiine gelerek “Bu adamı kim öldürdü?”diyerek bir soru sordu. Seleme b. Ekvâ’nın öldürdüğünü dediklerinde üzerindeki eşyalar onundur buyurması bu işe Rasûl-i Ekrem’in olur verdiğini göstermektedir. Şayet haksız yere öldürülmüş olsaydı Hz. Peygamber, kesinlikle Seleme’yi azarlardı ve diyetini de ölen kişinin yakınlarına öderdi. Böyle bir azarlamanın ve diyetin söz konusu olmadığından yola çıkarak Rasûlullah’ın yapılan işten memnun olduğu açıktır. Çünkü bu adam, Müslümanların gizli taraflarını öğrenip bir an önce haber verebilmek için hemen oradan hızlı bir şekilde sıvışması son derece önemlidir. Yani bu tavır, gelen kişinin art niyetli olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla da onun öldürülmesi Müslümanların menfaatinedir.893 Şayet bu câsûs, öldürülmemiş olsa idi askeri bilgiler düşmanın eline geçerdi ki bu Müslümanlar için hiç de iyi olmayabilirdi. Netice olarak diyebiliriz ki Müslümanların ve devletin askerî, siyasî ve ekonomisi gibi geleceğini ilgilendiren durumlarını düşmana sızdıran, ajanlık yapan kişilerin öldürülmesi hukûken ve dinen caizdir.

892 Müslim, Kitâbu’l-Cihâd ve’s-Siyer 1753. 893 İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, V, s, 209-210.

I. ERKEKLERDEN ÖLDÜRÜLMESİ EMREDİLENLER

Mekke, etrafı sarp dağlarla çevrili bir yerleşim yeri olması nedeniyle tarihte saldırıya pek maruz kalmamış bir şehirdir. Mekke, Hicaz bölgesinin en önemli şehirlerinden birisidir. Burada insanlar, zamanla müvahhidlikten uzaklaşarak putlara inanmaya başladı. Hz. Peygamber, hak ve hukukun kalmadığı bir dönemde Mekke’de dünyaya geldi. Risâletle görevlendirildikten sonra kendisine cahiliyye devrinde “Muhammedü’l-Emin” lakabını takanlar Rasûlullah’ın tebliği karşısında o’na düşman kesildiler. Neticede müşrikler, Hz. Peygamber başta olmak üzere inananlara Mekke’de huzur vermeyince Müslümanlar, doğdukları vatanlarını terk etmek zorunda kaldılar. Suçları ise "Allah'tan başka ilâh yoktur." diyerek putperestliğe karşı çıkmalarıydı. Rasûlullah, kendisine, ailesine, ashâbına eziyet, işkence ve hakaret eden bu zalimlere daha fazla dayanamayarak ashâbıyla birlikte Medine’ye hicret etti. Mekke’li müşrikler, Medine’de de Müslümanları rahat bırakmadılar. Mekke, dini, siyasî, ekonomik açıdan önemi inkâr edilemez kültür ve medeniyet şehridir. Yirmi sene gibi uzun bir süre İslâmiyet’e ve Hz. Peygamber’e düşmanlık gösteren en önemli düşman merkeziydi. Bu nedenle de İslâm davetinin selameti için buranın fethi son derece önemliydi. Hudeybiye antlaşması akabinde fethedilen Hayber, Mekke’ye giden yolda Müslümanlar için atlama taşı oldu. Netice de Hz. Peygamber, istemeyerek terk ettiği ana vatana sekiz yıl gibi kısa bir süre sonra muzaffer bir komutan olarak geri döndü. Rasûl-i Ekrem, savaş hukuku gereği istese hepsini öldürebilirdi. Çünkü müşrikler, kendisi başta olmak üzere Müslümanlara akla hayale gelmeyen işkenceler yapmışlardı. Ancak Rasûl-i Ekrem bunu onlara yapmadı.

Fetih günü Mekke’li müşriklerin çoğu umumi afla Rasûl-i Ekrem tarafından affedildi. Ancak; içlerinde Hz. Peygamber ve İslâm aleyhinde lobi –karalama- çalışmaları yaparak kamuoyu oluşturan propagandist, kâtil, hırsız, müfteri gibi mücrimler, bu affın kapsamı dışında tutuldu. Çünkü onlar, hadlerini fazlasıyla aşmış kişilerdi. Dolayısıyla da bu kişilerin hakkında verilen gıyabî hüküm ölümdü. Hz. Peygamber fetih günü Mekke’ye girerken: “(Müslüman askerler) sadece kendileriyle

savaşanlarla savaşacaklardır. Ancak isimlerini ahd ettiğim/söylediğim bir takım insanlar bunun dışındadır.” buyurdu. Devamında da “Şayet onları, Kâ’be’nin örtüsü altında bulsalar dahi öldürmelerini (Müslümanlara) emretti.”1

Yukarıda verilen kesin ölüm emri, akla doğal olarak bazı sorular getirmektedir. Bu sorular konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacağını düşündüğümüz için burada zikretmek istiyoruz. Hz. Peygamber, umumi aftan neden bazılarını istisna etmiştir? Yaklaşık olarak sekiz erkek altı kadının genel affın dışında tutulmasının hikmeti nedir? Af dışında bırakılarak öldürülmeleri istenen bu kişilerin suçları nelerdi? Öldürülmeleri istenen bu kişilerin isimleri açık bir şekilde zikredilerek söylenmesi ne kadar doğrudur? Şayet amacı öldürmek olan bir lider, sinsice onları yakaladıktan sonra öldürtmesi daha akla yatkın değil mi? Böyle bir taktik daha etkili ve toptan çözüm iken niçin Hz. Peygamber, onları açık hedef göstererek kaçmalarına imkân sağlamıştır? Fetih öncesinde düşmanların tedbir almamaları için azami çaba göstererek en yakınlarından hareketin içeriğini gizli tutan Rasûl-i Ekrem niçin bu hassasiyetini burada göstermemiştir? Niçin doğrudan hedef gösterilerek suçlular uyandırılmıştır? Rasûlullah’ın burada sergilediği bu farklı iki politikanın hikmeti nedir? Bu ilan ile onların Mekke’den kaçmaları mı amaçlanmaktadır?2 Bu sorulara doğru cevap verebilmek için o dönemin şartlarının iyi bilinmesi gerekmektedir.

1 İbn Hişâm, es-Sîre, IV, s, 40. Bazı kaynaklarda ise Hill bölgesinin içinde ve Haram bölgesinin

dışında da kaydı düşülmüştür. Bkz: Ebû Dâvûd Cihâd 117; Said Havva, el-Esâsü fi’s-Sünne ve Fıkhihâ, Siyretü’n-Nebeviyye, çev: Komisyon, İst., 1991, III, s, 268. Hz. Peygamber’in Ka’be’nin örtüsüne bile sarılsalar öldürülmelerini emretmesindeki hikmet şudur: Müşriklerin cahiliyye geleneklerine göre dokunulmazlık elde etmelerinin en emin yolu, Ka’benin örtüsü altına sığınmak olduğu için böyle bir açıklama gereği duymuştur. (Celaleddin Vatandaş, Hz. Muhammed’in Hayatı ve İslâm’a Daveti, II, s, 443.) Yani Hz. Peygamber, öldürülmeyi fazlasıyla hak edenlerin bu yola başvuracağını önceden sezerek bu noktaya vurgu yapmıştır. Aşağıda da detaylı bir şekilde anlatacağımız üzere Rasûl-i Ekrem, bu öngörüsünde haklı çıkmıştır. Çünkü Abdullah b. Hatal, Ka’be’nin örtüsüne sarılı bir halde bulunarak öldürülmüştür.

2 Yapılan hareketlere baktığımızda böyle olduğu kanaati bizde fazlasıyla oluşmaktadır. Şayet Hz.

Peygamber isimlerini saydığı kişileri gerçek manada öldürtmek isteseydi. Bu kişilerden bir tanesi Mekke’den kaçamazdı. Çünkü Mekke’ye farklı yollardan- dört bir yandan- giren İslâm ordusu giriş çıkışları tutarak suçluları rahatlıkla yakalayarak cezalandırabilirdi. On bin kişilik bir ordu için bu çok da kolaydı. Böyle büyük bir ordunun elinden öldürülmeleri emredilen kişilerin çoğunluğunun kaçırması o ordu için bir utanç vesilesidir. Kanaatimizce Hz. Peygamber, emin beldede kan dökülmesini istemediği için bu insanların kendi istekleriyle şehri terk etmelerine müsaade etmiştir. Bu, bir nevi suçluların kurtuluşu için verilmiş nebevî bir fırsattır. Çünkü şirkin kirlerinden sıyrılarak aslı hüviyetine irca ettirilen Mekke, aynı şekilde yaşayanlar olarak da İslâm’dan sonra geçmişine sünger çekmiş temiz kişileri içinde barındırması amaçlanmıştır. Kanun suçlusu, toplum için tehlikeli,

Hakkında vur emri verilen kişilerin hepsi; Hz. Peygamber başta olmak üzere İslâmiyet’e vermiş oldukları fiili, sözlü zararlı tutum ve davranışlarından dolayı kırmızı bültenle aranan suçlulardı. Kanı heder edilenler olarak tarihe geçen bu kişilerin sayıları hakkında Siyer, Meğâzi, Tabakât ve Hadis kitaplarında farklı rivayetler bulunmaktadır. Sayıları farklı olmakla birlikte haklarında verilen kesin karar, nerede olursa olsun rastlandıkları yerde öldürüleceklerdi. İslâm karşıtlığı yapan şâirler, kâtiller, hırsızlar ve mürtedlerden oluşan bu kişilerin öldürülmelerine neden olarak ön plana çıkan özellikleri; elleriyle, dilleriyle ve mallarıyla İslâm dinine ve mensuplarına zarar vermeleridir. Özellikle şâirler, dilleriyle İslâm’a karşı söylemiş oldukları şiirleriyle çok zarar veriyorlardı. Çünkü bunlar dilleri sayesinde cahil halkı kolay bir şekilde provoke ederek kitleleri İslâm aleyhinde maşa olarak kullanıyorlardı. Dolayısıyla da öldürülmesi emredilen kişiler için İslâm aleyhindeki propagandaların bayraktarlığını yaptıkları aşağıda görülecektir.

Konumuzun iyi anlaşılması için Fetih günü görüldüğü yerde öldürülmesi istenen bu kişilerin kaynaklarda geçen sayılarını ve isimlerini çoktan aza doğru kaynaklarıyla birlikte zikredip bir çıkarımda bulunacağız. Çünkü kaynakların güvenirliğini göz önüne alarak yapacağımız bu analiz bizi daha doğruya ulaştıracaktır. Bu sebeple bunu çok önemsiyoruz. Aşağıda detaylı anlatacağımız rivayetleri burada alt alta zikredeceğimiz kaynakları da göz önüne alarak ulaşacağımız kanaat bilimsel olarak hiç kuşkusuz daha tutarlı olacaktır. Şöyle ki hangi isimler üzerinde kaynakların ittifak edip etmediği böylece rahat bir şekilde gözler önüne serilmiş olacaktır. Kaynaklara göre fetih günü kanı heder edilenlerin sayısı ve isim listesi şöyledir:

İbn Hacer, “Fethu’l-Bârî” adlı eserinde dokuzu erkek, altısı kadın olmak

üzere öldürülmesi emredilen kişi sayısı toplam on beştir.3 Bunlar şunlardır: Erkekler;

kırmızı bültenle aranan mücrimlerin emin belde de yaşaması oranın geleceğini tehdit edeceği gerekçesiyle şehri terk etmeleri istendiğini düşünüyoruz.

3 İbn Hacer, Fethu’l-Bâri, VIII, s, 9-10. İbn Hacer, Ebû Ma’şer’in bu kişiler arasına Hâris b. Tulâtıl el-

Huzâi’yi; Hâkim’inde bu kişiler arasına Ka’b b. Züheyr, Vahşî b. Harb ve Hind bnt. Utbe’yi de kattığını zikretmektedir. Sonuçta da kanı heder edilenlerin sekizi erkek ve altısı kadın olmak üzere 14 kişiye ulaştığını söylemektedir. Ancak yukarıda aktardığı isimlere bakıldığında sayının on dört değil on beş olduğu görülmektedir. Ayrıca burada İbn Hatal’ın bir cariyesi olan Kureybe’nin yazımında kanaatimizce bir yanlışlık söz konusudur. Şöyle ki İbn Hacer’in aktardığı Kuraynâ, Fertanâ’nın bir diğer ismi olup farklı iki kişiymiş gibi aktarılmıştır. Allah-u a’lem buradaki yanlışlık yazımdan kaynaklanmaktadır. “B” harfi yerine “N” harfı yazılmak suretiyle Kureybe, Kuraynâ olarak metne

Abdullah b. Uzzâ b. Hatal, Abdullah b.Sa'd b.Ebî Serh, Huveyris b. Nukayz, Mikyes b. Subâbe, İkrime b. Ebî Cehil, Vahşî b. Harb, Hâris b. Tulâtıl, Hebbâr b. Esved, Ka’b b. Züheyr’dir. Kadınlar ise; Hind bnt. Utbe, Amr b. Hâşim’in cariyesi Sâre, Abdullah b. Hatal’ın iki cariyesi Fertâne, Kureybe, Ümmü Sa’d ve Erneb’tir.

İbnü’l-Esîr, “el-Kâmil fi’t-Târîh” adlı eserinde can güvenlikleri kaldırılan

kişileri sekiz erkek ve dört kadın olmak üzere on iki kişi olarak aktarmıştır. Bunlar şunlardır: Abdullah b. Hatal, Abdullah b.Sa'd b.Ebî Serh, Huveyris b. Nukayz,

Mikyes b. Subâbe, İkrime b. Ebî Cehil, Vahşî b. Harb, Safvân b. Ümeyye, Abdullah b. Zibe’râ, Kadınlar ise; Hind bnt. Utbe, Amr b. Hâşim’in cariyesi Sâre/Ümmü Sâre, Abdullah b. Hatal’ın iki cariyesi Fertâne ve Kureybe’dir.4

Vâkıdî, “Kitâbu’l-Meğâzî” adlı eserinde altı erkek ve dört kadın olmak üzere

on kişinin adını birlikte liste halinde aktarılmakta sonraki sayfalarda ise "Rasûlullah,

bir grupla birlikte Vahşi'nin de öldürülmesini emretti." cümlesi zikredilmektedir.

Dolayısıyla erkeklerin sayısı yediye çıkmaktadır. Bunlar şunlardır: Abdullah b. Hilâl

b. Hatal, Abdullah b.Sa'd b. Ebî Serh, Huveyris b. Nukayz, Mikyes b. Subâbe, İkrime b. Ebî Cehil, Hebbâr b. Esved, Vahşî b. Harb, Kadınlar ise; Hind bnt. Utbe, Sâre, Abdullah b. Hatal’ın iki cariyesi Kureynâ /Fertenâ, Kureybe/Ernebe’dir.5

Belâzürî, “Ensâbü’l-Eşrâf”, adlı eserinde altısı erkek dördü kadın olmak

üzere liste halinde on kişinin adını zikretmiştir. Bunlar şunlardır: İkrime b. Ebî Cehil,

Hebbâr b. Esved, Abdullah b.Sa'd b. Ebî Serh, Mikyes b. Subâbe, Huveyris b. Nukayd, İbn Hatal, Kadınlar ise; Hind bnt. Utbe, Sâre, Hilâl b. Abdullah b. Hatal’ın iki cariyesi Kureynâ/Fertenâ, Kureybe/Erneb’dir. Ancak sonraki sayfalarda Vahşî b. Harb’inde kanının heder edildiğini zikretmektedir. Dolayısıyla da erkeklerin sayısı

yediye çıkmaktaktadır.6

İbn Sa’d, “Tabakâtü’l-Kübrâ” adlı eserinde altısı erkek dördü kadın olmak

üzere liste halinde on kişinin adını zikretmiştir. Bunlar: Abdullah b. Hilâl b. Hatal,

Abdullah b.Sa'd b. Ebî Serh, Huveyris b. Nukayz, Mikyes b. Subâbe, İkrime b. Ebî

yazılmıştır. Not: Abdullah b. Hatal’ın iki şarkıcı cariyesinin adı bazı kaynaklarda zikredilmemiştir. Biz burada diğer kaynaklardan hareketle geçtiği yerlerde adlarını ayrıntılı olarak zikrettik.

4 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, s, 123–127. 5 Vâkıdî, el-Meğâzî, II, 258-285.

6 Belâzürî, Ahmed b. Yahyâ b. Câbir (279/892), Ensâbü’l-Eşrâf, I-VIII, thk., Süheyl Zekkâr-Riyâd

Cehil, Hebbâr b. Esved’dir. Kadınlar ise; Hind bnt. Utbe, Sâre, Abdullah b. Hatal’ın iki cariyesi Fertenâ ve Kureybe’dir.7

Taberî, “Târîhu't-Taberî” adlı eserinde beşi erkek dördü kadın olmak üzere

toplam dokuz kişinin adını zikretmiştir. Bunlar: Erkekler; Abdullah b. Sa'd b. Ebî

Serh, Abdullah b. Hatal, Huveyriz b. Nukayz, Mikyes b. Sübâbe, İkrime b. Ebî Cehil’dir. Kadınlar ise, Hind bnt. Utbe, Sâre ve Abdullah b. Hatal’ın iki şarkıcı cariyesi Fertenâ/Kureynâ ile Kureybe/Ernebe’dir.8

İbn Hişâm, “es-Sîretü’n-Nebeviye” adlı eserinde beş erkek ile üç kadın

olmak üzere sekiz kişinin adını zikretmiştir. Bunlar: Abdullah b. Hatal, Mikyes b.

Subâbe, Huveyris b. Nukayz, Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh, İkrime b. Ebi Cehil, Fertenâ /Kureynâ, Onun arkadaşı "ﺎَﻬُﺘَﺒِﺣﺎَﺻ" Kureybe/Ernebe ve Sâre’dir.9

İbn Kesîr, “el-Bidâye ve’n-Nihâye” adlı eserinde beş erkek ile üç kadın

olmak üzere sekiz kişinin adını zikretmiştir. Bunlar: Abdullah b. Hatal, Mikyes b.

Subâbe, Huveyris b. Nukayz, Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh, İkrime b. Ebi Cehil, Fertenâ /Kureynâ, Onun arkadaşı "ﺎَﻬُﺘَﺒِﺣﺎَﺻ" Kureybe/Ernebe ve Sâre’dir.10

Ebû Davud ile Nesâî “es-Sünen” adlı eserlerinde Sa’d b. Ebî Vakkas’tan

aktardığı rivayete göre fetih günü Rasûlullah, dört erkek ile iki kadın hariç diğer insanlara eman verdi. Bunlar şunlardır: İkrime b. Ebî Cehil, Abdullah b. Hatal,

Mikyes b. Subabe, Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh’tir. Kadınların sayısı belirtilmesine

rağmen isimleri zikredilmemiştir.11

Buhârî, “el-Câmiu’s-Sahîh” adlı eserinde fetih günü tek kişi öldürülmüştür.

O da Abdullah b. Hatal’dır.12 Yaptığımız çalışma sonucunda öldürülmesi emredilen

kişiler arasında isimleri zikredilmediği halde öldürülmekten korkup kaçanlar da vardı. Bunlar doğrudan konumuzla alakalı olmadığı için sadece isimlerini zikretmekle yetineceğiz. Bunlar şunlardır: Hâris b. Hişâm Züheyr b. Ebî Ümeyye b.

Muğîre13 ve Huveytıb b. Abdulazzâ’dır.14

7 İbn Sa’d, et-Tabakât, II, s, 136. 8 Taberî, et-Târîh, III, s, 58-61. 9 İbn Hişâm, es-Sîre, IV, s, 40-42. 10 İbn Kesîr, el-Bidâye, IV, s, 297-298.

11 Ebû Dâvûd, Kitabu’l-Cihâd, 117; Nesâî, Kitâbu Tahrîmü’d-Dem, 14. 12 Buhârî, Kitâbu’l-Meğâzî, 50.

13 Hz. Ali ﺎﻤﻬﻨﻠﺘﻗﻷ ﷲاو” sözüyle bu iki kişiyi öldürmek istemiş ancak kız kardeşi Ümmû Hanî buna

müsaade etmemiştir. Hatta Ümmü Hanî Rasûlullah’a gelerek onlara eman istedi. Onun hatırı için o ikisine eman verildi. Bkz: İbn Hişâm, es-Sîre, IV, s, 42.

Görüldüğü gibi rivayetler üzerine titizlikle yaklaşıldıkça fetih günü kanı heder edilenlerin sayısı azalmaktadır. Siyer, Meğâzî ve Tabakât kitapları aşağı yukarı bir birine yakın sayılar vermişlerdir. Bu Müellifler, ilmî kriterlere fazla itibar etmeden küçük farklarla rivayetleri birbirlerinden alıntı yaparak aktara gelmişlerdir. Bu düşünceye ulaşmamızda en önemli etken, hiç kuşkusuz fetih gibi umumun şahit olduğu bir olayda kaynaklar arasında ittifakın olmamasıdır. Başka deyişle aralarında büyük uçurumların bulunmasıdır. Meselâ İbnü’l-Esîr ile Buhârî arasında on bir kişilik bir fark vardır. Doğal olarak bu durum rivayetlerin güvenirliği hakkında kuşkuların oluşmasına neden olmaktadır. Bizim üzerinde durmaya çalıştığımız noktalara bazı müellifler de parmak basmışlardır. Örneğin Mevlânâ Şiblî Numânî’nın bu noktada yaptığı tespitler son derece isabetli ve önemlidir. Bu bölümün daha iyi anlaşılmasına vesile olacağı için onun görüşlerini bu bölümün sonunda aynen aktaracağız. Aslında bizim burada yaptığımız bu sıralama bir nevî onun tespitlerinin bir özetidir.

Ülkemizde yapılan bazı çalışmalarda fetih günü kanı heder edilen kişilerin sayısı hakkında yukarıda isimlerini zikrettiğimiz ana kaynaklardan farklı olarak bu sayıyı on yediye çıkaranlar olmuştur. Sabri Hizmetli “İslâm Tarihi”adlı çalışmasında, Sadık Albayrak ise “Rahmet ve Savaş Peygamberi” adlı çalışmasında 11 erkek 6 kadın olmak üzere bunların sayısının on yedi olduğunu söylemektedir. Ancak her ikisi de kanı heder edilen erkeklerin isimlerini zikrederken birisinin ismini atlamışlardır. Şöyle ki aktardığı kişileri saydığımızda erkeklerin sayısının11 değil 10 olduğu görülmektedir. Allah’u alem Sabri Hizmetli, bu isimler arasında Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh’i Sadık Albayrak ise Hâris b. Tulatıla’yı yazarken atlamışlardır. Diğerlerinin isimleri ise şöyledir: Abdullah b. Hatal (Abdu’l-Uzzâ b. Hanzala),

Huveyris b. Nukayz, Mikyes b. Subâbe(Habbâb), Hâris b. Tulâtıla, İkrime b. Ebû Cehil, Abdullah b. Zibe’râ, Habbâb b.Esved, Safvân b. Ümeyye, Vahşi, Ka’b b.

Züheyr, Hind bnt. Utbe, Fertana, Keribe, Erneb, Ümmü Sa’d ve Ümmü Sare’dir. 15

Sadık Albayrak, Sabri Hizmetli’den farklı olarak Kureybe, Kurtena ve İrtep isimlerini zikretmiştir.16 Buradaki farklılığın aynı kişilerin farklı kişilermiş gibi

14 İbnü’l-Esîr, bu olayı detaylı bir şekilde anlatmaktadır. Bkz: İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, s, 125. 15 Sabri Hizmetli, İslâm Tarihi, s, 329-330.

algılalanarak zikredilmesinden kaynaklanmış olduğunu aşağıda detaylı olarak zikredeceğiz. Özellikle problemin İbn Hatal’ın iki cariyesinin isminden kaynakladığını söyleyebiliriz. Bunlardan başka kaynakların üzerinde ittifak etmediği kişiler ise şunlardır: Safvân b. Ümeyye, Hâris b. Tulâtıla, Vahşi, Ka’b b. Züheyr, Ümmü Sa’d ve Enes b. Züneym’dir. Bu son kişiyi fetih günü öldürülmesi emredilen kişiler arasında yaptığımız çalışmalar sonucunda sadece Ekrem Şama’nın zikrettiğini gördük. Bu da doğrusu bizi biraz şaşırttı. Enes b. Züneym maddesini işlerken orada bunu daha detaylı ele alacağız. Ayrıca yukarıda zikrettiğimiz diğer beş kişi hakkında da aynı hassasiyeti göstererek sonraki sayfalarda üzerinde itina ile duracağız. Çünkü kaynakların bir türlü ittifak sağlayamadıkları kırılma noktaları bu isimlerden kaynaklanmaktadır.

Bu bölümde mümkün olduğunca rivayetlerin hepsini ele almaya çalışarak bir