• Sonuç bulunamadı

“Rub ve Stub” (Rub og Stub) Danimarka, Olsens Teater

3+ Yaşındaki Seyirciler için Sahnelenen Oyun

(Oyun fotoğrafları çalışmanın sonundaki ekler bölümünde görülebilir.)

41 Nitelik kavramı göreceli olsa da, niteliğini seyircisi üzerinden belirleyen erken çocukluk dönemi için yapılan tiyatroda; başta seyircinin tepkilerinden yola çıkarak, sahne ve dekor tasarımını, oyunculuğu, oyunda kullanılan materyalleri ve teatral göstergelerin nasıl ele alındığını inceleyerek oyunun niteliğini –sanatsal düzeyini– değerlendirmek mümkündür. Oyunun niteliğini belirlemede rol oynayan bu özelliklerden yola çıkıldığında, Danimarka’da 42. si düzenlenen Çocuklar ve Gençler için Sahne Sanatları Festivali’nde sahnelenen Rub ve Stub adlı oyunun sanatsal düzeyinin yüksek olduğu söylenebilir.

Teatral göstergelerin büyük bir sadelikle tasarlandığı bu oyunda, sahne ve oyun yeri arasında ayrım yoktur; seyirciler oyunu yakın mesafeden ve aynı seviyeden seyrederler. Bu nedenle oyunun niteliğini arttıran önemli uygulamalardan biri sahne ve seyir yeri arasındaki ayrımın ortadan kaldırılmasıdır. Bu durum, oyunu seyreden her çocuğun teatral göstergelerle etkin bir iletişim içinde olmasını sağlayabilmek için son derece önemlidir. Tiyatroda yaşça küçük çocukların mümkün olduğunca teatral göstergelere yakın olması, çocuğun oyunu alımlamasını kolaylaştırmak için gereklidir.

Boyalı tahtalar ve renkli kumaşlarla kurulan düzenekten ibaret olan sahne dekoru, seyirciyi sürprizlerle dolu bir atmosferin içine sürükler. Tahtalardan her birinin farklı zamanlarda hareket ettirilmesiyle oluşan figürler, tahta parçalarının yaratıcı bir şekilde düzenlenmesiyle elde edilir. Örneğin, düzenekteki tahtalarla oluşturulan inek figürü, kumaş parçalarının arkasında gizlenen inek memesinin

42 gösterilmesiyle şaşırtıcı bir hal alır. Sahne dekorunun çocuğu şaşırtan ve meraklandıran bir özellikten yola çıkılarak tasarlanması, oyunun sanatsal düzeyinin yüksek olmasını sağladığı gibi çocuğun oyuna olan ilgisini de arttırır. Böylece tiyatro seyircisi olan yaşça küçük çocuklar, gözünü sahneden ayırmadan oyun seyredebilir.

Tahta düzenek aslında oyunun kahramanları olan Rub ve Stub’un çeşitli hayvanlarla yaşadığı yerdir. Düzeneğin bir parçası olan oyun kahramanları ve hayvanlar da tahtadan yapılmıştır. Dolayısıyla, hikâyenin kahramanları olan kuklaların yaşamı bu düzenekle hayat bulur. Bu yaşamda hiçbir fazlalığa yer verilmez; kullanılan her bir tahta parçasının oyunun akışısını sağlayan önemli bir işlevi vardır. Tahtaların ustalıkla kullanılması, tiyatroda yaratıcı bir atmosfer yaratmanın yanında oyundaki müzik kullanımını da destekler. Tahtalarla oluşturulan ritm, arka fondan gelen piyano sesine eşlik eder. Kuklaları müzik eşliğinde oynatan oyuncu da, bu müzik eşliğinde şarkılar söyler. Oyunda kullanılan müzik ve şarkıların oyuna eşlik ettiği, oyunun dramatik yapısını güçlendirdiği görülür.

Yaşça küçük çocukların dikkatli seyirci olmalarını sağlayan pek çok özelliğin bu oyunda yer alması, oyunun nitelikli olduğunu ortaya koyar. Her türlü dramatik göstergenin çocukların tepkileriyle değerlendirilmesi, oyunun niteliğini çözümlemek için gereklidir. Oyunu seyreden her çocuğun dikkatli bir seyrici olması, oyunun nitelikli olduğunun yansımasıdır; çünkü sanatsal değeri düşük olan bir oyun karşısında çocukların oyunu protesto ettiği sıkça gözlemlenen bir durumdur.

Dolayısıyla, erken çocukluk dönemi için yapılan tiyatrorada, seyirciyi sanatsal

43 değerlendirmelerin merkezinde tutmak, yapılan çalışmanın niteliğini arttırmaya yönelik önemli bir yaklaşımdır.

44 V. ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİ İÇİN YAPILAN TİYATRONUN ESTETİĞİ

“Estetik tavır, çocukların oyun oynamalarına benzer. İnsan özgür oynadığı yerde tüm bir insandır.”

Friedrich Shiller

Texas Üniversitesinde İnsan Bilimleri ve Felsefe Bölüm Başkanı ve Felsefe Profesörü olan Dabney Townsend (1997, 84), sanatla sanat olmayan arasındaki gerçek ayrımı korumak için estetik olgu ve oluşumlardaki ilişkilerin ele alınması gerektiğini ileri sürer. Estetik XVII. yüzyıla egemen felsefelerin bilgiyi bireyden bağımsız, keskin ve yetkin bir bilim olarak kurumsallaştırmaya çalışmasıyla ortaya çıkar. Estetiğin kurucusu olarak kabul edilen Alexander G. Baumgarten, bu felsefelerin duyu bilgisini ele almadığını ve bu durumun genel sistemde bir boşluk yarattığını düşünerek duyu bilgisini araştırır. Yaptığı araştırma ve çalışmalar sonunda da estetik bilimi doğar. Baumgarten’a göre ‘estetik’, özgür sanatlar teorisi, aşağı bilgi teorisi, güzel üzerine düşünme ve akla benzer bir yeti bilimidir. Baumgarten’ın estetik tanımında temel belirleyici, görüldüğü gibi duyusal bilgidir. Duyusal bilgi de, açık seçik şeylerin ötesinde bulunan tasavvurlar bütünüdür. Estetik, açık seçik olmayan bilginin bilimi olarak tanımlandığı için, estetik bilginin özelliği açık seçik olmamak ve bulanık olmaktır (Tunalı, 1989, 13–14).

İstanbul Ünivesitesi Felsefe Bölümü’nde felsefe profesörü İsmail Tunalı’ ya (1989, 23–27) göre, estetik gerçekliğin oluşması estetik süje ve estetik tavra bağlıdır.

Peki, ‘estetik süje’ ve ‘estetik tavır’ nedir? Estetik süje, bir ‘estetik obje’yi algılayan,

45 onu kavrayan ve ondan estetik olarak hoşlanan, estetik haz duyan bilinç varlığı, yani bireydir. Estetik süje, estetik objeyi kavrarken ondan haz duyarken estetik obje karşısında tavır almış olur. Estetik tavır bir süjenin bir sanat yapıtı ya da bir estetik obje karşısında aldığı bireysel tavırdır. Buradan da anlaşılacağı gibi estetiği ortaya çıkaran, insan ve insan karşısındaki nesnedir.

Townsend (1997, 44), bir nesnenin estetik alanda kabul görmesine ya da dışlanmasına açıklama getirecek ilk şeyin, güzellik olduğuna inanır. Güzelliğin estetikte temel bir rol oynayıp oynamadığı ve bunu nasıl yaptığı bizim dünyayı algılama biçimimize bağlıdır. Dolayısıyla estetik, algıya dayanır ve algı da bir algılayanı gerektirir. Estetik yargıları, diğer yargılardan farklı kılan yargının algılayana bağlı olmasıdır. Gözleyen kişi, bir nesnenin estetik olarak algılanmasının temel bir unsurudur. Estetik nesneleri belirleyen, onların algılanma biçimleridir.

Estetik nesneler, belirli bir algılama edimiyle ya da dış dünyanın sezgiyle kavranılması sonucunda oluşturulur. Gözleyenler, algıladıkları estetik nesnelerle doğrudan bir ilişki içindedirler (Townsend, 1997, 104–105).

Estetik tavır ve estetik algı beraberinde ‘estetik hoşlanma’ ya da estetik hazzı getirir. Estetik hoşlanma ya da estetik haz, estetik tavrın organik bir parçasıdır. Her estetik yaşantı ve tavır, duygusal bir temele dayanır. Bu duygusal temel, özellikle görme ve işitme duyularında bulunur. Dolayısıyla duyular, estetik tavır ve yaşantı için zorunludur. Buna göre duyular ile estetik hoşlanma ya da estetik haz arasında da bir ilişki bulunur. Estetik haz, duyu temeline dayanır; ancak duyu alanına bağlı ve onunla sınırlı değildir. Estetik haz, kişiliğimizi değişime uğratır, kişiliğimizde

46 sarsılma meydana getirir. Badiou’nun (1998, 92) “Seyirci tiyatroya çarpılmaya gelir.” demesi de estetik hazzın, tiyatrodaki varlığını ifade eder. Estetik haz, bizi değiştirir ve bize mutluluk verir. Bizi, gündelik yaşamın tutkularından gündelik kuşku ve kaygılardan kurtarır, ruhumuzu arındırır. Ayrıca estetik haz, kendine özgünlüğü olan ruhsal bir durumdur, yalın bir duygu olayı değildir. Diğer bir deyişle estetik haz, derin bir psikolojik–estetik anlam içerir (Tunalı, 1989, 44–46).

Tiyatro sanatında sanatçıların tiyatro yolu ile güzelliği seyirci üzerinde derin etkiler bırakacak şekilde aktarması, yapılan işin en can alıcı noktasını oluşturur.

Badiou (1998, 87–89) Başka Bir Estetik adlı kitabının Tiyatro Üzerine Tezler adlı bölümünde tiyatroya şöyle bir estetik bakış açısı geliştirir:

“Tiyatr tipik bir çarpılma no,eticesinde kazanılan ideal sadeliğin sanatıdır. Bu sadelik de yaşam denen keşmekeşin ışığı içine yuvarlanmıştır. Tiyatro, maddi ve metinsel bir sadeleştirme deneyimidir. Ama bu arada sadeliğin elde edilmesinin basit bir iş olduğu sanılmasın. Matematikte bir problemi kanıtlamayı sadeleştirmek, genellikle çok yoğun bir zekâ kullanımını gerektirir. Aynı şekilde, tiyatroda karmakarışık yaşamı ayırmak ve sadeleştirmek en çeşitli ve zor sanat yöntemlerini gerektirir… Sahneleme, çoğu zaman rastlantıların düşünülüp tasarlanarak ayıklanmasından başka bir şey değildir. Tiyatro sanatı, hem son derece bilinçli hem de rastgele bir seçime bağlıdır. Bir tiyatro temsilinde rastlantı, asla yok edilemez. İzleyiciyi de bu rastlantının bir parçası saymak gerek. İzleyici de tutarsızlığıyla ve sonsuz çeşitliliğiyle insanlığı temsil eder. İşe yarar tek izleyici türü vardır:

rastlantısal izleyici”

Tiyatro sanatına böyle bir açıklama getiren Badiou, estetiğin belirleyicisi olarak kabul gören estetik süjeyi yani seyirciyi tiyatronun temel taşlarından biri

47 olarak kabul eder. Çocuklar için yapılan tiyatronun, özellikle erken çocukluk dönemi için yapılan tiyatronun estetiği de estetik süjenin yani sıfır ile beş yaş aralığındaki çocukların tiyatro algısı ve tiyatrodaki estetik tavırları ile ölçülebilir.

Klein (2005, 40), estetiğin bilişsel gelişimle paralel olduğunu, Piaget’nin bilişsel gelişim evrelerinden yola çıkarak erken çocukluk dönemindeki çocuklarda estetik algının geliştiğini ve çocuklar için yapılan tiyatroda çocukların yaş özellikleri göz önünde bulundurulduğunda çocukların tiyatroda estetik deneyim kazandığını ileri sürer. Erken çocukluk dönemindeki çocuklar için oyun sahnelerken üzerinde durulması gereken en önemli konulardan birisi, oyunda estetik değerlerin yeteri kadar ele alınarak sahnede vurgulanmasıdır. Taube (2009, 17) erken çocukluk dönemindeki çocuklar için yapılan tiyatronun kendini kabul ettirebilmesinin estetik söylemlere dayandığının altını çizer. Norveç, İtalya, Fransa ve Almanya gibi Avrupa ülkelerinde küçük çocuklar için yapılan tiyatro ile ilgili tartışmaların genellikle estetik bir mesele olduğunu ifade eder. Estetiği, erken çocukluk dönemi için yapılan tiyatronun belirleyici ögesi olarak görür. Peki, estetik neden küçük çocukların tiyatrosunda üzerinde durulacak kadar önemlidir? Estetik soyut bir kavram olduğuna göre somut nesnelerle anlam üretebilen erken çocukluk dönemindeki çocuklar, sahnedeki estetiği nasıl alımlar? Bu soruların yanıtlanmasıyla birlikte estetiğin erken çocukluk dönemindeki çocuklar için yapılan tiyatroda nasıl işleneceği, küçük seyircilerin tiyatro aracılığı ile nasıl estetik deneyim kazanacakları ortaya çıkar.

Nellie McCaslin (2005, 15) Çocuklar için Yapılan Tiyatroda ve Yaratıcı Dramada Estetik Aramak (Seeking the Aesthetic in Creative Drama and Theatre for Young Audience) adlı makalesinde çocuğun estetiği, çevresinde

48 gördüğü sanat biçimlerinde öğrenebileceğini ifade eder. Tiyatroda estetik deneyimin nasıl edinildiğini ve bu edinimin, yaşamın hangi evresinde başladığını şöyle dile getirir:

“Gösteri başlar: Oyun, seyirciyi sarıp sarmalayan, oyunun içine çekebilen oyunculara bağlıdır; çünkü oyuncular, seyircinin dikkatini daha yeni ele geçirmiştir. Bu durum gerçekleştiğinde hayal gücünün bilişsel fonksiyonun en büyük eylemi de gerçekleşir, herhangi bir sanatsal çalışma için çok gerekli olan eylem... İşte bu eylem gerçekleştiğinde, ben bunun estetik deneyim olduğuna inanıyorum. Ayrıca, bu estetik deneyim anının erken çocukluk döneminden geldiği kanısındayım. Oyunda başlayan hayali gerçeklik, seyirciyi kahramanla özdeşleşmeye yöneltir; kahramanla birlikte başka yerlere, başka zamanlara ve maceraya götürür. Beraberinde seyirci oyunu anlar ve her şeye farklı bakabilme becerisi kazanır. İşte profesyonel yetişkin oyuncunun yapmayı umduğu ve bazen de başardığı budur.

Diğer yandan, çocuk seyirciler oyuncunun gerçekle kurgu, geçmişle şimdi ve hatta şimdiyle gelecek arasında gidip gelmesiyle oyunu anlar ve her şeye farklı bakabilme becerisini oyun esnasında kazanır. Böylece tiyatrodaki estetik deneyim, hemen orada, tiyatroda, oyun oynanırken gerçekleşir.”

Erken çocukluk döneminde çocukların tiyatroda estetik deneyim kazandığını bu şekilde ifade eden McCaslin (2005, 16) tiyatronun sahne tasarımı, dans, müzik, söz, şarkı, kostüm, ışık ve metin ögelerini içeren bileşik bir sanat biçimi olduğunu ifade ederek takım çalışmasının önemini dile getirir. Tiyatrodaki bütün bu sanatsal ögelerin, çocuğun yaş grubuna saygı duyduğu sürece, estetiği de tiyatroda doruğa çıkaracağını ifade eder. Buradan da anlaşılacağı gibi küçük çocukların tiyatrosunda estetik ögelerin varlığından söz edebilmek için, oyun sürecine özen gösterilmesi çok önemlidir. McCaslin (2005, 17) bu konuya da değinerek tiyatroda yer alan her türlü özensizliğin en küçük yaştaki çocuğun bile gözünden kaçmayacağını, buna bağlı

49 olarak da çocuğun ilgisinin aniden dağılabileceğini gözlemlerine dayanarak belirtir.

Hiçbir şeyin tesadüfî olmadığı, her şeyin en ince ayrıntısıyla düşünüldüğü sahneleme sürecinde, çocuklar bu sürece girdikleri andan itibaren estetik eğitimden geçerler.

Dolayısıyla tiyatro, sadece çocuğa estetik eğitim veren bir araç olarak görülmelidir;

çünkü estetik eğitim, ancak sanatsal uygulamalarla elde edilebilir. Taube (2009, 17) dramatik sanatın sadece sanat olduğu için eğittiğine, eğitim ile sanatın diyalektik bir ilişki ile birbirlerine bağlı olduğuna inanır.

Avustuya’da Toihaus Theatre’ın sanat danışmanı olan ve 2003’ten beri erken çocukluk dönemi tiyatrosunda uzmanlaşan Myrto Dimitriadou (2009, 153) Wolfgang Schneider’e yazdığı, Tiyatro ve Çocuklar Harika ve ‘zil sesi’... Tiyatrodaki sanatsal süreç, en küçük çocuklar için de işler. (Theatre and Children are beautiful and ‘ding–dong’… Artistic processes in the theatre work for the smallest of the small.) başlıklı mektubunda dans ve müziğin erken çocukluk dönemindeki çocukların tiyatrosundaki en önemli estetik formlar olduğunu ifade ederek çocuklar için yaptığı tiyatro çalışmalarında estetiği, sahneye nasıl taşıdığını şöyle açıklar:

“Benim sanatsal çalışmamın temel konusu, basitliktir. Bunu söylemekle sadece çok küçük çocuklar için yapılan tiyatroyu kastetmiyorum. Örneğin, sahnede çok kısa süren anlık devinimlerde gözümüze takılanlar, aynadaki görüntü (ters görünüm), yaşamın içinden bir gün ve bir göbek, içeriği oluşturan elementlerdir. Tiyatrodaki estetik yapılar, bu gibi elementlerden geliştirilebilir. Oyunun koreografisinde günlük yaşamdaki hareketlerden yararlanmak mümkündür. Müzikal motiflerden yararlanarak kompozisyon oluşturulabilir.

Orijinal resimlerden yaralanılarak yapılan sembolik kopya resimlerle seyirciyi kucaklamayı amaçlayan kavisli bir oyun alanı yaratarak sahne tasarımı yapmak mümkündür. Seyirci,

50

yarım ay şeklinde oturur. Sahne donanımı için gerekli ögelerin bazıları, günlük yaşamdan seçilir; ancak sahnede seyircinin hayal gücünü destekleyen pek çok yaratıcı ögeye de yer verilir. Sahne donanımı, bazen örneğin elektrikli demiryolu modeli gibi muhteşemdir bazen de – boş bir alan gibi oldukça basittir.”

Çocukların tiyatrosundaki zorunlu estetik, oyuncular ve çocuklar arasında olması gereken sanatsal deneyime bağladır. Dolayısıyla erken çocukluk dönemindeki çocuklar için yapılan oyunlardaki estetiğin dışa vurumu, oyuncunun yeteneği ve çocuklarla kurduğu ilişki üzerinden belirlenir. Oyuncunun yanında, dramatik iletişim ögelerinin etkili bir şekilde kullanılması da, sahnede estetik atmosfer yaratmak mümkündür. Çocuklar için yapılan tiyatro, diğer tiyatrolar gibi çok yönlüdür; bu nedenle yetişkinlerin tiyatrosundaki estetiği erken çocukluk dönemindeki çocuklar için yapılan tiyatroya uyarlamak mümkün değildir. Çocuklar için yapılan tiyatronun estetiği ile ilgili hususların belli konular ve sınıflandırmalar yoluyla belirlenmesi sahneleme aşamasında oyuncu için çok önemlidir. Ancak bu özel konu ve sınıflandırmaların kanunmuş gibi algılanmamalıdır (Taube, 2009, 15–24).

Estetik yaklaşımdan uzakta, çocuklar için sanatsal düzeyi yüksek oyunlar sahnelemek mümkün değildir; çünkü estetik, sanatı sanat olmayandan ayırt etmeye yararken, sanatın niteliğinde artışa neden olur. Çocuklar için yapılan tiyatrodaki estetik, sanat algısına, çocuk imgesine, çocukla oyuncu arasındaki iletişime, çocuğun oyundaki psikolojik katılımına, oyunda kullanılan dile, oyunun öyküsüne, çocuğun yaşına ve oyunun süresine bağlıdır. Ayrıca çocuklar için yapılan tiyatrodaki estetik özellikler, toplumsal koşullarla sıkı bir bağ içindedir. Estetik ögeler, kültürel farklılık göz önünde bulundurularak belirlenmelidir.

51 V. A. Estetik Açısından Örnek Oyun İncelemesi:

“Sanat Çubukları” (Rod i kunsten) Danimarka, Teatret Månegøgl

2+ Yaşındaki Seyirciler için Sahnelenen Oyun

(Oyun fotoğrafları çalışmanın sonunda ekler bölümünde görülebilir.)

Estetik, sanat ile sanat olmayanı belirlemede temel bir göstergedir. Tiyatroda da estetik, oyunun sanatsal düzeyini belirlemede önemli bir ölçüt olarak görülebilir.

Öznel bir kavram olan estetiğin tiyatroda neye göre belirlendiğini belirtmek zor olsa da, oyunun seyircide yarattığı haz, estetiğin belirleyicisi olarak düşünülebilir.

Seyircinin iç dünyasında meydana gelen estetik haz, yetişkin seyirciler tarafından sözcüklerle tanımlanabilir. Erken çocukluk dönemindeki çocukların ise estetiği nasıl deneyimledikleri, onların alımlama becerileriyle ilişkilidir. Çocuğun hayal dünyasını harekete geçirebilen, çocuğa sanatın farrklı formlarını sunabilen ve çocuğu dramatik hikayenin içine çekebilen bir oyunun estetik özelliklere sahip olduğu düşünülebilir.

Buradan hareketle, Sanat Çubukları adlı oyunun güçlü bir estetik yönünden bahsetmek mümkündür.

Modern sanatı konu alan bir tiyatro oyunu, çocukların hayal dünyasına seslenmede oldukça etkilidir. Çünkü modern sanatın sınırları yoktur ve herkes her sanat eserini kendi hayal gücüne göre değerlendirebilir. Oyunda, modern sanat müzesini ziyarete giden çocuğun renkler, şekiller, sesler ve müzikle fantastik bir

52 yolculuğa çıkması, seyircilerin de benzer deneyimi yaşamalarını sağlar. Renkli kumaşlar altında gizlenen şekillerin, çubukların, sahneyi kaplayan seslerin ve müziklerin seyircide farklı algılara neden olacak şekilde tasarlanması, estetiğin teatral göstergesidir.

Sahne tasarımında kullanılan ögelerin farklı algılama biçimlerine neden olacak şekilde kullanılması, seyircinin önceki deneylerinden yola çıkarak anlam üretmesine neden olur. Sahnede gösterilen tek bir nesne yoktur, her seyricinin hayal gücüyle anlam kazanan nesneler vardır. Dolayısıyla, sahne üzerindeki her nesne seyirci sayısı kadar anlam üretmektedir. Böyle bir tasarım da, yaşamı anlamlandırma da hayal gücüne başvuran yaşça küçük çocukların estetiği deneyimlemesinde önemli bir sanatsal uygulamadır. Oyunun sonunda yaklaşık iki yaşında olan –belki daha küçük– seyircinin modern sanat müzesini ziyaret eden kuklaya küçük bir öpücük vermesi, acaba çocuğun yaşadığı estetik deneyim için anlamlı bir teşekkür olabilir mi? Neden olmasın? Estetik hazzın somut bir göstergesi, tabii ki de kuklaya kondurulan küçük bir öpücük olabilir.

53 VI. ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİ İÇİN OYUN SAHNELEME SÜRECİ

“Çocuklar için yapılan tiyatronun görevi, yeni bir nesil ve en küçük seyirciler için de ilginç olan oyunların sahnelendiği bir tiyatro yaratmaktır. Ayrıca, tiyatrodaki bütün sanatçıların sanatsal etkilerin farklı yaş gruplarında nasıl alımlandığı üzerine araştırma yapmaları gerekmektedir.”

(1922, St. Petersburg, Çocuk Seyirci için Açılan Devlet Tiyatrosu’na Asılan Bir Poster.)