• Sonuç bulunamadı

Erken Çocukluk Dönemi İçin Yapılan Tiyatroda Nitelikli Oyun. Sahneleme Sürecinin Özellikleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Erken Çocukluk Dönemi İçin Yapılan Tiyatroda Nitelikli Oyun. Sahneleme Sürecinin Özellikleri"

Copied!
293
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ÇOCUK TİYATROSU VE OYUN – DRAMA – TİYATRO ANABİLİM DALI

Erken Çocukluk Dönemi İçin Yapılan Tiyatroda Nitelikli Oyun Sahneleme Sürecinin Özellikleri

Yüksek Lisans Tezi

Hanife Schulte

Tez Danışmanı Doç. Dr. Tülin Sağlam

Ankara, 2012

(2)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ÇOCUK TİYATROSU VE OYUN – DRAMA – TİYATRO ANABİLİM DALI

Erken Çocukluk Dönemi İçin Yapılan Tiyatroda Nitelikli Oyun Sahneleme Sürecinin Özellikleri

Yüksek Lisans Tezi

Hanife Schulte

Tez Danışmanı Doç. Dr. Tülin Sağlam

Ankara, 2012

(3)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ÇOCUK TİYATROSU VE OYUN – DRAMA – TİYATRO ANABİLİM DALI

Erken Çocukluk Dönemi İçin Yapılan Tiyatroda Nitelikli Oyun Sahneleme Sürecinin Özellikleri

Yüksek Lisans Tezi

Tez Danışmanı: Doç. Dr. Tülin Sağlam

Tez Jüri Üyeleri:

Adı – Soyadı: İmzası:

……… ……….

……… ……….

……… ……….

……… ……….

……… ……….

Tez Sınav Tarihi:……….

(4)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim. (27/09/2012)

Tezi Hazırlayan Öğrencinin Adı ve Soyadı:

...Hanife Schulte...

İmzası:

...

H. Benzer

...

(5)

Tiyatro yaşamımı etkileyen çok değerli iki insana:

Nihal Kuyumcu’ya ve Tülin Sağlam’a...

(6)

İçindekiler

ÖN SÖZ GİRİŞ

METODOLOJİ

I. Çocuğu ve Çocukluğu Anlamak………..………...…..1

II. Erken Çocukluk Dönemi………...9

II. A. Erken Çocukluk Döneminde Semboller ve Sembolik İfadenin Önemi.20 III. Erken Çocukluk Döneminde Tiyatro Seyircisi Olarak Çocuklar…………...23

III. A. Seyirci Profili Açısından Örnek Oyun İncelemesi: “Gökyüzünden Şarkılar” (Himmelsange) 2+……….…….29

IV. Erken Çocukluk Dönemi için Yapılan Tiyatronun Niteliği…...……….……32

IV. A. Nitelik Açısından Örnek Oyun İncelemesi: “Rub ve Stub” (Rub og Stub) 3+...40

V. Erken Çocukluk Dönemi için Yapılan Tiyatronun Estetiği………....…44

V. A. Estetik Açısından Örnek Oyun İncelemesi: “Sanat Çubukları” (Rod i kunsten) 2+ ...51

VI. Erken Çocukluk Dönemi için Oyun Sahneleme Süreci………..…53

VI. A. Sahneleme Nedir?...53

VI. B. Erken Çocukluk Dönemi için Oyun Sahneleme………...55

VI. C. Sembolik Anlatımın Erken Çocukluk Dönemi için Sahnelenen Oyunlardaki İşlevi ve Önemi...………...60 VI. D. Sembolik Anlatım Açısından Örnek Oyun İncelemesi:

(7)

“Küp Sirki” (The Cubes Circus) 4+....………...……...62

VI. E. Erken Çocukluk Dönemi için Yapılan Tiyatroda Yönetmenlik Sanatı ve Yönetmen………...64

VI. F. Erken Çocukluk Dönemi için Sahnelenen Oyunların Dramaturgisi ve Dramaturg………...92

VI. G. Erken Çocukluk Dönemi için Yapılan Tiyatroda Dramatik Metin ve Yazar………...………....98

VI. H. Erken Çocukluk Dönemi için Yapılan Tiyatroda Oyunculuk Sanatı ve Oyuncu...………..….119

VII. Erken Çocukluk Dönemi için Yapılan Tiyatronun Göstergebilimi……160

VII. A. Göstergebilim Nedir?...160

VII. B. Tiyatro Göstergebilimi...166

VII. C. Teatral Göstergeler………...169

VII. C. 1. Sahne...………..…....171

VII. C. 1. a. Sahne Açısından Örnek Oyun İncelemesi: “Topraktan Çıkmayan Havuç” (Guleroden der ikke ville op) 1+...177

VII. C. 2. Dekor………...179

VII. C. 2. a. Dekor Açısından Örnek Oyun İncelemesi: “Karın Gözleri” (Snø Øjne) 0+ ...186

VII. C. 3. Işık………...188

VII. C. 3. a. Işık Açısından Oyun İncelemesi: “Anima” (Anima) 4+ ...194

VII. C. 4. Giysi……….……...196

(8)

VII. C. 4. a. Giysi Açısından Oyun İncelemesi:

“Giysiler” (Anziehsachen) 2+...201 VII. C. 5. Müzik………..………...…...202

VII. C. 5. a. Müzik Açısından Örnek Oyun İncelemesi:

“Mavinin Atı” (Das Pferd aus Blau) 4+ ...213

SONUÇ

TÜRKÇE ÖZET

İNGİLİZCE ÖZET (ABSTRACT) EKLER

KAYNAKLAR ÖZ GEÇMİŞ

(9)

Erken Çocukluk Dönemi İçin Yapılan Tiyatroda Nitelikli Oyun Sahneleme Sürecinin Özellikleri

(Doğumdan Beş Yaşına Kadar Olan Çocuklar için Tiyatro)

“Erken çocukluk dönemi uzakta bir yerdir ve buraya giden pek çok yoldan biri tiyatro olabilir çünkü tiyatro ‘insanlığın’ dilidir.”

(Roberto Frabetti)

(10)

ÖN SÖZ

“Çocuk ve gençlik tiyatrosu eğitiminin insanın çocuk ve gençlik tiyatrosuna nasıl âşık olabileceğini gösterecek coşkuya ihtiyacı vardır.”

Wolfgang Schneider

Çocuklar için yapılan tiyatro ile ilgili kendi hikâyemi anlatmak, bu çalışmanın amacını açıklamak için yeterli olacaktır. Çalışmanın amacını açıklamayı hedefleyen bu hikâye, ayrıca kendime yönelttiğim bir öz eleştiridir.

Üniversite yıllarında büyük bir tutkuyla tiyatroya gider, gördüğüm oyunların kaydını tutar, zaman zaman da kaç tane oyun gördüğümü sayardım. Bu tutkum, üniversiteye başladığım ilk sene bir arkadaşımın “Ankara’da çok tiyatro var, bir gün tiyatroya gidelim.” demesiyle başladı. İkimiz de Ankara’ya küçük şehirlerden gelmiş, tiyatronun nasıl bir yer olduğunu bilmeden tiyatroya gitmiştik. Tiyatro binasına varana kadar büyük bir heyecanla tiyatronun nasıl bir yer olduğunu, tiyatroda ne göreceğimizi düşünüyordum. Tiyatrodan ayrıldığımda ise sahnelenen bütün oyunları görmeyi kendime bir amaç olarak belirlemiştim.

Zamanla tiyatro en sık gittiğim bir mekâna dönüştü. Tiyatro ile ilgili hiçbir şey bilmezken, daha öncesinde tek bir oyun bile görmemişken, kendimi tiyatronun büyülü dünyası içinde buluverdim. Tiyatrolardaki oyunları takip ediyor; kitapçılarda tiyatro kitaplarının olduğu rafların önünde hiç sıkılmadan saatlerce durabiliyordum.

Kitapların yanında, tiyatro dergileriyle de tanışmam uzun sürmedi. Tiyatroda oyunları izlemek, tiyatro ile ilgili kitapları okumak, tiyatro dergilerinde eleştirileri

(11)

takip etmek vazgeçilmezlerim arasında olmuştu. Her ay yayımlanan aylık programları inceleyerek bir ayda kaç oyun görebileceğimi hesaplamaya başlamıştım.

Ancak bazı oyunların her ay üstünü çiziyordum: ‘Çocuk oyunlarının’…

Çocukluğumda hiç tiyatroya gitmedim. Dolayısıyla, çocuklar için sahnelenen oyunların da nasıl olduğunu bilmiyordum. Artık çocuk olmadığım için, tiyatrodaki çocuk oyunlarını görmeme gerek olmadığını düşündüm. “Çocuk tiyatrosu, çocuklar içindir.” düşüncesi uzunca bir zaman kafamdaki yerini yeni bir düşünceye bırakmadı. Ta ki, Tiyatro… Tiyatro… dergisinin çocuk tiyatrosu bölümündeki eleştiri yazılarını okuyana dek… Tiyatro dergisinin çocuk tiyatrosu bölümünde okuduğum eleştiri yazılarından sonra, aylık programlardaki çocuk oyunlarını da göreceğim oyunlar listesine ekledim ve her ay çocuk oyunlarını da görmeye başladım. Çocuk oyunlarını gördükçe, kitapçılardaki çocuk tiyatrosu ile ilgili kitaplar da tiyatro kitaplarım arasında yerini aldı.

Tiyatro ve çocuk tiyatrosunun birbirinden farklı iki sanat dalı olduğunu düşünüyordum. Tiyatronun başına ‘çocuk’ sözcüğünü ekleyince tiyatroda her şeyin daha da kolaylaştığını sanıyordum. Çocuk oyunlarını görüyorum, çocuk tiyatrosuyla ilgili kitapları okuyorum ve tiyatro dergisindeki çocuk oyunları üzerine yazılan eleştirileri takip ediyorum diye, gördüğüm çocuk oyunlarını eleştirebilirim düşüncelerinden yola çıkarak –tiyatro ile ilgili hiçbir eğitimi olmayan ben- Tiyatro dergisine “Derginizde çocuk oyunları üzerine eleştiri yazısı yazmak istiyorum.” diye yazdım. Dergiden “Yazabilirsin.” yanıtını alınca da derginin çocuk tiyatrosu bölümünde, çocuk oyunları üzerine eleştiri yazıları yazmaya başladım. Böylece,

(12)

çocuk tiyatrosundaki yolculuğum çok değerli hocam Nihal Kuyumcu ile başlamış oldu. Nihal Kuyumcu, bana çocuk tiyatrosunun büyük bir ciddiyet gerektiren diğer yandan da yeteri kadar önemsenmeyen bir alan olduğunu gösteren ilk kişi oldu.

Ayrıca, bu alanda eğitim almamın da gerekli olduğunu dile getirdi, beni Tülin Sağlam ile tanıştırdı. Tülin Sağlam ile tanıştıktan kısa bir süre sonra üniversitedeki çocuk tiyatrosu eğitimim kısmen başlamış oldu. Kısmen başladı çünkü hâlâ üniversitede Okul Öncesi Eğitimi bölümünde öğrenciydim. Bölümde derslerim olmadığı zaman Ankara Üniversitesine gidip Tülin Sağlam’ın Çocuk Tiyatrosu derslerine katılıyordum. Dinlediğim dersler, okuduğum kitaplar ve Nihal Kuyumcu’nun elektronik posta yoluyla yazılarım üzerine yaptığı yorumlar sayesinde kafamdaki “Tiyatro, çocuklar için olunca daha da kolay olur.” düşüncesi yerini

“Tiyatro, çocuklar için olunca daha da zorlaşır.” düşüncesine bıraktı. Düşüncelerim

“Çocuk ve yetişkin tiyatrosu arasında bir fark yoktur. Sadece yetişkin tiyatrosu yaparken düşündüğüm her şeyi, çocuk tiyatrosunda iki kere düşünmem gerekiyor.”

diyen Konstantin Stanislavski ile buluştu. “Çocuk tiyatrosu ile ilgili neler bilmeliyim?” düşüncesiyle kitapçılarda kitap ararken bir gün Alman yazar Wolfgan Schneider’in “Çocuklar için Tiyatro” adlı kitabıyla karşılaştım. Bu kitap da, çocuk tiyatrosu yapmanın ne kadar hassas bir konu olduğunu kavramamı sağlayan çok önemli bir kaynak oldu. Ancak yolun daha çok başındaydım…

Çocuk tiyatrosu ile ilgili daha çok kaynak arıyor, bulduğum kaynaklarda ise çocuk tiyatrosunu ciddiye alan sanatçıların ne kadar da az olduğunu görüyordum.

Kimi kaynaklara göre çocuk tiyatrosu, tiyatro insanları için bir geçiş alanıydı. Bazı kaynaklar çocuk tiyatrosunun özelliklerini tartışıyor, bazı kaynaklar da çocuk

(13)

oyunlarının neden nitelikten yoksun olduğu irdeliyordu. Bazı ülkelerde çocuk tiyatrosunun istenilen sanatsal düzeyde yapıldığı belirtilse de çocuk tiyatrosunun bütününe bakıldığında bir can çekişme durumunu görmek kaçınılmazdı.

Çocuk tiyatrosu ile ilgili okudukça ve yazdıkça ne kadar da hassas bir konunun üzerine gittiğimin bilincindeydim artık. Çocuk tiyatrosunun olması gereken düzeyde olmadığını anladıkça, çocuk tiyatrosu yapanların yeteri kadar çocuk tiyatrosu eğitimi almadıkları; çocuğa bir birey olarak yaklaşmadıkları ve çocuğu kendi özellikleri bağlamında inceleyip anlamadıkları gerçeğiyle yüzleşmem uzun zaman almadı. Buradan hareketle kendime şu soruları sordum: “Çocuk tiyatrosu eğitimi alan her kişi, çocuklar için nitelikli oyunlar yapabilir mi?” ya da “Çocuğa bir birey olarak yaklaşan onu doğru anlayan her kişi, çocuklar için nitelikli oyunlar yapabilir mi?” Her iki soru için de okuduğum kaynaklara ve gördüğüm oyunlara dayanarak aynı yanıtı verdim: “Hayır!” Çocuk tiyatrosu eğitimi ile çocuğu bir birey olarak ele alan, onu kendi özellikleri bağlamında anlayan düşünce çocuk tiyatrosunun ihtiyaç duyduğu sanatsal nitelik için birbiriyle kenetlenerek bir bütün haline gelen çok önemli iki ögedir ve bunların çocuk tiyatrosunun niteliği için birbirinden ayrı düşünülemeyeceği ortadadır.

Üniversitede okul öncesi eğitimi alan biri olarak çocuğu yetişkinlerin şekillendirdiği minyatür bir insan olarak görmeyi reddediyor, çocuğu başlı başına birey olarak görüyordum. Çocuk tiyatrosunun sanatsal niteliği için gerekli bir özelliğe sahip olmama rağmen, diğer özellikten ‘çocuk tiyatrosu eğitimi’ nden yoksundum. Bunu fark ettiğimde, üniversitelerin bu alanda eğitim veren bölümlerini

(14)

araştırmaya başladım. Araştırmalarım sonrasında bulabildiğim tek şey, Ankara Üniversitesi Tiyatro Bölümü kapsamındaki Çocuk Tiyatrosu yüksek lisans programı oldu. Çocuk tiyatrosu eğitimin yaygın olmaması, tiyatro sanatçılarının eğitimindeki eksikliğin bir göstergesi olarak düşünülebilir. Benim gibi çocuk tiyatrosu eğitimi almadan çocuk tiyatrosu ile ilgili -tamamen iyi niyetle- bir şeyler yapmaya çalışanlar çocuk tiyatrosunu olması gereken sanatsal düzeye çıkaramamaktadırlar.

Yüksek lisans programına başlayınca eleştiri (!) diye düşündüğüm yazıları da yazmaktan vazgeçtim. Nihal Kuyumcu, her ne kadar yazmam için beni cesaretlendirse de “Konu, çocuk tiyatrosu olunca yeterli donanıma sahip olmadıkça yazmamalıyım.” diye düşünerek, o günden sonra yazmadım. Tiyatro eğitimiyle ve çocuğu doğru anlamakla hak ettiği sanatsal düzeye ulaşacağına inandığım çocuk tiyatrosu için daha çok okumaya, araştırmaya ve imkânım doğrultusunda çocuklar için sahnelenen çeşitli oyunları görmeye başladım. Bütün bu okumaları, araştırmaları ve deneyimlerimi bir arada toplamak için bu çalışmayı yapmaya karar verdim.

Wolfgang Schneider’in (2005, 173) şu sözünü “Çocuk tiyatrosu neden ancak okul çocukları için oynanır? Çocuklar için tiyatro en küçükleri devre dışı bırakmamalıdır!

Adına yakışan bir çocuk tiyatrosu her yaştan insan için oynar.” kendime ilke benimseyerek çalışmalarımı sadece “Erken çocukluk dönemindeki çocuklar için sanatsal düzeyi yüksek oyunlar nasıl yapılır?” sorusu üzerinde yoğunlaştırdım.

Bu çalışma, çocuk tiyatrosunun sanatsal düzeyini yükseltmek için araştırmaya dayalı bir kaynak sunmanın yanında, erken çocukluk dönemindeki çocuklar için nitelikli oyun sahneleme sürecini açıklamayı hedeflemektedir. Bu süreçte, çocuk

(15)

tiyatrosu eğitiminin; çocuğu ve çocukluğu doğru anlamanın önemi üzerinde durulacaktır. Yetişkinler için yapılan tiyatro ile çocuklar için yapılan tiyatro arasındaki tek farkın ‘seyirci’ olduğu vurgulanacak ve profesyonel oyuncuların çocuklar için yaptığı tiyatro temel alınacaktır. Yukarıda da belirtildiği gibi çocuk tiyatrosunda nitelikli oyunlar sahnelemek, çocuğu birey olarak kabul etmenin yanında seyirciyi özellikleri bağlamında ele almaya bağlıdır. Çocuk seyircinin özelliklerini bilmek tiyatro sanatını çocuklar için yapanların çalışmalarındaki niteliği artırdığı gibi, tiyatro insanlarının çocuk seyirci ile olumlu bir iletişim kurmalarını da sağlar.

Beni böyle bir çalışmaya yönlendiren, bana bunu yapabilme cesareti veren, beni çocuk tiyatrosunu keşfetme yolunda yürüten çok değerli Hocam Yrd. Doç. Dr.

Nihal Kuyumcu’ya; bu çalışmada ufkumu genişleten, düşüncelerimi ve hayallerimi gerçekleştirebilmem için beni destekleyen, içimdeki heyecan ve coşkuyu ateşleyen çok değerli Hocam ve Danışmanım Doç. Dr. Tülin Sağlam’a; tiyatro eğitimim sırasında bana hayatımın en güzel derslerini yaşatan, bize emek ve dostluk veren çok değerli Hocam Doç. Dr. Selda Öndül’e; çocuğa olan bakışımı ve çocukla ilgili düşüncelerimi bir bütünlük içinde sunmama yardımcı olan çok değerli Hocam Prof.

Dr. Belma Tuğrul’a ve Yrd. Doç. Dr. Dilek Acer’e; Almanya’da bana zaman ayırıp, çocuklar için yapılan tiyatro ile ilgili bütün sorularımı yanıtlayan eski Dünya ASSITEJ Başkanı Prof. Dr. Wolfgang Schneider’a; Türk dilini doğru kullanmam konusunda beni eleştiren ve geliştiren, lise yıllarımdan beri hep yanımda olan çok değerli Edebiyat Öğretmenim Gülseren Tanrıkulu’na; üniversiteye gelene kadar hiç bilmediğim tiyatroyu keşfetmemi sağlayan değerli arkadaşım Menaf Altıntaş’a; tez

(16)

aşamasında her türlü heyecanımı paylaşan, beni her daim destekleyen çok değerli eşim Daniel J. Schulte’ye ve “Her zaman sevdiğin şeyi yap!” diyerek tiyatroya olan aşkımı destekleyen Canım Annem’e sonsuz teşekkürler...

(17)

GİRİŞ

BEN BİR BİREYİM Ben bir bireyim.

Saygınlık ve değer sahibiyim.

Ben eşsizim.

Saygıyı hak eder ve diğerlerine saygı duyarım.

Bu insanlık ailesinin bir parçasıyım.

Dünyaya sunacak özel bir şeyim var.

Hepimiz için kendimi barış dolu bir dünyaya adarım.

Ben fark yaratırım, sen de yaratırsın.

Ne yapmaya kalkışsam başarabilirim, sen de başarabilirsin.

Ben barışın anahtarıyım.

Naomi Drew (1987)

Çocuklar için yapılan tiyatro, tartışmalarla dolu bir geçmişe sahiptir. Niteliği, niceliği ve tanımı hep tartışılmıştır. Bazı kaynaklar da bu tartışmalardan yola çıkılarak yazılmıştır. Örneğin, Tiyatro ve Çocuk adlı kitabın yazarı Moses Goldberg (2008, 11) kitabında şöyle bir ifadeye yer vermiştir: “Bu kitabın konusunu oluşturan terim ‘çocuk tiyatrosu’ dur.” Buradan da anlaşılacağı gibi, Goldberg de çocuk tiyatrosunun anlamı ve tanımı üzerinde durmaktadır. Bu çalışmada da kavram karmaşasını önlemek için öncelikle üzerinde durulacak olan kavramların tanımları yapılacaktır. Çocuk tiyatrosu, çocuk ve erken çocukluk dönemi çalışmanın amacı doğrultusunda tanımlanacaktır. Bu tanımların dışında, çalışmanın daha sonraki bölümlerinde, çalışmaya hizmet eden her türlü kavramın tanımı verilecektir.

(18)

Her kavramın, içinde yer aldığı çalışmaya hizmet ettiği düşünülürse, kavram açıklamasının bağlam içinde değerlendirilmesi son derece önemlidir. Neriman Samurçay (1976, 113) da çocuk tiyatrosu üzerine yazdığı makalesinde çocuklar için yapılan tiyatronun dünyanın hemen bütün ülkelerinde hâlâ belirsizliklerle, açığa kavuşturulması gereken çeşitlerli sorunlarla dolu olduğunu dile getirmiştir. Bu belirsizliklerden en önemlisi de, çocuklar için yapılan tiyatro kavramının tanımlanmasıdır. Çocuk tiyatrosu kavramına geçmeden önce, tiyatro sanatının da tanımlanması çalışmanın içeriğini aydınlatacaktır. Aziz Çalışlar (2009, 9) Tiyatro’nun ABC’si adlı kitabında ilk olarak tiyatrodan ne anladığımızı sorgulayarak tiyatronun anlamını şöyle açıklar:

“Dramatik metin, oyuncu, sahne tasarımı, sahne giysisi, sahne tekniği, ışıklama, sahneleme gibi her biri başlı başına sanatsal bir etkinlik alanı olan ögelerden oluşan, yinelenemez ve sanatsal üretim süreci ile sanatsal alımlama sürecinin içe içe geçtiği bileşken bir sanattır.”

Çalışmanın odak noktasından biri olan çocuk, tiyatroda alımlayan olarak seyirci koltuğunda yerini alacaktır. Dolayısıyla çocuk kavramının tanımıyla devam ederek, ‘tiyatro’ ve ‘çocuk’ kavramlarını yan yana getirip, ‘çocuklar için tiyatro’

kavramına bu çalışmanın amacı doğrultusunda açıklama getirmek yararlı olacaktır.

Bu çalışmanın genel anlamda bir bütün halinde sunulduğu ancak özelde iki bölümden oluştuğu düşünülebilir: Birinci bölüm ‘çocuk’ kavramı üzerine, ikinci bölüm de erken çocukluk dönemindeki çocuklar için yapılan ‘tiyatro’ kavramı üzerinedir. İlk bölümde ‘çocuk’ ve ‘çocukluk’ kavramları irdelendikten sonra, ikinci

(19)

bölümde erken çocukluk dönemindeki çocuklar için yapılan tiyatro kuramsal bilgi ve çeşitli ülkelerdeki tiyatroların uygulamaları aracılığı ile nitelik açıdan ele alınacaktır.

‘Çocuk’ terimi, tartışmalı bir kavramdır. Roger Smith (2010, 2) Evrensel Çocuk? (A Universal Child?) adlı kitabında çocuğu ve çocukluğu tanımlamak için genel bir tanımın mümkün olmadığını ancak çocukla ilgi yapacağımız çalışmada, anlayışımızı dile getirmek için bir ifade kullanmamızın gerekli olduğunu belirtir.

Eğitim Terimleri Sözlüğü (1976) çocuğu “Bebeklik çağı ile erginlik çağı arasındaki gelişme döneminde bulunan insan.” şeklinde açıklamıştır; ancak bu açıklama çocuğu anlamak ve anlatmak için yeterli değildir. Bu nedenle, çocuğu bir bütünsellik içinde ele almak ve çocuğa karşı faklı yaklaşımlar geliştirebilmek için Naomi Drew’in yazdığı Ben Bir Bireyim adlı şiir, bu çalışmada çocuğu tanımlayan bir sembol olarak tercih edilmiştir. “Çocuk bir bireydir; saygınlık ve değer sahibidir; eşsizdir;

saygıyı hak eder; insanlığın bir parçasıdır; dünyaya sunacak özel bir şeyi vardır;

kendisini barışa adar; fark yaratır; ne yapmaya kalkışsa başarır ve barışın anahtarı olan çok özel bir varlıktır.” Çocuğun tanımı, biyolojik gelişim özelliklerinin yanında, toplumsal bir bağlam içinde yapılmalıdır. Burada kullanılan tanım, daha önce yapılan çocuk tanımlarına bir eleştiri niteliği de taşımaktadır.

Farklı kaynaklar incelendiğinde erken çocukluk döneminin yaş aralığı da farklılıklar göstermektedir. Bazı kaynaklar erken çocukluğu doğumdan sekiz yaşına kadar olan dönemi, bazı kaynaklar doğumdan altı yaşına kadar geçen süreci, bazı kaynaklar da bebekliği erken çocukluk döneminin dışında bırakarak iki ile altı yaş aralığını erken çocukluk dönemi olarak tanımlamaktadırlar. Amerikan Pediatri

(20)

Derneği (American Academy of Pediatrics) ise erken çocukluk dönemini bir ile beş yaş aralığı olarak ifade etmektedir. Bazı kaynaklarda da örgün eğitim kurumlarına başlayana kadar geçen süre erken çocukluk dönemi olarak kabul edilmektedir. Toplumsal farklılıklar da göz önünde bulundurulduğunda erken çocukluk döneminin sınırlarını kesin bir şekilde belirlemek zorlaşmaktadır. Bazı ülkelerde örgün eğitime başlama yaşı altı iken, bazı ülkelerde çocukların örgün eğitim kurumlarına başlama yaşı yedi olarak belirlenmiştir. Bu çalışmada erken çocukluk dönemi doğumdan beş yaşa kadar geçen gelişim dönemi olarak değerlendirilecektir.

Kitabının temel konusunu, ‘çocuk tiyatrosu’ terimi üzerine oluşturan Goldberg (2008, 11) çocuk tiyatrosunu şöyle tanımlamaktadır: “Çocuk tiyatrosu, tiyatronun tüm ilke ve tekniklerini kapsayan kurallı bir tiyatro deneyimi ile bir oyunun çocuk seyirciye sunulmasıdır.” Özdemir Nutku da Oyun, Çocuk ve Tiyatro adlı kitabında çocuk tiyatrosuna şöyle bir açıklama getirmiştir: “Çocuk tiyatrosu, profesyonel sanatçıların büyük tiyatrolarda, çok sayıda seyirci önünde oynadıkları, çocuklar için hazırlanan büyük yapımlardır.” Bu tanımlardan da anlaşılacağı gibi bu çalışma, profesyonel tiyatrocuların çocuklar için yaptıkları tiyatroyu ele almaktadır.

Çocuklar için sanatsal değeri yüksek tiyatronun nasıl yapılacağını anlatan kaynaklar incelendiğinde karşımıza belli başlı özellikler çıkmaktadır. Çocuklar içim nitelikli tiyatro yapmanın ana koşulu çocuğu bir birey olarak ele almak, ona saygı duymak ve bunları tiyatro alanındaki sanatsal yetkinlikle birleştirmektir. Dolayısıyla, çocuk da yetişkin gibi toplumun bir bireyi olarak nitelikli ve sanatsal düzeyi yüksek

(21)

tiyatro ile karşılaşma hakkına sahiptir. Çocuklar için yapılan tiyatroyu, yetişkin tiyatrosundan ayıran hiçbir özellik yoktur. Daha önce belirtildiği gibi, Stanislavski de çocuklar ve yetişkinler için yapılan tiyatro arasında hiçbir fark olmadığını sadece çocuklar için tiyatro yaparken iki kez düşünülmesi gerektiğini uzun yıllar önce dile getirmiştir. Burada hareketle çocuklar ve yetişkinler için yapılan tiyatro arasındaki tek farkın ‘seyirci’ olduğu düşünülebilir. Bu nedenle, çocuklar üzerine kafa yormak, çocukları yetişkinlerden ayıran özellikler üzerinde durmak gereklidir. Çocuk nasıl bir gelişim süreci takip eder, neye ihtiyaç duyar ve nasıl tiyatro seyircisi olur? Çocuklar için nitelikli tiyatro yapmak için bu soruları yanıtlayarak çocuğu yakından incelemek temel koşuldur. Tiyatro insanları, erken çocukluk dönemindeki çocuklar için yapılan tiyatroyu toplumsal ve kültürel bir süreç olarak ele almalı; çocuk kavramına çok boyutlu yaklaşmalı ve bu dönemin çocuklarını, çocukların kendilerine has özellikleri bağlamında incelemelidirler. Taube (2009, 16) “Küçük çocuk ne ifade eder? Bu önemli sorunun yanıtı, çok küçük çocuklar için yapılan tiyatroya olan tavrın belirleyicisidir.” diyerek çocuklar için yapılan tiyatroda çocuk algısının önemini dile getirmiştir.

Tiyatrodaki sanatsal yetkinliğini, çocuk hakkındaki bilgi birikimi ve çocuğa olan bakışı ile birleştiren tiyatro insanları, çocuk seyirciye nitelikli oyunlar sunabileceği ortadadır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde bu iddiayı destekleyen çocuk tiyatroları bulunmaktadır. Örneğin, Avusturalya’daki “Theatre of Image”

tiyatrosunun sanat yönetmeni Kim Carpenter’ın çocuğa yaklaşımındaki incelik ve çocuk hakkındaki bilgi birikimi onun ve ekibinin nitelikli oyunlar yapmasını sağlamıştır. Tiyatro çalışanları seyircisi olan çocuğa karşı estetik bir sorumluluk

(22)

duymaktadır. (Vassilimis, t.y., 2). Anna Vassillamis, Çocuk Tiyatrosu ve Çocukluğun Özellikleri (Children’s Theatre and Aspects of Childhood) adlı makalesinde Avustralya’da çocuklar için oyunlar sahneleyen “Theatre of Image”

(TOI) tiyatrosunun başarılı yapımlarından bahseder. Bu başarı yazar, yönetmen ve oyuncuların çocuğu değerli bir birey olarak görmelerine ve çocukluk döneminin özelliklerini bilmelerine bağlar.

Erken çocukluk dönemindeki çocuklar için oyun sahneleme sürecinin verimli geçmesi, çocuklara nitelikli oyunlar sunabilmek açısından çok önemlidir. Bu nedenle çalışmanın ilerleyen bölümlerinde, tiyatro çalışanlarının görevleri ve sanatsal yetkinlikleri üzerinde durulacak, erken çocukluk dönemindeki çocuklar için yapılan tiyatronun kendine ait bir dramaturgisinin olması gereği üzerinde tartışılacaktır.

Taube’ye (2009, 17) göre, çocukların tiyatrosundaki dramaturgi, çocukların hayal gücüyle şekillenmelidir. Taube, her şeyin yetişkinlerin çocuk algısıyla şekillendiği günümüz çocuk tiyatrosunda, özellikle erken çocukluk dönemindeki çocuklar için yapılan tiyatronun toplumda kendini kabul ettirebilmesinin estetik değerlerin tiyatrodaki varlığına bağlı olduğunu dile getirilmiştir. Bu nedenle, erken çocukluk dönemindeki çocuklar için yapılan tiyatroda estetik ele alınarak, estetiğin tiyatronun alımlayıcısı olan çocuğa sahnede nasıl sunulduğu tartışılacaktır. Erken çocukluk dönemindeki çocukların sahnesinde çocukların yaş ve gelişim özellikleri ile paralellik gösteren sembolik anlatımın küçük çocukların tiyatrosundaki rolü ve önemi çalışmanın bir diğer odak noktası olacaktır.

(23)

Tiyatronun ‘göstergebilim’i çocuklar için yapılan tiyatronun ögelerini ele almak ve bu ögeleri belli bir amaca yönelik kullanmak, bu çalışmada üzerinde durulacak diğer önemli bir konudur. Yaş gruplarının çok önemli olduğu çocuk tiyatrosunda, erken çocukluk dönemindeki çocukların tiyatrosunun göstergebilimi yaş gruplarının özellikleri göz önünde bulundurularak ele alınacaktır. Erken çocukluk dönemindeki çocukların tiyatrosundaki göstergebilim ögeleri görülen oyunların incelemesi yapılarak desteklenecektir. Çalışmanın amacı, çocuklar için yapılan tiyatro sürecinde yer alan yetişkinlerin gözünde saygın bir birey olarak çocuk imajı yaratmaktır. Ayrıca, verilen teorik bilgilerle paralellik gösteren uygulamaları inceleyerek, erken çocukluk dönemindeki çocuklar için yapılan tiyatronun mutlaka uygulamalarla ele alınması gereken bir sanat olduğunu vurgulamaktır. Buradan hareketle, bu çalışmada on bir oyuna yer verilmiştir. Oyunlar, erken çocukluk dönemindeki çocuklar için sahnelenen oyunlardan seçilmiş; konu başlıkları bağlamında, verilen bilgileri pekiştirmek amacıyla incelenmiştir. Dolayısıyla, çalışmada öne sürülen fikirler, örnek oyunlarla desteklenmiştir.

(24)

METODOLOJİ

1. TEZİN ADI: Erken Çocukluk Dönemi İçin Yapılan Tiyatroda Nitelikli Oyun Sahneleme Sürecinin Özellikleri

2. TEZİN KONUSU: Erken çocukluk dönemi için yapılan tiyatroda nitelikli oyun sahneleme sürecinin, akademik araştırmalarla desteklenerek tiyatronun nitelik ve niceliğinin arttırılması.

3. ARAŞTIRMA PROBLEMİ (SORUN): Doğumdan beş yaşına kadar olan çocuklar için yapılan tiyatro incelendiğinde, bu yaş grubu için yapılan tiyatro sanatını geliştirecek gerekli akademik çalışmaların yapılmadığı belirlenmiştir. Oyun sahneleme sürecinin akademik çalışmalarla temellendirilmemesi, nitelikli çocuk oyunlarının yapılamamasının temel nedenlerinden biridir. Çocuğun birey olarak kabul edilmemesi ve çocuklar için yapılan tiyatronun yetişkinler için yapılan tiyatrodan ayrı tutulması, tiyatro sanatçılarının çocuklar için yapılan tiyatroya olan yaklaşımını olumsuz etkilemiştir. Tiyatro oyunculuğunun, çocuk oyunları söz konusu olduğunda, mesleki saygınlıktan yoksun olduğu belirlenmiştir. Böylece bu yaş grubu için yapılan tiyatro, sanatsal yönün gözardı edildiği, didaktik anlayışın hakim olduğu bir anlayışla gerekli nitelik ve niceliğe ulaşamamıştır.

4. TEZİN AMACI: Bu çalışma doğumdan beş yaşına kadar olan erken çocukluk dönemi için yapılan tiyatroyu akademik bir çalışmayla destekleme amacını taşımaktadır. Bu yaş grubuna yönelik yapılan tiyatronun yetişkinler için yapılan

(25)

tiyatro kadar nitelikli olması gerektiği düşüncesini vurgulamaktadır. Çalışma süresince, bu yaş grubu için yapılan tiyatronun neden önemli olduğu tartışılacak;

nitelikli oyunlar için neler gerektiği araştırılacaktır. Ayrıca, sahne üzerinde kullanılan sembolik anlatım ögeleri ve tiyatronun göstergebilimi ile çocuğun yaratıcı düşünce ve sorgulama becerisi desteklenecektir. Çocuğa didaktik mesajlar veren tiyatro anlayışı bu çalışmanın dışında tutulacak; profesyonel tiyatro çalışanlarının çocuklar için yaptığı tiyatro temel alınacaktır.

5. TEZİN ÖNEMİ: Çocuklar için yapılan tiyatro yetişkin tiyatrosundan sadece seyircisi bağlamında farklıdır. Bu çalışma, tiyatro sanatında çocuğa olan bakışın değişmesi açısından kaynak olacaktır. Çocuğa olan bakışın, onlar için yapılan tiyatro sanatında ne kadar önemli olduğunu ortaya koyacaktır. Erken çocukluk dönemi için yapılan tiyatronun niteliğinin nasıl arttırılacağına, toplumda nasıl yaygınlaştırılacağına ve bu sanat dalının çocuğa nasıl ulaştırılacağına bir çeşit yol gösterici olacaktır.

6. KURAMSAL ÇERÇEVE:

6.1. KAVRAM VE TERİMLER: Çocuk, çocukluk, erken çocukluk, tiyatro, çocuklar için tiyatro, sembol, sembolik anlatım, alımlama, nitelik, estetik, göstergebilim.

6.2. KURAMSAL TARTIŞMA: Locke’un çocuğu çevresi tarafından şekillenen boş bir levha olarak görmesine rağmen, Rousseou çocuğu bir birey olarak

(26)

ele alır. Çocuk yetişkinlerin minyatür hali değil, başlı başına bir bireydir. Bu yaklaşımdan yola çıkarak, tiyatro sanatında da çocuk, bir birey olarak görülmelidir.

Çocuklar için yapılan tiyatro, yetişkin tiyatrosundan sadece seyircisi bağlamında ayrıldığı için tiyatro çalışmalarının doğumdan beş yaşına kadar olan seyircisinin özellikleri bağlamında yapılması gerekir. Aynı zamanda çocuklar için yapılan tiyatro, yetişkinler için yapılan tiyatrodaki estetik anlayışa sahip olmalıdır. Çocukların çok iyi eleştirmenler olduğu unutulmamalıdır. Çocuk seyirci ilgi duymadığı ya da sıkıldığı oyuna tepki verir. Ağlar, yerinden kalkar, salonda dolaşır ya da salondan çıkmak ister. Bu nedenle çocukların ilgisinin ve onların gelişim özelliklerinin özellikle erken çocukluk dönemi için yapılan tiyatroda çok önemli olduğu göz önünde tutulmalıdır. Ayrıca, bu yaş grubu için tiyatro yapılırken, oyun sahneleme sürecinde tiyatro uzmanlarının çocuk gelişimciler, psikologlar, sosyologlar ve pedagoglarla çalışması oyunun nitelikli ve çocuğa uygun olması açısından son derece önemlidir.

6.3. ARAŞTIRMA SORULARI / HİPOTEZLER: Bu çalışma kapsamında şu sorulara yanıtlar aranacaktır:

1. Tiyatro, erken çocukluk dönemi için neden gereklidir?

2. Erken çocukluk dönemi için yapılan tiyatronun niteliği nasıl arttırılabilir?

3. Erken çocukluk dönemi için yapılan tiyatroda estetiğin göstergeleri nelerdir?

4. Erken çocukluk dönemi için yapılan tiyatroda sembolik anlatım neden önemlidir?

5. Yetişkinlerin, çocuğun tiyatro seyirci olmasındaki rolü ve önemi nedir?

(27)

6. Erken çocukluk dönemi için yapılan tiyatro sürecinde bulunan tiyatro çalışanlarının sorumlulukları nelerdir?

7. Tiyatro sanatçılarının erken çocukluk dönemi için yapılan tiyatroya olan yaklaşımı nasıldır?

8. Beş yaşın altındaki çocuklar tiyatroyu nasıl alımlarlar?

9. Erken çocukluk dönemi için yapılan tiyatronun göstergebilimi nasıl ele alınmalıdır?

7. YÖNTEM: Bu çalışmada belirlenen konu, ulusal ve uluslararası düzeyde yapılan teorik araştırmalar ile temellendirilecektir. Beş yaşındaki ve daha küçük seyirciler için sahnelenen çeşitli oyunlar görülecek ve uluslararası tiyatro festivallerinde sahnelenen oyunlar kuramsal bilgilerin verildiği bölümlerin sonunda örnek oyun olarak incelenecektir.

7.1. ARAŞTIRMA EVRENİ VE ÖRNEKLEM: Araştırma evreni olarak doğumdan beş yaşına kadar olan çocuklar için sahnelenen oyunlar ele alınacaktır. Tiyatrolarda yapılan çalışmalar konuya örnek gösterilecektir.

7.2. VERİ TOPLAMA TEKNİKLERİ: Bu çalışma kapsamındaki sorulara teorik araştırmalarla ve örnek oyun incelemesi teknikleriyle yanıtlar verilecek ve öngörü desteklenecektir. Çalışma kapsamında, farklı bağlamlarda dokuz oyun incelenecektir. Ayrıca çalışmanın sonuna, soruların yanıtlarını desteklemek amacıyla görülen oyunlardan fotoğraflar eklenecektir.

(28)

1 I. ÇOCUĞU VE ÇOCUKLUĞU ANLAMAK

“Evrensel çocuk yoktur, evrensel çocukluk özellikleri vardır.”

Roger Smith

Smith (2010, 6), çocukluğun belli başlı evrensel özelliklerinin olmasının yanında, çocuğun mutlaka bulunduğu bağlam içinde ele alınması gerektiğine vurgu yapar. Çocuğun ve çocukluğun sadece biyolojik gelişimden ibaret olmadığını, ayrıca içinde bulunduğu kültürle şekillenen toplumsal gelişimi olduğunu ifade eder. Çocuk, içinde bulunduğu çevre ve kültürle gelişen kültürel bir bireydir. Heiner ve Hawes (1985) da, Tarihsel Bakışta Çocuklar (Children in Historical Perspective) adlı kitapta çocuk olmanın kendine has bir yaşantı olduğunu, yetişkin olmakla bir olmadığını dile getirirler (Tan, 1989, 74).

Çocuğu tanımak, çocukluğu yakından incelemekle mümkündür. Çağdaş toplumsal kuram ve kavramların hepsinde olduğu gibi çocukluk kavramının da anlaşılması öncelikle tarihsel araştırmaların gerekliliğini ortaya koyar (Tan, 1989, 71–72). Çocuğu yakından incelerken yapılması gereken en önemli şey, çocuğu tarihsel süreç içinde ele alarak çocuk sosyolojisi ve gelişim psikolojisinden aynı anda yararlanmaktır. Bu iki alan, çocuğu farklı yönlerden ele alır. Çocuk sosyolojisi, gelişim psikolojisinin savunduğu evrensel, doğal ve normal çocuk anlayışını kabul etmez. Gelişim psikolojisi, çocuğun gelişim süreci içinde belli aşamalardan geçtiğini ileri sürer. Öte yandan çocuk sosyolojisi, çocuğu belli kalıplar içinde incelemeyi reddederek, çocukların her yerde ve her zaman aynı olmadıklarını toplumsal olarak kurulduklarını ve bağlamsal olarak algılanması gerektiğini savunur. Buradan da

(29)

2 anlaşılacağı gibi çocukların toplumsal ilişkileri ve kültürleri, yetişkinlerin kalıplaşmış bakış açısından bağımsız olarak incelenmeli; çocukların, kendi toplumsal yaşamlarını kurmada ve belirlemede etkin oldukları göz ardı edilmemelidir. Corsaro’ya (1997) göre çocuklar, uzun bir süre toplumda ve kuramsal yaklaşımlarda ikincil ya da aşağı konumlarda görülmüştür (Onur, 2007, 36–37).

Çocukların var olduğu alanlarda, çocuklar için bir şeyler üretmeyi amaçlayan insanların çocuğu kendi özellikleriyle anlaması ve yorumlaması yapılan şeyin niteliğini arttırmak için öncelikli bir gerekliliktir. Çocuk için nitelikli bir şey yapabilmek onu tanımayı, geçirdiği yaşam sürecini iyi bilmeyi ve onun da başlı başına toplumda bir birey olduğunu kabul etmeyi gerektirir. Çocukluğun evrimi konusundaki öncü çalışmaların en ünlüsü, Fransız nüfus bilimcisi ve toplumsal tarihçisi Philippe Aries (1914–1984) ’in 1960 yılında yayımlanan L’Enfant et la vie Familliale sous L’ancien Regime (Eski Devirlerde Çocuk ve Aile Yaşamı) adlı kitabıdır. (Kitap yayımlanışından iki yıl sonra Centuries of Childhood, A Social History of Family Life adıyla R. Baldwick tarafından İngilizceye çevrilmiştir.) Aries, bu yapıtında çocuğu doğru anlamak için çocukluğun bir bilim dalı olarak ele alınması gerektiğini dile getirir. Bu kitapta, çocukluk kavramının evrimini incelemek için yalnız çocukların değil, ana–baba–çocuk ilişkilerinin de değil, aynı zamanda toplumun yaşam felsefesi dâhil tüm toplumsal kültürel gerçekliğin incelenmesinin gerekliliği vurgulanır (Tan, 1989, 76). Aries çocukluğun toplumun bir icadı olduğunu savunur. Ayrıca, bu kitabında ‘çocukluk’ kavramının çocuk sevgisi ile karıştırılmaması gerektiğini belirtir ve şöyle devam eder (Tan, 1989, 79):

(30)

3

“Bu kavram, daha ziyade çocukluğun kendine has özellikleri bulunduğu; bu özelliklerin onu yetişkinden hatta genç insandan ayırdığı bilinci ile ilişkilidir.”

Çocuklar üzerine yaptığı toplumsal araştırmalarıyla ve Çocukluğun Sosyolojisi (The Sociology of Childhood) adlı çalışmasıyla bilinen çocuk sosyologu William Corsaro, çocuk ve çocukluk üzerine yaptığı araştırma ve çalışmaların yanında anaokullarında çalışarak –alan çalışması yaparak– akademik kariyerini nasıl desteklediğini dile getirir (Onur, 2007, 9). Corsaro, çocukların toplumsallaşmasını araştırmaya başladığında sosyolojinin çocukları açıkça ihmal ettiğini ve psikolojinin de katı davranışçılığın etkisinden kurtulamadığını ifade eder. Corsaro, anaokulu çocuklarıyla çalışmaya başladığında yapıkurumcu (constructivist) yaklaşımın bireysel çerçevesinin yetersiz kaldığını; toplulukçu, kolektif, kültürel süreçlerle ilgilenmesi gerektiğini görmeye başlar (Onur, 2007, 11). Corsaro’nun dediği gibi çocuğu kendi özellikleri bağlamında ele almak farklı bakış açılarını gerektirir. Bu da yetişkinlerin farklı bilim dalları arasında disiplinlerarası ilişkiler kurarak; çocuk psikolojisi, çocuk sosyolojisi, çocuk tarihi ve çocuk eğitimi üzerine eğilmesini, bu alanlardan yararlanarak olumlu bir çocuk ve çocukluk algısı geliştirmelerini gerektirir.

Sommer, Samuelsson ve Hundeide (2010, 13) Avrupa’nın Danimarka, İsveç ve Norveç ülkelerindeki üniversitelerin psikoloji, sosyal bilimler ve eğitim bölümlerinde profesör olarak çalışan ve farklı bakış açıları geliştirerek çocuğa hak ettiği değerin verilmesini destekleyen önemli isimlerdir. Faklı alanlarda çalışarak,

(31)

4 çocuk için farklı bakış açıları geliştirip, kitap yazmaları da disiplinlerarasılığa güncel ve etkin bir örnektir. Onlar çocuğu, vatandaş; çocuk merkezliliği de toplumsal bir değer olarak görürler ve çocuğa bakışlarını şöyle açıklarlar:

“İnsanlık ve bireyselleşme süreci çocukların vatandaş olarak anlaşılmasına yol açmıştır.

Çocukların vatandaş olarak görülmesi fikri bir sosyoloji terimi olan vatandaşlıktan doğmuştur. Oy kullanma hakkına bakılmaksızın, bütün vatandaşlar toplumun eşit bireyleridir; etnik köken, cinsiyet, sosyal grup veya yaştan doğan eşitsizlik hümanistik bakış açısına göre kabul edilemez. Bu görüşe göre, küçük çocuklar yetişkinlerin sahip oldukları beceri ve deneyime sahip olmasalar da, her durumda yetişkinlerle aynı haklara sahiptirler.

Çocuk bakış açısına bağlı olarak, çocuk vatandaşlığının ilkeleri, çocukların algıları göz önünde bulundurularak belirlenmelidir. Çocukların bakış açılarının dikkate alınması, yetişkinlerin çocukları yetişkinlerle eşit vatandaşlar olarak kabul etmelerini sağlar. Ayrıca çocuk bakış açısı, çocuğun güçlü bir demokratik statüsünün ifadesidir: Çocuğun, düşünce ve fikirleri dikkate alınan, ilgileri korunması gereken ve dokunulmazlığı olan bir kişi olarak değer görmesi...”

Çocuk tarihi araştırmaları, çocuk ve çocukluk kavramlarının toplumsal biçimlenişini anlamakta tek başına yeterli değildir (Tan, 1989, 74). Çocukla ilgili araştırmaların disiplinlerarası ilişkiler kurularak yapılması, çocuk kavramına çok boyutlu yaklaşımın en önemli gereksinimidir. Mine Tan (1989, 75) da disiplinlerarası ilişkilerin önemini şöyle vurgular:

“Psikoloji ve gelişim, ekonomi, toplumbilim, sosyal siyaset, eğitim, tıp ve hukuk alanlarında geliştirilen bilgi yumağı bir toplumsal kavram olarak çocukluğa değişik boyutlarda ışık tutabilir. Antropolojik araştırmalardan, romanlardan, öz yaşam öykülerinden ve dinsel kaynaklardan aynı doğrultuda yararlar sağlanabilir. Kısacası, çocuğu araştırma odağında

(32)

5

tuttuğu sürece bütün bu incelemeler değişik amaç ve yöntemleriyle; fakat belki de tam bu nedenle çocuk kavramını değerlendirmemize katkıda bulunabilir.”

Corsora (1997) çocuğun toplumsallaşmasına ilişkin ilk sosyolojik araştırmaların, dönemin gelişim psikolojisindeki egemen kuramlardan etkilendiğini belirtir. Bu kuramlara göre çocuk, edilgin bir role sahiptir; gelişim tek yönlüdür;

çocuk yetişkinin müdahalesiyle biçimlenir. Sonraki gelişim psikologları ise çocuğu etkin olarak görmeye başlarlar. Yapıkurumcu psikologlar içinde Piaget en ünlüsüdür.

Piaget, çocuğun doğduğu andan itibaren çevreden aldığı bilgiyi örgütlediğine ve yorumladığına, fiziksel ve toplumsal dünyanın kavramlarını kurduğuna inanır.

Corsaro, Piaget’nin gelişim psikolojisinde kullandığı ‘evre’ kavramının sosyoloji için de önemli olduğunu belirtir. Evre kavramı, çocukların kendi dünyalarını yetişkinlerden niteliksel olarak faklı yollarla algıladıklarını ve örgütlediklerini gösterir. Bu nedenler Corsaro, çocuğa ilişkin sosyolojik kuramlarda çocuğun bilişsel gelişim düzeyini dikkate almak gerektiğini belirtir.

Vygotsky, yapıkurumcu akımın önemli kuramcılarından biri kabul edilir.

Vygotsky de, Piaget gibi çocuğun insan gelişiminde etkin bir rolü olduğuna inanır;

ancak Vygotsky çocuğun toplumsal gelişiminin çocukların kolektif eylemlerinin sonucu olduğu, bu eylemlerin de toplum içinde yer aldığı görüşünü savunur (Onur, 2007, 41). Yine birbiri ile çelişkili gibi görünen bu iki teori, çocukların toplum içinde bireysel farklılıkları olan ancak aynı gelişim evrelerinden geçen varlıklar olduğu çıkarımını yapabilmek için son derece yararlıdır.

(33)

6 Corsaro, çocuk sosyolojisi ve psikolojisi arasında yakın bir ilişki kurarken, Chris Jenks (2004) çocuğun gelişimi konusunda psikologlar ile sosyologların bakış açılarının farklı olduğunu belirtir. Jenks’e göre günümüzdeki sosyolojik çocuk araştırmalarında en yaygın yaklaşım, çocuğu toplumsal olarak kurulmuş –çoğu zaman heterojen olan– imgeler, tasarımlarımlar, kodlar ve kurgular olarak ele alır.

Bu yeni yaklaşım çerçevesinde çocukluk, toplumsal bir kurgu olarak anlaşılır;

toplumsal çözümlemenin bir birimidir. Çocukların toplumsal ilişkileri ve kültürleri yetişkinlerin bakış açısından bağımsız olarak kendi başına araştırılmaya değerdir.

Sosyoloji çocuğu tarihsel, karşılaştırmalı ve fenomonolojik olarak araştırmayı da amaçlar. Bu yeni açılımların çocuğun araştırılmasında ve anlaşılmasında alternatif yaklaşımlar olduğu söylenebilir. James’e göre (1999), çocukların kültürel dünyaları yetişkinlerden ayrıdır; çocuklar kendilerine özgü bu dünyada kendi kuralları ve ritüelleri ile özerk olarak davranırlar (Onur, 2007, 37–38).

Çocukla ilgili önemli projelerin yapıcı tartışmalardan sonra kuramsal temellere dayandırılarak uygulamaya geçirilmesi çok önemlidir. Uygulamalar, kuramsal bakış açısından yoksunsa uygulamalardan, kuramsal bilgi üretmek mümkün değildir. Kuramsal bilgilerden yararlanırken güncel bilgileri takip ederek hızla değişen dünya içinde çocukluğun ve çocukların, onları ele alan bilimsel kuramların ve yöntemlerin de değiştiğini kabul etmek çocuğu yaşadığı çağ içinde değerlendirmek için son derece önemlidir. Günümüzde çocuğu, toplumsal ve kültürel bağlam içinde ele almayan hiçbir yaklaşım geçerli sayılmamaktadır (Onur, 2007, 12).

Hugh Cunningham da bu fikri destekleyerek çocukluğun ve çocukların toplumdan soyutlanmış bir şekilde incelenemeyeceğini dile getirir (Onur, 2007, 19).

(34)

7 John Holt (1923–1985) Çocukluktan Kaçış adlı kitabında “Kendimize sürekli olarak çocuklar için neyin iyi olduğunu, neyin doğru olduğunu ve onlar için neler yapabileceğimizi sorup duruyoruz.” der. Değişik toplumlara ve değişik tarih evrelerine hatta aynı toplumun değişik kesimlerine baktığımızda çocukluğa değişik anlamlar verildiği görülür. Bu nedenle değişik gelişim çerçevelerini farklı toplum, sınıf ve kategorilerdeki çocuklara uygularken temkinli olmak gerekir (Tan, 1989, 71–

72).

1960’lı ve 70’li yıllarda çocukluğun evrimiyle ilgilenen bir başka Avrupalı bilim adamı, ünlü çocuk gelişimcisi ve psiko–tarihçi Erik Erikson (1902–1994), Çocukluk ve Toplum (Childhood ve Society) adlı kitabında çocuğun psikososyal evrelerini ele alır. Erikson’un gelişim modeli, çocuğun “Yalnız bir ayna gibi, bir yaratık gibi değil; aynı zamanda kültürün bir yaratıcısı ve bir anlamda başlı başına dinamik bir güç olarak” algılanmasını sağlar. John Demos da, Erikson’un psikososyal evreler hakkındaki gelişimci modelini ileri sürerek çocuğu, belli başlı kültürel temaları odaklaştıran ve yansıtan bir ayna gibi gören Aries ve yandaşlarını eleştirir (Tan, 1989, 84).

Farklı yaklaşımlardan da anlaşılacağı gibi, her yaklaşım kendinden sonraki fikre göre biraz daha sığ ve eksik kalır. Bu nedenle çocuk ve çocukluk üzerine bir sentez oluşturmak, yetişkinlerin araştırma ve çalışmalarına dayanır. Her güncel çalışmanın, kendinden bir öncekini tamamladığı düşünülürse, fikirlerin ve araştırmaların yapılan uygulamalarla desteklenmesi büyük önem taşır. Burada da

(35)

8 teorilerin uygulamaya dönüştürülmesi gerekliliği, uygulanamayan teorilerin zamanla geçerliliğini kaybedebileceği gerçeği karşımıza çıkar.

Çocuklar için nitelikli bir şey yapabilmek ‘çocuk’ ve ‘çocukluk’ kavramlarını derinlemesine incelemeyi gerektirir. Bu inceleme sırasında çocuk ve çocukluk kavramlarının kültürel bağlamda değerlendirilmesi ve disiplinlerarası çalışmalarla desteklenmesi son derece önemlidir. Her çocuk yaşadığı toplum içinde geliştiği ve o toplumun özelliklerini yansıttığı için çocuğun evrensel özelliklerinden bahsetmek mümkün değildir. Dolayısıyla, bir toplumda yaşayan çocuğun özelliklerinin, diğer toplumda yaşayan çocuğun özelliklerinden farklı olabileceği unutulmamalıdır. Bu noktada yetişkinlerin çocuğu, çocuğun dünyayı nasıl algıladığı üzerine oluşturdukları varsayımları araştırma ve incelemelerin dışında tutarak ele almaları, çocukların yaşamı ve yakın çevrelerini nasıl algıladıklarını en doğru şekilde ortaya koyabilmeleri için gereklidir; çünkü, çocuk yetişkinin algısından farklı bir algıya sahiptir. Bu görüş yaygınlaşmadığı sürece, çocuklar için yapılan her şeyde nitelik sorunun karşımıza çıkması kaçınılmazdır.

(36)

9 II. ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİ

“Tiyatroda, seyircilerin yaşındakilerle duygudaşlık kurmak zorunluluktur. Bunun için o seyircinin hayatı konusunda bilgi ve onun özellikleri konusunda uzun yıllara dayanan bir deneyim sahibi olmak gerekir.”

Alexander Brjanzew

Giriş kısmında da belirtildiği gibi bu çalışmada ‘erken çocukluk dönemi’

doğumdan beş yaşa kadar geçen süre olarak ele alınacaktır. Çeşitli teorilerden yararlanılarak erken çocukluk dönemi hakkında yapılan uygulamalara ışık tutabilmesi için kuramsal bilgi verilecektir. Kuramsal bilginin amacı, çocukla ilgili herhangi bir uygulama, araştırma ve gözlem yapılmadan önce çalışmayı geliştirecek tartışmalara zemin hazırlamaktır. Kuramsal bilgi, yetişkinlerin çocuklara yaklaşımlarını şekillendirmede önemli rol oynar. Kuramsal bilgilerin çocuğu genelleme gibi olumsuz bir yanı olduğu da göz önünde bulundurularak teorilerin, çocukla bire bir iletişim, çocuklarla birlikte çalışma ve çocukların yaşıtları ve yetişkinlerle olan ilişkilerini farklı ortamlarda gözlemleme gibi eylemlerle desteklenmesi gerekir. Eğer böyle bir destekleme söz konusu olmazsa teorilerin sığ bir bilgiden öte gidemeyeceği kaçınılmazdır. Daha önceki bölümde adı geçen çocuk sosyoloğu William Corsaro’nun, çocuk ve çocukluk üzerine yaptığı araştırma ve çalışmaların yanında anaokullarında çalışarak, çocukları farklı açılardan gözlemleyerek ve onlarla iletişim kurarak çalışmalarını desteklemesi, teori ve uygulamanın iç içe geçerek bir arada olmasına önemli bir örnektir (Onur, 2007, 9).

(37)

10 Çocuk ve çocukluk kavramlarının içselleştirilmesi gibi ‘erken çocukluk’

kavramına da gereken önem verilmelidir. Erken çocukluk dönemi, insan yaşamının en önemli dönemi olarak bilinir. Erken çocukluk pek çok kaynakta, insanın sonraki yaşamında gerekli olan en önemli becerilerini oluşturduğu ve şekillendirdiği dönem olarak vurgulanır.

Erken çocukluk dönemini farklı açılardan ele alan çok sayıda kuramcı bulunmaktadır. Bu çalışmada, erken çocukluk dönemindeki çocukların farklı gelişim dönemleri hakkında bilgi verebilmek için Jean Jacques Rousseau, Sigmund Freud, Erik Erikson, Jean Piaget ve Lev Vygotsky gibi kuramcıların teorilerinden yararlanılacaktır. Kail (2004, 10) Çocuklar ve Gelişimleri (Children and Their Development) adlı kitabında teorinin çocuk gelişimdeki önemini şöyle açıklar:

“Çocuk gelişiminde teori, gelişimi açıklamak ve gelişim hakkında tahminlerde bulunmak için düzenlenmiş düşünceler bütünüdür. Teoriler araştırmalarda test edebileceğimiz tahminlere neden olur ve araştırma sürecinde tahminlerin desteklenip desteklenmediğini görmemizi sağlar.”

Çalıştıkları alanların ünlü kuramcıları olmaları, oluşturdukları kuramların günümüze de ışık tutması nedeniyle çalışmada bu isimlere yer verilecektir. Bu isimler, erken çocukluğa farklı açılardan yaklaştıkları için okuyucuya bilgi bakımından çeşitlilik sunacaktır. Rousseau, Emile adlı önemli yapıtının girişinde şöyle demektedir (Baştürk & Kızılçim, 2000, 21–22):

(38)

11

“…Uygulanabilirlik ilkesinin, şurada veya burada, falanca ülkede, falanca kişilere uygulanması koşullara göre hedeflerin saptanmasına bağlıdır. İsterlerse başkaları, ülkesine göre, kendi bakış açısına göre bu ayrıntılarla ilgilensinler. Benim önerilerimi kendilerine göre uyarlamaları demek, hem kendileri hem de başkaları için en iyisini yapmaları demektir.”

Okuyucu da Rousseau’nun bu düşüncesinden yola çıkarak adı geçen kuramcıların teorilerini kendilerine göre uyarlayarak, kendi çocuk deneyimlerinden bir sentez oluşturarak kendi çocuk anlayışını şekillendirebilir. Amaç, teorileri kabul etmek değil, çocuk hakkında yeni fikirlerin oluşumunu sağlamaktır.

Cenevreli düşünür Jean Jacques Rousseau (1712–1778) erken çocukluk üzerine kuram üreten bir düşünür olmasa da fikirleriyle erken çocukluk üzerinde de etkili olur; ancak fikirleri ve uygulamaları arasındaki çelişkilerden dolayı olumsuz eleştirilere maruz kalır. Bu nedenle Rousseau’nun erken çocukluk üzerine oluşturduğu düşüncelee, düşünceden öteye gidemez ve Rousseau düşüncelerini uygulamaya koyamaz. Toplum ve medeniyet üzerine kafa yorarken insanın ilk dönemlerine, erken çocukluk dönemine, gönderme yaparak küçük çocukların doğuştan saf ve asil olduklarını dile getirerek çocuğun değerini vurgular. 1700’lü yıllarda çocukların kendi duygularını geliştirebildiklerini ve kişiliklerini oluşturabildiklerini ileri sürmesi dönemin radikal düşüncelerindendir. Çocuğu kişilik sahibi bir birey olarak değerlendirmenin hâlâ sorun olduğu günümüzde, Rousseau’nun çocuğun kendi kişiliğini şekillendirmesinden söz etmesi hayli dikkat çekicidir.

(39)

12 Rousseau, ideal bir erken çocukluk görüşü oluşturmasına rağmen, çocuklarla hiçbir zaman çalışmaz. Hatta kendi çocuklarını çok küçük yaşta yetimhaneye terk ederek düşünceleriyle yaşadığı çelişkinin örneğini gösterir. Öte yandan erken çocukluk üzerine kendi felsefesini oluşturmak için çeşitli makaleler ve romanlar yazarak, düşüncelerini günümüze taşır. Rousseau, küçük çocukların doğalarının eşsiz olduğunu ve yetişkinlerin çocukları bu eşsiz doğayı yok etmeden yetiştirmesi gerektiğini savunarak, kendisinden sonraki erken çocukluk kuramcıları üzerinde etkili olur. Ayrıca, erken çocukluk dönemindeki çocukların yaşam ve yaş özeliklerine göre uygun bir çevrenin yaratılması düşüncesi de Rousseau ile birlikte daha sonraki erken çocukluk kuramcılarına ilham verir (Essa, 2003, 114).

Avusturyalı Nörolog Sigmund Freud’un (1856–1939) psikodinamik yaklaşımı, çocuk gelişimi ile ilgili bilimsel yaklaşımların en eskisidir. Freud da Rousseau gibi çocuklarla çalışmadığı, çocuklar üzerine gözlemler yapmadığı için erken çocukluk dönemiyle ilgili fikirlerini yetişkin hastaları ile çalışırken dolaylı olarak üretir. Bu nedenle, Freud’un çocuklarla ilgili fikirleri bilim adamları tarafından eleştirilir. Bilim adamları Freud’un çocuk gelişimiyle ilgili fikirlerinin, yetişkin hastalarının geçmişteki çocukluklarını hatırlamalarına dayandığını ve bilimsel çalışmadan uzak olduğuna inanırlar. Freud’un fikirleri eleştirilse de Freud, çocuk gelişimi üzerine yapılan araştırmalarda ve teorilerde etkisini sürdürür. Freud, özellikle erken çocukluk döneminde kazanılan deneyimlerin çocuğun gelişiminde kalıcı etkileri olduğunu savunur. Ayrıca, küçük çocukların ne yapmak istedikleri ve ne yapmaları gerektiği arasındaki çelişkiyi, erken çocukluk yıllarından başlayarak sık sık yaşadıklarını dile getirir.

(40)

13 XVI. yüzyılın sonları ve XX. yüzyılın başlarında geliştirdiği teorisinde Freud, insan kişiliğinde yer alan üç temel ögenin ‘id, ego ve süperego’ çocukluğun ilk yıllarında oluştuğunu ileri sürer. İlkel dürtü ve sezgilerin birikimi olan ‘id’, doğumla birlikte ortaya çıkar. Çocuk temel ihtiyaçlarını id sayesinde ifade eder. ‘Ego’, kişiliğin akılcı ve pratik ögesidir ve çocukluğun birinci yılında görülür. Ego, çocuğun yaşadığı çelişkiyi çözmeye çalışan bir araç görevi görür. Çocuğun kişiliğinde ‘ahlaki bir temsilci’ olarak adlandırılan üçüncü öge olan ‘süperego’ ise çocukluğun iki yaşından okul çağına kadar geçen süre içinde ortaya çıkar. Süperego ile birlikte çocuklar yetişkinlere göre olan ‘doğru’ ve ‘yanlış’ kavramlarını öğrenmeye başlarlar (Kail, 2004, 12–13).

Freud, psikodinamik yaklaşımında insanın cinsel kimliğinin de erken çocukluk döneminde oluştuğunu ifade eder ve bu oluşumu ‘çocuk gelişiminin psikocinsel evreleri’ adı altında açıklar. Erken çocukluk döneminde görülen evreler şöyledir: Oral dönem, doğumdan sonra bir yaşına kadar geçen süre; anal dönem çocukluğun ikinci yılından başlayarak üçüncü yılına kadar olan dönem; çocuksu üreme organı dönemi (infantile–genital), çocukluğun üçüncü veya dördüncü yıllarında başlayarak devam eden süreç ve gizlilik dönemi (latency), çocukluğun dördüncü veya beşinci yıllarında başlayarak ergenlik dönemine kadar süren dönemdir. Freud, gelişimi ‘psikocinsel evreler’ olarak adlandırır; çünkü, kişilik gelişiminin çocuğun bir evreden diğer evreye geçerken cinsel enerjisini (libido) sarf etmeyi öğrenmesinden etkilendiğine inanır. Freud, erken çocukluktaki güçlü duygusal deneyimlerin, cinsel enerjinin vücuttaki hassas bölgeler aracılığı ile sarf edilmesiyle ilişkili olduğunu ileri sürer. Kronolojik sıraya göre bu bölgeler ağız, anüs

(41)

14 ve üreme organlarıdır. Bu bölgelerin, cinsel enerjinin sarf edilmesinde öncelikli olmasının yanı sıra, çocuk bu bölgeleri kullanırken duygusal bir haz duyar. Ayrıca yetişkinlerin çocuğun bu bölgelere gösterdiği ilgiye verdiği tepki, çocuğun diğer insanlarla olan ilişkilerini de şekillendirir. Freud çocukların geliştirdikleri bireysel–

sosyal ilişkilerin, çocuğun psikocinsel evrelerdeki deneyimlerinde görüldüğünü ileri sürer (Thomas, 2005, 61–62).

Alman kuramcı Erik Erikson (1902–1994), Freud’un öğrencisiydi ve Freud’un fikirlerinden özellikle ‘çelişki’ kavramından yararlanarak psikososyal teorisini oluşturur. Erikson çelişkinin psikolojik ve sosyal yönlerine odaklanır, sekiz aşamadan oluşan ‘psikososyal gelişim modeli’ni oluşturur. Her aşama, bireyin belli yaşta karşılaşacağı mücadeleyi yansıtır. Bu evrelerin ilk üçü, erken çocukluk döneminde görülür. İlk dönem doğumdan yaklaşık bir buçuk yaşına kadar olan süreyi kapsar; ‘Temel Güvene Karşı Güvensizlik’ olarak adlandırılır. Bu dönemdeki mücadele, çocuğun dünyanın güvenli ve iyi bir yer olduğu duygusunu geliştirebilmesi yönünde verilir. Bir sonraki dönem ise çocuğun bir buçuk yaşından üç yaşına kadar geçirdiği zaman aralığıdır; bu evreye ‘Özerkliğe Karşı Kuşku ve Utanç’ adı verilir. Bu dönemdeki mücadele, insanın kararlar verebilen bağımsız bir birey olduğu algısının kazandırılmasıdır. Üçüncü evre ise yaklaşık üç ile beş yaş aralığını kapsar ve ‘Girişimciliğe Karşılık Suçluluk’ olarak tanımlanır. Bu dönemde yeni şeyler deneme ve başarısızlıkla başa çıkma isteğini geliştirme yönünde mücadele verilir (Kail, 2004, 61).

(42)

15 Erikson’a göre gelişimin her evresi, insanın gelişimini sağlayan bir çelişki ile tanımlanır. Her dönemdeki çelişki de çocuğun kişisel gelişimine yarar sağlar. Bu çelişkiler, çocuğun kendi içinde oluşmasının yanında çevresindekilerle kurduğu ilişkiler etrafında da gelişir. Örneğin ilk evrede, çocuğa yeteri kadar ilgi gösterilmezse çocuk, başkalarına güvensizlik duygusu geliştirir ve diğer evreye dünyayı korkutucu, ürkütücü ve tahmin edilemeyen bir yer gibi görerek geçer. İkinci evrede, eğer çocuk yaptıklarından dolayı utandırılırsa, kendisinden şüphe etmeye başlar. Üçüncü evrede ise, çocuklar yönlendirilmez ya da merak ettikleri şeyleri keşfetmelerine, merak duygularını tatmin etmelerine ve risk almalarına izin verilmezse çocuklar, başarısızlık ve suçluluk duygusu geliştirirler (Essa, 2003, 118–

119).

Çocuğun psikolojik ve sosyal gelişimini güçlendirmek için fikirler öne süren ve teorisini, bu fikirler üzerinde temellendiren Erikson, ayrıca çocukların farklı yaşlarda farklı özelliklerinin ve ihtiyaçlarının olduğunu ifade eder. Çocukların yaş özelliklerine göre de araştırılması ve gözlemlenmesi gerektiğinin altını çizer (Essa, 2003, 137).

Çocuğun gelişimini farklı açıdan ele alan diğer kuramcı da İsviçreli biyolog Jean Piaget (1896–980)’dir. Piaget bilişsel gelişim teorisini, aldığı biyoloji eğitimi üzerine temellendirir. Piaget’e göre bütün canlı varlıkların fiziksel işlevlerini yerine getirebilmeleri için çevrelerine uyum sağlamaları ve bu çevreyi düzenlemeleri gerekir. Çocuk da zihinsel olarak çevresindeki değişikliklere uyum sağlar, çevresine

(43)

16 uyum sağlarken çevre algısını da oluşturur. Böylece içinde bulunduğu çevre, çocuk için anlam kazanır (Essa, 2003, 120).

Piaget’in bilişsel gelişim teorisi, çocuğun zekâsının ve düşünme becerilerinin nasıl ortaya çıktığını karmaşık bir resim olarak ortaya koyar. Teori, çocukların nasıl düşündüğünü, düşünme biçimlerinin zaman içinde nasıl değiştiğini açıklamaya çalışır. Piaget çocukların doğal olarak kendi yaşamlarına anlam katmaya çalıştığına inanır. Piaget’e göre çocuklar, doğdukları andan itibaren fiziksel ve sosyal dünyanın nasıl işlediğini anlamaya çalışırlar. Ayrıca Piaget, çocukların kendi dünyalarını anlamaya çalışırken fiziksel ve sosyal dünya üzerine teori oluşturmaya çalışan bilim insanları gibi davrandıklarını ileri sürer. Buna göre çocuklar, yakın çevrelerindeki nesneler ve insanlarla ilgili anladıkları her şeyi biriktirirler. Günlük yaşam deneyimleriyle de bunları deneyerek test ederler, bu da çocukları bir şeylerin kesin olarak gerçekleşmesi beklentisi içine sokar. Böylece çocuklar, yakın çevrelerinden başlayarak anlam oluşturmaya, denemeye ve yaptıkları şeylerin sonuçlarını görmeye çalışırlar (Kail, 2004, 15).

Bütün bilişsel gelişim teorileri, gelişimi evreler zinciri olarak görmese de Piaget, çocukların gelişimini ve zaman içinde nasıl değiştiklerini gözlemleyerek gelişimin doğrusal olduğunu, düşünme ve mantık gelişiminin dört ana bilişsel evrede gerçekleştiğini ileri sürer. Her evrede çocuğun düşünme ve kavrama becerileri yaşına ve gelişimine göre faklıdır. Evreler, yaşa göre sınırlandırılsa da Piaget bu sınırlamanın tahmini olduğunu topluma, kültüre ve çağa göre küçük farklılıklar göstereceğini de hatırlatır. Piaget’nin bilişsel teorisinde erken çocukluk dönemine

(44)

17 denk gelen evreler; sıfır–iki yaş aralığı ile duygusal motor dönemi, iki–yedi yaş aralığı ile işlem öncesi dönemidir (Smidt, 2006, 21). Örneğin, yaş sınırlarında değişkenlik olabileceğini ifade eden Piaget’e dayanarak, Kail (2004, 16) bu sınırı iki ile altı yaş arası olarak belirler.

Duygusal motor döneminde dünyayı ve çevreyi kavrama, fiziksel etkileşimle gerçekleşir; düşünce, eylemlerden doğar. Başka bir deyişle eylemler, çocuğun düşüncelerini şekillendirir. Bu yaş aralığında çocuklar, duygularını ve motor becerilerini bir araç olarak kullanarak anlam arayıcısı olurlar. Böylece çocukların duygusal motor davranışları, düşünceye dönüşür. Yakın çevrelerindeki nesnelere, insanlara ve olaylara anlam yüklerler. Bu dönemin en önemli özelliği ‘nesne kalıcılığı’ kavramıdır. Bu kavrama göre çocuk, bir nesne ve insanı uzun süre görmezse onun kaybolduğuna ya da tamamen yok olduğuna inanır. 21. Yüzyılda Gelişmekte Olan Çocuk (The Developing Child in the 21st Century) adlı kitabın yazarı Sandra Smith (2006, 21), sıfır ile iki yaş aralığındaki çocuklarla çalışanların, çocukların sürekli olarak fiziksel çevrelerini keşfetme durumda olduklarını fark edeceklerini ve bu arayışın tesadüf ya da rastgele olmadığını ancak anlam oluşturma süreci olduğunu ileri süren Piaget’e hak vereceklerini ifade eder.

Çocuklar, işlem öncesi evreye girdiklerinde benmerkezci bir düşünme sistemine sahip olduklarından dünyayı sadece kendi algıladıkları şekilde görürler ve görüşleri, algıları diğer yaş gruplarından ve yetişkinlerden tamamen farklıdır. Bu dönemin temel özelliği, çocukların zihinsel sembolleri kullanarak fiziksel olarak görünmeyen nesneleri de düşünebilmeleridir. Böylece, bu dönemde sembolleri

Referanslar

Benzer Belgeler

• Doğaçlama tiyatro alanının iki önemli kişisinden daha söz etmek gerekir, Boal ve Jonathan Fox, do- ğaçlamayı kendi teatral yaklaşımlarında aktif olarak

Erken çocukluk dönemi çürükleri (EÇÇ), 6 yaş ve daha küçük çocuklarda süt dişlerinde bir ya da daha fazla çürük (kavitasyon oluşmuş ya da oluşmamış), kayıp

4-5 yaş Ayakları değiştirerek merdiven inebilme Daha düzgün koşabilme, tek ayak.. üzerinde zıplayabilme, Artmış vücut rotasyonu ve ayaklar üzerinde ağırlık transferi

Muhafazakâr yerel yönetimlerin olduğu şehirlerden gelen öğretmen adaylarının, diğer gruba göre anlamlı bir şekilde daha yüksek düşmanca cinsiyetçi

TÜİK’in (2002) yapmış olduğu eğitim harcamaları araştır- masında ise çocuklarını özel okullara gönderen ailelerin yapmış olduğu EÇBE harcamaları,

Dil gelişim, bilişsel gelişim, fiziksel gelişim ve öğrenme bu dönemde hızlıdır.. Oyun ortamında

5 — imalât esnasında vc sonunda kalite kontrolünün yapılmasıdır. Standart, bir mamulün özelliklerinin kali- tesinin, boyutlarının ne olacakları hakkında ev- velce tayin

savunur. Mesela 4 yaşında bir çocuk kiviye tüylü patates diyebilir. Sonrasında bu çocuk patesle kiviyi karşılaştırdığında aslında gördüğü şeyin kivi olduğunu bir