SİVÂSÎ DİVANLARI ARASINDAKİ MÜŞTEREKLER
1. Şemsî ve Sûzî Divanlarındaki Müşterekler
Şemseddin Sivâsî ile Ahmed Sûzî’nin divanlarını karşılaştırmalı olarak incelediğimizde Sûzî’nin “Hz. Pîr” diye yücelttiği büyük dedesinden dil, söyleyiş ve üslup olarak etkilenmiş olduğu görülmektedir.
Benzer mısra ve beyitler: Şemsî ve Sûzî’nin aşağıda zikredilecek olan şi- irleri, Sûzî’nin ne ölçüde Şemsî’nin takipçisi olduğunu gösterir niteliktedir. Her iki şairin “şefâat yâ Resûlallah” redifli naatlarında Allah Resûlünün ka- pısına şefaat istemek için gelen kimseler konu edilmektedir. Şemsî divanın- da şefaat dilemek için Resulullahın kapısına gelenler asi kullardır. Sûzî di- vanında kapıya gelen bizzat “bu kemter” şairdir:
Kapuna geldi âsîler şefâat yâ Resûlallah
Suçunı bildi kâsîler şefâat yâ Resûlallah (Şemsî, 31)
Kapına geldi bu kemter şefâat yâ Rasûlallâh
Ki sensin âleme rehber şefâat yâ Rasûlallâh (Sûzî, 320)
Şemsî, sofra gibi yüzünü sabah akşam yere sürmeyenin Hak tarafından gönderilen misafiri tanıyamayacağını (Şemsî 39) söylerken; Sûzî ise yere dü- şen damlalar gibi yüzünü yerlere sürüp akmayanın, vadilerden yol bularak ummana erişemeyeceğini, gönül hanesini tamir ve tezyin etmeyenlerin Hakk’ın arzusu ile gelen misafiri ağırlayamayacağını ifade eder:
Sufra gibi sürmeyen yüzin yere her subh u şâm
Cânib-i Hak’dan gelen mihmâna olmaz âşinâ (Şemsî, 39)
Ârif olmak istersen gel nedânem dersin al
Ahmed Sûzî ve Dönemi • 95
Katre katre yüzünü yerlere sürüp akmayan
Vâdilerden yol bulup ummâna olmaz âşinâ ( Sûzî, 131)
Sûziyâ dil hânesin tâmîr ü tezyîn etmeyen
Şevk-i Hak ile gelen mihmâna olmaz âşinâ (Sûzî, 131)
Zâhid ve sûfî tipleriyle mescid ve meyhanenin karşılaştırıldığı şu beyit- lerde neredeyse her kavram birbirine karşılık gelmektedir:
Safâsız zühd ile sûfî mescidde kuûdundan
Şaşup zevk ile meyhâne yolın tutmak hidâyetdür (Şemsî, 45)
Safâsız nice bin kerre namâzından senin zâhid
Ki nîm saat huzûr-ı kalb ile vîrâne efdaldir ( Sûzî, 388)
Şemsî Sûzî
safâsız safâsız
zühd zâhid
sûfî sen
mescidde kuûdundan namâzından
şaşup zevk ile huzûr-ı kalb ile
meyhâne virâne
hidâyetdür efdaldür
Matla beyitleri verilen ve redifleri aynı olan şu ilahiler, Sûzî’nin büyük dedesi Şemsî’nin izinde olduğunu göstermektedir. Her iki ilahi de 13’er be- yitten meydana gelmektedir:
Bu cânum içre cânum Mustafâ’dur
Gönül tahtında cânum Mustafâ’dur (Şemsî, 53)
Gönül tahtında şâhım Mustafâ’dır
96 • Ali Öztürk
Aşağıdaki beyitlerde de sevgilinin sokağı ya da aşk mahallesinin köpek- lerinden söz edilmektedir. Şemsî onlara hizmet etmek gerektiğinden bahse- derken; Sûzî, sevgilinin mahallesine vardığında onların sürekli havlamasın- dan dolayı onlarla bir türlü ahbaplık kuramamaktan yakınır:
Kûy-ı aşk seglerine hâdim olagör Şemsî
Kim segi ol haremün cünd-i hidâyet yaşıdur (Şemsî, 61)
Kûy-ı yâre vardığımda segleri av av eder
Olmadı bir kerre ahbâb etmedi anlar bizi (Sûzî, 386)
“Eylegil” redifli şu şiirlerdeki müştereklikler de Sûzî’nin büyük dedesi- nin gazelini tanzir ettiğini göstermektedir:
(Şemsî, 84) (Sûzî, 268)
Sâkiyâ gel beni hayrân eylegil Ben garîbem aşka mihmân eylegil
Aşk şarâbın içüben mest olmışam Ben humâram bana dermân eylegil
Derd-i yâri cân içinde saklaram Ol kadar kim derde dermân eylegil
Aşk-ı ma’şûk gönlümi yağmaladı Gel benüm karşuma cevlân eylegil
Âşık isen ma’şûka ey Şemsî ger Ma’şûkun sırrını pinhân eylegil
Sâkiyâ bir bâde ihsân eylegil Ben fakîri şöyle mestân eylegil
Şerha şerha oldu ciğer derd ile Bir nazar kıl bana dermân eylegil
Ben garîbim şöyle hayrân olmuşum Semt-i yârdan bana îlân eylegil
Aşk-ı dilber beni rüsvâ eyledi Hâlimi bir kerre seyrân eylegil
Sûzi mahzûnuna rahm et ey şehâ Bir gececik anı şâdân eylegil
Şemsî ve Sûzî’nin müşterek işlediği konularından biri de bahar tasviri- dir. Her iki şairin de “bahariye” olarak nitelendirebileceğimiz birer şiiri var- dır bu şiirlerde de müşterek noktalar bulunmaktadır. Şemsî’nin “Bahâri- ye”sinde âbidler boynunu eğmiş “benefşe”ye benzetilirler:
Ahmed Sûzî ve Dönemi • 97
Bunların kimisinin riyazet nişanı olarak çiğdem gibi benzi sarıdır:
Kimisi çiğdem gibi benzi sarı
Verdiler anlar riyazetden nişân (Şemsî, 98)
Sûzî’nin benefşeleri de sadık ve has hizmetkârlardır. Şemsî’nin benefşeleri riyazet çekmekten benizleri sararırken; Sûzî’nin benefşelerinin benizleri “derd-i yar” için gece gündüz ağlamaktan dolayı sararmıştır:
Husûsan ol benefşe boynu eğri
Hadîm-i hâsdurur sâdık senâ-kâr (Sûzî, 91)
Sararmış benzi çıdam derd-i yârdan Gece gündüz olur âh ile pür zâr (Sûzî, 91)
Sûzî bu şiirinde büyük dedesi Şemsî’nin “Gülşen-âbâd” isimli mesnevi- sini zikretmektedir:
Demişdir Hazret-i Pîr Gülşen’inde
Gülü mürşîd deyi temsîl-i tezkâr (Sûzî, 91)
Aşağıdaki şiirler de muhteva ve benzer söyleyiş bakımından müşterek noktalar ihtiva etmektedir:
(Şemsî, 100) (Sûzî, 261)
Neyleyüm gönlüm seni divanesin divânesin Geçdi ömrüm olmadı uslanasın uslanasın Masivanun cümlesin mahrem idindün özüne Hakk ile illâ nidem bigânesin bigânesin Her ne denlü zinetine zahirün sa’y idesin Kalbi ma’mûr itmedün vîrânesin vîrânesin
Nice bir mecnûn-veş dîvânesin dîvânesin Kendine gel ola ki uslanasın uslanasın …
Kendini ağyâra mahrem eyledin hayfâ sana Yâr ile yâr olmadın bîgânesin bîgânesin Zikr ü fikr ile gönül evini mâmûr etmedin Zâhirin tâmîr ile vîrânesin vîrânesin
Benzer kavramlar: Her iki divanda geçen isim-sıfat tamlamaları ya da birleşik kelimelerden oluşan tasavvufî kavramlar birbirinin aynıdır. Aşağı- daki tabloda bu kavramların bulunduğu sayfa numaraları verilmiştir:
98 • Ali Öztürk Şemsî Sûzî dil müftîsi 33 167, 330 râh-ı sevâb 42 216 mezra-ı dil 43 317 râh-ı Hak 59, 68 240, 402 nakş u nigâr 60 271 bâğ-ı cinân 67 322
zevrâk-ı dil 85 (dil zevrakı) 164, 302
gönül mülkü 91, 134 291
mekteb-i aşk 133 76 (aşk mektebi)
sırr-ı tevhîd 134 100, 104
ecel cellâdı 149 344
can bülbülü 121 307
tîh-i hayret 92 190 (vâdi-i hayret)
Yukarıdaki örneklerde de görülebileceği gibi divanlarda bazı Farsça tamlamaların Türkçe, Türkçe tamlamaların da Farsça kurala uygun olarak verildiği olmuştur. Sözgelimi Şemsî divanında gönül gemisi anlamına gelen “dil zevrakı” tamlaması, Sûzî divanında “zevrâk-ı dil” olarak kullanılmak- tadır. Benzer şekilde Şemsî‘nin “mekteb-i aşk” tamlaması, Sûzî divanında “aşk mektebi”ne dönüşmüştür.
Şairlerin birbirine yakın kavramları kullandıkları da olmuştur. Me- sela, Şemsî, fena denizinde yelken açan vücut gemisini kader rüzgârının ne- reye sürükleyeceğini bilmezken, Sûzî’nin gönül gemisindeki aşk yelkeninin, âşıkları selamete ulaştıracağı umulur:
Açdı der-bahri fenâ fülk-i vücûdum yelkeni
Bilmezem kangı limana iledür bâd-ı keder (Şemsî, 48)
Sûziyâ keşti-i dilde aşk yelkeni
Bulur elbetde selâmet âşıkân (Sûzî, 303)
Benzer redifler: Her iki divanda az sayıda da olsa benzer rediflerin kul- lanıldığı görülmektedir. Redifler ve bulunduğu sayfa numaraları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir:
Ahmed Sûzî ve Dönemi • 99
Şemsî Sûzî
şefâat yâ Resûlallah 31 320
olmaz âşinâ 39 130
vir/ver 51 203
Mustafâ’dur 53 198
eylegil 84 268
… bilmedi 135