• Sonuç bulunamadı

Ġsti‟dâdî Ġmkân (Ġmkân-ı Ġsti‟dâdî) Ġle Zâti Ġmkân (Ġmkân-ı Zâti) Arasındak

II. SEBZEVÂRÎ’NĠN HAYATI, FELSEFĠ KĠġĠLĠĞĠ VE ESERLERĠ

II.3. Eserleri

2.4. Ġmkân Kavramıyla Ġlgili Konular

2.4.1. Ġsti‟dâdî Ġmkân (Ġmkân-ı Ġsti‟dâdî) Ġle Zâti Ġmkân (Ġmkân-ı Zâti) Arasındak

Bu iki imkân kavramı arasındaki birinci fark “Ġsti‟dâdî imkân” ın bilfiil mevcut olup dıĢ dünyada gerçekleĢen bir özelliğe sahip olmasıdır. Çünkü “Ġsti'dâdî imkân” maddede meydana gelen bir nitelik olduğu gibi aynı zamanda maddeye bir hazırlanma Ģeklinde de tanımlamak mümkündür. Zira bu maddeye hazırlanmıĢlık konumunu Sebzevârî‟nin ifadesiyle “Cömert Kaynaktan” taĢmak sûretiyle sonradan meydana gelen (Hâdîs) varlıkların mümkünsel ontolojik zeminleri Ģeklinde anlamak gerekir. Nitekim madde-sûret teorisi bağlamında madde için söz konusu olan sûreti, varlığa eklenti olan ilinekleri (araz) veya bunlarla beraber sonradan var oluĢu (hudûs) bakımından somut (cismâni) olan fakat bekası bakımından soyut (ruhani) olan mücerret nefsi örnek olarak saymak mümkündür. “Ġsti‟dâdî imkân” bu özellikleri açısından değerlendirildiğinde tam olarak zâtî imkânın karĢıtı olup onun zıttı bir konumda değerlendirmek mümkündür.528 Böylece bu “hazır olma” genel anlamıyla madde için özel bir isti‟dâdi nitelik olması bakımından bilfiil bir durum iken imkân açısından ve onun yani “hazır olma” için söz konusu olan hazır olunmayı kabul etmesi bakımından ise bilkuvve bir durumdur.529

Sebzevârî bu konuyu biraz daha detaylandırmak düĢüncesiyle Molla Sadrâ‟dan aĢağıdaki alıntıyı yapar;530

“Hazır olma bir yönden bilfiil diğer bir yönden ise bir şey için bilkuvve ve imkândır. Örneğin meni her ne kadar insan sûretinin meydana gelmesine kıyasla bilkuvve olmuş olsa da Fakat kendi nefsine ve sûret sahibi menilik oluşuna kıyasla bilfiildir. O bu haliyle insanlık özelliği eksik olan ve menilik özelliği tam olandır. O bu haliyle sırf olumsuzluk olan ve diğer taraftanda kendisi için meydana

527 Sebzevârî, ġerhu Manzume Kısmu‟l-Hikme, c.II, s. 279

528 Sebzevârî, ġerhu Manzume Kısmu‟l-Hikme, c.II, s. 280; Rufâî, Mebâdiü‟l-felsefeti‟l-Ġslamiyye, c.I,

s.351

529 Sebzevârî, ġerhu Manzume Kısmu‟l-Hikme, c.II, s. 280; Mutahharî, Durûs fi‟l-Felsefeti‟l-Ġslamiyye,

c.III. s.172-173

geliş anlamının olmadığı imkânı zâtîden farklıdır.”531

Sebzevârî Molla Sadrâ‟nın burada muhtemelen ilinek (araz) ile dayanak (mukavvim) arasındaki benzerliğe veya yalnızca ilineğe özellikle de “isti‟dâdî niteliğe” dikkat çektiğini ifade eder. Nitekim Sebzevârî “isti‟dâdî imkân”, konuya (mevzu‟) tabi olduğunda fiiliyyet ve kuvvede de konuya tabi olacağını söyler. Böylece “isti‟dâdî imkân” ın konusu fiil ve kuvveden birleĢik (mürekkep) olacağından o, bir yönden fiil olurken diğer bir yönden de kuvve olmuĢ olacaktır. Ancak yukarıda da iĢaret ettiğimiz gibi zâtî imkân, konusu bakımından bilfiil olmadığından ne yokluk için ne de varlık için söz konusu edilemez. Bu değerlendirmeler ıĢığında zâtî imkânın sırf bir kuvve olup bilfiil özelliğine sahip olmadığını söyleyebiliriz. Zâten “zâtî imkân” ın bilfiil özelliği olmuĢ olsaydı tartıĢma “imkân-ı isti‟dâdi” ile iliĢkilendirilirdi. Aksine buradaki tartıĢma “isti‟dâtın konusu (mevzu‟)” etrafında yapılan bir tartıĢma özelliğine sahiptir.532

Bu iki imkân türü arasındaki ikinci fark olarak zâtî imkânın varlığı iki yönden imkanı isti‟dâdî için sanki esasmıĢ (asıl) gibi değerlendirilmesini zikredebiliriz. “Ġmkân- ı zâtî” nin “isti‟dâdî” için esas Ģeklinde kabul edilmesinden biri; imkân-ı isti‟dâdî dıĢ dünyada varlığı söz konusu olmasına rağmen varlığı itibari kabul edilen yani zihni bir gerçekliği söz konusu olan zâtî imkân gibi kabul edilmesi. Ġkinci yön olarak zâtînin, isti‟dâdî için kaynak niteliğinde kabul edilmesini sayabiliriz. Çünkü heyûlâ var oluĢunu Faal Akıldaki zâtî imkân özelliğine borçludur. Zira heyûlâ söz konusu bu imkân vasıtasıyla Faal akıldan neĢet etmiĢtir. ġayet Faal Akıldaki zâtî imkânın varlığı söz konusu olmamıĢ olsaydı heyûlânın ondan çıkması söz konusu olmayacaktı.533

Zira ilk sadır olan akılda altı yön söz konusudur. Bu yönlerin bazısı diğer bazısından daha değerli olduğu gibi bazısı da bazısından daha değersiz bir ontolojik konuma sahiptirler. Bunların en Ģereflileri; “varlık”, “vücûb bi‟l-ğayr” ve “bu vâcip varlığın kendi ilkesiyle olan iliĢkisi”, diğer düĢük olanlar ise; “mahiyet”, “imkan-ı zâtî” ve “bu imkan-ı zâtînin kendisiyle olan iliĢkisidir.” Bu ontolojik değerler hiyerarĢisi göz önünde bulundurulduğunda “imkân-ı zâtî”, maddi âlemin ilk maddesi (heyûlâ) olan “imkânı isti‟dâdî”nin sudurunun kaynağı olarak kabul edilir. Böylece daha değersiz olan cihet diğer değersiz olan cihet için kaynaklık konumunda değerlendirilir. Nitekim akıl için söz konusu olan “imkân-ı zâtî” maddeler âlemindeki “imkân-ı isti‟dâdî” için

531 Molla Sadra, el-Esfâr, c.I, s.234

532 Sebzevârî, ġerhu Manzume Kısmu‟l-Hikme, c.II, s. 281 533 Sebzevârî, ġerhu Manzume Kısmu‟l-Hikme, c.II, s. 281

kaynak olmuĢtur. ĠĢte bu anlamıyla meseleyi ele aldığımızda “imkan-ı zâtî” nin, “imkan-ı isti‟dâdî” için ontolojik asıl olduğunu söyleyebiliriz.534

Üçüncü olarak “kuvve” ve “isti‟dât” ın kendisine yöneldiği bir baĢka ifadeyle kendisine izafe edildiği baĢat/baskın Ģey, imkân-ı isti‟dâdîde cebren belirlenmiĢ (determine edilmiĢ) bir niteliğe sahip olmasıdır. Nutfenin isti‟dâtının bir baĢka Ģey olmaksızın yalnızca insan olma özelliğine sahip oluĢunu buna örnek olarak verebiliriz. Zira insan nutfesinde bilkuvve Ģeklinde bulunan o egemen özellik yani “insan olmaklık” imkânı isti‟dâdîde insan olmaklıktan baĢka herhangi bir Ģey olması mümkün olmayan bir niteliktedir. Ġmkani isti‟dâdîdeki bu karar kılınmıĢlık veya belirlenmiĢlik mahiyetin onu kabullenmesi olmaksızın sebepten önce yani fâilden önce gelir. Nitekim nutfedeki imkânı isti‟dâdînin bu niteliği özel bir yolda özel kılınmıĢ bir yetkinliğe yönelmeden baĢka bir Ģey değildir. Ancak imkânı isti‟dâdî için söz konusu olan bu nitelik, imkânı zâtî için söz konusu edilemez. Çünkü imkânı zâtîye varlık ve yokluğun her ikisinin beraberce izafe edilmesi dıĢında herhangi bir niteliği izafe etmek mümkün değildir.535

Dördüncü olarak imkânı isti‟dâdîden kendisi için hazırlanmıĢ olanın meydana gelmesinden dolayı istidadtan bilkuvve bulunan mümkünlük özelliğini ayırabiliriz. Çünkü istidat fiiliyetin gerçekleĢmesiyle ortadan kalkar. Artık burada bilkuvve bir istidattan bahsetmek mümkün değildir. Çünkü istidat yerini fiile bırakmıĢtır. Ancak zâtî imkanda bu mümkün değildir. Zira zâtî imkan sürekli olarak mahiyetin ayrılmazı durumundadır. Ġmkanı zâtî ancak “baĢkası sebebiyle zorunlu olan” ile “baĢkası sebebiyle mümteni olanı” kabullenen bir ontolojik özelliğe sahiptir.536

BeĢinci olarak isti‟dâdî, mümkün kavramının yerinde (mahal) bulunur. Yani genel anlamıyla “isti‟dât” kavramını ele aldığımızda imkanın maddesi içinde olduğunu söyleyebiliriz.537

Zira insan sûreti için söz konusu olan imkanı isti‟dâdî insanlık özelliğiyle kaim olmayıp aksine nutfe ile kaim olduğu gibi yazmanın imkanı da yazmakla kaim olmayıp cenin ile kaimdir. Ancak imkanı zâtî için ise yalnızca mümkünün mahiyetiyle kaim olma özelliği söz konusudur.538

Yine ayrıca bu genel anlamıyla iliĢkili olması bakımından istidadın konunun, türselliğin ve iliĢkili olanın

534 Sebzevârî, ġerhu Gureri'l-feraid, s.415

535 Sebzevârî, ġerhu Gureri'l-feraid, s.416; Sebzevârî, ġerhu Manzume Kısmu‟l-Hikme, c.II, s. 281 536

Sebzevârî, ġerhu Manzume Kısmu‟l-Hikme, c.II, s. 282

537 Sebzevârî, ġerhu Manzume Kısmu‟l-Hikme, c.II, s. 282; Rufâî, Mebâdiü‟l-felsefeti‟l-Ġslamiyye, c.I.

s.352

(müteallak) sûretlerinin yerini de içerdiğini söylemek mümkündür. ġüphesiz mümkün kendi mahalliyle mevcut olma (kaim) özelliğine sahiptir. Çünkü mümkün kavramını gerçekte istidat, yakınlık, uzaklık vb. niteliklerle nitelememiz mümkündür. Zira mümkünün mahalle nitelenmesi, onun yani mümkünün mahalle olan iliĢkisi ve bağlantısı sebebiyledir.539

Buradaki bu felsefi tartıĢmanın içeriğiyle yakın bir benzerlik taĢıması açısından Arapça gramer kaidelerinden biri olan “iliĢkili olanın (müteallak) durumu (hali) ile nitelemek”540 kuralını hatırlatmak konunun anlaĢılması açısından faydalı görünmektedir. Ancak zâtî söz konusu olunca bu zâtî kendi durumu (hal) ve ontolojik konumu gereği doğrudan mümkünün niteliği Ģeklinde bir değerlendirmeyi hak eder. Ancak sıra isti‟dâdîye geldiğinde doğrudan mümkünün niteliği olmayıp mümkünün iliĢkili olmuĢ olduğu durum ile nitelenme özelliğine sahiptir.541

Altıncı olarak imkan-ı isti‟dâdîde Ģiddet ve zayıflık Ģeklinde farklı ontolojik derecelerden bahsetmek mümkündür. Nitekim “insan sûreti için söz konusu olan spermanın (nutfe/meni) isti‟dâtı insan sûreti için söz konusu olan zigotun (alak) isti‟dâtından daha zayıf bir ontolojik konumdadır. Aynı Ģekilde zigotun isti‟dâtı da embriyonun (mudga) isti‟dâtından daha zayıftır. Bu spermada söz konusu edilen tüm isti‟dâdî dereceler, yetkin beden isti‟dâtına ulaĢıncaya kadar bu ontolojik derecelendirme esası üzeri devam eder. Bazı sebep ve Ģartların meydana gelmesi ve bazı engellerin ortadan kalkmasıyla zâtî isti‟dâtın tahakkukundan sonra tam olan “isti‟dât” meydana gelir. Ġmkanı isti‟dâdîdeki bu derecelerin ontolojik yolculuklarının sona ermesi yani sürekliliklerinin kesilip son bulması iki Ģekilde mümkündür; ya bir Ģeyin bilfiil meydana gelmesiyle ya da bazı ontolojik engellerin oluĢmasıyladır. Nitekim bir yerde fiili durumdan bahsetmek orada isti‟dâtın söz konusu edilemeyeceği anlamına gelir.542

539 Sebzevârî, ġerhu Manzume Kısmu‟l-Hikme, c.II, s. 282

540 Bu gramer kuralıyla ilgili olarak verebileceğimiz Ģu cümle konuyu daha anlaĢılır kılmaktadır.

“Zeydun kâtibun ebu-hu” anlamı “Zeyd babası yazar olandır.” Molla Camii, Salah Bilici Kitabevi, Ġstanbul, s.208-209

541 Sebzevârî, ġerhu Manzume Kısmu‟l-Hikme, c.II, s. 282 542 Sebzevârî, ġerhu Manzume Kısmu‟l-Hikme, c.II, s. 282

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. VARLIK VE DEĞERLERĠ