• Sonuç bulunamadı

Öğretmen ve Öğrencilerin Yüksek Öğrenime Geçiş Sınavlarına Yönelik Görüşlerine

Ben burada öğrenciyi suçlayamam. Öğrenciyi müzik, resim, tarih, gibi dersleri kültür dersi diye çok önemsemezler, ben de yadırgamıyorum. Ben olsam, ben de öyle yapardım şu koşullarda. Öğrenciler direk sınavla ilgili olan derslere önem veriyorlar (Öğretmen1).

…Test tekniği ile sınavlar hazırlıyoruz. Onların dershanede karşılarına çıkan sorunlar ile ilgili çözümler bulmak zorunda kalıyoruz. O paralelde ders işlediğimiz oluyor. Özellikle üniversite sınavı, katsayısı yüksek olan dersler öğrencilerin daha fazla çalıştığı ve önem verdiği dersler oluyor (Öğretmen 6).

Görüldüğü üzere üniversite sınavının olması ve test usulü yapılan sınavların öneminin ve yoğunluğunun artması okul yaşantılarını oldukça önemli biçimde etkilemiştir. Burada öğrencilerin mümkün olduğunca çok soruyu, çok kısa zamanda doğru yanıtlamaları beklenmektedir. Eğitim faaliyetlerinin fabrikadaki montaj hattındaki imalat sürecine benzeşmekte olduğu ortaya çıkmaktadır. Öğrencilerin soruları mümkün olduğunca hızlı çözmesi gerekmektedir.

4.5.Öğretmen ve Öğrencilerin Yüksek Öğrenime Geçiş Sınavlarına Yönelik Görüşlerine

olamayacağı sorulmuştur. Yapılan görüşmelerden anlaşıldığı kadarı ile öğretmenler ve öğrenciler ülkemizdeki mevcut yapı içerisinde yüksek öğrenime sınavsız bir geçişin mümkün olamayacağı doğrultusunda cevaplar vermişleridir. Görüşmeye katılan kişiler eğitim imkânlarının kısıtlı oluşu yüzünden üniversite sınavının gerekli olduğu görüşünü ortaya koymuşlardır. Öğretmenler ve öğrenciler üniversite programlarının kontenjanların sınırlı olduğu, bu yüzden devletin sınav yapmak zorunda olduğunu belirtmişleridir.

Hanedar’ a göre günümüz iktisat anlayışı piyasadaki kaynakları sınırlı görürken, insanların ihtiyaçlarının sınırsız olduğu varsayımı üzerinden teori geliştirmektedir Yine bu tanımdaki varsayım ideolojik anlamı görmezden gelinerek teknik bir gerçeklik olarak ele alınmıştır (Hanedar,2007). İktisadi rasyonalitenin eğitimi araçsallaştırması eğitime ilişkin olan imkânların da piyasada sınırlı bir kaynak olarak görülmesi sonucu doğurduğu söylenebilir.

Farklı bir toplum düzenlemesi ile üniversite imkânları bütün bireylere sunulabilecek iken bu görmezden gelinir ve üniversite kontenjanlarının sınırlı oluşu eşitsizlik üzerine kurulmuş bir toplum düzenini tercihi değil sanki teknik bir zorunluluk ve mecburiyet olarak algılanır. Bu bölümde alınan görüşlerden bu düşünceyi çıkartmamız mümkündür.

Diğer yandan bazı görüşmeciler ise toplumda bir eleme sisteminin olması gerektiğine inandığı için üniversite sınavlarının yapılması gerektiği yönünde görüş belirtmişlerdir. Ayrıca yapılan görüşmelerden görüldüğü kadarıyla öğretmen ve öğrencilerin eğitime değer verdikleri gibi yüksek öğrenim görmeye de bir değer atfettikleri anlaşılmaktadır. Bu yüzden bu öğretmenler ve öğrenciler yüksek öğrenim görmek için adayların belirli bir niteliğe sahip olması gerektiğine inanmaktadır. Bu doğrultuda görüş bildiren kişiler, yüksek öğrenim hakkını elde edebilecek nitelikte olan adayların belirlenmesi içinde bir değerlendirmenin zorunlu olduğunu düşünmektedir. Üniversiteye geçişin sınavla olması gerektiğini ortaya koyan ifadelerden bazıları şöyledir;

…üniversiteye geçiş sınavsız olmaz. Burada iki milyon insandan söz ediyoruz. Belki şöyle olabilir, sınavdan sonar tekrar bir eleme yapılabilir. Mülakat gibi. Ama ilk başta kesinlikle sınav yapılması gerektiğini düşünüyorum (Öğrenci 8).

…Pek mümkün değildir. Çünkü toplumda yüksek öğrenim gerekli gibi görüldüğünden çok kişi üniversite okumak istiyor. Çok talep var. 2 milyon kişi bu sınava giriyor. iki milyon kişiyi nasıl eleyecek ki devlet. Devletin gözünden bakarsak tabiî ki bir eleme sistemi olarak sınavlar karşımıza çıkıyor (Öğrenci12).

… Üniversite sınavında bir yarış ve sınırlı bir kontenjan var, bu kontenjana girebilmek için bireyler yarışıyor (Öğretmen1).

…Üniversiteye gidecek kimselerin belirli nitelikleri olmalı. Herkes üniversiteye giderse yığılma olur.

Bu sefer işsizlik başlayacak. Üniversite mezunu olan birisi markette çalışmıyor ya da kasiyerlik yapmıyor. Sonuçta, üniversite okudum ben niye asgari ücretle çalışayım diyor. Ama toplumda diğer yerlerde çalışacak kişilere de ihtiyaç var. Dolayısıyla, bir eleme olmalı (Öğrenci6 ).

Gewitrz’e göre eğitim sistemi içerisinde uygulanan hesap verilebilirlik, standardizasyon ve nicelleştirme gibi iktisadi rasyonalite politikalarını eğitime ilişkin tanımı temelinden etkileyerek, eğitime ilişkin yeni bir kültür ve değerler seti oluşturmuştur. Eğitsel amaçlar hesaplama, planlama ve yatırım gibi iktisadi anlamı olan kavaramlar ile ifade edilmeye başlanmış, başarı ise yine iktisadi rasyonaliteye ilişkin olan performans kavramı ile nicel veriler üzerinden tanımlanmıştır. Bu modelde eğitim sürecinin bileşenlerinin davranışları ekonomik verimliliği sağlayacak standartlar ve görevler ile biçimlendirilmiştir.

Aynı zamanda bu bileşenler bu davranışları içselleştirdiğinden iktisadi rasyonaliteye ilişkin ideoloji eğitimde hegemonik bir söylem olmuştur (Gewirtz, 2002).

Yukarıdaki yanıtlardan anlaşıldığı üzere üniversite sınavının yapılmasını gerekli gören öğretmenler ve öğrenciler yüksek öğrenim sonucu elde edilen diplomalara sahip bireylerin toplumda belirli statüyü kazanması gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu görüş doğrultusunda olanların mevcut eğitim sisteminin nasıl eşitsiz bir yapı oluşturduğuna dair bir düşüncesi yoktur ve eğitim sistemine karşı eleştirel bir tutum sergilememektedirler. Bu öğretmenler ve öğrenciler üniversite sınavlarında yüksek skor elde edebilen öğrencilerin bu başarıyı yalnızca kendi çabalarıyla elde ettiğini düşünmektedirler. Fakat buna karşın üniversite sınavlarını adaletsiz bir toplum yaratmak için bir seçme mekanizması gibi gören öğretmenler ve öğrencilerde mevcuttur. Bu görüşte olanlar toplumda bazı kesimlerin eşitsizliğin sürmesini istediğini belirtmişlerdir. Bu doğrultuda alınan görüşlerden sınavın ayrıcalık ve üstünlük ürettiği anlaşılmaktadır. Verilen yanıtlardan üniversite sınavları ile seçkinci bir toplumun yaratılması hedeflendiği anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda alınan görüşlerden bazıları şöyledir;

…Sistem insanı yalnızca meta olarak görüyor. İnsan çok boyutlu bir varlık. Diyor ki benim elimde belirli sayıda kontenjan var, siz bu kontenjana girmek istiyorsanız şu niteliklere sahip olacaksınız, içinizde en iyi olanları alacağım, yarışın diyor. Sistem insanlara çok insancıl, öğrencilere çok insancıl yaklaşmıyor. Rekabet ve eleme üzerine kurulur (Öğretmen 7 ).

…sınavın olmasının sebebi eğitim kurumlarının yetersizliğidir. Bir eğitim kurumunun 50 kişilik bir kapasitesi varsa sınavla alınır, bunu da sınavla seçerler. İşlerine yarayacak ilk 50 kişiyi alırlar diğerleri ne yaparsa yapsın bizi ilgilendirmez derler. Bir de üniversite bitirmiş birisi üstün görülür herkes bunu yapsa bu üstünlük kalkacak yani bunu istemeyen pek çok kesim olabilir (Öğrenci 7).

Devlet ne kadar ihtiyacı olduğunu belirliyor ki çoğu zaman bunu bile belirleyemiyor. Diyelim ki, 50 tane hukuk mezununa ihtiyacı var, bunu belirliyor gerisini umursamıyor. Tek umursadığı kendi ihtiyacını almak, geride kalan insanlar bu eğitimi ne kadar almak istemiş ya da istememiş umurunda değil (Öğrenci12).

…gelecek kaygısı yüksek. İnsanların statü ve ekonomik güç isteği ağır basıyor. Aileler çocuklarının daha iyi yerlere gelmelerini istiyor. Her kes bir üst kademeye gelmek istiyor. Eğer bu hiyerarşi kesilirse, belki üniversite okumak isteyen insanlar, üniversite okumaktan vazgeçerler. Sistem hepiniz zeki olamazsınız. Ancak bazılarınız zeki olabilirsiniz diyor. Seçenin çok işine geliyor. Herkesi birebir ölçmesi gerekiyor, kişi belki de sınava uygun değil, ama o eğitime çok uygun… Bu gibi adaylar ile birebir görüşülmesi gerekiyor. Ama öyle bir şey için hem para lazım, hem zaman lazım. Bizim ülkemizde böyle uzun vadeli program yapacak politikacılar yok maalesef (Öğretmen2).

Bu bölümde görüş bildiren bazıları öğretmenlerden üniversiteye sınavsız bir geçişin mümkün olabileceği görüşünü savunmuşlardır. Bu öğretmen ve öğrenciler üniversiteye sınavsız bir geçişin ancak belirli koşullarda gerçekleşebileceğini ifade etmektedirler. Bu planlamanın uzun vadeli bir politika gerektirdiği, mevcut sistemin bunu karşılamaktan uzak olduğu bu yönde alınan cevaplardandır. Öğretmen ve öğrenciler yükseköğrenime sınavsız bir geçişin dünyanın bazı ülkelerinde gerçekleştirildiğini söylemişlerdir. Bunu ifade eden öğretmenler, sınavsız geçişin çocukların erken yaşlardan yeteneklerine göre doğru biçimde yönlendirmesi ile mümkün olabileceğini bunun da ülkenin ekonomik imkânları ile ilgili olduğunu düşünmektedirler.

…öğrencilerin başarıları okuldaki projelerden, okul puanlarından belirlenebilir. Avrupa da yapıldığı gibi okuldaki puanların ortalamalarıyla hesaplanabilir (Öğrenci2).

…Mümkündür ama ekonomik şartların iyileştirilmesi ve iş imkânlarının artması ile olabilir. Şu anki koşulda eleme yapmadan girmek mümkün değil (Öğretmen1).

…İlköğretimden başlayarak, onları uygun alanlarında yönlendirerek, alan seçimi belirlenerek yapılabilir. İstihdam alanları arttırılarak olabilir (Öğretmen 15).

…Öğrenciler 12. Sınıfa gelene kadar doğru bir planlama yapılırsa sınavsız geçiş sağlanabilir. Ama bu sistemin içerisinde, 4+4+4 gibi bir sürü yanlışlarla dolu bir sistemde, bu sistemin sonunda sınavsız bir şekilde geçiş yapamazsınız. Öğrenciler sekiz saat ders yapıyorlar. Ayrıldıklarında hiçbir şey yapacak güçleri kalmıyor. Şiir okusunlar, müzik ve sporla ilgilensinler, hiç böyle bir şey yok ki… Akademik eğitim, akademik eğitim, nereye kadar? Sen böyle imkânları sunar ve çocuğun kendi yeteneklerini sergileyebilecekleri bir ortamı sağlarsan, tabi ki yetenek sınavları ile öğrenci seçebilirsin (Öğretmen7).

Meslek liselerinde öğrenim görmekte olan öğrenciler ağırlıklı olarak meslekleri ile ilgili dersleri görmektedirler. Fakat bu dersler üniversite sınavlarında karşılarına

çıkmamaktadır. Meslek lisesinde okumakta olan bir öğrenci bu durumun adaletsizlik yarattığına ilişkin görüşünü şöyle ifade etmiştir;

…Üniversite okuyacak adayların, kesinlikle belirli niteliklere sahip olması gerekir. Alanını sevmesi gerekir. Meslek lisesinde okuyan öğrenciler, adil şartlarda değil. Ben elektronik biliyorum, ama hiç elektronik bilmeyen birisi fen lisesinden gelip, ODTÜ ya da BOĞAZİÇİ’ ne giriyor. Ben giremiyorum.

Bu hiç adil değil. Meslek lisesine bir ayrıcalık sürdürülmesi gerekir (Öğrenci 15).

4.6.Öğretmen ve Öğrencilerin Üniversite ve Meslek Seçimine Yönelik Görüşlerine