• Sonuç bulunamadı

Bu dönem, İbnü’l-Hanefiyye’nin doğumuyla başlayan ve Hz. Osman’ın katliyle İslâm dünyasında alevlenen fitne döneminin başladığı zamandan bir süre öncesine kadar devam eden, İbnü’l-Hanefiyye’nin çocukluk ve gençlik yıllarını kapsayan süreçtir.

Bu dönem, iç çekişme ve siyasî çalkantılardan uzak hem siyasî hem de ekonomik yönden İslâm dünyasının en müreffeh dönemi olduğu gibi Muhammed b. Hanefiyye’nin de en mutlu yıllarıdır. İbnü’l-Hanefiyye’nin doğduğu ve çocukluk yıllarının geçtiği Hz. Ömer dönemi, Rasûlullah’ın vefatından sonra baş gösteren isyan hareketlerinin bastırıldığı ve İslâm dininin bekâsını ciddi manada sarsan tehlikelerin bertaraf edildiği Hz. Ebû Bekir döneminden sonra fetih hareketlerinin hızla yayıldığı bir dönemdir. Bu dönemde elde edilen askeri başarılar, beraberinde ekonomik ve sosyal başarıları getirmiştir. Daha önceleri açlık, yokluk ve korkuyla

imtihanın en çetinini yaşamış olan Müslümanların gelirleri de gün geçtikçe artıyordu. Fetihlere bağlı olarak artan bu gelirleri bir düzene bağlayan Hz. Ömer, ülkede yaşayan her bir şahıs için atiyye tahsis ederken en büyük payı İbnü’l-Hanefiyye’nin babası Hz. Ali’nin de aralarında bulunduğu Bedir gazilerine ayırmıştı.121 Dolayısıyla İbnü’l-Hanefiyye’nin doğduğu ev, düzenli bir geliri olan ekonomik yönden refah düzeyinin yüksek olduğu bir aile idi.

İbnü’l-Hanefiyye’nin doğumunda olduğu gibi, çocukluk yılları ve gençliği ile ilgili olarak da kaynaklarda ayrıntılı bir kayda rastlamıyoruz. Yalnız şunu biliyoruz ki, Rasûlullah’ın terbiyesi altında büyümüş bir babanın çocuğu olarak, yine Rasûlullah’ın torunları Hasan ve Hüseyin’in doğduğu evde doğmuştur. Doğduğu zaman nasıl bir muamele ve ilgiye mazhar olduğu her ne kadar kaynaklarda yer almıyorsa da kardeşleri Hasan ile Hüseyin doğduğu zaman Rasûlullah’ın onlar için yaptığı uygulamanın benzeri,122 onun için de yapılmış olmalıdır.

Kuşkusuz, Hasan ve Hüseyin’den sonra peş peşe üç kız evladına sahip olan ve uzun zamandır bir erkek evlat beklentisi içinde olan Hz. Ali’nin evinde İbnü’l- Hanefiyye’nin doğumu, büyük bir sevinçle karşılanmıştır. Zira daha önce de belirttiğimiz gibi Hz. Ali, şayet bir oğlu doğarsa ona Rasûlullah’ın ismini ve künyesini vereceğine dair söz vermişti123 ve bu sözünü yerine getireceği günleri dört gözle beklemekteydi.

İbnü’l-Hanefiyye’nin, Hz. Ali’nin yanında ayrı bir yeri vardı. Her ne kadar Hasan ve Hüseyin onun çocukları olsa da aslında onlar Rasûlullah’ın çocukları mesabesindeydiler. Hz. Ali’den daha çok Rasûlullah, onlarla ilgileniyor ve bir nevi onlara babalık yapıyordu. Hatta Hasan ile Hüseyin’in, “Rasûlullah’ın oğlu” hitabına mazhar oldukları bilinen bir gerçektir. Başka bir ifade ile sanki Hasan ve Hüseyin Rasûlullah’in çocukları, İbnü’l-Hanefiyye ise Hz. Ali’nin çocuğuydu. Bu durum, onun günlük hayatta kardeşlerinin yanında ikinci planda tutulmasına yol açabiliyordu. Bu gerçeğin farkında olan Hz. Ali, zaman zaman onu teselli etmek

121 Demircan, Adnan, Râşid Halîfeler Dönemi, s. 44.

122 Bk. Demircan, Adnan, İslâm Tarihinin İlk Asrında İktidar Mücadelesi, İstanbul 1996, s. 27, 129-

130,

123 Vâsitî, Muhammed b. el-Hasan (776/1374), Mecmaü’l-Ehbâb ve Tezkiretu Uli’l-Elbâb, Beyrut

suretiyle bu durumun onda yaratacağı olumsuz etkileri gidermek amacıyla çaba harçıyordu.

Nitekim Hz. Ali, Basra’da iken yaptığı bir evlilik sırasında, düğün günü döşeğine oturmuş, sağına Hasan’ı soluna da Hüseyin’i oturtmuştu. Muhammed b. Hanefiyye ise döşeğin üzerinde kendisine yer kalmadığı için döşeğin kenarına, yere oturmuştu. Bu durumu fark eden Hz. Ali, onun gücenmesinden endişe ederek ona, “Yavrum! Sen benim oğlumsun. Şu ikisi de Rasûlullah’ın oğullarıdır.” demişti.124

Başka bir seferinde de Hz. Ali’nin yanına gelen Medâin valisi Zeyd b. Kays, Hasan ve Hüseyin’e bir takım hediyeler getirip vermiş; orada hazır bulunan İbnü’l- Hanefiyye’yi ise ihmal etmişti. Bu ayrımcılığa tanık olan Hz. Ali, üzülmüş; oğlu Muhammed’in omuzlarına vurarak onu teselli etmeye çalışmış ve Amr b. Gülsüm’ün125 “İçki vermediğin dostum, şu üç kişinin en kötüsü değildir ey Ummu

Amr!” şeklindeki mısrasını okumuştu. Bunun üzerine mahcup olan vali, evine geri

dönüp İbnü’l-Hanefiyye’ye de güzel bazı hediyeler göndermişti.126

İbnü’l-Hanefiyye’ye, dönemin devlet başkanı Hz. Ömer’in de iltifatta bulunduğunu görüyoruz. Aslında Hz. Ömer’in, Hz. Ali’nin çocuklarına olan ilgisi gözden kaçacak gibi değildir. Özellikle Hasan ve Hüseyin’i çok sever ve onları kendi çocuklarına tercih ederdi. Nitekim bu ilgi ve sevginin bir yansıması olarak onlara tıpkı babaları gibi Bedir ehli atası bağlamıştı.127 Bu ilginin bir başka tezahürü de Hz. Ali’nin kızı Ümmü Gülsüm ile evlenmesiydi. Bu evlilik, her ne kadar Şiâ tarafından hazmedilmemiş ve değişik te’villerle geçiştirilmeye çalışılmışsa da aslında bu iki büyük şahsiyetin arasındaki yakınlığın güzel bir ifadesidir.128 İbnü’l-Hanefiyye de

kız kardeşiyle evli olan Hz. Ömer’in evine gitmiş ve bu ziyaret kaynaklarda yer

124 Vâsitî, I, 548. 125 Âlûsî, III, 115-116.

126 İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim (276/889), Uyûnu’l-Ahbâr, Beyrut ty., II, 205;

Belâzürî, II, 396; Ebû Hayyân, Ali b. Muhammed (414/1023), el-Basâir ve’z-Zehâir, thk. Vedâd el- Kâdî, Beyrut 1988, IV, 224-225; Makrîzî, el-Mukaffâ, VI, 297-298; Taha Hüseyin (1393/1973), el-

Fitnetü’l-Kübrâ (Alî ve Benûhu), Kahire 1994, II, 177.

127 Hasenî, Hâşim Marûf, Sîretu’l-Eimmeti’l-İsnâ Aşara, Kum 1409, II, 115; Şimşir, Mehmet, “Râşid

Halifeler Döneminde İdare Sistemi ve Divan Teşkilatı”, İSTEM, sy. 6, 2005, s. 177.

bulmuştur.129 Bu buluşmayı, güzel bir hatıra olarak anlatan İbnü’l-Hanefiyye, olayı şöyle anlatıyor: “Ben, kız kardeşim Ümmü Gülsüm’ün evindeyken Ömer b. Hattab

içeri girdi. Beni kucağına aldı ve bana helva/şeker ikram edilmesini istedi.”130

Bu muhabbetin bir neticesi olarak Hz. Ömer’i rahmetle anan İbnü’l- Hanefiyye,131 onun oğlu Abdullah’ı da rahmetle anmış, onun vefatı nedeniyle üzüntüsünü ifade etmiş ve “İbn Ömer, bu Ümmet’in en hayırlısıdır.”132 demiştir.

Rasûlullah döneminde Mescid-i Nebevî’nin bitişiğinde “Suffe” olarak tabir edilen bir çardağın altında devam eden eğitim öğretim faaliyeti, Hz. Ömer döneminde yerini düzenli eğitime bırakmıştır. Daha önce düzenli bir eğitim verilmemekle birlikte herkes kendi imkanlarıyla çocuğunu yetiştirmeye çalışıyordu. Hz. Ömer, bunu bir düzene bağlamış ve hemen hemen her mahallede sıbyan mektepleri açtırmış, okuma yazma ve Kur’ân-ı Kerim dersleri verilen bu yerlerde ücretli öğretmenler görevlendirmiştir.133 Bu okullarda, binicilik derslerinin yanı sıra atasözleri ve şiirlerin ön planda tutulduğu edebiyat derslerinin verildiğini ve bu okulların haftada bir gün tatil edildiğini görüyoruz.134 İbnü’l-Hanefiyye de Hz. Ömer’in bu eğitim-öğretim seferberliğinden istifade etmiş ve ibtidai şekliyle muhtemelen ders halkaları niteliğinde olan bu sıbyan mekteplerine katılmış olmalıdır. Kaynaklarda bu yönde bir kayda rastlamıyoruz. Fakat onun bizzat Hz. Ömer’den ders aldığı, başka bir ifade ile ondan hadis rivayet ettiği yönündeki bilgiler dikkatimizi celbeden bir husustur.135 Ancak İbn Asâkir, bu konuya açıklık getirerek, onun, Hz. Ömer’den mürsel olarak rivayette bulunduğunu ifade etmiştir.136

129 Bk. Buhârî, et-Târîhü’l-Kebîr, I, 182; İbn Asâkir, LIV, 318; Mizzî, XVI, 147-148. 130 İbn Asâkir, LIV, 331; Zehebî, Siyeru A’lâm, IV, 115.

131 Bk. Buharî, Fadâilü’s-Sahâbe, 5. 132 Hâkim en-Nîsâbûrî, III, 560.

133 Bedr, Abdülbâsıt, et-Târîhu’ş-Şâmil li’l-Medîneti’l-Münevvere, Medine 1993, I, 273-274. 134 Erten, Hayri, “Hz. Ömer Döneminde Sosyal Yapı ve Değişme”, Marife, sy. 1, 2001, s. 186. 135 Bürrî, II, 228; Zehebî, Siyeru A’lâm, IV, 111.

Aslında İbnü’l-Hanefiyye’nin yetiştiği ev zaten bir mektepti. “İlim şehrinin

kapısı”137 olarak bilinen babası Hz. Ali’nin yanı sıra kardeşleri Hasan ve

Hüseyin’den de ders almıştır. Kaynaklarda bu yönde epey bilgi bulmak mümkündür. Nitekim Hz. Ali’nin, İbnü’l-Hanefiyye’ye şöyle tavsiyede bulunduğu rivayet edilir: “Bil ki Müslüman kişinin iki mürüvveti var. Biri hadarda, diğeri de seferdedir.

Hadardaki mürüvvet; Kur’ân okumak, ulemâ meclislerine katılmak, fikhî meseleleri mütalaa etmek ve namazları cemaatle kılmaya dikkat etmektir. Seferdeki mürüvvet ise beraber yolculuk ettiğin kişiyle azığını paylaşman ve ona fazla muhalefet etmemen, her yokuşu çıktığında, indiğinde ve konakladığında, her kalkıp oturduğunda Allah (a.c.)’ı çokça zikretmendir.”138

Başka bir tavsiyesinde ona: “Kendini beğenmişlik, kötü ahlak ve sabırsızlıktan

sakın. Zira bu üç haslet sende bulunursa ne bir arkadaş edinebilirsin ne de insanların sana bir desteği olur. Kendini ve malını dostluğa ada. İnsanların eziyetine karşı dayanıklı ol. Arkadaşına nefsini ve malını seferber et. Tanıdıkları ziyaret ederek, halkı da güler yüz ve sevginle rahatlat. Düşmana da adalet ve insafla muamele et. Dininden ve ırzından ise hiç kimseye karşı taviz verme. Bu hem dinin hem de dünyan için en uygun olandır.”139 demiştir.

İbnü’l-Hanefiyye’ye bilmediği bir konuda konuşmamasını hatta her bildiğini de söylememesini,140 tavsiye eden Hz. Ali dilin zararına da işaret etmiş ve “Bil ki dil,

kuduz bir köpektir. Eğer onu serbest bırakırsan kudurur ve ısırır. Sahip olduğun her kelime senin için bir nimet olabilir. Onun için altın ve paranı saklayıp koruduğun gibi dilini de koru.”141 tavsiyesinde bulunmuştur.

137 İbn Merdeveyh, Ahmed b. Musa (410/1019), Menâkibu Ali b. Ebî Talib vemâ Nezele mine’l-

Kur’ân fî Ali, thk. A. M. Huseyn, Kum 1422, s. 85.

138 Meclisî, I, 200; LXXIII, 266.

139 Meclisî, LXXIV, 396. Ayrıca bk. Meclisî, LXVIII, 86; LXIX, 315; LXX, 297.

140 Şeyh Müfîd, Ebû Abdillah Muhammed b. Muhammed (413/1022), el-İhtisâs thk. M. Zerendî – A.

E. Gıfari, Silsiletu Müellefatiş-Şeyh el-Müfîd: 12, Beyrut 1993, s. 231; Meclisî, LXVIII, 288.

Başka bir rivayette ise İbnü’l-Hanefiyye’nin abdest için Hz. Ali’nin eline su döktüğünü görüyoruz. Burada Hz. Ali, ona abdest alırken hangi uzvu yıkadığında hangi duayı okuyacağını öğretiyor.142

Yine İbn Abdirabbih’in, eserinde yer verdiği Hz. Ali’nin, oğlu Muhammed b. Hanefiyye’ye yazdığı bir mektupta ona, hem şahsî işlerinde hem de insanlarla olan münasebetlerinde nasıl davranacağı, dünya ve ahiret dengesini nasıl sağlayacağı konularında uzun uzun dinî ve ahlakî nasihatlerde bulunmaktadır.143

“Kim seni terbiye etti?” sorusuna Muhammed b. Hanefiyye’nin, “Rabbim beni nefsim konusunda terbiye etti. Akıl ve basiret sahiplerini takip ettim ve onların yaptıkları güzel şeyleri yaptım. Cahillerde gördüğüm kötü şeylerden de uzaklaşarak adeta onlardan kaçtım. İşte bu, beni ilmin hazinelerine ulaştırdı.”144 şeklindeki cevabı aslında onun, babasının yukarıdaki tavsiyelerine nasıl uyduğunu ve neticede nasıl başarıya ulaştığını ifade ediyor.

Kısacası İbnü’l-Hanefiyye, çocukluk ve gençlik yıllarını hem maddî hem de manevî anlamda bolluk ve refahın zirvede olduğu Hz. Ömer’in son yarım dönemi ile Hz. Osman’ın ilk yarım dönemi arasında geçirmiş ve bu olanaklardan oldukça faydalanmış ve kendini yetiştirmiştir.