• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.2. Çocuk Haklarının Tarihsel Gelişimi

2.2.2.5. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin Temel İlkeleri

Sözleşme'de yer alan dört temel hak çocuklara tanınan bütün hakların kullanılmasında ve devletlere yüklenen görevlerin yerine getirilmesinde göz önünde bulundurulacak temel ilkeler niteliğindedir (Akyüz, 2001: 10).

2.2.2.5.1. Ayrımcılığın Önlenmesi

Çocuk hakları, istisnasız bir şekilde tüm çocuklar için geçerlidir. Çocuğun fiziksel özelliklerinin, inancının, ana dilinin, cinsiyetinin ya da başka bir özelliğinin hiçbir rolü yoktur. Sözleşmeye taraf olan devletler, hiçbir ayrım yapmadan kendi egemenlik alanlarındaki bütün çocukların sözleşmede yer alan haklarını tanır ve taahhüt ederler (Türkiye Gündemi, 2008).

İnsan Hakları Komitesi, bu konuyla ilgili genel yorumunda, ayrımcılık kavramının şöyle açıklanabileceğini belirtmiştir: “Irk, renk, cemiyet, dil, din, siyasal, ulusal ya da toplumsal köken, maddi varlık, doğum ya da başka herhangi bir statü temelinde uygulanan dışlamadır” (Hodgkin ve Newell, 2002). Başka bir tanımla ayrımcılık, bütün insanların haklara ve özgürlüklere eşit bir tarzda sahip olmalarını, bu haklardan eşit biçimde yararlanmalarını önleme amacı taşıyan, dışlamalar, kısıtlamalar

ya da tercihlerdir (Akyüz, 2001; Hodgkin ve Newell, 2002). Sözleşmenin ilgili maddelerinin (22. ve 23. Madde) altında özürlü ve mülteci çocuklar ele alınmaktadır. Sözleşmenin bazı maddeleri, çeşitli ayrımcılık uygulamalarına maruz kalan çocukların örneğin özürlü çocuklar ve mülteci çocuklar için hükümler getirmektedir.

Sözleşme'nin 2. maddesine göre, 1. Taraf Devletler, bu Sözleşmede yazılı olan

hakları kendi yetkileri altında bulunan her çocuğa, kendilerinin, anne babalarının veya yasal vasilerinin sahip oldukları ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeksizin tanır ve taahhüt ederler. 2. Taraf Devletler, çocuğun anne- babasının, yasal vasilerinin veya ailesinin öteki üyelerinin durumları, faaliyetleri, açıklanan düşünceleri veya inançları nedeniyle her türlü ayırıma veya cezaya tabi tutulmasına karşı etkili biçimde korunması için gerekli tüm uygun önlemi alırlar

şeklinde ifade edilmektedir.

Çocuk Hakları Komitesi'nin ayrımcılık yasağının yer aldığı 2. maddeye ilişkin yorumlarında taraf devletlere çocuklara yönelik ayrımcılığı ortadan kaldırma konusunda aktif bir yükümlülük yüklemeleri, çocuk haklarının uygulamaya geçirilmesine ilişkin olarak, inceleme, planlama, yasa çıkarma, izleme, bilme ve duyarlılık geliştirme, eğitim ve bilgilendirme, eşitsizliğini ortadan kaldırmayı içeren bir dizi etkinlik yapmalarını istemektedir (Akyüz, 2001: 13).

Uluslararası Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin 2. maddesinde şöyle denilmektedir: Bu sözleşmeye taraf her devlet, sözleşmede tanınan hakları ırk, renk,

cinsiyet, dil, din, siyasal veya diğer bir fikir, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğum veya diğer bir statü gibi herhangi bir nedenle ayrımcılık yapılmaksızın, kendi toprakları üzerinde bulunan ve egemenlik yetkisine tabi olan bütün bireyler için güvence altına almayı ve bu haklara saygı göstermeyi taahhüt eder.

Sözleşmenin 24(1) maddesi 1. Taraf Devletler, çocuğun olabilecek en iyi sağlık

düzeyine kavuşma, tıbbi bakım ve rehabilitasyon hizmetlerini veren kuruluşlardan yararlanma hakkını tanırlar. Taraf Devletler, hiçbir çocuğun bu tür tıbbi bakım hizmetlerinden yararlanma hakkından yoksun bırakılmamasını güvence altına almak için çaba gösterirler. Bu maddeye göre, 18 yaşına kadar herkesi çocuk olarak

tanımlayan sözleşme, çocuğun bakım, gelişim ve eğitiminden öncelikle çocuğun ana, baba ve yasal vasilerini sorumlu tutmakla beraber, çocuğun söz konusu haklarının korunması ve sağlanması konusunda nihai sorumluluğu devlete vermiştir (Senemoğlu, 2001: 25). Ayrıca sözleşmenin 26. maddesinde şöyle denilmektedir, 1. Taraf Devletler,

her çocuğun sosyal sigorta dâhil, sosyal güvenlikten yaralanma hakkını tanır ve bu hakkın tam olarak gerçekleşmesini sağlamak için ulusal hukuklarına uygun, gerekli önlemleri alırlar. 2. Sosyal Güvenlik, çocuğun ve çocuğun bakımından sorumlu olanların kaynakları ve koşulları göz önüne alınarak ve çocuk tarafından ya da onun adına yapılan sosyal güvenlikten yararlanma başvurusuna ilişkin başkaca durumlar da göz önünde tutularak sağlanır.

UNICEF raporlarına göre, kadına yönelik ayrımcılık daha çocukluk döneminde meydana gelmektedir. Bu durum toplumların geleneksel ve kültürel yaşayışları nedeniyle ailelerin kız çocuğuna erkek çocuktan daha az olanak tanımasıyla başlamaktadır. Anne ve babaların çocuğa gösterdikleri özen, özellikle eğitim ve sağlık bakımından erkek çocuk daha avantajlı bir statüye sahip olurken, kız çocuğu ihmal ve sömürüye uğramakta ve sonrada kadının statüsünü düşürmektedir (Akyüz, 2001). Bu nedenle Çocuk Hakları Komitesi, kızlara yönelik uygulanmakta olan bu ayrımcılığa özel bir önem vermekte ve devletlerden kız çocuklarına yönelik ayrımcılığın ortadan kaldırılması için somut önlemler almalarını istemektedir (Hodgkin ve Newell, 2002).

Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi'nin bu ilkesi doğrultusunda anayasamızda bazı konular mevcuttur. 1982 Anayasası'nın 10. Maddesine göre, herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Anayasanın bu hükmüne göre: Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

Milli Eğitimin Temel Kanunu’nun 4. Maddesinde yer alan genellik ve eşitlik ilkesi ile: Eğitim kurumları dil, ırk, cinsiyet ve din ayırımı gözetilmeksizin herkese

açıktır. Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. 8.

imkân eşitliği sağlanır. Maddi imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin en yüksek eğitim kademelerine kadar öğrenim görmelerini sağlamak amacıyla parasız yatılılık, burs, kredi ve başka yollarla gerekli yardımlar yapılır. Özel eğitime ve korunmaya muhtaç çocukları yetiştirmek için özel tedbirler alınır (R.Gazete, Tarih: 24/ 6/ 1973).

2.2.2.5.2. Yaşama ve Geliştirme Hakkı

Bu temel ilke çocukların sahip olduğu tüm hak ve özgürlüklerin kullanılmasının temelini oluşturur. Yaşama ve geliştirme hakkı olmadan diğer hakların kullanılmadığı gibi bir değer de ifade edilemezler. Bu nedenle insan hakları içerisinde değer sırası bakımından en başta gelir. Yaşama hakkı, kişinin fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü koruyabilmesi ve varlığının çeşitli etkilerle bozulmasına engel olabilmesi anlamına gelir. Ulusal ve uluslararası düzeyde kabul edilen İnsan hakları belgelerinin tümü yaşama hakkını güvence altına alır ve yaşama hakkını “dokunulmaz” bir hak olarak kabul eder. Çocuk Hakları Sözleşmesi de, çocuğun yaşama hakkını koruma altına almaktadır (Türkiye Gündemi, 2008). BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, yaşama hakkının yanında, taraf devletlerden çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olduğunca çaba göstermeleri istemektedir. Sözleşmeye göre devletler, çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal, psikolojik ve toplumsal gelişimini, insanın saygınlığı ile uyumlu biçimde gözetmeli ve çocuğun toplumda özgür bir birey olarak yaşamını sürdürmesi için gerekli önlemleri almalıdırlar (Türkiye Gündemi, 2008). Örneğin, sözleşmenin, 6.,18., 20., 23., 27. ve 29. maddeleri çocuğun hakları ile ilgilidir.

Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesine göre: 1. Taraf Devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler. 2. Taraf Devletler, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterirler. 6. madde. Çocuk

Hakları Komitesi tarafından genel ilke olarak belirlenen haklardan biridir. Bu temel ilke diğer bildiri ve belgelerde de evrensel insan hakları ilkelerinden biri olan “Yaşama Hakkı” ile birlikte çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için önemli çaba göstermesi kanunla güvence altına alınmaktadır (Hodgkin ve Newell 2002). Ayrıca 18. maddesinin (a) bendinde Taraf Devletler, çocuğun yetiştirilmesinde ve gelişmesinin sağlanmasında

anne-babanın birlikte sorumluluk taşıdıkları ilkesinin tanınması için her türlü çabayı gösterirler. Çocuğun yetiştirilmesi ve geliştirilmesi sorumluluğu ilk önce anne-babaya ya da durum gerektiriyorsa yasal vasilere düşer. Bu kişiler her şeyden önce çocuğun yüksek yararını göz önünde tutarak hareket ederler.

Çocuğun bedenine karşı her türlü tecavüz bütün hukuk sistemlerinde suç sayılmıştır. Bu suç unsuru Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi'nin 5. maddesi ile hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez maddesiyle ve Çocuk Hakları Sözleşmesinin 19, 35, 36, 37 maddesi ile yasaklanmıştır. Yine Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 19, 34 ve 39’uncu maddeleri çocuk istismarı, ihmali ve önlenmesiyle ilgilidir (Aral ve Gürsoy, 2001: 36). Örneğin CHS 19. Maddesine (a) bendine göre: Sözleşmeye Taraf Devletler, çocuğun

anne-babasının ya da onlardan yalnızca birinin, yasal vasi veya vasilerinin ya da bakımını üstlenen herhangi bir kişinin yanında iken bedensel saldırı, şiddet veya suiistimale, ihmal ya da ihmalkâr muameleye, ırza geçme dâhil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alırlar. Yukarıda ifade edilen maddelerde ve ilgili maddelerinde bentlerinde çocuğun

bedenine karsı her turlu tecavüz yasaklanmış ve kanunlarla koruma altına alınmıştır. Çocukların suçluluğu kesinleşmiş olsa bile beden üzerinde uygulanan her türlü ceza çocuk haklarına aykırıdır. Çocuğa karşı her türlü tecavüz bütün uluslararası belgelerde yer aldığı gibi, bütün iç hukuklarında da tartışılmaz bir ilke haline gelmiştir (Akyüz, 2001).

Yasalarımızda da çocuğun yaşama ve geliştirme hakkını koruyan, başta anayasa olmak üzere pek çok madde bulunmaktadır. 1982 Anayasası’nda çocuklarla doğrudan ilgili birçok hüküm yer almaktadır. Anayasamızın, 5., 42., 56., 59. ve 61. maddeleri çocuk hakları ile ilgilidir. Bunlardan 5. maddede, “Devletin temel amaç ve görevleri,

insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmasıdır.” hükmü; 41. maddede, “Aile toplumun temelidir... Devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar” hükmü yer almaktadır. 42. maddede eğitim öğretim hakkını belirterek, “Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır” demektedir. Yine 56.

maddede sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması vurgulanırken, 58. maddede ise “Devlet gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan, cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır” ifadesine yer vermektedir (Cılga, 2001: 108).

2.2.2.5.3. Çocuğun Yüksek Yararı

Çocuk Haklarına dair Sözleşme’nin temel ilkesi çocuğun yüksek yararıdır. Çocukla ilgili olarak her konuda çocuğun yüksek yararının gözetilmesini öngörür. Bu sözleşme çocukların haklarının gözetilmesinde asgari standardı tespit eder çocuğun öncelikle aile içinde ve aile çevresinde korunması esasını öngörür (Müftü, 2001: 125). Çocuğun yüksek yararı, çocuğun güvenliği ile doğrudan ilgili bir maddedir. Çünkü çocuğun güvenliği, somut durumda, çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal, ahlaksal, sosyal, kültürel, ekonomik ve hukuksal bakımdan korunması ve geliştirmesidir. Çocuğun maddi ve manevi, ekonomik ve hukuksal bakımdan yüksek yararı düşünülerek sağlıklı ve dengeli bir biçimde yetiştirilmesine dönük olanaklar sağlanılmışsa, hakları ve güvenliği sağlanmış olur (Akyüz, 2001). Çocuk hakları sözleşmesi çocuğun yüksek yararı ilkesi ile taraf devletlere, devletlerin, yasama, yargı ve idare sistemlerinde alacakları aktif önlemlerle, söz konusu alanlardaki kararların ve fiillerin çocuk haklarını ve çıkarlarını nasıl etkileyeceğini belirlemek üzere bu ilkeyi sistematik biçimde uygulamalarını gerektirir (UNICEF, 2009). Çocuk Hakları Sözleşmesinin 3. maddesi ile çocukların yüksek yararını gözetilmesi gerektiğini ve bu maddede yer alan yükümlülüklerinin yerine getirilmesini istemektedir. Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 3. Maddesine göre 1. Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari

makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir. 2. Taraf Devletler, çocuğun anne- babasının, vasilerinin ya da kendisinden hukuken sorumlu olan diğer kişilerin hak ve ödevlerini de göz önünde tutarak, esenliği için gerekli bakım ve bu amaçla tüm uygun yasal ve idari önlemleri alırlar. 3. Taraf Devletler, çocukların bakımı ve korunmasından sorumlu kurumların, hizmet ve faaliyetlerin özellikle güvenlik, sağlık, personel sayısı ve uygunluğu ve yönetimin yeterliliği açısından, yetkili makamlarca konulan ölçülere uymalarını taahhüt ederler.

Sözleşme maddesinin birinci fırkasında hükümetlerle kamusal ve özel kuruluşların etkinlik ve girişimlerinin, çocuklar üzerinde ne tür etkiler yapacağını önceden düşünülüp tartılması gerektiğini vurgulanmaktadır. Bu yapılırken çocukların yüksek yararı göz önünde bulundurulmalıdır (Akyüz, 2001: 11). Toplum, tüm kurum ve kuruluşlarıyla oluşturduğu düzeni öncelikle çocukların yararına olacak şekilde düzenlemelidir (Polat ve Gezer, 2007).

2.2.2.5.4. Çocuğun Görüşlerine Saygı Gösterilmesi

Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin uygulanması ve diğer bütün maddelerin uygulanmasında etkin rol oynayan ilkelerden biri de çocukların görüşlerine saygı gösterilmesi ilkesidir. Bu ilke çocuklara görüşlerini “serbestçe ifade edebilme” hakkını tanımıştır.

Çocuğun görüşlerine saygı gösterilmesi çocukların temel haklarına girmektedir. Katılım hakkına kadar olan ilkeler daha önceki bildirilerde de yer almıştır. Katılım hakkı ise ilk kez Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ile gündeme gelmiştir. Bunun sebebi günümüz temel ideal yönetim şeklinin demokrasi olmasıdır. Demokrasinin temel prensipleri katılımcılık, insan hak ve özgürlükleri, çoğulculuk ve hukukun üstünlüğüdür. Bireyler doğumlarından itibaren ailede ve toplumda bu prensipler içinde büyümezlerse yetişkin olduklarında bu kavramlara göre yaşayamazlar. Bu nedenle, demokrasi toplumunun bireyinin içinde yetişmesi gereken kurallar Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’de belirlenmiştir (Akyüz, 2001: 16).

Çocuğun Katılımı İlkesi: “Kamu yaşamında yer almak”, “kamu yaşamının bir parçası olmak” şeklinde tanımlanan katılım, bireylerin karar süreçlerinde ve etkinliklerde yer alması, bu süreçlerde “etkili” olması, karar mekanizmalarına, uygulama ve değerlendirme süreçlerine “etkin” müdahalelerde bulunması anlamına gelir (Türkiye Gündemi, 2008). Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi taraf devletlere, "Sözleşme’nin 12., 13., 14., 15., 31. ve 40. maddeleri ışığında çocukların ailede, okulda ve toplumsal yaşamdaki aktif katılımlarını ve kendilerini ilgilendiren kararlarda yer almalarını sağlamak için çaba göstermeleri, bu amaçla yasalara kurallar koymaları, bu kuralların uygulanabilmesi için gerekli önlemleri almaları önerisinde bulunmaktadır (UNCHR, 1989; Flekkoy ve Kaufman, 1998; Hodgkin ve Newell 2002; Polat ve Gezer, 2007: 35 ). Örneğin, sözleşmenin 12. maddesinin a ve b bendine göre:

(a) Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun, kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle tanırlar. (b) Çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kovuşturmada çocuğun ya doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam yoluyla dinlenilmesi fırsatı, ulusal yasanın usule ilişkin kurallarına uygun olarak çocuğa, özellikle sağlanacaktır. Bu maddeye göre her çocuk, kendisini ilgilendiren herhangi bir konu ya da işlem sırasında

görüşlerini serbestçe ifade etme, görüşlerinin dikkate alınmasını isteme ve katılma hakkına sahiptir. Bu fıkra çocuğa karar süreçlerine etki edebilmeyi ve katılım hakkını

vermektedir. Çocuk Haklarına dair Sözleşme’nin (Sözleşme) bu maddesi, başka insan hakları antlaşmalarında yer almayan benzersiz bir hükümdür. Çünkü bir yandan çocuklar, yetişkinlerin sahip olduğu tam özerkliğe sahip değilken, öte yandan da yasal ve sosyal statülerini kazanırlar (UNICEF, 2009).

Sözleşme, çocukların görüşlerine ilişkin herhangi bir yaş sınırlaması getirmemiş yaş sınırlaması yerine görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip ifadesini kullanmıştır. Çocuğun görüşlerini oluşturduğuna dair kanaat getirdiğinde bu hakları kullanma imkânı tanımaktadır. Ayrıca, sözleşme çocuklara görüşlerini “Serbestçe ifade edebilme” hakkını tanımıştır. Bu çocuğun görüşlerini ifade etmesi ya da etmemesi konusunda hiçbir baskıya, sınırlandırmaya ve etkilenmelere maruz bırakılmaması anlama gelmektedir. Çocuğun görüşlerinin nasıl dinleneceği ilgili devletin takdirine bırakılmıştır. Çocuk değişik yollardan dinlenebilir. Örneğin bir temsilci aracılığı ile ya da uygun bir makamın yoluyla çocuk dinlenebilir. Temsilci olan kişi çocuğun ana- babası ya da vasisi olacağı gibi özel olarak görevlendirilmiş bir kişi de olur (Akyüz, 2001: 18).

Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nde olduğu gibi Çocuk Haklarının Kullanılmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesi de çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşlerinin alınmasını, kendilerini ilgilendiren her konuda bilgi edinmelerini hükme bağlamaktadır. "Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi", çocuğun katılım hakkının nasıl kullanılacağına ilişkin olarak, sözleşme taraf devletlerden 3. madde ile Davalarda bilgilendirilme ve dava sırasında görüşünü

ifade etme hakki tanınması ve 4. Madde ile de özel bir temsilci atanmasını isteme hakki vermektedir.

2.2.2.6. Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nin Önemi