• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.3. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve Çocukların Katılım Hakkı

2.3.2. Çocuk Hakları Sözleşmesince Çocuğun Katılımını Sağlanacağı

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde şu ifade yer almaktadır: “Her ferdin fikri

edilmemek, memleket sınırları mevzuubahis olmaksızın bilgi ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya yaymak hakkını içerir”(madde 19). Uluslararası Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ise “herkesin, bir müdahale ile karşılaşmaksızın fikirlere sahip olma hakkı vardır.” (madde 19(1)). Sözleşme’nin 12. maddesinin önemi, çocuğa

yalnızca görüşlerini serbestçe ifade etme hakkı tanımakla kalmayıp bu görüşleri dile getirme ve görüşlerine “gerekli önemin verilmesi” haklarını da içermesidir (Hodgin ve Newell, 2002).

Öğrenci katılımı ile çocuk hakları eğitiminin karşılıklı ilişkisi her ikisini de birbiri için "olmazsa olmaz" şart haline getirmektedir. “Sözleşme’nin 12.,13.,ve 15. maddeleri ışığında, çocukların, ailede, okulda ve toplumsal yaşamdaki aktif katılımlarını ve kendilerini ilgilendiren kararlarda yer almalarını sağlamak için daha fazla çaba göstermesi gerekmektedir.” Komite, birçok örnekte, karar süreçlerine katılım dâhil, çocukların kişisel haklarından yararlanabilmeleri için daha fazla girişimde bulunulmasını tavsiye etmiştir: (Hodgin ve Newell, 2002) 17. madde ise buna ek olarak çocuğun genel anlamda bilgiye erişim hakkına yer vermektedir. “Komite’ye göre, çocukların, aile ve okul yaşamı ile toplumsal yaşama katılımların teşvik etmek; bu arada düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüklerinden daha fazla yararlanmalarını sağlamak için daha çok çaba gösterilmesi gerekmektedir. Ayrıca çocukların katılımcılık deneyimlerini ve yeteneklerini geliştirecek mekanizmaların oluşturulmasını da gerekli kılmaktadır.

B.M. Çocuk Hakları Komitesi aşağıda belirtilen ortamlarda çocukların katılım haklarının sağlanmasını taraf devletlere önermektedir.

2.3.2.1. Çocuğun Aile Ortamına Katılımı

Çağdaş uygarlığın ve toplumun bu kadar önemli bir unsuru olan çocuğun yetişmesi, bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal ve ahlaksal gelişimi ile ilgili önlemlerin alınması yanında, onun aile ve toplum içindeki yerini düzenleyen hukuk kurallarına da bağlıdır. Bu kuralların insan onuru, saygınlığı ve özgürlüklerine uygun olmasında, çocuğun olduğu kadar toplumun da yararı vardır(Aktürk, 2006).

Çocuğun toplum kültürü, değer ve inançları ile tanıştığı ilk sosyal çevre ailedir. Araştırmalar aile içi iletişim ve etkileşim biçiminin çocukların benlik ve kişiliğinin

gelişiminde son derece önemli olduğunu göstermektedir (Akduman ve diğ., 2005: 12). Aile yapısının sağlamlığı ve çocuğa önem verme geleneğinin birleşimi ile çocukların sevgi dolu bir ortamda büyümektedir(Polat, 2007,25). Aileyi tamamlayıcı, karı kocayı yaklaştırıcı işlevi, sağladığı neşe ve canlılık, aile adını devam ettirmesi, yaşlılıkta güven sağlayıcı işlevi vs.dir. Her ne kadar aile biçimi ve modeline göre bu işlevler farklılık gösterse ya da bunlara farklı anlamlar yüklense de bu olguda ortak ve değişmez bir gerçek bulunmaktadır(Aktürk, 2006, 2).

Çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal, ahlaksal ve sosyal gelişimine uygun ortamı sağlamak her şeyden önce aileye düşen bir görevdir (Konanç, 1989, 3). Aile, çocuğun beslenme, sağlık, sevgi, güven ve eğitim gibi temel gereksinimlerinin karşılandığı bir toplumsal kurumdur (Konanç, 1989; Göç, 2006). Aile üyelerinin birbirine ve çocuğa karşı tutum ve davranışları, aile ortamında verilen eğitim onun duygusu ve sosyal gelişimini etkileyecek çocuğun kişiliğinin oluşumuna ve davranışlarına yön verecektir. İnsana saygı esas olan demokratik değer ve inançların bulunduğu bir ailede çocuk, karşılıklı saygı, sevgi, güven, sorumluluk, paylaşım, uzlaşmada hoşgörü içinde varlığını sürdürür.

Çocuğun gelişme ve sosyalleşmesinde aile ortamı son derece önemlidir. Özellikle çocukluk devresinde aile, çocuğun temel belirleyici çevresini oluşturur (Kağıtçıbaşı, 1999). Ailenin çocuk üzerindeki rolü önemlidir. Aile çocuğun bir yere ait olması, güven ve istikrar, sosyal itibar ve asli ekonomik ihtiyaçlar gibi yaşamasının devamı sağlayan gereksinimlerinin karşılamaktadır (Yücel, 1990: 55). Araştırma sonuçlarına göre, küçük yaşta öğrenimine ailesi veya bir başkası tarafından son verilen ve çiftçilik, çıraklık gibi işlerde uğraşmak zorunda bırakılan çocukların büyük çoğunluğunun elverişli ortam sağlanması durumunda öğrenimlerine devam edeceklerini göstermektedir.

Aile, toplumların gelişip varlıklarını devam ettirmelerinde gerekli olan toplumsal bilincin bireylere kazandırılmasında en temel ve en önemli kurumlardan biri olarak kabul edilmektedir (Çetinkaya, 1997). Çocukların sosyalleşme becerileri ilk olarak aileleri içinde temellenir. Sosyalleşme yetişkin temelli olan bir süreçtir. Bu süreçte çocuk içinde bulunduğu kültürünü taklit eder, alışkanlıklar kazanır ve kendi kültürüne uygun değerleri edinir. Bu dönemde anne ve babaların, çocuk ve aileyle ilgili temel

inanç ve değerleri, kendilerini ve rollerini nasıl algıladıkları, çocuk sahibi olmak isteyip istememeleri gibi değişkenler, çocuklarını yetiştirirken edindikleri davranışların temelini oluşturmaktadır (Baumrind, 1966). Çocuğun gelişim süreci içinde ilk deneyim edindiği ve sosyalleşebileceği ilk etkileşim aile ortamıdır. Çocuk aile ortamında tüm aile bireyleriyle birbirleri ile ve diğer sosyal değişkenlerle de (ana-babanın mesleği, çalışma koşulları, akran gurubu vb.) yoğun bir etkileşim içerisindedir. Gelişim süreci boyunca çocuk aile bireyleri ile diğer sosyal değişkenlerden etkilendiği gibi bu etkileşime de yön verebilmektedir. Başka bir ifadeyle, aile çocuğun gelişimi boyunca hem etkileşim hem de etkileyen aktif bir varlıktır. Çocuğa aile içinde bağırma, reddetme, aşağılama, küfretme, yalnız bırakma, duygusal ihtiyaçlarını karşılamama, yaşının üzerinde sorumluluklar bekleme, kardeş ayrımı yapma, değer vermeme, önemsememe, küçük düşürme vb davranışlar istismarlığa yol açabilmektedir (Runyan ve ark., 2002; Topbas, 2004: 77; Tıraşçı ve Gören, 2007: 72). Görüldüğü gibi aile içi ilişkiler, anne-babanın çocuğa karşı davranışları bireyde birtakım davranış değişikliğine yol açmaktadır. Aile içinde bireylerde olumlu manada davranış değişikliğinin meydana gelmesi ancak demokratik ortam içerisinde mümkündür (Binbaşıoğlu, 1986). Demokratik ortamlarda diyalog, uzlaşma ve katılım çocuklara yönelik ortak girişimde öne çıkan kavramlardır. Aile ise çocuklar dâhil tek tek bütün üyelerinin demokratik deneyimlerinin ilk aşaması için ideal bir ortam olmak durumundadır (Hodgin ve Newell, 2002).

BM çocuk haklarına dair Sözleşme’nin başlangıç bölümünde, “ Toplumun temel birimi olan ailenin tüm üyelerinin ve özellikle çocukların gelişmeleri ve esenlikleri için doğal ortamı oluşturan ailenin toplum içinde kendisinden beklenen sorumlulukları tam olarak yerinme getirebilmesi için gerekli koruma ve yardımı görmesinin zorunluluğu ifade etmektedir. Çocuğun kişiliğinin tam ve uyumlu olarak gelişebilmesi için mutlu, sevgi ve saygı anlayışının yer aldığı bir aile ortamında yetişmesinin gerekliliği kabul edilmektedir. Aile ve ailenin korunmasıyla ilgili olarak BM ÇHS’nın 5,7,9,10,18,27. maddelerinde de hükümler yer almaktadır( Balo, 2005).

B.M. Çocuk Hakları Komitesi, çocukların aile içinde karar alma süreçlerine katılmalarını sürekli olarak özendirmiş, ana-babaların ve diğer bakıcı kişilerin sorumluluklarının belirlenmesinde çocukların görüşlerinin dinlenilmesini ve ciddiye alınmasını 12. madde çerçevesinde bir yükümlülük olarak kabul etmiştir (Akyüz, 2001:

16). İnsan Hakları El Kitabında da bu konuda şu görüş dile getirilmiştir: "Ana-

babalardan çocuklarına gerekli yönlendiricilik ve yol göstericiliği yapmaları beklenmektedir. Ancak ana-babalar bu yöndeki girişimlerinde çocukların gelişen yeteneklerini, yaşını ve olgunluk düzeyini dikkate almak zorundadırlar”(Hodgin ve

Newell, 2002). Dolayısıyla 12. madde ışığında ailede paylaşımcı, olumlu ve sorumlu bir diyalog ortamı yaratılmalıdır. Gerçekte ana-babalar, çocukların karar sürecinin farklı aşamalarına giderek daha fazla katılmalarını sağlama, onları özgür bir toplumun sorumlu bireyleri olarak yetiştirme, bilgilendirme ve gerekli yol göstericiliği ve yönlendiriciliği yapma açısından özellikle elverişli konumda bulunmaktadırlar. Bu arada çocuklara görüşlerini serbestçe dile getirme hakkı tanınmalı ve bu görüşlere gereken önem verilmelidir. Bu durumda mutlaka onaylanmasa bile çocuğun görüşleri dikkate alınacak ve çocuklara alınan farklı kararların nedenlerini anlama olanağı tanınacaktır. Çocuklar, ana-babalarının isteklerinin edilgen yansıtıcıları olmak yerine, gerekli katılım becerilerine sahip aktif kişiler olacaklardır(Akyüz, 2001: 16).

Çocuk Hakları Komitesi çocukların aile içindeki karar alma süreçlerine katılmalarını sürekli olarak özendirmiş ana-babaların ve diğer bakıcı kişilerin sorumluluklarının belirlenmesinde çocukların görüşlerini dinlenilmesini ve ciddiye alınmasının 12. madde çerçevesinde bir yükümlülük olarak kabul edilmesini önermiştir. Komite aile ortamı ve alternatif bakım başlığı altında taraf devletlerden özel olarak çocuğun yüksek yararı ve çocuğun görüşlerine saygı ilkelerinin yasal yargısal idari ve diğer önlemlere nasıl yansıtıldığı konusunda bilgi istemektedir. 12. Maddenin (b) bendinde evlat edinmeyle ilgili olarak çocuğun herhangi bir adli veya idari süreçte dinlenmesi gereğinden söz etmekte 21. Maddenin (a) bendinde ise ilgili kişilerin bilgi temeline dayalı onayına atıfta bulunmaktadır(Hodgin ve Newell, 2002).

Nitekim Medeni Kanunumuzun bazı maddelerinde çocuğun görüşünün alınması gerekeceğini belirten hükümler bulunmaktadır. Örneğin, hâkimin, 15 yaşını bitiren çocuğun yargısal yol ile rüştüne karar verebilmesi için çocuğun rızası gerekir. Keza temyiz kudretine sahip çocuğun evlenmesine, evlât edinilmesine ancak rızası olduğu takdirde karar verilebilir. Yine Medeni Kanuna göre, ana-baba çocuğun eğitileceği meslek hakkında karar verirken onun, ilgi, yetenek ve isteklerini göz önünde bulundurmak zorundadırlar. Bunların dışında ne MK’da ne de Yargılama Kanunlarında haklarında karar verilmeden önce çocuğun dinlenilmesini emreden bir hüküm

bulunmamaktadır. Bu çerçevede, boşanma ve velâyetin kaldırılması davaları görülürken çoğunlukla çocuğun fikri alınmamakta, hâkim çocuğu hiç görmeden kimde kalacağı hakkında dosyadaki bilgilere göre karar vermektedir. Çocuğu ilgilendiren diğer konularda da uygulama bu şekildedir. Birçok ülke, Sözleşme’nin 12. maddesinde yer alan çocuğun görüşünü doğrudan doğruya veya uygun bir temsilci aracılığı ile açıklama hakkını Medeni Kanunlarına ya da Usul Kanunlarına geçirerek değişiklikleri yapmışlardır(Akyüz, 2001: 17).

Birleşmiş Milletlerin Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesinin 19. maddesine göre, "Çocuğun ana-babasının ya da onlardan yalnızca birinin, yasal vasi veya vasilerinin ya da bakımını üstlenen herhangi bir kişinin yanında iken bedensel veya zihinsel saldırı, şiddet veya suiistimale, ihmal ya da ihmalkâr muameleye, ırza geçme dâhil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı- korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemler alınmalıdır." Çocuğa yönelik her türlü istismar çocuğun sosyal katılımını, sosyal yaşama arzu edilen seviyede dâhil olmasını engelleyici faktörlerdir. Şiddet çocuğun düşüncelerini özgürce ifade etmesinin önünde engeldir(Polat ve Gezer, 2008: 17).

Sözleşmenin 20. Maddesi taraf devletlere aile ortamlarından geçici ya da kalıcı olarak yoksun kalan çocuklara alternatif bakım sağlama yükümlülüğünü belirlemektedir. Görüşleri ifade etme ve bu görüşlerin ciddiye alınması haklarına ilişkin 12. maddesinin (a ) bendine ek olarak 12. maddenin (b)bendi çocuğun alternatif bakımla ilgili herhangi bir idari ya da adli süreçte dinlenmesi gerektiğini belirtmektedir. 9. maddenin (b) bendine göre çocuğun ana-babasından ayrılmasının gerekli olup olmadığına karar verecek herhangi bir kovuşturmada “ilgili bütün taraflara” sürece katılıma fırsatı tanınmalıdır. 25.maddeye göre devlet tarafından bakım koruma ya da ıslah için bir kuruma yerleştirilen çocuk düzenli aralıklarla kontrolden geçirilmelidir. 12.maddeye göre de çocuklar bu kontrollere mümkün olan her durumda katılmalıdırlar(Hodgin ve Newell, 2002).

Sözleşmenin 29. Maddesi çocuğun ailedeki eğitimiyle ilgilidir. Bu maddeye göre, “Taraf Devletler, çocuk eğitiminin çocuğun kişiliğinin, yeteneklerinin, zihinsel ve

bedensel yetilerinin mümkün olduğunca geliştirilmesi ve çocuğun anne-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin

ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygının geliştirilmesi kabul ederler…” Bununla beraber aile eğitiminin çok önemli olduğunu belirtmişlerdir. Aile

bilinçli olmadığı müddetçe çocuk haklarına yönelik okulda işletilmeye çalışılan sürecin etkili olmayacağı vurgulanmıştır(Uçuş, 2009).

2.3.2.2. Çocuğun Okul Ortamına Katılımı

Okul bireyin sosyalleşme sürecinde temel toplumsal konumlarından ilkidir. Bu kurum, belirli öğrenme kalıplarının gerçekleştirilmesi sorumluluğu taşır. Dewey’e göre, okul karmaşık bilgileri basitleştiren, zararlı çevresel etkenleri azaltarak arınmış eylemin düzenini sağlayan, bireyi yakın çevre sınırlamalarından kurtararak, daha geniş çevreyle ilişki kurmasına olanak sağlayan bir kurumdur (Yavuzer, 1999).

Çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe açıklayabilmesine ilişkin genel hak, okul yaşamına ve ortamına ilişkin bütün kararları kapsar. Okulda çocuğu ilgilendiren herhangi bir idari süreç, disiplin kovuşturması ya da başarı değerlendirilmesinde çocuğun bu hakkını kullanmasına imkân sağlar. 12. ve 13. maddeler açısından önem taşıyan diğer bir konu da çocukların kendi aralarında örgütlenerek okul bültenlerine ve dergilerine katkıda bulunmalarıdır (Akyüz, 2001:17).

Okul ortamında çocukların katılım haklarının gerçekleşmesi, demokratik eğitim ilkesinin yaşama geçirilmesi ve eğitim-öğretim sürecinde kullanılan yöntem ve tekniklerin öğrenci merkezli olması ile sağlanabilir. Demokratik eğitim, Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 11. maddesinde Türk Millî Eğitiminin temel ilkeleri arasında düzenlenmiştir. Ancak eğitimin demokratik olması, öğretmenlerin demokratik tutumu ve davranışları kazanmış olmaları yanında, öğretim etkinliklerinde kullanılan yöntem ve tekniklerin de çocukların katılım haklarını kullanmalarına fırsat verecek içerikte olmasına bağlıdır (Akyüz, 2001: 17). Eğitici çalışmalar öğrencilerin insani değerlerini ve demokrasi ilke ve değerlerini benimsemiş özgür ve bilimsel düşünceler taşıyan toplum ortamına aktif bir şekilde katılmaya istekli ve farklı görüşleri hoşgörüyle karşılayan bireyler olarak yetiştirilmesi açısından önemlidir. Eğitim çalışmalarıyla öğrenciler okul ortamında demokrasi kültürünü yaşayarak edinmesi için çok elverişli bir olanak sağlar (Gülmez, 1994).

Okullar, öğrencilerin demokrasiyi yaşayarak öğrendikleri yerlerdir. Dolayısıyla okullarda demokrasinin kuralları işlemediği sürece orada demokrasi öğretilemez. Bu da ancak, öğrencinin kendi eğitimi ile ilgili konularda alınan kararlara katılmasıyla mümkündür (Akyüz, 2001:18). Çocuk hakları komitesi çocukları sözleşmenin 12.maddesinin ruhuna uygun olarak okuldaki yaşama aktif katılımlarını sağlamak konusunda daha ileri adımlar atılması için taraf devletlere önerilerde bulunmuştur.

Okulda öğrenci katılımı, sınıf ve okul kurallarının oluşturulması eğitsel etkinliklere katılım, okul yönetimine çeşitli boyutlarda katılımı ile olabilir (Emir ve Kaya, 2004). Çocuğun okul ortamında görüşlerinin dikkate alınması ile ilgili olarak Millî Eğitim mevzuatındaki en önemli gelişme, 23 Eylül 1998 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan "Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama ve

Yer değiştirmelerine İlişkin Yönetmelik"in 37. maddesine dayanılarak hazırlanmış olan Eğitim Bölgeleri ve Eğitim Kurulları Yönergesidir. Sözü edilen yönetmeliğin 37.

maddesi "... okulun iç ve dış öğeleri ile sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler ve özel sektör temsilcilerinin, eğitim yönetimi ve karar süreçlerine katılımı ile katkılarının sağlanması gibi amaçlara imkan verecek Eğitim Bölgeleri ve Eğitim Kurulları oluşturulur." ifadesini içermektedir. Bu ifade doğrultusunda hazırlanan ve Kasım 1999 tarihli Tebliğler Dergisinde yayımlanan Eğitim Bölgeleri ve Eğitim Kurulları

Yönergesi’nin 13. maddesi, Okul Öğrenci Kurulunun Oluşumu ve Görevlerine yer

vermiştir: "İlköğretim okullarında bir müdür yardımcısı ile rehber öğretmenin gözetiminde, her sınıfın şube öğrencileri kendi aralarından birer şube temsilcisini, şube temsilcileri de aralarından, her sınıftan bir öğrenci olmak üzere, okul öğrenci kurulunu oluşturacak olan sınıf temsilcilerini seçer. Öğrenciler arasından seçilen şube ve sınıf temsilcilerinin temsil görevleri, seçildikleri usulde sona erdirilir ve yerine aynı usulle temsilci seçilir. Bu kurul orta derecedeki okullarda her sınıftan iki temsilci olacak şekilde aynı usulle oluşturulur. Okul öğrenci kurulu, öğretim yılı başında toplanarak üyeleri arasından bir başkan, bir başkan yardımcısı, bir yazman ve diğer kurullara katılacak temsilcileri seçer ve gündemindeki konuları görüşmek üzere ayda bir kez toplanır. Toplantılarda kararlar oy çokluğu ile alınır. Gündem rehber öğretmenin koordinatörlüğünde hazırlanır ve iki gün önceden ilgili okul müdür yardımcısı tarafından ilgililere duyurulur (Akyüz, 2001: 18). Ayrıca öğrencilerin, çoğulculuk, katılımcılık; farklı din, inanç ve düşünceler ile bireyin hak ve özgürlüklerine saygı; hoşgörü ve diyaloga açıklık; seçme, seçilme, oy kullanma vb. demokratik değer, tutum

ve becerileri kazandırmak; okullarımızda ve toplumumuzda demokrasi kültürü ve bilincini geliştirmek amacıyla “Demokrasi Eğitimi ve Okul Meclisleri Projesi” hazırlanmış; Proje, 13.01.2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığının arasında imzalanan protokolle uygulamaya konulmuştur (MEB, Demokrasi Eğitimi ve Okul Meclisleri Projesi Genelgesi, Tebliğler Dergisi, 2004/2564). Öğrencilerimizde yerleşik bir demokrasi kültürünün oluşturulması, hoşgörü ve çoğulculuk bilincinin geliştirilmesi, kendi kültürünü özümsemiş, millî ve manevî değerlere bağlı, evrensel değerleri benimseyen nesillerin yetiştirilmesi; öğrencilere seçme, seçilme ve oy kullanma kültürünün kazandırılması; katılımcı olma, iletişim kurabilme, demokratik liderliği benimseyebilme ve kamuoyu oluşturabilme becerilerinin kazandırılması amaçlanmaktadır (Kıncal ve Uygun, 2006: 35). Bu proje ile demokrasi ve insan hakları kavramlarının yaşama geçirilmesi sağlanmıştır. Kısacası okullar bireyleri gerçek yaşama hazırlayan bir kurum olarak demokratik becerilere sahip bireyler yetiştirmeye örgütlenmelidir (Arabacı, 2005: 25). Bunun için de okul meclisleri öğrencinin öğrendiklerini yaşamlarında uygulamaları için onlara büyük bir fırsat sağlamaktadır.

Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim ve Orta Öğretim Kurumları Sosyal Etkinlikler Yönetmeliğinin temel ilkeleri arasında “Öğrenci kulübü ve toplum hizmeti

çalışmalarında katılımcılık, planlılık, süreklilik, üretkenlik, gönüllülük ve iş birliği temel ilkedir. Bu ilkeler doğrultusunda; Demokratik yurttaşlık bilincini geliştirebilecek eğitim uygulamalarının, hayatın tüm alanlarına yayılarak yapılacak çalışmaların okul içi ve okul dışı etkinlikleri içermesine özen gösterilir.” şeklinde ifadeler yer almaktadır

(Resmi Gazete 13.1.2005/25699; akt, Kıral ve Kıral, 2009). Sınıf temsilciliği, eğitsel kol yöneticiliği, öğrenci derneği başkanlığı, sınıf başkanlığı gibi görevlere seçilmek için öğrencilere kampanyalar düzenleme, kendilerini tanıtma, düşüncelerini ifade etme olanağı verilmelidir (Karaman- Kepenekçi, 2003).

Çocukların okul ortamına aktif bir şekilde katılımı, demokrasinin içselleştirmesinde aktif rol oynamaktadır. Demirtaş (2007: 11)’a göre: Demokrasi bilincinin yerleşmesi için; 1- Tüm bireylerin çok değerli birer varlık oldukları, yaşam ve mutlu olma hakkı olduğu ve toplumun vazgeçilmez yapıcı bir üyesi olduğu kabul edilmelidir. 2- Çocuk ve gençlerin ailede ve okulda kendi sorunlarını çözmede doğru karar vermelerine yardımcı olunmalı, onlara çözüm empoze edilmemelidir. 3-

Öğrencilerin herhangi bir konuda duygu ve düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine fırsat verilmelidir. 4- Öğrencilere okuldaki eğitsel kulüp çalışmalarında rol ve görevler verilerek okul toplumunun gerçek birer üyesi oldukları hissettirilmelidir 5- Öğrencilerin doğru karar verme ve iyi ile kötüyü birbirinden ayırma yeteneklerinin geliştirilmesine çalışılmalıdır. 6- Çocuklara ve gençlere aile ve okul yönetiminde söz sahibi olma, karar alma ve uygulamalara katılma imkânı tanınmalıdır (Demirtaş 2007, akt, Kıran ve Kıran, 2009). Buna benzer şekilde Yeşil (2001) ve Büyükdüvenci (1991) çalışmalarında demokrasi bilincinin yerleşmesinde karara katılma, tartışma, uzlaşma, hoşgörü, insan haklarına saygı, sorumluluk farklılaşma, açıklık ve belirginlik, başkalarına saygı gibi değerlerin önemli olduğunu ifade etmişlerdir. Güven ve Akkuş, (2004) araştırmasında

Demokratik uygulamaların gerçekleştiği bir okul ortamında, bireylerde istenilen demokratik davranış değişikliklerinin daha kolay kazanılacağını tespit etmiştir.

Karaman-Kepenekçi, (2003) göre: Bir devletin demokratik olmasının temel şartlarından biri vatandaşlara ülke yönetimi ile ilgili konularda katılım hakkını tanınmasıdır. Devlette olduğu gibi bir okulu demokratik yapan temel şartlarından biri öğrenci, öğretmen ve velilerin okul ile ilgili karar süreçlerine aktif bir şekilde katılmasıdır. Okul ortamına katılım okulun tüm bileşenleri arasında işbirliği sağlar