• Sonuç bulunamadı

1.2. ÇOCUK KAVRAMI

1.2.5. Çocuk Haklarının Tarihsel Gelişimi

İlk kez İspanyol filozof Vives 15. yy. in sonlarında çocukların korunmasına ilişkin ilkelerden bahsetmiştir. Ancak, bu ilkelerde ağırlık noktası, çocuğun eğitim hakkı olmuştur. 18.

yy. da ise, İsviçreli eğitimci Pestalozzi, çocukların yaşadığı sefaleti ve eğitimsizliği bir sorun olarak ele almıştır. Yine 19. yy. da Shaftesbury’nin işçi çocukların çalışmalarının kötüye kullanılması ve 19. yy. sonunda da Dr. Budin’in analığın ve çocukluğun korunması ile ilgili çalışmalar yaptığı görülmektedir. Uluslararası alanda ise, çocukların korunmasına ilişkin olarak bir örgüt kurulması fikrini ilk olarak Jules de June ortaya atmıştır. Ancak uluslararası bir merkez kurulması amacıyla ilk resmi girişim, 1912 yılında İsviçre’de yapılmıştır. Bu merkezin görevi, öncelikle çocukların korunması için uluslararası bazı sözleşmelerin yapılmasını sağlamaktır (Bilge web, 2012).

1914-1918 yılları arasını kapsayan ve çetin bir savaş dönemi olan I. Dünya Savaş’ında en çok etkilenen hiç şüphesiz ki çocuklar ve kadınlar olmuştur. Bu dönemde çocukları açlık, sefalet, ihmal ve istismardan kurtarmak veya korumak, yeni yaşam standartları oluşturmak amacıyla ilk Uluslararası Çocuk Hakları Bildirgesi hazırlanmıştır. Bu bildirgenin esas amacı çocukları korumak ve onların ihtiyaçlarını karşılamaktı. Uluslararası Kızılhaç komisyonunun 1920 yılında Cenevre’de çocukları korumak, onların acil ihtiyaçlarını gidermek amacıyla çeşitli ülkelerden temsilcilerin katılımıyla “Uluslararası Yardım Birliği Teşkilatı” kurulmuştur.

Burada çocukları korumak için gerekli olan programların düzenlenmesi ve programların ilkelerini araştırma kararı alınmıştır. 1921’de Belçika’da milletlerarası Çocukları Koruma Birliği kurulmuş ve bu gayretlerin neticesinde Eglentyne Jebb tarafından "Cenevre Çocuk Hakları Beyannamesi" adı altında dünyadaki çocuklara özen gösterilerek çocuk hakları beyannamesi teklif edilmiştir. Bu teklifin temeli esasında 1923 yılında Milletlerarası Çocuklara Yardım Birliği tarafından Çocuk Hakları Beyannamesi olarak yayınlanmıştır. Yayınlanan bu beyanname 1924 yılında Milletler Cemiyeti yani Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiştir.

Beyannameye ilk imza atan ülkeler arasında Türkiye de bulunmaktadır. 5 maddeden oluşan bildirge 26 Eylül 1924 yılında Milletler Cemiyeti genel kurulunda kabul edilmiştir. Bu kurula Gazi Mustafa Kemal en üst düzey yönetici olarak katılmıştır. Ancak ne yazık ki iyi niyetlerle oluşturulan bu bildirge 1937 yılında çıkan II. Dünya savaşı neticesinde Milletler Cemiyetinin dağılması neticesinde beyannamede yazılı bir metinden daha ileriye gidememiştir (İnan, 1968:

203; Müftü, 2001: 147).

Esasında, “Çocuk Hakları Beyannamesi”nin, ilân ettiği haklardan henüz bütün çocuklar yararlanamamasına rağmen, bu bildirge bir kâğıt parçasından ibaret değildir. Bu hakların var olduğunun evrensel olarak kabulü, bu haklara ulaşmanın ilk adımıdır. Gerçekten, farklı sosyal koşullara ve kültürel geleneklere sahip olan pek çok ülkenin, "temel ilkelerin önemi" konusunda fikir birliğine varmış olmaları, gelecekte kaydedilecek ilerleme açısından cesaret verici bir

göstergedir. Günümüzde dünyanın hemen her ülkesinde çocukların özel yardıma muhtaç ve lâyık oldukları benimsenmekte ve onlara bu yardımı sağlamak için aktif çalışmalara girişilmektedir (Tiryakioğlu, 1991: 6).

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra galip devletler tarafından kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilâtı 1959'da Çocuk Hakları Beyannamesi’ni kabul etmiştir. Ancak çocuk hakları kavramına bakış sürekli tartışma konusu olmuş ve farklı bakış açılarını yansıtan çok geniş bir literatür oluşmuştur. Oluşan bu literatürde çocuk hakları konusunda tartışılan belli başlı sorunlar üç grupta toplanabilir:

Birincisi, “çocukların özgürleşmesi” taraftarlarının ileri sürdükleri gibi, çocukların yetişkinlerin özgürlüklerinden yararlanmaya hakları olup olmadığı sorunudur. “Çocukların özgürleşmesi” yanlıları çocukların kendi hayatlarının sorumluluğunu daha fazla üstlenme yeteneklerini vurgulayarak, onların hak sahibi olan ayrı bir grup teşkil ettiğini ileri sürmektedirler. Bu bağlamda, “çocukların hakları” kavramının kendisi tartışma konusu olmaktadır.

İkinci olarak, çocukların hak sahibi olabilecekleri kabul edilse bile, bu haklarla yetişkinlerin özellikle de ebeveynin çocuklar üzerindeki haklarıyla bunların nasıl dengeleneceğinin aydınlatılması gerekir.

Üçüncü olarak, çocukların sırf çocuk oldukları için hangi haklara sahip oldukları tartışmalıdır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, her bir çocuğun hak sahibi birer birey olarak korunması, gelişimi ve temel hakları konusunda yeni bir felsefe ve anlayışı beraberinde getirmiştir. Türkiye sözleşmeyi 14 Eylül 1990 tarihinde imzalamış ve 9 Aralık 1994 tarihinde 17, 29, 30. maddelerine Anayasa ve Lozan antlaşması çerçevesinde çekince koyarak kabul etmiştir. 27 Ocak 1995 gün ve 22184 sayılı Resmi Gazete ’de yayımlanarak 4058 sayılı yasa ile iç hukuk kuralına dönüşen sözleşmenin Türkiye’de uygulanmasından sorumlu koordinatör kuruluş olarak Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) görevlendirilmiştir. Çocuk Esirgeme Kurumu (ÇEK), Haziran 2011’de çıkartılan 633 Sayılı KHK ile kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne dönüştürülmüştür. Sözleşmenin çocuk haklarının uygulanması ve yaygınlaştırılması için sunduğu vizyonun önemli bileşenlerinden birisi de çocuklar konusunda aile ve devletin birbirini bütünleyen sorumluluğunu vurgulaması, ailenin çocuğa karşı sorumluluğunu yerine getirememesi durumunda devletin müdahale etme hakkı doğar. Böylece

çocuk bakımı ve yetiştirilmesi özel alanın konusu olmaktan çıkmakta ve kamusal alana taşınmaktadır (Aile Eğitim Uygulamalar Raporu, 2013: 7-8).

Çocuklar, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve diğer anlaşmalarla korunmuş tüm hakların yanı sıra BMÇHS’deki haklar başta olmak üzere birçok ek hakka da sahiptir.

Hükümetler çocukların ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının yanı sıra onların medeni ve siyasi haklarını da korumakla yükümlüdür. Devletler yalnız kendi görevlilerinin yaptığı ihlalleri değil, ailede ya da toplumdaki diğer bireylerin çocuklara uyguladığı suiistimalleri de önlemekle yükümlüdür. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) çocuk haklarının korunması için dünya çapında kampanyalar yürütmekte; hükümetlere, muhalif gruplara ve çocuklar üzerinde kontrolü bulunan herkese çocukları ilgilendiren her eylemde "Çocuklar İçin En İyisi" ilkesini birincil kaygı olarak benimsemeleri çağrısında bulunmaktadır (Koman’dan Akt. Yalçın ve ark. 2008:

430).