• Sonuç bulunamadı

Çerçeveleme etkileri “yargının tanımındaki veya problemlerin seçimindeki ince (hafif) değişiklikler sonucunda yargıda oluşan değişiklikler”dir. Yani, bir çerçeveleme etkisi “bir mesajın önemli niteliklerinin (mesajın düzenlenişi, içeriğin seçimi veya konu yapısı) belli fikirleri uygun hale getirerek harekete geçirilmesi ve değerlendirmelerde kullanılmasına yol açan etkidir” (Price ve ark. 1997: 486). Örneğin, sözcük dizilimi sorgulaması ile yapılan deneyler çerçeve seçiminin deneklerin risk algılaması üzerinde temelli sonuçlarının olabileceğini göstermiştir (Tversky ve Kahneman, 1981: 453). Yine çerçevelerin siyasal konu veya kurumların halk tarafından algılanışını biçimlendirdiği de ortaya konmuştur. Yakın zamanlarda yapılan araştırmalara göre Avrupa kamuoyu, Avrupa Birliği ve bununla bağlantılı konular hakkındaki kamuoyu araştırmalarında, konunun anket sorularında çerçeveleniş biçimine bağlı olarak kolayca farklı yönlere çekilebilmiştir (Semetko ve Valkenburg, 2000: 94).

Çerçeveleme konsepti özellikle siyasal iletişim alanında giderek artan bir dikkate mazhar olmuştur. Günümüze kadar yapılan bir çok araştırma, halkın olayları ve konuları

yorumlayışı üzerindeki etkilerini göstererek haberlerdeki belli çerçevelerin önemini ortaya koymuştur (Iyengar, 1991; Iyengar ve Kinder, 1987; Cappella ve Jamieson, 1997; Graber, 1987; Norris, 1995; Valkenburg ve ark., 1999; Tewksbury ve ark., 2000; Richardson, 2005: 521; Shen, 2004a; Shen, 2004b; Hwang ve ark. 2007; Edy ve Meirick, 2007; Zhou ve Moy; 2007). Örneğin; araştırmalar, “strateji çerçevesi” ve “konu çerçevesi” olarak çerçevelenmiş haberlerin kampanya yorumları üzerindeki etkilerini (Rhee, 1997: 43), medyadaki “dava” (advocacy) çerçevelerinin öğrencilerin yerel siyaset meselelerine destekleri üzerindeki etkilerini (Tewksbury ve ark 2000: 805), bir sivil haklar çatışmasının çerçevelenişinin katılımcıların hoşgörüsü üzerindeki etkisini (Nelson ve ark. 1997a: 569) ve siyasal sorunlar hakkındaki televizyon haberlerinde kullanılan çerçevelerin izleyicilerin sorumluluk atıflarına etkisini (Iyengar, 1991: 128), aynı haberin dört farklı çerçeve (çatışma, insani ilgi, ekonomik sonuçlar, sorumluluk) versiyonunun okuyucu düşüncelerine etkisini (Valkenburg ve ark. 1999: 551) ortaya koymuştur. Araştırmalardaki süren artışa rağmen çerçeveleme konsepti henüz merkezi bir teori olmaktan ziyade araştırmacıların çerçeveleme etkilerinin doğasını farklı şekillerde açıkladığı bir alan olmuştur (de Vreese ve Boomgarden, 2003: 363).

Haber çerçevelemesi etkisi Price ve arkadaşları tarafından mesajın işlenmesi sırasında ortaya çıkan bir uygulanabilirlik (bağlamla uyumluluk) etkisi olarak tanımlanmıştır. Yani çerçeveleme etkisi bir mesajın öne çıkan özelliklerinin (mesajın düzenlenişinin, içeriğinin seçiminin veya konu yapısının) belli düşünceleri uygun hale getirmesi ve böylece bunların etkinleştirilip bireysel değerlendirmelerde kullanılışına yol açması etkisidir. Ne var ki Entman’ın (1993) belirttiği gibi belli bir mesaj beklenenler dışında düşünce ve duyguları da uygulanabilir kılabilir. Her durumda o duruma uyabilecek, bireyin bilişsel şemalarında mevcut olan geçici erişilebilir ve kronik erişilebilir düşünceler etkinleştirme sırası için birbiriyle rekabet halindedirler. Bir seferde etkinleştirilebilecek olanlar sınırlıdır. Bir yazar bir mesaj oluştururken belli düşünce ve duyguları uyandırmaya çalışsa da bunlar kaçınılmaz bir biçimde okuyucu veya izleyicilerin zihinlerinde zaten mevcut olan ne varsa (medyada genel olarak dolaşımda bulunanlar da buna dahildir) bunlarla dikkat rekabeti halinde olacaktır. Bu nedenle izleyici kitleleri belli bir çerçevenin uyandırdığı düşüncelerden önce başka düşünceleri, evvelki değerlendirmeleri vb. akıllarına getirebilirler. Böylece bir mesaj, alıcının düşünce silsilesini tamamen kontrol edemese de farklı yönlerde harekete geçirebilir (Price ve ark. 1997: 489).

Siyasal iletişim alanında çerçeveleme etkileri araştırmaları yapan Park ve Kosicki İran - Kontra davasını kullanarak çerçeveleme etkileri gözlemlemiştir. Araştırmacılar iki çerçeve

kategorisi tespit etmişlerdir: “değerlik konuları” (örneğin Reagan’ın yetersizliği) deneğin sadece bir olumsuz kanaate sahip olabileceğini gösterirken, “konum konuları” (örn Lübnan rehineleri için silah) deneklerin çeşitli kanaatlere sahip olabileceğini göstermektedir. Yoğun televizyon izleyenlerde Reagan’a destek azalmıştır. Yazarlar bunu açıklamak için televizyon haberlerine hâkim olan olumsuz değerlik çerçevelerini gösteren içerik analizi verilerine atıfta bulunmuşlardır (Park ve Kosicki’den akt. Scheufele, 2004: 415).

Nelson ve arkadaşları da (1997 b: 228) sosyal yardım üzerine bir deney gerçekleştirmişlerdir. İlk deney grubunda uyaran makale sosyal yardımı bir “bağış programı” olarak çerçevelemiştir. İkinci grupta sosyal yardım bir ekonomik yük olarak çerçevelenmiştir. Yazarlar ilk çerçeve tarafından etkinleştirilen fakirlik imajlarının yardımseverliğe karşı tutumlar ile güçlü bir ilişki içinde olduğunu öngörmüşlerdi. Kendi aralarında ilişkilendirilmiş deney grupları arasındaki farklılıklar bir çerçeveleme etkisi olarak görülmüştü. İmajlar ve tutumlar arasındaki karşılıklı ilişkiler gerçektende “bağış programı” çerçevesinde daha güçlü çıkmıştı. Dahası konu hakkındaki bilgi düzeyleri farklı insanlar arasında görece yüksek karşılıklı ilişki çıkmıştır. Bu sonuçlar, çerçevelemenin tek başına mevcut düşüncelerin ağırlığını değiştirdiği tezini desteklemektedir (Nelson ve ark 1997 b: 232).

Çerçeveleme etkileri alan araştırmaları konusundaki yaklaşımlarda da kendini göstermektedir. Örneğin, anketlere verilen cevapların, soruların soruluş tarzına karşı duyarlılık gösterdiklerini ortaya koyan araştırmalar yanında, başka araştırmalarda belli bir soru biçiminin bazı bilgileri nasıl geçerli hale getirdiğini ve bazı değerlendirme ölçütlerini nasıl daha önemli hale getirdiğini deneylerle göstermişlerdir (Zaller ve Feldman, 1992: 610).

Domke ve arkadaşları (1998 b) seçimler konusundaki gazete haber çerçevelerini incelemişlerdir. Haber çerçevelemesinin ve bireysel değerlerin siyasal aday seçimi üzerindeki etkilerini araştıran yazarlar meselelerin ahlâki bakımdan çerçevelenmesinin seçmenleri adayların dürüstlüğü hakkında fikir yürütmeye ve diğer siyasi meseleleri de ahlâki bakımdan değerlendirmeye teşvik ettiğini ortaya koymuşlardır (Domke ve ark. 1998 b: 70).

Çerçeveleme etkileri yaklaşımında bireysel değer ve tutum değişikliklerin sadece medya haber çerçevelerinden kaynaklanmadığını bireylerin bilişsel şemalarının da etki üzerinde büyük rol oynadığını ileri süren araştırmalar mevcuttur. Örneğin, Neuman ve arkadaşları dünyanın “anlamlandırılması” sürecinde insanların “geniş anlamda bilgiler, stratejiler, konseptler, değerler ve inançlar” kullandıklarını ileri sürmektedirler. Konuşmaları ve medya içeriğini anlayabilmek için bireyler geleneklerden, kültürel normlardan, rutinlerden, geçmiş deneyimlerden ve olaylardan elde ettikleri bilgilerden yararlanmaktadır. Bu arka plan

bilgisi, insanların bilgiye nasıl tepki verdiklerini, bilgiyi nasıl işleyip değerlendirip kullandıklarını belirleyen şemalar olarak hizmet verir. Deneysel araştırmayı, derinlemesine mülakatları, içerik analizini ve saha araştırmasını kapsayan çok yöntemli bir araştırma tasarımı kullanan yazarlar, izleyicilerin sıklıkla siyasetçilerin veya muhabirlerin diline hâkim olan resmi kamusal söylemden farklılık gösteren, daha çok özel düşünce ve tartışmalardan oluşan, kişiselleştirilmiş bir dil kullanarak meseleleri haber medyasından oldukça farklı çerçevelediklerini ileri sürmüşlerdir. Benzer şekilde Gamson Arap-İsrail çatışması üzerine mavi yakalı işçilerle yaptığı tartışmada, dengenin her zaman medya söyleminden yana olmasının şart olmadığını ve sıklıkla yaşantı bilgilerinin ve “halk bilgeliğinin” de yorumlamada daha etkili olabileceği sonucunu çıkarmıştır. Nükleer güç ve Arap-İsrail çatışması gibi bazı meselelerde medya söylemi normalde ilk kaynaktır. Yine de bu meselelerde bile izleyici birden fazla çerçeve bulabilmekte ve böylece en azından bir tercih hakkını elde tutmaktadır. Böylece bireyler bilgi işleme kalıpları ve yaşantı tecrübelerine başvurma yetenekleriyle kısmen medyaya olan kendi bağımlılıklarını azaltmaktadırlar (Rousseau ve ark, 2000: 7).

Medya çerçeveleri ve bireysel çerçevelerin karşılıklı etkileşimini açıklamaya yönelik olarak Zaller dört sayıltıya dayanan etkileşimli bir kanaat değişimi modeli geliştirmiştir. “Kabul” sayıltısı daha yüksek bir siyasal bilinçliliğe sahip bireylerin medya mesajlarını, düşük bilinçlilik düzeyine sahip bireylerden daha kolay aldığını ileri sürmektedir. “Direnç” sayıltısı medya mesajıyla çatışma içinde olan inanç ve değerlere sahip olunmasının, mesajın kabul edilmesini ihtimalini azalttığını ileri sürmektedir. “Erişilebilirlik” sayıltısına göre mevcut veya geçerli mülâhazaların karar alma sürecine dahil edilme olasılığı daha fazladır. Seçkinlerin tartışmaları ve medya, bazı mülâhazaları diğerlerine göre daha erişilebilir kılabilir. Son olarak “cevap” sayıltısı bireylerin, nihai bir kanaat oluşturmak için mevcut mülâhazaların ortalamasını aldıklarını ileri sürmektedir. Örneğin, bir bireye idam cezası hakkındaki kanaati sorulduğunda, o birey belki 5 geçerli mülâhaza hatırlayıp bunların ortalamasını alacaktır (örneğin 2 lehte 3 aleyhte) ve sonuç olarak idam cezasına “karşı” bir pozisyon alacaktır. Bu basit modelden yola çıkarak Zaller hem geleneksel hipotezleri (örneğin, medya çerçeveleri kanaati etkileyebilir) hem yenilikçi hipotezleri (örneğin, siyasal bilgi ile kanaat arasında bir eğrisel ilişki öngören) hipotezlere varmaktadır (Zaller’den akt. Rousseau ve ark. 2000: 7).

Zaller’in modeli “kişilik, felsefe, ideoloji, cinsiyet, deneyim, din, etnik köken, meslek veya ilgi”de kök salmış mevcut değerlerin medya çerçevesiyle etkileşime girdiğini

söylemektedir (Zaller, 1991: 1216). Özetle, çerçeveleme ekolüne mensup yazarlardan her biri medya çerçeveleri ile bireysel inançların etkileşen doğalarını öne çıkarmaktadır. Meselelerin çerçevelenmesi ile düşüncelerin öncelenmesi mümkünken, bunların gücü bireyin sahip olduğu inançlarla bağlantılıdır. Meseleleri çerçevelemek ve düşünceleri öncelemek mümkündür ama bunların bir sonuç verecek güce sahip olması bireyin inançlarına bağlıdır.