• Sonuç bulunamadı

3.4. ARAŞTIRMANIN SINIRLILIKLARI

4.1.1. Mesaisi Bitmeyen Bir Meslek: Ev Hayatında Kadın

4.1.1.3. Çalışan Kadın Daha Değerli

Birçok kadın için çalışma hayatında olmak farklı anlamlara gelebilmektedir. Bazıları için topluma faydalı işler yapmak temel amaç olurken, bazıları için kendini geliştirmek, sosyalleşmek, üretmek için çalışma hayatı bir fırsat olarak görülmektedir. Ayrıca kadınlar sosyal statü elde edebilmenin ve toplumda değer görebilmenin bir yolu olarak da çalışma hayatına ayrı bir değer biçmektedir. Çünkü toplumda çalışan kadının ev kadınınından daha fazla değer gördüğüne dair genel bir algı bulunmakta, kadınlar da çalışma hayatında olarak bu statüyü elde etmeyi arzulamaktadır. Aksu (2019) tarafından yapılan araştırmada da çalışan kadınların %80.91’i toplumsal alanda daha değerli görüldüklerini ifade etmekte ve bunu da ekonomik özgürlüklerinin olmasına bağlamaktadır. Çalışmayan kadınların %69.09’u ise toplumsal alanda çalışan kadınların daha değerli görüldüğünü dile getirmekte, bunu da evi çekip çevirmenin boşa giden bir emek olduğuna bağlamakta, emeğinin kendisine para, özgürlük ve söz hakkı getirmediğini ifade etmektedir (Aksu, 2019, 70).

Araştırmamızda neredeyse katılımcılarımızın tamamına yakını çalışmayı arzu ettiklerini dile getirmektedir. Ev kadınlığı denilince birçok kişinin aklında boş boş evde oturan, yemek yapan, her şey için eşinden izin almak zorunda olan, harcamaları kısıtlanan bir kadın tasavvuru canlanmakta, bu da kadınların ev kadınlığına olan önyargısını beslemektedir. Çalışan kadın ise daha çok üniversite eğitimi alan ve kendine ait bir uzmanlık alanı olan, üretken, ekonomik anlamda ailesine katkı sağlayan, evde daha çok sözü geçen ve dolayısıyla da saygınlık kazanan biri olarak var olmaktadır (Geçer, 2019, 87). Bu konunun netlik kazanması adına sorduğumuz

’’Sizce toplumda çalışan kadına ev kadınından daha fazla değer veriliyor mu? Evet ise neden?’’ sorusuna aldığımız cevaplarda açıkça görüleceği üzere, ev

kadınları, çalışan kadınların daha fazla değer gördüğüne dair ortak bir kanaat bildirmektedir:

Evet. Çalışan kadına daha fazla değer veriliyor. Çünkü kadın aile ekonomisine daha fazla katkıda bulunmuş oluyor. Kapitalist düzende bu maddi çarkta öğütülmüş bakış açıları ve hayat anlayışı sonucu çalışan kadın daha fazla değer görüyor (Hasibe, 45).

Evet. Çünkü çalışan kadının evine daha çok destek olduğu düşünülüyor. çalışan kadının daha çok zorluğun üstesinden geldiği düşüncesi de kadına olan değeri artırıyor. Ev kadınlarının ise daha hafif işler yaptıkları düşünülüyor. Halbuki ev kadınlarını yükü çok ağır. Ayrıca bence artık çalışan kadına verilen değer artarken anneliğe verilen değer de azalıyor. Kadınların daha çok çalışma hayatında olması destek görürken, annelik ikinci plana atılıyor (Hatice Y, 39).

Ancak birkaç katılımcıya göre, böyle bir genelleme doğruyu yansıtmamakta, kadına verilen değerin kadınının çalışıyor olmasından daha çok daha kişisel bir durum olduğu ifade edilmektedir. Özellikle iki katılımcının dile getirdiğine göre, yaşadığı şehir, kadına verilen değer algısını etkileyebilmekte, özellikle Konya gibi muhafazakar bir şehir de kadının çalışması artı bir değer olarak kabul görmemektedir. Ancak daha metropol kentlerde kadının çalışıyor olması hem yaşam standartları için gerekli görülürken, kadının çalışıyor olması kadının sosyal statüsünü de etkilemektedir:

Çalışan kadın ile ev kadını arasındaki değer farklılıkları, bence bulunduğu ortama ve topluma göre çok değişiyor. Bana göre Konya’da ev kadını daha değerli, önemli görülüyor ve eşler tarafından da daha kabul gören bir durum. Ama İstanbul’da tam tersi. Bence bu durum bölgelere ve şehirlere göre çok değişiyor (Senem, 35).

Toplumda gerek aileye ekonomik katkısı gerekse kadının da erkeğin yaptığı işleri yapabiliyor olması çalışan kadının değerini artırabiliyor. Ama bu çevreye göre değişen bir durum. Konya’da ev kadını daha fazla değer görüyor bence (Zahide, 44).

Hayır. Her ikisininde farklı zorlukları olduğu için daha fazla değer verildiğini düşünmüyorum (Şerife, 42).

Daha önce iş hayatında olan ama çocuğunun sağlık problemleri sebebiyle işini bırakmak zorunda kalan bir katılımcımızın ifadesi diğerlerinden farklı bir noktayı vurgulamaktadır:

Hiç zannetmiyorum. Bu kişiye göre değişir bence. Ama ataerkil bir toplumuz. Bu yüzden kadınlar özellikle de aktif çalışan, hem işinde hem de evinde başarılı olan kadınlar çok kıskanılıyor. Çoğu zaman destek yerine köstek oluyoruz (Zeynep U, 50).

Genelde kadınların çalışmasının, kadının ekonomik özgürlüğünü kazanması, toplumda daha saygın bir statü elde etmesi ve aile içinde söz hakkı elde etmesi gibi pek çok olumlu sonuçları olsa da, bu durum bazen de ailenin yapısal özelliklerinin ve işleyişinin bozulmasına neden olabilmektedir. Bu işleyişin bozulması makro düzeyde temel iki problemi ortaya çıkarmaktadır. Boşanma ve şiddet. Özellikle son dönemde yapılan araştırmalarda bu iki sorun, ailenin sağlıklı bir yapı ve işleyişe sahip olmasının önünde ciddi engeller olarak durmaktadır. Konu ile ilgili yapılan araştırmalarda da eşlerin birbirleriyle kurdukları sağlıklı ilişkinin aile mutluluğuna katkısı %50’nin üzerinde olurken, ekonomik imkanların katkısı %20’lerde seyretmektedir (Başaran, 2013, 165-166). Bir katılımcımız da bu durumun varlığını özellikle vurgulamakta, kadının çalışmasından daha önemli olan şeyin, aslında eşlerin birbirlerine duydukları sevgi ve saygı olduğunu özellikle dile getirmektedir:

Hayır. Bence aynı. Çalışan kadına ekstra bir değer verildiğini görmedim. Ama eve maddi katkıda bulunduğu için eşinden özel bir değer görüyor olabilir ama genellemek doğru olmaz. Aslında bir kadının maddi gelirinin olmasının olumsuz tarafları da olabiliyor. Şeyle ki bu durumda

eşler arasında tartışmalar çıkabiliyor. İnsanın ev hayatında maddi olarak paylaşım söz konusu olduğunda sesler yükselebiliyor. Bu da bazen boşanmalara, aile içinde şiddete yol açabiliyor. Ama bu yine dönüp dolaşıp eğitime ve karaktere bağlı oluyor. Karşındaki sana saygı duyuyorsa bunda çalışıp çalışmamanın bir farkı olmuyor. Ev kadını iken senin yaptığın işe saygı duyan kişi, dışarıda çalıştığında da sana saygı duyuyor. Yani bu kişinin karakterine bağlı, karşındakinin vicdanına, merhametine ve eğitimine bağlı (Özlem, 42).

Yaşadığımız toplumsal çevre, yaşantımız üzerinde çok önemli etkilere sahiptir. Grup yönelimlerini sahiplenmek onlara bir şekilde uyum sağlamak çoğunlukla kaçınılmaz bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Cinsiyete dayalı rol paylaşımı da bu uyum sürecinde nesilden nesile aktarılan ama çok da fazla sorgulanmayan bir olgudur (Narman, 2006, 17). Halbuki dünya nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan kadınlar, ülkelerin gelişmişlik seviyelerinde ve kalkınmasında da kaçınılmaz bir rol oynamaktadır.

Kadının çalışmasının kadına sağladığı bireysel faydalardan farklı olarak, daha makro bir çerçevede ülke ekonomisine katkı sağlayacağı ve toplumun gelişmişlik seviyesini artıracağı düşünülmektedir. Ancak gelişmişlik de önemli olan şey, kadının herhangi bir işte çalışması değil, kadının öncelikli olarak eğitimidir. Modern toplumun en önemli gereklerinden biri olan eğitim aynı zamanda, bir toplumun kalkınmasında ve ekonomik anlamda ilerlemesinde de önemli bir ön koşul olmaktadır. Kadının eğitilmesinde kendi gelişimine ve refahına yapacağı katkının yanı sıra, çocuk yetiştirme, beslenme, aile refahının artırılması, istihdama katılımının artmasını sağlayacak, bu da ülkenin ekonomik potansiyelini çoğaltacaktır (Malkoç, 2009, 43). Yani kadınların çalışması, üretmesi elbette bir toplumun gelişmesine katkı sağlayacaktır ancak gelişmişliğin tek koşulu olarak çalışma hayatının sunulması doğru olmamaktadır. Kadınların kendilerini geliştirmeleri, eğitmeleri, topluma fayda sağlayacak işlerde görev almaları, bir toplumun gelişmişlik seviyesine daha fazla katkı sağlayacaktır. ’’Kadınların çalıştığı bir toplum gelişmiş bir toplum mudur?’’ sorusuna verilen cevaplarda görüleceği üzere, katılımcılar kadınların kendilerini

eğitmelerini daha fazla önemsemektedir. Ayrıca katılımcılarımız tarafından kadının çalışması, para kazanması durumu ailesine bağlı olarak değerlendirilmekte, kadının öncelikli görevinin eşlik ve annelik olduğu vurgulanmaktadır. Kadının bir meta gibi pazarlandığı sektörler ise katılımcılarımız tarafından özellikle eleştirilmekte, kadının çalışmak zorunda olduğu toplum, gelişmiş toplum kategorisine dahil edilmemektedir:

Evet diyemem. Hatta kadınların çalışmak zorunda kalması bir külfettir bana göre. Bir yerleri yapalım derken başka tarafın olumsuz manada etkilenmesi söz konusu. Kadının çalışması demek ailede bir şeylerin ihmal olması demek maalesef. Çünkü çalışmak başlı başına kadının fıtratına aykırı bir durum bence. Zaten dinimizde de öncelikle çocukların büyütülmesi, onların hayırlı birer evlat olarak yetiştirilmesi öncelikli. Dolayısıyla ben kadının çalışmasına çok taraftar değilim. Ama elbette bazı iş kollarında kadına da ihtiyaç var. O da yadsınamaz bir gerçek. Mesela kadın doktor çok önemli. İşinin ehli olan, ilgi alanına göre seçilen mesleklerde ilerleyen kadınlarda belli bir noktaya gelmeli tabi. Ama bütün kadınlar okuyacak çalışacak gibi bir dayatmaya girmemesi gerekiyor ebeveynlerin. Çocuklarının ilgi alanlarına göre yapabilecekleri meslekleri tespit edip, yönlendirmeli, belli potansiyeli olan ve topluma fayda sağlayacak kişilerinde o alanda olması toplum için bir kazanç diye düşünüyorum (Neslihan, 39).

Bence değerlendirilmez. Bu durum bana göre kişinin kendini yetiştirmesi ile alakalı bir durum. Çalışıp çalışmamakla alakalı değil. Mesela bakıyorsunuz kadın ev kadını çalışmıyor. Ama çalışan bir kadına göre kendini daha iyi yetiştirmiş, sosyal ilişkileri çok iyi, sosyal hayatta oldukça aktif olabiliyor. Yani bu kişinin kendisi ile alakalı bir şey (Münire, 45).

Kadının çalışmasından kastımız, kadının para kazanması mı yoksa üretken olması mı? Eğer bir kadın sadece para kazanmak için çalışıyorsa, ortaya verimli faydalı birşey çıkaramıyorsa bu o toplumun

gelişmiş olduğunu göstermez. Yani bana göre yaptığınız iş toplumsal anlamda fayda sağlıyorsa ve bizi bir sonra ki adıma taşıyorsa o zaman o toplumun gelişmesine katkı sağlamış oluruz. Sadece kişiyi ve günü kurtaran işlerde çalışmak zorunda kalan kadınların toplumun gelişmişlik seviyesine bir katkısı olduğunu düşünmüyorum (Aynur, 27).