• Sonuç bulunamadı

(1)Yavedud Türbesi yanında Fatih devrinden kalma X V ilıei asra ait bir mezar taşı İSTANBULUN EN ESKİ MEZARLIĞI H A K K I N D A T O K M A K T E P E Prof

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "(1)Yavedud Türbesi yanında Fatih devrinden kalma X V ilıei asra ait bir mezar taşı İSTANBULUN EN ESKİ MEZARLIĞI H A K K I N D A T O K M A K T E P E Prof"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yavedud Türbesi yanında Fatih devrinden kalma X V ilıei asra ait bir mezar taşı

İSTANBULUN EN ESKİ MEZARLIĞI H A K K I N D A T O K M A K T E P E

Prof. Dr. A. Süheyl UNVER

İstanbulun içinde ve dışında ufak ve büyük bir- çok mezarlıklar vardır. Bunların pek azı mamurdur.

Birçoğu haraptır. Şehir içindekilerin bir çokları da hiç bir iz bırakmıyarak yokedilmiştir. Bunları naklet- mek düşünülmemiş, yerinde taşları bazen bir gecede kırılarak ve bazen de harabiye terkolunarak ortadan kaldırılmıştır. İşte Üsküdarda Doğancılardan Ayazma camiine giden ve X V I ncı asırdan kalan mezarlığı bir gecede yok ettiler. Bunun pahasına yol güya genişledi.

Yol genişletilebilirdi, fakat taşları kırmağa, yâni tarihî kıymetini yok etmeğe hakkımız yoktu. Bir kısmının da önlerine berbat duvarlar çevrildi. Bazı taşlar da lâ- hitlerinden ve yerlerinden oynatılarak sıraya dizilerek çirkin bir hâle sokuldu. Bunların misâlleri saymakla tükenmez.

Şehir dışındakiler de böyle yıkılan ve kesilen a-

ğaçlarm yerine konmadı. Şehrin bu pitoresk silüetini çevreliyen gölgeler ortadan kalktı. Mezaristanları- mız bakımsızlıktan harap oldu. Edirnekapısmdaki me- zaristanm eski bir kısmında kurulan Şehitlik yegâne iftihar duyacağımız vaziyettedir. Belediyenin de Mer- kezefendide yaptığı yenilik birçok mühim hazinelerin ve diğer yerlerin mahvedilmesini mucip oldu. O tarihî mezarlık da yenilenmek maksadiyle ortadan kalktı.

Bir kısım mezaristanlarımız var ki bunları hâdi- seler bile ortadan kaldıramadı. Eyüpsultan civarındaki

mezaristan harap ve ağaçsız yine ayakta durmağa çalı- şıyor. Eğrikapı dışında ve karşıya gelen tepelerdeki kim olduğunu bilmediğimiz Tokmak Tepe kabristanı bile tamamen terkolunmuş olduğu hâlde, İstanbulun en es- ki mezarlığıyım, demektedir.

Buraya Yavedudun arkasından vaktiyle mevcut o -

(2)

Tokmakdede kabristanında eski mezar taşları

lan dönemeçli ve mükemmel bir merdivenden çıkılır.

Sağa ve sola tırmandıkça yamaçlarından bakınız. Sağ- da Ayvansaray surları, Toklu Tepe ve sahabeden Ebu Şeybe'nin anıt kabri ağaçları sûrun 2 inci ve 3 üncü burçları arasında görülürken nazarımız yukarlara uza- nırsa harap olmağa bırakılan İvaz Efendi camii, altın- da Anemas hapishanesinin mazgal deliklerini, sûrun du- varlarını ve içlerini Tekfür sarayına kadar g ö - rürüz. Öne bakın, Fatih devrinden beri efsanevî hâtı- rası yaşıyan Yavedudun türbesini ve etrafında kalaba- lık taşları seyrederken bu kısmın etrafına duvar çev- rilmesini görmekle seviniriz. Bu duvarı çeken makam kim ise bahtiyar olsun. Onun yanında Defterdara gi- den caddenin kenarında bir sıra mezarlığın arkasında mezaristan çalınarak genişletilmiş bostanlar görürüz.

Sahiplerini ben buralı göremem. Zira bu mefahiri biz- ler yok edemeyiz ki İkinci Bayezid zamanında Hatib Zade adında mutaazzım âlimlerden birinin garazkârâ- ne fetvasiyle Fatih devrinin değerli âlimlerinden Mol- la Lütfi şehit .edildiğinde gömüldüğü yer bu şimdiki bostanlardan birinde idi. Taşı orada bir hatıra olarak yükseliyordu. Oraya tesahüp eden bittabi bunu da kır- dı.

Yavedudun türbesi yanındaki set üzerinde Fatih ve belki İkinci Bayezid devrinden kalma iki mezardan birisinin ayak, birisinin baş taşlarına rastlıyoruz. Bun- lar birbirine yakındır. Bu nefis parçaların Güzel Sa-

natlar Akademisindeki talebemin yardımiyle üzerinden

Tokmakdede kabristanının Eyüpsultan tarafındaki yamaçda X V I ncı asra ait bir mezar kaidesi

«Tckmaktepede» X V I ncı asra ait güzel bir «hazire»

(3)

Fatih ve İkinci Bayazıt devrinin nakıslarını taşıyan eski bir mezar taşı. Taş «Fatma binti İshak» adında bir

kadına aittir.

örneklerini çıkardım. O ayrı bir yazımıza mevzu olacak- tır. Şimdi görüyoruz ki Fatih devrinden kalan Yave- dud türbesi ve hazîresi en eski mezar taşlarımızı taşı- yor. Bu iki parça taş işçiliğimizin en mükemmel eser- lerindendir. Sahipleri herhalde zengin olmalıdır ki hiçbir masraftan çekinmemişler ve bu mükemmel hâ- tıralar vücut bulmuştur. Şimdi bu taşlar bize İstanbu- lun en eski kabristanlarından birisinin eşiğinde bu- lunduğumuzu hatırlatıyor.

Sağımızda Tokmaklı Tepe ve sahabeden Ebu Şi- betül'Hazerînin anıt kabri yine buraya komşudur.

Şimdi bu eski mezaristanın izini takiben yamaç- tan içeri doğru ilerliyoruz, sağımızda, solumuzda X V inci asır İstanbul halkının çok basit mezar taşları var- dır. Halk buraya gömülüyor. Zengin olmıyanlara mus- tatil ve yassı bir köfeki taş alâmet olarak dikilmiş- tir. Sağınızda ve solunuzda yüzlercesine rastlıyorsu- nuz. Önünüzde bir taş var, okuyorsunuz.

Elmerhume Fatma bint İshak fi şehri

Evaili Cumazelâhır 903 (1)

2 inci Bayezit zamanına ait bu mezar taşının Fa- tih devri mezar taşları gibi hususiyeti ve devrin Ru- mîleri ortasında bir büyük gül öbek mevcut. Yazı üç satırdır. Tarihinin ayrı yeri var, tekdir ve hâlâ Yave- dudun arkasındaki yamacın kenarındadır. Bunun res- mini aldım. Ve bu yazıma koyduğum birkaç ufak mo- tifini çıkardım. Arkası düzdür. Devrin en müstesna

taşlarmdandır. Sağ ve solunda dolaştıkça birçok istı-

(1) 903 (1497).

vanî ve sade iyi yontulmamış, basit ve işlenmemiş kü- fekiden baş ve bazan baş ve ayak taşlarına sayılamıya- cak derecede çok sayıda rastlanıyor. Mezarlar kaybol- masın diye birbirine benziyen bu yontulmıyan irili ve ufaklı taşlarda hiç bir işaret yoktur. Fakat bunların da X V inci asırdan beri kaldığına ve bu mezarlığın Y a - veduttan itibaren Fatih zamanından beri mezarlık ol- duğuna şüphe yoktur (2).

Eyüpsultan tarafına nazır şimal yamacında iler- lerken bir kıymetli sütun kaidesine ve X V inci asır âbidemsi bir mezar taşı kaidesinden bir parçaya rast-

lıyoruz. Mimarî heybeti pek mükemmeldir. O devrin şüphesiz bir büyük zâta ait kabrinin yegâne parçasıdır.

Ve mermere hâkkedilmiştir. Biz onun bozulmamış bir ufak motifini aldık. Tamamlamağa, çok kırıkları ol-

duğundan, imkân bulamadık.

Yolumuza devam edip de Ayvansaray ve Eğrika- pı yamacında ilerlerken X V I ncı asra ait büyük bir hazîrenin taş aralıklı duvar ve kapı bakiyyesine rast- lıyoruz. Bu yamaçtan Otakçılarda biten Tokmak Te- pe mezarlığına tekrar tırmanınca karşımıza:

Ümmühan Binti Mustafa

Mâtefi şehri Şaban sene 905 (3)

Bu taşın bir tarafında yazı ve güzel bir başlığı, arkasında ortada devrin motifleriyle yapılmış bir bey-

zî şemse vardır. Istampajıııdan inceliyecek olursak pek mükemmel bir surette çizildiğini görürüz. Bu taşçıla- rımıza kadar Selçuklardan beri gelişe gelişe gelen

Türk süsleme sanatine edilen itinayı gösterir. Evet biz

(2) O gün Fatihde bulunan Mimar Ali Selim Ülgen ve Ressam Ahmet Calışel de bu fikirdedirler.

(3) Şaban 905 (1500).

(4)

bunlarda Yavedud'dakinde olduğu gibi taşçıların bazı Rumîleri ve seyirlerini iyi anlamamaktan doğan bazı hatalarına rastlarız. Fakat onlar yine esası bozmamış- tır, sayılacak kadar da azdır. Yalnız hattatların olduk- ça bir itina ile yazmak istedikleri yazıları hâk esnasın- da bozmuşlardır. Sanat şubesinde olduğu gibi taşçıların da dikkatlileri ve bilgilileri, dikkatsiz ve bilgisizleri de her asırda az değildir. Ayni asırda birbirine aykırı gö- rünen ve kıymetlerini azaltan taşlar işçilerinin ihmâli- ne ve cahilliklerine kurban gitmiştir. Her asırda iyi işçiler kafilesine böyle dikkatsizler de karışmıştır, ne diyelim.

Buradaki taşlar arasında X V inci asır devrinde verdiğimiz örneklerin düzlerinden de vardır. Yazımı- za bir tanesini nümune olarak koyuyoruz. Bunlar âde- ta nakışlarla ve yazılarla bezenecek taşların kaba yontulmuş kalıbıdır. A z olmakla beraber rastlıyoruz.

Şimdi Otakçılara gelmiş bulunuyoruz. Yolumuza Kirimi çeşmesi, Savaklar ve Eğrikapı istikametinde devam edeceğiz.

Kirimi çeşmesine gelirken X V I inci a s r j ait ve Tokmak Tepe mezarlığının Otakçılar başlangıcına çı- karken sağda bir sofaya rastlıyoruz. Yandaki sokakta mükemmel bir taş parmaklığı var, Kirimi çeşmesine giden kısım açıktır. Yalnız köşesinde güzel bir kafes ve taştan hendesî şekilli bir pencere var. Oradan boş- luğa geçen kısımda mükemmel bir silme var. Tokmak Tepe'nin burada başlıyan kısmında bu dar yan sokağa sapan duvarın köşesinde kıvrım yerinde yukarıda ba- sit bir Stalaktit bile unutulmamış.

Muhakkak ki bu hazire burada yalnız değildir. O- na münasip bir ev veya zaviye olmalıdır. Bunu bilen kimseye rastlamadık. Yalnız karşıdaki duvarla çevrili evin sahibi her sene burasının incirlerine sahip çıkar- mış, o kadar. Yanında bir ev var, basamağına taş lâ- zım olmuş, hazır pehlelerden birisini getirmişler koy- muşlar. Zahmeti bu bedava taşı bir gecede nakletmek olmuş. İşte onun lâle süslerinden bir köşeyi veriyo- ruz:

Bu sofanın güzelliğini bildirmek üzere sözümüzü resme bırakarak Kirimi çeşmesine doğru ilerliyelim.

Güzel tâlik hat'ile iki satırda kitabenin son beytini o- kuyoruz:

«Tokmaktepe» kabristanında X V inci asra alt bazı eski taşlar

Tokmaktepe kabristanın bakımsız ve metrûk hali

Akıttı aynını âbı hayatın 1137 Kirimi çeşmesârından için ma' 1138

Bu çeşmenin tarihini okurken Fatih devrinde meşhur olan Molla Kırîmî'yi hatırlıyorum. Bu eski Molla Kırîmî'nin mi? Ona yeniden 1137 - 1138 (1724 - 1725 — 1725 - 1726) daki su akıtıldı veyahut yeni bir Kirimi mi? Bunu şimdilik halledemeden geçelim. Yal- nız şu var ki bu çeşme .civarındaki ufak mahalleyi ih- ya ediyor. Musluğundan Kırkçeşme suyu akıyor. Ora- nın güzel, içilen ve makbul bir suyu!

Çeşmenin önünden Savaklara doğru ilerledikçe gölgesine sığındığımız en aşağı yüz elli senelik bir bü- yük evin yanından Savaklar camii, küçük ve temiz mahallesi oralarını gölgeliyen ağaçlarda Eğrikapmın Edirnekapıya doğru sur duvarları ve burçlarına na- zarlarımızla beraber ilerliyoruz. Karşımızda gördüğü- müz ressamını bekliyen bir tablo canlanıyor: Türk ve Bizansm burada nasıl birleştiğini Toklu Tepe'de gör-

düğümüz gibi temaşa ediyoruz. Bu iki dekor birbirini ne güzel tamamlıyor. Burasını yazmak benden, bu zevki tatmak da yazımı okuyunca hemen ertesi günü oraya gideceklere aid olsun. Üzüm zamanına rastlarsa Kirimi çeşmesi yanındaki bağa da uğramağa unut- mazlar. İşte İstanbulu böyle dolaşmak, görmek ve böy- le sevmek lâzımdır.

Artık Eğrikapıya geldik. Bu kısa yokuşu tırmanır- ken solda bir mezar kitabesiyle karşılaşıyoruz. Yakın zamana kadar burada mum yanıyordu. Etrafı parmak-*

lıklı. Beş asırlık bir servinin birkaç kuru ve yaş dalı gölgesi altında şu kitabeyi okuyalım:

(5)

Hiyel Hay yül bâkî Hâzel merkad üş şerîf Min eshâbül kirâm Abdüssâdık Amir bin ibâte bin sâme Radyallahü Taâlâ anh ve nafa'nallahe bişefaatihi

Tarihi ta'mir 1205 (4)

İşte bu da bir fetih anıtı. Fatihin emriyle İstan- bulun ilk muhasaralarında diğer islâm mücahitlerle beraber bulunmuş sahabeden birinin anıt kabri. Bu muhasaralarda ölenlere böyle muhtelif yerlerde hemen anıtlar dikilmesi İstanbulun pek kısa bir kaç senede müslümanlık bütünlüğünü tamamlamış.

Eğrikapıdan içeri girerken solda kapıya bitişik üç köşe bir köşede bir kabir daha buluyoruz. Kitabesini 1251 (1835) de Sahhaflar Şeyhi zâde vak'a nüvîs ve âlim, kütüphane sahibi Esat efendi söylemiş. Yesârî- zâde Mustafa İzzet efendi de talik hat ile yazmış. Son mısraında (Hafirin ruhunu Sultanı cihan kıldı şâd) mısraı ile burasını da İstanbul muhasaralarından biri- sinde ölmüş bir zatın anıt kabri olduğunu öğreniyoruz.

Sultan Mahmudu Adlî 1241 (1825-1826) da da Ye- niçerileri bildiğimiz gibi kaldırınca ve halkın manevî teveccühünü diğer vesilelerle de kaybetmeğe başlayın-

ca fetihten beri kalan bu anıt kabirleri unutulmuş v a - ziyetlerinden kurtararak imar etmiş. Bu imarin baka- yası da beş yüzüncü fetih günlerine kadar yetişemiye- ceğinden son günlerini yaşamakta bulunmaktadır.

Bahsimiz burada bitiyor. Vakıa tetkiklerimiz Eğ- rikapı, Yatağandede, Kesmekaya, Drağman, Fethiye, Çarşamba, Fatih yoliyle yürüyüşümüz esnasında de- vam etti. Onu başka bir yazımıza bırakıyorum. Eğri- kapıya varınca fetih zamanından kalan ne kadar hatı- raları gördükse içerde de hemen o kadar gördük diye- bilirim. İstanbulun herhangi bir semtinden yürünse 500 senedir süren âbidelere ve onların beş asırlık silü- etlerine rastlarız. Bu gördüklerimizi tesbit etmediği- miz içindir ki kaybolur ve bunu başkalarına duyura- maz ve sevdiremeyiz. Buraları tanıtmak ve sevdirmek hepimize düşer. Yalnız gördüklerimizin bizde kalma- ması lâzımdır. Bunlar öyle tetkikler ki ufak tefek ka- yıtlar tarihimizin bir noktasını aydınlatabilir. Bunları

tanırsak daha iyi saklarız ve İstanbulun Türklüğünü daha ilerlere kadar vardırırız. Bir ufak mezar taşı, bir kapı, bir duvar harabesi, bir minare, bir anıt kabri ayrı mevzular halinde birer birer yazmalıyız. Bunlar çok defa büyük mevzular içinde kaybolur. Lâkin tek tek hem bir mevzudur, ve hem de ilerde büyük ve ge- niş mevzular üzerine yazı yazacaklara biblioğrafya hazırlamış oluruz. Her şeyden evvel gezintilerimi böy- le tesbit ederek canlandırmamız ve gezemiyecek olan- ları da yazımız içinde dolaştırmamız İstanbulu sevdir- mek ve âbidelerini korumak ve korundurmak için pek faydalı olur kanaatindeyim,

(4) 1205 (1790-1791).

M U D U R N U KESİN İMAR PLANI

Ö l Ç Ü 1:2000

•AlKtU

114 Mudurnu imar plâıu

Referanslar

Benzer Belgeler

zmir l Müdürlü ümüzce 12 Ocak 2009 tarihinde Ortopedik Özürlüler Derne inde zmir Büyük ehir Belediyesi Yerel Gündem 21 toplulu una, Kurumuzun hizmetleri, özürlülere

MATRA programlar kapsam ndaki “ KUR’un Kurumsal Yap n Güçlendirilmesi, Özürlüler için Geli mi Bir stihdam Stratejisi ve Mesleki Rehabilitasyon Projesi” nin faaliyet

âmiline kadar bağlı iseler belediyeler de boş sahalardan isti- fade ekonomisinde ayni âmile ayni derecede bağlıdırlar. Sa- tın alman toprakların inşaat arsası olarak «ne

yiv

[r]

Direkler evin dere- cesine göre işlenmeden bırakıldığı gibi ayrı ayrı renklere d

[r]

Uluslararası TURAZ Adli Bilimler, Adli Tıp ve Patoloji Kongresinde "Evalution ps-13 MKEK Yapımı 9x19 mm Parabellum Fişekleri Kullanarak Yapılan Atışlardan