• Sonuç bulunamadı

ETİĞİN TEMEL KAVRAMLARI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ETİĞİN TEMEL KAVRAMLARI"

Copied!
30
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ETİĞİN TEMEL KAVRAMLARI

• İyi

• Erdem

• Sorumluluk

• Vicdan

(2)

İYİ

▪ Belli insan gereksinmesini karşılayan, insan çıkar ve dileklerine uygun düşen, kişiye,

topluma, bir sınıfa ya da başka bir kümeye, yararlar sağlayan; özdeksel ya da tinsel olgunun niteliğidir.

▪ Kısaca “özneye faydalı olma” durumudur denilebilir.

▪ Ahlaki eylemin ulaşmak istediği son hedeftir.

▪ İyi kavramının tanımlanmasında filozoflar arasında bir birlik yoktur ama iyinin varlığı konusunda genel bir anlayış vardır.

(3)

Farabi’ye Göre:

▪ Allah sırf iyiliktir.

▪ O’nun inayeti her şeyi kuşatmıştır.

▪ Allah cömertlik ve adalet sıfatlarıyla aleme

düzen verir. Varlıkların mertebeleri arasında bir uygunluk ve düzen vardır.

▪ Bunlar sayesinde alem, adeta tek bir şeymiş gibi bir gaye ile hareket eder. İyilik hakim unsur olmakla birlikte kötüye de yer vardır.

Afetler ve çeşitli noksanlar maddenin ilahı

nizamı kabul etmeyişinden kaynaklanır.

(4)

İbn-i Sina’ya Göre:

▪ İyi, varlığın kemali (olgunluğu); kötü, kemalin yokluğudur.

▪ Ona göre Allah’ın evreni yaratmada bir gayesi yoktur.

Bizim amaç anlayışımızla kavranamaz.

▪ Allah varlık alemine bir düzen vermiştir, onun zatına uygun olanlar iyilikten nasibini almış olur.

▪ Tümellerde( bütünler- olgular) kötülük bulunmaz.

▪ İnsanlık bir tümeldir. Ancak fertler kötü olabilir. Kötülük çoklukta ve değişiklikte ortaya çıkar.

▪ Kötülük vacib’ül vücuttan uzaklaştıkça artar. En yoğun

halini maddi alemde gösterir.

(5)

Leibniz’e Göre:

▪ Tanrı mükemmel ve iyi olandır.

▪ Tanrı varlığı yaratmıştır. Dolayısıyla varlıklar da iyidir.

▪ Tanrı varlıkları yaratırken tüm hesapları yapmış, kötülüğe de izin vermiştir.

▪ ‘’Tanrı gibi mükemmel bir şey nasıl kötüyle anılabilir?’’ diye soran

Leibniz, buna da iyiliğin gerçekleşmesi için kötülüğün var olması

cevabını verir. Yani: acı olmasa zevk, günah olmasa sevap olur

muydu?

(6)

Leibniz’e Göre:

▪ Tanrının yarattığı sonsuz evrenler arasında kötülük olmayanı mevcut değildir. Kötüsüz bir alem eksik bir alemdir.

▪ Her şey birbirinin nedenidir.

▪ Tanrının düzeni dışında bir şey yapılamaz. Böylece olağanüstü denen şey, ancak yaratıklar arasında kurulmuş bir düzene göre öyledir.

▪ Evrensel düzene her şey uygundur. Bu, o kadar doğrudur ki dünyada büsbütün düzensiz hiçbir şey yalnız yok değildir, böyle bir şey

tasarlanamaz bile. Böylece denebilir ki Tanrı alemi nasıl yaratmış olursa olsun alem hep muntazam ve belirli bir genel düzen içerisinde olur.

(7)

Hegel’e Göre:

▪ Hegel’e göre iyi, “kendinde” ve “kendisi için”dir.

▪ Bütün belirlenimlerin özü, hakikat yasası ve dünyanın mutlak son amacıdır.

▪ İyi ve kötü karşılıklı birbirlerini gerektirir. Biri diğerini zorunlu kılar ve kendini diğeri aracılığıyla ilişkilendirir.

▪ İyi ve kötü; diğerini, kendisinden bir başka olarak ayırmak ve diğerinin ortadan kaldırmasına bağlı olarak, kendisine

dayanabilmesi için bizzat zorunluluk arz eder.

(8)

Hegel’e Göre:

▪ İyi ve kötüden her biri, diğerini kendine olumsuzlamanın bir momenti olarak zorunlu kılar, bunlardan her biri bu özelliği kendinde bulundurur;

böylece kendini ve kendi karşıtını kapsar.

▪ İyi ve kötünün her biri neticede bir bütündür ya da bütün her ikisinin ayrılmazlığıdır. Öyle ki, bu bütün (yani iyi ve kötünün birliktelikleri)

momentlerin hareketlerini ortaya koyan, değiştirilemez farklılığı ve ilişkiyi içinde barındırır.

(9)

İYİ

Aristo: İyi iki anlama gelir: Birisi mutlak iyidir, diğeri ise birisi için iyi olandır.

Francis

Hutcheson: En büyük sayıda insana en büyük mutluluğu veren eylem en iyidir.

(10)

ERDEM

▪ Felsefeye Socrates’in armağanıdır.

▪ Ahlakın övdüğü iyilikçilik, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerinin genel adıdır.

▪ İnsanın ruhsal olgunluğudur.

▪ Felsefi olarak ;

1. İstencin ahlaksal iyiye yönelmesi.

2. İnsanın tinsel ve ruhsal yetkinliği.

▪ Felsefe tarihi boyunca erdem kavramına değişik anlamlar verilmiştir.

(11)

▪ Filozofların ahlak öğretileri, genellikle erdeme -ahlaksal iyiye- verdikleri anlamla birbirinden ayrılırlar.

▪ Bilgelik, yiğitlik, doğruluk, ölçülülük temel erdemlere örnektir.

▪ Kısaca: ahlaki bakımdan her zaman ve sürekli olarak iyi olma eğilimi, iyi ve doğru eylemlerde bulunmaya yatkın olma durumudur. Büyük engelleri aşmak pahasına, ahlaki iyiliği amaçlama, iyilik uğruna hareket etme gücüdür.

▪ Erdem, herhangi bir dışsal baskı olmaksızın gerçekleştirilen özgün bir davranıştır.

▪ Erdem aşırı uçlarda bulunmaz.

▪ Ölçülü ve dengeli olmaktır.

(12)

Sofistlere Göre:

▪ Sofistler, bu erdemin öğretebileceğini savunuyor ve öğretiyorlardı.

▪ Erdemin insanlarda hazır olarak bulunmadığını, belli bir süreç sonucunda edinileceğini belirtir.

▪ Belli bir çaba sonucunda elde edilebilen erdem, Protagoras’a göre, Sokrates’in kastettiği anlamda, herkese istenildiği düzeyde tam olarak öğretilemez.

▪ İsteyen herkese her konuda aynı ölçüde eğitim verilemese de kendilerine az ya da çok, belli ölçüde eğitim verilenler, kendilerine hiç eğitim verilmemiş olanlara

göre, her konuda daha iyi hale gelmiştir.

▪ Demek ki herkes belli ölçülerde eğitilebilir, yani erdem sahibi olabilir.

(13)

Sokrates’e Göre:

▪ Tüm insanlar iyiyi isterler ve erdem bilgidir.

▪ Mutluluk, bilgi ile elde edilen erdemlerle yaşanan bir ahlaki hayatla mümkün olabilir.

▪ Herkes, ahlaki bakımdan iyi olanı istemektedir.

▪ Herkes iyiyi ister. Fakat temel sorun, insanların iyi ad altında her istediğinin geçekten iyi olup

olmadığıdır.

(14)

Sokrates’e Göre:

▪ İnsanın mutlu olmak için nasıl bir hayat sürmesi gerektiğini, yani erdemli bir hayatın nasıl olması gerektiğini bilmek gerekir.

▪ Bu bilgi, bir yandan bütüne, tümel olana ilişkin bir bilgiyken öte yandan da tek tek durumlara ilişkin geçerli olabilmelidir. Yani, bu konularda, bir yandan tümel

tanıma sahip olmak, öte yandan, bu dünyada karşılaşılan sorunları da çözebilmenin bilgisine sahip olmak gerekir.

▪ Erdemli bir hayat sürmenin tek yolu bu konularda bilgi sahibi olmaktır.

(15)

Platon’a Göre:

▪ Platon, “Erdem nedir?” sorusuna ilk kez Gorgias diyalogunda bir yanıt verme girişiminde bulunmuştur. Bu diyalogda Platon, erdemi ilk kez “ruhun düzeni”

olarak tanımlar.

▪ Yalnızca ruhun değil, kendisinde bir erdem bulunduğundan söz edilebilecek her şeyin erdemi düzeninden gelir.

▪ Erdem, insanların amacına uygun olarak tanımlanmıştır.

▪ Örneğin; insana özgü erdemi tanımlamak isteyen kişi, insanın varoluş amacını, insan için iyi olanın ne olduğunu aramalıdır.

(16)

Platon’a Göre:

▪ Erdem iyiliğin, iyilikse insanın ve toplumun en yüksek amacı olan mutluluğun gerçekleşmesini sağlayacaktır.

▪ Platon’a göre erdemli olmak için sadece ruhun düzenlenmiş olması değil, insanın devlet içinde doğru işi yapıyor olması da gerekir.

▪ Platoncu düzen bir mesleki iş bölümü düzenidir.

(17)

Aristoteles’e Göre:

▪ Aristoteles’e göre iyi olma ya da mutluluk, erdeme uygun etkinliklerle elde edilebilecek bir amaçtır.

▪ Erdem, en genel anlamıyla ele alındığında insanın kendi amacına uygun bir durumda olmasıdır. Yani insan, daima doğasına uygun biçimde eylemelidir.

▪ Platon’un ahlak anlayışı gibi Aristoteles ahlakı da bir mutluluk ahlakıdır.

▪ Çünkü insan bireylerinin ve bir bütün olarak toplumun iyiliğini, mutluluğunu amaçlar. insanın tüm eylemleri bu en yüksek hedefin elde edilmesi amacına yönelmiştir.

(18)

Aristoteles’e Göre:

▪ Erdemleri ikiye ayırır.

1. Etik erdemler insanın günlük yaşamındaki eylemleriyle,

2. Dianoetik erdemler bilim, sanat, pratik ve teorik gibi eylemlerle ilgilidirler.

▪ Erdem, erdemli davranışı alışkanlık edinenlerce ulaşılacak bir amaçtır.

▪ Erdem, tercihlere ilişkin bir huydur.

(19)

ERDEM

Friedrich

Hegel: Erdem, varlığın bilincidir.

Spinoza: Erdem, akla uygun davranmaktır

Aristippos: Erdem, haz almada ölçülü olmaktır.

Joseph

Butler: Kişinin kendi kendini yargılamasıdır.

Immanuel

Kant: Erdem, bir içgüdü işi değil, bir akıl işidir.

Sokrates: Erdem, insanın kendini bilmesi ve tanımasıdır.

(20)

SORUMLULUK

▪ Kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi, sorum, mesuliyet olarak tanımlanır.

▪ Bir insanın iradi olarak ve bilerek yaptığı eylemin sonuçlarını kabul etmesi durumudur.

▪ Sorumluluk ödev ve görev kavramlarıyla ilintilidir.

▪ Sorumluluk irade(istenç) özgürlüğünü gerektirir. Ancak bir insanın sorumluluk üstlenebilmesi için bazı niteliklere sahip olması gerekir.

▪ Bu nitelikler sağlıklı akıl sahibi olmak, eylemlerinde özgür olmak ve iyi-kötünün bilgisine sahip olmaktır.

(21)

▪ Ahlaki sorumluluktan bahsedebilmek için kişinin sahip olması gereken üç özellik vardır:

1. Kişinin akıl sağlığının yerinde olması,

2. O eylemi mutlaka özgür ortamda gerçekleştirmesi,

3. Kişinin ahlaki eylemin amacı olan iyinin bilgisine sahip olması.

(22)

Sartre’ye Göre:

▪ Sartre’ın sorumluluk ile ilgili düşüncelerinin, bireysel anlamda bir sorumluluğun yanında diğer bireyleri de gözettiği için kolektif anlamda bir sorumluluk anlayışına sahip olduğunu söyleyebiliriz.

▪ İnsan bir eylemde bulunurken, bu eylemin şekillendireceği şeyin yalnızca kendisi olmadığını düşünerek gerçekleştirmelidir. Bu eylemin tüm insanları etkileyeceğini düşünmelidir.

▪ Eylemin sonuçları ve etkisi yalnızca eylemi gerçekleştiren bireyi değil, diğer bireyleri de kapsar.

▪ Sorumluluk ile ilgili bu şekilde düşünen yalnızca Sartre değildir.

(23)

Kant’a Göre:

▪ Bu düşünce tarzı, Immanuel Kant’ın koşulsuz buyruğunu hatırlatır. Fakat bu düşünce tarzları arasındaki fark Kant’ın bu anlayışı evrensel bir öz haline

getirmesi, Sartre’ın da bu düşünce tarzının evrensel olmadığını savunmasıdır.

▪ Evrensel bir yasa olmadığı düşüncesi insanların tam anlamıyla göreli bir

yasayı benimsemesi ve bu yasanın diğer insanların da çıkarını gözetmeyeceği anlamına gelmez.

▪ Tam tersi bir şekilde, insanın bir toplum içinde yaşadığı halde yalnızca kendi çıkarını gözeteceği bir yasayı savunması beklenemez. Çünkü eylemlerin

sonuçları yalnızca bireysel değil, toplumsaldır.

(24)

VİCDAN

▪ Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten kişinin kendi ahlak değerleri üzerine kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güçtür.

▪ Ahlaki bakımdan neyin doğru neyin yanlış olduğunun, doğru ile yanlışın ilkelerinin ya da iyi ile kötünün neliğinin dolaysız kavranışını sağlayan, her insanda var olduğu

düşünülen bir tür “ahlakî bilinç”tir.

▪ Vicdan terimi, felsefe tarihi boyunca çeşitli düşünürlerce başka başka tanımlanmış, farklı okumalar ışığı altında ele alınmıştır.

▪ İlkçağ Felsefesi'nde, 'uyarıcı ses‘; Ortaçağ Skolastik Felsefesi'nde, her birimizin

içinde bulunan 'Tanrı'nın sesi‘; Aydınlanma Çağı sonrasında 'insana özgü ussal bir yeti ya da ahlâk duyusu' olarak karşımıza çıkmaktadır. (Ulaş, 2002, s.1536).

(25)

Heidegger’e Göre:

▪ Bir şeyleri anlamamızı sağlayan ve onları açarak ortaya koyan bir özelliktir.

▪ Vicdanın detaylı bir analizi onun bir “celp” olduğunu ortaya koyar.

▪ Celp, hadiselerden haber vermez; o, herhangi bir beyanda bulunmaksızın celp eder. Celp, tekinsiz bir hal olan sükût halinde konuşur.

▪ O bu halde konuşur, çünkü celp, celp edileni herkesin umumi lakırdısı içinde değil, aksine, tam da oradan geriye, yani varoluşsal varlık-imkânının

ketumiyetine çağırır.

(26)

J.J. Rousseau’ya Göre:

▪ J.J. Rousseau ise vicdana dair şu sözleri söylemiştir: “Vicdan, vicdan… Ey ilahi içgüdü! Ölümsüz ve semavi sada! Zavallı ve cahil yaratıkların en güvenilir rehberi, sensiz hayvanlardan farksız olur, kötülükten kötülüğe sürüklenir, özsüz bir akıl gücünün ve yasasız bir aklın sürüklemeleriyle,

üzücü sonların ve ağır yanlışların avı olurdum.”

▪ Rousseau’nun ahlâka dair konularda aklı ön planda tutmaktan daha ziyade gönlü ve vicdanı kendisine kılavuz yaptığını görmekteyiz.

▪ O’na göre vicdan, deruni bir ses veya ışıktır. İnsanı doğruya götürür. Fakat ahlaki sorumluluklarını sürekli çiğneyen birisinde vicdani hassasiyet zarar görmektedir.

▪ Dolaysıyla vicdan O’na göre yanlış yapmaktan koruyan iç ölçü ve bekçidir denilebilir.

(27)

Kant’a Göre:

▪ Kişinin kendi yapıp ettiklerini mevcut ahlâk yasası içinde değerlendirdiğinde duyduğu “acı verici bir duygudur.”

▪ Kişi yasalara aykırı bir davranış yaptığında ne tür bir gerekçe bulursa bulsun susturamadığı içsel bir davacı vardır.

▪ Kendini aklamak için yaptığı tüm uğraşlara

rağmen sesini susturamadığı bu şaşırtıcı yetinin yargılamalarından insan kaçamamaktadır.

▪ Olmuş bitmiş bir eylemde insana sürekli

pişmanlık duygusu yaşatan bu yeti vicdandır.

(28)

Erich Fromm’a Göre:

▪ Erich Fromm ise vicdanı kaynağına göre otoriter ve humaniter olarak ikiye ayırır.

▪ O’na göre otoriter vicdan, içselleştirilmiş bir dışsal otoritenin sesidir.

▪ Bu vicdan gücünü anne babaya, devlete ya da belli bir kültüre duyduğu hayranlık ve korkudan almaktadır. O yüzden doğruya göre değil, dışsal otoritenin isteğine göre hareket eder. Gerçek bir vicdanı temsil etmez.

▪ Erich Fromm’a göre otoriter vicdan, Freud’un süper ego adını verdiği benlik birimidir.

▪ Hümaniter vicdan ise erdemin ve mutluluğun doğru yolunu gösteren insani bir işarettir.

(29)

• 18.ve 19.yy.lardaki filozoflar da kendilerinden önceki

düşünürlerin fikirlerinin üzerine eleştiriler veya eklemeler

yaparak felsefenin gelişmesini sağlamışlardır.

(30)

KAYNAKÇA

▪ https://www.selcuk.edu.tr/dosyalar/files/054003/meslek_etigi%20_torun.

pdf

▪ http://www.etik.gov.tr/wp-

content/uploads/2019/03/abdulkadirmahmutoglu-etikveahlak- benzerliklerfarkliliklar.pdf

▪ http://www.imo.org.tr/resimler/ekutuphane/pdf/284.pdf

▪ https://www.dmy.info/iyilik-nedir/

▪ https://www.dmy.info/erdem-nedir-fazilet-ne-demektir/

▪ https://dusunbil.com/sorumluluk-jean-paul-sartre-ve-hannah-arendt/

▪ http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423868543.pdf

Referanslar

Benzer Belgeler

Theaitetos ve Devlet di- yaloglarına göre felsefe merakla başlar ya da daha belirgin bir şekilde söylemek gerekirse, her birisi de açık bir şekilde aynı sağlamlıkta

Kişisel kamu haklarına “koruyucu kamu haklarına (negatif statü hakları) örnek olarak, “kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı”, “kişi hürriyeti

Toplumsal yapı ve kültürlerinin kendi anlatılarına yansımasıyla ortaya çıkan epik ve klasik anlatı yapısı, ilk incele- yeceğimiz anlatı yapıları olarak

Ona göre, her sınıf üzerine düşen görevi yerine getirip erdemli olduğunda toplumsal uyum sağlanacaktır ve böylece de devlet için en önemli kavram olan adalet tesis

 Muhasebe kayıtlarının gerçek durumunu yansıtan ve usulüne uygun olarak düzenlenmiş objektif belgelere dayandırılması ve muhasebe kayıtlarına esas alınacak

Nietzsche'ye göre yaşamın ve büyümenin var olduğu bütün güç, dürtüler ve tutkular; yaşamı reddetme içgüdüsü olarak ahlaklılığın yasaklaması

Tanım 1.1.3  boş olmayan bir küme, U da  nın bazı alt kümelerinden oluşan bir sınıf olsun.. Tanımdan da anlaşılacağı gibi her   cebir aynı zamanda bir

• Hukukta yaptırım ise, hukuk kurallarının kişilere yüklediği yükümlülükleri kişilerin yerine getirmemeleri üzerine, onların bunları yerine getirmeleri için kamu