• Sonuç bulunamadı

Türkiye Kalkınma Bankası Yayını

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Türkiye Kalkınma Bankası Yayını"

Copied!
57
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Türkiye Kalkınma Bankası Yayını

TEMMUZ – EYLÜL 2008 Sayı : 49 TÜRKİYE KALKINMA BANKASI A.Ş.

Adına Sahibi Abdullah ÇELİK

Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür

Yazı İşleri Sorumlusu Ertan İNAN

Eğitim ve Halkla İlişkiler Müdürü

Yayın Kurulu

Necdet ŞAHİNKÜÇÜK Satı BALCI

İbrahim SEVİN Burhanettin TOSUN Mehmet Ali TOPRAKOĞLU

Yazışma Adresi Necatibey Cad. No:98 06100 Bakanlıklar – ANKARA

dergi@kalkinma.com.tr

Dergide yayınlanan bütün yazılar Kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

Bu dergi ücretsizdir.

Dergimizde yayınlanan yazılardaki bilgi ve görüşlerin sorumluluğu yazarlara aittir.

e-dergi OLARAK YAYINLANMAKTADIR.

BASINDA KALKINMA. 2

BANKAMIZ ISO 14001 ÇEVRE YÖNETİM SİSTEMİNE GEÇİYOR. 7

EMNİYET CAMLARI SEKTÖRÜ. 8

TÜRKİYE’DE SOSYO EKONOMİK FAKTÖRLERİN İLLER ARASI YAKINSAMA ÜZERİNE ETKİLERİ. 13

BELGE TANIMLAMADA YENİ VE ETKİN YÖNTEM :

SECURITY HOLOGRAM-UNIGRAM-LATENTOGRAM 23 KATI ATIKLARIN ÇİMENTO FIRINLARINDA BERTARAF

EDİLMESİ VE/VEYA YAKIT OLARAK KULLANILMASI. 29

ORGANİK TARIM VE TÜRKİYE. 33

TÜRKİYE EKONOMİSİNDE CARİ İŞLEMLER AÇIĞI. 40

MİCROSOFT VİSİO 2003 UYGULAMA KLAVUZU. 50

BEYİN JİMNASTİĞİ. 56

(2)

BASINDA Kalkınma

İSLAM KALKINMA BANKASI'NDAN YENİ KAYNAK BULDUK, KREDİ VERMEK İÇİN MÜŞTERİ BEKLİYORUZ

Dünyanın önde gelen finans kuruluşlarının Türkiye'ye ilgisi artıyor. İslam Kalkınma Bankası, Türk firmalarına, "Yeter ki siz talep edin, krediniz hazır." çağrısı yaptı. Bankanın Baş- kanı Ahmed Muhammed Ali ile görüşen Türkiye Kalkınma Bankası Genel Müdürü Abdullah Çelik, kredi konusunda açık çek aldıklarını söyledi. Küçük ve Orta Boy İşletmelere (KOBİ) kul- landırılmak üzere geçen ay 40 milyon dolarlık kredinin onayını aldıklarını bildiren Çelik, bu krediyi vermek için müşteri beklediklerini kaydetti.

(3)

İslam Kalkınma Bankası'nın bu miktarın kullandırılmasının ardından uygun şart- larda yeni kredi vereceğini ifade eden Çelik, banka kredilerinin kendi aracılıklarıyla KO- Bİ'lere kullandırıldığına dikkat çekti. Çelik, "Hiçbir sektör ayrımı yapmıyoruz. Tüm imalat sanayi temsilcilerine ödemesiz ve uygun vade seçenekleri ile uygun şartlarda kredi veri- yoruz. Gelin kredi talep edin. Çünkü İslam Kalkınma Bankası Türkiye'de iş yapmak isti- yor. Bu fırsatı iyi değerlendirin." çağrısı yaptı.

İslam Kalkınma Bankası'ndan geçen ay temin edilen ve Türkiye Kalkınma Bankası aracılığı ile kullandırılacak olan kredinin ilk dilimi 40 milyon dolar. Ayrıca Dünya Bankası ve Avrupa Yatırım Bankası gibi kuruluşlardan da KOBİ'lere kredi kullandırdıklarını akta- ran Türkiye Kalkınma Bankası Genel Müdürü Çelik, bu süreçte Türk firmalarına kefil ol- duklarını söyledi. Kullandırdıkları kredilerin şartlarının piyasa şartlarına göre daha uygun olduğunu belirten Çelik, "İşletmelerimiz bizden kredi talep ettikçe biz de bu kuruluşlar- dan finansman sağlayacağız. 2-3 yılı ödemesiz 10 yıl vadeli kredi seçeneklerimiz var. Bu da piyasa şartlarına göre çok uygun." diye konuştu. Son birkaç yılda yapılan atılımların ardından dünyada ne kadar kaynak varsa Türkiye Kalkınma Bankası olarak KOBİ'lerin hizmetine sunmak için uğraştıklarını vurgulayan Çelik, firmalara 'kârlı işleri tercih edin' tavsiyesinde bulundu. Hidroelektrik santral, rüzgâr santrali, jeotermal enerji, topraksız sera ve turizm gibi alanların kazançlı yatırımlar olduğuna dikkat çeken Çelik, "Tercih edi- len sektörler kârlı olmayınca işler sıkıntılı gidiyor. Teminatlar büyüyor. Rekabet yoğun alanlarda risk büyük. İnşaat bunların başında geliyor." uyarısında bulundu.

Krediden 500 bin dolarlık projeler yararlanabilecek

Türkiye Kalkınma Bankası aracılığı ile kullandırılan İslam Kalkınma Bankası kredi- lerinin vadesi projeden projeye değişiyor. Ödemesiz dönem 3 yılı, toplam vade de 10 yılı geçmiyor. Kalkınma Bankası, bu finansmanı kredi tutarı olarak minimum 500 bin dolar ile maksimum 10 milyon dolar arasındaki projeler için kullandırıyor. Finansman modeli olarak ise leasing, taksitli satış ve istisna tercih edilebiliyor. Fiyatlama kredinin süresine göre değişmesine rağmen '6 aylık LIBOR+ uygun puan' seçeneği uygulanıyor. Kredinin geçerlilik süresi 3 yıl. Kullanılmayan bölüm ise iptal edilebiliyor. Kredi kullandırımları bir yıl içinde başlamaz ise İslam Kalkınma Bankası tarafından kredi hattının iptali söz konu- su olabiliyor.

*2 Eylül 2008 tarihli Zaman Gazetesi Ercan BAYSAL haberi.

(4)

KALKINMA BANKASI’NDAN ÜÇ DEV SEKTÖRE

DAVET..

Türkiye Kalkınma Bankası (TKB), enerji, turizm ve otomotiv sektörü başta olmak üzere yatırım- cıları uygun koşullarda krediye da- vet ediyor. “ Dünyada para yok ama bizde çok" diyen TKB Genel Müdürü Abdullah Çelik. Bankanın Hazine ile aynı koşullarda borçlan-

dığına dikkat çekerek, yatırımcıların bu fırsatı değerlendirmelerini istiyor. Banka; Doğu ve Güneydoğu'nun kalkınması için ilk etapta 20 milyon Euro kaynak sağlıyor.

Dünyada likidite sorununun yaşandığı ve dolayısıyla kredi maliyetlerinin arttığı bir dönemde Türkiye Kalkınma Bankası (TKB), yatırımcıyı uygun koşullarda kredi ver- meye davet ediyor. Banka, enerji, turizm ve otomotiv sektörlerine öncelik verirken;

kredi vadeleri 10 yıla kadar uzanıyor. TKB, ticari banka olmadığı için kar maksimizasyo- nu kaygısı taşımıyor. Kalkınmada anahtar rol oynamayı hedefleyen banka yönetimi, kümelenme modelli yatırımları içerecek proje kredileri hazırlıklarını sürdürüyor.

İki yıl önce yeniden yapılanma çalışmasına başlayan ve bu çalışmasında sona gelinen TKB, Türkiye'de gerçek anlamda kalkınma ve yatırım bankacılığına soyunuyor.

Bankayı kısaca 'kalkınma' adıyla markalaştırmayı hedefleyen yönetim, "Kalkınma den- diğinde akla biz gelmeliyiz" diyor. 2002 yılında 200 milyon YTL seviyesinde olan kredi hacmi, 2008 yılının ilk yarısında 542 milyona ulaşırken; kredi değerlendirme süresi ise 145 günden 60 güne kadar geriledi.

Toptancı - perakendeci sinerjisi

TKB, yeni dönemde küçük işletmeleri ayağına getirmek yerine, ticari bankalar aracılığıyla onların ayağına gidiyor. Apeks adı verilen bankacılık uygulamasının ilk örne- ği Ankara OSTİM ve İvedik Organize Sanayi Bölgeleri'nde yapılıyor. Toptancı konumun- daki TKB, perakendeci olarak Garanti Bankası'nı seçmiş durumda. Bu iki bölgede Ga- ranti Bankası, TKB'nin faiz ve vade koşullarından kredi dağıtırken; riski kendisi üstleni- yor. Son verilere göre Apeks bankacılık yoluyla 150'den fazla şirkete 12,5 milyon YTL'yi aşan kredi kullandırıldı.

BASINDA Kalkınma

(5)

Sayfa 5

Benzer uygulama Doğu ve Güneydoğu'daki KOBİ'ler için de yapılıyor. Yine Garanti Bankası aracılığıyla, Fransız Kalkınma Ajansı'ndan sağlanan kaynakla 20 milyon Euro kredi kullandırı- lacak

TKB toptancı, Garanti perakendeci

TKB Genel Müdürü Abdullah Çelik, " Apeks bankacılıkta bizi toptancı Garanti’yi pera- kendeci olarak düşünebilirsiniz. Onlar bizim dağılım kanalımız. Biz fonları toptan sağlayıp, az bir karla satıyoruz" diyor. Apeks bankacılığını önümüzdeki dönemde yeni projeler ve yeni aracılarla yaygınlaştırmak istediklerini vurgulayan Çelik, daha zor bölgelerde geri dönüş ris- kinin aracı bankayla paylaşılabileceğini, ancak ilk uygulamada buna gerek duyulmadığını an- latıyor.

Kalkınma bankacılığının yanı sıra yatırım bankacılığına da soyunan TKB, yurtiçi yatı- rımcıları, parasını yatıracak yer arayan yurtdışı yatırımcılarla buluşturmayı hedefliyor.

Seküritizasyon, bilanço dışı işlem, garantiler gibi bankacılığın gerektirdiği her türlü işi yapma iddiasındaki banka yönetimi, bunlardan bazılarını hemen yaparken; bazıları için de hazırlıklara başladıklarını vurguluyor.

İstanbul’a taşınma yok

Yatırım bankacılığı için güçlü bir Hazine birimi gerektiğinin farkında olan yönetim, İstanbul'da personel sayısını artırmayı planlıyor. "Gündemimizde İstanbul'a taşınmak yok ama orada güçlü olacağız, İstanbul'da olmayan bir banka güçlü değildir" diyen Çelik, dış iliş- kiler ve kredi biriminin de güçlendirileceğini vurguluyor.

TKB, Küçük Girişimci Kredi Programı'nda (Selp-II) da aktif olarak rol oynuyor. Belirle- nen 49 ilde finansmana erişim kısıtları bulunan ancak gelişme/büyüme potansiyeline sahip KOBİ'ler, bu finansmandan yararlanabilecekler. Halen yönetimi KfW tarafından yapılan 82,7 milyon Euro'luk fonun yönetimi, yakın zamanda TKB'ye devredilecek.

“FİZBL HER TÜRLÜ PROJEYE KEFİL OLACAĞIZ”

TKB Genel Müdürü Abdullah Çelik Bankanın çalışmalarına ilişkin sorularımızı şöyle yanıtladı.

Ekonomist: Kamuoyuna çok yansımasa da bankada ciddi bir değişim yaşanıyor.

Neler oluyor TKB'de?

Abdullah Çelik: Bankayı, ‘Kalkınma' adıyla markalaştırmaya çalışıyoruz.

kalkinma.com.tr adresini de aldık. Artık internet sitemize bu adresten ulaşılacak. İstanbul’a taşınma gündemimizde yok ama haftada birkaç gün İstanbul’da olacağım.

Yeniden yapılanırken aslında ne yapmaya çalışıyorsunuz?

Çelik: Kalkınma bankacılığını zaten yapıyorduk, bundan sonra daha çok yatırım ban- kacılığı yapacağız. Fizıbl projelere çok uygun koşullarda kaynak aktaracağız. Örneğin enerji yatırımlarında geri dönüş süresi 3–4 yıl. Seküritizasyon bankacılığı için hazırlıklarımız sürü- yor. Bu bankanın potansiyeli büyük ve biz maksimuma ulaşmayı hedefliyoruz.

Uzun vadeli ve uygun maliyetli kaynaklar bulup, dağıtacağız. Türkiye’de bu anlamda bir boşluk var ve biz bunu gördük; doldurmaya da talibiz. Örneğin mortgage kanunu çıktı

(6)

ama uygulayıcısı kim? Konut kredisi vermek mortgage değil. Bu kredilerin alınıp satılması lazım. Bunlar: birileri alacak satacak, yurtiçi yurtdışında menkul kıymet çıkaracak.

Dünyada likidite azalırken ve maliyetler artmışken siz kaynağı nasıl temin ediyorsu- nuz?

Çelik: Evet uluslararası finans piyasasında para kısıtlı ve pahalandı. Ama bizde var ve uygun. Bunu çoğu kimse bilmiyor. Kaynaklarımızın sınırı yok. İnanın yok. Uluslararası kalkınma ve yatırım bankalarından kullandırdıkça kaynak alıyoruz. Ve koşulları da çok uygun.

Ne kadar uygun?

Çelik: Hazine ile aynı koşullarda, başka bir ifadeyle; hiçbir ticari bankanın alama- yacağı koşullarda kaynak sağlıyoruz yurtdışından. İşte bizim güçlü yönümüz bu; devletiz.

Bu yönümüzü kullanarak iş hacmimizi artırmak istiyoruz. Uygun koşullardaki bu kaynağı;

makul koşullara da yatırımcılarımıza dağıtmak istiyoruz.

Ticari banka olmadığımız için kâr maksimizasyonu peşinde değiliz. Faaliyetlerimizi sürdürebilecek kadar, küçük bir kâr marjıyla kaynak satıyoruz. Kalkınma bankacılığının tam zamanı su anda. Ticari bankaların maliyetleri arttı. Ama biz devlet gücünden dolayı hala uygun maliyetle kaynak bulabiliyoruz. Bunu şirketlerin bilmesinde yarar var.

Dağıtılacak ne kadar kaynağınız var?

Çelik: Miktar vermek zor ama bu kullandırdıkça artan bir kaynak. Şöyle ki: bize bir dilim veriliyor. Kullandırdıkça puanınız ve dolayısıyla bir sonraki diliminizin miktarı artıyor. Özellikle enerji kredilerinde, turizmde iyi kaynaklarımız var. Vademiz 10 yıla ka- dar çıkıyor. Burada önemli olan proje üretmek. Şirket bize geliyor, kaynak istiyor. Biz pa- rayı nerede kullanacağını soruyoruz; aynı şekilde yurtdışı bankalar da bize soruyor. Yeter ki biz makul mantıklı bir projeyle çıkalım ortaya. Örneğin, şimdi söylemek istemediğim bir ilde otomotiv yan sanayi kümelenmesi projesi için uygun koşullarda kaynak dağıtaca- ğız. Bunun gibi çok sayıda proje odaklı kaynak yaratma çalışmamız var.

Yatırım bankacılığında büyümekten bahsediyorsunuz ama dünyanın ağzı yanmadı mı?

Çelik: Evet, uluslararası arenada çok büyük dayak yedi. Gecen yıl 1 trilyon dolar olan seküritizasyon pazarı, bu yıl 100 milyar dolar. Korkunç bir şey bu. Ama Türkiye'de bu enstrümanlar henüz kullanılmadı. Daha sıfır noktasındayız. Ticari bankaların seküritizasyonu 10 milyar dolar seviyesinde. Türkiye gibi bir ülke bu kadar mı yapmalı?

İmkan var ve artacak. Türkiye’nin en fazla 3-4 yıl içinde yatırım yapılabilir olacağını düşü- nüyorum. Korkunç bir potansiyel! var. Burada her şeyi seküritize edebilirsiniz. Biz banka- yı buna hazırlıyoruz.

Kalkınma deyince akla biz geleceğiz, dediniz. Bunu nasıl yapacaksınız?

Çelik: Türkiye'de tasarruflar sınırlı ve ciddi bir cari açık sorunu var. Türkiye'nin yurt dışı kaynak kullanması gerekiyor ve bunu biz getireceğiz. Nasıl getireceğiz? Proje üreterek. Makul mantıklı, fizıbl her türlü projeye kefil olacağız. Proje üreterek bankayı büyüteceğiz.

(7)

BANKAMIZ

ISO 14001 ÇEVRE YÖNETİM SİSTEMİNE GEÇİYOR.

Türkiye Kalkınma Bankası, kredi talep projelerini teknik, ekonomik ve malî açıdan değerlendirmektedir. Bu değerlendirmelerin yanı sıra 1980’li yıllardan bu yana değerlendirilen projelerin çevre etkisi de değer- lendirme kriterleri içinde yer almış ve her geçen gün gelişen çevre duyarlı- lığına paralel şekilde değerlendirmelerde ağırlığı artan, kredi sürecini belir- leyebilen bir kriter hâlini almıştır.

Kalkınmanın sürdürülebilirlik ayağının vazgeçilmez unsuru olan çevresel etkilerin de- ğerlendirilmesi, proje finansmanında Sürdürülebilir Kalkınma yaklaşımını benimseyen banka- mızın, kendi faaliyetlerinde de çevresel etkileri dikkate alması ve Çevre Yönetim Sistemini bünyesine kazandırması ihtiyacını doğurmuştur.

Bu amaçla ISO 14001 Çevre Yönetim Siteminin kurulması, sistemin başarılı şekilde uygulanarak belgelendirilmesi ve sürekli iyileştirilerek geliştirilmesi amacıyla Türk Standard’ları Enstitüsü ile yapılan görüşmeler sonucu Çevre Yönetim Sisteminin kurulmasına yönelik proje bankamız bünyesinde başlatılmıştır.

Ekim 2008 ayı içinde TSE ve TKB arasında sözleşmeye bağlanması beklenen anlaşma- dan ortalama bir yıl sonra ISO 14001 Çevre Yönetim Sisteminin belgelendirilmesi ve uygula- maya konması hedeflenmektedir.

ISO 14001 Çevre Yönetim Sisteminin kurulması ile ;

Bankamız faaliyetlerinden kaynaklanan çevresel etkilerin en aza indirgenmesi,

Banka faaliyetleriyle ilgili çevre standartlarının belirlenmesi,

Çevresel amaç ve hedeflerin tanımlanması ve sürekli gözetilmesi,

Çevre korumaya yönelik yatırımların desteklenmesi,

Sürdürülebilir kalkınma çabalarının desteklenmesinde bankanın sağlayabileceği katkıların artırılması,

Finansal kararlarda çevresel risklerin belirlenmesi ve göz önünde bulundurulması,

Gerek çalışanların gerekse kamuoyunun çevresel hassasiyetler konusunda sürekli bilgilendirilmesi,

Tüm ilgili ulusal ve uluslararası yasal düzenlemelerle uyumun sağlanması, hedeflenmektedir.

Teknolojik İzleme ve Araştırma Müdürlüğü

(8)

EMNİYET CAMLARI SEKTÖRÜ *

Dr. Mehmet TAMİRCİ Kredi Pazarlama Müdürü

Dilşad KOŞAR Kd. Uzman

Cam endüstrisi; inşaat, otomotiv, meşru- bat, gıda, beyaz eşya, mobilya, eczacılık, elektrik elektronik vb. birçok sektöre girdi veren önemli bir sanayidir.

Kesintisiz üretim yapma zorunluluğu olan cam sanayinde, daha önceleri yerli hammaddeler-

den yararlanmanın sağladığı “karşılaştırmalı üstünlükler” kullanılabilmekte iken küreselleş- me nedeniyle giderek dünyanın küçülen bir pazar durumuna gelmesi ve kalitenin daha çok ön plana çıkması, üretimde yüksek kaliteyi sağlayacak şekilde kaliteli hammadde kullanımı- nı gerektirmektedir.

Türk cam sanayi, gerek ülke imalat sanayi ölçeğinde gerekse dünya cam sanayi esas alındığında gelişmiş bir sanayi dalıdır. Türkiye’nin dünya cam üretiminden aldığı pay %1,5 civarındadır. Avrupa üretiminin ise %5’ini gerçekleştirmektedir. Cam üretiminin sermaye yoğun ve yüksek kapasite gerektiren yapısından dolayı sektöre çok sayıda firma gireme- mektedir. Sektörde, son yıllarda kartelleşme eğilimi de görülmektedir. Dünya cam üretimi- nin %33’ünü Avrupa, %33’ünü Asya ve %29’unu ise Amerika Kıtası ülkeleri gerçekleştir- mektedir. Bu üretimin %70’i, 10 büyük şirket tarafından karşılanmaktadır.

Dünyadaki en büyük 25 firmadan 7’si ABD’de, 5 tanesi Japonya’da, 4 tanesi Fransa’- da, 3 tanesi İngiltere’de, birer tanesi Almanya, İsveç, Belçika, İtalya, Endonezya ve Türkiye’- de bulunmaktadır. Şişecam Grubu, dünyadaki büyük firmalar listesinde 10. sıradadır. Topluluk, cam ev eşyası üretiminde dünyada üçüncü, Avru- pa’da ikinci büyük üretici durumundadır.

Türkiye’de cam üretimine, 1935 yılında Paşabahçe Fabrikasının kurulması ile başlanmış- tır. 72 yıllık bir geçmişe sahip olan Türk cam sa- nayi bu sürede gelişmesini ve büyümesini sürdür- müştür. Bugün ülkemizde cam ürünleri üretimi en ileri teknolojilerle gerçekleştirilmektedir.

Temperli camdan yapılmış bir sera

(9)

Sektördeki büyük kuruluşlar T. Şişe ve Cam Fab. A. Ş., Konya Cam, İzocam ve İzotoprak’tır. T. Şişe ve Cam Fab. A. Ş. düz cam, işlenmiş camlar, cam ev eşyası, cam am- balaj ve cam elyaf üretim tesislerine sahiptir ve topluluk sektörde monopol konumunda- dır. Konya Cam ve Güral Cam, cam ev eşyası; Marmara Cam, cam ambalaj; İzocam, cam ve taş yünü; İzotoprak ise cam yünü üretmektedir. Bu firmalar dışında çok sayıda küçük ve orta ölçekli firma, işlenmiş cam alanında faaliyette bulunmaktadır.

Sektörde her çeşit ürünün üretimi için modern teknoloji, büyük ölçek ve sermaye yoğunluğu gerekmektedir. Sektör, bu yapısı nedeniyle önemli ölçüde finansmana ihtiyaç duymaktadır.

Türk cam sanayinde özellikle 1980’li yıllarda bir yoğunluk olmuş, yeni yatırımlara ihtiyaç duyulduğundan sektör yeniden yapılanma sürecine girmiştir. 1980’li yılların ortala- rından sonra sektörde gerçekleştirilen teknolojik dönüşüm, üretim kapasitesine de önem- li ölçüde yansımıştır.

Camın işlenmesi ile elde edilen ürünler düz cam, buzlu cam, emniyet camları, çift cam, ayna, cam ambalaj, cam ev eşyası, cam çubuk, cam elyafı ve cam yünü olarak gruplandırılmak- tadır.

Emniyet camları, imalat şekline göre temperli ve lamine camlar olarak ikiye ayrılır.

Temperleme işlemi, camların yumuşa- ma noktasına yakın bir dereceye kadar ısıtılıp hızla soğutulması ile cam yüzeylerine mukave- met kazandırılması işlemidir. Temperlenmiş camlar, ısıl işleme (ısıtma ve ani soğutma) tabi tutularak düz veya bombeli olarak şekillendiril-

mektedir. Isıl işlemsiz camlara göre yaklaşık 5-6 kat daha dayanıklı olan

temperli camlar, kırıldığı zaman zar büyüklüğünde, küçük kütleli ve keskin köşeleri olma- yan parçalara ayrılarak yaralanma riskini azalttığından güvenlik camı olarak kullanılmakta- dır. Otomotiv, inşaat ve beyaz eşya sektörlerince talep edilmektedir.

Lamine camlar, iki cam arasına yerleştirilen plastik ara tabakanın (genellikle polivinil butiral (PVB) kullanılmaktadır) ısıtılarak basınç altında tatbik edilmesiyle elde edi- lir. Düz ve bombeli olarak inşaat ve otomotiv sektörlerinde kullanılır.

DPT tarafından hazırlanan “Taş ve Toprağa Dayalı Ürünler Sanayi Özel İhtisas Ko- misyon Raporu”nda (2001) emniyet camlarının 1995 yılı kurulu kapasitesi 2.150.000 m2 olarak belirtilmektedir. 1996 yılında hiç yatırım yapılmayan sektörde 1997 – 1998 yılların- da yatırıma yönelik yoğun teşvik belgesi düzenlenmiş, bu yıldan sonra 2002 yılına kadar verilen teşvik sayısında azalma olmuştur. Söz konusu yıldan sonra kapasite artırmaya yö- nelik teşvik düzenlemesi en fazla 2007 yılında görülmüştür. Sektör kurulu kapasitesinin 2007 yılında yeni yatırımlarla birlikte 11.814.000 m2’ye ulaşması beklenmektedir.

Otomobil camı

(10)

1995 yılında 2.101.180 m2 olan emniyet camı üretim miktarı yaklaşık 4,5 kat arta- rak 2006 yılında 9.053.043 m2’ye yükselmiştir. 1996 yılında sektör kapasite kullanım oranı

%68 iken 1997 yılında %94’e yükselmiştir. Bunun temel nedeni, söz konusu yıllarda üre- timde yaklaşık %40’lık bir artış olurken kapasitede herhangi bir artışın olmamasıdır. Kapa- site kullanım oranlarındaki dalgalanma, sektörün otomotiv, inşaat, beyaz eşya vb. sektör- lerindeki gelişmelere tamamen bağlı olmasından kaynaklanmaktadır. 2006 yılında ise sek- tör kapasite kullanım oranı %85’tir.

Emniyet camı üretiminde toplam sekiz büyük ölçekli firma bulunmaktadır. Oto camı sektöründe en büyük pazar payı Trakya Oto Cam A.Ş.’ye aittir. Trakya Oto Cam’ın en büyük avantajı, büyük ölçekli kapasitesi sayesinde otomobil fabrikalarının taleplerini karşı- layabilmesidir.

Oto camı üreticileri, ürettikleri ürünleri iki ayrı piyasada satmaktadır. Bunlardan birincisi Sanayi Pazarı’- dır. Bu pazarda firmalar, otomobil fabrikaları ile önce- den anlaşarak ürettikleri camları doğrudan otomobil fabrikalarına montaja göndermektedir. Diğer pazar ise Oto Yenileme Pazarı’dır. Genelde oto camlarının kırılma- sı sonucu ortaya çıkan talebi karşılamak amacına yönelik olan bu pazarda firmalar, standartlara uygun olarak ürettikleri camları bayileri aracılığıyla satmaktadırlar.

Sektördeki büyük ölçekli firmalardan bir kısmı anlaş- malı olduğu oto üreticilerinin araçlarına ait camları üretip montaja göndermekte, yani sa- nayi pazarına yönelik çalışmaktadır. Bir kısmı ise ana sanayi ve yenileme pazarına yönelik çalışmaktadır. Bazı firmalar ise doğrudan yenileme pazarına yönelik üretimde bulunmak- tadır.

Sektörde büyük firmalar dışında Adana, Kayseri, Bursa ve İstanbul’da, standartlara uygun olmayan şekilde üretimde bulunan firmalar faaliyet göstermekte olup bu firmalar, toplam pazarın %10’unu oluşturmaktadır.

2007 yılında Türkiye Kalkınma Bankası A. Ş. Kredi Değerlendirme Müdürlüğü’nde emniyet camlarına yönelik olarak yapmış olduğumuz bir çalışmada, emniyet camı üreti- minde kullanılan girdilerin toplam maliyet içindeki payları aşağıdaki gibi bulunmuştur.

1 m2 Emniyet Camı Üretiminde Kullanılan Girdilerin Toplam Maliyet İçindeki Dağılımı

Emniyet camının kırılmış hali

Girdiler Toplam Maliyet İçindeki Payı (%)

Hammadde (düz cam, fire dahil) 37

Yardımcı malzemeler (polivinil, boya,kimyasal, ambalaj vb.) 14

Elektrik 8

İşçilik 21

Genel üretim gideri 12

İşletme malzemesi (elmas uç, testere ucu vb.) 8

(11)

Emniyet camları dış ticaretinde ithalatın, ihracat karşısında çok önemli miktarlarda olmadığı görülmektedir. Ancak 2002–2006 yılları arasında ithalatın ortalama artış hızı, ihracatın artış hızından fazla olmuştur. İthalatın ortalama artış hızı %25 iken ihracat orta- lama %10 oranında artış göstermiştir. Artış hızı ithalatın artış hızından düşük olmasına rağmen Türkiye, ihraç pazarları sürekli gelişen bir ülkedir. 1986 yılında 50 kadar ülkeye ihracat yapılırken 2006’da bu rakam yaklaşık 180 ülkeye kadar yükselmiştir. Önemli alıcı- lar arasında İngiltere, Romanya, Slovenya, İtalya, Almanya, ABD, İsveç ve Hollanda bulun- maktadır. İhraç edilen ürünler arasında emniyet camları, cam ev eşyası ve cam liflerinden sonra üçüncü sırada yer almaktadır.

Ürün Gruplarına Göre Cam Ürünler İhracatı (1000 Dolar)

2005 yılında cam ürünleri ihracatı 630,3 milyon dolardır. Ürün grupları bazında bakıldığında, toplam ihracat içinde %14’lük pay ile emniyet camları ikinci sırada gelmekte- dir. Emniyet camları ihracatı İngiltere, Romanya, Slovenya, İtalya, Almanya, ABD, Slovak Cumhuriyeti, İsveç ve Hollanda’ya yapılmıştır.

Dünya emniyet camları ihracatında en önemli üç ülke, Belçika (%12), İtalya (%11) ve Almanya’dır (%10). Türkiye 16. sırada olup, toplam içindeki payı %1’dir.

2005 yılı cam ürünler ithalatı ise 439.6 milyon dolardır. Emniyet camları, % 10’luk pay ile toplam cam ürünleri ithalatı içinde son sırada yer almaktadır.

Dünya Emniyet Camları İhracatı (1000 Dolar)

Ürün Grubu 2003 2004 2005

Toplam Cam İhracatı İçindeki Payı (%)

Cam ev eşyası 278.334 312.433 304.076 48

Düz cam 53.324 38.665 29.185 5

Cam ambalaj 23.417 23.909 17.864 3

Cam lifleri (cam yünü dahil) 57.253 80.290 81.068 13

Emniyet camları 60.596 76.479 91.711 15

Diğerleri 40.916 70.997 106.444 16

Toplam 520.302 614.566 630.349 100

Ülkeler 2004

Belçika 719

İtalya 671

Almanya 600

ABD 592

Fransa 416

Meksika 291

Çin 268

Çek Cum. 217

İspanya 215

İspanya 211

Türkiye 76

Dünya Toplamı 5.942

(12)

Ürün Grubu 2003 2004 2005 Toplam Cam İthalatı

Cam ev eşyası 21.366 34.638 49.451 11

Düz cam 39.469 53.139 84.093 19

Cam ambalaj 26.617 35.335 51.314 11

Cam lifleri 44.906 53.905 65.210 15

Emniyet camları 30.102 51.133 44.927 10

Diğerleri 65.502 104.620 104.620 34

Toplam 168.449 339.375 439.609 100

Ürün Gruplarına Göre Cam Ürünler İthalatı (1000 Dolar)

Emniyet camları ağırlıklı olarak Fransa, Almanya, İspanya, İngiltere, Finlandiya, İsra- il, İtalya, Japonya, Belçika ve Güney Kore’den ithal edilmiştir.

Dünya Emniyet Camları İthalatı (1000 Dolar)

Dünya emniyet camları ithalatındaki en önemli üç ülke, ABD (%13), Almanya(%12) ve Fransa’dır (%12). Türkiye 51 mil- yon dolarlık ithalatına karşılık, 92 milyon dolarlık ihracatı ile net ihracatçı durumundadır.

1995 yılında AB ile Gümrük Birliği Anlaşmasının imzalan- masından sonra, AB ülkelerinden yapılan tüm sanayi ürünleri ithalatında olduğu gibi cam ürünlerinde de sıfır gümrük vergisi, üçüncü ülkelere ise Ortak Gümrük Vergisi (OGT) uygulanmakta- dır. Bu kapsamda, yerli cam sanayi için en büyük tehdidi üçüncü ülkeler oluşturmaktadır.

Özellikle Orta ve Doğu Avrupa ile Uzakdoğu ülkeleri, sahip oldukları büyük kapasi- teler ve adil pazar koşullarını bozucu uygulamaları ile sorun yaratmaktadırlar. Cam ürünle- rini dampingli fiyatlarla ihraç etmelerinin yanı sıra, bir de OGT uygulaması çerçevesinde koruma oranlarının aşağıya çekilmesi ile Türk cam sanayini tehdit edecek konumdadırlar.

Bu nedenle zaman zaman, bu ülkeler menşeli cam ürünler ithalatında soruşturma açılmak- ta ve ithalatın gözetime tabi tutulmasına karar verilmektedir. Bu kapsamda ithalatta kota uygulamaları da gündeme gelmektedir.

İnşaat, otomotiv, gıda, beyaz eşya, mobilya, eczacılık, elektrik elektronik gibi gelişi- me açık sektörlerde girdi olarak kullanılan emniyet camlarına olan talebin hijyen, güvenlik gibi faktörlerin insan yaşamındaki önemine paralel olarak artacağı tahmin edilmektedir.

Dolayısıyla emniyet camları üretimi, yeni yatırımlar açısından desteklenmesi gereken sek- törler arasında yer almalıdır.

Yararlanılan Kaynaklar:

DPT, Taş ve Toprağa Dayalı Ürünler Sanayi Özel İhtisas Komisyon Raporu, 2001.

İGEME, Cam Sanayi, 2006 İGEME, Dış Ticaret İstatistikleri.

Ülkeler 2004

ABD 788

Almanya 705

Fransa 663

İngiltere 474

Kanada 416

Belçika 411

İspanya 258

İtalya 203

Avusturya 145

İsveç 130

Türkiye 51

Dünya Toplamı 5.863

(13)

İktisadi ve sosyal yönleri ile bir bütün olan kalkınmanın, iktisadi yönleri gelir artı- rıcı, sosyal yönleri ise sosyo-kültürel değişim ile ilgilidir. Dinamik bir yapıya sahip olan kalkınma sürecine yön veren iktisadi ve sosyal faktörlerin ülke içinde farklı yoğunluklar- da dağılımı, bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının nedeni olarak ortaya çıkmaktadır.

Gelişmişlik farkları, ülkeler arasında gelişmiş, gelişmekte olan ve azgelişmiş gibi tanım- lamalarla ifade edilmektedir. Ancak bu fark yalnızca ülkeler arasında olmamakta, aynı ülkenin farklı bölümlerinde de gözlenebilmektedir. Aynı ülke içinde yer alan bölgelerin farklı hızda büyümesi, farklı ekonomik yapıların doğmasına yol açmakta; bölgesel dü- zeyde farklı ekonomik yapılar da, gelişme süreci içinde ülke ekonomisinin bütünleşme- sini engelleyerek, onun parçalı bir yapıya sahip olmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte gelişme sürecine yön veren ekonomik ve sosyal faktörlerin ülke genelinde farklı yoğunluklarda dağılımı, bölgelerarası gelişmişlik farklarını; yani bölgesel dengesizlik ol- gusunu karşımıza çıkarmaktadır. Bölgelerarası sosyo-ekonomik gelişmişlik farklılıkları, tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de görülmektedir. Genel olarak, ülkenin batısında yer alan Marmara, Ege, İç Anadolu ve Akdeniz bölgeleri nispeten gelişmiş olarak tanım- lanırken Doğu Anadolu, Karadeniz’in dağlık bölgeleri, Güneydoğu Anadolu’nun bazı yö- releri gelir, istihdam ve genel olarak refah bakımından Türkiye ortalamasının oldukça altında kalmaktadır.

Büyümenin sürdürülebilir olması araştırmaları yoğunlaştırmıştır. Bu çalışmalar genellikle; ekonomik birlik içindeki ülkeler veya bölgeler, bir ülke içindeki bölgeler veya iller arasındaki kişi başına gelir farklılıklarını ve gelir farklılıklarına etki eden sosyo- ekonomik faktörleri belirlemeye yönelik gerçekleştirilmiştir. Bu araştırma ile sosyo- ekonomik faktörlerin Türkiye’de büyüme üzerine etkisi incelenerek, söz konusu faktörle- rin büyümenin yatay bir şekilde gerçekleşmesine katkı yaratıp yaratmadığı ortaya konul- maya çalışılmıştır. Büyümenin bir ülke içinde dağılımının nasıl gerçekleştiği de oldukça önemlidir. Büyüme bölgelerarası gelir dengesizliklerini azaltarak gerçekleşiyorsa yakın- sama, gelir dengesizliğini artırarak gerçekleşiyorsa uzaksama söz konusudur. Bölgesel dengesizliklerin ülkenin ekonomik ve sosyal bütünleşmesini önlemesi ve kalkınmayı en- gellemesi nedeniyle, bölgesel dengesizliklerin kapatılmasında etken rol oynayan sosyo- ekonomik faktörleri araştırmak gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Gerek dünyada gerekse Türkiye’de bölgelerarası dengesizlik sorununun giderek daha büyük bir sorun teşkil et- meye başlaması ve bu dengesizliğin ortaya çıkardığı sorunların ülke ekonomisine olum- suz yansımalarının artarak devam etmesi bu konudaki çalışmaları hızlandırmıştır.

TÜRKİYE’DE SOSYO-EKONOMİK FAKTÖRLERİN İLLER ARASI YAKINSAMA ÜZERİNE ETKİLERİ

Kemal Buğra YAMANOĞLU - Uzman Yard.

Kredi Değerlendirme II Müdürlüğü

(14)

Çalışmada, ülkemizde iller arasında ölçülebilir ve birbirleriyle göreli olarak karşı- laştırılabilir sosyo-ekonomik göstergeler yardımıyla yakınsamanın varlığı araştırılmıştır.

Analizde kullanılan değişkenler; belli bir dönem içindeki gelişmeleri değil, belirli bir yıl- daki mevcut durumu yansıtmaktadır. Dolayısıyla, yapılan analiz 1990-2001,1990-1995, 1995-2001 dönemleri için yatay-kesit niteliğindedir. Ülke idari bölünüşünde son yıllarda çok sayıda mekânsal değişiklik yapılmıştır. 1990 yıllının başlarında 67 olan il sayısı, 2000 yılına gelindiğinde 81 ile çıkmıştır. Yeni kurulan illerle birlikte, mevcut il sınırlarında da değişiklikler olmuştur. Dolayısıyla, illerde zaman içerisinde meydana gelen gelişmeler ile değişikliklerin izlenmesini sağlayan ve gelişme dinamiğini yansıtan değişkenlerin, seri olarak elde edilmesi olanağı ortadan kalkmış bulunmaktadır. Bu sorunun üstesinden gelmek amacıyla yeni il verileri ayrıldıkları illerin verilerine dâhil edilmiş ve ülkemizde şu an 81 il mevcut olduğu halde araştırma 67 il bazında gerçekleştirilmiştir.

Analizin 1990-2001 dönemiyle sınırlanması ve yatay-kesit yönteminin kullanıl- masında veri temininde karşılaşılan güçlükler oldukça etkili olmuştur. Mutlak yakınsama analizinde, DPT’den il bazında temin edilen, 1987 yılına göre hesaplanmış kişi başına düşen reel gayrisafi mili hâsıla verileri kullanılmıştır. Literatürde, birçok çalışmanın ser- gilediği genel kabul, fert başına düşen milli gelirin tek başına yeterli bir gösterge olmadı- ğını ortaya koymaktadır. Bu göstergeyle birlikte, kalkınma sürecinden etkilenebilecek ve bu süreci etkileyecek diğer ekonomik ve sosyal göstergelerin de dikkate alınması gerek- tiği belirtilmektedir. Bu bağlamda, iller arasındaki yakınsamaya katkıda bulunabilecek çeşitli sosyo-ekonomik faktörler belirlenerek 67 il bazında koşullu yakınsama analizi ger- çekleştirilmiştir.

Araştırmada kullanılan demografik göstergelerin tümü 1990 Genel Nüfus Sayımı (GNS) sonuçları esas alınarak, Türkiye İstatistik Kurumu’ndan (TÜİK) temin edilmiştir. 67 il için demografik göstergeleri oluşturan değişkenler; şehirleşme oranı, doğurganlık ora- nı, yıllık ortalama nüfus artış oranı ve net göç oranı olarak belirlenmiştir. İstihdam gös- tergelerini oluşturan değişkenler, 1990 yılı itibariyle illerde; tarım, sanayi, ticaret işko- lunda çalışanların ve işverenlerin, toplam istihdam içindeki yüzde paylarını, işgücüne katılma oranını ve işsizlik oranını ifade etmektedir. Çalışmada kullanılan istihdam değiş- kenleri, 1990 yılı GNS sonuçlarından alınmıştır. Eğitim göstergesi olarak okur-yazar nü- fus oranının sosyo-kültürel gelişmişlik düzeyini yansıtabileceği düşünülmüştür. Okur- yazarlık oranları 1990 yılı GNS sonuçlarından elde edilmiştir. Ekonomik göstergeler adı altında toplanan değişkenler, bankacılık işlemleri ile ilgili olarak iller itibariyle olmak üzere fert başına düşen banka mevduatı ve kredileri; kişi başına düşen kamu yatırım harcamaları ve yatırım teşvik tutarı; kişi başına düşen belediye giderleri; kişi başına dü- şen genel bütçe gelirleri ile iller itibariyle kişi başına düşen tarım, hizmetler, sanayi sek- törlerinin katma değerleri; kişi başına düşen ithalat ve ihracat değerleri olarak belirlen- miştir. Altyapı göstergesi olarak ise, illerde asfalt yol uzunluğu(metre/km2) değişkeni kullanılmıştır. Bu değişken değerleri 1990 ve 1995 yılları itibariyle TÜİK’ ten elde edil- miştir.

(15)

MODEL

Neo-klasik Büyüme Modeli, göreli yoksul ülke ya da bölgelerin daha hızlı büyüye- ceklerini ve zamanla bu iki grubun kişi başına gelir düzeylerinin birbirine yakınsayacağını öngörmektedir. Literatürde yakınsama hipotezi olarak bilinen bu hipotezin test edilmesi için -yakınsama ve -yakınsama olmak üzere iki temel ölçüt geliştirilmiştir. Analizi- mizde kullanılacak olan -yakınsama, ekonomilerin kişi başına gelirlerinin büyüme oranları ile başlangıç yılına ait kişi başına gelir düzeyleri arasındaki ilişkinin araştırılmasına dayanmakta ve mutlak yakınsama ve koşullu yakınsama olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

İller arasında yakınsama hızını hesaplamak amacıyla aşağıdaki denklem tahmin edilmiştir (Barro ve Sala-i Martin, 1995; 388):

(1)

Burada, ve , durağan durum gelir düzeyinin

büyüme hızını vermektedir. T zaman aralığını, , t yılında kişi başına düşen gelir mik- tarını, ise başlangıç yılı gelir düzeylerini ifade etmektedir. , yakınsama hızını gösteren katsayıdır. Bu katsayının pozitif olması yakınsamayı, negatif olması ise ıraksa- mayı göstermektedir. Her iki durumda da tahmin edilen katsayı istatistiksel olarak an- lamlı olmalıdır. , 0 ve T zaman aralığında ortalama hata terimini ifade etmektedir.

Aynı zamanda hata terimiyle ilgili aşağıdaki özellikler geçerlidir: , . Denklem Doğrusal Olmayan En Küçük Kareler Yöntemiyle tahmin edilerek

yakınsama katsayısı direkt olarak elde edilmiştir.

(1) nolu denklem ile elde edilen katsayısı mutlak yakınsamayı göstermekte- dir. Ancak, mutlak yakınsama, iller arasındaki yapısal farklılıkları dikkate almamaktadır.

Bu yapısal farklılıkların da dikkate alındığı yakınsama ölçüsü koşullu yakınsamadır. Dolayı- sıyla iller arasındaki yapısal farklılıkları kontrol altına almak ve bu yapısal farklılıkların ya- kınsama katsayısı üzerindeki etkilerini inceleyebilmek amacıyla sosyo-ekonomik faktörler modele eklenerek tahmin edilecektir. Koşullu yakınsama analizi aşağıdaki denklem yardı- mıyla gerçekleştirilmiştir:

(2) Bu denklemde, , bir ilin denge büyüme oranını etkileyebilecek sosyo-ekonomik

faktörlerin başlangıç yılı değerlerini ifade etmektedir.

β σ

β

(

1T Log y

)

i t, yi t T,  = −a

(

1eβT

)

T Log y( i t T, )+ui t,

(

1 T

)

( )

a= +x  −eβ T Log y x

,

yi t

i t T,

y β

0,

ui T

( i t,) 0 E u =

,

2 2

( )

ui t

E u

β

( )

1T Log y i t, yi t T,  = − α 

(

1eβT

)

T Log y ( i t T, )+

λjLog X( i t T, )+ui t, ,

i t T

X

(16)

SONUÇ ve DEĞERLENDİRME

Doğrusal Olmayan En Küçük Kareler Yöntemiyle hesaplanan mutlak ve koşullu ya- kınsama analizi 1990-1995, 1995-2001 ve 1990-2001 dönemleri için gerçekleştirilmiştir.

Elde edilen sonuçlar, 1995-2001 ve 1990-2001 dönemi için mutlak ve koşullu yakınsama- nın varlığını işaret etmektedir. Buna karşın, 1990-1995 döneminde iller arasında yakınsa- ma veya ıraksama söz konusu olmamıştır. Mutlak yakınsama analizi sonuçlarına göre, Türkiye’de iller arasında 1990-2001 ve 1995-2001 döneminde sırasıyla yıllık yaklaşık %0.7 ve %1.8 oranında yakınsama gerçekleşmiştir. İller arasındaki yapısal farklılıkları kontrol etmek amacıyla modele eklenen sosyo-ekonomik faktörlerden nüfus artış hızı, net göç oranı, işsizlik oranı, sanayi işkolunda çalışanların toplam istihdama oranı, kişi başına dü- şen ithalat, ihracat, hizmetler sektörü katma değeri, kamu yatırım harcamaları, genel büt- çe gelirleri ve hekim başına düşen nüfus 1990-2001 ve 1995-2001 dönemlerinde gerçek- leşen koşullu yakınsamanın belirleyicileri olmuştur.

Ülke geneline bakıldığında, 1990-2001 dönemindeki ortalama yıllık büyüme hızı % 2.5 iken hızlı nüfus artışına bağlı olarak kişi başına büyüme hızı %0.6 oranında gerçekleş- miştir. İl bazında gerçekleştirdiğimiz analizde de 1990-2001 ve 1995-2001 dönemlerinde nüfus artış hızı değişkeni modelde istatistiksel açıdan anlamlı sonuçlar göstermiş ve katsa- yının işareti negatif olarak gerçekleşmiştir. Katsayının işaretinin negatif olması nüfus artış hızının iller arası yakınsama ile negatif bir ilişkide olduğu, diğer bir deyişle yakınsama hızı- nı azalttığı söylenebilir. Dengesizlikleri azaltma doğrultusunda hükümet, yalnızca iktisadi rasyonellere değil, aynı zamanda toplumsal rasyonellere de yön verme ihtiyacı duymalı- dır. Türkiye, oldukça genç nüfusa sahip bir ülkedir. Dolayısıyla, hızlı nüfus artış oranları nedeniyle yakın gelecekte çalışabilir nüfusun toplam nüfusa oranında önemli bir artış ger- çekleşecektir. Bu doğrultuda, çalışabilir nüfus artışını çalışan haline getirmek amacıyla yeni istihdam olanakları yaratılmalıdır. Nüfus artışının orta ve uzun dönemde iktisadi bü- yüme üzerine olası olumlu etkileri, beşeri sermayeye yapılacak yatırımlarla yakından ilişki- lidir. Dolayısıyla, eğitim harcamalarının reel düzeyi arttırılarak büyük potansiyel olan genç nüfusun bilgi ve beceri düzeyi yükseltilmeli ve verimli bir şekilde kullanılmalıdır.

Göreli olarak gelişmiş ve gelişmekte olan iller, ekonomik ve sosyal açıdan sağladık- ları imkan ve kolaylıklar bakımından yoğun şekilde göç çekmektedir. Bu özelliğe sahip il- lerde görülen hızlı nüfus artışı, kentsel nüfusta artış meydana getirerek nüfus yoğunluğu- nu da yükseltmektedir. Neoklasik teoriye göre işgücü, azgelişmiş bölgelerden gelişmiş bölgelere kayarak, kişi başına gelirin net iç göç alan bölgelerde zamanla azalıp, net iç göç veren bölgelerde ise zamanla artmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla göç nedeniyle bölge- ler arası yakınsama hızlandıran bir etki yaratacaktır. Önemli bir demografik değişken olan göç, 1950’li yılların başından bu yana ekonomik, sosyal ve politik açıdan ülkemizin temel sorunu olmaktadır. Türkiye’de nüfus hareketlerine göre, örneğin 1975 yılında toplam nü- fus içinde kent nüfusunun payı %41.8 iken, bu oran 1985 yılında %53’e, 2000 yılında ise % 69’a kadar çıktığı bilinmektedir. Bu nüfus hareketlerinde kırsal alanlardan kentlere göçün

(17)

katkısı %50’nin üzerindedir. Çeşitli çalışmalarda 1950’lerin başından 1960’ların sonuna kadar ülkemizde gözlemlenen iç göçün nedeni kırsal yörelerin iticiliği ile açıklanırken, 1960’lı yılların sonu, 1970’li yıllar ve 1980’lerin başına kadar olan iç göç süreci kentlerin çekiciliği ile açıklanmaktadır. 1980’li ve 1990’lı yıllarda ise göç olgusunun iletici nedenler- den kaynaklandığı belirtilmektedir. 1975-2000 döneminde ise gerçekleşen iç göçün sebe- binin ağırlıklı olarak iller ve bölgeler arası kişi başına gelir farklılıklarına dayandığını düşü- nülmektedir. İl bazında gerçekleştirdiğimiz çalışmada, net göç oranı 1995-2001 dönemi için istatistiksel bakımdan anlamlı sonuçlar vermektedir. Değişkenin katsayısının pozitif işaretli olması net göç oranının yakınsamaya olumlu katkısının göstergesidir. Ekonomiler arası göç, sermayenin artan getirisi nedeniyle yakınsamaya pozitif katkıda bulunmakta- dır.

Azgelişmiş bölgelerde, doğurganlık hızı yüksektir. Bu nedenle, doğurganlık hızı gelişmişlik düzeyi ile ters orantılı bir bağlantıya sahip bulunmaktadır. Analizimizde doğur- ganlık hızı değişkeni, 1990-2001 ve 1995-2001 dönemlerinde koşullu modelin açıklama gücü üzerinde herhangi bir etki yaratmamaktadır. 1990-2001 ve 1995-2001 dönemlerin- de değişkenin işareti negatif fakat istatistiksel olarak anlamsızdır. Nüfus artış hızı ve do- ğurganlık oranının yüksek düzeyde korelasyonlu olmasının modelde çoklu bağlantı soru- nuna yol açtığı düşünülerek sadece doğurganlık hızının yer aldığı model tahmin edilmiş ve her iki dönem içinde değişken oldukça anlamlı sonuçlar vermiştir. Diğer bir deyişle, doğurganlık oranı ile yakınsama arasında negatif ve kuvvetli bir ilişki görülmüştür. Doğur- ganlık oranındaki artış ekonomideki yatırımların belli bir bölümünün kişi başına düşen sermaye miktarını arttırmak yerine, yeni işçilere sermaye sağlamak amacıyla kullanılmak- tadır. Ayrıca, 1990-2001 döneminde, diğer bir demografik değişken olan şehirleşme ora- nının iktisadi büyüme üzerinde olumlu etkide bulunması beklenirken, bu değişkenin mo- dele eklenmesi yakınsama üzerine herhangi bir etki yaratmamakta ve katsayı istatistiksel olarak anlamsız çıkmaktadır.

İstihdamın sektörel dağılımı, illerin temel ekonomik faaliyetlerinin yapısını göster- mesi bakımından önemli bir göstergedir. Sosyo-ekonomik gelişmeyle birlikte, toplam is- tihdam içinde, tarım sektörünün payı nisbi olarak gerilerken, sanayi ve hizmetler sektör- lerinin payı artmaktadır. Bu anlamda, sanayileşme sosyo-ekonomik gelişme ya da kalkın- manın temel dinamiğini oluşturmakta ve doğal olarak iller arasındaki gelişmişlik farklarını azaltıcı etki yaratmaktadır. 1990-2001 dönemi koşullu modelimizden elde edilen sonuç, toplam istihdam içinde sanayi sektörü payının yakınsama üzerinde olumlu sonuçlar ya- rattığını göstermektedir. Bunun yanında, aynı dönem için toplam istihdam içinde tarım ve ticaret sektör payları koşullu modelde istatistiksel olarak anlamlı sonuçlar vermemek- tedir. Bu bağlamda, azgelişmiş illerde yöresel potansiyeli değerlendirebilecek yeni sanayi dalları oluşturulması ve eğitim politikasının sanayi sektöründe ihtiyaç duyulacak yeni iş- gücünü karşılayacak biçimde şekillendirilmesi gerektiği söylenebilir. Diğer istihdam

(18)

değişkenlerinden, işverenlerin toplam istihdam içindeki payının ve işgücüne katılım oranı- nın artması ise, iş hacminin genişlemesi ve iktisadi faaliyetlere katılımın yaygınlığı anlamı- na gelmektedir. Ancak, analizimizde her iki değişkeninde modelde istatistiksel anlamlılığa sahip olmadığı, diğer bir deyişle iller arasında koşullu yakınsamaya katkı sağlamadığı sonu- cuna ulaşılmıştır. Özellikle geri kalmış illerde, işveren üzerindeki vergisel yüklerin kaldırıl- ması ve enerji maliyetlerinin azaltılması yoluyla yatırım maliyetlerinin düşürülmesi sağlan- malıdır. Bu şekilde, yatırımlar özendirilerek işverenlerin toplam istihdam içindeki payları ve dolayısıyla işgücüne katılım oranı artırılabilecektir. Bazı ampirik çalışmalarda kadın işgü- cü değişkeninin yakınsama üzerinde anlamlı sonuçlar gösterdiği düşünülürse işgücüne ka- tılım oranının, özellikle kadın işgücünün payının yükseltilmesi vasıtasıyla artırılması sağla- nabilir. Böylece, bu değişkenlerin iller arası gelir farklarının kapatılmasında pozitif bir katkı yaratması sağlanabilecektir.

Türkiye, uzun süredir yüksek oranlı işsizlik yaşamaktadır. 1990-2001 dönemi işsizlik ortalaması yaklaşık %7.7 dolayında gerçekleşmiştir. Söz konusu dönemde İstihdamda gö- rülen artışa rağmen ortaya çıkan yüksek işsizliğin belli bir oranının temel nedeninin tarım kesiminde yaşanan dönüşüm olduğu düşünülmektedir. 1990 yılı verilerine göre, tarım sek- törü %17, hizmet sektörü %26, sanayi sektörü %56 oranında hasıladan pay alırken 2001 yılına gelindiğinde tarım sektörü %13, hizmetler sektörü %28 ve sanayi sektörü %58 ora- nında pay almaktadır. Yani tarım kesiminin hasılaya katkısı göreli olarak zamanla azalmak- tadır. Tarım sektörünün hasılaya katkısı giderek azalmasıyla bu sektörde istihdam edilen nüfus işsiz kategorisine girmektedir. Dolayısıyla, bu kesimden açığa çıkan işgücü söz konu- su olmaktadır. 1990 yılında tarımsal istihdamın toplam istihdama oranı %47 iken 2001 yılı- na gelindiğinde bu oran %38 düzeyine gerilemiştir. Analizimizde, işsizlik oranının modele eklenmesi, 1990-2001 döneminde modelin açıklayıcılık gücünü arttırmakta ve değişkenin katsayısı istatistiksel açıdan anlamlılık göstermektedir. Görülmektedir ki, işsizlik oranı iller arasındaki gelişmişlik farkını açıklayan önemli bir göstergedir. Yakınsama analizinde böl- geler arasındaki yapısal farklılıkları kontrol etmek amacıyla kişi başına düşen tarım, hizmet ve sanayi sektörlerinin katma değerlerini temsil eden değişkenler kullanılmıştır. Analizi- mizde, kişi başına düşen hizmet sektörü katma değeri hem 1990-2001 döneminde hem de 1995-2001 döneminde yakınsama hızına katkıda bulunmaktadır. Söz konusu dönemlerde hizmet sektöründeki göreli artış, iller arasındaki sosyo-ekonomik gelişmeye olumlu katkı yaratarak gelir farklılıklarının azalmasında önemli rol oynamıştır. Bu bağlamda, işsizlik dü- zeyinin belli bir oranda azaltılması için ekonomideki yapısal dönüşüme bağlı olarak ortaya çıkan atıl işgücünün diğer sektörlerde istihdam edilmesini sağlayacak eğitim politikalarının geliştirilmesi gerekmektedir.

Ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyi ile toplumu oluşturan fertlerin genel eğitim seviyesi arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Nitekim, kişinin bilgi ve becerilerinin artı- rılması ile sosyal yaşama katılımın gereği olarak kabul edilen, okur-yazarlık oranı değişke- ni, illerin genel eğitim düzeyini göstermesi açısından önem taşımaktadır. Koşullu yakınsa- ma analizimizde okur-yazar oranı, modelin açıklama gücüne herhangi bir katkıda bulun- mamış ve katsayılar istatistiksel açıdan anlamlı sonuçlar vermemiştir. Kıt kaynakların etkin

(19)

kullanımında beşeri sermayenin önemli rol oynaması insan kaynakları ve eğitim politika- larına bağlı olduğundan, ekonomik ve teknolojik gelişime uygun olarak teknik insan gü- cünün yetiştirilmesi ve eğitime ayrılan kaynakların arttırılması sağlanmalıdır. Böylece, söz konusu değişken, iller arasındaki sosyo-ekonomik gelişmişlik farklarının azaltılmasına katkı sağlayabilecektir.

Bebek ölüm oranı ise, illerdeki sağlık hizmetlerinin yaygınlığı, eğitim ve kültür dü- zeyinin yüksekliği, ekonomik olanakların artması gibi çeşitli sosyo-ekonomik unsurlarla yakından ilgilidir. Bebek ölüm oranı değişkeni, sosyo-ekonomik gelişmeyle beraber azal- dığından gelişmeyle negatif yönde bir ilişkiye sahiptir. Ancak, 1990-2001 döneminde bu değişkenin modele katılması koşullu yakınsama üzerinde herhangi bir katkı sağlamamak- tadır. Eğitimli işgücü olarak da nitelendirilebilen sağlık personelinin gelişmiş iller yönün- deki tercihi, illerin sosyo-ekonomik gelişme düzeyiyle doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda, 1995-2001 dönemi için sağlık göstergesi olarak kullanılan hekim başına düşen kişi sayısı anlamlı sonuçlar vermektedir.

Yapılan çalışmalar, iktisadi büyüme ile finansal yapının yakın ilişkide olduklarını ve bu iki değişken arasında çift yönlü nedenselliğin bulunduğunu belirtmektedir. Geliş- miş ekonomilerde bankalar, ekonomik işlemler sırasında gelirin kullanılması ve saklan- ması ile borçlandırılmalarda yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Ticari ve sınai faaliyetle- rin finansmanı için bankalar tarafından kullandırılan krediler, yatırım potansiyeli ve ta- sarrufların yatırıma dönüşme eğilimiyle doğrudan ilişkilidir. Banka mevduatı ise, büyük ölçüde, gelir düzeyi, tasarruf eğilimi ve sermaye birikimine bağlı olarak değişmektedir.

Bankacılık işlemleri ile ilgili olarak; tasarruf hacmi, kullandırılan kredi düzeyi ve hizmetle- rin yaygınlığı gibi unsurlar, gelişmişlik göstergeleri olarak ele alınmaktadır. Diğer bir de- yişle, para yaratma özelliğine sahip bankacılık sistemi, hasılanın büyümesini sağlaması dolayısıyla gelişmişlik farklarının azaltılmasında önemli bir görev üslenmektedir. Analizi- mizde, bu göstergeleri oluşturan; fert başına düşen banka mevduatı ve fert başına düşen banka kredisi değişkenleri her üç dönem için yakınsama modelinin açıklayıcılık gücüne katkıda bulunmamakta ve katsayılar istatistiksel açıdan anlamlı sonuçlar vermemektedir.

Özellikle, geri kalmış illerde mali sistemin yeterince gelişmemiş olduğu anlaşılmaktadır.

Bu illerde banka ve banka dışı finansal sistemin ve araçlarının geliştirilmesi ve mali siste- min güçlendirilmesinin yerinde olacaktır.

Büyük ölçüde altyapıya yönelik yatırımları kapsayan, kamu yatırım harcamaları ve mahalli idareler tarafından yapılan harcamalar da, sosyo-ekonomik gelişmeyi hızlan- dıran unsurlar arasındadır. Analizimizde, bu değişkenlerden kişi başına düşen kamu yatı- rım harcamaları değişkeninin her iki dönem içinde iller arası gelişmişlik farklarının kapa- tılmasında önemli bir etkisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte, kişi başına düşen belediye giderleri söz konusu iki dönemde de yakınsamaya katkıda bulunmamak- tadır. Kişisel gelir düzeyini yansıtan fert başına düşen bütçe gelirleri, gelişmişlik düzeyi- nin bir göstergesi olarak modele katılarak 1995-2001 döneminde anlamlı sonuçlar elde edilmiş bunun yanında 1990-2001 döneminde yakınsama modelinin açıklayıcılık gücünü

(20)

Sayfa 20

arttırıcı bir etki göstermemiştir. Bu olgu, 1995-2001 döneminde geri kalmış iller lehine bir kaynak transferi olduğunun göstergesi olarak kabul edilebilir. Fert başına düşen teşvik belgeli yatırım tutarı değişkeni, özel sektörün kalkınma faaliyetlerine katkısı, girişimcilik potansiyeli ve yatırım dinamizmini göstermektedir. Bu değişken 1995-2001 dönemi için modele eklenmiş ancak yakınsama üzerinde etkisi olmadığı tespit edilmiştir. Bu sonuçtan hareketle teşvik politikasının etkin yönetilmediği, parasal ve vergisel teşviklerin yeniden yapılandırılması yerinde olacaktır. Aynı zamanda, tasarlanacak teşvik sisteminin önemli bir unsurunun ise kontrol mekanizması olması gerekmektedir. Serbest dış ticaretin ülke- lere ticaret kazancı sağlaması dolayısıyla ülkenin gelirini ve buna paralel olarak refah dü- zeyini yükselteceği düşünülerek kişi başına ithalat ve kişi başına ihracat değişkenleri ana- lize dahil edilmiştir. Söz konusu iki değişken 1995-2001 döneminde modele olumlu katkı yaparak iller arasındaki yakınsama hızının artmasına yardımcı olmaktadır.

Altyapı göstergeleri, nüfusun çağdaş hizmet ve olanaklardan yararlanma düzeyi kadar, sektörlerin gelişmesi için de önem taşımaktadır. Altyapı göstergesi olarak kullanı- lan illerin asfalt yol uzunluğu(metre/km2) değişkeni, her iki dönem için anlamlı sonuç vermemektedir. Geri kalmış illerimizde kamunun ulaştırmaya yönelik harcamalarının ye- tersiz olduğu ve bu tür harcamalara daha fazla ağırlık verilmesinin gerekmektedir.

Son olarak Avrupa Birliği’nde, yakınsama konusuna ilginin entegrasyon genişle- dikçe ve derinleştikçe arttığı görülmektedir. Birlik içinde, AB’ye üye ülkeler arasındaki gelir farklılıklarını azaltmak kadar üye ülkeler içindeki gelişme farklılıklarının azaltmak öncelikli politika uygulama alanlarından biridir. Dolayısıyla, bir Avrupa Birliği ülkesi olmak isteyen Türkiye’nin birincil amacı bölgelerarası gelir farklılıklarını azaltmak amacıyla kal- kınma sürecine yön verecek politikaları acilen yürürlüğe koymak olmalıdır.

Şekil 3. 1990-2001 Dönemi Serpilme Diyagramı

-6,00 -4,00 -2,00 0,00 2,00 4,00 6,00 8,00

1990 Yılı Kişi Başı LogGSYİH

1990-1995 Ortalama Büyüme Hızı

-6 ,0 0 -4 ,0 0 -2 ,0 0 0 ,0 0 2 ,0 0 4 ,0 0 6 ,0 0

1 9 95 Yılı Kişi Ba şına Lo gGSYİH

1995-2001 Ortalama Büyüme Hızı

-4 ,0 0 -2 ,0 0 0 ,0 0 2 ,0 0 4 ,0 0 6 ,0 0

1 99 0 Yılı Kişi Ba şına Lo gGSYİH

1990-2001 Ortalama Büyüme Hızı

Şekil 1. 1995-2001 Dönemi Serpilme Diyagram Şekil 1. 1990-1995 Dönemi Serpilme Diyagramı

EK1 ŞEKİLLER

(21)

EK2 TABLOLAR

Tablo 1. Temel Denklem (1990-1995) Tablo 2. Temel Denklem( 1995-2001)

Tablo 3. Temel Denklem(1990-2001)

Sabit -0. 090700 (0.063936) Sabit 0.24490 (0.048480)

β -0.007272 (0.004464)

β 0.01803 (0.003894)

R2

0.037879

R2

0.269081

Sabit 0.102253** (0.040679)

β 0.006975** 0.003180)

R2 0.074071

Sabit 0.176473*

(0.045786)

Sabit 0.315035*

(0.111524)

β 0.039613*

(0.011894)

β 0.075714*

(0.016753) Nüfus Artış Oranı -0.003328*

(0.001134)

Nüfus Artış Oranı -0.008149*

(0.001670) Sanayi İşkolunda Çalışanların

Toplam İstihdama Oranı

0.000788**

(0.000311)

Net Göç Oranı 0.000204*

(0.00007)

İşsizlik Oranı -0.001782*

(0.000687)

Kişi Başına Düşen İthalat

0.007125*

(0.002851) Kişi Başına Düşen Hizmetler

Sektörü Katma Değeri

0.019586**

(0.007468)

Kişi Başına İhracat 0.001915*

(0.000569) Kişi Başına Düşen Kamu Yatırım

Harcamaları

0.004385**

(0.002024)

Kişi Başına Düşen Hizmetler Sektörü Katma Değeri

0.020442**

(0.011151)

R2 0.424504 Kişi Kamu Yatırım Harca-Başına Düşen maları

0.008326*

(0.002895)

Kişi Başına Düşen

Genel Bütçe Gelirleri

0.014454*

(0.004423)

Hekim Başına Düşen

Nüfus

0.018800**

(0.007671)

R2 0.570234

Tablo 4. Koşullu Yakınsama Denk.

(1990-2001)

Tablo 5. Koşullu Yakınsama Denk. (1995-2001)

(22)

Parantez içindeki sayılar standart hataları ifade etmektedir.

*, %1 seviyesinde anlamlıdır.

**, %5 seviyesinde anlamlıdır.

***, %10 seviyesinde anlamlıdır

KAYNAKÇA

BARRO, Robert J. (1991), “Economic Growth in a Cross-Section of Countries”, Quarterly Journal of Economics, Vol.106, No.2, Mayıs:407-444.

BARRO, Robert J. (1993), Macroeconomics. New York: Willey.

BARRO, Robert J. (1998), Determinants of Economic Growth: Across Country Emprical Study. Cambridge: Mıt Press.

BARRO, Robert J. ve X. SALA-I MARTIN(1991), “Convergence Across States and Regions”, Brooking Papers on Economic Activity, No.1:107-182.

BARRO, Robert J. ve X. SALA-I MARTIN(1992b), “Convergence”, Journal of Political Economy, Vol.100, No.2, Nisan:223-251.

BARRO, Robert J. ve X. SALA-I MARTIN(1995), Economic Growth. London:

McGraw-Hill.

DİNÇER, Bülent, M. ÖZASLAN ve T. KAYASOĞLU(2003), İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması. No: 2671:250, Mayıs.

DİNÇER, B., M. ÖZASLAN ve E. SATILMIŞ(1996), İllerin Sosto-Ekonomik Gelişmiş- lik Araştırması. DPT, Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü, No:2466, An- kara.

YAMANOĞLU, K. Buğra (2008), “ Türkiye’de Sosyo-Ekonomik Faktörlerin İller Arası Yakınsama Üzerine Etkileri”, İstatistikçiler Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, 2008, Ankara.

(23)

A.Cem AYDOĞAN - Kd.Avukat Hukuk Müşavirliği

“ATB-LIT” firmasının bulup geliştirdiği bir koruma yöntemi olan, belgeler ve ürünler üzerinde Latentogram ve Unigramlar halinde bu tür gizli görüntülerin bir uygulamasını sağlamaktadır.. Bu görüntüler her kullanıcıya sağlanacak olan bir otomatik tanıtıcı vasıta- sı ile görülebilirler. Firma farklı tiplerdeki ticari markaların korunmasını sağlamaktadır (gıda ve içecek ürünleri, motor yedek parçaları, ilaçlar, CD, DVD, piyango biletleri, vb.). Bu görüntüler ayrıca yüksek güvenlikli belgeler, boş formlar, vergi damgaları, sürücü ehliyeti gibi alanlarda sürdürülebilir koruma sağlama amaçlı olarak kullanılabilir. Bu teknoloji

BASİT, GÜVENLİ ve ETKİNDİR.

Bu teknolojiyi kullanan şirketlere

• haksız rekabete ve sahtecilere karşı etkin bir biçimde mücadele etmede

• satışlarını ve gelirlerini arttırmasında,

• Şirket çıkarları ve tüzel geleneklerine uygun yeni promosyon kampanyaları dü- zenlemesine

• ve müşterilerine düşük kaliteli ürünlerden korunmasına yardımcı olacaktır.

Bu korumayı kullanan şirketler

1. pazardaki kaliteli ürün- lerini korumasını 2. bilinçli tüketimi özen-

dirmesini

3) müşterilerinin çıkarla- rını korumasını

4) alıcılara Latentogram ve Unigram güvenilirli- ği sağlamasını

ürünlerinin ulusal ve küresel olarak tanıtımını sağlayacaktır

Unigram ve Latentogram Mimarisi

20 µ 3 µ

1-3 µ

10 ila 165 mm 5 µ

PET / Temel

Latant (gizli) Görüntülü Tabaka

Yapışkan Tabaka

Yansıtıcı Tabaka (Folyo, Boya, Hologram)

24-29µ

BELGE TANIMLAMADA YENİ VE ETKİN YÖNTEM

“SECURITY HOLGRAM-UNIGRAM-LATENTOGRAM”

Referanslar

Benzer Belgeler

Milyar Dolar (Sol) – Aylık Veri Yıllık % Değişim (Sağ) Türkiye ekonomisi özellikle Ağustos 2018’de yaşamış olduğu kur şokundan çıkış reçetesi olarak yeni

Cari açığın temel olarak nasıl finanse edildiğini gösteren ödemeler dengesi istatistiklerine göre 2020 Mayıs ayında 3,8 milyar dolar olan cari açıkla beraber yabancıların

 Dış ticaret açığı geçen yılın aynı dönemine göre %153,5 artışla 5,0 milyar dolara yükseldi.. 12 Aylık Yıllıklandırılmış Dış Ticaret Dengesi

Cari açığın temel olarak nasıl finanse edildiğini gösteren ödemeler dengesi istatistiklerine göre 2021 Ekim ayında, yabancıların 55 milyon dolarlık pay senedi ve 1,7

Cari açığın temel olarak nasıl finanse edildiğini gösteren ödemeler dengesi istatistiklerine göre 2020 Kasım ayında 4,1 milyar dolar olan cari açıkla beraber,

Cari açığın temel olarak nasıl finanse edildiğini gösteren ödemeler dengesi istatistiklerine göre 2021 Şubat ayında 2,6 milyar dolar olan cari açıkla beraber, 486

Konuyla ilgili olarak seyahat acentesi sahibi ve aynı zamanda rehber olan bir katılımcıya sorulan “Covid-19’dan dolayı, turizm sektöründe meydana gelmiş olan ve gelmesi

 Dış ticaret ve yabancı ziyaretçi sayısı rakamları ışığında yaptığımız ilk hesaplamaya göre, cari açığın Şubat’ta 2,4 milyar dolara yakın