• Sonuç bulunamadı

Diyarbakır Karacadağ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2023

Share "Diyarbakır Karacadağ"

Copied!
481
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DİYARBAKIR DİYARBAKIR

KARACADAĞ KARACADAĞ

T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ

Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat Koordinatör

Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat Koordinatör

T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ

KARACADAĞ

GUNEYDOĞU

TOROSLAR KARACADAĞ

(2)

Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT (Koordinatör)

KARACADAĞ

Katkılarından dolayı

Müh. Murat TOMAR’a teşekkür ederiz.

(3)

2

Editörler

Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat Prof. Dr. Kemal Güven

Yrd. Doç. Dr. Nizamettin Hamidi Doç. Dr. Reyhan Gül Güven

İSBN: 000-000-000-000-0 NİSAN 2013

Grafik & Tasarım

Eda Esra ÇELİK Seda ÇELİK

Baskı

UZMAN MATBAACILIK VE CİLTLEME Kadir TÜRKMEN

Davutpaşa Cad. Güven Sanaii sitesi B / Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL Tel: (O212) 565 23 00

Gsm: 0555 616 17 21

Yayınların Bilimsel ve Hukuki sorumluluğu Yazarlara aittir.

Kaynak gösterilerek kısa alıntı yapılabilir Kısmen ya da tamamen

çoğaltılamaz.

(4)

KARACADAĞ'DA SOSYAL HAYAT, KÜLTÜR VE TARİH Bölüm editörü: Yrd. Doç. Dr. Orhan Ateş

1-Karacadağ'da Yaşam / Pof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT (Sayfa 5-97) 2-Karacadağ Yöresinde Türkiye Kalkınma Vakfı Projelerinin Kadınlar Üzerindeki Etkileri / Yrd. Doç. Dr. Songül AKIN (Sayfa 102-1113)

3-Karacadağ'da Daha İyi Yaşam İçin Seçenekler / Müh. İrem HASPOLAT (Sayfa 114-137)

4-Karacadağ Ve Kültür / Prof. Dr. Kenan HASPOLAT (Sayfa 138-180) 5-Diyarbakır Musiki Folklorunda Karacadağ Motifli Üç Halk Türküsü / Vedat GÜLDOĞAN (Sayfa 180-185)

6-Karacadağ Sorunlarıyla İlgili Panel, Rapor Ve Kanun Teklifleri / Prof.

Dr. Kenan HASPOLAT (Sayfa 186-207)

7-Mitanni Devletinin Günümüze Yansıması ve Karacadağ'da Mitanni'ler (Metinan Aşireti) / Arkeolog Ayşegül Ümran ABAKAY (Sayfa 208-218)

8-XVI Yüzyıl Arşiv Belgeleri'nde Karacadağ Ve Çevresine Dair Bazı Notlar / Yrd. Doç. Dr. M. Salih ERPOLAT (Sayfa 219-223)

9-Karacadağ'da Yayla Kültürü / Eyüp KIRAN (Sayfa 224-230)

10-KARACADAĞDAKİ TAŞLIK ARAZİLERİN DİYARBAKIR VE BÖLGE EKONOMİSİ İÇİN ÖNEMİ

Hakan Sidar Nurani ve Selim Erdoğan (Sayfa 231-266)

KARACADAĞ'DA GIDA TARIM VE HAYVANCILIK Bölüm editörü: Yrd. Doç. Dr. Mine Baran & Doç. Dr. İsmail Gül

1. Karacağ'da Arıcılık / Fahri SAYLAK(Sayfa 267-272) 2. Karacadağ Üstüne / Mevlüt MERGEN (Sayfa 273-275) 3. Karacadağ'da Tarım / Murat TOMAR (Sayfa 276-289) 4. Karacadağ'da Hayvancılık / Murat TOMAR (Sayfa 290-298)

5. Yarı Açık Sistem Süt Sığırları Barınaklarının Kurulumu ve Makina Ekipmanları / İbrahim Halil ÖRCAN (Sayfa 299-318)

6. Dünden Bugüne Karacadağ Peyniri/Diyarbakır'da Süt Ürünleri / Mehmet Ali ABAKAY (Sayfa 319-324)

7. Dünden Bugüne Diyarbakır Karacadağ Pirinci / Mehmet Ali ABAKAY (Sayfa 325-332)

8.Karacadağ ve Kenger / İrfan Rıza YAZICIOĞLU, Prof. Dr. Kenan HASPOLAT (Sayfa 333-338)

9. Karacadağ'ın Entomolojik Açıdan Önemi / Dr. Celalettin GÖZÜAÇIK (Sayfa 339-348)

10. Karacadağ Meraları / Doç. Dr. İsmail GÜL Zir. Y. Müh. Sait KILIÇ (Sayfa 349-360)

(5)

KARACADAĞ ve ÇEVRE

Bölüm editörü: Yrd. Doç. Dr. Türkan KEJANLI

1- Diyarbakır ve Çevresinde Yer Alan Karacadağ Volkanitinin Genel Özellikleri / Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK (Sayfa 361-372)

2- Karacadağ'da Pomza Madeni ve Mühendislikte Kullanımı / Müh. İrem HASPOLAT & Öğr. Grv. Ahmet Akaydın (Sayfa 373-378)

3- Karacadağ'da Pomza Ocakları ve Topraksız Tarım / Müh. Murat TOMAR (Sayfa 379-382)

4- Diyarbakır Karacadağ Bazalt Taşı Özellikleri ve Kullanım Alanları / Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT (Sayfa 383-398)

5- Karacadağ (Şanlıurfa) Civarındaki Suların Zooplankton Faunası / Bülent GÖKOT ve Doç. Dr. Aysel BEKLEYEN (Sayfa 399-404)

6- Su Kaynağı Olarak Karacadağ / Prof. Dr. K. HASPOLAT, G. Yalçın BAYAR ve Doç. Dr. Z. Fuat TOPRAK (Sayfa 405-413)

7- Karacadağ Bölgesinde Meşe, Badem ve Fıstık Ekim Çalışmaları / Müh. Murat HASPOLATLI (Sayfa 414-421)

8- Karacadağ Florası / Prof.Dr. A. Selçuk ERTEKİN (Sayfa 422- 456) 9- Topraksız Tarım ve Karacadağ Bazaltı / Müh. Murat TOMAR (Sayfa 457- 466)

10-Yapısal Özellikleriyle Karacadağ Bazalt Taşı ve Diyarbakır Tarihi Yapılarında Kullanımları / Yrd. Doç. Dr. Demet AYKAL, Derya Çakır AYDIN, Y. Berivan Özbudak, Y. Berivan, Arş. Gör., (Sayfa 467- 480)

(6)

KARACADAĞ'DA YAŞAM Yusuf Kenan Haspolat

Volkan dağlarının yükseltisinin az veya çok olmasında lavların akışkanlığı etkilidir. Lavların akıcılığı fazla ise yükseltisi az olan yayvan görünüşlü volkan konisi oluşur. Bunlara tabla veya plato volkanlar denir. Örneğin Karacadağ volkan dağı .

Karacadağ Volkanik Kütlesi Arap platformu ile kenar kıvrımları sübsidans havzaları arasındaki büyük tektonik faydan, üst Pliosende bazaltlar çıkarak yayılmıştır. Çok akıcı olan bu lavlar, orta Pliosen düzlüklerini örtmüşlerdir. İkinci püskürme aşamasında kırık çizgileri üzerindeki erüpsiyon merkezlerinden ilkine oranla daha kıvamlı lavlar çıkarak, Karacadağ volkan konisini oluşturmuşlardır.

Dicle vadisine kadar ilerleyen lavlar ırmağı doğuya doğru itmişlerdir. Burada kapalı alanda bir göl de oluşmuş olabilir. Böylece drenaj koşulları değişmiş, sonradan kapmalar ile Dicle dış drenaja bağlanmıştır. Diluviumda dış drenaja bağlanan Diyarbakır Havzası yerel bir kaide seviyesine göre oluşmuş ve gelişmiş bir peneplen özelliğindedir. Bu peneplen dış drenaja bağlandıktan sonra Dicle ve kolllarınca yarılarak gençleşmiştir. 10 ve 50 m. yükseklikteki Dicle vadisi sekileri yarılma ve kazılmanın bir hayli şiddetli olduğunu göstermektedir.

Karacadağ (Diyarbakır) (Halis Eker'in katkılarıyla)

Prof.Dr. Yusuf Kenan Haspolat, Khaspolat@hotmail.com

(7)

3 boyutlu uydu görüntülerinde 30 metre çözünürlükte Landsat 7 uydu verileri ve 90 metre çözünürlüğe sahip sayısal yükseklik modeli kullanılmıştır.

Uydu fotoğrafları 2000-2002 yılları arasında çekilmiştir. Yükseltilerin kolay fark edilebilmeleri için yükseklik (kot) değerleri 1.5 ile 2.5 kat arasında abartılmıştır.

http://www.atlasharita.com/

Karacadağ, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde sönmüş bir yanardağ olup, Diyarbakır ilinin güneybatısında yer alır. Volkanik Karacadağ kütlesi, bazaltik lavlardan meydana gelmiş büyük bir lav kalkanı olarak tanımlanır. Karacadağ, 120 km çapında, daire şekline yakın bir sahaya yayılmıştır. Karacadağ volkan kütlesinin zirveden çevresel kısımlara doğru eğimi çok azdır ve Diyarbakır, Viranşehir, Hilvan olmak üzere üç ayrı doğrultuda uzanır. Yaklaşık 7.200 km2'lik bir alana yayılmış bulunan Karacadağ'ın Diyarbakır yönündeki kesimi bitkisel üretime elverişlidir.

Karacadağ'ın en yüksek yeri, Mergimir Tepesidir (1981 m). İklim şartları bir step ikliminin özelliklerini yansıtmakta, yıllık 495.4 - 601.4 mm arasında ortalama bir yağış almaktadır (5).

Karacadağ volkanik kütlesi kuzey-güney uzanışlıdır. Yükselti kuzeyde Kollubaba Tepesinde 1957 m.ye ulaşır. Güneyde Mandal Tepe 1895 m. ve Tahtakili Tepe 1722 m dir. Hawaii tipi bir kalkan volkan olan Karacadağ, çok akışkan lavları ,

nedeniyle yüksek bir koni oluşturamamıştır. Volkan platosu üzerinde doğu-batı doğrultulu iki fay vardır. Kraterler faylar üzerinde yer almaktadır. Karacadağ ışınsal vadilerle yarılmıştır. Bu dağ Siverek ve Diyarbakır'ın doğal su ambarıdır (2).

Diyarbakır'daki Karacadağ Volkanı, Pliosen sonu ve Kuaterner'de mevcut fay kırıklarına bağlı olarak ortaya çıkan lavlardan oluşmuş,

Diyarbakır Dicle N.

Karacadağ

Kızıltepe

Viranşehir

(8)

Hawaii tipi bir lav volkanıdır. Üzerinde birçok koni bulunmaktadır. Lavları geniş bir alana yayılmıştır. Karacadağ; Diyarbakır, Hilvan ve Viranşehir'e doğru uzanış gösteren kalkan şekilli bir volkandır. Karacadağ Volkanı bölgedeki taban seviyesinden çok yüksekte bulunmayan, basık bir dağ özelliği gösterir. 1000 m'den itibaren 957 m yükselir. Buna dayalı olarak 1000 m'lerde uzanan lav platosundan volkanın görünür yükseltisi en fazla 957 m'dir. Lavlar yaklaşık 120 km çapında daire şekline yakın geniş bir sahaya yayılmışlardır (67).

40-50 yıl öncesine kadar az da olsa ormanlık alanlarla kaplı olan Karacadağ (Zohary 1973)'da günümüzde aşırı tahrip nedeniyle bu ormanlık alanların yerinde küçük topluluklar halinde ağaçlara rastlanılmaktadır. Günden güne artan insan faaliyetleri (tarla açma veya tarım alanlarının genişletilmesi, mera ve step gibi doğal

alanlarda aşırı ve düzensiz otlatma, çeşitli amaçlarla özellikle yakacak için geven bitkilerin sökümü) yörede bitki çeşitliliği üzerinde tehdit oluşturan en önemli etmendir. Birçok alanda geven toplulukları altında herhangi bir bitki örtüsüne rastlanılmaması gelinen durumun vahametini ortaya koymaktadır (68).

(9)
(10)

Yüksekliği 1000-1981 m arasında değişen Karacadağ'ın en yüksek noktası Mergimir Tepesi (1981 m)'dir. Diğer önemli yükseltileri; Mandal Tepesi (1895 m), Besrek Tepesi (1350 m), Keluşak Tepesi (1500 m), Harami Tepesi (1500 m), Aşağı Devekıran Tepesi (1510 m), Mergider Tepesi (1663 m), Bahadır Tepesi (1750 m), Turso Tepesi (1750 m), İnek Tepesi (1779 m), Acem Tepesi (1780 m), Kurt Tepesi (1800 m), Kanisor Tepesi (1810 m), Hazel Tepesi (1839 m), Bakşo Tepesi (1883 m), Kollubaba Tepesi (1957 m)'dir. Bu tepelerin birçoğu yazın kuruyan küçük akarsular tarafından yarılmıştır. Önemli bazı dereleri ise şunlardır; Sultan Deresi, Esirkul Deresi, Çapa Deresi, Mazıpınar Deresi, Gözün Deresi, Şekerpınar Deresi, Kara Dere, Hüre Dere, Gazal Deresi, Ziyaret Deresi, Simo ve Nevalmaz Dereleridir (68).

Kuşçu Krateri (87)

Karacadağ zirveden bir görüntü (67)

(11)

Karacadağ'ın Diyarbakır İçin Önemi

Diyarbakır Halkevi Başkanlığı tarafından 138 sayı olarak Şubat 1938- Haziran 1950 tarihleri arasında çıkan Karacadağ dergisine 'Karacadağ' adı neden kondu?

Diyarbakır ile özdeşleşmiş olan iki coğrafi şekil vardır. Bunlar 'Dicle' ve 'Karacadağ'dır. Bu iki isim birçok özel ve kamu kuruluşunun isimlendirilmesinde kullanılmış ve kullanılmaktadır. Diyarbakır neşriyatına bakıldığında birçok gazete, dergi ve kitabın isimlendirilmesinde bu iki isme defalarca başvurulmuştur. Diyarbakır halkevinin yayımladığı dergiye 'Karacadağ' isminin verilmesinin nedenlerini 1.

sayıdaki 'Niçin Çıkıyoruz?' başlıklı yazı ile Kazım Baykal; aynı sayıdaki 'Karacadağ' başlıklı yazı ile de Osman Ocak açıklamıştır. Bu yazılara bakılarak 'Karacadağ' isminin kullanılmasındaki amaçlar şu şekilde sıralanabilir. En önemli sebeplerin başında bu yörenin atalarımıza yurtluk yapmış olması gelmektedir. Şehrin hemen batısında yer alan bu dağın çevresinde yetişen tarım ürünleri ile şehre hayat veren suların buradan karşılanması, yaz aylarında çalışmaktan ve sıcaklardan bunalan şehir halkı için bir yayla görevi görmesi, bu şehir sakinlerini birbiriyle kaynaştırması sebebiyle bu isim kullanılmıştır (84).

Bitki Örtüsü

Diyarbakır Dicle Üniversitesi Fen akültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Ertekin'in Karacadağ'da Bitki Çeşitliliği adlı kitabı, yöre florasına ışık tutuyor.

Karacadağ ve eteklerinde, arasında endemiklerin de bulunduğu 250'den fazla bitki türü var. Ayrıca buğdaygil ve baklagillerin yabani akrabaları da bulunuyor. Geven, pişik geveni, safran, düğünçiçeği, kenger, yılanyastığı, papatya, kandamlası ve sütleğen yörenin en fazla göze çarpan bitkileri olarak biliniyor. Geçmişte orman örtüsü meşe, mazı, çitlembik, dardağan, alıç, menengiç, ahlat, yabani armut ve dişbudak ağırlıklıydı (2).

Tüm Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, bitki çeşitliliği bakımından zenginlik gösteren ve pek çok bitkinin gen merkezi konumunda Karacadağ. Neredeyse 250'ye yakın endemik bitkinin bulunduğu ve de bioçeşitlilik açısından da epeyce geniş bir alan Karacadağ. Bu bitkilerin 40 ayrı familyayı kapsadığı birçoklarının ifade ettikleri olarak dillendirilirse, zenginliğin boyutu daha da anlaşılır olur. Örnek olsun diye, Terslale'nin anavatanı Karacadağ dersek gerisini siz düşünün.

Ve yine bu ülke sınırları içinde yetişen, en az on yabani buğday türünün yarısı Karacadağ kaynaklıdır. Son 35 yıldır Karacadağ eteklerinde yapılan arkeolojik kazılarda; Karacadağ'da 11 bin yıldan bu yana yabani einkorn buğdayının yerelleştirildiği bilimsel veridir (3).

Dünyada Buğdayın İlk Üretildiği Bölge

Günümüzde, bilim adamları ve kadınları Einkorn buğdayını (Triticum boeoticum), buğday türlerinin “büyükbabası” olarak nitelendirmektedir. Einkorn,

(12)

bir başka tür yabani çim ile (Triticum speltoides) karışmış ve Yabani Emmer (Triticum dicoccoides) ve Sert Buğday (Triticum durum) oluşmuştur.

Yapılan yeni genetik araştırmalar, Türkiye'nin güneydoğusunda ve Bereketli Hilal'in üst kısımlarında bulunan Karacadağ Dağlarının, Einkorn buğdayının ilk kez 11.000 yıl önce ekildiği alanlar olduğuna işaret etmektedir.

Ortadoğu ve başka bölgelerde halen yetişen Yabani Einkorn alanlarına yönelik yapılan bir araştırmada, Avrupalı bilim adamları ve kadınları, yetiştirilen Einkorn'a benzerlik sergileyen 11 belirgin genetik tür saptamıştır. Bu yabani türler, günümüzde Karacadağ yakınlarında, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Kızıltepe üçgeninde yetiştiğinden ve muhtemelen uzun süredir bu bölgede bulunduğundan, bilim adamları ve kadınları bu bölgenin muhtemelen Einkorn ekiminin yapıldığı alan olduğu sonucuna varmışlardır.

Bundan 25 yıl önce, İllinois Üniversitesi'nde agronom olan Dr. Jack Harlan'ın yaptığı bir deney, bölgedeki buzul çağı sonrası avcı-toplayıcı kavimlerin yemeklerinde yabani Einkorn'un muhtemel önemi ve bu türü ekmeye neyin yol açtığı üzerinde durmaktadır. Türkiye'nin güneydoğusunda, elle yabani Einkorn toplayarak Harlan, sadece üç haftalık bir sürede, küçük bir ailenin, onlara bir yıl boyunca yetecek miktarda ürün toplayabileceğini göstermiştir.

Bir başka sert buğday türü olan Emmer'in kökeni, Einkorn ile benzer şekilde, Yakın Doğu olarak düşünülmektedir. Dört uçlu buğdaylara yönelik olarak 2002 yılında H. Özkan tarafından yapılan genetik araştırmalar da, Emmer ve Sert Buğdayın kökeninin Türkiye'nin güneydoğusu olduğunu göstermiştir. Emmer'in Einkorn'a kıyasla bir tahıl ürünü olarak ele alınması daha yenidir. Einkorn'a benzer şekilde, ilk medeniyetler Emmer'i, ekmek yapma becerisinin gelişmesinden önce, yulaf ürünü olarak tüketmiştir (4).

Diyarbakır ve çevresinde özellikle Karacadağ'da 66 familyadan 269 cinse ait 534 bitki türü, toplam 552 takson olduğu bilinmektedir. Karacadağ'da yetişen 32 endemik tür saptanmıştır. Leguminosae, Compositae familyası bitkileri bölgede yetişen ve en fazla türü olan familyalardır. Yapılan araştırmalar sonucunda kültür formuna en yakın populasyonun Karacadağ/Diyarbakır bölgesinden toplanan ve halk arasında kaplıca buğdayı olarak adlandırılan Triticum boeticum ve Triticum monococcum türlerinin olduğu sonucuna varılmış ve buğday ve arpanın ilk defa Verimli Hilal olarak bilinen alanda kültüre alındığı yaygın şekilde kabul görmüştür (5).

(13)

Arkeoloji

Karacadağın güney tarafı Mahal Mitanan (Mitanlar yurdu) adını taşır. Halk buna Mahal Metinan demektedir (6). Buradan hareketle bu yörenin de Mitanni'lerin bir yerleşim merkezi olduğu söylenebilir (Vikipedi).

Asurlular ve Karacadağ

II:Asurnasirpal Kalhu yazıtında; 866'da Bit Zamanili adam ilaninin kenti Damdamusaya (Amidin güneyinde Kazıktepe) yaklaştım. Kenti kuşattım. Amedi kentinden ayrılarak Kaşiyari (Karacadağ) dağının geçidine girdim der (7).

Bir Karacadağ halkı Nerbiler Nêrıbîler, M.Ö. 1100-650 yılları arasında zaman zaman Amed (Diyarbakır), Farqîn (Silvan), Telia ve Hani taraflarına hükmetmiş bir prenslik-beylik ve halk idi. Tarihteki isimleri Nêrıb, Nirib, Nribu, Nirbo olarak geçen Nêrıbîler'in ilk merkezinin Karacadağ'ın güney etekleri ile Viranşehir (o zamanki ismiyle Telia) olduğu Asur kaynaklarından anlaşılıyor. Üç sıra duvarla çevrili, pek kuvvetli bir şehir olan Telia/ = Til-H/ = Telâ, Nirbolar'ın en büyük şehri ve merkezi idi.

Ovabağ-Demirci arasında Mitannilere ait büyük bir harabe şehir mevcuttur

(14)

Nirbolar'ın akrabaları veya bir kolu olduğu zannedilen Neberdun- lar/Nirdonlar ise Karacadağ doğusunda Ortaviran'a doğru yerlerde otururlardı.

Bunların merkezleri de dört sıra duvarla çevrilmiş Madra şehri idi. Bu şehir şimdiki Mirhızir/Mirhıdır kalesinin bulunduğu yere düşüyor ve ihtimal ki bu kaledir. Madra semtlerinde M.Ö. 870 yıllarına doğru Ura/Urna adlı büyük bir şehir zikrolunuyorsa da yeri belli değildir.

Hz. İbrahim'in Şatülaraptaki Ur şehri değil, Güneydoğuda bulunan Ur şehrinde doğduğu ifade ediliyor. Ugarit metinlerinde Güneydoğuda Ura şehrinden bahsediliyor. Ura neresi? Acaba Karacadağ bölgesi mi? O zamanlar bahsedilen bölge ve çevresinde, Kummuh ve Kirhi prenslikleri de vardı. Büyük devletler olan Asur ve Hititler de bölgeye hakim olmaya çalışıyorlardı. Sonradan bunlara Urartular da eklendi. M.Ö. 1280 yılında Asur Hükümdarı I. Salmanassar öncülüğünde Asurlular'ın bölgeye seferler düzenlemesi üzerine Nirbo, Kummuh ve Kirhi prenslikleri birleşip müttefik bir güç oluşturarak karşı koydular. Asur ordusu Kinabu civarında müttefik kuvvetler tarafından karşılandı. Yapılan büyük bir çarpışma müttefikler aleyhinde neticelendi. Parçalanan müttefiklerin bir kısmı Kinabu kalesine kapandığı esnada Nirbular da güneye doğru çekilmeye mecbur oldular.

Asuriler, önce şiddetli bir hücumla Kinabu kalesini düşürdüler. Kalenin üç bin beş yüz savunucusundan altı yüzü öldürüldü. Geri kalanlar da esir edildi;

imparatorun emriyle diri diri yakıldılar. Nariru (yeri belli değildir, Kinabu'nun oldukça yakınında, güneydoğuya doğru bulunabileceği sanılıyor) ahalisi bu sırada üç yüz elli silahla Kinabu'nun imdadına koşmuşlardı. Bunlar da Asur kuvvetlerine çatıp bozuldular, dağıldılar. Yalnız ellisi kurtuldu. Ötekiler diri diri yakılmaya mahkûm edildiler. Şehirleri de düşman eline düşmüştü.

Güneye doğru çekilen Nirbular'ın yarısı el-Cezîre çöllerine kaçmış, yarısı da Ohira (Karacadağ) eteğine, kendi beylik merkezleri olan ve kuvvetli üç sur ile çevrili bulunan Tella'ya girebilmişti.

Bu dönemden sonra Nirbular'ın ve Kirhilerin çeşitli isyanları olduysa da başarılı olamadılar. Zaman zaman Asurluların elinden alınan Karacadağ (Masiyus,

Çınar Mir Hıdır kalesi (Madran şehri) Yakınında da Ura şehri

(15)

Kashiari) bölgesi ve Kuzey el-Cezire'deki Arami şehirleri Kral Salmanasar tarafından M. Ö. 835 yılında tekrar alındı (8).

M. Ö. 8000 yılları Ergani-Çayönü dünyada tarımın ilk yapıldığı yerdir.

Ortaya çıkan buğdayın işlenmesi gereklidir. Bunun için bitişiğindeki Karacadağ'ın bazaltinin yardıma koştuğunu görüyoruz.

Karacadağ'ın Ergani bölgesinde höyükler

Çayönü: Bazalttan öğütme ve ezgi taşları (H. Çambel) (46) Hanköy'de bir höyük Yüksel köyünde bir höyük

Pirinçlikte Gevran ovasında bir höyük Gevran'da başka bir höyük

(16)

Tarihi Karacadağ güzergahları

.

Kanuni'nin Irakayn Seferi ile IV. Murad'ın Bağdad Seferinin Güzergahının Tespiti

Türk Tarih Kurumu Başkanı Sn. Halaçoğlu'nun 2002 yılında yazdığı

“Osmanlılarda Yollar, Menziller ve Posta Teşkilatı” adlı eserinde Kanuni'nin Irakayn Seferi Ruha-Diyarbekir ile IV. Muradın Bağdat Seferi Ruha-Kara Amid güzergahı şu şekilde belirtilmektedir: Ruha- Cüllab; Abidun-Elmalu; Akpınar/Karacadağ- Kızıltepe; Kangırd Çayı-Kara Amid/Diyarbekir.

Yaptığımız yüzey araştırmasında Karacadağ'daki Akpınar mevkii, günümüzde Mir Cemal Pınarı adıyla anılmakta olup, Ovabağın 8 km güneybatısında Karacadağ'ın Zirvesinin yakınındadır. Kızıltepe menzili Ovabağ'ın yaklaşık 2 km kuzeyinde Gıre Sor adıyla bilinmekte olup, Ovabağ'ın Mezarlığı olarak kullanılmaktadır. Yaptığımız alan araştırmasında Kankırd Çayı üzerinde halen Sultan Murat Yolu adıyla bilinen bir geçit ve yol parçası saptadık. Buna göre Kankırd Çayı üzerinde yer alan Topyolu Köyünden Sultan Murat yola geçmekte ve oradan Fabrika Köyü'ne yönelmektedir.

Günümüz yer isimlerine bağlı olarak SULTAN MURAT YOLU Diyarbakır sınırları içinde şu güzergahı izlemektedir:

Sultan Murat Yolu bu noktadan itibaren Batıya yönelerek Şanlı Urfa il sınırlarına girmektedir (8).

“Demirci Yolu” olarak isimlendirilen bir yolun varlığı, Siverek-Urfa arasında bugünkü modern yola alternatif bir yol olarak ortaya atılmıştır. Bu yol Kanuni Sultan Süleyman'ın Irakeyn Seferi'nde günlük tutan Matrakçı tarafından kaydedilmiş ve haritalarla gösterilmiş bir yoldur. Buna göre, Diyarbakır'dan başlayıp Karacadağ, Haçgöz, Elmalı ve Cullap / Edene'den Urfa'ya giden alternatif bir yol görülmektedir.

Bu yol, modern Urfa-Siverek yolundan yaklaşık 20-25 km daha kısa bir yol olup üzerinde köprü ve höyüklerin yer almasından dolayı Geç Hitit Çağı'nda bu yolun kullanılmış olma olasılığı üzerinde durulmaktadır.

Fiskaya/Höyük Fabrika Köyü

Fabrika Köyü Topyolu Köyü

Kabahıdır Höyüğü Topyolu Köyü

Kabahıdır Höyüğü Soğansu Köyü

Soğansu Köyü Buyuransu Köyü

Buyuransu Köyü

Kızıltepe/Ovabağ Köyü

Kızıltepe/Ovabağ Köyü Mir Cemal Pınarı

(17)

Siverek'e bağlı; Haçgöz, Siverek-Merkez, Taşlı gibi birbirilerine yakın olan bu yerleşim yerleri, muhtemelen İzala ülkesine ait kentler olmalıydı. Assurnasirpal II'nin 2. ve 10. seferleri sırasında vergi alındığı bilinen İzala ülkesi, Liverani'nin de söylediği gibi bugünkü Siverek ile Karacadağ bölgesi arasında olmalıdır. İzala ülkesinde 8 yerleşimin bulunduğunu ve bu yerleşimlerden bazılarının isimlerinin yazılarda geçtiğini bilmekteyiz (93).

Karacadağ bölgesi Tarihi Dilaver köprüsü

Dilaver köprüsünü Diyarbakır valilerinden Diyarbakır paşa yaptırdı. H.

1262'de ise Hacı Ragip bey kendi parasıyla tamir ettirdi. Diyarbakır İl Yıllığı- 1967.s.275

Diyarbakır Çarıklı köyünden Ovabağ istikametine çıkan ve Derik ilçesine giden ipek yolunun tarihi köprüleri

Karacadağ Suları

Güneydoğu Anadolu, Toros Dağları'nın önünde uzanan vadilerle derin bir şekilde parçalanmış, 500-600 m yükseltideki geniş kalker platolardan oluşmuş zirai bir bölgeyi temsil eder. Volkanik Karacadağ kütlesi, bu bölgeyi biri doğuda Dicle Nehri, diğeri ise batıda Fırat Nehri olmak üzere iki drenaj havzasına ayırır.(68)

Diyarbakır jeolojisinde en etkileyici ve yeni olaylardan biri Karacadağ volkanik etkinliğidir. Karacadağ'ın lavlarının akışkan olması nedeniyle Ağrı, Süphan, Erciyes gibi yüksek bir volkan dağı oluşamamıştır. Hawai ya da kalkan türü volkanlar grubu içinde ele alınan ve lavların renginden dolayı Karacadağ adını alan bu koni 120/130 km çapında geniş bir alana yayılmıştır. Dağın oluşumu sona erdikten sonra ışınsal-radyal vadilerle yarılmıştır. Gözenekli bazaltlardan sızan yağmur suları ve eriyen karlardan oluşan sular Karacadğ'dan gelir. Ayrıca lavları üzerinde toprak oluşabilmiştir. Küçük kapalı alanlar da bu sulara bağlıdır. Güney kesimdeki Takır- tukur Tepesi adını, lavların parçalanması sonucu oluşan manzaradan ve susuz oluşundan almış olmalıdır.

Karacadağ'ın en yüksek doruğu 1957 m yükseklik gösteren Kollubaba tepesidir. Çevresine göre daha çok kar alan bu yüksek alan, bazı akarsuların da kaynak ve beslenme yöresidir. Örneğin Dicle'ye ulaşan Devegeçidi suyu, kaynağını Karacadağ'dan alır (9).

Dilaver köprüsü

(18)

2.5 milyon yıl önce yükselmeye başlayan Karacadağ kütlesi üzerinde kar erimeleri ve sellenmelerle oluşmuş çok sayıda geçici akarsu vadisi bulunur. Bu akarsular, daha önce oluşmaya başlamış olan plato yüzeyindeki akarsulara bağlanırlar.

Kela Deresi, Hamamgözü Deresi, Terhane Deresi, Garik deresi, Dankıran Deresi, Donguz Deresi, bu kesimde önemli derelerdir. Bu kesimde Alatosun (Daribi) Beldesi civarında çukur alanlara yerleşmiş göller de bulunur.

Doğu kesimde plato sahası üzerinde de Düğün Deresi, Tarhane Deresi, Kela Dere, Dünyalıkal Deresi, Kuşdoğan Deresi, Hamamgölü Deresi, Mahsapar Deresi, Şenbeko Deresi, Donguz Deresi nispeten dar ve derin vadilerdir. Alitaş Tepe etrafında fazla derin olmayan vadiler açılmıştır. Küçükbeserek Tepe ile Abbas Tepe arasında bulunan konilerin kuzeyinde birbirlerine paralel güneybatı-kuzeydoğu yönlü Çoka Deresi, Kurt deresi, Kocaharam Deresi gibi vadiler yer almaktadır. Yukarıbitikçi Mahallesi civarında Hendek Dere, Kardela Dere, Kurtdolu Dere, Çat Dere, Sevk Dere gibi dereler yer alır. Bu kesimde vadi yoğunluğu fazladır. Pirinçlik batısında Kulu Deresi, Hazanbaşı Deresi, Birik Dere, Ayşe Deresi "V" şekilli ve nispeten derin vadilerdir.

Karacadağ Volkanı sularını Fırat ve Dicle nehirlerine gönderir. Bundan dolayı kuzey, kuzeydoğu , doğu kesimdeki akarsuların çoğu Dicle Nehri'ne doğru yönelmişlerdir. Kuzeybatı, batı ve güneydeki akarsular ise Fırat Nehri'ne doğru yönelmişlerdir. Dolayısı ile kuzey-güney yönde uzanan Karacadağ zirve kesimi Fırat ve Dicle havzalarını birbirinden ayıran bir su bölümü çizgisi şeklindedir.

Zirve kesiminde piroklastik unsurların yoğunlukta bulunduğu bölgelerde özellikle Karacadağ kuzeydoğu kesiminde drenaj daha hızlı bir gelişme göstermiştir.

Zira bu kesimde bulunan vadilerin derinliği incelendiğinde bu kesimde aşınma katsayısının, özellikle litolojiye bağlı olarak daha fazla olduğunu söylemek gerekir.

Ayrıca Karacadağ zirve kesiminde çeşitli göllerde toplanan sular bazı yerlerde yer altına sızar. Kuzey-güney yönlü profillerden çıkarılan bir sonuç Karacadağ kütlesi yamaçları üzerinde çok sayıda mevsimlik akarsuyun bulunduğudur. Bunlar daha çok sellerle ve kar erimeleriyle gelişen derelerdir (67).

Karacadağ batısındaki Gedik Mahallesi civarındaki koni, Karabahçe güneybatısındaki Kırmızı Tepe konisi, Ovabağ Köyü kuzey doğusundaki Kırmızı Tepe, Gürece Köyü doğusundaki Beykor Tepe, Leblebitaş Köyü yakınlarındaki koniler gibi piroklastik konilerden cüruf almak amacıyla ocaklar açılmıştır (67).

Yeraltı Su Kaynakları

Diyarbakır çevresindeki yeraltı su kaynakları iki ayrı akifer şeklindedir.

Bunlar üstte bazalt ve derinlerdeki kalker akiferdir(yaklaşık 300 m derinlikte). Üstteki akiferin kalınlığı ortalama 0– 60 m arasında değişir.

(19)

Diyarbakır'daki yeraltı sularının doğal drenaj sistemleri, bazalt ve kalker akifer için farklıdır. Bazalt akiferin drenaj alanı Karacadağ'ın tepesinden Dicle Vadisi'ne kadar olan sahadır. Kalker akifer drenaj alanı ise Diyarbakır'ın yaklaşık 30–35 km kuzeyinden itibaren yayılım gösteren Silvan-Midyat formasyonu ile Diyarbakır'ın 25–30 km güneyinden itibaren yayılım gösteren Midyat formasyonudur. Diyarbakır Yeraltı suyunu besleyen unsurlar, Kuzeyde Toroslara ve Batı Kısmında Karacadağ'a düşen yağışların ova kısımlara yeraltı akışlarıdır.(65) Karacadağ'ın Siverek bölgesine bakan kısımda çaylar Zengeçür ve Çam çaylarının Karacadağ'dan doğup Fırat'a akar.

Zengecür Çayı

Karacadağ dan Fırat nehrine kadar uzayan bir vadiden gelen Zengeçür Çayı ' büyük kaynağını Fak köyü civarından alır ayrıca çay Kargaşi, Karaka, Darbi, Karabahçe, Sütpınar kaynaklarından da beslenmektedir. Gâvur Tepesinin güneyinde kavisler çizerek batıya doğru yönelir ve burada Gedik Suyu adını alır. Üç Kuyu köyünden itibaren Zengeçür Çayı adını alır. Daha sonra Kamışlık, Güngörmek ve Aksun geçtikten sonra sağdan Külhan adı verilen çayı alır. Kış ve ilkbahar aylarında Karacadağ`dan gelen kar ve yağmur suları ile taşar, yaz mevsiminde ise çay incelir, suyu azalır.

Çam Çayı

Kaynağını Karacadağ ın Covtanik ve Derekıran tepelerinden alır. Hellis ' Köyü civarında Fırat Nehrine dökülür. Beşkardeş, Bahçecik ve Haldun Çaylarıyla beslenir. Bu çay Hilvan ile Siverek arasında doğal bir sınır meydana getirir. Çam çayı aslanlı kaynağını aldıktan sonra Hacı Kamil köprüsünden geçtikten sonra Hacı Hıdır Barajına ulaşır.

Viranşehir bölgesi ve Karacadağ suyu Meryemçayır Pınarı--Karacadağ Gökverim Pınarı--Karacadağ Balluca Pınarı--Karacadağ Fatım Pınarı--Karacadağ Sütpar Pınarı--Karacadağ Tennur Pınarı--Karacadağ Pirsaat Pınarı--Karacadağ Nacar Pınarı--Karacadağ Beklik Pınarı--Karacadağ

Habur Nehri Karacadağ`ın güney eteklerinden doğar, Fırat nehri`nin bir koludur.

(20)

Derik ve Karacadağ suyu

Karacadağ'ın Derik bölgesine ait kaynaklara örnekler

Derik ilçesine bağlı 70-80 haneli bir köy. Buğur Sırtını Karacadağ'a veren ve sarımtırak bir kayalığın eteğinde kurulan köy yıllardır sahip olduğu mağara sayesinde yaşıyor. Buralarda yaşamın çok eskilere dayandığı, eriyen kayalardan belli oluyor.

İnsanın yürüdüğü, hayvanların geçtiği kayalar kısmen erimiş. Mağara köyün üst kısmında yer alan ve oldukça yüksek, sarp kayalığın altında bulunuyor.

Osman Göngören mağaranın özelliklerini anlatıyor. Mağaranın adı Buğur.

Köy ve yerleşim yerlerinin adları Türkçeleştirilirken, mağaraya ve köye de Derinsu adı verilmiş. Köylüler bu suya Ava Zinar diyorlar. Yani Kaya Suyu. Mağaranın içi yaklaşık üç metre kare var. Kayaların altında kaynayan su, mağara içinde bir göl oluşturmuş. Su kayaların arasında köyün içine, oradan da çeltik tarlalarına akıyor.

Gölün duruluğu ve derinliği dikkat çekici. Bu su yerden bitiyor. Sürekli kaynıyor ve mağarayı dolduruyor. Mağara içinde oluşan gölletin derinliğinin yer yer on metreyi bulduğu ifade ediliyor. Suyu buz gibi. Çocuklar suyu kirletmesine rağmen hala şaşılacak kadar temiz ve duru duruyor. Temizliğini akmasına yoruyor. Daha çok Sine Seydoş ziyaretine gelen kadınlar mağaraya geliyor (64).

Çınar ve Karacadağ suyu

Çınar'ın 30 yıllık su ihtiyacı karşılandı. Diyarbakır'ın Çınar İlçesi'ne Karacadağ eteğinde bulunan Beneklitaş kaynak suyundan, su şebekesi çekildi.

(Kenthaber.17-10-2004) Karacadağ eteklerindeki Hırbestili kaynağından Çınar ilçe merkezine getirilen cazibeli su sayesinde, su sorununu ortadan kaldıran Çınar Belediyesi, 2010 çalışma sezonunda başlattığı çalışmalarla kaçak su kullanımını da kayıt altına alarak önemli bir başarıya imza attı. Diyarbakır'ın Çınar İlçesi'nde su sorunu son buldu. İlçe merkezine yaklaşık 28 kilometre uzaklıkta yer alan Karacadağ eteklerindeki Hırbestili kaynağından yıllar önce ilçe merkezine bağlanan cazibeli su, borular küçük ve eski olduğundan yetersiz kalıyordu. İlk iş olarak 2009 yılı çalışma sezonunda borular tamamen yenilendi. Daha önce 12 bin

Hz. Seydoş'taki menba

(21)

nüfusun ihtiyacını karşılamayan su, 70 bin nüfusun ihtiyacını karşılayabilecek kapasiteye ulaştırıldı (Diyarbakır , Söz . 03.09.2010 ).

Diyarbakır ve Karacadağ suyu

Karacadağ soğuk suların olduğu bir yerdir.Serin rüzgarlar nefes almamızı sağlar Kanuni Süleyman Bağdat Seferi'ne giderken Karacadağ'dan getirilen “Hamravat Suyu”nu içip rahatladıktan sonra, “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya cihanda devlet bir nefes sıhhat gibi” özdeyişini söylemiş Hamravat suyu:1535'te Kanuni kendi kesesinden bu suyu Diyarbakıra getirdi (10).

Karacadağ bir şifa mekanıdır:

29.09.1549'da Kanuni İran seferine giderken Diyarbakır'a uğradı. Halep'ten geliyordu. Yolda hastalandı. İstirahat ve tedavi için Karacadağ yaylalarında bir süre kaldı (11).

Diyarbakır salnamelerinde 'Bu dağların bazısında el ve ağız dayanmayacak surette soğuk sular tenebbu ve pek latif havalar tenessüm eder' denmektedir (12).

Rahmetli Esma OCAK Karacadağ'ı şöyle anlatır:

İsterseniz biz sizinle Karacadağ'ın bu günkü hallere düşmeden önceki yıllara doğru şöyle hayali bir yolculuk yapıp, tarih ve edebiyatımıza damgasını vuran bir olayı birlikte yaşayalım. 1554 yılında İran seferinden hasta olarak dönen Muhteşem Süleyman o hükümdarlar hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, konaklamak üzere, otağını Karacadağ'ın eteğindeki ormanlığa kurdurtarak istirahate çekilmiş, ciğerlerinden rahatsızmış. Yorgunluğuna, stres ve heyecanlarına eklenen terleyip üşümelerden, iştahsızlıkla yoklayan ateşlerden zayıflayıp bitkin düşen bu ülkeler fatihi dev yürekli, narin yapılı hünkarın gönlü, ölüme yenik düşerek bu güzelim dünyayı, bu koca imparatorluğun hükümdarlığını bu yaşta ve böyle feci bir şekilde bırakıp gitmeye razı gelmediğinden, Azraille cebelleşmeye başlamış. Tutuştukları güreşten yenik çıkmak üzere olduğunu algılayınca, zaptettiği kalelerin, kazandığı zaferlerin, sahibi bulunduğu debdebe ve daratın tümü nazarında sıfıra inmiş. Müthiş bir yıkım içine girdiğinden, yüzüne, acılı, hüzünlü, sert çizgiler oturmuş. Baş ucunda bekleyen hekimlerinin önerileriyle yapıp sundukları ilaçları reddeder bir umutsuzluk içinde yıkılıp kaldığı yatağında ateşin etkisiyle sayıklayıp, öteki dünya seferine hazırlanırken, ilerleyen günlerin, ciğerlerini zorlayan nefesine rahatlamaya benzer bir hafiflik getirdiğini sezgileyerek, cılız da olsa yaşama dönebileceği gibi bir umuda kapılmış.

Bu Karacadağ'ı kuşatan ağaçların salgıladığı oksijeni soluyup, eşi benzeri gö- rülmemiş kalitedeki HAMRAVAT suyunu içerek, şifalı otlarıyla beslenen koyunların yağından, yoğurdundan, arıların çiçeklerinden derledikleri baldan az az da olsa yiyebilmenin sağladığı iyiye doğru gidiş, Hükümdara önceden verdiği yola devam

(22)

emrini erteleten kararı aldırmış...

Bir rivayete göre kırk gün, diğer bir söylentiye göre de iki ay burada kalarak, iyiden iyiye sağlığına kavuştuktan sonra yol hazırlıklarını başlatmış.

Geçirdiği hayal kırıklığıyla dolu ateşli, acı veren evreler, sağlığın, hatta bir tek soluk alıp verişin bile hiç bir görkem, hiç bir şan ve şöhret, hiç bir rütbe ve varlıkla kıyaslanamayacak değerde bir nimet olduğunu ruhuyla benliğine çok etkileyici bir biçimde yerleştirmiş olacak ki;

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya cihanda devlet bir nefes sıhhat gibi”

dizelerini atlattığı bu badireden sonra Karacadağ eteklerinde yazıp söylemiş.

Tamamen sağlığına kavuşup İstanbul'a döndükten sonra, kendisine yeni bir hayat bahşeden Karacadağ'la, bağrından fışkırttığı suya karşı duyduğu minneti ödemek kadirbilirliğiyle, baş ustalarından Kasım Çelebi'yi Diyarbakır'a gönderip, ilkel, uyduruk arklar, su yollarıyla kente ulaşan HAMRAVAT suyunu mazbut ve gizli ka- nallarla bir yere kadar getirttikten sonra, yaptıracağı su kemerlerinin üstünden sur içindeki depoya ulaştırmak suretiyle kent halkını çok temiz ve sağlıklı bir suya ka- vuşturması göreviyle vazifelendirmiş.

Kanuni Sultan Süleyman hazretlerinin emri şahaneleriyle iki buçuk, üç yıl içinde yaptırılan su kemerleriyle kanalların böyle hoş bir anısı vardır (36).

Karacadağ suyunu getiren su kantaraları

Karacadağ suyunu getiren su kantaraları (Foto: Osman Köker)

(23)

Karacadağ havzasında kış ve ilkbahar aylarında akan dere ve akarsuların yeterli olduğu gözlenmiştir. Bunların birçoğunun özellikle kurak yıllarda, yaz mevsiminde kuruduğu bilinmektedir. Bu akarsuların çoğundan ne yazık ki yararlanılamadığı gözlenmiştir. Bazı yerleşim yerlerinde, akarsuların önüne basit setler çekilerek göletler oluşturulmuştur. Bu göletlerden köylüler arazi varlığı oranında yararlanmaktadırlar. 1984 yılında sulama göletlerin yapımına başlanmış, buna rağmen günümüze kadar köylü çabaları dışında herhangi bir işlem yapılmamıştır. Sulama göletlerinin kapasitesi o yıl ki yağış miktarına bağlı olarak değişmekle birlikte 700-800 dekar bir alan bu göletler aracılığıyla sulanabilmektedir.

Kantaralar - Su Kemerleri - Diyarbakır ( N satıcı)

Karacadağ suyunun Diyarbakır'a giriş yeri (Gözeli)

(24)

Ancak Alatosun köyünde mevcut göletlerin su birikim sorunları vardır.

Biriktirilen suyu muhafaza etmek de önemli bir sorundur. Bazı göletlerde (özellikle Karacadağ beldesi) su kaçağı yaşanabilmekte bu da ekilecek çeltik tarım alanını sınırlamaktadır. Bu göletlerin çok küçük yatırım masrafları yapılarak tesis edilmesiyle yöre halkının refahının yükseltilmesine katkı sağlanabilir. Akarsuların olmadığı yerleşim yerlerinde 150-200 m derinlikten sondaj yoluyla yer altı sularının da kullanılabileceği görülmüştür (29).

Seggür Çayı: Karacadağ'ın kuzey yamacından ve Çiyaye Res'de akan sulardan oluşur. Bazalt platodan kuzeydoğuya doğru akar. Diyarbakır topraklarında Yekav denilen yerde Boğaz Çayı ile birleşir. Bundan sonra Devegeçidi Suyu adını alır.

Devegeçidi Barajı da bu iki çayın önünde kurulmuştur. Bu çayda yasayan balıkların rengi siyahtır. Kışın ve ilkbaharda suyu çoktur. Yaz mevsiminde suyu kurur. Yine de geniş yaylada beslenen hayvanların su ihtiyacını karşılar. Az bir masrafla bu çevrede çok amaçlı göletler yapılabilir. Köylülerin kendi çabalarıyla kazdığı iptidai kuyuların önünde sebze ekimi yapılmaktadır (57).

Tarihte Karacadağ ormanları

Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde Karacadağ'dan bahsederken, sığ ormanlık alanların varlığına dikkat çeker. Urfa'dan Diyarbakır'a giderken, meşeliklerden güneş yüzü göremediğini, yolculuk boyunca bin bir çeşit bitki ve çiçek gördüğünü defterine kaydeder. Evliya Çelebi'nin tarihe düştüğü not ne kadar doğru bilemiyorum ama Karacadağ'ın geçmişten taşıdığı birçok izi günümüze ulaştırdığı halde, bugün artık özelliklerini bir bir kaybettiği görülüyor...

Sığ olmasa da birçok ağaç türü her bahar kökü üzerine yeşeriyor yeşermesine ama üç-beş günde koyun sürülerinin, develerin gazabına uğrayarak, yapraksız ve dalsız kalıyor. Kökü toprakta gökyüzüne uzanmanın umuduyla, bir başka baharı bekliyor. Yani Karacadağ ağaçsız bir dağdır. Evliya Çelebi'nin yazdığı dokuyu kaybedeli yıllar oldu. Karacadağ taş istilasındadır. Ne ağaç, ne bin bir çeşit çiçek var ortada. Her yer simsiyah taşlarla kaplı. Umudunuz derin bir hüzne dönüşebilir. Ama umudunuzu kaybetmenize gerek yok. Kaç talana, kaç yangına uğradı Karacadağ.

Yüz sene evveline kadar Diyarbakır bölgesinin büyük bir kısmı ormanlıktı. Karacadağ çevresi, Çermik, Çüngüş, Ergani, Piran, Eğil, Hani, Lice, Kulp ve Hazro dağlık mıntıkaları baştan başa meşe ormanıyla örtülü idi. 1870 yılında Diyarbakır-Siverek yolunu açtıran Vali Kurt İsmail Paşa'nın bugünkü Kırgalı (Pirinçlik) ötesinden (şehrin 25 km kadar batısı) yol güzergahını geçirmek için baltacı kolları gönderdiği ve Karacadağ'ın bu kuzey eteklerinde günlerce orman içinden ağaç kestirerek yolu açtırdığı bir hakikattir (14).

Eskiden Karacadağ ağaç ve ormanla kaplıydı. Develerle odun getirilirdi. Ne deve kaldı, ne de odun. Şimdi develer gelince, atlar onları vahşi hayvan sanıp ürküyor. (2)

Fuat İplikçi anlatıyor; Vatandaşlar Karacadağ'a kadar kesip getirmişler ormanları. Evliya Çelebi de ağaçlardan gökyüzünün görünmediğini söyler (15).

(25)

Rahmetli Esma OCAK Karacadağ'ı şöyle anlatır:

Eski tarihlerin birinde, Diyarbakır'ın güneybatısını genç mi genç, yeşil mi yeşil bir dağ kaplar, bağrından püsküren lavların karattığı bazalt taşların altından, ya- nından yöresinden sular fışkırmış. Altına güneş geçirmez sıklıktaki ağaçlarla kaplı bu yeşilli karalı dağın adı KARACADAĞ'mış. Eteklerine konup kalkan aşiretlerin, yaylasında otlayan sürülerin, yamaçlarında yayılan atların, düzlüğüne çöküp kalkan develerin, ağaçları arasında tur atan kuş çeşitlerinin, oğul veren ana kovanlarının haddi var, hesabı yokmuş.

Yüzyıllar boyu sürdüre geldiği misafirperverliği gereği, sonu gelmez kervanlara, tilki, geyik, kurt, kuş katarlarıyla, yaban keçisi sürülerine kol, kucak açar, doruklarında uçuşan bulutlara baş değdirebilmek sevdasıyla dinçleştikçe dinçleşirmiş. Amma ve lakin günün birinde görkemine göz diken azılı bir canavar, varlığını yok etmek ihtirasıyla üstüne doğru yürüyüp, dipten doruğa yalayıp yutmak suretiyle, bugünkü duruma düşürmüş zavallıcığı.

Asırlardan beri az ötesindeki toprakların altında yatıp uyuyan bu canavarın adı bakır madeni, dürtükleyip uykudan uyandıranı da, devletmiş. Eşe deşe, devire çevire, altını üstüne getire, kazmalaya kazmalaya damarına parmak basınca, öyle bir öfkeyle silkinip, başını topraktan çıkararak kükremiş ki, korkudan ödü kopan Karacadağ, olduğu yere sinivermiş. Nasıl sinmesin ki? Boynuna geçirdikleri kemendi ellerinde tutan devlet adamlarının, bu canavarı hale yola sokmak için yakmayı planlayıp, altına verilecek odunu kendisinden temin etmeye kalkışabilecekleri korkusuna kapılmış. "Aman! Yaman" diyemeden de korktuğuna uğramış.

Devrin boş beyinli idarecileri kafa kafaya vererek, bir sürü istişarede, fikir alışverişinde bulunduktan sonra, akıl almaz bir sorumlulukla katline ferman hazırlamışlar, Koca Karacadağ'ın.

Bulunan madeni eritip bakıra dönüştürmek için o bölgeye bilmem kaç katır yükü odun getirecek olanların askerlikten affedilecekleri yasasını çıkarmışlar. Yasa ilan edilir edilmez, eli balta tutan herkesle birlikte, çevre kent, ilçe ve köylerden akın akın, ordular halinde gelenlerin tecavüzüne uğramış. O devletten bu zillete, o bekaretten bu saldırıya uğrayışa nasıl dayansın cömertliği, mertliği, güzelliği ile göğsünü bir kalkan gibi sivriltip duran Karacadağ. Kahrından, utancından yerin dibine girmek istercesine suyunu selini karnına çekip, ölüm gibi ağır bir uykuya dalmış.(36)

Karacadağ volkan konisi (1938 m) bulunmaktadır. Bu volkan konisi, türü (Hawaii) gereği, yaymış olduğu lav bazaltik olup, siyah ve çok akışkandır. Bundan dolayı Karacadağ Volkanı yükselmemiş ancak geniş alanlara yayılmıştır, genel olarak bazik lav karakterli bazalt (karataş) taşları yayılmış durumdadır. İlçenin en yüksek yeri olan Karacadağ volkan konisinin zirvesi (1938 m) ile bu koniye bağlı oluşmuş olan bazı parazit konilerdir. Bunlardan en önemlileri ise Kurt Tepesi (604) ile Beş Tepe'dir. Karacadağ'ın bulunduğu alanda yer yer Meşe (Quersus) ormanlarına rastlan-

(26)

maktadır. 20.yy'ın ortalarına doğru bu alanlar orman açısından zengin bir örtüye sahip iken, bu yıllardan sonra kaçak kesimler ve yakacak temin etmek için büyük oranda tahrip edilerek yok olmayla yüz yüze bırakılmıştır. Ormanın yok edildiği alanlarda dikenimsi Garig toplulukları yer almaktadır (16).

Sık, güzel meşe ormanları tükenmiştir. Ormanların kalıntısı olarak çalılıklar, fundalıklar görülür ve geçmişin büyük ormanlarının belgeleri olarak dikkati çeker.

Meşeden başka kızılağaç, gülgen, isfendan, yabani gül, yabani fındık ağaçları kuru ormanlar halinde yer yer kalabilmişlerdir. Dağ keçisi ve benekli pars tükenmiştir.

Yaban ördeği, çulluk, keklik, bıldırcın hala görülmektedir (1).

Karacadağ'ın doğal vejetasyonunda meşe ormanları, Besrek Tepesi, Bedro Yaylası ve Leblebitaş Köyü etrafında küçük topluluklar halinde mevcutur.

Bunun yanında alanda, Leblebitaş dışında alıçlar çok az sayıda bireyden oluşan ve alt örtüsü otlatma nedeniyle yok olmuş topluluklar oluşturmaktadır. Alandaki aşırı tahribat nedeniyle gerek orman gerekse step toplulukları homojen bir yapı arz etmemektedir. Alanda tanımlanan birliklerin tamamı tek ve çift tekerrürlü türlerin bol olarak bulunduğu insan etkisi altındaki tahribatı işaret eden açık birlikler halindedir.

Karacadağ'da doğal olarak yetişen bazı bitki türleri sebze olarak kullanılmaktadır. Bunlardan Diyarbakır'da yaygın olarak satılan bitkiler; kenger ve akban bitkileridir. Sebze olarak kullanılanlar; tere, kenger, yarpuz, tuzik, çoban çantası, hardaldır. Meyva olarak ise; alıç türleri, dardagan türleri, ahlat yetişir (82).

Karacadağda meşe ağırlıklı ağaçlandırma var

(27)

Ağaçsız bir dağ

Karacadağ, Diyarbakır-Urfa-Mardin Üçgeninde Oldukça Geniş Bir Alana Yayılan, Sönmüş Volkanik Bir Dağ.

Karacadağ, Diyarbakır-Urfa-Mardin üçgeninde oldukça geniş bir alana yayılan, sönmüş volkanik bir dağdır. Yöre insanı dışında, çoğu kişi Karacadağ'ın bir dağ olduğunu bile bilmez ya da fark etmez. Çünkü dağlarda olan birçok yeryüzü şekli ve dağ dokusuna Karacadağ'da rastlanmaz. Daha çok yüksek bir yaylayı andırır. Ama yayla değil, basbayağı dağdır. Dağın rakımı Urfa sınırlarında 550 metreyken, daha üst kısımlarına gidilince 1915'e kadar ulaşır. İnsan yükseltinin farkına bile varamaz.

Derin vadileri, yüksek uçurumları yoktur. Ancak yükseltisi kışın zemheri bir soğuk, yazın serin bir esinti olur insanın yüzünde...

Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde Karacadağ'dan bahsederken, sığ ormanlık alanların varlığına dikkat çeker. Urfa'dan Diyarbakır'a giderken, meşeliklerden güneş yüzü göremediğini, yolculuk boyunca bin bir çeşit bitki ve çiçek gördüğünü defterine kaydeder. Evliya Çelebi'nin tarihe düştüğü not ne kadar doğru bilemiyorum ama Karacadağ'ın geçmişten taşıdığı birçok izi günümüze ulaştırdığı halde, bugün artık özelliklerini bir bir kaybettiği görülüyor. .

Sığ olmasa da birçok ağaç türü her bahar kökü üzerine yeşeriyor yeşermesine ama üç-beş gün de koyun sürülerinin, develerin gazabına uğrayarak, yapraksız ve dalsız kalıyor. Kökü toprakta gökyüzüne uzanmanın umuduyla, bir başka baharı bekliyor. Yani Karacadağ ağaçsız bir dağdır. Evliya Çelebi'nin yazdığı dokuyu kaybedeli yıllar oldu. Karacadağ taş istilasındadır. Ne ağaç, ne bin bir çeşit çiçek var ortada. Her yer simsiyah taşlarla kaplı. Umudunuz derin bir hüzne dönüşebilir. Ama umudunuzu kaybetmenize gerek yok. Kaç talana, kaç yangına uğradı Karacadağ? O bilinmeyen, kaçak söylenen bir türküdür köy odalarında. Cevabı dengbejlerin yanık seslerinde saklıdır. Talana, yangına ve sürgüne dair söylencelerin adıdır Karacadağ.

Yoksulluğun ve koçerlerin sığınağıdır. Bütün ağaçlarını kaybetmiş, çırılçıplak kalmış ulu orta...

Karacadağ'da bir dağ meyvesi Kahvesinden faydalandığımız aluç (Alıç) Karacadağ menengiçi

(28)

Ama bir Bedro Tepesi vardır ki insana umut aşılar, Evliya Çelebi'yi hatırlatır.

Çölün ortasında bir vaha misali. Bedro bütün siyahlığa rağmen ağaçlı ve yeşildir. Bir orman değildir, koruluktur. Asırlık meşelikleri insanı soluklandırır. Evliya Çelebi'nin anlattıklarının binde biri kadar olmasa da meşe ağaçları bütün savrulmuşluklara inat, dimdik ayaktadır. Her nasılsa korunmuş, bugünlere ulaşmıştır Bedro Tepesi. Bir de kıl çadırlar vardır yanı başında Bedro'nun. Yoksuluk ve unutulmuşluk kokan, teknolojiden uzak, elektiriksiz kıl çadırlar. İçlerinde sıra sıra ve her yaştan zayıf, çelimsiz çocuklar yaşar. Anneleri, babaları dağda, bayırda koyun sağmada ya da otlatmada. Onlar ise yapayalnız, bir başlarına çadırlarda büyümeyi beklerler. Kapkara gözleri, soğuktan çatlamış elleri Karacadağ dokusunun tamamlayıcısıdır adeta...

Ne eski koyun sürüleri ne de geniş otlaklar var artık... "Yoksulluk bizi burada yaşamaya mecbur ediyor. Başka ne yapabiliriz? Koyun nerede doyarsa biz ordayız.

Bu yıl kurak geçiyor. Koyunların sütü yok denecek kadar az." diyor Bedro'lu Hasan amca. "Çeltik tarlaları vardı buralarda eskiden. Karacadağ pirinci deyince akıllar dururdu. Şimdi biz burada bulgura hasretiz." diyor Hasan amca, "Çok değil, 70-80 yıl önce buralar hep ağaçlarla kaplıydı. Kesilenler, yakılanlar derken elimizde üç-beş ağaç kaldı. Korumaya çalışıyoruz. Bir gölgelik olsun, üç-beş kuş yuva yapsın diye korumaya çalışıyoruz..." diyor içi burkularak (66).

Karacadağ (Fotoğraf: Edip Çelik)

(29)

Karacadağ eteklerinde kurulmuş Alabalık ve Sera tesisleri

Fotoğraf: Edip Çelik (2013)

(30)

Karacadağ ve Yaz

Geçmişteki yazlığımız Karacadağ

Bugünlerde yazın Hazar gölüne gidenler geçmişte Karacadağ'a giderdi.

Hüseyin Abdioğlu o günleri anlatıyor: Zaten Diyarbekirliler yazlık diye bir yerlere gitmezlerdi. Diyarbekirlilerin bir de Karacağ eteğinde Ova bağ yolu dedikleri manzarası güzel mekanları vardı. Orada çadırlar kurulurdu. Orada herkesin bir çevirmesi vardı. Rahmetli dedem anlatırdı; O kadar kalabalık olurmuş ki, yazın orada bezzaz dükkanı bile açılırmış. O zamanlar Alipınar köyü bile orman içindeymiş. Milli

aşiret Hamidiye kumandanı İbrahim paşa o ormanların hepsini yaktırmış.(15) 1937 yılına ait bir kitapta Diyarbekir halkının yaz mevsimini geçirmek için daha

yüksek ve serin Ergani ilçesine, Karacadağ dağ köylerine ve şehrin bağlar mevkiindeki köşklerine gittikleri söyleniyor .(17)

Mehmet Mercan anlatıyor: Diyarbakır'ın kar depolarının çoğu Karacadağ eteklerinde, Gazi Köşkü sırtlarında ve Kırklardağı üzerindeydi. Kışın yağan kar buralarda depolanırdı. Toprağa derin ve geniş çukurlar açılır, toplanan kar buralara bastıra bastıra doldurulur üstü bolca samanla ve kalın bir toprak örtüsü ile kapatılır, yaza saklanırdı. Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında bu kar depoları usulüne uygun açılır, muhafazalı bir biçimde kente getirilir testereyle kesilerek satılırdı...

İlkbahar ve Karacadağ

Baharın bir habercisi kenger satılmasıydı. Karacadağ'da orman kalmadı ama bin yılların "kenger"i direndi zamana. Kar erimeye başlayınca, kenger topraktan fışkırır. Hele birazcık güneş görsün, dikenli yapraklarını toprak yüzeyine, gövdesini de toprağın derinliklerine uzatır. Kara, soğuğa dayanıklıdır. Her taşın altında biten kenger, yöre insanın da vazgeçilmez yemeğidir. Beş-on santimetre uzunluğundaki etli ve süt beyaz gövdesi yemek yapılırken kullanılır, dikenleri de kuruyunca çevre köyler için iyi bir yakacak olur. Bahar öncesi yetişmeye başlayan kenger, mayıs ortalarında yeşilliğini kaybeder, kartlaşır ve dikenleşir. Dikenleşen kenger kadınların sırtlarında kıl çadırlara, köylere taşınır. Yani kenger üç ay aş, beş ay yakacaktır. Antik Karacadağ lavlarında yetişen, kıraç ve yanmış toprağı sever kenger(13).

Bazalt kaplı Karacadağ

(31)

İlçe merkezine yaklaşık 45 kilometre mesafede bulunan 1.919 rakımlı kayak merkezinin yer aldığı Karacadağ'ın zirvesinde sabah saatlerinde kar yağışı başladı.

Zirveye doğru yoğunlaşan kar nedeniyle toprak beyaza büründü. Meteoroloji Bölge Müdürlüğü yetkilileri, bölgedeki kar yağışının gece geç saatlere kadar sürmesinin beklendiğini bildirdi (55).

Şanlıurfa'nın Siverek İlçesi'nde bulunan Karacadağ Kayak Merkezi yeni sezonu törenle açtı. Karacadağ Kayak Merkezi sezona şölen havasında girdi. Yoğun katılımın yaşandığı açılışta özellikle çevre köylerden gelen vatandaşların kayak gösterileri dikkat çekti.

Sıcak iklim bölgesinde bulunan Şanlıurfa'nın en yüksek bölgesi Siverek İlçesi'ne bağlı Karacadağ'da, 1998 yılında hizmete giren Karacadağ Kayak Merkezi'nin yeni sezon açılış törenine, Şanlıurfa Valisi Şükrü Kocatepe, Diyarbakır Dağlara Bahar Gelende

Kenger Nisan sonunda eyvallah der, bahar da öyle, buralarda. Birden sıcak bastırır. Kenger sevdalıları deseler de, Kenger bu günlerde spesiyal bahar lezzeti.

Tıpkı Karacadağ'a has mantar türü Kemê gibi. Karacadağ dedik de, bir başka olur Karacadağ'da bahar. 250 rakamıyla ifade edilen ve 40 ayrı familyaya mensubiyeti bilinen bitki türlerinin ve de Ters Lale'nin vatanıdır Karacadağ. Bahar en çok bu bitkilerin doğayla kucaklaşmasına yakışır (18).

Karacadağ Yaban Lalesi, Mart aylarında açar, Nisan aylarında solup kaybolur.

Karacadağda kış (Foto Çağdaş)

Fotoğraf: Burhan Çelik

Karacadağda kayak

(32)

Vali Vekili Abdulkadir Yazıcı, 20. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Alaaddin Örsal, İl Jandarma Komutanı Kıdemli Albay Erdal Sarızeybek, Emniyet Müdürü Kutlay Çelik, Siverek Kaymakamı Halil İbrahim Değerli, davetliler ve çevre köylerdeki vatandaşlar katıldı. Kayak merkeziyle ilgili bilgi veren Siverek Kaymakamı Halil İbrahim Ertekin, 1919 metre yüksekliğinde volkanik bir yanardağ olan Karacadağ'da, 1998 yılında kurulan kayak merkezinde pist uzunluğunun 300 metre, genişliğinin ise 500 metre olduğunu söyledi. Ertekin, bölgenin elektrik probleminin çözülmesi için trafo kurulacağını bildirdi.

Sıcak iklim kuşağında bulunan Şanlıurfa'da kayak merkezi bulunmasının sevindirici olduğunu belirten Vali Şükrü Kocatepe, bölgenin elektrik ihtiyacının trafoyla giderileceğini, konaklama tesisi ve spor tesisleri için çalışmalar yapacaklarını söyledi.

Açılış töreninden sonra, saatinin 5 milyon lira, günlük ücretininse 20 milyon lira olduğu kayak takımlarını kiralayan köylüler, kayak şov yaptı. Kayak yapmayı kendi kendilerine öğrenen ve zirvesinde batonsuz kayan köylülerin zaman zaman yaptıkları akrobasi hareketler, davetlilerin beğenisini kazandı. Şalvarları, puşularıyla kayak yapan köylüler, kayakseverleri Karacadağ Kayak Merkezi'ne davet etti.

www.kenthaber.com: 05 Ocak 2004.

Karacadağ'da kayak

Fotoğraf: Burhan Çelik

(33)

Diyarbakır

Gençlik ve Spor Müdürlüğü'nün organize ettiği 'Karacadağ Kış Yürüyüşü' programıyla 400 genç kayak yapma imkanı buldu. Karacadağ'ın eteklerine ilk kez çıkan gençler kayak yaparak doyasıya eğlendi. ..

Karacadağ'da ilk etapta 1,5 kilometrelik yolu aştı. Ardında Karacadağ'ın zirvesine ulaşan gençler, burada kayak yapma imkanı buldu.

Diyarbakır

Doğa Sporları Gençlik Kulübü,

Diyarbakır

Ticaret Meslek Lisesi Doğa Sporları Kulübü ve Dağcılık Federasyonu

Diyarbakır

İl Temsilcisi Abdurrahim Ekin'in de katıldığı kayak programı renkli geçti. . Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü Abdullatif Umut, bu programı düzenlemekten dolayı mutluluk yaşadıklarını söyledi. Gençleri kayakla tanıştırmanın mutluluğunu yaşadıklarına dikkat çeken Umut, şimdiye kadar kayakla tanışma imkanı bulamayan gençleri bir araya getirdiklerini söyledi. . Gençlerin mutluluğunu paylaştıklarına dikkat çeken Umut, güzel anların yaşandığına vurgu yaptı. Farklı projelere imza atmaya çalıştıklarını anlatan Umut,

"Şimdiye kadar hiç kayakla tanışmayan 400 gencimizi kayakla tanıştırdık. Çok güzel anlar yaşandı. Gençlerimiz çok mutlu oldular. Onların mutluluğu bizim mutluluğumuzdur." dedi. . Çoğunluğu lise öğrencilerinden oluşan öğrencilerin ilk defa kayak yapma imkanı bulduğunu anlatan Umut, öğrencilerin boş zamanını bu şekilde değerlendirdiklerine dikkat çekti. Gençleri kötü alıkoymayı planladıklarını söyleyen Umut, şöyle konuştu: .

"Gençlerin devlete millete faydalı gençler olmaları için etkinlikler yapmaya çalışıyoruz. Bunun için farklı projeler üzerinde çalışıyoruz. Bu projeyle de hem

Diyarbakır

Gençlik Spor ve Müdürlüğü'nün organize ettiği 'Karacadağ Kış Yürüyüşü' programıyla 400 genç kayak yapma imkanı buldu.

Diyarbakırlı 400 Genç Karacadağ'da Kayakla Tanıştı

(34)

gençlerin kayak yapma imkanı bulmasına ön ayak olduk hem de gençlerin bir araya gelmesini sağladık. Bu herkesin toplumsal sorumluluğudur. Herkesin bu konuda duyarlı olması lazım." .

Dağcılık Federasyonu

Diyarbakır

İl Temsilcisi Abdurrahim Ekin ise böyle bir programın yapılmasından dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Gençlere hitap eden önemli bir programın ortaya konduğuna dikkat çeken Ekin, öğrencilerin büyük bir bölümünün ilk defa Karacadağ'a çıkma fırsatını bulduğunu anlattı.

Programın yapılış amacının da bu olduğunu dile getiren Ekin, ciddi bir desteğin olmasından dolayı mutluluk duyduklarına dikkat çekti. .

Daha önceki gezilerde en fazla 15 kişilik grupları götürebildiklerini ifade eden Ekin, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'nün desteğiyle 400'den fazla öğrencinin kayakla tanıştığını dile getirdi. (Cihan Haber Ajansı) 29.02.2012

Kayak yapmak isteyen Karacadağa gidiyor

11 Ocak 2011 günü birlik olarak kayak yapmaya gelen vatandaşlar, Türkçe ve Kürtçe müzik eşliğinde kar üzerinde halay çekip, mangal keyfi yapıyor. Şanlıurfa'nın Siverek İlçesi'nde 1919 rakımlı olan volkanik Karacadağ'daki kayak merkezi yeni sezonu açtı. Şölen havasında açılışı gerçekleştirilen Karacadağ'da oldukça renkli görüntüler yaşanırken, en çok ilgiyi çevre köylerden şalvar ve poşularıyla kayak yapmaya gelen köylülerin gösterileri çekti. Sıcak iklim bölgesinde bulunan Şanlıurfa'nın en yüksek bölgesi Siverek İlçesi'ne bağlı Karacadağ'da, 1998 yılında hizmete giren Karacadağ Kayak Merkezi'nin yeni sezon açılışı yapıldı. Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Malatya gibi çevre illerden çok sayıda vatandaşın geldiği Karacadağ'da, pist uzunluğu 300 metre, genişliği ise 500 metre olan kayak merkezinde kaymanın tadını çıkardı.

Türkiye`de en ucuz kayak keyfi'nin yaşandığı Karacadağ'da, kayak ücreti alınmazken, tesiste günlük olarak 20 liraya kayak takımları kiralanarak vatandaşların hizmetine sunuluyor. Bölge insanının vazgeçilmez tutkusu haline gelen Karacadağ'da kayak yapmayı kendi kendilerine öğrenen ve zirvesinde botsuz kayan köylülerin zaman zaman yaptıkları akrobasi hareketler, davetlilerin beğenisini kazanıyor.

(35)

Şalvarları, poşularıyla kayak yapan köylüler, kayak severleri Karacadağ Kayak Merkezi'ne davet etti.

Günü birlik olarak kayak yapmaya gelen vatandaşlar, Türkçe ve Kürtçe müzik eşliğinde kar üzerinde halay çekip, ardından mangal keyfi yaparak günün yorgunluğunu üzerlerinden atmaya çalışıyorlar. Faik Bulut'un Karacadağ izlenimleri üç ünlü vadi ve su kaynağı görüyoruz: Çelkani (Kırk gözeler), Eyyüppınar ve Zirkevi.

Her taraf guni (yani geven), taş ve kayayla kaplı. Göçerler üç kısım: İlki konar göçerler; yazı yaylada, kışı Ceylanpınar, Viranşehir ve Çınar tarafında ovada geçiriyorlar. Tek geçim kaynakları hayvancılık. İkincisi, dağ çevresindeki köylerde yerleşik olanlar. Sadece yazın hayvanlarını Karacadağ'a götürüyorlar, sonbahar ve kışın köylerine dönüyorlar. Üçüncüsü eskide kalan bir göçerlik türü. Bölgenin yerlisi olmayıp dışarıdan gelenler. Beritanlılar aşireti gibi.

Karacadağ'ın doğu yüzü Diyarbakır'a, Çınar ilçesine bakıyor. Ovabağ, Kalecik, Leblebitaş (Çepeniya) ve Karasungur (Geliyebukan) köylerini geçiyoruz.

Burada volkanik patlamalar sanki dün yaşanmış gibi, arazi 50 kilometre boyunca uzanan bir kömür deposunu andırıyor. Bir yandan da bazaltların içinden ağaçlar fışkırıyor. Diğer etekte göremediğimiz pirincin hasını, muhtarın tarlasında bulduk.

Yöre pirinci deyince durmak lazım! Taşlık ve soğuk suyla beslenen toprakta yetişiyor.

Yedi yılda bir ekilmesi gerek, yoksa toprağın bereketi kalmaz. Arazinin yapısına göre bire 60 ürün verebilir. Bir ölçeğe dört beş ölçek su koymak lazım ki, beyler sofrasının pirinci kıvamını bulsun! Ahmed Arif bam telini yakalamış: 'Karacadağ'da çeltikler/

Bir kız çocuğunun gözyaşı gibi/ Ayak bileğinde bir dizi boncuk/ Sol omzunda nazarlık/ Dağ başında unutulmuş, üşümüş/ Minicik bir aşiret kızının/ Damla damla, berrak olur pirinci/ Kamyonlarla, katır kervanlarıyla/ Beyler sofrasına gider' Gıre Bedro'da (Bedro Tepesi) bulunan obadakiler Şahin aşiretinden. Zazaca ve Kurmanci konuşuyorlar. Anlattıklarına göre 300, 400 yıl önce Bingöl tarafından gelmişler. Bir paşanın hışmına uğrayan kardeşler dört bir yana göçmeden önce kendi aralarında bir parola belirlemiş: Şeva reş, şuva reş; miya qer, berxe ber.' (Kara gece, kara nadas; karakoyun ve önündeki kuzu.) Bu sayede yüzyıl sonra birbirlerini bulmuşlar. Onlar da yaşamlarından şikâyetçi ama başka meslek olmayınca köy ile

(36)

yayla arasında idare etmeye çalışıyorlar. Yöredeki biricik deve sürüsü bu göçerlerin mülkiyetinde (2).

Diyarbakır Karacadağ kilimlerinde malzeme ve teknik

Özellikle düz dokuma yaygılarda büyük zenginlik ve çeşitlilik söz konusuyken zamanla yok olma aşamasına gelmiştir Hayvanlardan kırkılan yünler temizlenir,yün tarağında taranarak koyun pisliği ve ot dikenleri temizlenir.taranan yünler teşi denen eğirme aletiyle ip haline getirilir,son zamanlarda fabrikasyon ipler kullanılmaya başlanmıştır.

Elle eğrilerek kullanılan ipler kilime güzellik katar.Elle eğrilmiş yünün büklümleri uzunluğuna paralel olarak ayarlanmış liflerle birlikte gevşektir ve kilim yüzeyine pürüzsüzlük vermektedir, bu da kullanılan renkleri güzelleştirerek parlaklık kazandırmaktadır (93).

Yörede üretilen kilimlerde çoğu zaman çözgüler boyanmadan kullanılmasına rağmen ,atkı iplikleri galepler (çileler) haline getirilerek boyanmaktadır. Boyamada ise yörede bulunan çeşitli bitkilerin yaprak,meyve,kabuk ve köklerinden doğal renkler elde edilmektedir. Ancak sentetik boyaların kolay olması nedeniyle devreye girdiğini görüyoruz.

Karacadağ kilimlerinde kullanılan renkler kırmızı veya tonları, sarı veya tonları,beyaz,siyah,mavi,yeşil veya tonları,mor,gri,kahverengi veya tonlarıdır. Teknik olarak da kilim,cicim veya iki tekniğin de bir arada kullanıldığını görüyoruz Daha önceleri yer tezgahları kullanılırken,ıstar tezgahları ve modern tezgahlar kullanılmaya başlanmıştır.

Diyarbakır Karacadağ kilimleri kullanıldıkları yere göre taban kilimi,yolluk kilimi,seccade,divan kilim,duvar kilimi,yastık kilimi,minder kilimi olarak ayrılmaktadır. Karacadağ kilimleri, geometrik,stilize hayvan ve bitki motifleri ile süslenmiştir.Düz dokumalarda genellkikle geometrik şekillerin bir araya getirildiği kompozisyonlar ya da geometrik tarza uydurulmuş stilize edilmiş hayvan ve bitki motiflerinden oluşturulmuş kompozisyonlar dikkati çeker.Düz dokuma tekniğinde desen oluşturma yapılan bir desenin ardından yeni bir desen işleme gibi kolaylıklar sağladığından kompozisyon oluşumları bir anlamda zorunluluk sonucu ortaya çıkmaktadır.Teknik olarak yatay iplik sıralarıyla dokunan yaygıların nakışlarının geometrik veya geometrize edilmiş olması kaçınılmaz bir olaydır.

Karacadağ kilimlerinin birçoğunda kenar su çerçevesi kullanılır.Su

bordörü olarak en çok zikzaklar,meandırlar içinde geometrik şekilleri olan

altıgen,devetabanı,küçük kurbağa gibi motifler kullanılır. Kilimlerde kullanım

alanına göre tek parça veya iki parçadan(iki şak) yapılarak birleştitildiği

örnekler de bulunmaktadır. Kilimlerin çoğu orta kısmında üç göbekli, beş

göbekli kompozisyonlara sahipken sadece uç ve orta kısmında motiflere sahip

(37)

kilimler de dikkati çeker. Kilim örneklerinde bir diğer özellik ise göbekli işlemelerin dışında bir düzen içerisinde sıralar halinde kuşak kuşak kompozisyonların da oluşturulduğudur (93).

Karacadağ'da Hane Yapısı

Karacadağ'da ortalama hane büyüklüğü genel olarak on (10) kişidir. Ancak hanenin yapısı, sosyal konumuna ve yaşam devinimindeki yerine göre farklar gösterebilmektedir. Karacadağ'da, erkek soyundan üç kuşağın, yani dede, babaanne, baba, anne ve çocukların bir arada yasadığı hane yapısı egemen olmamakla beraber oldukça yaygındır. Bu tür “geniş aile” yapılarında aynı hanede yasayanların sayısı on (10) veya on kişinin üzerinde olmaktadır. Ancak erkeklerin bir kısmı, maddi durumları uygun olursa ve geçimlerini babalarından ayrı olarak sağlayabiliyorlarsa, evlenip ilk çocukları dünyaya geldikten sonra ayrı bir eve çıkabilmektedir. Bu tür hanelerde yaşayanların sayısı üç kişiden on kişiye kadar değişebilmektedir.

Karacadağ'da, haneleri birbirlerine sıkı ilişkilerle bağlı, birer ekonomik ve sosyal birim olarak kabul etmek gerekmektedir. Haneler kendi içlerinde yaş ve cinsiyete dayalı belli hiyerarşik yapıya sahiptir. Ayrıca kendi geçimlerinden birinci derece de kendileri sorumludur. Örneğin ayrı bir eve çıkma kararının neye bağlı olduğu sorusuna, tüm köylerde hanenin kendi geçimini sağlayabilmesi yanıtı verilmiştir. Ayrıca köylerin yarısından fazlasında aile içinde özellikle kadınlar arasındaki güç ilişkilerinin de önemli bir faktör olduğu söylenmiştir. Kimi köylerde (örnegin Çömçeri) evli erkek çocuk aileden ayrılmaya karar verdiğinde kendine miras kalacak olan toprağın zilliyetini ve kendine düşecek hayvanları da almakta ve miras paylaşım zamanında ailenin mal varlığı evde kalan erkek kardeşler arasında bölüşülmektedir.

Hanelerinden ayrılan evli erkek çocukların aileleri ile ilişkileri sıkı bir şekilde devam etmektedir. Köyü ilgilendiren konularda karar alınacağı zaman bir çok haneden oluşan bir aileyi bir tek kişi temsil etmektedir. Ayrıca hanenin dışarıdan yardım almasını gerektiren bazı ekonomik ilişkiler (borç alıp verme, hayvan otlatma vs.) geniş aile içinde alınan kararlarla yürütülmektedir. Bu tür ilişkilerin özellikle, göreceli olarak daha güçlü ve zengin ailelerde yoğun olarak sürdüğü gözlemlenmiştir.

Yoksul ailelerin ise çeşitli nedenlerle bu tür ilişki ağlarının dışına çıkmış veya çıkartılmış olduğu tahmin edilmektedir. Kadınların karar mekanizmaları dışında bırakılmaları, geleneksel yapıya hakim olan erkek egemen yaklaşımın bir yansıması olarak belirmekte,bu tür ilişkilerde kadınlar dışlanmaktadır. Ancak kadınlar karar mekanizmalarına gizli olarak etki edebilmektedirler.(32)

Referanslar

Benzer Belgeler

Pensilvanya Devlet Üniversitesi’nde beslenme bilimi uzmanı Barbara Rolls araştırmalarında şimdiye kadar insanların kronik olarak susuz kaldığına ilişkin hiçbir

Ekipman Dağıtımı Etkinliği"ne; Siverek Kaymakamlığı, GAP BKİ Temsilcileri , Kırsal Kalkınma Teknik Destek Ekibi, Siverek T icaret ve Sanayi Odası, Tarım İl

Türkiye’de İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde su kaynakları az olduğu için toplu yerleşmeler fazladır.. Dağınık Yerleşme: Suyun (yağışların)

 2012 yılı birinci döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre %5,51 oranında artış gerçekleşmiştir.. Bölge İllerine

• 2010 yılı Nisan döneminde, Türkiye'de kurumsal olmayan nüfus bir önceki yılın aynı dönemine göre 805 bin kişilik bir artış ile 71 milyon 173 bin kişiye, kurumsal

 İmalat sanayi alt sektörlerinin 2011 yılı Ocak ayında 2010 yılı aynı ayına göre yüzde değişim oranları incelendiğinde, en yüksek artış oranının % 88,3 ile Makine

 Sanayinin alt sektörleri incelendiğinde, 2011 yılı Ağustos ayında bir önceki yılın aynı ayına göre; madencilik ve taşocakçılığı sektörü endeksi % 4,0

 Sanayi Üretim Anketi kapsamında yer alan İmalat Sanayi ile Madencilik ve Taşocakçılığı kısımlarında bulunan işyerlerinden 2005=100 temel yıllı oluşturulan Sanayi