• Sonuç bulunamadı

BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ 7. DÖNEM

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ 7. DÖNEM"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ 7. DÖNEM

EYLÜL 2008 DERS NOTLARI

Editör

Uz. Dr. Tahir ÖZAKKAŞ

(2)

ii

Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları: 83 Bütüncül Psikoterapi Eğitimi 7. Dönem

Eylül 2008 Ders Notları

ISBN 978-605-5241-49-0 CopyrightPsikoterapi Enstitüsü

Tüm hakları saklıdır. Yayıncının izni olmaksızın tümüyle veya kısmen yayımlanamaz, kısmen de olsa çoğaltılamaz ve

elektronik ortamlarda yayımlanamaz.

Birinci baskı: Ekim 2012

Editör: Tahir Özakkaş Yayıma hazırlayan: Sevgi Çorabatur

Katkıda bulunanlar: Hayriye Nurdan Çam, Menekşe Arık

Baskı: İklim Ofset

Nişanca Mah. Arpacı Hayrettin Sok. No:21 Eyüp/İstanbul Tel: 0212 577 77 45

www.iklimmatbaa.com

PSİKOTERAPİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM ARAŞTIRMA SAĞLIK ORGANİ- ZASYON VE DANIŞMANLIK LTD. ŞTİ.

Eğitim ve Kongre Merkezi: Fatih Sultan Mehmet Caddesi No285 Darı- ca-İZMİT

Tel : 0262 653 6699 Fax : 0262 653 6698

Merkez: Bağdat Caddesi No: 540/8 Bostancı-İSTANBUL / TÜRKİYE Tel : 0216 464 3119 Fax : 0216 464 3102

www.psikoterapi.com - www.psikoterapi.org - www.hipnoz.com

(3)

iii SUNUŞ

İnsanlık tarihi boyunca, her toplumda psikolojik rahatsızlıkla- rı tedavi etmeye yönelik girişimler olmuştur. Bu alanda yapı- lan girişimler sonucu ortaya çıkan pek çok farklı ekolün savu- nucuları, kendi ekollerini yüceltme ve diğer ekolleri küçümse- yerek ötekileştirme yoluna gitmiştir. Ancak buna rağmen farklı yaklaşımlardan bilgiler edinerek kuramını zenginleştir- meye ve bu alanda çalışmalar yapmaya başlayan öncü tera- pistler, psikoterapide bütünleşmeyi sağlayarak alandaki bö- lünmeleri büyük oranda azaltmıştır.

Bütüncül psikoterapi, hastanın bilişlerinin, davranışlarının, kişiliğinin ve duygusal süreçlerinin yeniden düzenlemesine yardımcı olmak için pek çok farklı ekolden faydalanarak daha gerçekçi, uyumlu ve esnek bir çalışma alanı sunar. Zaman zaman eklektik ve asimilatif, genellikle de entegratif ve ortak faktörler üzerine kurulmuş bütüncül bir yaklaşımı içerir. Bire- ye, teori odaklı değil danışan odaklı bakmaya çalışan bütüncül psikoterapiler, farklı yaklaşımların bileşenlerini bir araya geti- rerek terapisti geniş bir vizyona ulaştırır.

Bu amaçtan yola çıkarak, çeşitli bilimsel etkinlik, araştırma, eğitim ve yayın çalışmalarıyla, ülkemizde bütüncül psikotera- pi uygulamalarının gelişimine öncülük etmekten gurur duyu- yoruz. Elinizdeki bu ders notları, ruhsal bozuklukların teda- visinde tek bir psikoterapi yaklaşımına bağlı kalmaktansa elindeki veriyi kullanarak uygulanabilecek en iyi tekniği ve teoriyi arayan bütüncül yaklaşımlı terapistler yetiştirme adına verilen Bütüncül Psikoterapi Teorik Eğitimi7. Grubunun Temmuz ayı deşifrelerini sunmaktadır. Ayrıca bu ders notları,

(4)

iv

eğitim deşifresinin derlemesi olma özelliğiyle dünyada eşi benzeri görülmemiş bir yayın niteliği de taşımaktadır.

Bu ders notlarında, davranışçı kuram, bilişsel yaklaşımlar, relaksasyon, davranışçı ve bilişsel terapi teknikleri ele alın- maktadır.

Bütüncül psikoterapiler de insanın ruhsal yapısının gelişimin- de olduğu gibi zamanla özerkleşecek, bireyselleşecek ve ayrı- şarak psikoterapi ruhunu ayakta tutacaktır.

Psikoterapi uygulayıcıları için önemli olduğunu düşündüğü- müz bu eğitim ders notlarını, sizlerin ilgisine sunmaktan kı- vanç duymaktayız. Keyifli okumalar dileriz…

Tahir ÖZAKKAŞ Psikoterapi Enstitüsü Başkanı

(5)

v

İ Ç İ N D E K İ L E R

EYLÜL 2008 1. GÜN

1 DAVRANIŞÇI KURAMA GİRİŞ ... 3

ÖĞRENME İLKELERİ ... 9

2 OPERANT (EDİMSEL) ŞARTLANMA... 24

3 DAVRANIŞÇI KURAM VE TEDAVİ YOLLARI... 70

4 DAVRANIŞSAL LİNKLEME İÇERİKLİ HASTALIK ÖRNEKLERİ ... 103

5 DAVRANIŞSAL LİNKLEME İÇERİKLİ HASTALIK ÖRNEKLERİ ... 131

EYLÜL 2008 2. GÜN 6 DAVRANIŞÇI TERAPİ TEKNİKLERİ ... 139

7 RELAKSASYON ... 194

8 BİLİŞSEL TERAPİ ... 218

9 OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER VE AFONKSİYONEL DAVRANIŞLARIN İŞLEYİŞİ... 281

EYLÜL 2008 3. GÜN 10 BİLİŞSEL TERAPİ TEKNİKLERİ ... 315

11 ÇİFTE STANDART ... 363

12 BİLİŞSEL TEMEL KABULLER ... 403

(6)
(7)

Eylül 2008

1. GÜN

(8)
(9)

1

DAVRANIŞÇI KURAMA GİRİŞ

Tahir Hoca: Göstermek istediğim filmlerden bir tanesi bir annenin bebeğini emzirmesi ile ilintiliydi. Davranışsal öğrenme bağlamında bir göğüs, bir (de) ağız var. Ve (bu ikisinin) bir şekilde buluşması lazım. Anne evde spor yapı- yor, spor yaparken başı üzerinde dikiliyor, amuda kalkıyor.

Çocuk sürünerek geliyor, annesini arıyor, emecek. Anne- nin ayaklar yukarıda, kafası yerde. Göğüs arıyor, bulamı- yor. Sonunda annenin elbisesini indiriyor, göğsünü çıkarı- yor. Emecek ama (bu kez) pozisyon yok. Oradaki o şaşkın- lık. Alışagelmiş olan davranışsal öğrenme kalıplarının kay- bolması (burada görülüyor). Daha sonra meme başını kav- rayarak o pozisyonda iken emmeye başlıyor. Bu videoyu gösterecektim.

Bu ayki konumuz davranışsal kuramla bilişsel kuramı an- latmak ve incelemek. Sabah kahkahalarla başladık. İyi oldu;

açıldığınızı düşünüyorum. Şimdi bu iki kuram bütün anlata- cağımız sistemin, özellikle bilişsel kuram, kilit taşı görevini görüyor. Eğer bu ayki anlatacağımız iki kuramı hakkıyla kav- rayabilir ve öğrenebilirsek insanın bütün ruhsal aygıtını çöz- memiz mümkün olabilir diye düşünüyor. Özellikle yarın anla-

(10)

4 7.BPT EYLÜL DERS NOTLARI

tacağım bilişsel kuramın sistematik olarak nasıl çalıştığı bizim temel sınav sorumuz. Çok kez anlatmamıza rağmen iki üç tane trip taraf var, onu yakalamakta arkadaşlar zorlanıyorlar.

Ezbere anlatıyorlar, ama o trip taraflar algılanmadığı müddet- çe kuramın hiç anlaşılmadığı şeklinde bir duyguya kapılıyo- ruz. Bilişsel kuramı klasik olarak Aaron Beck’ten gelen bir yapılandırma ile ilgili bir fotokopi var, onu sizlere dağıtacağız.

Biz klasik olarak bilinen kuramsal yapının dışında farklı bir boyutta bilişsel kuramı aktarıyor ve bütüncül psikoterapide ana çekirdek merkeze oturtuyoruz. Asıl vurgulamak istediğim konu da o olacak. Detaylarına daha sonra değineceğim.

Konumuz bugün davranışsal kuram:

Şekil 1- Ruhsal yapıyı bu katmanlar oluşturur.

Bildiğiniz gibi biz insanın ruhsal yapısını iç içe geçmiş dört katman olarak değerlendiriyoruz. Basite indirgiyoruz. En üst katmanda davranışsal kuram, onun altında bilişsel kuram, onun altında dinamik kuram, en çekirdeğinde de varoluşsal kuram veya varoluşsal yapımız olduğunu ifade ediyoruz. Bir insanın kimliğini ya da ruhsal aygıtını oluştururken bu kat-

Bilişsel Kuram Dinamik Kuram

Varoluşsal Kuram Davranışsal Kuram

(11)

Davranışçı Kurama Giriş 5 manlardan biri veya birkaçlarıyla birlikte öğrenme, hareket etme, ruhsal yapıyı oluşturma(yı gözlemleyeceğimiz) gibi;

rahatsızlıklar bağlamında bakacak olursak rahatsızlıkların kaynağında zaman zaman davranışsal öğrenmelerin rol aldığı, zaman zaman bilişsel çarpıtmaların rol aldığı, zaman zaman bilinçdışı dinamik etkenlerin rol aldığı, zaman zaman da varoluşsal krizlerimizin rol aldığı bir yapıyı görüyoruz. Bu bağlamda şöyle bir grafik yapacak olursak bazı sorunlar sade- ce davranışsal katmana girerken, bazı sorunlar bilişsel katma- nın içine girip, bazı sorunlar dinamik katmanda olmaktadır.

Yani davranışsal kuramın geçerli olduğu yerler vardır. Bilişsel kuramın geçerli olduğu yerler vardır. Dinamik kuramın geçer- li olduğu yerler vardır. Varoluşsal kuramın geçerli olduğu herler vardır. Fakat dikkat ederseniz dinamik kuramın kendi- sini gösterebilmesi için bilişsel katmanda bir bilgi işlemi süre- ci, prosesi vermesi gerekiyor. Aynı şekilde bilişsel bir yapının görülebilmesi için (bunun) bir davranışa dönüşmesi gereki- yor. Dolayısıyla davranışsal olarak gelen bir yapının arkasında sadece davranışsal bir katman mı var; ya da davranışsal kat- man bilişsel bir katmanın bir uzantısı mı; ya da dinamik bir katmanın (görüntüsü mü) ya da varoluşsal katmandan gelen bir sorunun görüntüsü mü; bunun ayrımını yapma kapasite- sine ulaşacağız. Hastayı ya da kişiyi dinlediğimizde “Yok, bu basit bir modelleme” diyebiliriz. “Burada kognitif çarpıtmalar çok net gözüküyor; olayla ilgili almış olduğu eğitim, anne ve babanın ve çevrenin empoze ettiği olayla ilgili yorumlama hata- ları var.” Ya da “Bu dinamik kuramın bariz bir şekilde hem bi- lişsel çarpıtma hem davranışsal bozuklukla ifade etme şekli”

diye tanımlayabilecek hale geleceğiz.

Şimdi burada davranışsal kuramı basit bir şekilde öğrenme ilkesi olarak görüyoruz. Öğrenmenin de taklit, modelleme, sosyal öğrenme dediğimiz farklı çeşitleri olduğunu biliyoruz.

(12)

6 7.BPT EYLÜL DERS NOTLARI

Bilişsel kuram basit bir bilgi işleme prosesi olmasına rağmen bilgi işleme prosesini biz üç katmanda ele alıyoruz. Dolayısıy- la davranışsal kuramdan gelen bir yapıyı sadece bir öğrenme ilkesi ve onun alt basamakları olarak ele alırken, bilişsel kat- mandan gelen yapıyı (tekrardan) iç içe geçmiş üç daire olarak alıyoruz. Bunu tekrardan yeni bir şekilde daha büyülterek gösterecek olursam; Temel kabuller, şemalar, otomatik dü- şünceler (diye üç iç içe daire daha ortaya çıkacaktır.)

Temel Kabuller, Şemalar, Otomatik Düşünceler…

Diğer bir ifadeyle Ana İnançlar, Ara İnançlar, Otomatik Dü- şünceler.

Şekil 2-Bilişsel Katmanda iç içe geçmiş üç dairesel yapı mevcuttur.

Burada da bu katmanların bir işleyiş şekli var. Bilişsel ku- ramın açılımını getirip büyük kürede ikinci katmana yerleşti- riyoruz. Peki, madem bunu bu şekilde yaptık. Dinamik kat- manı da şu şekilde alayım. Dinamik katman da iç içe geçmiş ya da yan yana duran bir çok yumurtalardan ibaret diyebilir-

(13)

Davranışçı Kurama Giriş 7 siniz. Birinci olarak dinamik katmanın içerisinde dürtü çatış- ma kuramı var:

1- Dürtü çatışma kuramı= klasik analitik kuram 2- Ego psikolojisi (var.)

3- Nesne İlişkileri 4- Masterson

5- Ego State Kuramı – Jhon Watkins

6- Eric Erickson’ın Epigenetik Açılım Kuramı

Bizim incelediğimiz dinamik yapı içerisinde de bu 7 kura- mı görebiliriz. Şimdi bunlar bir pazılın parçaları gibi birbirle- rini tamamlayan, birbirlerine cuk oturan ruhsal aygıtın ana parçaları. Şimdi bu ruhsal aygıtın pazılın parçalarını çözme yetisini kazandıkça, kendimizi keşfetmenin yolculuğuna çık- tıkça sistem çok keyifli bir hale dönüşecektir.

Önce biz davranışsal kuram itibariyle sisteme başlayalım.

Davranışsal kuram nereden çıkmıştır. İşte insanın aklı var, fikri var, arkasında niyetleri var, düşünceleri var, duyguları var. Fakat bunu laboratuar ortamında incelemek, kanıta daya- lı tıp manasında bunu ortaya koymak bilimsel olarak müm- kün değildir. O zaman bilim adamları dediler ki, biz insanı incelerken insanı ancak tepkileri boyutunda inceleyebiliriz.

Yani biz insana bir uyarıcı veririz. Uyarıcıya karşı tepkisi ne ise uyarıcı-tepki ilişkisi bağlamında bir anlam kazandırabili- riz.

Uyarı nedir? Dışarıdan insana beş duyuyla verilmiş olan her türlü uyaran etkisi insan organizması için uyarıcıdır. İn- sandan bahsederken de zaten organizma diye bahsederler.

Uyarana karşı insan davranışsal olarak ne tür tepkiler veriyor- sa bunu görmek gözlemlemek ve incelemek mümkündür.

(14)

8 7.BPT EYLÜL DERS NOTLARI

İnsanoğlunun beyin yapısının çalışması hayvanlara benzer derler. İnsan beyninin içinde ne olduğunu ise bilemiyoruz.

Dolayısıyla bilmediğimiz bir şey hakkında yapacağımız şey bilimsel değil, spekülatiftir. Dolayısıyla spekülatif olmayan şey (şudur); dışarıdan verilen uyaran, sabit veridir. Ondan çıktı olan şey de sabit ve nettir. Bu ikisi arasında bir korelasyon varsa bilimsel olarak bunu anlamak mümkündür. Dolayısıyla davranışsal kuramın temeli - bilimin içinde kalma mecburiye- ti bağlamında - insan davranışlarının nasıl oluştuğunu ince- leme kuramıdır. Bu bağlamda korkuların, kaygıların, sıkıntıla- rın, bir takım kompulsif davranışların uyaran etkisi karşısında nasıl tepki ile oluştuğunun nedenselliğini inceleyen bilim dalı davranışsal kuramdır. Davranışsal kuram insanı Tabula Rasa olarak görür. Duydunuz mu tabula rasayı ?

TABULA RASA:

Tabula rasa : Boş defter, boş ekran.

Çocuk doğduğunda tabula rasa’dır. Çevreden öğrenme il- kelerine uyarak bu defter doldurulur, kitap haline gelir.

Öğrenme ilkeleri nelerdir? Öğrenme nasıl olur? Bu yine davranışsal kuramın incelediği alanlardan biridir. Daha sonra öğrenme ilkelerinin detayları anlaşıldıkça kognitif kurama doğru sistem geliş(miştir). Bilişsel yapının incelenmesi olma- dığı müddetçe öğrenme ilkelerinin açığa çıkarılamayacağı fark edildikçe (de) sistem davranışsal kuramın yanında bilişsel kurama doğru kaymıştır. Biz orayı kaydırmadan davranışsal kuramın içinde kalarak sistemin nasıl çalıştığını anlamaya çalışalım.

Peki, öğrenme ilkesi deyince; kaç tür öğrenme vardır?

(15)

Davranışçı Kurama Giriş 9 ÖĞRENME İLKELERİ

1- Taklit 2- Modelleme 3- Sosyal Öğrenme

Aslında üç tane ana öğrenme şekli var. Bu öğrenmeyi arttı- ran ve azaltan faktörler vardır.

İşte bunlardan birisi ödül ceza tekniği. Yapılan davranış et- raftan ödül alırsa, takdir edilirse, beslenirse, bu davranış peki- şir ve kalıcı hale gelir. Civardan geri bildirim alınmazsa bu davranış terk edilir. Şimdi burada öğrenme ilkelerinin temeli- ne baktığımızda şartlanma ilkelerini görüyoruz. Öğrenme demek, bir nevi şartlanma demek. Yani refleks demek. O za- man refleks kavramı karşımıza çıkıyor.

REFLEKS:

“Bir bebeğin doğuştan getirdiği özelliklerde ana refleksler var mı? Yoksa her şey tabula rasa mı?” dediğimizde, bir bebe- ğin doğuştan getirmiş olduğu bir takım refleksler olduğunu fark ediyoruz.

İşte biz bir bebekte 5 temel refleks görüyoruz. Yakalama, emme, moro, babinski, arama yönelme refleksi. Bu tarafına (yanağına) bir şey dokunduğu zaman başını o tarafa döndüre- rek yakalamaya çalışır. Ağzına bir şey verdiğinizde emer. Eline bir şey dokundurduğunuzda yakalar. Yüksek sesle gürültü verdiğiniz de (kolları) açılır ve kapanır. Ayakaltlarını çizdiği- nizde babinski cevabını müspet olarak alırsınız.

Demek ki bu refleksler beyinde inhibisyon ve aktivasyon dediğimiz nörolojik sistemlerin bir kısım nöronların inhibe etmesi, bir kısım nöronların da aktive edilmesi ile sonuçlanan bir yapıdır. Bu şöyle bir olay. Mesela kolumu kapatırken bu

(16)

10 7.BPT EYLÜL DERS NOTLARI

kasım buradan çekti. Ancak arkadaki kasın da gevşemesi la- zım. Aynı anda paralel bir şekilde arkadaki kasın da gevşemesi lazım. Mesela, Bazı hastalıklarda bu olmaz, tak tak tak diye gelir. Aşağıdaki kas paralel gevşemez. İşte beynimizde de bir olay olurken o olayla ilgili bir yapı aktive olurken, bir takım yapıların inhibe edilmesi lazım. Burayı tutan kasın bırakılması lazım. Yani inhibe edilmesi lazım. İnhibisyon ve aktivasyon sistemlerinin eşit bir şekilde çalışması lazım.

Şimdi biz burada filmlerin bir kısmında da gördük. Çocuk- lar sosyal olayları ve dış dünyayı anlamlandırabilmek için ebeveynlerini ve civarlarında bulunan insanları taklit ederler.

O taklitle o davranışı anlamlı hale getirirler. Kendilerine bir model alırlar. Model bağlamında bunu yaparlar. Veya üçüncü kişilerin yaptığı şeyler sosyal öğrenme bağlamında bir baskı unsuru olarak, ödüllendirme ya da ceza bağlamında bir sosyal öğrenmeye neden olur. Toplumsal bir öğrenme içerisinde sistem öğrenilmektedir.

NÖTR UYARANIN KOŞULLU UYARANA DÖNÜŞMESİ:

Basit bir şekilde ayağınızı köpek ısırdı. Köpek ve biz ara- sındaki ilişki nasıl bir ilişki? Nasıl bir uyaran var, nasıl bir tepki oldu? Köpek bacağımızı ısırdığı zaman bizim hissettiği- miz fizyolojik duygu nedir? Acı, negatif duygular. Burada otomatik olarak şartlanma refleksi dediğimiz bir refleks ve bir uyaran var. Koşulsuz bir uyaran. Geldi köpek ve ısırdı. Köpe- ğin ısırma eylemi. Bizde acı yaşattı. Buradan sistemin kurgu- suna girelim.

Isırma  Acı

Koşulsuz Uyarı  Acı sonucunu oluşturdu. Köpeğin sa- dece kafatasını düşünün. İki tane dişinin, çenesinin arasına

(17)

Davranışçı Kurama Giriş 11 sizin baldırınızı kapma eylemi. Köpeğin gerisinde ne var. Kö- peğin diş kısmı. Koşulsuz olan ısırma eylemin yapıldığı çene- nin arkasında bir köpek imajı geliyor. Ne oluyor? Isıran çene değil de köpek oluyor. Şimdi bu köpekle ilgili şartlandırmayı sağladı mı? Peki, bu insan köpekle karşılaşınca ne hissedecek?

Korku. Neden korku hissedecek? Isırılma korkusu. Çünkü biz hayatiyetinizi devam ettirebilmemiz için doğuştan bir takım yetilerle doldurulmuşuz. Bize acı veren, elem veren şeylerden kaçmak, haz veren şeylere doğru yönelmek gibi bir otomatik (bir eğilimimiz var), Eric Erickson’un dediği gibi epigenetik bir yapımız var. Dolayısıyla hemen ardından koşulsuz ısırılma eylemi köpekle birleşiyor. Ve köpeğin boyu posu cinsi, rengi vesaire (ile ilintilendiriliyor). Hemen bu köpeği alıp çitlerin olduğu bir bahçeye götürelim. Bir bahçeye girerken ısırdığını farz edelim. Bahçe nasıl bir uyaran? Nötr bir uyaran. Nötr uyaran, köpeğin o bahçede sizi ısırmasıyla beraber sizde nasıl bir uyaran oluşturacak. Korkunun kaynağı ile eşleşecek. O zaman ne oluyor? Direk olarak olaylar bağlantılandırılıyor.

GESTALT SİSTEMİNDE FİGÜR VE ZEMİN KAVRAMI:

Şimdi Gestalt sisteminde figür ve zemin diye bir kavram var. Odaklandığımız bir şey figür olur, onun gerisindeki her şey zemin olur. Mesela bana odaklanıp beni dinliyorsunuz ne oldu? Figür oldum. Arka form ne oldu? Zemin oldu. Şimdi şuradaki çizgilerin derinliğine bakın. Kaç tane? Üç. Ortadaki- nin genişliği ne kadar? 10-12 cm. Ne oldu şimdi figürümüz?

Çizgiler. Ben nerede kaldım? Zemin olarak kaldım. Anlatabil- dim mi?

Psişik hadiselerde bu kadar keskin figür ve zemin ayrımı yoktur aslında. Arka planda beş duyuyla bilinçdışı kayıt cihazı dediğimiz sistem bir figür merkezi alır. Bu figür merkezinin

(18)

12 7.BPT EYLÜL DERS NOTLARI

arkasında hale etkisi giderek azalacak olan bağlantı yapıları çıkar. Şimdi buraya bakalım. Köpek. Köpeğin dişleri ana figür.

Köpeğin iriliği; diyelim orta boylu bir köpek olsun. Ne oldu?

Köpeğin iriliği ile kafamızda kurmuş olduğumuz bağlantı o köpeğin tehditkâr boyutunu bize bildiren bir uyaran niteli- ğindedir. Ancak onun yerine küçük bir kaniş köpek o köpeğin tehdidinin algısını azaltan bir anlam yükleyecek. Ama bir kurt ya da çoban köpeği büyüklüğündeki bir köpek ise bu algının daha da şiddetlenmesine neden olacaktır. Diyelim ki ısıran köpek siyah renkliydi. Siyah renkli köpeklerden çekinme ora- nımız daha yoğunlaşırken beyaz renkli köpeklerden çekinme oranımız daha azalacak.

Şimdi bu haleyi gittikçe arttıralım. Birinci halede bahçeli ev (var). Ne oldu? Bahçeli eve girerken tedbir olarak epigenetik açılımımızda davranışsal bir öğrenmeye bağlı ola- rak sistemde bir koruyucu tedbir olacak mı olmayacak mı?

Tedirgin olacak mıyız olmayacak mıyız? Çünkü hayatta kal- mamız için (bu gerekli). Mesela düşünün ormanda yaşıyoruz ve ufacık bir kaplan tıkırtısını işittiğimiz zaman (tedirgin olu- yoruz). (Çünkü), ona göre kendimizi koruma tedbiri almadı- ğımızda doğal seleksiyona uğrayacağız, kaplanın midesine gideceğiz. Onun için uyanık olmak ve hayatta edindiğimiz tecrübeleri kalıcı hafıza kayıtlarına almak durumundayız.

Bahçe de bir müddet sonra bizim için tedirginliktir. Şehir ve apartman hayatı(nda) yaşıyoruz. Yavaş yavaş apartmanlar- dan dışarı çıkıyoruz. Ve yavaş yavaş şehrin kenarında bahçeli evlerin bulunduğu gölgeye gidiyoruz. Giderken içimizde ne hissederiz? Bir sıkıntı hissederiz. Neden? Çünkü başımıza o bahçeli evlerden birisine giderken ısırılma (olayı) olmuştur.

Bahçeli evlerin önünden geçerken nelere dikkat ederiz? Kapı- ları açık mı kapalı mı? İçerde köpek var mı? Köpek kulübesi

(19)

Davranışçı Kurama Giriş 13 var mı? Dolayısıyla insanlar o bahçeli evlerin önlerindeki o bahçelerin manzaralarını seyretmek gibi güzelliklerle uğraşır- ken biz hangi kapıdan köpek çıkabilir diye ihtimalleri arka planda tartışma durumunda kalacağız. Ve bu köpek yazın mı ısırdı, baharın mı ısırdı, kışın mı ısırdı? Şimdi burada iklimle linkleyeceksiniz. Eğer bu ısırılma bahçeli evlerin bulunduğu yerde kar yağarken bir kış günü olduysa içindeki tehdit ve tehlike algısı daha da artacaktır. Kar ya da kış nötr bir uyaran iken bu şekilde başımıza gelen bir olaydan sonra koşullu uya- rana dönecektir. Her koşullu bir uyaranla bu sistem pekişirse kalıcı ağır fobik rahatsızlıklara neden olacaktır.

Biliyorsunuz bunun kaynağında Pavlov’un çalışmaları var.

Biliyorsunuz Pavlov ne yapmıştı, köpeklerin mide ifrazatları- nın hangi gıdalara karşı hormonal salgılar oluştuğunu incele- meye çalışıyordu. Laboratuarda köpekleri oturtup bir düzenek yapmıştı. Bu düzenekte midelerine bir ameliyat tüpü koymuş- tu. Mide sıvısını karnından direk olarak dışarı alıyordu. Ağız- dan bir gıda verdiğinde bu protein olabilir, karbonhidrat ola- bilir veya yağ olabilir, bu gıdaların kombinasyonlarına göre mideden salgılanan (salgının) ne tür (bir) salgı olduğunu ince- liyordu. Protein verdiğinde ne salgılıyor, karbonhidrat verdi- ğinde ne salgılıyor, yağ verdiğinde ne salgılıyor anlamındaki bir incelemeye tabi tutuyordu. Bunlar aylarca sürdü. Bu konu hakkında bir makale yayınlamıştı. Ve ilk mide hormonları ile ilgili çalışma yapanlardan birisi Pavlov’du. Yemek veriyordu ve bu yemek daha gelmeden ya da görüntüsünün gelmesi ile mide salgısının oluştuğunu gördü. Daha da ilginci henüz ye- mek ortada yokken hayvanların mide salgılarının başladığını fark etti. Aman tanrım bu neyin nesiydi? Ortada yemek yok, bir şey yok. Dikkat etti ki, koridorun başında onların yemeğini getiren hizmetli ayak sesleri ile rap rap koridora girdiği andan

(20)

14 7.BPT EYLÜL DERS NOTLARI

itibaren hayvanların mide salgıları başlıyordu. Çünkü ayak sesleri olarak nötr olan bir uyaranı sistem koşullu uyaran ha- line getirmişti. Ayak sesi geliyorsa ardından yemek geliyordu.

Ne oldu? Nötr bir uyaran bir müddet sonra koşullu uyaran haline gelebiliyordu. Fark etti ki, hizmetlinin ayak seslerini köpekler bir uyaran olarak alıyordu ve yemeğin geleceğinin ön işareti olarak midede salgı bezlerini çalıştırıyordu.

Acaba doğru bir şey miydi? Yanlış bir şey miydi? Tesadüfen mi bulmuştu? Bir denklem mi vardı? Bilim adamı olarak şüp- helendi ve dedi ki,“Eğer böyle nötr bir uyaran koşullu uyaran halini alıyorsa ben bunun yerine zil sesi kullanırım. Her yemek geldiğinde köpeklerin yanında zile basayım ve daha sonra, yani bu şartlanmayı sağladıktan sonra yemek gelmediği halde zile basayım, bunu denediğimde aynı tepkiyi almam gerekir” dedi.

Bunu denediğinde de başarılı oldu.

ALBERT DENEYİ:

Evet, nötr bir uyaran bir müddet sonra koşullu uyaran ha- line gelir. İnsan davranışlarına da baktığımız zaman aynı sis- temin geçerli olduğunu görebiliyoruz. Meşhur bir Albert De- neyi var. Psikolog arkadaşlar biliyorlar bu deneyi, beyaz tav- şandan korkutulan bebek. Özellikle bu davranışsal fobileri inceleyen davranışçılar olan Pavlov, Watson, Skinner, Thorndike laboratuarda hayvanlar üzerinde deneylerle hem operant hem de koşullu şartlanma düzenekleri kurdukça bun- ların insanlara taşınabileceği ve insanlar üzerinde de araştır- ma düzenekleri kurulabileceğine dair kanaat(e ulaşmışlardır).

(Bu kanaat) oluşunca insanların rahatsızlıklarının da davra- nışsal öğrenmeden olabildiğine dair bir kanaat ortaya çıkmış- tır.

(21)

Davranışçı Kurama Giriş 15 Bununla ilgili en güzel örneklerden birisi Albert ile yapılan deneydir. Biliyorsunuz 5 tane refleks saymıştık. Biri de moro refleksi idi. Moro refleksi bir bebek yeni doğduktan sonra bir gürültüyle karşılaşınca tüm vücudunu açar, daha sonra büzü- lür dediğimiz bir refleks cevabı idi. Gürültüye karşı hassasiyet.

Bu da muhtemelen epigenetik açılımımızda dışarıdan gelen tehlike olarak adlandırılacak bir gürültü karşısında irkilme cevabımızın ana ekseniydi.

Albert laboratuara alındı, bir tavşanla yan yana bırakıldı.

Albert, 1-1.5 yaşlarında bir bebek. Albert’in hiçbir şeyden fobi- si, korkusu yok. Tavşan pamuk gibi tavşan. Bildiğiniz gibi ten teması dediğimiz temas, anne ve çocuk arasındaki ilişkide ten yüzeylerinin birbirine dokunması ve ten teması epigenetik açılımımızda huzur verici, dinginlik verici bir etki oluştur- maktadır. Bütün canlılar açısından (bu etki geçerlidir) bunun- la ilgili bir de maymun örneği var. Yine psikolog arkadaşlar öğrenmişlerdir. Telden iki tane anne maymun yapılmıştır.

Birisine yün örtülmüştür, diğeri açık bırakılmıştır. Yavru maymun emecektir. Suni maymunlarda biberon vardır. Ama biberonu olan maymun tel maymundur. Biberonu olmayan maymunda da yünlü kıyafet vardır. Ve iki maymun yan yana konmuştur. Bebek maymun ne yapmıştır? Kendisini tüylü maymuna yaslamış ve oradan uzanarak telden maymunun biberonundan sütünü emmeye çalışmıştır. Yani beslenme kadar ten temasının da ne kadar önemli olduğunu bu deney ortaya koymaktadır. Onun için anne ile çocuk arasındaki ten temasının ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Bizim talebe- liğimizde eskiden anne ve çocukları kadın doğum servislerin- de ayırırlardı ve yaklaştırmazlardı. Sadece emzirme sürelerin- de çocuğu götürürlerdi. Ki Amerikalılar böyle yapıyordu. Da- ha sonra yanlış olduğu ortaya çıktı. Tam tersi yapılmaya baş-

(22)

16 7.BPT EYLÜL DERS NOTLARI

landı. Çocuk doğar doğmaz anne kucağına vermeye başladı- lar. Tıpta da bilimsel yapı değişiyor. Albert de bu yumuşak tavşana dokununca ne hissediyordu? Güzellik hissediyordu, mutluluklar hissediyordu.

Albert ve tavşanı hoş ve huzur içinde yaşarken o hain eller, yani bilim adamları laboratuara büyük bir gürültü sesi verdi- ler. Ne zaman verdiler? Tam Albert beyaz tavşana dokunur- ken, sevmeye başlarken. Dokunurken birden elini çekti. İr- kilme cevabı çıktı. Bir müddet sonra nötr ya da sevilen bir nesne olan tavşan sesin kaynağı haline getirildi. Yani ne za- man dokunsa bir ses gürültü oldu ve elini çekmeye başladı ve bir müddet sonra nötr ve sevilen tavşan korkulan bir nesne haline gelmişti. Artık o hale geldi ki, tavşan ve Albert yan yana gelince Albert ağlıyordu, korkuyordu, çekiniyordu.

Önceki örnekte bahçeye kış ekledik, siyah bir köpek ekle- dik. Bu deneyde laboratuarın içerisine neyi ekleyebiliriz?

Şimdi tavşan beyazdı ve yumuşaktı. Beyaz ve yumuşak olan şey Albert’te nasıl bir duygu uyandırmaya başlamıştı? Korku oluşturmaya başladı. Şimdi beyaz ve yumuşak olan ne var?

Sınıf: Noel baba, dede.

Tahir Hoca: Noel baba var. Dede var. Aynen işte Albert’i yine maymuna çevirdiler. Bir grup insanın oturduğu yerde Albert’i insanların kucaklarına verdiler. Anne kucağı, baba kucağı Albert’in çok hoşuna gidiyordu. Albert mutluydu. Ne zamana kadar? Beyaz sakallı bir dedenin kucağına verilene kadar. Verilince Albert ağlamaya ve korkmaya başladı. Ne- den? Beyaz sakal direk olarak tavşanla yaşanmış olan fobinin oluşum sürecine gitti. Ne yaptık? Albert’te suni bir fobi oluş- turduk.

(23)

Davranışçı Kurama Giriş 17 Bugün rahatsızlık veren hastalıklardan bir tanesi de fobi- lerdir. Doğru mu? Kişi bunun anlamsızlığını bilir, ama bir türlü bundan kurtulamaz. Çünkü sistem buna şartlandırılmış- tır. İşte Albert’te suni olarak davranışsal ekol bir fobi oluştur- mayı başardı. Demek ki insanın davranışları öğrenilebilir dav- ranışlar ve bu bilimsel olarak izah edilebilen, nedenselliği ortaya konulabilen bir sistemden ibaret. Madem insanda böy- le bir sistem var. Fobiler de bu sistemde ortaya çıkmak zorun- dadır. O halde nasıl oluştuğunu bildiğimiz bir sistemi de aynı yöntemlerin tersine kullanılmasıyla düzeltilmesi ve değişti- rilmesi mümkündür.

Albert bu kez de desensitizasyon (duyarsızlaştırma) çalış- maları ile beyaz tavşanı daha olumlu (görmesi için) anne ve benzeri faktörlerle eşleştirerek, yan yana koyarak (duyarsız- laştırıldı). Bütün fobilerde yapmış olduğumuz gibi, en sevdi- ğimiz, en güvendiğimiz bir nesneyle, bir duyguyla öbürünün eşleştiriyoruz. Mesela pedofilik bir hasta geldiğinde pedofili ile ilgili imajinasyon çalışmaları yapıyoruz. Ortam müsait oldu. Bir çocuk var. Komşunun çocuğunu getirmiş bırakmış- lar. İçinden inanılmaz bir şekilde tahrik duygusu çocuğa karşı yöneliyor ve onu taciz etmek istiyor. Fakat bir taraftan da bunu yapmak istemiyor. İşte imajinasyonda çocuğu taciz ederken “En çok sevdiğin, en önemsediğin kişinin o anda içeri girdiğini hayal et” diyorsun. Oradaki arzu ve dürtü duygusunu inhibe etmek, engellemek açısından bu babası olabilir, annesi olabilir, kardeşi olabilir veya itibarını sağlamış olduğu bir sos- yal ortamdaki kişiler ve kurumlar olabilir. Bunu imajine etti- rerek imajinasyon ve dürtü bir araya gelince oradaki dürtüyü nötralize etme çalışmaları yapıyoruz. Bu da aynı olayın dikkat ederseniz, deney olayının Albert’in iç dünyasında yaşanmasıy- la ilintili bir yapı.

(24)

18 7.BPT EYLÜL DERS NOTLARI

Kursiyer H: Süperegosu zayıfsa nasıl bir imajinasyon ça- lışması olacak?

Tahir Hoca: Süperegosu zayıf demek… Şimdi şöyle düşün.

3 boyutlu puzzle düşün. Üç boyutlu pazılın ortadaki filan par- çası yok diyorsun. Orada o parçanın olmaması demek üst katmanlarda diğer parçalarında olmaması demektir. Öyle bir vaka anlatacaksın ki gerçek olacak, nesnel olacak. Dolayısıyla süperego olmaması demek preödipal dönemde kalmış psikotik düzlemdeki bir yapı (anlamına gelir).

Sınıf: Antisosyal.

Tahir Hoca: Antisosyal de değil kastettiğim. Orada süperego bölmeleri vardır. Ya da delikleri vardır. Antisosyalde tamamen süperego olmamasından ziyade kendi kafasına uy- gun bir süperego anlayışı vardır. Ve kendi menfaatine uygun kullanır sistemi. Süperegonun hiç olmaması demek üçlü iliş- kiye hiç geçememek demektir, preödipal dönemde kalmak demektir. Bunu teknik olarak kullandığımızda süperegonun kişinin kendi örüntüleri bağlamında oluşturulması farklı bir şey, süperegonun hiç oluşmaması, ikili ilişkiden üçlü ilişkiye geçememesi farklı bir şey.

Kursiyer H: Düzeltelim o zaman. Süperegonun zayıf olma- sı diyebilir miyiz?

Tahir Hoca: Orada ne yapacağız? Ego güçlendirici terapi.

İstediği irade yönünde dürtülerini (kontrol edici) terapi (yapı- lır). Ardından süperegonun idealize edilmiş ebeveyn modunda bir aktarım-karşı aktarım süreçlerinde sistemin yerine oturacağı bir tedavi süreci (gerekir). En son belirli bir dürtünün kontrol altına alınması ile ilgili yapı (gelişir).

Referanslar

Benzer Belgeler

Genel ve kapsayıcı bir şekilde yapılandırmacılık; öğrenenin yeni karşılaşılan bilgileri önceki bilgileriyle ilişkilendirerek öğrenmesi, daha önceki bildiği konulara bağlı

-Daha yüksek statülü birey: davranışın sonuçları bilinmiyor- yüksek düzeyde taklit. -Eşit statüde model: davranışın sonuçları olumlu -yüksek

Sosyal bilişsel kuramın dayandığı ilkeler.. • Bandura’ya göre gözlemci

Okullarda öğretmenler öğrencilerden daha çok model alınırlar veya lider öğrenciler (spor veya sosyal faaliyetlerde başarılı olan) daha çok model alınır.... Sosyal

Bu tür öğrenme farkına varmadan öğrenme, taklit ederek (modeli gözleyerek) öğrenme ve kavrama yolu ile öğrenme olmak üzere üç kısımda

Hastanın çemberine geri döndüğümüzde; endişelerle gelen hasta konsültasyon sonucunda tatmin olma düzeyine, endişe düzeyine vb.. hepsine göre plana uyabilir ya

Aşağıdaki cümlelerde yer alan fiilleri inceleyiniz ve basit yapılı fiil bulunan cümleleri işaretleyiniz.. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun

A) Birleşik zamanlı çekimlerde birden fazla kip bulunur. B) Birleşik çekimlerin ikinci kipi ek fiil olarak adlandırılır. C) Birleşik çekimler isim soylu sözcükleri yüklem