Y A Z A N : AKA GÖNPOZ
H
anım çocuktu, Kabataş mektebine giderdi. Her iJıaftabaşı küçük okuldaşlarından yirmişer para toplardı. Su nunla o zamanlarda büyük şoh- freti olan Karagözcü Kâtip Sah ihe gider, oynattığı piyesleri sey- '■rederdi. Seyrettiklerini — tak- -litlerile — aklında tutardı. Ka- bataştaki mahallesinde bir ko nak vardı. Bahçesindeki kümesi el birliği ile düzenlemişlerdi. Çuvaldan perdenin arkasına ge çer, yirmilikleri peşin veren kü çük arkadaşlarına Karagöz oy natırdı. Hazım bu güzel saıı’ata karşı gittikçe kabaran bir iç a- kışa kapıldı.
İşte büyük, gerçek, millî san’- atkâr Hazım m çekirdeklimi. Hazmım fidanlığı::
H
azım mektepten çıktı. Ko nak kümesindeki masum Karagözcülüğü unutmadı. Ben liğindeki san at ateşini görün mez bir ilham perisinin eli bir- teviye yelpazeliyordu. Bunun bir enfes peri olduğu muhak kaktır; cadaloz olaydı Hazmı bugün yoktu.Daima takdir ettiğim (Ma- nakyan) dan başlıyarak (Abdi) (K . Haşan), (Sevkı) sahnele rinden Salaş yerine kadar bütün memleket artistlerini seyretti.
Meşrutiyetin 1008, getirdiği hürriyet üzerine her tarafta bir eerpiliş peyda olunca (Darüîbe- dayi) adı ve hükümetin kanadı altıdan bir sahne - mektep ku ruldu.
Hazım buraya hem içten, hem dıştan birçok zorluklar görerek girdi. Frenklerin Talân dedik- leri cevher onda bol bol ve çe kirdekten vardı. Çok kısa bir zamanda (genç ve liyakatli Şan’ atkârımız) unvanını rolleri hak kına çekip aldı. O yalnız parlak tinvanlar almıyordu. Türk halkı ona takdirlerini ve sevgilerini de deste, deste vermiye başlamıştı.
İşte büyük, gerçek, millî san’- afckâr Hazımm fidanlığı.
Hazımııı çınarlığı:
B
u fidanın çınarlığa doğru nasıl serpilip geliştiğini hep biliriz.Hazım payapay 25 yıl çalıştı.
Aşkla, imanla, benliğindeki mu kaddes ateşle... Bu milletin ger çeğe ve sahneye karşı olan derin anlayış kudretini biliyor du. Hazam bütün şöhretini işte bu san’at kudretinden ve mille tinin anlayış kudretinden aldı. Hayat demek olan neş'eye susa dığımız zaman Hazım bir kah kaha çağlayam halinde sinirle rimize döküldü. İbrete ve haya tın cilvelerine susadığımız za man bir göz yaşı ırmağı olup, gözlerimizden süzüldü.
Kökü sağlam, gövdesi yerin de, dalları bütün bir vatanla bütün yürekleri kaplamış bir sevgi ve san’at çınarı oldu. Göl gesinde ferah buluyoruz.
îşte büyük, gerçek, millî san’- atkâr Hazımm çınarlığı.
r. fi
Mazmun «izbeliği:
Ne yazık -ki soyadı Özbiz de- i ğil. Bu olmadı. Çünkü Hazım, i tastamam özbizdir. Sahnede, so- | kakta diye iki Hazım yoktur; | tektir o. Bazım millî özüne ol-i duğu gibi, yüksek san’aüma d a ; yabandan hiç bir şey katmamış tır. Gülüşümüz nasıl birimse, gözyaşlarmuz nasıl bizimse; güldürüsü veya ağiatışı da bi zimdir, malımızdır, kendimizdir. Bunun için ona şuracıkta Özbiz başadmı verdim.
(Coquelin) lerin dramcıhklan var mıydı, yok muydu, bilmiyo rum. Fakat meşhur Fransız ko miği bütün Fransanın hayreti önünde (Odeon) a seçildiği za man trajedisini seyrettim. Bi zim özbiz’imize benziyordu.
Hazım psikolojimizin bütün noktalarım ve nüktelerini bilen millî bir san’âtkârdır.
Böyle arkadaşlara malik ol duğu için, Müh sin Ertuğrul’u ye böyle bir Hazıma malik olduğu için kendi kendimizi tebrik ede rim.
Burada içim ve hafızam ka bardı:
Hazımm yirmi beşinci san’at yıldönümünü tebrik ederken büyük san’gtkâr merhum (Fe- him Efendi) yi hürmetle andım. Ruhu şadolsun, bir Hazımımız var. Hazmım ellinci san’at yıl dönümünü de görmek isterim!..
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi