• Sonuç bulunamadı

Günümüz Türkiye’sinde “ev hanımları” ve sorunları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Günümüz Türkiye’sinde “ev hanımları” ve sorunları"

Copied!
212
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

GÜNÜMÜZ TÜRKİYE’SİNDE “EV HANIMLARI” VE SORUNLARI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Sümeyye DEMİRCİOĞLU

Enstitü Anabilim Dalı : Sosyoloji

Tez Danışmanı: Prof. Dr. M. Tayfun AMMAN

MAYIS – 2019

(2)
(3)
(4)

ÖNSÖZ

Bu çalışmada günümüz Türkiye’sinde “ev hanımlarının” sorunlarının neler olduğu araştırılmıştır. Ülkemizde kadınları anlamak son derece önem arz etmektedir. Çalışmada gözüme çarpan en önemli detay kadınların anlaşılmaktan da ziyade dinlenilmek istemeleriydi. Bu anlamda yapmış olduğum çalışmadan son derece keyif aldığımı belirterek;

Bu çalışmanın oluşturulmasında; fikir aşamasından, sonuç aşamasına değin benden desteğini esirgemeyen, inancımı diri tutmam noktasında motive edici tavırlarıyla, eksiklerim olduğunda anlayışlı tavırlarıyla bana yol gösteren, bu ilim yolculuğunda desteğini her daim yanımda hissettiğim kıymetli hocam Prof. Dr. M. Tayfun Amman’a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Çalışma esnasında fikir alışverişinde bulunduğum değerli arkadaşlarıma, bu çalışmanın ortaya çıkmasına katkı sağlayan, benimle görüşme yapmayı kabul eden hanımefendilere teşekkür ediyorum.

Tez savunma jürimde bulunup değerli görüşlerini benimle paylaşan saygıdeğer hocalarım Doç. Dr. Sevim Atila Demir’e ve Dr. Öğr. Üyesi Aydın Aktay’a teşekkür ediyorum.

Son olarak eğitim hayatım boyunca bana inanan, güvenen, desteklerini esirgemeyen, bu araştırmada bana sonsuz katkıları olan annem özelinde tüm aileme teşekkür ediyorum.

Sümeyye Demircioğlu 21.05.2019

(5)

i

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR ... iii

ÖZET ... iv

ABSTRACT ... v

GİRİŞ ... 1

BÖLÜM 1: ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVESİ .... 7

1.1. Ev Hanımlığı ... 7

1.1.1. Ev Hanımı Kavramı ve İlgili Kavramlar ... 8

1.1.2. Toplumsal Cinsiyet Rolleri Bağlamında Ev Hanımı ... 13

1.1.3. Kadının Konumuna Dair Feminist Yaklaşımlar ... 20

1.2. Aileye Yönelik Kuramsal Yaklaşımlar ... 24

1.2.1.Yapısal- İşlevselci Yaklaşım ... 25

1.2.2. Sembolik Etkileşimci Yaklaşım... 26

1.2.3. Çatışmacı Yaklaşım ... 28

1.3. Tarihsel Süreçte Kadının Konumu ... 29

1.3.1. Endüstri Devriminden Önceki Dönemde Kadın ... 29

1.3.2. Endüstri Devrimi ve Sonrasında Ev Hanımı... 32

1.3.3. Türk Toplumunda Ev Hanımlığı... 37

1.3.3.1. Osmanlı Döneminde Ev Hanımı ... 37

1.3.3.2. Cumhuriyet Döneminde Ev Hanımı ... 40

1.3.3.3. 1950- 1980 Döneminde Ev Hanımı ... 42

1.3.3.4. 1980’den Günümüze Ev Hanımı ... 44

1.4. Günümüz Türkiye’sinde Medya Ve Kadın ... 45

1.5. Ev Hanımlarına Yönelik Toplumsal Çalışmalar ... 49

1.6. Türkiye’de Kadınlara Yönelik Sosyal Politikalar ... 52

BÖLÜM 2: ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ ... 57

2.1. Araştırmanın Örneklemi... 57

2.2. Araştırmada Uygulanan Görüşme Formu ... 58

2.3. Araştırmanın Görüşme Süreci ... 59

2.4. Araştırma Sürecinde Yaşanan Zorluklar ... 60

(6)

ii

2.5. Araştırmanın Verilerinin Analizi ... 60

2.6. Araştırmanın Sınırlılıkları ... 61

2.7. Araştırmanın Problemleri ... 62

BÖLÜM 3: ARAŞTIRMANIN BULGULARI ... 64

3.1. Ev Hanımlarının Ev Hanımlığına Yönelik Görüşleri ve Yaşadıkları Sorunlar ... 64

3.1.1. Ev Hanımlarına Bakış ... 64

3.1.2. Ev Hanımı Olmayı Tercih Etme Durumları ... 67

3.1.3. Ev Hanımı Olmaktan Kaynaklanan Sorunlar ... 69

3.1.4. Bir İşte Çalışmıyor Olmaktan Kaynaklanan Sorunlar ... 72

3.1.5. Toplumun Ev Hanımlarına ve Çalışan Kadınlara Bakışı ... 75

3.1.6. Çevrelerindeki Ev Hanımlarının Sorunları ... 81

3.1.7. Aile İçi İş Bölümü Yaklaşımları ... 86

3.1.8. Medyanın Ev Hanımlarına Bakışı ve Etkilenmeler ... 93

3.2. Ev Hanımlarının Sosyal Sorunları ... 98

3.2.1. Günlük Hayatlarında Yaşananlar ... 98

3.2.2. Serbest Zaman Etkinlikleri ... 100

3.2.3. Komşu ve Arkadaşlarıyla İlişkileri ... 109

3.3. Ev Hanımlarının Ailevi Sorunları ... 115

3.3.1. Eşleri ile Yaşadıkları Sorunlar ... 115

3.3.2. Çocukları ile Yaşadıkları Sorunlar ... 127

3.3.3. Eşlerinin Aileleriyle Yaşadıkları Sorunlar ... 136

3.4. Ev Hanımlarının Ekonomik Sorunları ... 148

3.5. Ev Hanımlarının Psikolojik Sorunları ... 160

DEĞERLENDİRME SONUÇ VE ÖNERİLER ... 171

KAYNAKÇA ... 184

EKLER ... 195

ÖZGEÇMİŞ ... 203

(7)

iii

KISALTMALAR

AKP : Adalet ve Kalkınma Partisi C. : Cilt

Çev : Çeviren

DPT : Devlet Planlama Teşkilatı İSAM : İslam Araştırmaları Merkezi

İSMEK : İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları KOSGEB : Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi

Başkanlığı.

s. : Sayfa S. : Sayı

SGK : Sosyal Güvenlik Kurumu SSK : Sosyal Sigortalar Kurumu STK : Sivil Toplum Kuruluşları T.C. : Türkiye Cumhuriyeti TDK : Türk Dil Kurumu TL : Türk Lirası

TRT : Türkiye Radyo Televizyon Kurumu TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu

TÜZDER : Tüm Üstün Zekâlılar Derneği Vb. : Ve benzeri

Vs. : Vesaire Yy. : Yüzyıl

(8)

iv

Sakarya Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Özeti

Yüksek Lisans Doktora Tezin Başlığı: Günümüz Türkiye’sinde “Ev Hanımları” ve Sorunları

Tezin Yazarı: Sümeyye Demircioğlu Danışman: Prof. Dr. M. Tayfun Amman Kabul Tarihi: 21.05.2019 Sayfa Sayısı: v (önkısım) + 194 (tez) + 9

(ek)

Anabilim Dalı: Sosyoloji

Sanayi Devrimi ile meydana gelmiş olan kapitalist üretim tarzı, özel alan ve kamusal alan ayrımını da beraberinde getirmiştir. Erkek kamusal alanda çalışırken, kadın özel alan olarak tabir edilen evde, ev işlerinin sorumluluğunu ve çocukların bakımını üstlenmektedir. Toplum, kültür ve değerleri ekseninde erkek ve kadına çeşitli roller atfedebilmektedir. Toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün oluşması ile birlikte de

“ev kadını/ev hanımı” kavramı ortaya çıkmıştır. Ev hanımlığı bazı dönemlerde arzu edilirken, bazı dönemlerde değerinin çalışan kadına göre belirlendiği bir konum olmuştur. Ev hanımları zamanının çoğunu ev içerisinde geçirmektedir. Mesai saatleri, tatilleri yoktur. Tüm bu olumsuzluklar kadının emeğini görünmez hale getirmektedir.

Bu noktada ev hanımlarına olan bakış açısı, kadınların kendilerini algılama biçimleri ve yaşadıkları sorunları tespit etmek önem arz etmektedir.

Bu çalışma günümüz Türkiye’sinde ev hanımlarının sorunlarının uygulamalı olarak araştırılmasıyla oluşturulmuştur. Çalışma kapsamında veriler; literatür taraması, gözlem ve görüşme formu yolu ile elde edilmiştir. Nitel veri analizi yöntemi esas alınarak yarı yapılandırılmış mülakat tekniği ile İstanbul ili içerisinde yaşayan 16 ev hanımıyla (hali hazırda gelir getiren bir işte çalışmayan) 11.02.2019-04.03.2019 tarihleri arasında, sorunlarına yönelik derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir.

Bu çalışmada ev hanımlarının sorunları bütüncül açıdan incelenmiştir. Çalışma sonucunda ev hanımlarının çeşitli sorunlarının olduğu, bu sorunların daha önce bir işte çalışıp çalışmamaya, ekonomik duruma, aile ilişkilerine bağlı olarak değişiklik gösterdiği görülmüştür. Ev hanımlarının ev hanımlığına dair görüşleri, aynı zamanda ailevi, sosyal, ekonomik, psikolojik sorunlarına ait sonuçlara ulaşılmıştır. Araştırma sonucunda ev hanımı tipolojileri oluşturulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Ev Hanımı, Aile, Sosyal, Ekonomi, Psikoloji, Sorun X

X x

(9)

v

Sakarya University

Institute of Social Sciences Abstract of Thesis

Master Degree Ph.D.

Title of Thesis: "Housewives" and Their Problems in Today's Turkey

Author of Thesis: Sümeyye Demircioğlu Supervisor: Professor M.Tayfun Amman Accepted Date:21.05.2019 Number of Pages: v (pre tex)+194 (main

body)+ 9(app.)

Department: Sociology

The capitalist mode of production that emerged by the Industrial Revolution brought about the distinction between private space and public space. While the male works in the public sphere, the female takes responsibility for housework and the care of children in the location referred to as a private field, in the house. The society, in terms of culture and values, may assign various roles to men and women. With the formation of a gender-based division of labor, the concept of “housewife” has emerged. While housewifery has been desirable in some periods, it has been a position that its value is determined according to the working woman in the other periods. Housewives spend most of their time in the house. They do not have working hours and holidays. All these negativities make woman's effort invisible. At this point, it is important to determine the point of view of housewives, the ways they perceive themselves and their problems.

This study has been established by practically investigating the problems of housewives in today’s Turkey. Within the study the data have been obtained through literature review, observation and interview form. Based on the qualitative data analysis method, in-depth interviews have been conducted, on the basis of semi- structured interview technique, with 16 housewives (who do not currently work in an income-generating job) living in the city of Istanbul between the dates of 11.02.2019 and 04.03.2019. In this study, the problems of housewives have been examined from a holistic perspective. As a result of the study, it has been seen that housewives have various problems and these problems have changed depending on whether they worked in a job before, the economic situation and family relations. The opinions of housewives about housewifery, also their family, social, economic and psychological problems have been reached. As a result of the research, the typologies of housewife were established.

Keywords: Housewife, Family, Social, Economy, Psychology, Problem X

(10)

1

GİRİŞ

Kadının konumu, geçmişten günümüze çeşitli değişiklikler yaşamıştır. Bunun önemli sebeplerinden biri, toplumda her kültürün kendi normlarına uygun olan veyahut uygun olmayan değerler üzerinden cinsiyet rolleri belirlemeleridir. Kadının tarihi insanlığın ilk zamanlarına kadar dayandırılabilir. Bu anlamda avcı toplayıcı toplulukların var olduğu dönemlerde kadın toprakla ilgilenen, değerli bir konumdayken; mülkiyet ve iş bölümünün oluşması, geleneksel düzenin dağılıp, kentleşmenin ortaya çıkması ve teknoloji ile ilgili gelişmeler toplumsal yapıda ve kadının konumunda önemli değişikliklere yol açmıştır. Sanayi Devrimi ile birlikte ortaya çıkan sorunlardan biri cinsiyet rollerinin oluşturulması sürecinde kadın sorunudur. Bu dönemde iş bölümü ile birlikte kadın erkek arasındaki toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri daha belirgin ve kadın aleyhine görünmez hale gelmiştir. Kadınlara ve erkeklere toplumsal rol bağlamında meslekler ve görevler yüklenmiştir. “Ev kadını” kavramı da endüstrileşme ile birlikte ortaya çıkmıştır. Ev hanımlığı bu anlamda herhangi bir işte çalışmayan ve evinin işleriyle uğraşan kadın olarak tanımlanmaktadır. Kadının ev içinde faaliyetlerde bulunacak olması, kapitalist ve ataerkil düzenin ev içi teknolojileri üretmelerine sebep olmuştur. Bu sayede kadınların ev işleri bir yandan hafifletilmeye çalışırken diğer yandan toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri yeniden üretilmektedir. Bu bağlamda kadın erkek eşitsizliğini ortadan kaldırmak amacıyla çeşitli feminist yaklaşımlar oluşturulmuştur.

Ülkemizde kadının konumuna ve geçmişten günümüze kadar ki sürecine baktığımızda, Osmanlı toplumunda kadının değeri çocuk sayısı, anneliği ve aile içi konumu ile değerlendirilmekteydi. Cumhuriyet döneminde kadının iş yaşamına katılımının desteklenmesiyle kadınlar çalışan ve çalışmayan olarak ikiye ayrılmış, çalışmayan kadınlar ev hanımı olmaya teşvik edilmiştir. 1950’li yıllarda kentleşme ve eğitim faktörlerinin öncülüğünde kadının olmak istediği konum ev hanımlığıydı. 1980’li yıllarda ise bu durum yerini kamusal alanda çalışmaya bırakmıştır. 1990’lı yıllarda feminizmin gelişmesi, kadın haklarının görünür hale gelmeye başlaması ile kadının aktif olarak iş hayatına katılması ile birlikte ev hanımının geçmişe nazaran avantajlı konumu değer kaybetmeye başlamıştır. Bu anlamda kamusal alanda çalışmayan kadının özel alan olarak tabir edilen evlerde bulunması çeşitli sorunları da beraberinde getirmiştir.

Ataerkil düzenin hâkim olması, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, emeğin görünmez

(11)

2

olması gibi sebeplerle birlikte kadın ev içinde, aile ile iletişimlerinde, toplumsal alanda, ekonomik faaliyetlerinde sorunlar yaşayabilmektedir. Tüm bu sorunlar ev hanımlarının psikolojik durumlarını da etkilemektedir. Bazı kadınlar bu sorunlarla baş etme stratejileri geliştirebilirken, bazı kadınlar alışkanlıklarıyla hayatlarını devam ettirebilmektedir. Kadınların sorunlarına çözüm üretebilmek adına ülkemizde ev hanımlarına yönelik çeşitli sivil toplum kuruluşları ve dernekler faaliyetlerde bulunmaktadır. Aynı zamanda sosyal politikalar ile birlikte gelir sahibi olmayan ev hanımlarına yönelik sigorta, girişimcilik teşvikleri gibi destekler de sağlanmaktadır. Ev hanımlarının etkileşimde oldukları alanlardan biri de medyadır. Medya; kadını, kadın ise medyayı etkileyebilmektedir. Bu anlamda araştırmamız kapsamında bahsedilen tüm bu hususlar detaylıca irdelenmiş, hazırlanan mülakat formu aracılığıyla ev hanımlarının sorunlarına yönelik derinlemesine bir araştırma gerçekleştirilmiştir.

Araştırmanın öznesini oluşturan kadınlar üzerinde çalışırken önemli bir kavramsal karışıklıkla karşılaştık. Bizim araştırmamızın konusunu oluşturan kadınlar İngilizce’de

“Housewives” sözcüğüyle ifade edilen kategoridir. “Housewife” İngilizce sözlüklerde,

“kocası ya da partneri iş için dışarı gittiğinde yemek, temizlik, çocukların bakımı vb.

işler için evde duran kadın.” olarak tanımlanmaktadır (Oxford Advanced Learner's Dictionnary, 2000). Benzer bir tanım da şu şekildedir: “Asıl mesleği ailesini önemseyen, ev işlerini idare eden ve ev işleri yapan evli bir kadın.” (Google Traduction, 2019). Bu terimin tam Türkçe karşılığı “ev hanımı”dır. Fakat Türkçe literatüre girdiğimiz zaman

“ev hanımı” kavramıyla yapılmış araştırmalar olduğu gibi daha fazla olmak üzere “ev kadını” ifadesini tercih eden araştırmalar da mevcuttur. Bununla birlikte kimi araştırmacılar “ev kadını” kavramını bile kabul etmemekte “çalışmayan kadınlar” vb.

ifadeleri tercih etmektedirler. Ancak bizim üzerinde çalıştığımız grup, yukarıda verdiğimiz tanımlara tam olarak uyan, yani eşi iş için dışarı gittiğinde yemek temizlik çocukların bakımı vb. işleri üstlenmiş olan evli kadınlardır. İngilizce’de bu kadınlar

“housewife” (= ev hanımı) olarak ifade edilmektedir. “House woman” olsaydı bu terimi

“ev kadını” olarak Türkçeleştirmemiz uygun olacaktı. Dolayısıyla biz İngilizce literatürdeki “ev hanımı” terimini esas olarak araştırma grubumuzu çalışmamızda bu şekilde isimlendirdik. Ancak bu kavramı tercih etmemizin asıl nedeni araştırma grubunu oluşturan kadınların kendilerine sorduğumuzda çoğunluğu itibariyle kendilerini “ev hanımı” ifadesi ile tanımlamalarıdır. Biz de etik olarak bir grup ya da toplumsal kategori kendisini nasıl isimlendiriyorsa, onlar hakkında çalışırken aynı isimlendirmenin esas

(12)

3

alınması gerektiğini düşünüyoruz. Nitekim kendileri hakkında “ev hanımıyım” ifadesini kullanan kadınlar temizlik vb. işler için ücretli olarak evlerine davet ettikleri kişiler için

‘hanım’ değil ‘kadın’ kelimesini kullanmaktadırlar. Birbirleriyle konuşurlarken

“temizlik için eve kadın çağırdım” gibi ifadelerle konuşmaktadırlar.

Bununla birlikte “ev hanımı” ya da “ev kadını” ifadelerini kullanma noktasında itirazı ya da tereddüdü olanlar, bu terimleri statü düşürücü çağrışımları olduğu düşüncesiyle veya başka nedenlerle kullanmayı tercih etmemektedirler. Ancak “ev hanımı” ifadesi kimileri için özenilen, kimileri için eksiklik kabul edilen bir statüdür. Fiziksel ve zihinsel anlamda olumsuz koşullarda çalışan milyonlarca kadın için imrenilen bir statüye karşılık gelirken, toplum tarafından yüksek statüye sahip işlerde ve koşullarda çalışan kadınlar söz konusu olduğunda daha düşük bir statüye işaret etmektedir. Yani kişiden kişiye göre değişen bir durum söz konusudur. Bütün bunları göz önünde bulundurarak ve araştırma grubumuzu oluşturan kadınların kendilerini ifade etmek için

“ev hanımı” kavramını tercih etmelerini esas alarak biz araştırmamızda “ev hanımı”

ifadesini kullandık.

Çalışma sembolik etkileşimci yaklaşım ile incelenmiştir. Mikro sosyoloji kuramları arasında yer alan sembolik etkileşimcilik küçük gruplar üzerinde yapılan ve nitel araştırmalarla incelenen konular için uygun bir yaklaşımdır.

Araştırmanın Konusu

İstanbul ili içerisindeki “ev hanımlarının” sorunlarının neler olduğu, bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Araştırmanın özellikle odaklandığı nokta, günümüzde ev hanımlarının; ev hanımlığı ile ilgili sorun ve görüşlerinin, aynı zamanda ailevi (eş, çocuk, eşin ailesi), sosyal (serbest zaman faaliyetleri, komşuluk ve arkadaşlık ilişkileri) ekonomik ve psikolojik sorunlarının neler olduğudur. Çalışma giriş ve sonuç dışında üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde araştırma hakkında genel bilgiler verildikten sonra araştırmanın amacı, önemi, yöntem ve teknikleri kısaca açıklanmıştır.

Birinci bölüm, “Günümüz Türkiye’sinde “Ev Hanımları” ve Sorunları” konulu tezimizin kavramsal ve kuramsal çerçevesinin literatür taraması yoluyla irdelendiği bölümdür. İlk olarak ev hanımlığının genel bir çerçevesini çizmek amacıyla ev hanımı tanımı ve ilgili kavramlar, toplumsal cinsiyet bağlamında ev hanımı ve kadının konumuna dair feminist yaklaşımlar ele alınmıştır. İkinci olarak, tarihsel süreçte kadının

(13)

4

konumu teorik açıdan önem arz ettiğinden, kadının geleneksel toplumlardan günümüze kadarki tarihi süreci ele alınmıştır. Çalışmanın birinci bölümünün devamında ev hanımlarının medya ile olan etkileşimlerinin neler olduğunu anlamak ve bu ilişkileri tespit etmek amacıyla günümüz Türkiye’sinde medya ve kadın başlığı ele alınmıştır.

Daha sonra ev hanımlarına yönelik toplumsal çalışmalar ve Türkiye’de kadınlara yönelik sosyal politikalar ele alınarak çalışmanın birinci bölümü sonlandırılmıştır.

İkinci bölüm, araştırmanın yöntemi ve uygulanmasını içermektedir. Bu bölümde, araştırmanın yöntem ve teknikleri, araştırmanın örneklemi, görüşme formu, görüşme süreci, araştırmada yaşanan güçlükler, araştırmanın sınırlılıkları, araştırmanın problemleri gibi hususlar irdelenmiştir. Bu çalışmada İstanbul ili içerisinde yaşayan, hali hazırda herhangi bir işte çalışmayan 16 ev hanımına sorunlarını tespit etmek amacıyla derinlemesine mülakat tekniği uygulanmıştır. Sorular 9 kategoride hazırlanmış ve ev hanımlarına yöneltilmiştir.

Üçüncü bölüm, araştırmanın bulgularının ele alındığı bölümdür. Bu bölümde ev hanımlarının, ev hanımlığına yönelik görüş ve sorunları başlığı altında;

ev hanımlarının ev hanımlığına bakışı, ev hanımı olmayı tercih etme durumları ve ev hanımı olmaktan kaynaklı yaşadıkları sorunlar ele alınmıştır. Devamında kendi gözlemleri dâhilinde çevrelerindeki ev hanımlarının sorunları ve ev hanımı olmaktan duydukları memnuniyet, ev hanımlarının aile içi iş bölümü yaklaşımları, medya ile ilişkileri ve medyadan etkilenme durumları bulgular dâhilinde analiz edilmiştir. Ev hanımlarının ailevi problemleri başlığı altında, eşleri, çocukları ve eşlerinin aileleri ile yaşadıkları sorunlara dair bulgulara yer verilmiştir. Sosyal sorunlarına yönelik; gündelik hayatlarında neler yaşandığı, serbest zaman faaliyetlerinin neler olduğu, komşuları ve arkadaşlarıyla ilişkileri ve yaşadıkları sorunların neler olduğu irdelenmiştir. Çalışmanın devamında ekonomik ve psikolojik sorunlarının bulguları ele alınarak “araştırmanın bulguları” bölümü sonlandırılmıştır.

Sonuç bölümünü teşkil eden son bölümde ise çalışma sonucunda elde edilen bulgular detaylı bir şekilde irdelenmiş, elde edilen sonuçlar başlıklar halinde ele alınmış, önerilerde bulunulmuş, görüşülen kadınlardan edinilen gözlemler ve bilgiler dâhilinde ev hanımı tipolojileri oluşturulmuş ve çalışma sonlandırılmıştır.

(14)

5 Araştırmanın Amacı

Ev hanımlığı ve ev hanımlarının sorunları disiplinler arası incelenmesi gereken bir konudur. Bu sebeple kadınların sorunlarının birbirini tamamlayıcı nitelikte olduğu görülmüş ve kadınların yalnızca bir alandaki sorunlarından ziyade ev içerisinde, aile hayatlarında, sosyal hayatlarında, ekonomide, psikolojide, medyada yaşadığı zorlukların neler olduğunu tespit etmek amaçlanmıştır. Bu çalışma, gelir getiren herhangi bir işte çalışmayan kadınların ev içindeki yaşam deneyimlerini, kendilerini algılama biçimlerini, yaşadıkları sorunları keşfetmeyi ve anlamayı kendisine amaç edinmiştir. Bu bağlamda kadının bakış açısını sürece katmak önem kazanmaktadır.

Bu çalışma nitel araştırma yöntemi, mülakat tekniği ile günümüz Türkiye’sindeki ev hanımlarının çeşitli sorunlarının araştırılmasını amaçlamaktadır. Çalışmamızda ilk olarak literatür taraması sonucu elde edilen bilgilerden yola çıkarak ev hanımlığının kavramsal ve kuramsal çerçevesi çizilmeye çalışılacak, daha sonra İstanbul ili içerisinde 16 ev kadınına mülakat uygulanacaktır. Mülakatlar sonucu elde edilen veriler ışığında ev hanımlarının sorunlarının bütüncül (ev hanımlığı, ailevi, ekonomik, sosyal ve psikolojik) açıdan tespit edilmesi amaçlanmaktadır.

Araştırmanın Önemi

Ev hanımları, her ne kadar batı toplumlarında küçük bir toplumsal kategori olsalar da Türkiye’nin kendine özgü tarihsel, kültürel ve ekonomik koşulları nedeniyle yetişkin kadınlar arasında %65 gibi bir oranla çoğunluğu oluşturmaktadırlar. Kadınlarla ilgili araştırmalarda 1.bölümde yeri geldikçe belirttiğimiz üzere, araştırmaların daha çok çalışan kadınlar, ev hizmetlerinde çalışan kadınlar üzerinde yapıldığı görülmektedir.

Türkiye özelinde “sessiz çoğunluk” diyebileceğimiz ev hanımları daha az çalışılan bir kategori olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda ev hanımlarının sorunlarına yönelik bütüncül açıdan ele alınmış bir çalışmanın olmaması bizi bu çalışmayı yapmaya yöneltmiştir. Ataerkil yapının ev hanımı üzerindeki hâkimiyetini, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini, ev hanımlarının kendilerini algılama biçimlerini, görünmeyen emeklerini, bakış açısını sürece katmak ve sorunlarını gün yüzüne çıkaracak olmamız araştırmanın önemini ortaya koymaktadır.

(15)

6 Araştırmanın Yöntem ve Teknikleri

Bu araştırma nitel araştırma yöntemi esas alınarak hazırlanmıştır. Araştırmanın teorik verilerini elde edilebilmek amacıyla literatür taraması yapılmış, kütüphanelerdeki ve internet üzerindeki ilgili kaynaklardan yararlanılmıştır. Kadınların sorunlarına ait bulguları elde etmek amacıyla nitel araştırma yöntemlerinden yarı yapılandırmış mülakat tekniği ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Bu noktada araştırmanın yöntemlerinden biri de katılımlı gözlemdir. Görüşme yapılacak kişiler kartopu örneklem yoluyla tespit edilmiştir.

Bu araştırmada 16 hanımının sorunlarını tespit etmek amacıyla 9 kategoriden oluşan bir görüşme formu hazırlanmıştır. Hazırlanan görüşme formundaki sorular 11.02.2019- 04.03.2019 tarihleri arasında görüşülen kadınlara yöneltilmiş, veriler ses kayıt cihazına kaydedilmiş, daha sonra elde edilen veriler içerik kaybı olmaksızın deşifre edilmiştir.

Her bir görüşme 1saat 15 dakika ile 2 saat arasında değişiklik göstermiştir. Soruların her biri kadınların verdikleri cevaplar neticesinde kategorize edilmiş ve elde edilen veriler

“betimsel analiz ve yorumlama” tekniğiyle analiz edilmiştir. Yönteme dair detaylı bilgi, araştırmanın ikinci bölümü olan “araştırmanın metodolojisi” bölümünde verilmiştir.

(16)

7

BÖLÜM 1: ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL VE KURAMSAL

ÇERÇEVESİ

Bu bölüm, beş alt bölümden meydana gelmektedir. Ev hanımlığı ve ilgili başlıkların ele alındığı bu bölümde araştırmanın kavramsal ve kuramsal çerçevesi çizilmeye çalışılmıştır. Araştırma, ev hanımlarının sorunlarına kendi bakış açılarıyla ulaştığından bu çalışmada simgesel etkileşimci yaklaşım esas alınmıştır.

1.1. Ev Hanımlığı

Türkiye’de kadınlar üzerine yapılan çalışmalar, soyut bir kadın kavramı üzerinden ele alınmaktadır. Daha çok kadının yasal durumu, siyasi hakları, kadının çalışma durumu, psikolojisi ve İslami eleştiriler üzerinden araştırmalar yapılmış ve bu araştırmalar kuramsal olmaktan öteye gidememiştir. Bu bakımdan araştırmalar incelendiğinde tek tip bir kadın tasavvurundan söz edilmesi mümkün değildir. Kadınlar birçok sıfatla birlikte anılmaktadır. Bunlardan sadece bir kaçı zengin-fakir, şehirli- köylü, cahil- okumuş, çalışan- çalışmayan kadın sıfatlandırmalarıdır. Böyle bir karşılaştırma sayesinde, hangi kadının söz konusu edildiği daha belirgin hale gelecektir. Bu sayede, kadın erkek eşitliğinden ve erkeklere karşı kadın haklarından önce, kadınlar arası eşitlik, bazı kadınların hakları ön plana çıkmakta ve önem kazanmaktadır (Kodaman, 1990, s. 137).

Türkiye’de ev hanımı istatistiklerine bakıldığında; kentlerde yetişkin her 100 kadından sadece 20’si işgücüne katılmakta, işgücünün dışında kalan kadınların yüzde 62’si bunun nedeni olarak tam zamanlı ev kadını olmalarını göstermektedir (Bora, 2011, s. 8).

Cumhuriyet’in kurulduğu 1920’li yıllarda kadınların istihdam oranları %81,5 iken, günümüz Türkiye’sinde bu oran %34,7’e kadar inmiştir (TÜİK, 2018). Türkiye’de günümüzde toplam yaklaşık 11,5 milyon ev kadını mevcuttur. Bu, 15 yaş üstü bütün kadınların yaklaşık %41’ine denk gelen önemli bir rakamdır (TÜİK, 2013). Bu veriler için Türkiye’de ücretli bir işte çalışmayan kadınların, yani ev hanımların oranının yükseldiğinin göstergesidir diyebiliriz.

Günümüz, bu konuda uzlaşı sağlansın veya sağlanmasın çalışma, üretme, faal olma ve aynı zamanda tüketim dönemidir. Bugünkü dünyada yaşam ev içerisinde değil, ev dışı mekân olan, bürolarda, fabrikalarda, eğitim binalarında, hizmet birimlerinde, teknoloji, iletişim ve kültür merkezlerindedir. Bunun yanında değeri paranın belirlediği çağdaş toplumlarda ev kadınları para ekonomisinin dışında çalışan bir gruptur. Ev kadınlarının

(17)

8

yaptıkları iş ücret karşılığı değildir, bu sebepten değersizdir ve gerçek bile değildir (Saim, 2004, s. 215). Dışarıda çalışan bir işçi ile karşılaştırıldığında, ev kadınının ev kadınlığı hiç bitmez. Saat 6 olduğunda bulunduğu iş ortamını terk edemez, iş günü hiçbir zaman bitmez. Ev kadınının hiçbir zaman iş yaşamı ve özel hayatı ayrı değildir, çünkü iş yaşamı aynı zamanda özel yaşamıdır. Ev kadınının iş ve boş zaman ayrımı da yoktur (Comer, 1996, s. 114-115). Suzanne Gail’in (1968) ev kadını olma üzerine yazdığı makalesinde bu konuya dair şöyle demektedir. “…ev işi günün sıkıntı verecek kadar uzun bir bölümünü alır ve beni, gerçekten yoğunlaşma şansını bulduğumda, çoğu kez hiçbir şey yapamayacak kadar bomboş bırakır.” (Gail, 1968; akt. Comer, 1996, s.

118).

Bazı ev kadınlarının kayıt dışı ekonomiye (ücretli ev içi işler) dayalı işlerde çalışmalarından dolayı işgücü istatistiklerinde ev kadını olarak tanımlanan kadınlar hakkındaki bilgi kısıtlı olmaktadır. Bu alanlarda karşımıza çıkan işler “kadın işi” diye nitelendirilen işler olarak değerlendirilmektedir. Türk konfeksiyonun getirilerinden biri olan evlere parça başına işlerle hedeflenen, çok düşük ücretler verilerek üretim masrafları en aza indirmektir. Ancak bu işler son derece enformel bir ilişki ağı çerçevesinde gerçekleştiğinden dolayı çalışan ev kadınları açısından sürekliliği ve sigortası olmayan işler olarak değerlendirilmektedir. Yine aynı şekilde evde el işleri yapıp satan kadınlara yönelik yapılan bir araştırmada, boş zamanlarını değerlendirdiklerini belirttikleri ve evde yaptıkları işleri iş olarak değerlendirmedikleri tespit edilmiştir. Evlere “gündelikçi” olarak giden kadınlar da yaptıkları işleri az gördükleri için kendilerini “ev kadını” olarak tanıtmayı tercih etmektedirler (Özbay, 1993, s. 135).

Ev hanımları üzerine yaptığımız araştırmalar genel olarak kadın temelli araştırmalardır.

Bu noktada çalışmanın devamında; ev hanımlarının özellikle kadın odaklı tanımı, ev hanımları ile ilgili temel kavramlar, toplumsal cinsiyet bağlamında ev hanımlığı ve kadına yönelik feminist yaklaşımlar ele alınacaktır.

1.1.1. Ev Hanımı Kavramı ve İlgili Kavramlar

Ev kadını, en temel anlamda “dışarıda herhangi bir işte çalışmayan, kendi ev işlerini gören kadın, ev hanımı” olarak tanımlanmaktadır (TDK, 2019). Günümüzde ev kadını, evin dışında herhangi bir iste çalışmayan mesleği olmayan kadın anlamına gelmektedir.

Bu kavram kadınların ev dışındaki diğer işlerde de aktif olarak görev almasından sonra

(18)

9

ortaya çıkmıştır. Sanayi devriminden sonra kadınların erkeklerle birlikte iş gücüne katılması, Birinci ve İkinci Dünya savaşlarına katılan erkeklerin yerini kadınların alması sebebiyle, kadınlar meslek sahibi olup düzenli olarak gelir elde etmeye başlamıştır. Bu bağlamda kadınların çalışıp meslek sahibi olması ve bazı kadınların ise meslek edinmeyip ev işlerini uğraşı haline getirmeleri nedeniyle “ev kadını/hanımı” kavramı ortaya çıkmıştır (Harlak, 1996, s. 112).

Veronika Bennholdt- Thomsen bu süreci proleterleşme sürecine benzer bir süreç olarak tanımlayarak, ev kadınlığının ortaya çıkma sürecine “evcilleştirme” ya da “ev kadınlaştırma” adını vermektedir. Ona göre, kadınların dünya çapında yaptığı işleri

“kadınların ev işi” ne dönüşümünü sağlayan yapısal ilke, erkekleri ücretli işlere;

kadınları ise ücretsiz işlere yönelten cinsiyete dayalı işbölümüdür. Ev kadını onun tabiriyle; kapitalizmde kadın işgücü olmanın yanında paranın önemine karşılık, az ücretle çalışabilen, yaptığı işlerin çoğunun ücretini dahi alamayan kadındır. Ev kadını aynı zamanda bütün kurumların üzerine inşa edildiği, oluşumunda akla gelemeyecek kadar şiddet kullanılan suni bir ürün olarak karşımıza çıkmaktadır (Mies, Beenholdt- Thomsen, & Von Werlhof, 2008, s. 242-272).

Toplumun birçok alanında ikincil bir konumda bulunan kadın; ezilen, üstü açık veya kapalı bir şekilde baskı altında tutulan, bir aile düzeni içinde çalışıyor da olsa evine geldiğinde ev işlerini yapmak zorunda olan ve bu gibi yaptırımlar sebebiyle erkekle ve ataerkil toplumla devamlı mücadele eden kişidir. Mağduriyet durumu üzerinden tabir edilen bu tarz bir kadın modeli varken; modern kadın-geleneksel kadın; batıdaki kadın- doğudaki kadın; çalışan kadın-çalışmayan kadın; eğitimli kadın-eğitimsiz kadın gibi ayırımlarla da kadınlar sınıflandırılabilmektedir (Elçi, 2011, s. 3). Uluslararası işgücü istatistiklerindeki tanımıyla ev kadını; piyasa ekonomisine dâhil olmayan, aktif bir işte çalışmayan kadındır. Bu konuyu araştıranlar ise ev kadınlığının istatistiksel bir kategori olmaktan ziyade bütün kadınların oynaması gereken bir toplumsal rol olduğunu savunmaktadırlar. Piyasa ekonomisi içerisinde olan kadınlar ise çalışan kadın olmaktan ziyade piyasa ekonomisine katılan ev kadınlarıdırlar (Özbay, 1982, s. 209). Kurtkan (1998) ev kadınının çalışan kadın kategorisinin dışında tutulmaması gerektiğini şu sözlerle ifade etmiştir:

(19)

10

“Hala medeniyet seviyesinin geri olduğu yerlerde, ev kadınlığı önemli bir ekonomik faaliyettir. İş bölümünün çok ilkel bir seviye gösterdiği kırsal alanlarda ailenin birçok ihtiyaçları ev kadınının faaliyetleri ile giderildiği için ev kadınının “çalışan kadın” kategorisinin dışında kabul etmeye imkân yoktur” (s.44-45).

Cantek (2001) de benzer bir görüşle ev kadını kavramının, işsizliği içeren bir tabir olmadığını ifade etmektedir. Ona göre, resmi belgelerde mesleğe yönelik ev kadını yazılabilmesi ve bu durumun kabul görmesi, ev kadınlığının bir meslek olarak görüldüğünü ifade etmeye yetmediği gibi, bir meslek olmadığını da açıklamaya yetmemektedir. Dolayısıyla ev kadınlığı; annelik gibi kutsal görevlerle bütünleştirilmiş bir uğraşı olarak değerlendirilmiştir (s.103).

Arat (1980); ev kadınını mekân odaklı ele almış, kentlerde yaşayan kadınların çoğunluğunun (%46,3) ev kadını olduklarını, kalabalık apartmanlarda yaşayıp, çocuklarıyla ve eviyle meşgul olduklarını belirtmiştir. Köknel ise ev kadınlarını büyük kaloriferli dairelerde, bahçeli evlerde oturan, zamanını verimli kullanamayan, eşlerinin gelirlerini harcama yolları arayan, çay sohbetleri ve dedikodu ile günlerini geçiren kişiler olarak tanımlamaktadır (s.178).

Bir diğer tanıma göre ev kadını, dünyanın gerçekliğinden uzak her gün aynı işlerle meşgul olan eve hapsedilmiş kadındır. Ev kadınının dışarıda bırakıldığı dünya, kararların alındığı, erkeklerin hâkimiyetinde bulunan alandır. Bu kararların alındığı hâkim dünyada kadın dünyasının işlerinin üretken olmadığına karar verilmiştir. Tüm bunların dışında evlere hapsedilmiş kadınların ev içerisinde bin bir zorlukla yaptıkları işler Gayrı Safi Milli Hâsıla’ya dâhil edilmemektedir (Halimi, 1990, s. 13).

Bugünün koşullarında ev hanımlarının önemli bir kısmı dünyanın gerçekliğinden uzak değil, tam tersine dünyada olup biten her şeyden haberdardırlar. “Hapsedilmiş” de değillerdir. Hatta özgürlük alanları pek çok sektörde çalışan kadından daha fazladır.

Ayrıca “her gün aynı işlerle meşgul olma” noktasından bakıldığında, örneğin fabrikalarda günde 8 saat düğme diken, ilik açan, vida monte eden ve emekli olana kadar yıllarca robotvari bu işleri yapmak zorunda kalan milyonlarca çalışan kadından da daha olumlu koşullar içindedirler.

(20)

11

Ann Oakley (1987) modern sanayi toplumlarında ev kadınını; bir kişi, bir kadın, aynı zamanda hizmetçi ve ev işlerinin çoğundan sorumlu olan kişi olarak tanımlamış, ev kadınlığının özelliklerini şu şekilde açıklamıştır:

“1) Bu rol tamamen kadınlara verilmiştir. 2) Ekonomik olarak erkeklere bağımlıdır. 3) Ekonomik olarak üretici işle kıyaslandığında “iş” kapsamına girmez. 4) Ev işi karşılığı para olarak ödenmeyen özel alanda yapılan, yani özelleştirilmiş ve yalıtılmış bir iştir. 5) Ev kadınları, haftada ortalama 70 saat iş yaparlar, ancak bu işler çok az prestij sağlar. 6) Ev kadınları ücretli işçilerle kıyaslandığında, çok az pazarlık gücüne sahiptirler, örneğin sendikaları yoktur. Aynı zamanda ücretli işçilerin yararlandıkları sağlık sigortası, emeklilik ve ücretli dinlenme tatili gibi avantajlardan yararlanamazlar. 7) Ev işi renksiz, sıkıcı, yeknesak ve tatmin sağlamayan bir iş türüdür.” (s.1).

Oakley’e göre “Ev kadınları monotonluktan, sosyal yalıtılmışlıktan ve zaman baskısından sıkıntı çekerler. Ev kadınlığı rolü, sonu olmayan, hiç bitmeyen, kişisel gelişmeye fırsat vermeyen bir iştir” (Oakley, 1975; akt. Kabaklı, 2008, s. 25).

Tüm bu ev hanımı tanımlarından sonra, ev hanımlığı ile ilgili kavramları ele alacak olursak;

Aile: “Aile; kan, cinsel ilişki ya da yasal bağlarla birbirine bağlı olan insanlardan oluşmuş, mahrem ilişkilerle örülü bir gruptur. Aile, zaman içinde ayakta kalmayı ve değişikliklere uyum göstermeyi başarmış, çok esnek bir toplumsal birimdir” (Marshall, 2005, s. 7). Bir diğer tanıma göre; aynı kandan gelenlerin meydana getirdiği toplum içindeki en küçük birliktir. Halk ağzında; eş, karı anlamlarına gelmektedir. Halk ağzındaki anlamından da anlaşılacağı üzere kadın, ev ve aile ile özdeşleştirilmektedir (Canatan & Yıldırım, 2011, s. 54).

Evlilik: Geleneksel anlamda evlilik, yetişkin bir erkek ile yetişkin bir kadın arasında hukuki geçerliliği olan, belli başlı hak ve yükümlülükleri beraberinde getiren bir ilişki olarak kabul edilmektedir. Bunun yanında çağdaş toplumlarda evlilik, bazen daha özgür bir biçimde yorumlanabilmekte ve "evli gibi yaşamak" ifadesi, evliliğin birlikte oturmak dışında hiçbir anlam ifade etmediğini gösterebilmektedir (Marshall, 2005, s. 223).

Ev: Ev; ailenin ikamet ettiği mekân, yaşam alanıdır. Eve; konut, hane, barınakta denilmektedir (Canatan & Yıldırım, 2011, s. 56). Ev kadınının zamanının çoğunu geçirdiği mekân olan ev, tarihsel anlamda çeşitli değişimlere maruz kalmıştır. Feminist

(21)

12

tanımlara göre ev, kadın ve erkek arasındaki farkın oluştuğu yerdir (Bora, 2018, s. 62).

Beauvoir, kadınların ev odaklı yaşamalarından kaynaklı ikinci cins haline geldiklerini ifade etmektedir. Bu yaklaşıma göre ev, kadınlar ile erkekler arasındaki eşitsizliklerin oluştuğu yer olarak tanımlanmaktadır (Beauvoir, 2010, s. 25).

Ev içi emek/ Ev işi: Feminist kuramın kadınların ev içerisinde yaptıkları ücretsiz işlerin ağırlığını analiz etmek için geliştirdiği bir kavramdır. Marksist feministler, ev içi emeğin kadını bir toplumsal sınıf haline getirdiğinden bahsetmektedirler. Ev içi emek ev işi ile birlikte anılmaktadır. Bu konunun erkeklerin kadınları sömürmesine yol açtığı, ekonomiye görünür olmasa da ciddi bir katkı sağladığı ve cinsler arasındaki eşitsizliğe önemli bir temel sağladığı görüşü yaygındır (Marshall, 2005, s. 220; Bora, 2018, s. 51).

Ev işi bir tanıma göre; faaliyetlerden, insan ve malzemelerden manalı örüntüler oluşturarak aile içerisinde düzen sağlayıp, bu düzeni sürdürmekle ilişkilidir. Örneğin yemek pişirilmesi, çiğ malzemelerin bir araya getirilmesidir (Davidoff, 2002, s. 147).

Ev kadınının ev içerisinde sarf ettiği “görünmeyen ev içi emeği”, ekonomi dışı bir konu olarak kabul edilmekte ve kapitalist ekonominin işleyişi açısından önemli bir işlev üstlenmektedir. Ev kadını olarak sınıflandırılıp ekonomi dışı bir alana atılan kadınların ev içerisinde yapmış olduğu işler, milli gelir hesaplamalarında hesaba katılmamaktadır (Tekeli, 1995, s. 32).

Ev içi iş bölümü: Ev içerisindeki işbölümü; hane içindeki roller, işler ve sorumlulukların paylaşılmasını ifade etmek için kullanılan bir terimdir (Marshall, 2005, s. 220). Ev içi iş bölümü, “Toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında ev hanımlığı”

bölümünde detaylı olarak ele alınacaktır.

Ataerkil: Ataerkillik, tam ifadeyle babanın hâkimiyeti anlamına gelmektedir.

Ataerkillik terimi, geleneksel dönemlerde erkek aile bireylerinin hâkimiyeti üzerine kurulu toplumsal sistemleri tanımlamak için kullanılmıştır. Günümüzde ise, çoğunlukla erkeğin otoritesini ve tahakkümünü içeren daha genel bir anlamla yüklenmiştir (Marshall, 2005, s. 47). Radikal feministlere göre ataerki; siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan erkekler tarafından kadınlara uygulanan baskı ve şiddetin bulunduğu bir toplumsal yapıdır (Güneş, 2017, s. 247).

Annelik: Sosyoloji sözlüğünde annelik, “Anne olmanın pratik gerçekliklerini ve toplumsal önemini kapsayan bir terim.” olarak tanımlanmaktadır. Annelik ve anne

(22)

13

olmaya dair görüşler zaman içinde değişiklikler göstermiştir. 1970’lerden önceki dönemlerde anneliğe yönelik odak noktası çocuk yapmak ve çocuk yetiştirmek üzerine kuruluydu. Parsons'un ki gibi büyük kuramsal analizler, sanayi toplumlarında kadınların çocuk bakımı konusundaki ev içerisindeki rolünün, işlevsel bir gereklilik olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bazı feminist kuramcılar ise kadınlara yönelik baskının temel kaynağının biyolojik çocuk bakımı olgusu olduğunu ileri sürmektedirler (Marshall, 2005, s. 31-32).

Toplumumuzda yaygın tutum, anne olmayan kadınlara karşı eleştirel bir yaklaşımın olmasıdır. Anne olmayan kadınların; çocukların ruh halinden, ihtiyaçlarından anlamadıkları ve onlarla yeterli şekilde ilgilenemeyecekleri görüşü hâkimdir. Aynı zamanda ideal annelik; orta sınıf kadınların deneyimleriyle kavramsallaştırılmaktadır.

Bu sebepten kırsal alanda yaşayan ve çalışan kadınlar bu modele uymamaktadırlar (Suğur, 2009, s. 141).

1.1.2. Toplumsal Cinsiyet Rolleri Bağlamında Ev Hanımı

Günümüz Türkiye’sinde ev hanımlarının sorunlarının incelendiği bu çalışmada kadınların davranışlarının, tutumlarının toplum tarafından ne şekilde belirlendiği ve toplumun kadına yüklediği rollerin neler olduğu önem arz etmektedir. Bu başlık altında toplumsal cinsiyet rolünün ne olduğu, toplum tarafından kadına ve erkeğe yüklenen rollerin neler olduğu, ev hanımının ev hanımı olmasındaki en önemli sebep olan toplumun, kadına ve dolayısıyla ev hanımlığına bakış açısının neler olduğu ele alınacaktır.

Sosyal bilim alanında "cinsiyet" kavramı, insana yönelik biyolojik/doğal bir durumu ifade ederken, "toplumsal cinsiyet" ise bu biyolojik durum üzerinde inşa edilen cinsiyetle ilgili toplumsal kazanımları ifade etmek için kullanılmaktadır (Amman, 2012, s. 16). Biyolojik boyut ile biyolojik yapıda temellenen toplumsal boyut birbirlerinden farklı iki boyuttur. Biyolojik anlamda her birey er ya da dişi olarak doğmakta ve bu verili özelliği yaşamı boyunca sürdürmektedir. Toplumsal cinsiyet boyutunda ise toplumun bireylere vermiş olduğu gündelik davranış kalıplarından bahsedilmektedir.

Birey doğum anından itibaren toplumun rol inşasının bir nesnesi haline gelmektedir.

Doğumla başlayan sosyalleşme sürecinde çocuğun cinsiyet kimliğinin gelişmesinde özellikle aile yapısı ve aile içindeki ilişkiler ağı belirleyici öneme sahiptir (Amman, 2012, s. 28). Örneğin, doğacak çocukları için giysi ve eşya hazırlayan aile üyeleri, eşyanın rengi ve biçimi konusunda seçenekleri değerlendirirken, çocuktan hayatı

(23)

14

boyunca mensubu olması istenecek davranışlar, tutumlar, roller örgüsünü inşa etmenin ilk adımını atmaktadırlar. Esas olarak davranış, tutum ve rollerle ilişkili olan kadınlık ve erkeklik, dişil veya eril olma temelinde meydana getirilen iki farklı boyutu ifade etmektedir. Alanları net bir şekilde ayrılmış olan bu iki boyut toplumlar için son derece önem arz etmektedir. Buna göre birey ya dişidir ya da erdir; dolayısıyla ya kadındır ya da erkektir. Toplum, bireyden, değişmez bir ölçüt kabul ettiği biyolojik cinsiyetine göre davranışlar göstermesini istemekte, oluşturmuş olduğu davranışlar örgüsünü kabullenmesini ve uygulamasını beklemektedir (Vatandaş, 2007, s. 30). Geleneksel ailelerde kız çocuklarının ergenlik sonrası dönemlerinde, kendilerinden küçük erkek kardeşleri varsa ev işlerinde daha katılımcı oldukları görülmektedir. Geleneksel ebeveynli erkek çocuklar ise araba yıkama, musluk tamiri gibi toplum tarafından erkeğin yapacağı düşünülen ev işlerine daha çok ilgi göstermektedirler (Amman, 2012,32).

Simone de Beauvoir, “kadın doğulmaz, kadın olunur” sözleriyle cinsiyete ilişkin tartışma yolunu açmıştır. Kadın olmak ne demektir? Sorusundan hareketle kadınların karar almadaki güçlerinin ne olduğu, aynı zamanda insanın bedeni ile toplumsal yazısının iki farklı şey olarak algılanması fikri de beraberinde getirilmiştir. Ona göre iki farklı cinsiyet varsa, iki farklı toplumsal cinsiyet vardır (Young, 1995; akt. Bora, 2018, s. 38).

Bu noktadan hareketle denilebilir ki; günümüzde kadınların karşı çıktıkları ve mücadele etmek durumunda kaldıkları birçok sorunun toplumsal cinsiyetle ilişkili olduğu yönünde yaygın bir kanaat olduğu görülmektedir. Toplumsal cinsiyet; biyolojik cinsiyetten farklı olarak, toplum ve kültür tarafından belirlenen ve dolayısıyla içerdiği toplumdan topluma olduğu kadar, tarihsel olarak da değişiklik gösterebilen “cinsiyet konumu” ya da “cins kimliği” olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda toplumsal cinsiyet, yalnızca cinsiyet farklılığını belirlemekle kalmamakta, aynı zamanda kadın ve erkek arasındaki eşitsiz güç ilişkilerini de belirtmektedir (Berktay, 2000, s. 16). Toplumsal cinsiyet rolü aynı zamanda toplumun tanımladığı ve bireylerin yerine getirmelerini beklediği cinsiyetle ilgili bir grup beklentidir. Başka bir deyişle cinsiyet rolü, aynı cinsiyetten insanların nasıl davranmaları gerektiğini tanımlayan birtakım kurallar veya kültürel olarak belirlenmiş beklentilerdir (Hyde 1994; akt. Sarıbay, 2001).

(24)

15

Cinsiyet rolleri çerçevesinde yapılan tartışmalar öğrenmeye ve bilişsel mekanizmalara vurguda bulunmuşlardır. Genel rol teorisi görüşünü savunanlar, cinsiyet rollerinin öğrenilmesi, toplumsallaşma veya kabul etme vasıtası ile gerçekleştiği görüşündedirler.

Öğrenmeyi temel alan bu yaklaşıma göre, cinsiyet rolleri başka bir şey nasıl öğreniliyorsa o şekilde öğrenilmektedir. İlk olarak, çocuklar cinslerine uygun davranışları açısından anne babaları ve toplumdaki diğer kişiler tarafından pekiştirilirip takdir edilirken, cinsiyetlerine uygun olmayan davranışları için ise cezalandırılmaktadır.

Toplumsal öğrenme kuramına göre ise çocuklar kendisiyle aynı cinsten anne babayı daha uygun model olarak görmektedirler. Bir diğer yaklaşımı temsil eden bilişsel kurama göre, cinsiyet rollerinin gelişimi, çocukların belli bir bilişsel gelişim düzeyine ulaştıklarında mümkün olan bir tür anlayış ve değerlendirme ile gerçekleşmektedir.

Çocuklar ilk olarak kendi cinsel kimliklerini daha sonra diğerlerini öğrenmektedir.

Devamında ise tutum ve davranışlarla öğrenmeyi pekiştirmektedirler. Bilişsel kurama göre, birey bu süreçler sonrasında cinsiyet damgalı davranışlarda bulunabilmektedir.

Cinsiyet rollerinin tarihine bakıldığında pek çok sosyal bilimci, kadın erkek ayrımının temelini işbölümü sürecinin başlamasında bulmuşlardır. İş bölümü süreci ile birlikte erkekler, sürülere, silahlara, tutsaklara ve ürünlere sahip olmakta; kadınlar ise doğum, çocuk bakımı vb. sebeplerle eve, ev içi işlere kapanmaktadır (Vatandaş, 2007, s. 34-35).

Kadınlık ve erkeklik biyolojik olarak kolay bir şekilde belirlenebiliyorken; toplumsal cinsiyet tamamen toplumun bir üretimi olarak karşımıza çıkmakta ve bireyler toplumsal cinsiyet rollerini toplumsallaşma süreçlerinde kazanmaktadırlar. Zaman içerisinde cinsiyet kavramı yerini statü belirleyici bir rol oynayan toplumsal cinsiyet kavramına bırakmaktadır. Toplumsal cinsiyetin kültürel temelli olması ve toplum tarafından yaratılmış olması erkek ve kadının sorumluluğunda olan rollerin toplumsal gruplar itibariyle farklılık göstermesine neden olmuştur (Aldemir, 2016, s. 12). Bu çerçevede toplumsal davranışların önemli bir belirleyicisi olan cinsiyetle alakalı roller ve değerler de zaman içerisinde çeşitli faktörlerin etkisiyle değişebilmektedir. Bunların başında, toplumsal ve kültürel yapıları değişmeye sevk eden, modernleşme ve küreselleşme dinamikleri gelmektedir (Ersoy, 2009, s. 217).

Toplum; tarihsel süreç boyunca kadını ve erkeği bazı alanlara ait kılmakta, yaşanılan toplumsal yapı ve dönem, erkek ve kadının toplumsal rollerini belirlemektedir. Kadının ve erkeğin görünürlüğü ve değeri de aynı şekilde kültür tarafından belirlenmektedir (Demez, 2005, s. 29). Bir başka deyişle denilebilir ki; bütün toplumlarda kadını ve

(25)

16

erkeği birbirinden ayıran, toplumsal rollerini oluşturan bir dizi sosyo-kültürel değerler dizisi bulunmakta ve bireyleri şekillendiren, denetim altında tutan, yönlendiren bir özellik taşımaktadır. Tam da bu noktada karşımıza çıkan toplumsal cinsiyet rolleri kavramı, bireylerin yalnızca kadın ya da erkek olmaları nedeniyle nasıl davranmaları gerektiğini ve onlardan gerçekleştirmeleri beklenen sorumlulukların farklılığını ortaya koymaktadır. Geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri doğrultusunda kadınlardan beklenen roller özel alan olarak tabir edilen evlerde kalıp, ev-içi üretim faaliyetlerini özellikle de annelik rollerini en iyi şekilde gerçekleştirmeleriyken; erkeklerden beklenen roller ise kamusal alanda başarı elde etmeleri ve ailenin geçimini sağlamalarıdır (Zeybekoğlu, 2012, s. 124-125).

Bu rol beklentilerinden en bilineni, kadın ve erkek cinsiyetlerinin birbirlerinden net bir sınırla ayrıştırıldığı, ataerkil kültür çevresinde inşa edilmiş olan rollerdir. Ataerkil kültüre göre erkek; üretici, aktif, karar alma noktasında yetkili, siyaset yapan, kamusal alanda bulunan ve kadın üzerinde söz hakkına sahip olan bir konuma sahip iken; kadın, erkeğin bakımına muhtaç, pasif, söz sahibi olmayan ve inisiyatifi her ne olursa olsun erkeğe bırakmak zorunda olan bireydir (Temel, 2004, s. 61). Erkek modeli için; güçlü, kuvvetli, aile içinde karar mekanizması olan, aileyi geçindiren, çevresini etkileyip denetleyen bir beklenti oluşmuşsa, o toplumda her erkeğin bu beklentilere uygun davranması gerekmektedir. Aynı şekilde kadınlık modeli için, ev yaşamını çekip çevirme, sabırlı olma, insan ilişkilerinde düzenleyici bir yapıya sahip olma gibi davranışlar kadının cinsiyetine ilişkin rollerdir. Toplumun kadından beklentisi de bu rolleri yerine getirmesidir (İmamoğlu, 1991, s. 832). Bu anlayışın yüzyıllar boyu bu şekilde süregelmiş olması, günümüz ev hanımının konumunu ve toplumdaki yerini bize açıklamaktadır.

Modern toplumlara bakıldığında, kadınların istihdama katılımlarının artması ile kamusal alandaki rollerinin değişime uğraması daha hızlı gerçekleşmiş ancak aynı hız özel alandaki geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinde görülmemiştir. Özel alandaki toplumsal cinsiyet rollerinin devamı sonucunda, hane içindeki ücretlendirilmemiş aile içi iş sorumlulukları kadınlar üzerinde kalmaya devam etmiş ve kadınlar ev işleri ve evdeki bakım faaliyetlerinde erkeklerden çok daha fazla sorumluluğa sahip olmuşlardır (Başak, Kıngır, & Yaşar, 2013, s. 13). Tüm bu sorumluluklar sonucunda kadın hiçbir ücret almamaktadır. Bu noktada örnek vermek gerekirse, bir kadının kendi evinin temizliğini yapması “Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla” hesaplamasına dâhil edilmez. Oysa aynı

(26)

17

kadın başka bir evin işlerini ücreti karşılığında yaptığında, onun üretmiş olduğu değer bu hesaplamaya dâhil edilmektedir (Çaha, Çaha, & Aydın, 2014, s. 25).

Yaşadığımız kültürde kadınlara yüklenen bu roller; çoğunlukla yaş, eğitim, sınıf gibi değişkenlerden bağımsız olarak, esasen “ev” üzerinden tanımlanmakta ve yeniden üretilmektedir. Bu sebepledir ki; ev ve özel olarak ev işleri, kadının öznelliğinin kurulmasını anlamak adına önemli alanlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ev ve ev işleriyle kurulmuş olan bağ, her kadın için merkezi önem taşısa da, kadının ait olduğu sınıfa, konuma, kuşağa ve eğitim düzeyine göre farklılık gösterebilmektedir (Bora, 2018, s. 21). Dolayısıyla, kadınlık tanımının oluşturulduğu mekân olan ev içi alan, cinsiyet eşitsizliğinin de üretildiği mekân olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle kadının ilk iletişim kurduğu ve sosyalleştiği mekân olan aile “kadın”ın kimlik tanımlamasında önemli rol oynamakta, bir anlamda ev ve ev işleri, kadınların ortak deneyimlerinin odak noktasında durmakta ve kadınlık kimliğinin temelini ev içine bağlamaktadır. Bu sayede erkeğin ev işlerinden muaf olmasına mazeret getirilmekte; ev işi kadının sorumluluğu ve evlilikte aile vazifesi olarak tanımlanmaya devam etmektedir (Aktaş, 2013, s. 55).

19.yüzyılda ev kadınının zamanını geçirdiği en önemli mekân olan hane, kamusal kaygılardan uzaklaşmış ve ev hayatı özenle düzenlenmiştir. Ev, dünyanın kötülüklerinden uzak, masum ve temiz bir alan olarak inşa edilmiş; erkek, dış dünyanın önemli figürlerinden biri olurken, kadın ise ev ve çocuklarla ilgilenmekte ve temiz ve masum olarak inşa edilmiş yer olan evde bırakılmıştır. Günümüz Türk toplumunun cinsiyet rolleri de temelde bu çizgide belirlenmiştir. Evin kutsal olarak kabul edilmesi de aynı zamanda ev içerisinde yaşananların görünmez kılınmasına hizmet etmektedir.

Aile içindeki sorunlar bu sebeple görmezden gelinirken, evdeki baskı ve güç ilişkilerinin dış dünyadakiler tarafından görünürlüğünün üzeri kapatılmaktadır. 19.yy kadınların namusuna yüksek oranda önem verildiği ve ahlaki olaylarda çifte standardın yaşandığı bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu gelişmeler daha çok orta sınıfta yaşanmakta ve ahlaki değerlerin korunması da bu orta sınıf kadınlara düşmektedir. Bu anlamda erkeklerden daha ahlaklı, daha temiz görülmeye başlayan kadınların, özel yuvalarında ayrı tutulmaları gerekmekteydi (Davidoff, 2002, s. 145). Toplumumuzda ideal olan ev kadını; temizliğini, yemeğini, evi silip süpürmesini belli bir düzen içerisinde yapan, ayrıca bu faaliyetlerini geciktirmeyendir. İyi bir ev kadınının

(27)

18

misafirleri olsa dahi ev içi işlerini yerine getirmesi, bu işler duruyorsa sohbet ile vakit kaybetmemesi beklenmektedir (Ayata, 1985, s. 10).

Günümüzde de bu durumun değişmediği söylemek yanlış olmaz. Geleneksel aile düzeninde kadın ve erkek rolleri bu şekilde ayrılmış, ekonomik güç temsilcisi erkeğe aktif ve belirleyen rol, kadına ise erkeğe bağımlı ve düzenleyici bir rol yüklenmiştir. Kız çocuklarının daha müdahale edilerek yetiştirilmesi, onların bağımlı kodlarla yetişmesine sebebiyet vermektedir. Bu bağımlılık kodları toplum tarafından beklenti haline gelmekte ve cinsiyete ilişkin toplumsal kalıp yargılar oluşmaktadır (İmamoğlu, 1991, s.

832).

Modern dönem; kadınlığın bir tipi olan “ev kadını” nın da doğduğu ve kadınlık kanunu haline bir dönemde olmuştur. Ev kadınının kadınlık normu haline gelmesi, her sınıftan kadın için önemli bir etki yapmıştır. Toplumun kadına olan bakışı bu dönemde ev kadınlığının doğru kadın, dışarıda çalışan kadının ise bir aksilik olduğu inancına dayanıyordu. Kocası işe yaramaz birisi olabilir ve yahut kadın hiçbir erkek tarafından seçilmemiş bir kadın olabilmekteydi. 1960’larda sosyal bilimler literatüründe çok önemli olan ‘rol çatışması’ çalışmalarının temelindeki fikir de budur: Çalışan bir kadın olma rolü ile anne, ev kadını olma rolü ‘doğal olarak’ çatışan rollerdir (Bora, 2011, s.

5).

Cinsiyete dayalı iş bölümünde daha öncede bahsedildiği üzere kadınlara yuvanın bekçiliği düşerken, erkekler de evin geçimini sağlamaktan sorumlu tutulmuşlardır. Bu sayede ekmek kazanan erkek tipi, ev kadını tipinin yanında yerini almış ve roller belirginleşmiştir. Cinsiyete dayalı iş bölümü, kolayca dağılımı sağlanan bir iş bölümü olmadığı gibi, cinsiyetler arası hayat sorumluluğunun eşit şekilde paylaşımı anlamını da taşımamaktadır. Aksine, kadın ve erkek rollerinin bu şekilde sınıflandırılmış olması, kadınların aleyhine bir eşitsizlikle ve ciddi ayrımcılıklarla sonuçlanmaktadır. Bu sebepten, kadınların evle sınırlandırılmaları ve meslek sahibi olsalar dahi asıl faaliyet alanlarının ev işleri olarak kabul edilmesi, onların çalışma hayatlarını kısıtlamaktadır (Bora, 2011, s. 6). İş yaşamına katılımın sınırlanmasının temelinde ise Türk toplumunda ailelerin kız çocuklarını yetiştirme tarzları yatmaktadır. Kız çocukları genellikle ev kadınlığı ve annelik rolünü başrol olarak içselleştirmektedirler. İş hayatlarında bir başarı elde etmiş olsalar dahi aile hayatlarında başarısız olarak nitelendirilen kadın, tümüyle başarısız kabul edilmektedir. İdeal kadın tanımlaması, hem işini hem de evi ile birlikte

(28)

19

ilgilenebilen kadındır. Kadınların giderek daha az zaman alacak işleri tercih etmesinin, bu kültürel değerle yakından bağlantısının olduğu söylenebilir (Çaha, Çaha, & Aydın, 2014, s. 32).

Çelebi (1990), ev işlerinin kadınlar tarafından sahiplenilmesi ve içselleştirilmesiyle ilgili şu ifadelerde bulunmuştur:

“Kadınların ev merkezli işleri sahiplenmeleri ve bunları erkeklerle paylaşmaya yanaşmamalarının nedeni, kadınların kendilerine aktarılan geleneksel kadınlık ideolojisinin içselleştirmeleriyle açıklanabileceği gibi;

daha da önemlisi, kadının objektif ölçüler içinde davrandığını ve ev içindeki ev işi yapma bilgi, tecrübe ve becerisine dayanan göreli yüksek statülü yerini, bir anlamda ev içindeki egemenlik alanını, eşiyle paylaşmaya karşı direnmesi olarak da açıklanabilir.” (Çelebi, 1990, s. 52).

Connell cinsiyetle ilgili sorunları iktidar (otorite), emek (iş bölümü) ve “kateksis” adını verdiği (cinsel ve duygusal ilişkiler) alanlar olmak üzere üç başlık altında toplamıştır.

Buna göre, iş dünyasında hiyerarşiler, kurumsal ve kişilerarası şiddet, cinsel düzenleme ve gözetme, ev içi iktidar alanına; ev işleri ve çocuk bakımının örgütlenmesi, ücretsiz ve ücretli iş arasındaki ayrım ve erkek ve kadınlara ait işlerin ayrılması, eğitim ve yükselmede ayrım, ücrette eşitsiz paylaşım "emek" alanına tekabül etmektedir. Arzu duyma ve duyulma, cinsiyete yönelik nefret, evlilik ve diğer kişisel ilişkilerde güven, kıskançlık, uzlaşı ve çocuk yetiştirmeyle ilgili konular "kateksis" alanına giren dururnlar olarak tanımlanmaktadır (Connell, 2017, s. 154-156). Amman (2012), bu görüşlere yönelik “Bugün sorun teşkil eden hususların, şikâyet ve taleplerin tamamı böyle bir tasnifte kendisine uygun yer bulabilir.” ifadelerini kullanmıştır (s. 41).

Sonuç olarak; günümüzde toplumsal olarak üretilen cinsiyet rolleri nedeniyle kadınlar, anne olma, eş olma ve ev kadını olmanın yanı sıra evin gelirini sağlama ya da katkıda bulunma gibi yükümlülüklere de sahiptir. Aile içerisinde kadının, dolayısıyla da ailenin yaşam kalitesi açısından kadına yüklenmiş olan bu rol ve sorumlulukların azaltılmasında toplumsal cinsiyet bakış açısının ortadan kaldırılması ve eşitlikçi bir yaklaşımın sağlanması gerekmektedir. Kadınlar, ataerkil değerleri içselleştirerek kimliklerinin parçası haline getirmekte, kişisel ve sosyal kimliklerini bu doğrultuda şekillendirmekte ve ataerkil değerlerin etkilerinden kolayca kurtulamamaktadır. Bu amaçla kadın erkek rollerine ilişkin eşitlikçi yaklaşım, çocukluktan itibaren her yaştaki

(29)

20

bireye eğitim yoluyla aşılanmaya çalışılmalıdır (Aydıner Boylu, Ayan, & Bilgin, 2016, s. 962).

1.1.3. Kadının Konumuna Dair Feminist Yaklaşımlar

Feminizm; erkeklere tanınan toplumsal, ekonomik ve siyasal hakların tümünün kadınlara da verilmesini savunan, bu hakların korunması amacıyla eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasını ve kadının toplum içindeki rolünü genişletmeyi amaçlayan bir doktrindir (Michel, 1984, s. 17). Cevizci (1999) feminizmi kadınlar için erkeklerle eşit, sosyal ve politik haklar talep eden, hareket ve öğreti olarak tanımlamaktadır (s.340). Bir diğer tanıma göre feminizm; “erkeklerin sahip oldukları hakların kadınlara da verilmesini ve kadınların hukuki, siyasi, sosyal ve iktisadi haklara sahip olmasını savunan, onların bu sahalardaki eşitsizliklerinden hedef alan hareket” olarak tanımlanmaktadır (Bolay, 2009, s. 193). Feminizm, yirminci yüzyılda cinsiyet eşitliği teorisi olarak benimsenmiş ve 1890’lı yıllarda ‘kadıncılık’ teriminin yerini almıştır (Slattery, 2015, s. 137).

Feminizmin temel tartışma konuları; kadının toplumdaki konumu, kadınların ev içi ve ev dışındaki rolleri, kadının ezilmesi ve sömürüsü, cinsiyet farklılıkları, ataerkil toplum yapısı ve erkek hâkimiyetine dayalı iktidar yaklaşımları ve baskılarıdır. Bahse konu konuların geçmişte olduğu gibi günümüzde de tartışılıyor olması, ilgili sorunların devam ediyor olmasından kaynaklandığını söylemek mümkündür (Ecevit, 2012, s. 164).

Ele alınan tartışma konuları, temelde kadın ile erkek arasındaki toplum tarafından oluşturulan farklılık ve bu farklılığın anlamı, nedeni ve sonuçlarıdır. Bu oluşturulan toplumsal farklılık yukarıda da bahsettiğimiz üzere geleneksel siyasal ideolojiler, ataerkil tutumlar tarafından yaratılmakta ve üretilmektedir (Arat, 2010, s. 32). Ataerkil öğretilerin en yoğun yaşandığı yer olan aile, her kuşakta yönetenin erkek, yönetilenin kadın olduğu bir kurum olmuştur. Ev ve aile içine kapatılmaya çalışılan ve kurum içerisinde birçok sorumluluk yüklenen kadın, verilen sorumlulukları benimsemesi ölçüsünde evcilleşmektedir. Ancak bu evcilleşme sürecinde kadın; çeşitli baskılar altında ezilerek, sınırlar içinde yaşamayı öğrenmektedir (Doltaş, 1995, s. 53-54).

Toplumdaki çoğu kurumun, kadını egemen kültür altına alması ve ötekileştirmesi sonucu ikinci plana itmesi feminist düşünceye göre kadınları harekete geçirmelidir.

Feminist teori, kadınların kendi kimliklerini yeniden inşa edebilmeleri için hem kültürel yapıyı hem de kültürel yapının meydana getirdiği kurumları değişim ve dönüşüme zorlayarak, yeniden kurgulamaları gerektiğini öne sürmektedir (Bilican Gökkaya, 2015,

(30)

21

s. 346). Bu açıdan baktığımızda, feminizmin temel konusu olan kadınlara ilişkin var olan tartışmalar sonucunda feminizm kendi içinde yeni söylemlerin, eylemlerin, algıların ve kuramsal yaklaşımların ortaya çıkmasına neden olmuştur (Taş, 2016, s.

164).

Feminizmin temel destekleyicilerinden biri bizimde asıl ele alacağımız husus olan, kadının en öncelikli görevinin erkeklere hizmet etmek olduğunu öğreten toplumsallaşma sürecidir. Bu nedenle feminizme göre, kadının yükselişe geçmesi için temelde toplumsal seviyede yeniliklerin meydana gelmesi gerekmektedir. Çünkü kadınların içinde sosyalleştiği toplumun örüntüleri, kadınlar için hakların sağlanmasında sınırlayıcı bir etkiye sahiptir. Bu nedenle feministler yalnızca yasal hakların elde edilmesi mücadelesi içinde değil, aynı zamanda toplumsal düzeyde köklü değişim ve dönüşümler gerçekleştirme amacında da olmuşlardır. Feminist yaklaşıma göre kadın için gerçekleştirilecek söz konusu köklü dönüşüm için, aile alanından yani ev içinden başlamak gerekmektedir. Özgürlüklerin kazanılması, hakların elde edilmesi ve demokratikleşme için özel alandan hareket edilmeli ancak kamusal alanda önemli bir boyut oluşturmalıdır (Altuntaş & Çakmak Karaçay, 2009, s. 35). Buradan hareketle denilebilir ki; kadına ilişkin kültürel tanımlamaların aile ve toplum tarafından şekillendirildiği ve kadını toplumsal yaşamdan soyutlayan geleneksel eğilimin kadının yaşam alanlarını da sınırladığı bir gerçektir. Bu sayede erkek egemen anlayışı üzerine inşa edilmiş geleneksel yapı; kadını baskı altına alıp, annelik ve ev kadınlığı rolüyle sınırlarken, kadının yaşamına yönelik fırsatları da dar sınırlar içerisine hapsetmektedir (Aktaş, 2013, s. 57).

Yukarıda bahsettiğimiz üzere feminizm, kendi içerisinde kuramsal yaklaşımlara sahiptir. Bu açıdan kadınların konumuna yönelik yaklaşımlardan bizim ele alacağımız feminizm türleri, Liberal Feminizm, Marksist feminizm, Kültürel Feminizm ve Sosyalist Feminizmdir. İlk dalga feministler, kadınların siyasi mücadeleleri ile dikkat çekerlerken, ikinci dalga feministler kadınların ikincilleştirilmesinin asıl nedenini aile olarak görüp öncelikli olarak özel alandaki ayrımcılığın kalkması gerektiğini savunmuşlardır. Bu sebepten feministler ailenin toplumsal konumundan ziyade ailenin içerisinde olan bitenlerle ilgilenmişlerdir (Arat, 1980, s. 42; Bora, 2018, s. 40).

Referanslar

Benzer Belgeler

Ataerkil anlayış temelinde oluşan sosyal ilişkiler ağının ürettiği farklı egemen erkeklikler ile toplumsal cinsiyet temelli kadına yönelik ev içi şiddet

 Toplumsal cinsiyet rol tutumlarının marka bağlılığına etki eden neden- lerle ilişkisi incelendiği ve bu kapsamda cinsiyet ve toplumsal cinsiyet rollerinin ayrımı,

Digital Light Synthesis adı verilen bu yeni yöntemle diğer üç boyutlu yazıcılardan 10 kat daha hızlı üretim yapılabiliyor.. Geleneksel üç boyutlu yazıcılar katman

ücretin o gün içerisinde harcanmasından dolayı aldıkları ücret ile ilgili ‘‘ek gelir olarak işime yarıyor’’, ‘‘elimde harçlığım oluyor’’ ifadeleri kadınların

Daha sonra, Venedik Komisyonu raporuna (Bölüm 6), düşünce ve ifade özgürlüğünün korunması ve geliştirilmesine ilişkin özel raportörün raporuna (Bölüm 7), 2019

Ağır Ceza Mahkemesi'nde, kendisinin de eskiden çalıştığı Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı'nda ("MİT") çalışan eski meslektaşları tarafından kaçırıldığını

Göçmenlerin insan hakları Özel Raportörü, terörizmle mücadelede insan hakları ve temel özgürlüklerin geliştirilmesi ve korunmasına ilişkin Özel Raportör ve işkence