• Sonuç bulunamadı

Günümüz Türkiye’sinde Medya Ve Kadın

BÖLÜM 1: ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVESİ

1.4. Günümüz Türkiye’sinde Medya Ve Kadın

Medya, bir başka ifadeyle kitle iletişim araçları, yazılı, görsel ve sesli eserlerin dağıtımını, yayımını ve iletimini sağlayan her türlü teknik veya her türlü mesajın az veya çok geniş ya da ayrışık bir topluluk içinde yayılmasına yardımcı olan yöntemlerin tümüdür. Bilgilendirme, eğlendirme, kültürel şekillenme, siyasileşme ve

46

toplumsallaşma rollerini içinde barındıran medya, kültür üretiminin dağıtımının belirleyicisi olarak ortaya çıkmış ve kitleleri etkisi altına almıştır (Fidan, 2000, s. 123). Dünyada ve ülkemizde medyada kadın temsili sık rastlanan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk toplumundaki ataerkil sistem içerisinde kadınlarla ilgili değerler medya aracılığıyla yeniden üretilmektedir (Büyükbaykal, 2007, s. 20). Günümüzde hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan, toplumun çoğunluğunu etkisi altına alan kitle iletişim araçları toplumsal cinsiyete ilişkin kalıpların ve toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden üretilmesine ve insanları bu yönde etkilemek konusunda önemli bir işleve sahiptir. Kitle iletişim araçları aynı zamanda ataerkil ideolojinin kabul ettiği doğrultuda bireylere nasıl birer kadın ve erkek olmaları gerektiğine yönelik rol modeller sunarak, bu rol modellerin içselleştirilme ve yeniden üretilmesi sürecinde önemli oranda etkili olmaktadır (Zeybekoğlu, 2012, s. 125). Evlilik, yemek, yarışma programları ve özellikle diziler ile filmler kadın ve erkeğe nasıl davranması gerektiğini öğretmekte, toplumsal gerçekliğin dışına çıkanlar toplum tarafından küçümsenmektedir. Bu konuda diyebiliriz ki; hayatın tamamı kadınlık ve erkekliğe dair kodlarla donatılmıştır ve bu kodların hayatın her alanında var olması meşrulaştırmayı da bir nevi kolaylaştırmaktadır (Metin, 2011, s. 89).

Medya, sosyo-kültürel değişme ve gelişmede gerek yazılı, gerek görsel medya araçları başroller üstlenmekte, özellikle talep edilen bilginin yaygınlaşmasında oldukça başarılı olmaktadır. Bu etkin rol, toplum içerisinde kadınların konumu ve rollerinde de belirleyici olmakta; bir yandan kadını araç olarak kullanırken, diğer yandan da toplumda kadının rolünün oluşmasına ve değişimine yönelik etkide bulunmaktadır (Fidan, 2000, s. 117). Kitle iletişim araçlarının kadını bir yandan tüketici olarak diğer yandan da, malzeme olarak kullanıp bir anda milyonlarca kişinin kullanımına sunarak kendisinin de tükettiği görülmektedir (Asker, 2004, s. 80; akt. Zeybekoğlu, 2012, s. 127).

Daha öncede bahsettiğimiz üzere kadın ve erkeğin rolüne ve kimliğine ilişkin yayınlar, toplumsal cinsiyetin oluşmasında önemli etkenlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadınların toplumsal, kültürel ve siyasal olarak televizyonda konumlandırılmış biçimi çeşitli televizyon programlarına, haber ve tartışma programlarına, reklamlara, dizilere, filmlere yansımaktadır (Büyükbaykal, 2007, s. 23). Kitle iletişim araçlarında erkekler ve kadınlar farklı rollerde yansıtılmaktadır. Erkekler genellikle bekâr, güçlü, bağımsız, kadınlar ise evli, güçsüz ve bağımsız olarak gösterilmektedir. Yapılan araştırmalar

47

sonucunda da televizyon filmlerinde erkeklerin güce sahip, yüksek mevkilerde iş adamı, kadınların ise ev işleriyle uğraşan, çocuklarına bakan birer ev kadını ya da iş yaşamında düşük rütbeye sahip bireyler olarak yansıtıldıkları, kadınların genelde erkeklerle olan ilişkileri, erkeklerin ise kişisel başarıları ile tanımlandığı görülmüştür (Lauzen & Dozier, 2005; akt. Aydıner Boylu, Ayan, & Bilgin, 2016, s. 959).

Ülkemizde de durumun farklı olmadığını söyleyebiliriz. Kadın, genellikle annelik ve ev kadınlığı konumu ile ön plana çıkmayı başarabilmiş ve bu durumdan dolayı kadının kişiliğini kazanma süreci bir hayli zor olmuştur. Özellikle de üretim sürecinin dışında bırakılan ve çoğunlukla eğitimsiz olan kadın (günümüzde ev kadınları) popüler kültür tarafından şekillendirilmekte ve kadın cinsellik, aşk, aldatılma, kıskançlık, namus vb. kavramlar ile kodlanmaktadır. Bahsettiğimiz üzere medyada kadın genellikle toplumsal cinsiyet rolleri içerisinde sunulmaktadır. Ataerkil sisteme uygun davranış kalıplarını yerine getirmekle yükümlü olan kadın için, ev ve çocuk bakımı ile birlikte “ideal bir eş” olmak toplumsal yapı içindeki gündelik yaşam pratikleri arasında yerini almaktadır (İnceoğlu, 2004, s. 11). Bu roller birçok kitle iletişim aracında çocukları ile ilgilenen anne, çocuklarına yemek hazırlayan ev kadını, evini temizleyen ve eşini mutlu edebilmek için ona güzel yemekler pişiren, eşinin kıyafetlerini yıkayan, ütüleyen eş olarak görülmektedir. Toplumda ifade edilen kadınsılık, kadının yerini ev olarak tanımlamaktadır. Bu görüşe göre; kadının ana görevi, evin ve ailenin düzenini ve huzurunu sağlamak, çocukları yetiştirmektir. Ev düzeni ve çocuk yetiştirme olarak tabir edilen işler; temizlik yapmak, yemek yapmak, bulaşık yıkamak ve ütü yapmak gibi çeşitli ev işlerini kapsamaktadır (Çatalcalı, 2015, s. 37).

Kadınlar medyada kendilerini seyrederlerken, bir yandan da onlardan talep edilen “ideal” kadının ne olduğu gösterilmekte ve onlara “kendini benim seni sevdiğim gibi sev, benim istediğim gibi ol” denilmektedir. Türkiye’de radyo ve televizyonun kadınlara yönelik olarak hazırladığı programlar genellikle kadınlara “nazik hanımlar”, “kutsal anneler” muamelesi yapılan bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun dışında çalışan kadınlar mükemmel bir ev kadını oldukları sürece “başarılı” kabul edilen iş kadınları olarak kabul edilmektedir. Aksi halde kadının ev kadını olmadıkça çalışmasının da başarı ile ilgili bir anlamı yoktur. Kadında başarı her daim ev içi rolleriyle tanımlanmaktadır. Çalışsın veya çalışmasın onaylanan ve ideal olarak kabul edilen kadın, toplum tarafından belirlenmiş kadınlık rollerinden uzaklaşmamış, şefkatli, yumuşak, anlayışlı, iyi eş, fedakâr anne olandır (Erzene Bürgin, 2015, s. 109).

48

Reklamlarda ev kadınları ile ilgili dikkat çeken noktalara bakıldığında, ürün hakkındaki bilginin erkek tarafından verilmesi, kadının ise uygulayıcı olarak görülmesidir. Reklamlar içerisinde kadın, ev kadını, sadakatli eş, zeki olmayan temizlikçi veya ev kadını, yüksek düzeyde kabiliyet gerektirmeyen alt seviyede çalışanlar olarak yer bulmakta ve ev içinde genellikle kadınların kullanacağı ürünleri kadınlara sunmakla görevlendirilmektedirler (Barokas, 1994, s. 127). Kadınların temsil edilme biçimleri, medyanın kadınları nasıl gördüğünü göstermemekte; aynı zamanda toplumun onları algılamasında da biçimlendirme görevi görmektedir (Uğur Tanrıöver, 2007, s. 154). Medyada kadınların temsil ediliş biçimini, kullanılan dil büyük ölçüde etkilemektedir. Çok masum gibi görünen ifadeler, cinsiyete dayalı ayrımcılığı yeniden üretebilmektedir (Çınar, 2015, s. 154).

Günümüz medyasında ev kadınlarına yönelik dikkat çeken yayınlara baktığımızda, diziler, sabah kuşağı programları, yemek programları, evlilik programları, sağlık programlarını görmekteyiz. Bu programların temelde hizmet ettiği ve talepkarları büyük oranda evhanımlarıdır. Ev hanımları daha öncede bahsedildiği üzere, medyanın yayınlarından etkilenerek toplumsal rollerini şekillendirmektedirler. Gelinim Mutfakta, Gelin Evi, Anneler ve Gelinler, Özlem Denizmen’le Kadınca, Zuhal Topal’la Sofrada, Umutsuz Ev Kadınları, Yemekteyiz, Sosyetik Ev Kadınları vb. yayınlar ev hanımlarına yönelik yayınlardan sadece birkaçıdır. Günümüzde bu tür programlar ve yayınlar dışında ev hanımlarını ilgilendiren ve zamanlarını geçirdikleri bir diğer alan ise sosyal medya uygulamaları olmuştur. Ev hanımları kendilerini görünür kılmak, boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla İnstagram, Facebook, Twitter gibi sosyal medya mecralarında bulunmaktadırlar.

Sonuç olarak, kadın kategorileri içerisinde ev kadınları, kapitalizmin üretimi olan medyanın en önemli müşterisi ve bunun sonucunda medyaya en çok hizmet eden kesimi olduğunu söyleyebiliriz. Zamanının büyük çoğunluğunu evde geçiren evkadınları, televizyon radyo, internet, gazete vb. kitle iletişim araçlarından beslenmekte ve rollerinin önemli bir bölümünü bu sayede kazanmaktadırlar. Kitle iletişim araçlarının son derece güçlü bir toplumsallaşma aracı olduğu; sadece erkeklerin ve çocukların kadınlara yönelik bakış açılarını ve davranışlarını biçimlendirmekle kalmadığı aynı zamanda kadınların da kendilerine yönelik algılarını etkilediği ve pekiştirdiği görülmektedir. Bu durum kadınların var olan toplumsal cinsiyet rollerini ve kalıplarını kabullenmelerini ve ataerkil sistemin sürekliliğine katkıda bulunmalarını sağlamaktadır.

49

Bu sayede kitle iletişim araçlarının, toplumsal cinsiyete dayalı rollerin ve kalıpların devam ettirilmesindeki etkisi önemli bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Topluma, kültürel yapıya ve içinde bulunulan zamana göre farklılıklar içerse dahi genel örüntü tamamıyla değişmemekte; kadınların geleneksel roller doğrultusunda temsil ediliş biçimleri ve ikincil konumları pekiştirilmeye devam etmektedir. Bütün bunlar, kitle iletişim araçlarında toplumsal cinsiyet rollerinin sunumu konusunda ne kadar duyarlı ve dikkatli olunması gerektiğinin önemli bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır (Zeybekoğlu, 2012, s. 127).