• Sonuç bulunamadı

Endüstri Devriminden Önceki Dönemde Kadın

BÖLÜM 1: ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVESİ

1.3. Tarihsel Süreçte Kadının Konumu

1.3.1. Endüstri Devriminden Önceki Dönemde Kadın

Kadının tarihi süreci Hz. Âdem ve Hz. Havva’ya kadar dayandırılabilir. Avcı toplayıcı topluluklarda kadının konumu erkekten üstündür. Bunun sebebi kadının toplayıcılıkla, erkeğin avcılık ile ilgili işlerde iş bölümüne sahip olması ve bitkilerin beslenme ihtiyacının %80’ini karşılıyor olmasından dolayıdır. Avcı toplayıcı topluluklarda kadının en önemli rolü, çocuk doğurarak yaşamın yeniden üretilmesine katkı sağlamaktır. Bu topluluklarda kadın ve toprak verimliliklerinden ötürü kutsanmaktadır.

30

Kadına duyulan bu saygı sayesinde kadının egemen olduğu ana soyunun egemen olduğu bir aile düzenini oluşturmuştur (Demiray, Kadın ve Kadının Statüsü, 2009, s. 28). Bazı tartışmalarda anaerkil düzenin var olmadığı anaerkil düzen olsa dahi erkek egemenliğinin izlerini taşıdığından bahsedilmektedir (Silier, 2010, s. 137). Daha sonraları madenlerin bulunmasıyla birlikte işbölümü anlamını değiştirmiştir. Üretim araçlarının gelişmesi karşısında üretimden ilk ayrılması gereken kadın ve çocuklar olmuş, bu uzaklaşmadan ötürü de toplumdaki saygınlık ve hâkimiyetini yavaş yavaş yitirmeye başlamıştır. Kadın git gide ev işleri, çocuk bakımı, el işleriyle uğraşmaya ve bu alanlarda uzmanlaşmaya başlamıştır (Michel, 1984, s. 15).

Üretim ilişkilerindeki değişmeler yalnızca işbölümünde değil aynı zamanda kentlerin ortaya çıkmasıyla birlikte mülkiyette de görülmektedir. Erkek servet artışı ile birlikte erkeğin kadına oranla aile içerisinde gücü daha da artmaktayken, aynı zamanda aletlerin de hâkimiyetinde olan taraftır. Erkeklerin tekelci egemenliğinin kurulmasından sonra,

bu durum ilk etkisini, ataerkil ailenin aracı biçimi içinde göstermiştir. Erkek tarafında

hesaplanan soy zinciri ve babalık miras hukuku getirilmesinden ötürü aile de anaerkilliğin yerini ataerkil düzen almaya başlamıştır. Bu düzen; işbölümü ve mülkiyet düzeni üzerinden kendini şekillendirmiştir (Demiray, Kadın ve Kadının Statüsü, 2009, s. 28). Bu dönemde mülkiyet, erkeği aile içerisinde kadından daha önemli bir konuma getirirken, aynı zamanda geleneksel miras düzenini çocuklar yararına değiştirmek için kullanma eğilimini de ortaya çıkarmıştır (Engels, 1990, s. 61-62).

Dünya genelinde; kadının konumu, kadına bakış açısı birbirine benzer özellikler göstermekle birlikte, değişik toplumların yapısal farklılıklarına dayanan ayrışmalar da söz konusudur. Türk toplumunda ise kadının tarihsel süreç içindeki konumu, Türk toplumunun geçirdiği önemli evrelerden kaçınılmaz olarak etkilenmiştir. Bu bağlamda kadının Türk toplumundaki yeri sorgulanırken, özellikle süreç içerisinde istikrarlı bir seyir göstermediğine dikkat edilmelidir. Kadın, Türk Devletinin ilk zamanlarında erkek ile eşit haklara hatta daha fazla haklara sahipken, daha sonraki süreçte zaman zaman bazı haklardan mahrum bırakılmış ve ezilmiştir. Bu durumu tarihi süreci ele alarak açıklayacak olursak; eski kavimlerde özellikle Hint, Çin ve Arap toplumlarında babanın hâkimiyetine dayalı aile sistemi ve poligami hâkimdi. Ailede miras babadan oğla geçmekte, kadın ve kız çocuklarına söz hakkı tanınmazdı. Kadın evlilik birliği kurulurken eğer zengin ve saygın bir aileden gelmiyorsa, ona karşı saygı duyulmaz, bir meta gibi değerlendirildi. Eski Roma, Sparta ve Yunan gibi topluluklar da baba

31

hâkimiyetine dayalı aile düzeni vardı. Ancak çok evlilik yasaktı ve kadın ticareti söz konusuydu (Kurnaz, 1997, s. 9).

Kadının bu durumuna karşılık Türklerde kadın anlayışı daha kıymetli ve ileri seviyedeydi. Oğuz Kaan destanı ve Orhun hitabelerinde kadın kurtuluşun temsili olarak görülmüş, kadının sosyal hayat içerisindeki konumu Hakan ile eşit olduğu görülmektedir. Bu kitabelerde “Devleti idare eden Han, Devleti bilen Hatun” sözleri yazılıdır. Ailede kadın ile erkek eşit sorumluluk paylaşımına sahiptirler. Evli kadın kutsal sayılmakta, eşinden ayrılmış kadın ise evinin tek idarecisi kabul edilmektedir. Bu dönemde kadının asli özellikleri “analık ve kahramanlık” olarak görülmekteydi (Göksel, 1993, s. 106).

Dini açıdan kadının durumuna baktığımızda, Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam dininin de ortak kadın yaklaşımı, erkek üstünlüğüne dayanmaktadır. İslam, Arapların Cahiliye dönemine göre kadını İslam hukukuna karşı korumasına rağmen erkeğe bağımlı hale getirmiştir. Annelik, İslamiyet’te kutsal sayılmaktadır. Geleneksel toplumun ataerkil niteliği, kapitalizmin endüstrileşme öncesi erken dönemlerinde de büyük oranda devam etmiştir. 14.yüzyılın başında kadınların fiili olarak hiçbir hakkı yoktu. Babalarının ve eşlerini malı olarak kabul edilmekteydiler. Evlilikte alınıp satılmakta, aynı zamanda oy hakkına da sahip değillerdi (Türcke, 1997, s. 255-256). Kadınlar evlendiklerinde herhangi bir mala, mülke sahip olamazlardı. Kendi bedeni ve çocukları üzerinde herhangi bir hak ve denetim hakkına sahip değillerdi. Eşleri hiçbir hukuki engel olmaksızın onlara şiddet uygulayabilirdi. Eve kapatılmadıkları zamanlarda, gelişen sanayileşme tarafından işçi ordusunun en aşağı kesimlerine katılmak zorunda bırakılmaktaydılar (Amman, 2012, s. 45).

15. ve 16. yüzyıllarda Rönesans döneminde kadının konumunda büyük bir değişim görülmemiştir. Kadın sınırlı olan haklarını evlendikleri erkeğe devretmek durumunda kalmış, ikinci sınıf vatandaş olmaktan daha ileriye gidememiştir. Bu dönemde çok az da olsa kabuklarından sıyrılıp erkeklerden aşağı seviyede olmadıklarını kanıtlayan kadınlar da olmuştur. Rönesans dönemi; özgürlüklerin, bireyci yaklaşımların hâkim olduğu bir dönem olmuş, aynı zamanda kadın hakları ve hareketleri gündeme gelmiştir. Kadının değer kaybetmesine en net tepki ise dönemin kraliçelerinden gelmiş, krallar kadar başarılı olduklarını kanıtlamışlardır. Bu dönemde Erasmus ve Luther gibi reformcular kadının aile, evlilik sorunlarında durumlarını iyileştirici çalışmalar yapan

32

isimlerden sadece bir kaçı olmuştur (Demiray, Kadın ve Kadının Statüsü, 2009, s. 30-31). Rönesans’ın aydınlığına geçiş sürecinde burjuvazi kadınları bu aydınlığın dışarısında tutmuş, kadınları aile içine hapsetmiş, kocalarının rahatını sağlamaya çalışan nesnelere dönüştürmeye çalışmıştır. Burjuvazi bu dönemde ev hanımlığını yüceltme eğilimindeydi.