• Sonuç bulunamadı

Akide ve Menhecimiz. Tevhid Dergisi.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Akide ve Menhecimiz. Tevhid Dergisi."

Copied!
92
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

www.tevhiddersleri.net www.tevhiddergisi.net info@tevhiddergisi.net

Akide Menhecimiz ve

Tevhid Dergisi

(4)

Dizgi

H. İbrahim ABBAD Düzeltmeler İsmail MAHİROĞLU

E-posta

info@tevhiddergisi.net Telefon

0 545 762 15 15 0 212 515 16 01 Posta

P.K. 51 Güneşli Merkez PTT Bağcılar/İstanbul Merkez

Kirazlı Mh. 1. Sk. No: 21/A Bağcılar/İstanbul Basım Yeri Step Matbaacılık

Göztepe Mh. Bosna Cd. No:11 Bağcılar/İstanbul

Sertifika No: 12266

Teknik Hazırlık

İletişim

ISBN Baskı

978-605-83704-0-1 1. Baskı, 2016

(5)

Muhakkak ki hamd Allah’adır. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefis- lerimizin şerrinden, amellerimizin kötülükle- rinden Allah’a (cc) sığınırız. Allah’ın hidayet ver- diğini kimse saptıramaz. O’nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki;

Allah’tan (cc) başka hiçbir ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O’nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki; Muhammed (sav) Allah’ın (cc) kulu ve Rasûlü’dür.

“Ey iman edenler! Allah’tan nasıl korkmak gerekir- se öyle korkun ve siz ancak Müslümanlar olarak can verin.” 1

“Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbiriniz- den dileklerde bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah, üze- rinizde tam bir gözetleyicidir.” 2

1 3/Âl-i İmran, 103 2 4/Nisa, 1

(6)

söz söyleyin. Ki O (Allah) amellerinizi ıslah etsin ve gü- nahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.”1

Bundan sonra, şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın (cc) kelâmı, yolların en hayırlısı Muham- med’in (sav) yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çı- karılanlardır. Her sonradan çıkarılan şey bidattir ve her bidat sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.

1 33/Ahzab, 70-71

(7)

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...

Allah’a hamd, Rasûlü’ne salât ve selam olsun.

Kıymetli okuyucu kardeşim!

Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi hidaye- te tabi olanların üzerine olsun. Bizler Allah’ın kendilerine hidayet bahşettiği, dinine hizmete muvaffak kıldığı, günahlarından korkan ve Al- lah’ın (cc) rahmetini uman bir topluluğuz. Rabbi- mizin, bizleri muvaffak kıldığı Tevhid ve Sünnet daveti, O’nun lütfu sayesinde duyuldu ve yayıl- dı. Dile getirdiğimiz esaslar yeni değildi elbet.

Adem’den (as) Muhammed Mustafa’ya (sav) kadar tüm Peygamberlerin ortak mesajıydı. Bu mesajı en gür sesimizle haykırdık.

BİZ KİMİZ ve

NE İSTİYORUZ?

Önsöz

(8)

Bu davetten bihaber milyonlar için hem me- sajımız hem de bizler; davetten haberdar olan- lar için ise yalnızca bizler meçhul kaldık.

Allah’ın dinine insanları davet etmeye baş- lamamızla, değişmez Rabbani sünnetler de iş- lemeye başladı. Allah’a isyan eden yöneticiler, -geçmiş tağutların hoşlanmadıkları gibi- yak- laşan azapla uyarılmaktan hoşlanmadılar. Biri- lerinin gerçeği onlara hatırlatması kendilerine ağır geldi ve hak ehli ile batıl ehlinin kaçınılmaz sonu olan husumet aramızda başgösterdi.

“Andolsun ki Semud’a kardeşleri Salih’i ‘(Sa- dece) Allah’a ibadet edin’ diye gönderdik. Bunlar (hemen) iki fırka olup birbirleriyle çekişmeye baş- layıverdiler.”1

Önce bizleri ve davetimizi küçümsediler.

Medyayı ve vakıamızın sihirbazları olan saray mollalarını üzerimize saldılar.

“(Kavmi, Nuh’a): ‘Sana sıradan kimseler tabi olmuş iken sana iman mı edelim?’ dediler.”2

“(Firavun dedi ki): ‘Ben, şu aşağılık olandan ve sözünü neredeyse açıklayamayandan daha ha- yırlı değil miyim?’ ”3

1 27/Neml, 45 2 26/Şuara, 111 3 43/Zuhruf, 52

(9)

İnsanların fıtratına hitab eden ve onları Rabblerine kulluğa davet eden bir çağrının selim fıtratlarda makes bulduğunu görünce, niyetlerimizin bozuk olduğu ve farklı amaçlar güttüğümüz yalanına sarıldılar.

“Kavminden kafir olan ileri gelenler dediler ki: ‘Bu, ancak sizin gibi bir beşerdir. O, size karşı üstünlük sağlamak istiyor. Allah dileseydi elbet- te melekler indirirdi. Önceki atalarımızdan böyle bir şey işitmedik.’ ”1

“Firavun dedi ki: ‘Bırakın beni, Musa’yı öldü- reyim. (Faydası olacaksa) Rabbini yardıma çağır- sın! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum.’ ”2

Bu davaya gönül vermiş yiğitler dünyalık hiç- bir şey istemediler. İnsanların bir ömür peşin- den koştuğu üniversitelerde okurken buraları terk ettiler, elde ettikleri unvanlardan sıyrıldılar.

Allah’ın razı olmadığı göz kamaştıran ticaret- lerini, elde edecekleri iştah kabartıcı mirasları ellerinin tersiyle ittiler. “Allah’a firar edin!” aye- tinin canlı tefsiri oldular. Allah’a (cc) giden yolda kulluğun prangası olan tüm esaret bağlarını

1 23/Mu’minun, 24 2 40/Mümin, 26

(10)

çözdüler. Saray mollaları ve İslami parti(!) men- supları dini kullanarak zenginleşirken, bu yiğit- ler din adına tüm dünyalıklarını kaybettiler.

Sonra bizleri tehdit etmeye başladılar. Açıkça

‘Ya sev, ya terk et!’ diyerek ataları olan tağutla- rın Tevhid ehline uyguladıkları bir sünneti daha ihya ettiler.

“Kafir olanlar Peygamberlerine dediler ki: ‘Ke- sinlikle şunu bilin, sizi ya yurdumuzdan çıkaraca- ğız yahut dinimize döneceksiniz.’ Bunun üzerine Rabbleri kendilerine şunu vahyetti: ‘Biz o zalimle- ri muhakkak helak edeceğiz.’ “1

Onlar kendi atalarının sünnetini ihya etti, biz- ler de kendi atalarımızın...

“Allah, bizi sizin dininizden kurtardıktan sonra eğer ona dönersek mutlaka Allah’a karşı yalan uy- durmuş oluruz. Rabbimiz Allah’ın dilemesi olma- dıkça, sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimiz her şeyi ilmiyle kuşatmış- tır. Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz!

Bizimle kavmimiz arasında hak ile hükmet. Çün- kü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.”2

Aşağılama, ötekileştirme, karakter suikasti...

1 14/İbrahim, 13 2 7/A’raf, 89

(11)

Bunların hiçbirinin etki etmediğini gördüler.

Nasıl etki etsin ki? Yiğitler ‘Rabbimiz Allah’tır!’

diyerek ayağa kalkmış ve Rabbleri de kalplerine sabır ve metanet vermişti.

“(Hükümdarlarının önünde) dikilip de: ‘Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. Biz O’ndan başkasını ilah diye çağırmayız, o taktirde ger- çekten son derece batıl bir söz söylemiş oluruz’

dediklerinde, biz kalplerine sabır ve metanet ver- miştik.”1

Artık fiilî müdahale zamanı gelmişti. Bu da- vet engellenmeliydi.

“(Firavun): ‘Eğer benden başka ilah edinirsen elbette seni hapsedilenlerden kılarım.’ dedi.” 2

Ve hapsedildik... Ancak bir sorun vardı. Mil- yonları davet ettikleri ‘Demokrasi Dini’ni fikir hürriyeti ve özgürlük olarak tanımlamışlardı.

Onların batılı yayma hakkı olduğu gibi, hak ehlinin hakkı yayma özgürlüğü de olmalıydı.

Tam bu noktada onlara selef olan Mekkeliler’in

‘helvadan put’ ironisi baş gösterdi. Müşrikler helvadan put yapıyor, acıkınca da onu yiyorlar- dı. Evet, acıkınca ilahını yemek... Bu, Allah’ın (cc)

1 18/Kehf, 14 2 26/Şuara, 29

(12)

müşrikleri dünyada düşürdüğü durumdu. Dün- yada bu kadar alçaltılanları acaba ahirette nasıl bir zillet ve azap bekliyordu?

Demokratlar da acıkmış ve yıllarca anlattık- ları özgürlükler masalının işlerine gelmediğini görmüşlerdi.

Bizleri hapsetmeleri için bir yalan lazımdı. ‘El- Kaide’ dediler... Ne de olsa Silahlı Terör Örgüt- lerinin(!) cezalandırılmasına yasaları müsaade ediyordu. Tutmadı. Çünkü sağır sultan bile biz- lerin El-Kaide olmadığımızı, Kaide’nin itikadını ve menhecini benimsemediğimizi, işgal belde- lerinin dışına taşan askerî eylemlerini tasvip et- mediğimizi biliyordu.

Rabbimizin dilemesiyle bir yılın sonunda tüm kardeşlerimiz serbest bırakıldı. Yıl; 2008-2009.

Tağutların zindanlarından çıktıktan sonra kaldığımız yerden daha azimle, yakinimiz art- mış bir şekilde yola devam ettik. Hamd ve min- net Allah’adır.

İki yıl sonra tekrar saldırıya geçtiler. ‘Sizler in- sanlara dinin bir kısmını anlatıyorsunuz. Bizim vazi- femiz, sizlerin insanları zehirlemesine engel olmak ve sizin anlatmadığınız, İslam’ın ılımlı yönünü insanlara

(13)

anlatmaktır.’ dediler. Halen Silivri Cezaevi’nde

‘vatan hainliği’ suçlamasıyla tutuklu bulunan beyefendi(!)nin bu sözleri, operasyonların ya- pılış amacını özetler gibiydi. Tekrar hapsedildik.

İki yıl sonunda tutuklu kardeşimiz kalmadı. Yıl;

2011-2013.

Özgürlüğümüze kavuşunca Rabbimizin yeni lütuf ve imkânlarıyla daha gür sesle ve daha geniş kitlelere hitap ettik. Davetimiz Türkiye sınırlarını aştı. Derslerimiz ve yayınlarımız Türk- çe dışında bir çok yabancı dile çevrildi. Bu defa fazla olmuştuk! Yerel tağutları rahatsız ettiğimiz gibi, küresel tağutlar da bu davetten rahatsızdı artık. Dünya basınında Hoca’mız ve davetimiz- le ilgili haberler yapılmaya başlandı. İçimizdeki yabancılar bu haberleri efendinin marabalarına talimatı olarak kabul edip, yönetimin operas- yon yapma zaruretini dillendirmeye başladı.

Dokuz ay geçmemişti ki özgürlüğümüz yine elimizden alındı. Önce ‘IŞİD’ dediler. Ülke gün- demini günlerce bu etiket ile meşgul ettiler.

Ama ‘El-Kaide’ diyerek tutukladılar. Tutuklama memuru gibi muamele eden hakimler, iki isim- le de tutuklamanın mümkün olmadığı kanaa- tine varınca ‘Silahlı Terör Örgütü(!)’ dediler. Hiç

(14)

silahı olmamasına rağmen silahlı terör örgütü olma garabetini de yaşamış olduk. Bir emniyet komiserinin söylediğini hatırladık: ‘Sizin silahı- nız yok ama fikirleriniz silahtan daha tehlikeli.’

(Yıl; 2014.)

Dokuz ay içinde dosyada tutuklu kardeşimiz kalmadı. Serbest kalan kardeşlerimiz aynı nok- tadan ‘Bismillah’ diyerek görev ve hizmetlerine döndüler. Sekiz ay geçmedi ki yeni bir operas- yon daha oldu... Bir hafta boyunca ‘IŞİD Ope- rasyonu’ diyerek kamuoyunu aldattılar. Bizleri

‘El-Kaide’ diyerek tutuklayıp, ara mahkemeler- de ‘Silahlı Terör Örgütü(!)’ yaptılar. Sonra tekrar IŞİD olduğumuza kanaat ettiler(!). Devletin is- tihbarat kurumları mahkemenin talebi üzerine rapor yazdı. Bizlerin IŞİD olmadığını hatta IŞİD’e mesafeli bir yapı olduğumuzu belirttiler. De- mokratlar ikna olmadı. Demokrasi helvasından yemeye devam ettiler. Tutuklanmamıza gerek- çe gösterilen bayram hutbesinde silahlarımızın ve bombalarımızın olmadığını, eylem planları- na değil davet planlarına sahip olduğumuzu en açık bir şekilde belirtmiştik oysa. ‘Türkiye Cum- huriyetini tağuti bir rejim olarak görüyor musunuz?’,

‘Neden Diyanet’e bağlı camilerde namaz kılmıyorsu- nuz?’, ‘Atatürk’e put dediniz mi?’, ‘Oy kullanmak şirk

(15)

midir?’ tarzında sorular neyin silah olarak algı- landığını göstermesi açısından anlamlıdır. Ho- ca’mız ve Müslüman kardeşlerimiz hâlâ tutuklu.

Yıl; 2015.

Allah’a hamd olsun, bu operasyonlar daveti- mizin yayılmasına, sayımızın artmasına, safları- mızın kenetlenmesine ve yeni hizmet alanları- na muvaffak olmamıza vesile oldu.

Zihinlerde oluşan soru büyüdü: ‘Kimdi bun- lar ve ne istiyorlardı?’ Herkes bir şeyler söyledi.

Sevenlerin sevgisi her geçen gün arttığı gibi, Tevhid ve Sünnet davetinden rahatsız olanların kinleri dillerine yansıdı, içlerinde gizledikleri ise çok daha büyüktür…

Bu davete gönül verenlerin gönlüne şifa ol- ması adına bir hatırlatma, merak edip araştıran- ların zihinlerindeki sorulara samimi ve apaçık bir cevap, bu davetin düşmanlarına yılmadığı- mızı ve canımız olduğu sürece en gür sesimizle bu davayı haykıracağımızı müjdelemek adına bu tanıtım metnini hazırladık.

Akide ve menhecimizi, gündemdeki tartış- malı meselelere bakışımızı sizlere sunmaya ça- lıştık. Bir tanıtım metni olması hasebiyle kısa ve

(16)

öz olmasına gayret ettik. Zikredilen maddelerin tafsilatını bulabileceğiniz kaynakları ve cemaa- timizin çalışmalarını dipnotta belirttik.

Sizleri Allah’a emanet ediyor ve Rabbimizin hidayetimizi arttırmasını temenni ediyoruz.

(17)

1. İman; Allah’a, Rasûllerine, meleklerine, ki- taplarına, ahiret gününe, kaderin, hayrın ve şer- rin Allah’tan olduğuna inanmaktır.

“O Peygamber, kendisine Rabbinden indirilene iman etti müminler de. Onların her biri, Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine inandı. Peygamberlerinden hiçbirini diğerinden ayırmayız (derler). Ve: ‘(Rabbimiz,) dinledik, itaat ettik. Rabbimiz senden mağfiret dileriz ve dönüş ancak sanadır.’ dediler.”1

“...İman; Allah’a, meleklerine, Rasûllerine, ki- taplarına, ahiret gününe, kaderin hayrına ve şer- rine inanmandır...”2

1 2/Bakara, 285 2 Müslim, 8

AKİDEMİZ

İNANCIMIZ

(18)

2. İman esasları bir bütündür. Bunların ta- mamına inanıp birini inkar eden ile tamamını reddeden arasında fark yoktur. Allah (cc) sadece Cibril’e düşmanlık eden Yahudilerin tutumunu dahi, tüm iman esaslarına düşmanlık olarak ka- bul etmiştir.

“De ki: ‘Kim Cebrail’e düşman ise muhakkak ki O (Allah), onu (Kur’an’ı) Allah’ın izniyle kalbine önün- dekini doğrulayıcı, müminlere de hidayet ve müjde olmak üzere indirmiştir.’ Kim Allah’a, meleklerine, Peygamberlerine, Cebrail ve Mikail’e düşman olur- sa, şüphesiz Allah, o kafirlerin düşmanıdır.”1

“Şüphe yok ki Allah’ı ve Peygamberlerini inkar ederek kafir olanlar, bir de Allah ve Peygamberle- rinin arasını ayırmak isteyenler ve: ‘Kimine inanı- rız, kimini inkar ederiz,’ diyenler, böylece bunun (küfür ile imanın) arasında bir yol tutmaya yelte- nenler; işte onlar gerçek kafirlerin ta kendileridir- ler. Biz o kafirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışız- dır.”2

Herhangi bir Peygamberi, kitabı ya da mele- ği inkar eden kimse, tüm iman esaslarını inkar etmiş gibidir.

1 2/Bakara, 97-98 2 4/Nisa, 150-151

(19)

3. Allah’a iman üç ana esas üzere kuruludur:

a. Uluhiyet Tevhidi: İlah; kendisine iba- det edilendir. Uluhiyet tevhidi; kulun ibadet cinsinden olan fiillerini sadece Allah’a yapması, hiçbir şeyi O’na ortak/şirk koşmamasıdır. İbadet cinsinden olan dua, adak, namaz, tavaf ve yasa yapma hakkının verilmesi gibi amellerden biri- ni dahi Allah (cc) dışında bir varlığa, şahsa ya da kuruma veren, onu, Allah’ın dışında ilah edin- miştir.

“De ki: ‘Hiç şüphesiz Rabbim beni dosdoğru bir yola, dimdik ayakta duran bir dine, muvahhid olan İbrahim’in dinine iletti. O, müşriklerden ol- madı.’ De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum. Ve ben Müslümanların ilkiyim.’ “1

“...Hüküm ancak Allah’ındır. O, kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretti. İşte dos- doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmez- ler.”23

1 6/En’am, 161-163 2 12/Yusuf, 40

3 Uluhiyet Tevhidi’ne dair, Cemaatimizin şu çalışmalarına bakabilirsiniz:

Akaid Dersleri 4. Baskı, Furkan Basım ve Yayınevi syf: 17.

İmanın Esasları 3. Ders, http://tevhiddersleri.net/video/3-uluhiyet-tevhidi/525

(20)

b. Rububiyet Tevhidi: Rabb; yaratan, dü- zenleyen, sahip olan ve terbiye eden demektir.

Rububiyet tevhidi, Allah’ı fiillerinde birlemek ve O’nun (cc) yaptıklarına O’ndan başkasının güç yetiremeyeceğine inanmaktır.

“De ki: ‘Size gökten ve yerden rızık veren kim- dir? Yahut o gözlere ve kulaklara malik olan kim- dir? Ölüden diriyi çıkaran, diriden ölüyü çıkaran kimdir? İşleri yerli yerince kim yönetiyor?’ Hemen

‘Allah’ diyecekler.” De ki: ‘O hâlde (O’na şirk koş- maktan) korkmaz mısınız?’ “1

“Şüphesiz, Rabbiniz o Allah’tır ki gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra Arş’a istiva etti. Geceyi durmadan kovaladığı gündüze bürür O. Güneş’i, ay’ı ve yıldızları emriyle buyruğuna tabi olarak yaratan O’dur. İyi bilin ki yaratma da emretme de yalnız O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı ne yücedir!”2

Allah (cc) âlemlerin Rabbi yani terbiye edicisi- dir. O, yarattıklarını iki şekilde terbiye eder:

• Koymuş olduğu kevnî kurallarla kainatı düzenler ve karışıklık çıkmasını engeller. Gü- neşin doğması ve batması, gecenin gündüzü

1 10/Yunus, 31-32 2 7/A’raf, 54

(21)

takip etmesi, gök cisimlerinin bir yörüngede hareket etmesi bu kurallar dahilindedir. Allah (cc) bu düzeni iptal ettiği gün dünyanın sonu, yani kıyametin başlangıcıdır.

• İndirdiği hükümler ile yani anayasa olan Kur’an ve şeriatla insanı ve toplumu terbiye edip düzenler. İnsanların bu düzeni terk edip, cahil, zalim, unutkan ve hevasına düşkün be- şerin yaptığı kanunlara tabi olması; toplumsal kıyamet olarak isimlendirebileceğimiz anarşi, kaos, mal ve can emniyetinin ortadan kalkması demektir.

Allah’ın dışında bir merciye terbiye hakkı ta- nıyan ya da kendini terbiyeci kabul edenler, Al- lah’ın dışında rabler edinmişlerdir.

Bunun en açık hâli; Allah’ın kanunlarını de- ğiştiren ve O’nun helallerine haram, haramları- na helal diyen din adamlarının tutumuna sessiz kalan ve hayatlarını onlara göre düzenleyen ehl-i kitaptır. Allah (cc) şöyle buyurur:

“Onlar Allah’ı bırakıp alimlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. Halbu- ki onlar bir tek ilaha ibadet etmekten başkasıyla emrolunmamışlardı. O’ndan başka ilah yoktur.

(22)

O, bunların ortak/şirk koştukları her şeyden mü- nezzehtir.”12

c. İsim ve Sıfat Tevhidi: Yüce Allah’ın (cc)

Kur’an ve Sünnet’te kendisini tanıttığı gibi O’nu tanımak ve sıfatlarında O’nu birlemektir.

Allah (cc) gaybtır. Kulların O’nu görmesi ya da akılla idrak etmesi olanaksızdır. O’nu (cc) tanıma- nın tek yolu, Kitap ve Sünnet’te varid olan tanı- tıcı naslara iman edip teslim olmaktır.

Kur’an ve Sünnet’te sabit olan tüm sıfatlara iman eder, bunları akla arzetmez, tevil ve tahrif yoluna sapmaz ve aklî bir takım önermelere uy- madığı gerekçesiyle inkar etmeyiz.

“...Rahman arşa istiva etti...”3

“...Yahudiler dedi ki: ‘Allah’ın eli bağlıdır’. Elleri bağlandı ve bu söylediklerinden dolayı lanetlen- diler. Bilakis O’nun iki eli de açıktır.”4

“...Allah onlara kızdı, lanet etti ve onlara ce- hennemi hazırladı.”5

1 9/Tevbe, 31

2 Rububiyet Tevhidi’ne dair, Cemaatimizin şu çalışmalarına bakabilirsiniz:

Akaid Dersleri 4. Baskı, Furkan Basım ve Yayınevi syf: 37-40.

İman Esasları 2. Ders, http://tevhiddersleri.net/video/2-rububiyet-tevhidi/524 3 20/Taha, 5

4 5/Maide, 64 5 48/Fetih, 6

(23)

“...Tüm fazilet Allah’ın elindedir. Onu dilediği- ne verir.”1

“Allah’ın eli onların elinin üzerindedir...”2 Bu naslara iman eder, kelimelerin delalet ettiği manaları tasdik ederiz. Rabbimizin sıfat- larının O’nun şanına yakışır bir şekilde olduğu- na, insan aklının O’nun sıfatlarını ve keyfiyetini idrak edemeyeceğine inanırız. Mutlak kemal sıfatlar Allah’a ait olduğu gibi tüm eksiklik ve noksanlıklardan Rabbimizi tenzih ederiz.

“...Hiçbir şey O’nun benzeri değildir. O, işiten ve görendir.”3

“...Kimse de O’nun dengi değildir.”4

“...Göklerde ve yerlerde en yüce sıfatlar yalnız O’nundur.”5

Allah’ın (cc) bazı sıfatlarını kulların sıfatları ile kıyaslayıp reddetmek, Yahudilerin başlattığı bir sünnettir. Allah (cc) şöyle buyurur:

“Allah’a güzel bir ödünç verecek olan kimdir?

1 57/Hadid, 29 2 48/Fetih, 10 3 42/Şura, 11 4 112/İhlas, 4 5 30/Rum, 27

(24)

Allah da o verdiğini ona pek çok kat arttırsın. Al- lah daraltır, genişletir. Siz yalnız O’na döndürüle- ceksiniz.”1

Bu ayeti duyan Yahudiler, ‘Allah fakir mi ki bizden para/ödünç istiyor?’ diyerek itiraz ettiler.

Bunun üzerine Rabbimiz şu ayetleri indirdi:

“Andolsun Allah: ‘Muhakkak Allah fakirdir ve biz zenginiz.’ diyenlerin sözlerini işitmiştir. Onla- rın o sözlerini ve haksız yere Peygamber öldür- melerini yazacağız. Ve (onlara): ‘O yakıcı azabı tadınız’ diyeceğiz!”2

Yahudilerin bu sünneti, filozoflardan etkile- nen kelamcılar eliyle İslam’a sokulmuş ve Allah’ı tanıtan ayetler aklî bir süzgece tabi tutulmuş- tur. Bir kısmı bu sıfatları inkar edip küfre sap- mış, bir diğer grup bunları tevil edip akıllarına uygun manalara yormuş ve Sünnet yolundan sapıp bidat ehli olmuşlardır.3

1 2/Bakara, 245 2 3/Âl-i İmran, 181

3 İsim ve Sıfat Tevhidi’ne dair, Cemaatimizin şu çalışmalarına bakabilirsiniz:

Akaid Dersleri 4. Baskı, Furkan Basım ve Yayınevi syf: 41-51.

İman Esasları 4. Ders:

http://tevhiddersleri.net/video/4-isim-ve-sifat-tevhidi/526, Veciz Kitabı Şerhi 12-13-14-15. Dersler:

http://tevhiddersleri.net/video/12-birinci-rukun-allah_a-iman-isim-ve-sifat- tevhidi-birinci-bolum/589

http://tevhiddersleri.net/video/13-birinci-rukun-allah_a-iman-isim-ve-sifat- tevhidi-ikinci-bolum/590

http://tevhiddersleri.net/video/14-birinci-rukun-allah_a-iman-isim-ve-sifat-

(25)

4. Bir dine müntesip olmak insanı o dinin ehlinden kılmaz. Kişi intisab ettiği dinin aslını/

özünü, inanç ve amel olarak yaşamadıkça, inti- sabı kendi aleyhinde hüccet olur.

Yahudi, Hristiyan ve Mekkeli müşrikler ken- dilerini İbrahim’e (as) nispet ediyorlardı. Ancak İbrahim’in milletinin özünü hayatlarında bulun- durmadıkları için bu nispetleri iddiadan öteye geçmedi.

“İbrahim bir Yahudi değildi, bir Hristiyan da değildi. Fakat o, Hanif bir Müslümandı, o, müş- riklerden de değildi. Şüphesiz insanlar arasında İbrahim’e en yakın olanlar, elbette ona uyanlar- la, şu Peygamber ve (ona) iman edenlerdir. Allah müminlerin velisidir.”1

5. İslam dininin aslı, Kelime-i Tevhid’in için- de kodlanmış ve Adem’den (as) Muhammed’e (sav) tüm Peygamberlerin ortak çağrısı bu olmuştur.

“Senden önce gönderdiğimiz her bir Peygam- bere mutlaka şunu vahyederdik: ‘Benden başka ilah yoktur. O hâlde yalnız bana ibadet edin.’ “2

tevhidi-ucuncu-bolum/591

http://tevhiddersleri.net/video/15-birinci-rukun-allah_a-iman-isim-ve-sifat- tevhidi-dorduncu-bolum/592

1 3/Âl-i İmran 67-68 2 21/Enbiya, 25

(26)

Peygamberlerin daveti ve bu kelimeyi ka- vimlerine nasıl sunduklarına bakarsak İslam’ın özü anlaşılmış olur.

“Ansolsun ki biz her ümmet arasında: ‘Allah’a ibadet edin ve tağuttan kaçının!’ diye bir Pey- gamber göndermişizdir. Allah içlerinden kimine hidayet verdi, kiminin aleyhine olmak üzere sa- pıklık hak oldu.”1

“Hani İbrahim babasına ve kavmine: ‘Mu- hakkak ben, sizin ibadet etmekte olduğunuz şeylerden uzağım.’ demişti. ‘Ancak beni yaratan müstesna. Gerçekten O, beni hidayete kavuştura- caktır.’ Böylece onu -belki tekrar dönecekler diye- kendisinden sonra gelecekler arasında kalacak bir kelime2 kıldı.”3

“Dinde zorlama yoktur. Gerçekten iman ile kü- für apaçık meydana çıkmıştır. Kim tağutu inkar eder ve Allah’a iman ederse o muhakkak, kop- ması mümkün olmayan sapa sağlam bir kulpa4 (Kur’an’a, İslam’a) yapışmış olur. Allah işitendir, bilendir.”5

1 16/Nahl, 36

2 Allah (cc), İbrahim’in (as) kavmine söylediği bu sözleri onun akabinde Kelime-i Tevhid olarak insanlara bırakmıştır.

3 43/Zuhruf, 26-28

4 Kopması mümkün olmayan kulp, Kelime-i Tevhid ve İslam’dır.

5 2/Bakara, 256

(27)

Meşhur Cibril hadisinde Allah Rasûlü (sav):

“İslam; Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muham- med’in O’nun elçisi olduğuna şahitlik etmen, namazı kılman, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman ve güç yetirdiğin taktirde hac yapmandır...” 1 buyurur.

Hadisin bir rivayetinde: “...İslam; yalnızca Al- lah’a ibadet edip, hiçbir şeyi O’na ortak/şirk koşma- mandır. Namazı kılman...” 2şeklinde geçer.

Benzer bir uslübu; “İslam beş şey üzere bina edilmiştir. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Mu- hammed’in Allah’ın kulu ve rasûlü olduğuna şahitlik etmek, namazı kılmak...” 3 hadisinde de görmek- teyiz.

Hadisin diğer rivayetleri de şöyledir;

“...İslam beş şey üzere bina edilmiştir: Allah’ı birle- mek...”4

“...İslam beş şey üzere bina edilmiştir: Allah’a iba- det edilip, O’nun dışında ibadet edilenlerin reddedil- mesi...”5

Bu nasların farklı varyantları vardır. Ancak biz hepsini bir araya getirdiğimizde anlıyoruz

1 Müslim, 8 2 Buhari, 50 3 Buhari, 8; Müslim, 19 4 Müslim

5 Müslim

(28)

ki; tüm Rasûllerin dini olan ve Allah’ın yanında başkasının asla kabul edilmeyeceği İslam, şu esas ve asıllardan oluşmaktadır:

a. Allah’ın ibadette birlenmesi

b. Hiçbir şeyin Allah’a ortak/şirk koşulma- ması

c. Allah’ın dışında ibadet edilen tağutların reddedilmesi

Bu asılları yerine getirmeyen insanların sade- ce İslam’a girişin sembolü olan Kelime-i Tevhid’i dillendirmeleri onlara fayda sağlamaz.1

6. Bütün bu maddelerin kendisinde hayat bulduğu sure, Kafirun Suresi’dir.

“De ki: ‘Ey kafirler! Ben sizin ibadet etmekte ol- duklarınıza tapmam. Siz de benim ibadet ettiği- me tapanlar değilsiniz. Sizin ibadet ettiklerinize tapacak da değilim. Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değisiniz. (Artık) sizin dininiz sizin olsun, benim dinim de benim.’ “ 2

1 Bu konuya dair, Cemaatimizin şu çalışmalarına bakabilirsiniz:

Tevhid Müdafaası 5 ve 6. dersler:

http://tevhiddersleri.net/video/5-islam_in-tanimi--1--sadece-allah_a-ibadet- etmek-ve-o_na-hicbir-seyi-ortak-kosmamak/1099

http://tevhiddersleri.net/video/6-islam_in-tanimi--2--tagutu-reddetmek-ve- ondan-ictinab-etmek/1100

2 109/Kafirun, 1-6

(29)

“Peygamber’le beraber bir yolculuğa çıktım. Rasûl, bir adamın Kafirun Suresini okuduğunu duydu. ‘Bu adam şirkten beri olmuştur.’ dedi.”1

Allah Rasûlü (sav): “Seni getiren şey nedir? diye sor- du. Dedim: ‘Bana yatarken okuyacağım bir şey söyle.’

Dedi ki (sav): ‘Yatağa girdiğinde Kafirun Suresini oku.

Onun üzerine uyu, o şirkten beraattir.’ ”2

Kafirun Suresi şirkten beraattir. Şirkten bera- at, İslam’a girişin; imanına şirk bulaştırmamak ise, İslam dairesinde kalmanın şartıdır.

“İman edenler ve imanlarına da zulüm (şirk) karıştırmayanlara gelince; işte onlaradır güven- lik ve onlardır hidayete ermiş olanlar.”3

“Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyo- lundu ki: ‘Eğer şirk koşarsan, andolsun ki amelin boşa çıkar ve muhakkak zarar edenlerden olur- sun.’ “4

Şirkten beraat olan Kafirun Suresi şu madde- leri içermektedir:

• Müşriklerin tekfir edilmesi

1 Müsned, 16605

2 Ebu Davud, 5055; Tirmizi, 3403.

3 6/En’am, 82 4 39/Zümer, 65

(30)

• Onların (müşriklerin) ibadet ettikleri ilah- ların ve bu ilahlara sunulan ibadetlerinin batıl olduğuna itikad etmek

• Onlarla aynı ilaha ibadet etmediğimizin beyanı

• Üzerinde bulundukları, içine şirk bulaştı- rılmış din ile İslam’ın ayrı şeyler olduğuna vurgu ve dinlerinden beri olma

7. Hakimiyet Allah’ındır. Yaratan, rızık veren, mülkü elinde bulunduran Allah (cc); insanlara kanun yapan, helal-haram belirleyen tek mer- ciidir. Hakimiyet/egemenlik kayıtsız şartsız Al- lah’ındır.

Hakimiyetin Allah’a ait oluşu dört asıl üzere bina edilmiştir:

a. Hakimiyet Allah’a aittir ilkesine itikad etmek.

“...Hüküm yalnızca Allah’a aittir. O, kendisin- den başkasına ibadet etmemenizi emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bil- mezler.”1

“...O, kimseyi hükmüne ortak yapmaz.”2

1 12/Yusuf, 40 2 18/Kehf, 26

(31)

“İyi bilin ki yaratma da emretme/hükmetme de yalnız O’nundur.”1

b. Yönetici konumunda olanların yalnızca Allah’ın kanunlarıyla hükmetmesi.

“Ey Davud, biz seni gerçekten yeryüzünde bir halife kıldık. O hâlde insanlar arasında hak ile hükmet, sakın hevaya uyma. O takdirde seni Al- lah’ın yolundan saptırır. Muhakkak Allah’ın yo- lundan sapanlara hesap gününü unuttukların- dan, onlar için çok çetin bir azap vardır.”2

“Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik ki, onda bir hi- dayet ve nur vardır. (Allah’ın hükmüne) teslim olmuş olan Peygamberler, Rabbaniler ve bilgin- ler de Allah’ın kitabını korumaları istendiğinde, onunla Yahudilere hükmederlerdi. Hepsi de onun üzerine şahittiler. O hâlde insanlardan korkma- yın, benden korkun. Benim ayetlerimi az bir pa- haya satmayın. Kim Allah’ın indirdiği ile hükmet- mezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir.”3

“Onların heva (ve heves)lerine uymayarak aralarında (yalnız) Allah’ın indirdiği ile hükmet ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni vazgeçirirler diye onlardan sakın. Şayet yüz çe- virirlerse bil ki bazı günahlarından dolayı Allah

1 7/Araf, 54 2 38/Sad, 26 3 5/Maide, 44

(32)

onları cezalandırmak ister. Gerçekten insanla- rın çoğu fasıktırlar. Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Yakin sahibi (hakka ke- sin inanan) bir toplum için kimin hükmü Allah’ın hükmünden daha güzel olabilir.”1

c. Yönetilen konumunda olanların bu yet- kiyi sadece Allah’a vermeleri

“Yoksa, Allah’ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara kanun kılacak ortakları mı vardır? 2

“O, size kitabı açık açık indirmişken Allah’tan başka bir hakem mi arayacakmış? Kendilerine kitap verdiklerimiz bunun muhakkak Rabbin ta- rafından hak ile indirildiğini bilirler. Artık sakın şüphe edenlerden olma. Rabbinin sözü doğruluk ve adalet bakımından eksiksizdir. Onun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O (herşeyi) işitendir, hak- kıyla bilendir.”3

“Üzerine Allah’ın adı anılmayanlardan ye- meyin. Çünkü o elbetteki bir fısktır. Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına telkinde bulunurlar. Eğer onlara itaat ederseniz elbette siz de müşrikler olursunuz.” 45

1 5/Maide, 49-50 2 42/Şura, 21 3 6/Enam, 114-115 4 6/Enam, 121

5 İbni Abbas’tan (ra) gelen rivayette zikredilen ayetin nüzul sebebi şöyledir:

(33)

“Onlar Allah’ı bırakıp alimlerini, rahiplerini, Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. Halbuki onlar bir tek ilaha ibadet etmekten başkasıyla emrolunmamışlardı. O’ndan başka ilah yoktur.

O, bunların ortak/şirk koştukları her şeyden mü- nezzehtir.” 12

d. Günlük niza’ ve sorunlarda Allah’ın ka- nunları dışında kanunlarla hükmeden mahke- melere başvurmamak

“Sana indirilene ve senden önce indirilmiş olanlara iman ettiklerini iddia edenleri görmez misin? Kendisini red/inkar etmekle emrolunduk-

“ ‘Üzerine Allah’ın adı anılmamış olanlardan yemeyin...’ ayeti nazil ol- unca İranlılar, Kureyşlilere şöyle haber gönderdiler: ‘Muhammed’le (sav) tartışın ve ona deyin ki: ‘Senin elinle, bıçakla kestiğin helal oluyor da Allah’ın altın bir şemşîr ile kestiği -ölüyü kastediyorlar- mi haram?’

Bunun üzerine ‘Gerçekten şeytanlar sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına telkinde bulunurlar. Şayet onlara itaat ederseniz el- bette siz de müşrikler olursunuz.’ ayet-i kerimesi nazil oldu.” (İbni Kesir) 1 9/Tevbe, 31

2 İmam Ahmed, Tirmizi ve İbni Cerîr’in muhtelif kanallardan olmak üzere,

“Adiyy İbni Hatim’den (ra) rivayetlerine göre Allah Rasûlü’nün (sav) dav- eti ona ulaştığında Şam’a kaçmıştı. O, cahiliye devrinde Hristiyan olmuştu.

Kız kardeşi ve kavminden bir grup esîr edildiler. Sonra Allah Rasûlü (sav) kızkardeşine ihsanda bulundu ve ona (hediyeler) verdi ve o da kardeşine dö- nerek onu İslam’a ve Allah Rasûlü’nün (sav) yanına gelmeye teşvik etti. Adiyy, Medine’ye geldi. Kabilesi Tayy içinde reîs olup babası Hatim et-Tâî cömert- likle meşhurdu. İnsanlar onun geldiğini haber verdiler. Adiyy, boynunda gümüşten bir haç olduğu hâlde Allah Rasûlü’nün (sav) yanına girdi. Allah Rasûlü (sav): ‘Onlar Allah’ı bırakıp alimlerini, rahiplerini, Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler.’ ayetini okudu. Adiyy der ki: Ben, ‘Muhakkak on- lar, onlara ibâdet etmediler’ dedim. Allah Rasûlü (sav): ‘Evet, onlar, onlara Allah’ın helallerini haram kıldılar, haramlarını da helal kıldılar. Ve onlar da kendilerine uydu. İşte onların onlara ibadeti budur.’ ” buyurdular. (İbni Kesir)

(34)

ları hâlde tağutun hükmüne başvurmak istiyor- lar. Şeytan da onları (hidayetten saptırıp) uzak bir sapıklıkla büsbütün saptırmak ister.” 12

8. Allah’ın ahkamı ile yönetilmeyen devlet- ler tağuti sistemler olup, yönetici konumunda bulunan partiler de tağutturlar. İslam olmanın yolu; bunların küfrüne itikad edip, onları red- detmek, onların kendisiyle tağutlaştıkları yol ve yöntemlerinden teberri etmektir.

Yönetimde bulanan parti ve şahısların laiklik ve demokrasiyi benimseyen insanlar olmalarıy- la, İslami referanslarla hareket edip, demokra- siyi bir araç görmeleri arasında şer’i olarak fark yoktur.

Necaset ile necasetin temizlenmeyeceği gibi, Allah’a şirk koşup tağutlaşarak da Allah’ın dinine hizmet edilmez.

9. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ il- kesine dayalı ‘Demokrasi’ beşerî bir dindir. Her dinin bir ibadet ve bağlılık anlayışı olduğu gibi

1 4/Nisa, 60

2 Bu konuya dair, Cemaatimizin şu çalışmalarına bakabilirsiniz:

Tevhid Dergisi Hâkimiyet Özel Sayısı;

Tevhid Müdafaası 9 ve 10. dersler:

http://tevhiddersleri.net/video/9-hakimiyet-meselesi/1103 http://tevhiddersleri.net/video/10-allah_in-indirdikleri-ile-hukmetmenin-

gerekliligi/1104

(35)

Demokrasi’nin ibadeti de vardır, bu da seçim- lere katılmaktır. Oy kullanmak, Allah’a şirk koş- mak ve Demokrasi dinine girmektir.

Konuya delalet eden nasların/delillerin açık- lığı, mevcut sistemlerin Demokrasiyi açık bir şe- kilde izah etmesi, yürürlükte olan kanunların İs- lam’ın zorunlu bilinen ahkamına aykırı oluşu bu meselenin açık bir mesele olduğunun kanıtıdır.

Bu meselenin kapalı bir mesele olduğunu söy- leyip, Allah’a şirk koşan insanları Müslüman ka- bul edenler, apaçık bir dalalet içerisindedirler.

10. Her tağuti düzen insanları uyuşturup sis- teme kul kılmak için kendine özgü tezgahlar kurar.

“Güçsüz bırakılanlar, büyüklük taslayanlara derler ki: ‘Hayır, gece gündüz hilekârlıklar(ınız bizi bu hâle koydu). Çünkü siz bize Allah’ı inkâr etmemizi, O’na ortaklar koşmamızı emrederdi- niz.’ Azabı göreceklerinde ise (hep birlikte) piş- manlıklarını gizleyeceklerdir. Biz de kafirlerin boyunlarına tasmalar koyarız. Yoksa onlar işle- yegeldiklerinden başkası ile mi cezalandırılacak- lar?”1

Bu tezgahlarda kalpleri şirk ve küfür sevgi-

1 34/Sebe, 33

(36)

siyle kirlenmiş nesiller yetişir. Bu nesiller sınıf sınıftır. Şirk ve küfür ideolojisini benimseyip düzenlerin gönüllü kulluğunu yapanlar olduğu gibi, kendini Musa’ya nisbet edip Firavun’a kö- lelik yapan zümreler de vardır. Asıl tehlikeli olan ikinci gruptur. Bunlar Musa’ya tabi olsalar dahi her fırsatta Allah’a isyan eden, şirke ve buzağı- ya meyleden, Peygamberlerini öldürüp Allah’ın ayetlerini yalanlayan insanlardır. İsrailoğulla- rının Kur’an’da anlatılan kıssaları, en fazla bu noktaya dikkat çekmiştir.

Günümüzde insanların sistem için köleleşti- rildiği yerler okullardır. Günümüz tağutları bu okulları inşa ediş amaçlarını, eğitim ve müfre- datla ulaşmak istedikleri sonucu, açık bir şekil- de ifade etmektedirler.

Milli Eğitim Kanunu (Madde 2): ‘Türk milli eğitiminin genel amacı, Türk milletinin bütün fertle- rini, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve Anayasada ifa- desini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk mil- letinin ahlaki, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel ilke- lere dayanan demokratik, laik ve sosyal hukuk dev-

(37)

leti olan Türkiye’ye karşı görev ve sorumluluklarını bilen…’

Milli Eğitimin Genel Amaçları (Madde 5):

‘Milli Eğitim amaç ve ilkeleri doğrultusunda, öğrenci- lere Atatürk ilke ve inkılâplarını benimsetme, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasına ve demokrasinin ilkele- rine… İnsan hakları, çocuk hakları, başkalarının hak- larına saygı… Birey olma bilinci kazandırabilmektir.’

Şirk ve tağuta kulluğun sistematik olarak in- sanlara dayatıldığı bu kurumlarda bulunmak İslam’la bağdaşmaz. Bu kurumlarda bulunup çocuklarını sakındırdıklarını iddia edenler ba- taklığa girip çamura bulanmadan çıktıklarını iddia edenler gibidirler. Okulda öğretmen ve arkadaşlarını, evde ebeveyn ile çevresini mem- nun etmeye çalışan çocuk; zamanla iki yüzlü, kaypak, her ortamda söyleyecek sözü olan ve her zorlukta ahdini bozmaya şer’i kılıf bulan İs- railoğulları ahlakına sahip olacaktır.

Okullarda sistematik olarak işletilen sözlü, fiilî ve itikadi şirklere rağmen bu kurumlara ev- latlarını teslim edenler İslam’la bağlarını kopar- mışlardır.1

1 Bu konuya dair, Cemaatimizin şu çalışmasına bakabilirsiniz:

Tevhid Dergisi 9. Sayı; Tağuta Kulluğun Modern Mabedleri Tağuta Kulluğun Modern Mabedleri, Furkan Basım ve Yayınevi

(38)

11. Müminler Allah’a olan imanları gereği Al- lah’ı, Rasûlü’nü ve müminleri dost edinirler.

“Sizin (asıl) veliniz ancak Allah’dır, O’nun Pey- gamberidir ve namazını kılan ve rüku hâlinde iken zekatını veren müminlerdir.” 1

Mü’minler; Allah düşmanlarını, şirki ve fesadı yeryüzüne yayanları, İslam’ı yürürlükten kaldı- ran ve İslam’a savaş açanları dost edinmezler.

Böylesi bir dostluk imanı bozar.

“Ey iman edenler, Yahudileri de Hristiyanları da veli (dost ve yönetici)ler edinmeyiniz. Onlar (ancak) birbirlerinin dostlarıdırlar. İçinizden kim onları veli edinirse, muhakkak o da onlardandır.

Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu hidayete er- dirmez.”2

“Onlardan birçok kimsenin kafirleri veli edin- diklerini görürsün. Nefislerinin kendilerine ha- zırladığı şey ne çirkin şeydir! Çünkü Allah onlara gazap etmiştir. Azapta da ebedi kalıcıdırlar. Eğer Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene iman et- miş olsalardı, onları veli edinmezlerdi. Fakat on- lardan bir çoğu fasık kimselerdir.”3

1 5/Maide, 55 2 5/Maide, 51 3 5/Maide, 80-81

(39)

Dost/veli edinmek; yakınlık, tabi olmak, yar- dım etmek, sevmek gibi anlamlara gelir. Günü- müzde İslam’a ve onun pak ahkamına açılmış bir savaş bulunmaktadır. Allah’a harp ilan eden ve bunu da orduları ve askerleri vesilesiyle ya- pan sistemlere askerlik veya polislik yapmak, onları dost edinmek ve iman bağlarını kopar- maktır.

12. Mevcut maddeler ışığında:

İçinde yaşadığımız toplum, tağutu tanıma- yan ve buna bağlı olarak onu reddetmeyen, Allah’a şirkin her türlüsüyle ortak koşan yani İslam’ın hakikatinden uzak olan bir toplumdur.

Kendilerini İslam’a nisbet etmeleri, Kelime-i Tevhid’i nutku, namazı ikamesi, ezanların okun- ması gibi İslam’dan olan şeylerin yapılmasının toplumun hükmüne bir etkisi yoktur. Bunlar;

İslam’ın hakikatinden habersiz insanların, Al- lah’a şirk koşmakla beraber yaptıkları şeylerdir.

Allah’a şirk koşmakla beraber kendilerini İbra- him’e (as) nispet eden Yahudi, Hrıstiyan ve Mek- keli müşriklerin bu iddiası geçersiz olduğu gibi, toplumun kendini Muhammed’e (sav) nispeti de geçersizdir.

(40)

Şirk üzere yetişen toplumlar, kendilerini bir önceki Nebiye nispet etseler de aslen küfür üzere olan toplumlardır.

13. İslam alameti, yapıldığında İslam’ı ve Müslümanları diğer dinlerden ayıran ve İslam’a has olan şeylerdir. Bunlar bir şahısta görüldü- ğünde hakikatini bilmesek dahi başlangıç ola- rak ona Müslüman muamelesi yapılır.

İslam alametleri değişkendir. Her zaman ve mekânda, Müslümanların ayırıcı vasıfları İslam alametleri olarak kabul edilir. Allah Rasûlü (sav) döneminde Kelime-i Tevhid, namaz, ezan, ‘Ben Müslümanım’ sözü sadece Müslümanlara ait ol- duğundan bunlar İslam alameti kabul edilirdi.

Ebu Bekir (ra) döneminde riddet hadiseleri başgösterdi. Yalancı Peygamberlere tabi olan, zekat vermekten imtina edenler ‘La ilahe illal- lah’ diyor, namaz kılıyor ve ezan okuyordu. Sa- habe bunları İslam alameti saymadığı için, bu alametleri taşımalarına rağmen onlarla savaş- mıştır. Yalancı Peygamberleri tasdik eden ve zekatı vermeyenlerden teberri etmeyi, onların dirilerinin sapık, ölülerinin ateşte olduğunu ik- rar etmeyi İslam alameti kabul etmişlerdir.

(41)

Günümüzde de durum bundan farklı değil- dir. Allah’a savaş açan bir laikin, Müslümanlara karşı verilen savaşı komuta eden bir komuta- nın, topluma fesat ve çirkeflik yayan bir sanat- çının, tüm küfür önderlerinin ‘La ilahe illallah’

sözünü ikrar ettiğini, namaz kıldığını, ‘Elhamdu- lillah ben de Müslümanım’ dediğini görüyoruz.

Bu sebeple, bunlar ayrıcı olma vasfını yitirmiş ve İslam alameti olmaktan çıkmıştır.

İslam alameti; mevcut rejimlerden, İslam zannedilen ancak hakikati şirk ve hurafelerden oluşan uydurulmuş dinlerden teberri etmektir.1

14. Tekfir; namaz, oruç, zekat gibi şer’i bir hükümdür. Allah’ın ve Rasûlü’nün sözleriyle sa- bittir. Tekfiri inkar etmek, hafife almak, delillere dayanarak Allah’ın kafir dediğine kafir diyenleri küçümsemek, Allah’ın ayetleriyle dalga geçmek ve şer’i hükümleri hafife almak demektir.

“Andolsun, onlara (Tebuk’e giderken söyledik- leri o alaylı sözlerini) soracak olsan, elbette şöyle diyeceklerdir: ‘Biz sadece eğlenip şakalaşıyor- duk.’ De ki: ‘Allah ile, O’nun ayetleriyle ve Rasûlü ile mi eğleniyordunuz?’ Özür dilemeyin. Siz iman ettikten sonra gerçekten kafir oldunuz. İçinizden

1 Bu konuya dair, Cemaatimizin şu çalışmasına bakabilirsiniz:

Güncel İtikad Meseleleri, Furkan Basım ve Yayınevi syf: 11-36.

(42)

bir grubu affetsek bile, günahkar kimseler olduk- ları için diğer bir grubu azablandıracağız.”12

15. Tekfiri gerektiren bir söz, amel veya itikad izhar edenler üç sınıftırlar:

a. Allah’a yapılması gereken ibadeti Al- lah’tan başkasına yapan, Allah’a şirk koşan ya da tağutları reddetmeyenler. Bunlar tüm Pey- gamberlerin ortak mesajı olan İslam dininin as- lını bozmuş ve şirke girmişlerdir.

b. Dinde bilmesi zorunlu olan helalleri haram, haramları helal sayanlar. Bunlar; Müs- lümanların arasında yaşıyorsa ve ilme ulaşma imkânları varsa küfre girerler. Yeni Müslüman olmuş, uzak bir beldede yaşayan ve ilim elde etme yolları olmayanlara hüccet ikamesi yapılır.

Bundan sonra ısrar edenlerin küfürlerine hük- molunur.

c. Dinin aslından olmayan, dinde bilinmesi zorunlu olmayan meselelerde küfrü gerektire- cek iş yapanlar mazurdur. Hüccetin ikamesi ve şüphenin izalesinden sonra ehliyet sahibi biri, bu insanların küfrüne hükmeder.

1 9/Tevbe, 65-66

2 Bu ayet dinin emirlerini yaşayan, zamanlarının ilim talebesi olan Ashab-ı Suffa ile dalga geçenler hakkında inmiştir.

(43)

16. Dinin aslı olan meselelerde ikrah ve hata dışında insanların özürü yoktur.1

Çünkü bu noktada Allah (cc) hüccetini kamil şekilde insanlara ulaştırmıştır. Onların özürleri- ni ortadan kaldırmıştır.

“Hani kıyamet günü: ‘Bizim bundan haberimiz yoktu’ demeyesiniz diye, Rabbin, Ademoğulları- nın sırtlarından (sulbünden) zürriyetlerini (çıka- rıp) almış ve onları kendilerine şahit tutup: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (diye buyurmuştu).

Onlar da: ‘Evet (Rabbimizsin) şahit olduk’ de- mişlerdi. Yahut: ‘Daha önce sadece atalarımız Allah’a şirk/ortak koşmuşlardı. Biz de onlardan sonra gelen bir nesildik. Şimdi (atalarımız olan) o batıla saplananların işledikleri yüzünden bizi helak mı edeceksin?’ demeyesiniz diye.”2

1 İkrah; insanın iradesi dışında birşeye zorlanmasıdır.

“Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan(lar) müstesna olmak üzere, kim imandan sonra Allah’ı tanımaz ve fakat küfre göğüs açarsa, işte Allah’ın gazabı onların üzerinedir ve onlar için çok büyük bir azap vardır.” (16/Nahl, 106) Hata; kişinin dilinin sürçmesi, söylemek veya yapmak istediğinin zıddına bir davranışta bulunmasıdır.

“Allah’ın (cc) sizden birinin tevbesine sevinmesinin misali şunun gibidir. Adam bir yerde konaklar. Helak olmak üzeredir. Yanında bineği, bineğin üzerinde yi- yecek ve içeceği vardır. Adam başını koyup uyur. Uyandığında bineği gitmiştir.

Sıcak ve susuzluk iyice şiddetlenir. Yerine döner, tekrar uyur. Uyandığında devesi yanı başındadır. Yularından tutar ve sevincinden ‘Allah’ım! Sen benim kulum, ben de senin Rabbinim’ der. Aşırı sevinçten hata eder.” (Buhari, 6308; Müslim, 2744) 2 7/A’raf, 172-173

(44)

Bu fıtratın gereği olarak Allah (cc) insanların muvahhid olup, müşrik olmamasını ister.

“Sen yüzünü Hanif olarak dine, Allah’ın insanları üzerine yarattığı fıtratına dosdoğru çevir. Allah’ın yaratışını değiştirmek söz konusu değildir. Dosdoğ- ru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.

O’na dönenler olun. O’ndan korkun. Namazı da dosdoğru kılın ve müşriklerden olmayın.”1

Allah (cc) bununla yetinmemiş ve tüm insan- ları uyarmak için kâinatı, fıtrat bilgisini destek- leyen delillerle donatmıştır. Kur’an baştan sona Allah’ın bu ayetlerini insanlara hatırlatıp, mu- vahhid olmalarını ister.

“İlahınız tek bir ilahtır. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O Rahman’dır, Rahim’dir. Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündü- zün değişmesinde, insanlar için faydalı şeylerle denizlerde akıp giden gemilerde, Allah’ın gök- ten indirip ölümünden sonra onunla yeryüzünü dirilttiği suda ve orada her çeşit canlıyı üretip yaymasında, rüzgarları estirişinde ve gökle yer arasında boyun eğdirilmiş olan bulutlarda aklını kullanan bir topluluk için nice ayetler vardır.”23

1 30/Rum, 30-31 2 2/Bakara, 163-164

3 İlgili ayetler için bakınız: 2/Bakara, 21-22; 21/Enbiya, 17-33; 23/Mu’minun, 84- 92; 28/Kasas, 71-75; 30/Rum, 28-32; 13/Rad, 16; 41/Fussilet, 37

(45)

Bununla da yetinmeyip Peygamberler gön- derir.

“Müjdeleyici ve korkutucu Peygamberler ola- rak (gönderdik) ki, insanların Peygamberlerden sonra Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah Aziz’dir, Hakim’dir.”1

Kıyamete kadar korunacak bir Kur’an ile tüm Peygamberlerin ortak mesajını ve dinin aslını muhafaza eder.

“Elif, Lam, Ra. Bu, ayetleri sağlamlaştırılmış sonra da Hakim ve Habir olan Allah tarafından geniş geniş açıklanmış bir kitaptır. ‘Allah’dan başkasına ibadet etmeyesiniz’ diye. Şüphesiz ben size O’nun tarafından (gönderilmiş) bir uyarıcı ve bir müjde vericiyim.“2

Tüm bunlardan sonra hüccetinin yeterlilik ve sağlamlığını ifade için der ki:

“De ki: ‘Öyle ise yeterli ve tam hüccet Allah’ın- dır. Eğer dileseydi elbette hepinizi hidayete erdi- rirdi.’ “3

17. Tüm bunlara rağmen, dinin aslına mu- halefet edenlerin cahil olduğunu, tevillerinin

1 4/Nisa, 165 2 11/Hud, 1-2 3 6/En’am, 149

(46)

bulunduğunu ve bu sebeple hüccet ikame edilmeden müşrik-kafir ismini almayacaklarını söyleyenler, apaçık bir dalalet içerisindedirler.

Bu mezhebin gerektirdiği şey; Allah’ın, insanla- rı kendinden ötürü yarattığı gaye olan Tevhid’i insanlara tam açıklayıp ulaştıramadığı, Allah’ın

(cc) eksik(!) bıraktığını alimlerin tamamlayacağı düşüncesidir. Bu görüş ve lazımı olan mezhep, ilmî bir görüş olmaktan ziyade, şüphe dahi ba- rındırmayan bir dalalettir.

18. İman; dil ile ikrar, kalp ile tasdik ve organ- larla amel etmektir. Bu üçünün bir araya gelme- siyle şer’i iman meydana gelir.

Kişinin kalp ile tasdiği terk etmesi mutlak an- lamda küfürdür.

Kişinin dil ile ikrarı terk etmesi (dilsiz olmak gibi) bir özürden ise mazeret, aksi hâlde ise kü- fürdür.

Amellerin terkinde ise tafsilat vardır. Amelin cinsini (bir bütün olarak ameli) terk eden, ima- nın rüknünü terk ettiğinden kafir olur. Amelin cinsini terk etmeyip, bazı amelleri terk eden ise selef arasında ihtilaf konusu olmuştur. Racih olan; namazı terk edenin kafir olacağı, namaz dışındaki amellerin terkinin ise fısk olduğudur.

(47)

“Kişi ile şirk ve küfür arasında namazın terki var- dır.”12

19. Asıllarında İslam sabit olmuş Müslüman- ların birinden, küfre delalet eden bir söz veya eylem sadır olursa, herhangi biri bunun küf- rüne hükmedemez. İlim sahibi biri, fiilin sübut yollarına, hükmün şahsa tatbikine gerekli şart- lar ve engellerin olup olmadığına bakması ge- rekir. Bunun neticesinde hüküm verilir.

Çünkü Rabbimiz Müslüman olan ile olmaya- nın isimlerini, dünya ve ahiret ahkamını birbi- rinden ayırmıştır.

“İman edip salih amel işleyenleri yeryüzüne fe- sat çıkaranlar gibi mi kılarız? Yahut takva sahip- lerini günahkarlar gibi mi kılarız?”3

20. Allah Rasûlü’nün (sav) sahabelerini (r.anhum)

ayırım yapmadan sevmek iman; onlara buğz, onları tekfir ise küfür ve nifaktır. Onlara bakışı- mız Rabbimizin istediği şekildedir.

“Onlardan sonra gelenler derler ki: ‘Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi

1 Müslim, 82

2 Bu konuya dair, Cemaatimizin şu çalışmasına bakabilirsiniz:

http://tevhiddersleri.net/video/2-namaz-ve-hukumleri-ikinci-bolum/735 3 38/Sad, 28

(48)

mağfiret eyle. Kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz, şüphesiz ki sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin!.’ “ 1

21. Kader, iman esaslarındandır. Ona iman etmeyen Müslüman olamaz. Kur’an ve Sünnet kaderin dört mertebeden oluştuğunu gösterir:

a. Allah (cc) mutlak ilim sahibidir. Hiçbir şeyi yaratmadan, olacak herşeyi tüm tafsilatıyla bi- lendir.

“...Allah’ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilesiniz diye...”2

“...Biliniz ki Allah herşeyi bilir.”3

b. Allah (cc) bu bilgisini Levh-i Mahfuz’a yaz- mış ve onu korumuştur.

“Herhangi bir işte bulunursan, ona dair Kur’an’dan bir şey okusan ve siz her ne yaparsa- nız yapınız, o işe daldığınızda biz mutlaka üzeri- nize şahidiz. Yerde olsun gökte olsun zerre ağır- lığınca bir şey Rabbinizden gizli kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de muhakkak apa- çık bir kitap (Levh-i Mahfuz)dadır.” 4

1 59/Haşr, 10 2 65/Talak, 12 3 2/Bakara, 231 4 10/Yunus, 61

(49)

“Allah her şeyin kaderini yeri ve göğü yaratmadan elli bin sene önce yazdı ve O’nun arşı suyun üzerin- dedir.”1

c. Allah’ın dilemesi her şeyin üzerindedir.

O (cc) dilemeden yaprak dahi kıpırdamaz.

“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların seç- me yetkileri yoktur. Allah (kendisine) şirk koştuk- ları şeylerden yüce ve münezzehtir.”2

“Allah kimi hidayete erdirmeyi dilerse, göğsü- nü İslam’a açar. Kimi de saptırmayı dilerse onun da göğsünü –gökyüzüne tırmanıyormuş gibi- da- raltır, sıkıştırır. Allah iman etmeyenlerin üstüne işte böyle murdarlık çökertir.”3

“Şüphesiz ki bu (sure) bir öğüttür. Artık kim dilerse Rabbine doğru bir yol alır. Ama Allah di- lemedikçe de siz dileyemessiniz. Çünkü Allah en iyi bilendir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.”4

d. Allah (cc) her şeyin yaratıcısıdır. Bilip yaz- dığı ve dilediği şeyleri vücuda getiren O’dur (cc).

“Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekil- dir.”5

1 Müslim, Kader 16 2 28/Kasas, 68 3 6/En’am, 125 4 76/İnsan, 29-30 5 39/Zümer, 62

(50)

Allah (cc) insana seçim hakkı/irade tanımıştır.

İnsan bu iradesiyle yaptıklarından ve tercihle- rinden sorumlu tutulacaktır. Ancak insanın di- lemesi ve eylemleri Allah’ın mülkünde cereyan ettiğinden Allah’ın (cc) iradesine tabidir.

22. Şirk dışında kalan büyük günahlar sa- hibini fasık yapar, ancak kişiyi İslam milletinin dışına çıkarmaz. Kişi işlediği günahı helal görür ya da haramlığını inkar ederse bu sebeple küfre girer.

23. Dini kaynaklarımız ve onu anlama meto- dunda Kur’an ve Sünnet’i Selef-i Salihin’in anla- dığı şekilde anlamamız gerektiğine inanıyoruz.

Dinin kaynağı olarak vahyin dışında bir kay- nak yoktur. Vahiy, anlamaya dönük bir faaliyet olduğundan ve her insanın da ‘anlama’ faaliyeti farklılık arzettiğinden dolayı, selefin anlayış ve yaşayışı İslam’da ölçü olarak belirlenmiştir.

“İleriye geçen muhacir ve ensar ile onlara ih- san üzere uyanlardan Allah razı olmuştur. Onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Bunlar için orada ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu en büyük kurtu- luştur.”1

1 9/Tevbe, 100

(51)

Ayet, Allah’ın rızasının; ensar, muhacir ve on- lara güzellikle uymaktan geçtiğini ifade et- miştir.

Allah (cc), Rasûlullah (sav) döneminde iman et- mek isteyen ehli kitaba, sahabenin imanını ölçü göstermiştir.

“Artık, eğer onlar da sizin buna iman ettiğiniz gibi iman ederlerse muhakkak hidayet bulurlar ve şayet yüz çevirirlerse onlar mutlaka apaçık bir ayrılığa düşerler. Onlara kaşı Allah sana yeter. O, her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.”12

24. İcma; dinin kaynaklarındandır. Allah Rasûlü (sav)“Benim ümmetim dalalet üzere bir araya toplanmaz.”3 buyurmuştur. Sahabe döneminde oluşmuş icmalar, muteber ve makbuldur. Saha- be neslinden sonra iddia olunan icmaların çoğu icma değil, çoğunluğun görüşüdür. Muhakkik alimlerin belirttiği gibi, ümmet dünyanın dört bir yanına dağıldıktan sonra tüm alimlerin gö- rüş birliğinin tespiti imkansızdır.

1 2/Bakara, 137

2 Bu konuya dair, Cemaatimizin şu çalışmasına bakabilirsiniz:

Selefin İstidlal ve Telakki Metodu 65. Ders:

http://tevhiddersleri.net/video/65-istidlal-ve-telakki-yonunden-ehli-sunnetin- menheci-onikinci-bolum/652

3 İbni Mace, Taberi

(52)

25. Usul ilminde belirlenen şartlarıyla kıyas, muteber bir delildir. İslam hukukunun tüm ne- siller ve çağlara uygun olup, insanların sorunla- rına çözüm üretebilmesi için zaruridir.

26. Mütevatir naslarla sabit olan asıllar aki- denin konusudur. İnkârı, kat’i olanı inkâr oldu- ğundan, kişiye hüccet ikamesinden ve şüphe izalesinden sonra küfür ismi verilir. Bu anlamda;

kabir azabı haktır, şefaat haktır, kıyamet önce- sinde İsa’nın (as) nuzulü, Mehdi (as), Deccal, Dab- betu’l Arz haktır ve yaşanacaktır.

27. Gayb ilmi tamamen Allah’ın katındadır.

Allah (cc) Rasûllerinden dilediğini gayb ilmine muttali kılar.

“O, gaybı bilendir. O, kendi gaybına hiçbir kim- seyi muttali kılmaz. Ancak, (bildirmeyi) dilediği Peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, onun (Peygamberin) önünden ve ardından koruyucu- lar gönderir.”1

“Allah müminleri üzerinde bulunduğunuz bu hâlde asla terk etmez. Nihayet murdarı temizden ayıracaktır. Allah, size gaybı bildirecek de değil- dir. Fakat, Allah Peygamberlerinden kimi dilerse

1 72/Cin, 26-27

Referanslar

Benzer Belgeler

Özetle mesele şudur; şayet bir beldede Allah'tan başkasına dua etmek ve bunun tamamlayıcıları olan ameller ortaya çı- karsa; belde ehli bunu devam ettirirse; bunun için

“Hiçbir küçük günah da ısrar edildiği takdirde, küçük kalmaz/büyür Hiçbir büyük günah, tövbe ve isti ğfar edildiği takdirde, büyük kalmaz.”.. (Ebu Hureyre

Zira buna göre ilim, kudret, yaratma gibi herkesin ittifakla kabul ettiği sıfatla- rın da manası bilinmeyen mutlak müteşabih olması gerekir ki bunu aklı başında hiç

Bu kan zehirli maddelerle de akar, yine vücutta ürik asit vard ır, zararlı ve faydalı maddeler vardır, vitaminler, mineraller, mineral benzeri maddeler, çözünmü ş gazlar,

İnsanlardan Allah’a dua eden ama Zeyd’e, Ubeyd’e ümit ba ğlayanlar vardır. Allah Teala yine bir kudsi hadiste şöyle buyurmuştur:.. امع لمع نم ، كرشلا نع ءاكرشلا ىنغأ انأ

Haklıya hakkını vermek, mazluma insaflı davranmak, güçsüz insanlar için güçlü insanlardan, fakirler için zenginlerden, mazlumlar için zalimlerden al ıp, hak edene hakk

Bütün mahlûkatın beyin ağırlıklarını gövdelerine oranlasak, kesinlikle insan, bedenine göre en a ğır beyine sahip olma açısından en yüksek mertebede olurdu.. Tabi balina

Bu üç nitelik şu demektir: Güzel olan ı doğrulamak ki güzel olan cennettir, Allah’a isyandan sakınmak ve tüm hayat ını Allah için vermek üzerine inşa etmek.. Bunlar