• Sonuç bulunamadı

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ VI. ULUSLARARASI ŞEYH ŞA BAN-I VELÎ SEMPOZYUMU -YESEVÎLİK-

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ VI. ULUSLARARASI ŞEYH ŞA BAN-I VELÎ SEMPOZYUMU -YESEVÎLİK-"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ

VI. ULUSLARARASI

ŞEYH ŞA’BAN-I VELÎ SEMPOZYUMU -YESEVÎLİK-

23-25 KASIM 2018

(2)

III

Kastamonu Üniversitesi

VI. Uluslararası Şeyh Şaban-ı Velî Sempozyumu (Yesevîlik)

Editörler:

Dr. Öğr. Ü. Cengiz ÇUHADAR Dr. Öğr. Ü. Mustafa AYKAÇ Arş. Gör. Erhan Salih FİDAN

Arş. Gör. Yusuf KOÇAK

Kapak Tasarımı:

Dr. Öğr. Ü. Köksal BİLİRDÖNMEZ

Kastamonu Üniversitesi ISBN: 978-605-4697-22-9

Aralık 2018, Kastamonu

Baskı: Kastamonu Üniversitesi Matbaası

Eserde yayımlanan bildiri metinlerinde ileri sürülen görüşlerin ilmî ve hukukî sorumluluğu bildiri sahiplerine aittir. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Her hakkı saklıdır.

(3)

507 HOCA AHMED YESEVİ'NİN “DEFTER-İ SANİ” KAVRAMININ ANLAM(LAR)I

ÜZERİNE DÜŞÜNCELER VE ÇÖZÜMLEMELER

Ideas And Analysis On Hodja Ahmad Yasawi’s Means Of Conception Of

“Defter-i Sani”

Bayram DALKILIÇ- Yakup AKYÜZ

Özet

Bu çalışmada, Ahmed Yesevi’nin “defter-i sani” kelimesi ile anlatmak istediği anlamlar ve yorumlar üzerinde durulmuştur. Cevaplanmaya çalışılan sorular şunlardır: Yesevi, “defter” kelimesini yalın olarak mı kullanmaktadır? “Defter-i sani” terkibinin dışında “defter” kelimesinin geçtiği başka terkibler de kullanmış mıdır? Eğer kullanmışsa, bu terkibler, “defter-i sani” terkibini anlamak ve yorumlamak için yardımcı olmakta mıdır?

Abstract

In this work, the meanings and interpretations that Ahmed Yesevi wanted to describe with the word "defter-i sani" were emphasized. The questions that are tried to be answered are: Does Yesevi express plainly the word "notebook"? Did he also describe other compositions passed by the word

"notebook” besides the "defter-i-sani"? If so, does it help to understand and interpret the "defter-i sani"? Can "defter-i sani" be understood as a "second notebook" in the literal sense of the word? Or does this composition have other meanings?

Giriş

Ahmed Yesevî kuvvetli bir medrese tahsili görmüş, din ilimleri yanında tasavvufu da iyice öğrenmiştir. Bununla beraber devrinin birçok din âlim ve mutasavvıfı gibi belli bir sahada kalmamış, inandıklarını ve öğrendiklerini çevresindeki yerli halka ve göçebe köylülere anlayabilecekleri bir dil ve alıştıkları şekillerle aktarmaya çalışmıştır. Bir mürşid ve ahlâk- çı hüviyetiyle onlara şeriat hükümlerini, tasavvuf esaslarını, tarikatının âdâb ve erkânını öğretmeye çalışmak, İslâmiyet’i Türkler’e sevdirmek, ehl-i sünnet akîdesini yaymak ve yerleştirmek başlıca gayesi olmuştur. Bu öğreticilik vasıfları sebebiyle hikmetleri, bazılarınca lirizmden uzak ve sanat endişesi taşımadan söylenmiş şiirler olarak kabul edilmiştir. İslâm şeriatına ve Hz. Peygamber’in sünnetine sık sıkıya bağlı olan Ahmed Yesevî’nin şeriat ile tarikatı kolayca telif etmesi, Yesevîliğin Sünnî Türkler arasında süratle yayılıp yerleşmesinin ve daha sonra ortaya çıkan birçok tarikatlara tesir etmesinin başlıca sebebi olmuştur. (Eraslan, 1989: 161)

Dîvân-ı Hikmet’in yazma ve basma nüshalarında bulunan hikmet sayısı bazı farklılıklar göstermektedir. Bugüne kadar derlenebilen Yesevî’ye ait hikmetler 250’yi bulmaktadır. Bu sebeple hikmetlerin birinde yer alan, “Dört bin dört yüz hikmet söyledim”

ifadesi bir rivayetten öteye gitmemektedir.

Ahmed Yesevî’nin hikmetlerinin başlıca gayesi, İslâm dinine yeni girmiş veya bu dini henüz kabul etmemiş Türkler’e İslâmiyet’in esaslarını, şeriat ahkâmını ve Ehl-i sünnet akîdesini öğretmek, Yeseviyye tarikatı müridlerine tasavvufun inceliklerini, tarikatın âdâb ve erkânını telkin etmektir. Bu sebeple hikmetler sanat endişesinden uzak, sade ve kuru bir ifade yanında didaktik bir özellik taşımaktadır. Ancak bazı hikmetlerde ifadenin sûfiyâne ve coşkulu oluşu onları basit manzumeler olmaktan kurtarmıştır.

Prof. Dr., N. E. Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 Dr. Öğr. Ü., K. M. Ü. İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi

(4)

508 Hikmetlerin muhtevası ile şekil ve dil yapısı, Ahmed Yesevî’nin yetiştiği çevre, hayatı, şahsiyeti, gayesi ve hitap ettiği zümrenin sosyal ve kültürel yapısı ile ilgilidir. Ahmed Yesevî’nin İslâmiyet’in esaslarını, tasavvufun inceliklerini bir Türk mutasavvıfı olarak yorumlayışı, bunları halk edebiyatının bilinen şekilleri içinde hece vezniyle ve sade bir dille herkesin anlayacağı tarzda ifade etmesi hikmet tarzını doğurmuş ve bu tarz zamanla Yesevî dervişleri vasıtasıyla gelenek halini almıştır. Yeseviyye tarikatında şeyhin söylediklerini öğrenmek için hikmetlerini belli bir makamla okuyup yaymak önemli bir husustur. Bundan dolayı zamanla daha geniş bir çevreye yayılan, huşû içinde okunup ezberlenen ve yazıya geçirilen hikmetler, muhteva bakımından olduğu kadar dil bakımından da değişikliğe uğramış, çeşitli ilâvelerle zenginleşmiştir.

M. Fuad Köprülü’nün de belirttiği gibi hikmetlerin fikrî yönünü dinî-tasavvufî unsurlar, şekil yönünü de millî unsurlar teşkil eder. Bu sebeple hikmetlerin muhtevasını İslâmiyet, Türkistan’daki tasavvuf, Yesevîliğe ait âdetler ve erkân oluşturmaktadır. Bunun yanında bazı hikmetlerde amelî ahlâk ve sosyal aksaklıklar üzerinde de durulmuştur. (Eraslan, 1989: 429)

Hoş görmemekte âlimler sizin dediğiniz Türkçe’yi, Âriflerden işitsen açar gönül ülkesini.

Âyet-hadis anlamı Türkçe olsa uygundur, Anlamına yetenler yere koyar börkünü.

Kadı, müftü, mollalar şeriatın yolunu, Ârif âşık almıştır tarikatın arkını.

Amel işleyen âlimler dinimizin çırağı, Burak biner mahşerde eğri koyar börkünü.

Amel eylese âlimler dini ve ayın aydınlığı, Görse olur onların görklü yüzünün rengi.

Amel işlemeyip “zâhir” ilmini bilmeyip kalanlar, Arkasına yükler kırk eşeğin yükünü.

Hocayım deyip laf vurma bu dünyâ dayanıksız, Biliyorum diye söylemesin gönüldeki çirkini.

Yol göstericidir Hoca Ahmed marifetin gülistanı, Sözler sözü gerçek açar gönül ülkesini.

Miskîn, zayıf Kul Hoca Ahmed yedi ceddine rahmet,

Farsça dilini bilse de, Türkçe’yi güzel söylemekte. (Yesevi, 2015: Divan-ı Hikmet, 71.

Hikmet),

Bu hikmette Yesevî, din dilini Türkçe olarak ifade ettiğini, bunun etrafındaki alimler tarafından sevilmediğini, hor görüldüğünü belirtmekte, bunu bilerek yaptığını ve din dilini Farsçayı bilmesine rağmen Türkçe olarak ifade ettiğini ve oluşturduğunu ortaya koymaktadır.

Yesevî’nin bu durumu, Kaşgarlı Mahmud’u hatırlatmaktadır. O da Yesevî’den 3 yüzyıl önce Araplara Türk- çeyi öğretmek amacıyla yazdığı Dîvân-ı Lûgat’it-Türk’te din dilini Türklere ulaştırmak isteyenlerin Türkçe bilmelerinin zorunluluğundan söz etmiştir. Onun yaklaşımı, birkaç unsurdan biri olarak Arapça olan Kuran ayetlerinin öncelikle namazdaki okunuşlarında Türkçeye benzeyen kelimelerin geçti- ği yerlerde Arapça bilmeyen ibadet eden Türkler’in

(5)

509 huzurunda sesin kısılması ve böylelikle onların ibadetlerini yaparken örnek olarak gülmelerine ve günaha girmelerine sebep olmamaları konusunda olan uyarı noktasında odaklanmaktadır. Yesevî’nin durumu ise dinin dilinin, muhatapların bildiği bir dille onlara ulaştırılmasını sağlamaya yönelik olarak dil örneğinde aracın, amaca hizmet etmesindeki önceliktir. Yesevî, bu noktada pek çok ayet ve hadisin Türkçeye kazandırılmasında öncülük etmiştir. Denilebilir ki bütüncül anlamda “Din Dilinin Türkçesi” söz konusu olduğunda Yesevî öncüler arasındadır. Ondan önce kesinlikle pek çok Türk bu konuda çaba ortaya koymuştur. Ancak Yesevî’nin öncülüğü ve önceliği, belirttiğimiz gibi halkın, dini anlaması ve uygulaması noktasındaki dini hayatı kuşatan din dilinin neredeyse bütününü kuşatacak tarzda kapsamlı ve uygulamaya dönük oluşudur. (Dalkılıç, 2016: 239-240)

1. Yesevi’nin Hikmetlerinde “Defter-i Sani” Kelimesinin Kullanımı Aşağıda “defteri sani”den ne anlaşılması konusunda yaptığımız yorumlara mesned olması gerektiğini düşünüp değerlendirmek açısından “kitap”, “defter”, “defteri sani”

kelimelerinin geçtiği hikmetleri öncelikle bir demet halinde sunmak istiyoruz. Bunun, bazı tez ve yorumlarda yapıldığı gibi “defteri sani” kavramını salt şekilsel yazılı bir “defter”

anlamanın ötesinde, yaptığımız yorumların daha anlaşılır olması ve değerlendirilmesi açısından önem arzetttiğini düşünmekteyiz.

Alimlere kitap gerek, sufilere mescid gerek, Mecnun'lara Leyla gerek, bana sen gereksin.

Gafıllere dünya gerek, akıllılara ahiret gerek,

Vaizlere minber gerek, bana sen gereksin. (Hikmet 17)

Bismillah dep beyân eyley hikmet aytıp Tâliblerge dürr ü gevher saçtım mena Riyazetni kattığ tartıp kanlar yutup Men defter-i sâni sözin açtım mena

Bismillah deyip beyan ederek hikmet söyleyip Taleb edenlere inci, cevher saçtım ben işte.

Riyazeti sıkı çekip, kanlar yutup

"İkinci defter" sözlerini açtım ben işte.

(Hikmet 1)

(Hoca Ahmed Yesevi, (Çev. Hasan Şükrü), 1327: 6)

Hoca Ahmed ben ikinci defteri söyledim İki alem eğlencelerini meye sattım

Ölmeden önce can acısının zehrini tattım

Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte. (Hikmet 8)

(6)

510 Evini barkını terkeyleyip pay al

Ey habersiz dünya işini geriye koy Allah sahî lutfunu görüp hayran kal Görürüm deyip yok olup geldim ben işte

Ben ikinci defteri dedim size yadigar Ruhumdan meded isteyip okuyun zinhar Dua eyledim vasıl eylesin

Allah Rahman Malikim (Hikmet 14)

Ben defter-i sâni dedim, ver kulak, Kan-yaş döküp ağlamazlar misli bulak, Bende olsan, dünya derdini eyle talak,

Talak eyleyip didarını gördüm ben işte. (Hikmet 151)

Ey dostlar, hiç kılmadım iyi amel, Erenlerin izin izleyip kılmayıp cedel.

Habersizim , utançlıyım ezel günü, Dergâhında Hocam kabul kılar mı ki?

Ben defter-i sâni söyledim derde deva, Toprak gibi basıp geçse beni reva.

Ağlayıp geldim eşiğine ben çaresiz,

Dergahında Hocam kabul kılar mı ki? (Hikmet 178)

Ben defter-i sâni söyledim derde derman, Bir ve Var'ım kulum dese kalmaz hüsran.

Her ne kılsa, özü kılar, Hakk'tan ferman,

Fermanında hazır olup yürümeyim mi? (Hikmet 188) Aşk makamı türlü makam, aklın ermez

Baştan ayağa zorluk, cefa, sıkıntı gitmez;

Melâmetler, ihanetler eylese, geçmez;

Lamekân'da Hakk'tan dersler aldım ben (Hikmet 17)

(7)

511 Aşk sırrını beyan eylesem âşıklara,

Tâkat eylemeyip, başını alıp gider dostlar.

Dağa, taşa başını vurup, şuursuz olup

Çoluk-çocuk, ev-barktan geçer dostlar. (Hikmet 86)

Aşk yadını yere koysam, yer kaldırmaz;

Defter kılsam, diri oldukça, bitip olmaz;

Hakk'ı bilen, beyi, hanı, halkı bilmez;

O kulumu öz yolumda iki büklüm eyledim (Hikmet 54)

Can bülbülü şakıyıp kalktı söze başlayıp, Bu sözleri defter kılan inciyi gördüm.

Aşıkları girdirirler cennet içre,

Gece-gündüz bakıp duran huriyi kördüm. (Hikmet 156)

Ey arkadaşlar, aşk derdine deva olmaz;

Diri oldukça aşk defteri tamam olmaz Dar lahidde kemikleri ayrık olmaz

Lamekân'da Hakk'tan dersler aldım ben işte. (Hikmet 17)

Aşk defteri sığmaz dostlar dergâhına;

Cümle âşık yığılıp varır bargahına Yedi cehennem dayanamaz bir âhına;

Her ne eylesen, âşık eyle ey Allah'ım. (Hikmet 33)

2. Yesevi’nin Hikmetlerinde “Defter-i Sani” Kelimesinin Anlamı Üzerine Tez/ler Yesevi’nin hikmetlerindeki anlatımlarında karşımıza çıkan kapalı ya da kapalı görünen ifadelerden biri defteri sani sözüdür. Yesevi’nin bu sözden ne kastetmiş olabileceği aslında ilginç ve incelemeye ve değerlendirmeye de muhtaç görünmektedir. Hikmetlerin yazım sırasını bilmemekle beraber hikmetinin birinde ilk mısrada defteri sani sözünü kullanması anlamlı gözükmektedir.

Bu konudaki yorumlardan biri ve şekilsel olarak anlaşılanı Köprülüde karşımıza çıkmaktadır. Köprülü, Yesevi’nin “defteri sani” sözünden bizzat “ikinci defter” anlamı çıkarıp, var olabilecek ve henüz bulunamayan bir “birinci defter” sonucuna varmıştır.

Köprülü, Yesevi ile ilgili yazdığı ilk yazılarından birinde, Yesevi’nin, “kendisinin,

“Divan-ı Hikmet” namındaki eserinin bize intikal edebilen “ikinci defteri”nde mazhar olduğu füyuzat-ı mutasavvıfane bir lisan ile birer birer anlattığını” belirtmektedir. (Köprülü, 1914, s.612)

(8)

512 Köprülü’ye göre, Hikmetlerde geçen “defter-i sânî” tabirinden ilk akla gelen şey, Ahmed Yesevî Hikmetlerinin birkaç defter halinde tertip edildiği, eldeki nüshaların “ikinci defter”i teşkil ettiğidir. Ayrıca Yesevî’nin, “Ben defter-i sânî sözünü açtım” demesi, daha önce hikmetlerin bizzat Yesevî tarafından bir defter halinde toplandığını da düşündürmektedir.

Köprülü, bu çalışmasında, Melioransky’den aktarımla Divan’ın tam nüshasına sahip olunmadığını ileri sürmektedir. Divan-ı Hikmet’in eldeki nüshasının eksik olduğunu, bunu bizzat Yesevi’nin kendisinin birkaç yerde belirttiğini, eldeki Divan’ı açar açmaz ilk göze çarpan mısraların bunu gösterdiğini, burada bu Divan’ın “ikinci defter” olduğunun belirtildiğini, bu yüzden Divan’ın tam olmadığını, eksik olduğunu gösterdiğini belirtmektedir.

Köprülü, “Defter-i Sani” kelimelerinin geçtiği birkaç yeri, Divan’ın İstanbul baskısından göstermektedir. (Köprülü, 1914: s. 629, 630)

Köprülü, ayrıca bu yorum bağlamında, Yesevi’nin söz konusu şiirlerinde 63 yaşında girdiği çilehane dönemi vurgusu söz konusu olunca, onun, bu dönemden önceki Hikmetlerinin de bulunduğunu ve bunları da bir defter addetmiş olacağını ileri sürmektedir. Ona göre bugün elimizde bulunan eserler, sonraki defterden olan şiirlerdir. Yesevi’nin bir Hikmet’te,

“kendisinin Allah emredinceye kadar Hikmet söylemeye devam edeceğini” belirten Köprülü’ye göre, “mevcudiyeti muhakkak olanın, ilk defter-i eşarın maatteessüf bugün mevcud olmadığı”dır. (Köprülü, 1914: s. 629)

Köprülü, bir başka çıkarım ve yorumunda, eldeki nüshalara bakarak Hikmetlerin bulunduğu nüshanın “defter-i sani” olduğunun tasrih edildiğini, divanı tertip eden Yesevi şairinin, Yesevi’nin eserini “ilk defter” sayarak aynı edada olan bu Hikmetlerin olduğu eserin başında bu defterin, “ikinci defter” olduğunu düşünerek “defter-i sani” adıyla belirttiğini ileri sürmektedir. (Köprülü, 1966, s106)

Eraslan da Köprülü’nün çıkarımları doğrultusunda, Hikmetlerde geçen “defter-i sânî”

tabirinden ilk akla gelen şey, Ahmed Yesevî hikmetlerinin birkaç defter halinde tertip edildiği, eldeki nüshaların ikinci defteri teşkil ettiğidir. Ayrıca Yesevî’nin, “Ben defter-i sânî sözünü açtım” demesi, daha önce hikmetlerin bizzat Yesevî tarafından bir defter halinde toplandığını da düşündürmektedir. (Eraslan: 429)

3. Yesevi’nin Hikmetlerinde “Defter-i Sani” Kelimesinin Anlamı Üzerine Yorumlar

Köprülü’nün “defteri sani” ile ilgili yorumlarına bakacak olursak, o, aslında temelde iki şey söylemekte olup geniş boyutlu düşünüldüğünde, sözlerinin kısmen çelişki içerdiği düşünülebilir. İlki bu defterin (eldeki hikmet nüshası) şekilsel olarak ikinci defter olduğudur.

Ancak Köprülü, daha sonraki yorumunda bu şekilsel yorumu korumakla beraber kısmen bu yorumu aşarak Hikmetlerde de karşımıza çıkan 63 yaş dönemi üzerinden ikinci bir yorumu verir ki, bu eldeki Hikmetler 63 yaş sonrasının hikmetleridir. Buradan da yine 63 yaş öncesinin Hikmetlerinin “ilk defter”, sonrasının ise “ikinci defter” olduğu sonucuna varıldığını görürüz. Bu iki yorumu bir yorum olarak düşünmek mümkündür, çünkü sonuçta Yesevî’nin önceki bir “ikinci defter”inin varlığına vurgu önceliklidir. Ancak bu yorum, gerçekte var olduğu düşünülen “ilk defter”in var olduğu gerçekliği ve gerçekten varsa, bu “ilk defter”in akıbeti hakkında bir şey söylememektedir. Ancak bu yorum ve iddia, “ilk defter”in henüz bulunmadığı olasılığını ileri sürmektedir. Ya da bu yorum ve tez, “ilk defter”, ne diyordu ki?” sorusuna cevap vermemektedir. Bu husus da “ilk defter yok mu edildi)”

sorusunu akla getirmektedir.

“Defteri evvel”, içerik sorunu dolayısıyla yok mu edildi?” sorusunun cevabı ise anlamsız durmakta olup, Yesevi eldeki mevcut Hikmetlerinde yaşamının bütününden, ilk

(9)

513 yaşlarından itibaren hayat seyrinden ve tecrübelerinden, ayrıca ilk dönemindeki yaşantısında karşılaştığı olumsuzluklardan zaten bahsetmektedir.

Köprülü’nün “defter-i sani” ile ilgili yukarıdaki tez ve yorumlarının yanındaki diğer tez ve yorum, bu “ikinci defter”i düzenleyen Yesevi şairinin, ilk defterin var olduğu düşüncesiyle bu yeni defterin de “ikinci defter” olduğu zan ve düşüncesiyle “ikinci defter”

kaydını geçtiği ve mevcut Hikmetlerin bulunduğu defter dışında bir “ilk defter” bulunduğu düşünce ve tezidir. Aslında bu tez de tam olarak pek fazla bir kanıta dayalı olmayan bir çıkarım olarak dikkat çekmektedir.

“Defteri sani” kavramı, Dankoff’un Köprülü’nün “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar” kitabının çevirisinde Köprülü’nün bu tezine dipnot düştüğü yerde, “defter-i sani” (Second Notebook) olarak İngilizce çevirisi ve karşılığı ile birlikte verilmektedir.

(Dankoff, 2006, s.129-144)

Kanaatimize göre, şekilsel olarak “defteri sani” kelimesine bakmanın yanı sıra, hatta bundan daha olası ve öncelikli olarak “defteri sani”den başka bir yorum da çıkarmak olası görünmektedir. Kur’anı-ı Kerim’de bizlere Kitab ve Hikmet’in verildiğinden bahsedilmektedir. Kitap, Kur’an-ı Kerim olup asıldır. Dolayısıyla bu noktada “defter-i sani”

kelimesindeki “sani”nin, “ikinci” anlamını taşıyan bir kelime olmasının yanında, “alemin, Allah’ın yazılı olmayan bir Kitabı” olması anlamı temelinde, “Yapıcının Kitabı”, “Sani‘ın Kitabı/Defteri” anlamını taşıyan “Sani‘” kelimesi olması olasılığı da zayıf da olsa ortaya çıkmaktadır.

Hikmet ise farklı yorumlara tabi tutulup Peygamber’in söz, fiil ve eylemlerinin tümünü içeren hadis (fiili peygamber yaşamı) anlamına gelebileceği gibi ayrıca Hikmet’ten aslolan yazılı olarak gönderilen münzel ve menkul Kitab’ın dışında, deruni/Batıni/aşki bilgi anlamında Hikmet noktasında söylenen/aktarılan bir Defter kastedilmiş olabilir.

Bu yorumlardan biri ve öncelikli olarak “Defter-i Sani’nin Kitab ve sünneti yorumlayan, Pir-i Mugan’dan alınan, işraki ve hikmetli sözlerin “ikinci defter”de dile getirilmesine dikkat çekmek istiyoruz. Yani Kur’an’dan gelen sonra ikinci kitab kastedilmiş olabilir. Aslında bu durum, Köprülü’nün bahsettiği ilk Hikmet’te de açıktır. Zaten Yesevi,

“Hikmet’e Bismillah diyerek başlıyorum” demektedir. “Bismillah” dediğine göre de o, Hikmet söylemeye yeni başlıyorum” demek istemiş olabilir.

Kemikli’nin belirttiği gibi “Pîr-i Türkistan, Defter-i Sânî’yi okuyan, hakîkati dile getiren Türk dilini hakîkat dili haline getiren büyük bir bilge, bir hakîmdir. Ahmet Yesevi, bize, kendi hakîkatimizi, mânâmızı anlamayı salık veren bir hakîm, bir mürşittir.”

Bismillah deyip beyan ederek hikmet söyleyip Taleb edenlere inci, cevher saçtım ben işte.

Riyâzetini sıkı çekip, kanlar yutup İkinci defter sözlerin açtım ben işte

Yani “defter-i sani” bir anlamda insanın kendi hakîkatidir. O, hakîkate bakarak hikmetini söyledi. Ama burada bir soru daha var: İnsan kendi hakîkatine ilişkin bilgiyi nasıl tahsil ediyor? Bu soruya, burada cevap veriyor: Pir-i Mugan, Riyâzet. İnsan hakîkatine, kendi hikmetine bir anlamda riyâzetle ulaşıyor.” (Kemikli, Pîr-i Türkistan ve Tasavvuf Edebiyatımız, http://www.fikircografyasi.com/makale/pir-i-turkistan-ve-tasavvuf- edebiyatimiz-0)

“Defter-i Sani” kelimesi, ayrıca İslamiyet’le ve Yesevi tarikatı ile tanışan Müslümanlar için, Kur’an-ı Kerim-i anlamada tarikat mensupları için rehber olan “ikinci

(10)

514 defter” anlamında da kullanılmış olabilir. Bu biraz zayıf görünmekle birlikte diğeri içinde düşünülürse, olası bir yorum olarak düşünülebilir.

Bir diğer yorum olarak da Yesevi’nin düşünce sistematiği içinde “defteri sani” ile şeriat-tarikat-marifet-hakikat yolunda müritler için Kuran’ın Batıni/aşki yorumlu “ikinci defteri”nin kastedilmiş olabileceğidir. Yesevi, Hikmetlerinde söylediği şeylerin hak olduğu, Kuran ve sünnet dışı bir şey olmadığını da beyan etmektedir. Bu yorumlar bağlamında bakarsak “defteri sani’nin salt bir önceden mevcut olan, Hikmetlerin yazılı ve kayıtlı olduğu

“birinci defter”den sonraki “ikinci defter”den ziyade Kuran’ı yorumlayan Kur’an’dan sonraki anlamında “ikinci defter” olabileceğidir.

Aslında bu bağlamda yukarıdaki yorumlarla birlikte düşünülebilecek bir başka yorum da “defter-i sani”nin, “varlık-âlem -insan skalası” içinde okunmasının olası oluşudur. “İlk defter”, kosmosdaki herşeyi içine alan Tanrı olup insan, ona ulaşma yolundaki hakikat eri olarak mikrokosmos “küçük alem”dir. Yesevi de “ikinci defteri açtım ben” derken “âlemde varlığa ulaşma, varlığı anlama, kendini bilme çabası içinde, bir yandan makrokosmosu,

“büyük alemi” yani “kainat kitabı”dan yeni bir defter açarak sonuç olarak “defter-i sani”

sözünü açmış, okumuş, diğer yandan mikrokosmosu, “küçük alemi” bir arada görüp “defter-i sani”yi söylemiş/okumuştur. Bir anlamda Yesevi, “ben kendi defterimi, insanın defterini bizzat ben, kendim açtım” demek istemiş de olabilir.

Sonuç

Eldeki mevcut Hikmetlerde, “defter” kelimesinde yapılan bu vurgular, bizi, bir “ilk defter”in var olduğu ve bu Hikmetlerin yer aldığı defterin, ondan sonraki “ikinci defter”

olduğu yorumunun oldukça zahiri, yüzeysel ve acele olarak verilmiş bir çıkarım olduğu sonucuna götürmektedir.

Görüldüğü gibi Yesevî, yalnızca Hikmetlerin yer aldığı ilk Hikmet’te “defter-i sani”

kelimesini kullanmamaktadır. Üstelik o yalnızca “defter” kelimesini yalın olarak da kullanmaktadır. Hatta o, “defter” kelimesini “defter-i aşk” şeklinde bir terkible de kullanmaktadır. Bu yüzden eldeki mevcut Hikmetlerde, “defter” kelimesinde yapılan bu vurgular, bizi, bir “ilk defter”in var olduğu ve bu Hikmetlerin yer aldığı defterin, ondan sonraki “ikinci defter” olduğu yorumunun oldukça zahiri, yüzeysel ve acele olarak verilmiş bir çıkarım olduğu sonucuna götürmektedir.

Kaynakça

Bayram DALKILIÇ. 2016. “Ahmet Yesevî’nin Din Dilini Anlama, Algılama ve Yorumlama Biçimi”, GeçmIşten Geleceğe Ahmed Yesevi Uluslarası Sempozyumu bildirileri, c. 1.

Bilal Kemikli, Pîr-i Türkistan ve Tasavvuf Edebiyatımız,

http://www.fikircografyasi.com/makale/pir-i-turkistan-ve-tasavvuf-edebiyatimiz-0

Hoca Ahmed Yesevi. (1327). Terceme-i Divan-ı Ahmed Yesevi, (Çev. Hasan Şükrü), İstanbul.

Hoca Ahmed Yesevi. (2015). Hikmetler, (Hazırlayan Hayati Bice), İstanbul.

Kemal Eraslan. (1989). Dîvân-ı Hikmet, DİA, İstanbul cilt 9

Köprülüzade Mehmed Fuad. (1330) [1914]. Türk Edebiyatı Tarihi: Hoca Ahmed Yesevi, Çağatay ve Osmanlı Edebiyatları Üzerindeki Tesiri, İstanbul: Türk Bilgi Derneği, Bilgi Mecmuası, cilt: I, sayı: 6, sayfa: 611-645.

M. Fuad Köprülü. (1966). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara.

M. F. Köprülü. (2006). Early Mystics in Turkish Literature, (translate Garyy Leiser - Robert Dankoff), Firs Published, Routledge, London-New York.

Referanslar

Benzer Belgeler

2 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, UNESCO 2016 Hoca Ahmed Yesevi Yılı Anısına, Ahmet Yesevi Üniversitesi, Merkez Repro Basım yayınevi, Ankara 2016, s... 154

Ancak bu makalede, hem müderris hem de şeyh olan Hacı Bayram-ı Veli’nin şiirlerinden hareketle onun ahlak anlayışını ve ahlak felsefesi açısından da bazı

İşte bu bağlamda, Hacı Bayram-ı Velî’nin (ks) irşad dediğimiz eğitim ve öğretim anlayışının metod olarak nasıl teşekkül ettiğini görelim..

İrade, kudret ve fiil arasındaki ilişkilerin (daha doğrusu ilişkisizlik ve ilintisizliğin), sürekli yaratma ve nedenselliğin reddedilmesi üzerinden ele

Bu arada hiç kuşkusuz Dîvân-ı Hikmet’te adalet kavramı da, Hoca Ahmed Yesevî’nin ahlâk felsefesinin başat değerlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır..

Tarihi referans şahsiyetler, topluluğun tarihinde inanç ve kültür dünyasının merkezi değerlerini söz, tutum ve davranışlarıyla başarılı bir şekilde temsil ettikleri

Muhammed (s.a.) ile muasır olan ve ona inanıp kendisine yardımcı olan insanlar için kullanılan genel bir isimdir. Terim olarak ifade edecek olursak sahâbî,

vefatından sonra tekkesinin postnişlni olan Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi,. gerek Gümüşhanevi dergabı ve gerek döneminin. dini, siyasi ve sosyal çevreleri