• Sonuç bulunamadı

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ VI. ULUSLARARASI ŞEYH ŞA BAN-I VELÎ SEMPOZYUMU -YESEVÎLİK-

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ VI. ULUSLARARASI ŞEYH ŞA BAN-I VELÎ SEMPOZYUMU -YESEVÎLİK-"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ

VI. ULUSLARARASI

ŞEYH ŞA’BAN-I VELÎ SEMPOZYUMU -YESEVÎLİK-

23-25 KASIM 2018

(2)

III

Kastamonu Üniversitesi

VI. Uluslararası Şeyh Şaban-ı Velî Sempozyumu (Yesevîlik)

Editörler:

Dr. Öğr. Ü. Cengiz ÇUHADAR Dr. Öğr. Ü. Mustafa AYKAÇ Arş. Gör. Erhan Salih FİDAN

Arş. Gör. Yusuf KOÇAK

Kapak Tasarımı:

Dr. Öğr. Ü. Köksal BİLİRDÖNMEZ

Kastamonu Üniversitesi ISBN: 978-605-4697-22-9

Aralık 2018, Kastamonu

Baskı: Kastamonu Üniversitesi Matbaası

Eserde yayımlanan bildiri metinlerinde ileri sürülen görüşlerin ilmî ve hukukî sorumluluğu bildiri sahiplerine aittir. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Her hakkı saklıdır.

(3)

152

HOCA AHMET YESEVİ’NİN TASAVVUFİ DÜŞÜNCE DÜNYASI VE TEMEL GÖRÜŞLERİ

Teacher Ahmet Yesevi's Tasawwuf Thought World And Basic Views

Yernat Abdrakhov Arailym Mendualiyeva**1 Özet

Türk Dünyasının efsanevi velilerden Hoca Ahmet Yesevi 12. asırda Orta Asya’da yaşamış olan önemli roller üstlenmiş büyük bir mutasavvıftır. Hoca Ahmet Yesevi Arapça ve Farsçayı çok iyi bilmiştir. Ama bu dilleri çok iyi bilmesine rağmen İslâm’ı yeni kabul eden ve yalnızca Türkçe bilen göçebe halk için, kendi dillerinden anlayacakları şekildi İslâm’ı anlatmaya çalışmıştır.

Böylece hikmetleri nesilden nesile, dilden dile dolaşarak bugüne kadar gelmiştir.

Hoca Ahmet Yesevi, İslâm’ı anlatmak amacıyla hikmetlerini hiçbir sanat endişesi taşımadan kaleme almaya çalışmıştır. Hoca Ahmet Yesevi’nin tek gayesi, İslâm’I gösterişsiz bir dille anlatmaktır. Böylece kişilerin İslâm dinini iyice tanımalarını sağlamak olmuştur. Onun gerçekleştirmek istediği asıl maksadı doğrultusunda, geliştirdiği talebelerini Horasan, Buhara ve Anadolu’ya göndermiştir. Bu nedenle yeni Müslüman olmuş Türklere İslâm dininin inanç, ibadet ve ahlak anlayışını kazandırmaya çalışmıştır. Hoca Ahmet Yesevi ve onun eseri Divan-ı Hikmet adlı eseri Türk halkları için önemli yeri vardır. Çalışmamızda Hoca Ahmet Yesvi’ nin “Divan-ı Hikmet” ve “Fakr-name” adlı eserinden faydalanarak, Hoca Ahmet Yesevi’nin tasavvufî düşünce dünyası ve temel görüşleri konusunda anlatmaya çalıştık.

Anahtar Kelimeler: Hoca Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet, Tasavvuf, Nefs anlayışı Abstract

The legendary parents of the Turkish world teacher Ahmet Yesevi 12. it is a great mystic who has played an important role in Central Asia in the last century. Hodja Ahmet Yesevi knows Arabic and Persian very well. But even though he knew these languages very well, he tried to explain Islam as a way for the nomadic people who accepted Islam and only knew Turkish. In this way, his wisdom has come from generation to generation, from language to language, until today. Hodja Ahmet Yesevi tried to write his wisdom in order to explain Islam without any art concerns. The only purpose of Hodja Ahmet Yesevi is to describe Islam in an unflattering language. Thus, it has been to enable people to get to know the religion of Islam. He sent his students to Horasan, Bukhara and Anatolia in line with his real purpose. For this reason, The New Muslim Turks have tried to gain the understanding of faith, worship and morality of Islam. Hodja Ahmet Yesevi and his work Divan-ı Hikmet have an important place for the Turkish people. In our study, we tried to explain Hodja Ahmet Yesevi’s “Divan-ı Hikmet” and “Fakr-name” on the Sufi thought world and his main views.

Keywords: Hodja Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet, Tasawwuf, Understanding of Nafs

Ömer Halisdemir Üniversitesi, Doktora öğrencisi, otagasi1000@gmail.com, 05078234170.

** Erciyes Üniversitesi, Doktora öğrencisi, feerdausy@mail.ru, 05533859573.

(4)

153 Giriş

Hoca Ahmet Yesevi’nin Türkçe yazdığı Hikmetlerle İslamiyet Türkler arasında yaygınlaşmaya başladı. Bu dönemde Islamiyet’le tasavvuf beraber yayılmaya başladı. Hoca Ahmet Yesevi ise tasavvuftaki incelikler, tarikat adabını Divan-ı Hikmet ve Fakr-name adlı eserinde dile getirmiştir.

Divan-ı Hikmet, Hoca Ahmet Yesevi tekkesinde zikir meclislerinde seslendirilen hikmetleri ezberine alan Yesevi muritlerinin dili ile Türkler arasına kadar ulaştırılmıştır.

Fakr-nâme, Ahmet Yesevi’nin dervişlerine vasiyetnamesidir. Fakr-name; Kur’ân, sünnet, İslâm tarihî ve tasavvuf kaynaklıdır. Ayrıca tasavvuf anlayışını itikat, ahlâk, ibadet ve sosyal hayat olmak üzere dört mertebe üzerine kurulmuştur.

Muhteva itibariyle, tarikat adabını, usulünü, fakr’ı önemini, makamlarını; şeyhin, bir dervişliğin belli başlı sistemlerini, tasavvuftaki dört kapı kırk makamı temsil etmektedir.

Hoca Ahmet Yesevi’nin Türk sufilerinde bu Dört Kapı sistemi vardır. Bunlar: Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat kapılarıdır. Her kapının da on makamı, on nur, on orun’u ile altı fakr adabı, sekiz fakr makamı, yedi fakr mertebesi vardır.

1. Hoca Ahmet Yesevi’de Vahdet düşüncesi

Arapçada “bir ve tek olmak, tek kalmak” anlamındaki vahd kökünden masdar olup

“birlik, teklik, bütünlük” anlamında kesretin karşıtıdır; “varlığa bir (vâhid) adını vermeyi sağlayan mâna” diye açıklanır (Fârâbî, el-Medînetü’l-fâżıla, s. 46; İbn Rüşd, Metafizik Şerhi, s. 87). Yani tek bir olan Allahtır. Her şeyi Allah ile görmektir.

Ahmet Yesevi, mısralarında Allah’ı birleyerek zikretmek ve onunla beraber olmak ve nihayetinde, “bir” olan Rabbinin cemalini görmek murat ettiğini şöyle dile getiriyor:

Kul Huvallâh sübhânallah’ı vird eylesem, Bir ve Var’ım cemalini görür müyüm?

Baştan ayağa hasretinde feryad eylesem, Bir ve Var’ım cemalini görür müyüm?2

Elli birde çöller gezip otlar yedim, Dağlara çıkıp, taat kılıp gözümü oydum.

Cemalini görmedim, candan doydum, Bir ve Var’ım cemalini görür müyüm?3

Hoca Ahmet Yesevi, günah ve suçlardan pişman olduğunu belirtmektedir ve bu yüzden ‘bir’ olan Rabb’ini görmek istemektedir:

Gözümü yumup tâ açınca erişti altmış;

2 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, UNESCO 2016 Hoca Ahmed Yesevi Yılı Anısına, Ahmet Yesevi Üniversitesi, Merkez Repro Basım yayınevi, Ankara 2016, s. 60.

3 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 61.

(5)

154 Bel bağlayıp ben eylemedim bir iyi iş;

Gece gündüz gamsız yürüdüm ben, yaz ve kış;

Bir ve Var’ım cemalini görür müyüm?

Altmış birde pişmanım günahımdan;

Ey dostlar, çok korkuyorum İlahımdan;

Candan geçip kurtulmuş dileyim Allah’ımdan;

Bir ve Var’ım dîdarını görür müyüm? 4

Hayatının kalan son günlerinde pişman olduğunu belirtmiştir. Böylelikle ömrünün daima ibadet, zikir ve iyi amelle geçirdiğini anlatmıştır. Amellerinin karşılığında ise Allah’ın cemalini gördüğünü hamd etmiştir:

Elli beşte cemal için dilenci oldum;

Kavruldum, yandım, gül gibi ta ki yok oldum;

Allah’a hamd olsun cemal arayıp eda oldum;

Bir ve Var’ım dîdarını görür müyüm?5

Cemalini görüp ruhum uçup arşa kondu, Musa gibi varlığım tutuştu yandı,

Mecnun gibi eş ve dostan kaçıp saklandı, Mustafa’ya matem tutup girdim ben işte.6

2. Hoca Ahmet Yesevi’de Riya anlayışı

Allah için yapılması gereken amel ve ibadeti kullara gösteriş olsun diye yapma anlamında ahlâk terimi.

Sözlükte “görmek” anlamındaki re’y kökünden türeyen riyâ (riâ’), hadislerde ve ahlâka dair eserlerde -süm‘a (şöhret peşinde olma) kelimesiyle birlikte- “saygınlık kazanma, çıkar sağlama gibi dünyevî amaçlarla kendisinde üstün özellikler bulunduğuna başkalarını inandıracak tarzda davranma” şeklinde açıklanır.7

Hakiki iman sahipleri ise, ibadet, fiil ve davranışlarını Allah rızası için yaparlar.

Bir hadiste ibadet ve hayırlarıyla şöhret peşinde olanların gizli kötülüklerinin Allah tarafından teşhir edileceği, riya ile amel edenlerin riyakârlığının açığa vurulacağı ifade edilmektedir. (Müsned, V, 270; Buhârî, “Riķāķ”, 36, “Aĥkâm”, 9; Müslim, “Zühd”, 47, 48).

4 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 62.

5 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 61.

6 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 65.

7 Türkiye Diyanet Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı İslam ansiklopediyası, İSAM Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırma Merkezi, İstanbul 2008, Cilt 35, s. 137.

(6)

155

Riyakarlık Hoca Ahmet Yesevi için kişinin imanınının zayıflılığından olduğu anlamına gelmektedir.

Oruç tutup halka Riya eyleyenleri, Namaz kılıp tesbih ele alanları, Şeyhim diye başka bina kayanları Son anda imanından ayrı eyledim.8

Hoca Ahmet Yesevi başka bir mısralarında, ibadetlerinde samimi olan kişi ibadetini her nerede yaparsa yapsın Allah’ın ona şahit olduğundan bahseder. Böylece bunun gibi kimselerin riyadan ve gösterişten kendilerini korumaları gerektiğini şöyle anlatıyor:

Derviş olan, ibadet eyle, eyleme riya, Her köşede ibadet eyle Tanrı’m tanık, Sahte derviş nereye gitse, zevk ve dâva;

Âdil padişah ibadetlerini isyan eyler.

Hoca Ahmet Yesevi, mısralarında:

Vay, o türlü dervişlerden kurtuluş ver;

O cahile ülfet eylemeyip, canımı al;9

diyip sözün devam etmiştir. Böylelikle riya ve gösteriş yapan kimselerden kendisini koruma amacıyla yüce Allah’a sığınmıştır. Riyakâr ve gösteriş yapan insanlarla birlikte olmaya tercih etmiştir. Hem de onlarla beraber olmamak amacıyla Rabinden ölümü istemiştir.

Hoca Ahmet Yesevi, mısralarında riyakâr ve gösteriş yapan kimseleri tanıtarak sözlerin devam etmektedir:

Hoş gâipten yetişti, güzel sözüm teberrük;

Âşık olsan ey tâlip, riyâzette belini bük.

Geceleri uyumayıp yaş yerine kanını dök;

Arslan Baba’m sözlerini işitiniz teberrük.10

Riya tesbihi elinde, zünnar iyi bilseniz;

Hak rızası budur aşk derdini eyleseniz;

8 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 145.

9 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 265.

10 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 86.

(7)

156 Aşkını alıp mahşerde rezil olup dursanız, Arslan Baba’m sözlerini işitiniz teberrük.

Hoca Ahmet Yesevi başka bir beytinde riyakâr ve gösteriş yapan kişi ve hakiki derviş arasındaki ayrıntılı çizgiyi kendi tarzında anlatmaya çalışmış:

Dervişim diyip ibadet eyler halk içinde;

Riya eyleyip dolaşıp yürür orada burada, Allah için ibadet eyleyen derviş nerde?

Gerçek dervişler dağ ve ovayı mekan eyler.11

3. Hoca Ahmet Yesevi anlayışında İhlaslı Olmak

Gönülün ameli olan ihlas, amellerin en önemlisidir. Bir kul, ibadet ve iyi amelleri bütün zâhirî şartlarına riâyet ederek îfâ etse, lakin gönlündeki maksat saf olmasa, bütün o çabaları boş bir yorgunluktan oluşur. Hoca Ahmet Yesevi, ihlassız insanların dinlerini sattıklarını ve bu insanlar yolda kalan kimse gibi ortada kalacaklarını şöyle dile getirmiştir.

Aşk cevheri dipsiz deniz içinde gizli;

Candan geçip cevher alan oldu sevgili;

Heveskarlar âşıkım deyip, yolda kalan;

Dinlerini değersiz pula satar dostlar.12

Hoca Ahmet Yesevi, hakiki yolu bulmanın sırrını ve kendisinin ihlâslı olduğunu anlatmaktadır.

Kırk birimde ihlâs eyledim, yol bulayım deyip;

Erenlerden gördüğüm her sırrı örteyim deyip;

Pîr-i kamil izini alıp, öpeyim deyip;

Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.13

Kırk ikide istekli olup yola girdim;

İhlâs eyleyip yalnız Hakk’a gönül verdim;

Arş, Kürsü, Levh’ten geçip Kalem’i gezdim;

Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.14

11 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 265.

12 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 189.

13 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 58.

14 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 59.

(8)

157 4. Hoca Ahmet Yesevi’nin Nefs düşüncesi

Rabbimiz, kullarına bir imtihan olarak “nefs” vermiştir. Nefs öyle bir engeldir ki, aşılmadığı takdirde yürek yüce hakîkatlere karşı gelmeye başlar. Nefsinin istedikleri putlaşınca da kimseler, nefsinin putperesti hâline gelmektedir. Bunun gibi nefsinin istediklerine esiri kalan bir insan da, gönül gözünün önüne nefsiyle hocaman bir perde çekilmiş demektir.

Hoca Ahmet Yesevi’nin Hikmetler’inde de ‘nefs’i bu şekilde kötülükleri emredici olarak görmek mümkündür:

Nefsim beni çok yürüttü, Hakk’a bakmadan;

Gece gündüz gamsız yürüdüm, yaşı akmadan;

Hay u heves, ben-benlik ateşe yakmadan;

Gamla dolu olup yer altına girdim ben işte.15

Nefsim benim ateş gibi yanıp yolumu kesti;

Yüz bin türlü yemek isteyip dükkan kurdu, Ağzını açıp her kapıya beni sürdü,

Himmet versen köpek nefsimi yakalasam ben.16

Hoca Ahmet Yesevi, nefsi ile savaş yolunda daimi yalnızlıktan yakınmış ve bu savaşta hâcesine çekinmiştir.

Elli yaşta “Yığidim” dedim, amelim zayıf;

Kan dökmedim gözlerimden, bağrımı ezip;

Nefsim için yürür idim, it gibi gezip;

Zâtı ulu Rabbım, sığınıp geldim sana.17

Hoca Ahmet Yesevi, Allah ile kendisi arasında ‘nefs’i aşılması gereken bir mani olarak görmektedir. Böylece Allah’a yakınlaşa bilmek için yaptığı nefisle savaşını adeta somut bir düşmanla savaş gibi hissetmiştir:

Otuz üçte sâki olup mey paylaştırdım;

Şarap kadehini ele alıp doyasıya içtim;

Ordu hazırlayıp şeytan ile ben vuruştum;

15 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 78.

16 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 140.

17 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 60.

(9)

158 Allah’a hamd olsun, iki nefsim öldü dostlar.18

Hoca Ahmet Yesevi, nefis ile olan savaşın Alla’ın bir emri olduğunu anlatır. Böylece Allah’ın yardımına muhtaç olduğunu açıkça ifade etmektedir:

Elli sekiz yaşa girdim ben habersiz, Kahhar Melik’im nefsimi eyle zir u zeber, Himmet versen, kötü nefsime vursam teber, Bir ve Var’ım, Cemalini görür müyüm?19

Hoca Ahmet Yesevî, dualarının karşılığı olarak Allah’tan gelen bir nida ile ‘nefs’i ile savaşını yerin altında devam ettirmiştir. Sonunda kendisi için hayatının kalanını dünyadan uzaklaşarak, zikir ve ibadetle çile yaşamı sürmeye başlamıştır.

Altmış üçte çağrı geldi: Kul yere gir;

Hem canınım, cananınım, canını ver, Hû kılıcını ele alıp nefsini kır..!

Bir ve Var’ım, Cemalini görür müyüm?

Kul Hoca Ahmed, nefsi teptim, nefsi teptim, Ondan sonra cananımı arayıp buldum;

Ölmeden önce can vermenin derdini çektim, Bir ve Var’ım, Cemalini görür müyüm?20

5. Hoca Ahmet Yesevi’de Tarikat Ve İrşad Düşüncesi

Tasavvuf, İslâmʼın zâhirine ekleyerek, bâtın plânında da kavranıp yaşanması çabasından oluşmaktadır. Bu ise ünlü tâbiriyle; “tarîkat” bütünlüğü içerisinde İslâmʼı anlamaya gerekli kılar.

Hazret-i Mevlânâ şöyle buyurur:

“Ey arkadaş! Sûfî, bulunduğu vaktin oğludur. Bu iş yarın olsun, yarına kalsın demek, tarîkat anlayışına uymaz.”

Geçtiğimiz vakit için kaygılanmakla zaman kaybetmemek, gelecek zamana güvenmeyip, onunla ilgili gayelere kapılmamak gerektiğine göre; geriye bakmadan, içinde bulunduğumuz ortada kalmalıyız.

18 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 56.

19 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 62.

20 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 63.

(10)

159

Hoca Ahmet Yesevî, tasavvuf’ta ilim ve tecrübesini yalnızca kendisi tutmamıştır. Bu ilmi tecrübesi ile birleştirerek ortamına aydınlatmıştır. Hoca Ahmet Yesevi, çevresine seslenirken tevazuyu elden bırakmamıştır. Böylelikle ilk ikazı ve irşadı evvel kendisine yapmıştır.

Kul Hâce Ahmet, kırka girdin nefsini kır;

Burada ağlayıp âhirette ol tertemiz;

İman postu şeraittir, aslı tarikattır;

Tarikate giren Hak’tan pay aldı dostlar.21

Hoca Ahmet Yesevi’ye bakılırsa şeriat ile tarikat benzer şeylerdir. Çünkü tasavvuf asla şeriatın dışında bir şey değildir. Şeriate dayanmayan tarikat geçersizdir yani batıldır demektir. İmanın makamı şeriat, içi ise tarikat demektir.

Şeriatsız söz etmezler tarikatta, Tarikatsız söz etmezler hakikatta, Iş bu yolların yeri bilinir şeriatta, Hepsini şeriattan sormak gerek.22

Tarikate şeraitsiz girenlerin Şeytan gelip imanını alır imiş.

İşbu yolu Pîrsiz iddia eyleyenleri, Şaşkın olup ara yolda kalır imiş.23

Hoca Ahmet Yesevi, şeraite iyice bağlı, ilahi aşka inanmış bir mutasavvıftır. Ahmet Yesevi sanat düşüncesinden uzak bir mürşit hüviyeti ile çevresine toplananlara İslâm’ı öğretmekteydi. Böylelikle samimi bir tasavvuf ehli idi. Çünkü Ahmet Yesevi hikmetlerinde şöyle anlatmaktadır.

Şeriatte tecriddir dünyasını terk etmek;

Terk etmeden dünyayı Hakkı sevdim, demesin.

Tarikatte beden ve canını terk etmek müşküldür;

Terk etmeden beden ve canını seninimdir demesin.

Hakikatte haramdır bir Allah’tan başkası;

21 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 58.

22 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 173.

23 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 228.

(11)

160 Öyle olmadan âşıklar cemal arzu eylemesin.24

Hoca Ahmet Yesevi’ye bakılırsa tarikatın yolu edepten oluşmaktadır.

Muhammed’in bilin zâtı araptır;

Tarikatin yolu bütün edeptir.25

Hoca Ahmet Yesevi, bir kimsenin kesinlikle tarikate girmesi gerektiğini söylüyor. Ilk önce bu yola girmeden, bazı sıkıntılar çekmeden doğru yolun bulunamayacağını ifade etmektedir. Tarikate girerken de bir mürşide kamile bağlanılmasının gerekliliğini açıklamaktadır. Hoca Ahmet Yesevi’ye bakılırsa tek başına tarikate girmek tehlikeli ve çok güç harcaması gerekmektedir.

Cemal için canı kurban eylemedikçe İsmâil gibi cemal arzu eylemeyin dostlar.

Candan geçip tarikate girmedikçe

Âşıkım deyip yalan dâva eylemeyin dostlar.26

Benlik ile tarikate girmediler;

Candan geçmeyip yola adım koymadılar;

Nefsi öldürmeyip teslim-fani olmadılar;

Ham tamahkarlık ile yola girmeyin dostlar.

Mürşidlerin hizmetini eyle alışkanlık;

Kendiliğimden yola girdim, deme sakın;

İyi bilsen, tarikatın tehlikeleri var;

Kılavuzsuz işbu yola girmeyin dostlar.27

Hoca Ahmet Yesevi mürşid’i ve mürid’i tanıtırken şunları hikmet’inde söylüyor:

Tarikate siyasetli mürşid gerek;

O mürşide itikatlı mürid gerek;

Hizmet kılıp Pîr rızasını bulmak gerek;

24 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 196.

25 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 114.

26 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 181.

27 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 181.

(12)

161 Böyle âşık Hakk’tan pay alır imiş.28

Hoca Ahmet Yesevi’ye bakarak, bir mürşit ve İslâm’ın hükümlerin iyi bilen özümseyen mürşide bağlı bir mürit olmalıdır. Ayrıca pîrine hizmette bulunup, onun rızasını kazanmalıdır. Şeyhinin rizasını alınmayan kimsenin sonunun çok kötü olacağını açıkça ortaya atmıştır. Halbuki pîrin rızası olan bir müritin sonu Allah’ın rahmetine erer ve Allah’a yakın olmaktadır.

Pîr rızası Hakk rızası olur dostlar;

Hak taâlâ rahmetinden alır dostlar;

Riyazette sır sözünden bilir dostlar;

Öyle kullar Hakk’a yakın olur imiş.

İşbu yola ey kardeş Pîrsiz girme;

Hak yâdından bir an gâfil olup yürüme;

Mâsivaya akıllı isen, gönül verme;

Lânetli şeytan kendi yoluna salar imiş.29

6. Hoca Ahmet Yesevi Düşüncesinde İlahi Aşk Anlayışı

Bir kimsenin yavrusuna olan sevgisi, ailesine olan muhabbeti veya para, mal-mülk bir takım muhabbetler, sonunda Allah’a yaklaşmaya neden olur. Zira tüm sevgiler, O’ndan doğmuştur. Allah’a olan ilâhî muhabbet eğer kalpte diri ise, başka muhabbetler de bundan faydalanarak yaşamlarını doğru ve yararlı bir şekilde devam ettirir.

Anlatmak gerekirse bu tüm maddî ve mânevî zaferler, her zaman bu ilâhî aşkın sonucudur. Bununla birlikle tüm mânevî zaferler, gönüllerin maddî ve mânevî zaferleridir;

daima bu ilâhî aşkın yardımları, iyilikleri, hediyeleridir.

Bu itibarla Hazreti Mevlânâ aşk ehline şöyle anlatıyor:

“Bil ki, içi ilâhî aşk ve muhabbetle dolu olmayan insan, ne kadar zavallıdır; belki hayvandan daha aşağıdır. Zira Ashâb-ı Kehf’in köpeği dahî aşk ehlini aradı, buldu, rûhânî bir safâya erişti ve o has kullarda fânî olarak cenneti kazandı.”30

Hoca Ahmet Yesevi’de ise ilahi aşk riyazetle başlar:

Bismillah deyip beyan ederek hikmet söyleyip Talep edenlere inci, cevher saçtım ben işte.

Riyazeti sıkı çekip, kanlar yutup

28 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 228.

29 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 228.

30 Osman Nuri Topbaş, “Muhabbet imtihanı”, Yüzakı Dergisi, İstanbul 2017, Ocak, Sayı: 23.

(13)

162 Ikinci defterin sözlerini açtım ben işte.31

Hoca Ahmet Yesevi, ilahi aşk yolunda çoğunlukla Allah’ı zikreder. Alla’tan her gelene şükreder ve hayatında kendinî rezil durumuna düşürerek, Allah'a ulaşmak ister:

Zâkir olup, şakir olup Hakkı buldum;

Dünya âhiret haram eyleyip vurup teptim;

Tutkun olup, rezil olup candan geçtim, Gamsız olup yer altına girdim ben işte.32

Bir kimsenin içinde Cenab-ı Hakk’tan başka bir şey kalırsa gerçek aşk olmaz. O'ndan başkasını isteyen, başka bir şeylerle meşgul olan hakiki âşık olamaz. Hoca Ahmet Yesevi bunun gibi sözde âşıklara şöyle bahsetmektedir:

Aşk davasını bana kılma, sahte âşık, Âşık olsan, bağrın içinde göz kanı yok.

Muhabbetin şevki ile can vermezse, Boşa geçer ömrü onun, yalanı yok.

Aşk bağını sıkıntı çekip yeşertmesen, Hor görülse kötü nefsini öldürmesen

“Allah” diyerek içe nuru doldurmasan, Vallah, billah sende aşkın eseri yok.33

Bilindiği üzere, burada anlatmak istenen âşığın güşlük çekmesidir. Seven sevgilisine ezalar, zülümler, uğursuzlar, felaketler göndererek sevenin sevgisinin gerçek aşk olup olmadığını anlamak ister. Kendini sevdiğini söyleyen birinin bu aşkında samimi olup olmadığını kavramak ister. Bu bakımdan aşk yaşamı üzüntü yaşamıdır. Hoca Ahmet Yesevi bu üzüntü, dertli yaşamı yaşamıştır. Fakat ondan hiçbir zaman şikâyetçi değildir:

Aşk derdini dertsizlere söyleyip olmaz, Bu yolların engeli çok, geçip olmaz, Aşk cevherini her nâmerde satıp olmaz, Habersizlerin aşk kadrini bildiği yok.34

31 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 44.

32 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 77.

33 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 278.

(14)

163

Yalnız, bu kadar felaket ve uğursuzlar bile yeterli olmayabilir. Sevgili sevenin ölmesini veya ateşe atılmasını da arzu edebilir. Lakin bu durum hakiki âşıkta bir umutsuzluk halini ortaya çıkarmaz. Aşk kimselerin yaşamını kendi rengiyle boyar. Aşk sevenin kalbinde yanan ve Rabbinden diğer her şeyi yakıp kavurmakta olan ateştir. Hoca Ahmet Yesevi bunun gibi aşkı şöyle dile getirir:

Aşka düştün, ateşe düştün, yanıp öldün, Pervane gibi candan geçip kor ateş oldun, Derde doldun, gama soldun, deli oldun, Aşk derdini sorsan, asla dermanı yok.

Aşk sevdası kime düşse, rezil eyler, Nur gönderip Hakk kendine tutkun eyler, Mecnun gibi aklını alıp Leyla eyler, Allah tanık bu sözlerin yalanı yok.35

Hoca Ahmet Yesevi, Cenab-ı Hakk-ı hakiki sevenlerin, aynı Hazreti İbrahim gibi ateşe atılmaktan korkmayacaklarını anlatmak ister:

Şevki, zevki muhabbetten ayan eyle, Âşıklara aşk ateşinden beyan eyle,

Hor görülme-ağlama, meşakkatı nişan eyle, Gerçek âşıklar ateşten ne diye çekinsin?

Allah diyerek ateşe girdi Halilullah, O ateşi bostan kıldı, görün, Allah,

Boyun büküp ağlayıp dedi: “Şey’en li’llah”

Fakir, miskin orada ne diye heva eylesin?36

Aşkın rengiyle boyadığı yaşamı öylesine sevindiren, öylesine bahtiyar bir yaşamdır ki, gerçek âşıklar o yaşamdan mutlu ve seviniçlidir ve bir nefes olsun ondan hiç şikâyet etmezler. Aşk yaşam kaynağıdır, iman onunla besleyip, hakikiliğini bulur:

34 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 278.

35 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 279.

36 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 277.

(15)

164 Kul Hoca Ahmed, aşktan ağır belâ olmaz, Merhem sürme, aşk derdine deva olmaz, Göz yaşından başka bir şey tanık olmaz, Her ne eylesen, âşık eyle ey Allah’ım.37

Hoca Ahmet Yesevi, zaman içerisinde aşk yolunun nasıl bulunabileceğini de sorarmakta ve Allah’a yol bulmak istemekte:

Şibli gibi âşık olup semâ vursam

Bayezid gibi gece gündüz dinlenmeden Kabe'ye varsam Kabeye yüzümü sürüp ağlayıp inlesem

Bu iş ile yâ Rab, seni bulur muyum?38

7. Hoca Ahmet Yesevi düşüncesinde Tefekkür anlayışı

Kur’anda 137 yerde tefekküre davet etmektedir. Çünkü tefekkür, bir iman anahtarıdır. Tefekkür, bir yönden üzerimizdeki ilahi nimetleri düşünüp şükrümüzü artırmaya, diğer yönden de hata ve kusurlarımızın farkına varıp telafisine yönelmeye vesiledir. Mevlana Hazretleri ne güzel buyuruyor: “Ey kardeş! Bedenin et ve kemik olarak (yani maddî bakımdan) hayvanlarla aynı. Sen, asıl tefekkür ile hayat bulmalısın. Tefekkürün gül ise, sen bir gül bahçesindesin. Eğer, diken gibi düşünüyorsan (nefsânî arzularına mağlûp isen) ateşte yanacak bir kütüksün!”39

Hoca Ahmet Yesevi’nin hikmetlerinde tefekkür hakkında şöyle anlatıyor:

Mümin denen olur daim tefekkürde, Fikr eyleyip, zikrini söyler uzak gecede, Olmaz benlik bir zerre vücudunda, Öyle erin eteğini tutmaz mısın?40

SONUÇ

Hoca Ahmet Yesevi, Türkler arasında manevi yaşamındaki yerini, yalnızca tasavvufi hikmetler yazmakla kalmamıştır. Hoca Ahmet Yesevi'nin muhimi, İslâm'ın Türkler ortamında yayıldığı çağda geniş ölçüde yayılma imkanı bulan ilk tasavvufî ekolü oluşturmuştur. Bütün Türklerin istek tahtında yıllarca hüküm sürmesinden kaynaklanır.

Böylece yıllarca Türkler arasında devem eden Yesevi tarikatı kurulmuş.

37 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 111.

38 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 147.

39 Osman Nuri Topbaş, “Hak Dostlarından Hikmetler, Abdulkadir Geylani -7”, Altınoluk dergisi, Eylül 2018, Sayı 391, s.37.

40 Hoca Ahmet Yesevi, Divani Hikmet, s. 370.

(16)

165 KAYNAKÇA

Hoca Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet, UNESCO 2016 Hoca Ahmed Yesevi Yılı Anısına, Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi, Merkez Repro Basım yayınevi, Ankara 2016.

Osman Nuri Topbaş, “Muhabbet imtihanı”, Yüzakı Dergisi, İstanbul 2017, Ocak, Sayı: 23.

Osman Nuri Topbaş, “Hak Dostlarından Hikmetler, Abdulkadir Geylani -7”, Altınoluk dergisi, Eylül 2018, Sayı 391.

Türkiye Diyanet Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı İslam ansiklopediyası, İSAM Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırma Merkezi, İstanbul 2008, Cilt 35.

Referanslar

Benzer Belgeler

şekilde kucaklayıcı bir dini görüşü sevdird i. Türkçe iHihil.er ve şiirler okuyan Ahmed Yesevi'nin dervişlerini Türkler eski İslam öncesinde dinf bir

Dîvân-ı Hikmet Hoca Ahmed Yesevî: UNESCO tarafından 2016 yılının Hoca Ahmed Yesevî yılı ilan edilmesiyle Türk- İslam dünyasında Ahmed Yesevî ve eseri Divan-ı

Akademik İşler Müdürlüğü, Eğitim Programları ve Metodoloji Merkezi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Hukuk Bölümü, Etik ve Disiplin Komisyonu, Uluslararası

İrade, kudret ve fiil arasındaki ilişkilerin (daha doğrusu ilişkisizlik ve ilintisizliğin), sürekli yaratma ve nedenselliğin reddedilmesi üzerinden ele

Bu arada hiç kuşkusuz Dîvân-ı Hikmet’te adalet kavramı da, Hoca Ahmed Yesevî’nin ahlâk felsefesinin başat değerlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır..

Tarihi referans şahsiyetler, topluluğun tarihinde inanç ve kültür dünyasının merkezi değerlerini söz, tutum ve davranışlarıyla başarılı bir şekilde temsil ettikleri

İlki bu defterin (eldeki hikmet nüshası) şekilsel olarak ikinci defter olduğudur. Ancak Köprülü, daha sonraki yorumunda bu şekilsel yorumu korumakla beraber kısmen bu

Muhammed (s.a.) ile muasır olan ve ona inanıp kendisine yardımcı olan insanlar için kullanılan genel bir isimdir. Terim olarak ifade edecek olursak sahâbî,