• Sonuç bulunamadı

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ VI. ULUSLARARASI ŞEYH ŞA BAN-I VELÎ SEMPOZYUMU -YESEVÎLİK-

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ VI. ULUSLARARASI ŞEYH ŞA BAN-I VELÎ SEMPOZYUMU -YESEVÎLİK-"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ

VI. ULUSLARARASI

ŞEYH ŞA’BAN-I VELÎ SEMPOZYUMU -YESEVÎLİK-

23-25 KASIM 2018

(2)

III

Kastamonu Üniversitesi

VI. Uluslararası Şeyh Şaban-ı Velî Sempozyumu (Yesevîlik)

Editörler:

Dr. Öğr. Ü. Cengiz ÇUHADAR Dr. Öğr. Ü. Mustafa AYKAÇ Arş. Gör. Erhan Salih FİDAN

Arş. Gör. Yusuf KOÇAK

Kapak Tasarımı:

Dr. Öğr. Ü. Köksal BİLİRDÖNMEZ

Kastamonu Üniversitesi ISBN: 978-605-4697-22-9

Aralık 2018, Kastamonu

Baskı: Kastamonu Üniversitesi Matbaası

Eserde yayımlanan bildiri metinlerinde ileri sürülen görüşlerin ilmî ve hukukî sorumluluğu bildiri sahiplerine aittir. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Her hakkı saklıdır.

(3)

590 KOLEKTİF HAFIZANIN YENİDEN İNŞA EDİLMESİNDE YESEVÎ SÛFÎLERİN

ROLÜ

The Role of the Yesevi Sufis in the Reconstruction of Collective Memory

Sinan DOĞAN Özet

“Türkistan” lakabıyla anılan Hoca Ahmet Yesevî, İslâm-Türk düşüncesinin merkezi olmuş ve kendi felsefesini geliştirip yayacak olan yeni halifeler ve Türk sûfîleri yetiştirmiştir. Manevi köklerimizi ve kültür birikimimizi temsil eden Yesevî sûfîleri, mensup olduğu misyonun temelini oluşturan hayata aktif bir ahlakî eylemlilik kazandırma çabasında önder ve model olmuşlar. Yesevî sûfîleri insani değerleri ayakta tutan ve yaşatan özelliği ile tarihi referans şahsiyetlerdir. Yesevîlik hareketini temsil eden türbe, dergâh zaviye, hangâh gibi sûfi merkezler, ilim, kültür, sanat merkezleri haline gelmiştir Şehirlerin yeni ruh kazanmasında ve yeni şehirlerin kurulmasında tekkeler, zaviyeler ve orada barınan sûfîlerin, önemli ölçüde pay sahibi olmuşlardır. Ortak bir geçmişe referans olan Yesevî sûfîler, toplumun yeniden kendini tanımlayabilmesinin sağlam bir zeminini de oluşturacak etki ve gücüne sahiptir. Ortak geçmişte; bir ritüel ya da sembolik bir özellik sergileyen belli değer ve davranışlar, sosyal kimliklere süreklilik ve derinlik sağlayacaktır. Böylece Yesevîlik tarihte olduğu gibi günümüzde de kültüre ilham vermeye devam edecektir. Bugün de türbe, dergâh zaviye, hangâh maddi birer varlık olarak hem de tarihi süreç içerisinde Yesevîlik kimliğin taşıyıcıları olarak önem arz etmektedir. Sûfîlerin türbeleri kimlik değerlerini hatırlatıcı, kimlik bilincini güçlendirici hem maddi hem de manevi kültür unsurlarıdır. Kolektif hafızanın yeniden inşasında ve kimlik bilincini güçlendirmede işlev görevi yapabilir. Kolektif hafızada yer alan Yesevî sûfîler, kolektif hafıza ile toplum arasında ilişkiyi besleyecek niteliktedir. Makalemizde, Yesevîlik inanç ve kültür dünyasının merkezi değerlerini söz, tutum ve davranışlarıyla başarılı bir şekilde temsil ettikleri için, kolektif hafızanın canlanmasında ve sosyal kimliğin yeniden inşasında temsil edici rolünün temellendirilmesi amaçlanmıştır.

Anahtar kelimeler: Yesevîlik, Kolektif Hafıza, Dini yapılar, Sosyal kimlik Summary

Hoca Ahmet Yesevi, known as "Turkestan", became the center of Islamic-Turkish thinking and raised new caliphs and Turkish sufis who would develop and spread his philosophy. The Yesevi sufi, representing our spiritual roots, our cultural accumulation, are historical reference personalities that keep human values as leaders and models in order to gain an active moral activity that constitutes the basis of the mission of which the mission belongs. The mausoleum representing the Yesevî movement became a center of knowledge, culture, art, such as the dervish lodge, In the new soul gaining of cities and the establishment of new cities, the monks, zavies and the Sufis who have lived there became a significant shareholder. These Turkish Sufis, which are a reference to a common past, have the power and power to form a solid foundation for the community to be able to define itself again. In the common past; Certain values and behaviors that display a ritual or symbolic character will provide continuity and depth to social identities. Thus, as in the history of Yesevi, today will continue to inspire the culture. Today, the mausoleum, dergah zaviye, hahhah material are important as beings as well as bearers of Yesevi identity in the historical process. The Sufis are reminders of the identity values of their kind, as well as elements of material and spiritual culture that strengthen identity consciousness. It can serve as a function to reinvent the collective memory and strengthen the identity consciousness. The Sufis in collective memory will nourish the relationship between collective memory and society. In our paper, it is aimed to base the representative role in the revival of the collective memory and in the reconstruction of social identity, since they successfully represent the central values of the world of belief and culture in words, attitudes and behaviors.

Öğretmen, MEB, Uzman,s.sinan1339@hotmail.com

(4)

591 Key Words: Yesevîlik, Collective Memory, Religious structures, Social identity

GİRİŞ

İslâmiyet ile birlikte Horasan sûfi faaliyetlerin merkezi durumuna gelmiştir. “Pir-i Türkistan” lakabıyla anılan Hoca Ahmet Yesevî, İslâm-Türk düşüncesinin merkezi olmuş ve kendi felsefesini geliştirip yayacak olan yeni halifeler ve Türk sûfîleri yetiştirmiştir. Göçebe Türkler arasında düşüncelerini yaymaya başlayan Türk sûfîlere Horasan’da “Bab” denmiştir.

Türk sûfîleri, eski inanç kültüründe kullanılan şaman, baksı ve kam’ların gibi kelimelerin yerine, İslâmiyet’in kabulüyle Dede, Baba, Şeyh ve Ata gibi unvanlar kullanmaya başlamışlardır. (Doğan,2018,100)Ahmet Yesevî, eğitimini tamamlayan müritlerini İslam’ı tebliğle görevlendirmiş ve rivayete göre bunlardan 99 binini kendi halifesi tayin ederek, Balkanlara kadar uzanacak uzak muhitlere göndermiştir. Bu durum, birçok gayrimüslim beldenin, İslam’la şereflenmesine vesile olduğu gibi ‘’Yesevîliğin’’ geniş bir coğrafyada, bugüne kadar varlığını devam ettirmesine de imkân sağlanmıştır. (Baş,2011,30) Türkistan’dan çıkarak Balkanlara kadar uzanan bir coğrafyaya yayılan Yesevî Türk sûfîlerine genel olarak Horasan Erenleri veya Alperenler adı verilmiştir. (Demirci,1994,61)

Yesevî sûfîler, yerleştikleri bölgelerde iskân ve ihtida faaliyetlerinde bulunarak bölge insanların gönüllerini feth etmişlerdi. (Bakırcı, Türkan,2013,159) Yesevî sûfîler, İslam’ın tebliğini gerçekleştirmiş, haksızlıklara maruz kalan ve ezilen kitlelerin acısını derinden paylaşmış ve sessiz yığınların sesi olmaya çalışmışlardır. Dolayısıyla Türklerin siyasi fetihten önce, Yesevî sûfîler, halkların gönlünü fethetmişlerdir. (İzeti,2012,128; İnbaşı,2012,159) Bu durum, Türk fetihlerinin başarılı olmasında önemli sebepleri arasında gösterilebilir.

(Barkan,2002,136) Eski şehirlerin yeni ruh kazanmasında ve yeni şehirlerin kurulmasında tekkeler, zaviyeler ve orada barınan sûfîlerin, önemli ölçüde pay sahibi olmuşlardır. (İzeti, 2004;286) Yesevî sûfîler, sadece sûfî kimliği taşıyan manevi şahsiyetler değil, aynı zamanda toprağı işleyen, köy kuran, sanat ve ilimle iştigal eden şahıslar olarak da karşımıza çıkmaktadırlar.(Baş,2011,21,53) Yesevî Sufîlerin kurdukları tekke ve zaviyeler, bölgelerinde birer ilim ve kültür merkezleri hâline gelmişlerdir. (Bakırcı, Türkan,2013,158)

1.Kolektif Hafıza Toplumsal Kimlik

Geçmişle kurulan ilişki, kimlik inşasında önemli rol oynamaktadır. Bu bağlamda, tarihte gerçekleşmiş bir olayın anlatılarla kuşaktan kuşağa aktarılmasıyla; geçmişte yaşanılan bir olayın hissedilmesi, nereye ve neye ait olunduğunun bilince ulaşılması sonucunda bir kimlik oraya çıkmaktadır. Toplumsal hafıza üzerine gelişen kimlik, kolektif bir kimliktir.(Sancar,2011,20) İnsanın bilincinde iz bırakan olayların saklandığı ve hatırlandığı yer olan bellek, geçmişin anımsanmasını sağlamaktadır. (Bilgin,2007,211) Bireysel belleklerin varlığından bahsedilebileceği gibi toplumların, grupların, ailelerin de kolektif olarak oluşturulmuş geçmiş bilincine, yani toplumsal bir hafızaya sahip olduğu söylenebilir.

Ancak, hafıza geçmişte olmuş olayların zihinde yeniden canlandırılmasından ziyade, içinde bulunulan anın dinamikleri tarafından belirlenen, değişken bir süreçtir. (Özyürek, 2001,8) Diğer bir ifadeyle geçmiş, şimdiki anın ihtiyaçlarına göre sürekli şekillenir ve hatırlanarak yeniden kurulur. Günümüzün dünyasını, geçmişin o anda yaşanmamış olayları ve o anda algılanmamış nesneleri bağlamında yaşadığımızı savunurken, toplumsal hafızanın kurulma esnasında geçmişin yeniden inşa edildiğini ifade etmektedir. (Sancar,2007, 43).

Hafızanın toplumsallaşma sürecinde, kolektif anılar oluşmaktadır. İzlenimler sadece kendi hatıralarına değil, başkalarının da birçokları tarafından yaşanmış hatıralarına dayanıyorsa, anımsanan şey, çok daha gerçektir. Buradaki algı önemlidir. Çünkü başkalarının anlamlı diye vurguladıkları da hatırlandığı için, anılar kolektif bir hal almaktadır.

(5)

592 (Halbwachs,2002,52) Kollekif hafızayı meydana getiren Yesevî sûfîlerin anı ve sözleri hatırlamak “Atalarla” birlikte yapılan bir gezi gibidir. Aslında zamansal ve mekânsal olarak birliktelik söz konusu değildir. Ama belleklerde “bizimle” beraberdirler. Çünkü söz konusu kişilerle ortak yaşanılanlar vardır. Daha iyi hatırlamak için de yüzler onlara döndürülür, hatırlanan kişilerin bakış açısı ödünç alınmaktadır. Onlar gibi bakılmakta, algılanmaktadır.

Toplumsal hafıza, hatıraların anlatılması, alımlanması ve sahiplenilmesi yoluyla oluşmaktadır.

(Sancar,2007,41). Yaşanılmayan ve daha önce gerçekleşmiş olaylar, hissedilen grup açısından önem taşıdıkları ölçüde ve biçimde hatırlanmaktadır (Sancar,2007,42).

Toplumsal hafıza, hatırlamak için bir çerçeve (cadre) oluşturmaktadır. Söz konusu süreç içerisinde bulunulan çevre tarafından dayatılan bazı ‘’imgeler’’ vardır. İmgeler, eski bir olgu ya da daha önce tanınan bir kişi hakkındaki izlenimleri değiştirip dönüştüren bir güce sahiptir (Halbwachs, 2002,54). Çünkü geçmişi yeniden üretimi ile kolektif bir kimlik ortaya konulmaktadır. Dolayısıyla, kolektif kimlik ile hafıza arasında sıkı bir ilişki olduğu söylenebilir. İnsan geçmişiyle bağlantı kurduğu ilişki çerçevesinde kolektif hafıza yeniden inşa edebiliyor.(Assman,2001,41)

Kolektif kültürel hafıza ise gündelik olmayan olayları hatırlama edimini içermektedir ve geçmiş, tarihsel bir gerçeklik gibi verilmemekte, hatıranın bağlandığı sembolik figürlerde ortaya çıkmaktadır. (Sancar,2007,45). Önemli olan gerçek değil, efsaneye dönüşmüş, hatırlanan tarihtir. Efsaneye dönüşmüş söz konusu hatırlanan tarih, geçmişi bugünün şartlarına göre yeniden kurgulayan bir öyküdür. Kültürel hafızada anlam; anıtlar, heykeller, binalar, cadde ve meydan isimleri, edebiyat ve sanat eserleri, anma günleri, anı kitapları, sancak ve bayraklar aracılığıyla nesneleştirilmektedir. (Sancar,2007,6) Günümüz ile ilgili deneyimlerimizin büyük ölçüde geçmiş hakkında bildiklerimizin üzerine oturduğu ve genellikle geçmişle ilgili imgelerimizin var olan toplumsal düzeni meşrulaştırmaya yaradığı söylenebilir…

Törenlerdeki anlatıların öyküden çok ‘’oyun biçiminde canlandırılmış bir kült’’ olarak tanımlanabilir. Toplumsal hafızaya ait anlatıların, önceden belirlenen bir metafizik oyun yöntemiyle günümüzdeki zaman dili kullanılarak törenler şeklinde icra edilen törenlerdir.

(Connerton,1999,69). Kutsal olay yeniden canlandırılır ya da temsil edilir. Kült töreninde rol alanlar, mitos olayın sözde tanıkları durumuna gelmektedirler. Her yıl tekrarlanan kült törenleri ile mitosa şimdiki zaman biçimi verilmektedir. (Connerton,1999,70) Simgesel nitelik taşıyan ve kurallarca yönetilen kült törenleri, özel anlam ifade eden düşünceler ve duygular davranışlara dönüşmeye başlar. Kült törenleri, özel yerlerde ve bilinen zamanlarda yapılabilmelidir. Tekrarlanan kült törenlerle, geçmişin kendiliğinden kesintisiz sürdürülmeye çalışılır (Connerton,1999: 72).

Kolektif hafızayı oluşturan sûfilerîn anma törenlerin gösterildiği özel yerler, hafıza mekânlarını oluşturmaktadır. Hafıza mekânlarının varlık sebebi, zamanı durdurmak, unutmayı engellemek ve ölümü ölümsüzleştirmektir. Anma kült törenleri ile anıtlar, müzeler, heykeller, binalar, cadde ve meydan isimleri, edebiyat sanat eserleri gibi hatırlama figürleri, zaman ve mekâna bağımlı olmalarından ötürü, belli bir mekânla cisimleşmeye başlar. (Nora,2006,9 Çünkü düşünce ne kadar soyutsa hatırlama o kadar somuttur. Söz konusu hafıza mekânları şuandan, gelecekten ve özellikle geçmişten bahsetmektedirler. Hafıza mekânları, farklı seviyelerde maddi, sembolik ve işlevsel olarak üç anlam içermektedirler. Arşiv depoları gibi maddi görünüme sahip bir yer (mekân), eğer hayal ederek yaratıldıysa, bir hafıza mekânıdır (maddi); aynı şekilde bir ritüelin objesi olan anıt mezar tamamen işlevsel bir yerdir; sembolik anlamın (signification) en uç örneği görünümünde olan sessizlik dakikası, aynı zamanda bir zamansal birimin maddi kesiti gibidir ve periyodik olarak anının hatırlanmasına hizmet eder.

(Nora,1997,34,35) Hafıza mekânlarının bu üç yönü her zaman aynı anda bulunur. Jenerasyon, demografik içeriğiyle maddidir; işlevseldir. Sembolik olarak anıların aktarımını sağlar. Çünkü

(6)

593 küçük bir kısım tarafından yaşanmış deneyim veya olay, bu deneyim veya olaya katılmamış çoğunluk olarak tarif edilir (Nora,1997,35). Hafıza mekânları, hayatı ölüme, zamanı sonsuzluğa bağlayan karma, melez mekânlar olmasının yanında, kolektif ile bireysel, sıradan ile kutsal, durağan ile hareketlilik sarmalında olan mekânlardır (Nora,1997,35)

2.Kolllektif Hafızanın İnşasında Yesevî Sûfîler Rol-Önder Şahsiyet Olabilir mi?

Rol model; hedeflerini, tutumlarını ya da davranışlarını örnek aldığı, özdeşim kurduğu ve taklit etmeye çalıştığı kişi ya da gruplar olarak tanımlanır (Budak,2003,523) Kişisel tarzı ya da has özelliklerine özenilen kişi olduğu zikredilmektedir.(Koç,2008,169,170)Model olma, model alma gibi olgular vasıtasıyla yaşamlarını biçimlendirilmelerine imkân sağlar, gözlemleyerek öğrenmeyle bilişsel kapasitelerini geliştirebilir.

Yesevî sûfîler, Türk gönül düşünce dünyasında yaşayan ve bu dünyayı etkileyen abide şahsiyetler olarak karşımıza çıkıyor. Yesevî sûfîler, Türk İslam dünyasında eski Türklerin kullandığı töre, yasa, ahlak değerleriyle, İslamî iman ve ahlak esaslarını yakınlaştırıp bağdaştırmasını gerçekleştirmiştir. (Kenjetay, 1999,121) İnsan anlayışının temelinde, İslam düşüncesinin temel değerleri olan hoşgörü, tevazu, takva gibi davranışlar yanında, üst seviyeli bir kavramlaştırmanın neticesini ifade eden üstün insan imajı ve ideali de bulunmaktadır. Yesevî sûfîler, üstün insan imajı ve idealini oluşturan‘’soyluluk, alplık bilgelik, erdemlik, fazilet ve ideal insan, gibi gerekli nitelikleri,(Akyüz,1994,22) İslam’ın iman ahlak ve Türk kültürü kaynağından yoğurarak, insan idrakine sunmuşlardır.’’(Yıldırım,2011.84.85)

Yesevî sûfîler, yaşadığı dönemde egoizmin pençesinde kıvranarak bunalıma düşme ve kendine ve toplumuna karşı yapancılaşma tehlikesine karşı insanlara rol ve model olmayı başarmışlardır. Yesevî sûfîler’’ bencil insan tipi yerine, insani değerleri öne çıkaran insan tipi ikame ettikleri için’’,sürekliliğini korumuşlardır.(Bodur,1995,15) Bu nedenle

‘’Yesevîlik’’ insan ve onun psikolojik özellikleri ile manevi olgunlaşması öğretisinin pratik ilkeleri ve ahlaki ideallerini kapsayan kolektif bir hafızadır. Toplumsal hafıza bilinci oluşturmayan toplumlar, sosyolojik anlamda bir sosyo-kültürel yapı gösteremezler. Yesevî sûfîler, bireysel gelişme ve toplumsal bütünleşmenin dinamikleri çok iyi analiz etmişler.

Yaşadığı toplumun birikiminden ve tarihi tecrübelerinden yararlanmışlar. Faaliyetlerini bu alanda yoğunlaştırarak, insani değerleri öne çıkaran insan tipi ikame çalışmaları, toplumda bütünleşmeyi de sağlayan rol-model olmuşlardır. Halkın maş’eri vicdanını yansıtan ve onların yakın çevresinde bulunan motifleri tercih ederek bilgi, deyimler, atasözleri, menkıbeler aracılığıyla toplumsal bilincin canlı tutulmasını sağlamışlar. Bu nedenle, Yesevî sûfîlerin arasında, düşünce dünyamızın teşekkülünde bizlere öncülük edecek değer ve inanç motifleri fazladır. Yesevî sûfîler ’Hz Peygamber’in kişiliğinden ve sözlerinden aldığı ilham, ışık ve irfanla (Divan-ı Hikmet,2009,298)toplumda organize bir yapı başlatmış, bunun sonucunda toplumda birlikte yaşama istikrarın güvencesi olmuşlardır.

Bugünümüzde, egoist temelli sosyo-kültürel gelişmenin yerine, Yesevî sûfîlerin geliştirdiği insani değerleri öne çıkaran insan tipi ikame çabalarında duyarlı olmalıyız.

İnsan ve toplumuzu yeniden inşa etmek, kendi kültürel mirasımız içinde mevcut değerlerimizi yeniden üretmek ve ilişkilerimize yeni anlamlar katmak zorundayız. Bugün insanlığın her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğu insan-tabiat, insan-insan, insan–

toplum ilişkilerini, tevazu, iyilik, hoşgörü ve denge temelli üzerinde inşa eden Yesevî sûfîlerin rol-model olma düşüncesini geliştirmek gerekir.

(7)

594 3.Kollektif Hafızanın İnşa Edilmesinde Yesevî Sûfileri Rolü

Yesevî temelli kolektif hafıza kavramı, Türk dünyasında ahlak ve kültürü tanımlamak için kullanılmalıdır. Bu kolektif hafıza yeniden hatırlanarak kültürel birlik kimliği yeniden kurgulanmalı ve sahip çıkılmalıdır. Kültürel birlik kimliği oluşturma hayalinin gerçekleşmesi için Yesevîlik kaynak haline getirilmelidir. Sembolik anlamlarla yüklü olan bu Yesevîlik kolektif hafıza, Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan bir’’ mızrak’’ ‘’adalet’’ ‘’birlikte yaşama ve başarma ideali’’ ‘’mücadele ruhu’’ ‘’yeniden doğuş’’ ‘’sevgi çağının başlangıcı’’ ‘’hiç durmayacak olan çoşku’’ ’’düzen ve nizam kurma tarihi’’ ‘’yaşatmak için savaşma tarihi’’

’’asli vatana dönüş’’ ‘’sembolik tarih’’ ‘’genellikle göç’’ tanımlanabilir. Aslında toplumsal hafıza, gerçek olgular değil öyküleştirilmiş olayların hatırlanması üzerine kuruludur. Burada söz konusu olan geçmişteki olaylara, kolektif olarak atfedilen anlamın sürekli üretiliyor olmasıdır.

Yesevî sûfîler, sadece sûfî kimliği taşıyan manevi şahsiyetler değil, aynı zamanda toprağı işleyen, köy kuran, sanat ve ilimle iştigal eden şahıslar olarak da karşımıza çıkmaktadırlar. (Barkan,2002,248) Savaş zamanında bir asker gibi harbeden, sulh döneminde bir köylü gibi çalışmışlardır. Yesevî sûfîlerin çoğu öşürden bile muaf değildi. İşledikleri bağ bahçe, çayır ve çiftlilerin mahsulünden bir kısmını sipahiye ve padişaha vermişler, geriye kalanı da zaviyede gelene, geçene ikram etmişlerdir. (Barkan,1942:293 ,294,339-340),Yesevî sûfîler, yalın/sade anlaşılır bir dille halka hitap etmiş ve insanların müşküllerini “halkın içinde Hak’la birlikte olmak” prensibinden hareketle gidermeye çalışmışlardır. (Yılmaz,2007, 220) Bu nedenle tarihi olayları, hatıraları, sembol, mit veya efsaneye ve bu olayların aktörlerini ise kahramanlara, sembol şahsiyetlere dönüştürmüş. (Bilgin,2014,273) Kult anma törenleriyle, geçmişe ait ritüeller, hikâyeler, mekânlar, sembolik figürleri aracılığı ile sürekli hatırlanarak kolektif hafızaya dönüştürülmelidir. ‘’Kolektif hafıza’’ önceden belirlenmiş şablonlar içermektedir, seremonilere dayanmakta ve aktarıcılar tarafından gelecek kuşaklara aktarılmaktadır. Michael Schudson (2007,180) Böylece kolektif anılar canlı tutulmaktadır.

Söz konusu geçmiş anlam nesneleşmekte ve ritüelin tekrarı kültürel kimliğin yeniden üretilmesini sağlamaktadır. (Assman,2001,60-62).

Eski şehirlerin yeni ruh kazanmasında ve yeni şehirlerin kurulmasında tekkeler, zaviyeler ve orada barınan sûfîlerin, önemli ölçüde pay sahibi olmuşlardır. Kurulan bu zaviyeler, inceliğin, kibarlığın, nezaketin, çalışmanın, hikmetin ve sanatın merkezi olarak faaliyet göstermişlerdir. Dini, dili, rengi, cinsi, düşüncesi ve ırkı ne olursa olsun muhataplarına insan nazarıyla bakıp, saygı göstermişler.(İzeti,2004,286 Bu nedenle Yesevî sufîlerin mekânları, yaşadıkları coğrafyada iz bırakan mekânlar olduğu için aynı zaman hafıza mekânlardır. Mekâna ait tüm detaylar, Türklerin nezdinde ortak anlamlarla yüklüdür. Hafıza mekânlar, hatırlamasını sağlayan işaretlerle doludur. Hafıza mekânlarda simgesel kurallarla düzenlenecek etkinlikler, duygusal anlar yaşatır. Geçmişte yaşanan bir olay, şimdiki zamanda yeniden canlandırılır. Böylece geçmişin kesintisiz devam ettiği izlenimi yaratılır. Hafıza mekânda zaman durur, unutma engellenir ve ölüler ölümsüzleştirilirler (Candau,1998,153) Böylece mekân, cisimleşip, işlevsel hale gelerek hafıza aktarımı gerçekleşir. (Nora,1997,34- 35) Geçmiş, şimdiki anı ve geleceği biçimlendirmeye başlar. Hafıza mekânlarda anma törenleri, kimlik inşasında rol oynamaktadır. Kollektif hafıza ile kurulan ilişki çerçevesinde, gruplar genellikle paylaşılan bir ritüel anılarından beslenen toplumsal hafıza üzerine kimliklerini inşa ederler. Toplumu birleştirecek söz konusu kolektif hafızadır. Bu şekilde kültürel asimile olma tehlikesinden kurtulma yollarından biridir.

Geniş bir hizmet sahası oluşturan tekkeler, okul, hastane, psikolojik ve tıbbi hizmetleri yeri, spor yeri, dinlenme yeri, güzel sanatlar merkezi, edebiyat ve zikir mekânı olarak faaliyet göstermiştir. Sûfîlerin, kendi el emeğiyle geçinmeyi prensip edinip, tekkelerinde mesleklerini icra ettikleri ve bu şekilde halka yardım ettikleri de olmuştur. Müntesiplerine sağladığı ruhi

(8)

595 terbiye ve tezkiyenin yanı sıra, onlara çeşitli sanat dallarında yetişme imkân vermiştir. Yüksek duygu ve düşünce zemini olan Yesevî tekke ve zaviyelerde, birçok ilim, fikir ve sanat erbabı yetişmiştir.(Doğan,2018,103) Bu nedenle kolektif hafıza çalışmalarında, terk edilen yerin hatırası aynı zamanda kaybedilen ilişkilerin, bolluğun ve özgünlüğün de hatırasıdır. Hepsi hayali hafıza tarafından tekrar yaratılır.(Özyürek,2001,133) Kaybedilen topraklara sadece hayali bir bağ kurulmasıyla kaybedilen topraklara karşı özlem başlatılmış olur. Söz konusu coğrafya doğası, hatıraları, kültürleri ve yaşam tarzları ile donmuş bir şekilde hafızada yer almaktadır. Geçmiş algısı artık diğerlerine de ait olan şeyin sahiplenilmesidir. Hafızada canlanan geçmişe dair ilim, fikir ve sanat, edebiyat, yardımseverlik iman ve ahlak ve başarma ideali görüntüsü, kendini Türk olarak tanımlayan herkes için sahiplenilen bir görüntüdür.

Kolektif hafızaya dair görüntüyü hayal etmeye devam ettikçe ve bu görüntüyü mekân sayesinde hatırladıkça, kişi ve toplumda yok olmayacağı hissi güçlenmeye başlar. Çünkü hafızanın devamlılığını sağlayan kişilerden ziyade, ortak anlamın hala devam ediyor olmasıdır. Öyleyse, Türk dünyasının kolektif bir hafızayı oluşturan Yesevi sûfiler, Türk kimliğinin merkezinde yer almalıdır.

Kolektif hafızada canlanmasıyla kaybedilen coğrafyalar ‘’ata vatan’’ tahayyülüdür.

Ata vatan tahayyülü, yaşanılan ve terk edilmek zorunda kalınan toprakların yeniden inşa etme gücünü verir. Daha önce yaşanılan ve kaybedilen topraklarda ortak kader birliğini sağlayacak kolektif hafızadır. Kolektif hafızayı oluşturan Yesevî sûfilerin özgü ikonografilerin çeşitli formlarda maddeleşmesi (anıt, ritüel, logolar ve sokakların veya meydanların isimleri…) yaşayan bir toplumun yerleştikleri topraklara demir atmasını sağlamaktadır (Bruneau,2006, 329,330)

Kolektif hafıza, inşa edilen kimliğe tarihi bir öz ve derinlik kazandırma işlevi yaparken, topluluğun mensuplarına aynı kaderi paylaşma duygusu verir. Kolektif hafıza moral bir ders içerdiği için, toplum üyelerine sosyal kimlik kazandırmaktadır.(Doğan,2018,109)Yıllardır totaliter rejimler, inanç ve değerleri gayrı meşru ilan yönetim uygulamaları sonucunda, toplulukların dini inançları ve kültürel gelenekleriyle olan bağları büyük ölçüde zayıflamış, kolektif hafıza enkaza dönüşmüştür. Totaliter sistemin oluşturmaya çalıştığı resmi hafıza, tarihi geçmişle bağlarını kopartıcı, dini inanç ve pratikleriyle aralarına mesafe koyucu şekilde inşa edilmeye çalışılmıştır. (Bilgin,2014,15)

Yesevi sûfî ilgili anlatı ve paylaşılan tarihi bilgi, kolektif hafızanın hatırlanmasına ve canlanmasına vesile olmaktadır. Ortak bir geçmişe referans olan bu Yesevî sûfîler, toplumun kendini tanımlayabilmesinin sağlam bir zeminini de oluşturur. Ortak geçmişte; bir ritüel ya da sembolik bir özellik sergileyen belli değer ve davranışlar, sosyal kimliklere süreklilik ve derinlik sağlar.(Doğan,2018, 110)Bundan dolayı, kolektif hafızayı taşıyan sûfîler, bu derinliği verir niteliktedir. Toplum ile kolektif hafız arasındaki bu ilişki; toplumun geçmişle bağını oluşturarak, grup aidiyeti güçlü kıldığı ve gruptaki dayanışmayı artırdığından.‘’kolektif hafıza yoluyla kimlik tanımlanır. Bu kimlik, tarihi olayları, hatıraları, sembol, mit veya efsaneye ve bu olayların aktörlerini ise kahramanlara, sembol şahsiyetlere dönüştürür.’’ (Bilgin,2014,273) Kolektif hafızada yer alan sûfîler, kolektif hafıza ile toplum arasında ilişkiyi besleyecek niteliktedir.

Müslüman toplulukların kimlik değerlerini temsil eden maddi kültür unsurları camiiler ve türbeler, kolektif hafızanın yeniden inşasında önemli işleve sahip görünmektedir. Özellikle, türbeler, maddi birer varlık olarak hem de tarihi süreç içerisinde kimliğin taşıyıcıları olarak önem arz etmektedir. Sûfîlerin türbeleri kimlik değerlerini hatırlatıcı, kimlik bilincini güçlendirici hem maddi hem de manevi kültür unsurlarıdır. Kolektif hafızanın yeniden inşasında ve kimlik bilincini güçlendirmede işlev görevi yapmaktadır.(Doğan,2018,110)

(9)

596 Kolektif hafızada yer alan Yesevi sûfîler, bugün için de birlikte yaşama açısından bir model olarak görülebilir. Bu sûfîler, sadece Müslüman olanlar için değil Hıristiyan olanlar için bile bir örnek ve birleştirici kimselerdir. Bu sûfîler, sadece tarihi bir değer değil, insani değerleri ayakta tutan bir tarihi referans şahsiyetlerdir. Tarihi referans şahsiyetler, topluluğun tarihinde inanç ve kültür dünyasının merkezi değerlerini söz, tutum ve davranışlarıyla başarılı bir şekilde temsil ettikleri için, kolektif hafızanın canlanmasında ve sosyal kimliğin yeniden inşasında temsil edici rolüne sahiptir.(Doğan,2018,110)

3.1.Yesevîlik Kültü ve Hayat Felsefesinin Güncelleme Gücü

Yesevîlik zihniyet dünyası ve hayat felsefesini aktüel hâle getirmek inanç ve ritüellerden yararlanmak gerekir. Yesevî kültünün üzerine tespit ve tahlillerde bulunmak ta amacına hizmet etme türünden olabilir. Yeseviliğin geçmişteki millet hayatına hizmetleri (Köprülü 2003) ve günümüzde de hizmet potansiyeli özeliğini taşımasından dolayı Türk kültür tarihinin en önemli atar damarı konumundadır. Yesevilik sözlü kültür epik destanların, mitlerin, ritüeller ve benzeri diğer anlatı türlerinin imkân ve özellikleri tam olarak bilinip değerlendirilmeden anlaşılamaz. Yesevîlik’te Müslüman Türk kültürünün kendi inanç ve hayat felsefesini yenileme gücü bulunmaktadır. Yesevîliğin sosyo-kültürel bağlamları içindeki Yesevilik kültün temel unsurlarının gizli ve açık işlevlerini ortaya koyacak kült alanları oluşturulması gerekmektedir. Yesevî sûfiler sadece Türk sûfiliğinin en önemli tarihsel şahsiyetleri olarak değil aynı zamanda son derece canlı ve dinamik bir dinî ve kültürel aktörler olarak da karşımıza çıkmaktadır. Yesevi sûfîler dinî toplumsal yapının nâibleri ve muhafızları konumuna yükselmişlerdir. Yesevîlik kültünün, ritüel ve menkıbeler yoluyla güncellenmesiyle Yesevi sûfîler günümüzde de dinî toplumsal yapının nâibleri ve muhafızları konumuna yükselecektir. Bu nedenle Yesevilik kültü sistematiği anlayıp çözmek ve bu sosyo- kültürel ve psişik yapının bozulmadan devamını sağlamak aynı zamanda yarına veya yarınlara yönelik olarak kültün inanç ve hayat felsefesini güncelleyerek yaşamasını sağlamakla eş anlamlıdır.

Türk mitolojisinde, epik destanlar, efsaneler ve ritüeller yoluyla oluşturulan “model şahsiyetler Türk kültürüne yön verir. Bu durum, Türk milletinin hayatında din değiştirme gibi dünya görüşünü etkileyen büyük olaylar kesildikten sonra da devam etmiştir. Meselâ, Türk dünya görüşüne göre ideal kağan “Oğuz Kağan”dır. Tanrının yarattığı ve pek çok kutsal yetiyle donattığı, tanrısal istek ve buyrukları tutan, titizlikle yerine getirerek

“borcunu ödeyen”, her yönüyle tam ve mutlak manada başarılı olan Oğuz Kağan, kağanlık konusunda ideal olanın ölçütüdür. Hiyerarşik bir yapı ve karaktere sahip olan Türk kültürü kabul ettiği “değerlere bağlı ve onları göz önünde bulundurarak hemen hemen her sosyal ve kültürel durum için ideal olanı belirleyip “ölçütü” ortaya koymuş, insanları onları gerçekleştirmede güçleri ölçüsünce” serbest” bırakmıştır. İslâmiyet’in kabul edilmesinden sonra ‘’Oğuz Kağan da “Müslümanlaştırılır. Oğuz Ülkesi’nin başşehri olan Yesi’ye yerleşen Hoca Ahmet Yesevî, İslâmi bir içeriğe sahip “model” olarak onun yerini alır ve millet hayatımızdaki Türk hayat felsefesi ve pratiğimiz ya da Türk cihan hâkimiyeti mefküresini temsil ve telkin özellikleri yeniden hayat bulur.

Yesevî sûfîlerin kabrinin yer aldığı türbeler, son derece mukaddes ve güçlü bir ruhaniyete sahip olduğuna inanılır. (Doğan,2018,10) Tûr, Hira, Arafat, Ötüken,Kutludağ gibi kutsiyetleştirilmiş Yesevî sûfî türbeler, kendine has kuralları ve ritüelleriyle adeta “hac”

yerini tutmasa da ‘’hac’’ kadar anlamlı hale gelen sistematik ziyaretlerin merkezidir.

Müslüman Türklerin en önemli ruhani ve manevi merkezi haline gelen Yesevî sûfîlerin kabirleri etrafında oluşmuş son derece canlı ve kendini yenileyerek hayatiyetine devam eden bir kült vardır. Yesevîlik kültü olarak adlandırılan bu yapı, türbe başta olmak üzere hizmetiyle ilgili her şeyi içerir. Yesevî sûfîleri toplumsal iletişimin hatıraları olarak nakledilen anlatılar ve ritüeller, Yesevîlik kültü çevresinde “otorite” olarak kabul edilen pek çok gelenek ve

(10)

597 göreneğin meşrutiyet kaynağıdır. “Doğru”, “hak” ve “meşru” kabul edilen anlatılar ve ritüeller, İslamın ruhu ile çelişen tarafı ortaya çıkmadıkça korunup, yaşatılmalıdır. Yesevi kültü, kendini yenileme gücüne sahiptirler ve pek çok bakımdan da mevcudu muhafaza ederek yenilemektedirler. Halk kitlelerinin muhayyilesindeki etkilerini ve işlevlerini, Yesevî kültünün kendini yenilemesi bağlamında ele alıp tahlil edilmeye çalışılmalıdır

3.2. Bir Taze Bir Nefes, İlahi Ses ve Toplumsal Üslup, Tarihi Referansın Adı mı?

İnsanoğlu, insan altı ve insan olmayan varlıklardan soyut terimlerle düşünme, seçim yapma ve karar verme yeteneği ile ayrılır. Toplum ve kültür incelemelerinde insanoğlunun bu yetenek ve becerilerine atıfta bulunmak gerekir (Fıtcher,2009,2) insan, sosyal sistemin taleplerine itaat eden önceden tanımlanmış, belirlenmiş olan rolleri oynayan bir oyuncu sıfatıyla yer alır (Tezcan,1993,75,79) İnsan, kendi dünyasının sınırları içerisine kendisini hapsetmiş bulunan hayvandan farklı olarak vücudunun, beyninin, fiziksel çevresinin ve kabul gören geleneklerin sürekli olarak sınırlarını genişletmek arzusunda olan bir varlık olarak da tanımlanmaktadır (Halbwachs,2016, 328-337)

Yesevîliğin tefekküründe de“hikmet”temel kavramdır. Yesevîlikte,Kur’an’ın özünü, hikmetler halinde tefsir edilmiştir. Fârâbî’ye göre asıl “hikmet” en yüksek varlığı en yüksek bilgi ile bilmektir. En yüksek varlık Tanrı’dır. Tanrı’nın bilinmesi ve bu bilgiye uygun hareket edilmesi “hikmet”in en yüksek seviyesi ve gayesidir. Yesevîlikte, akıl, ruh ve beden terbiyesini bir bütün olarak tasavvur edildiğinde, insanın tekâmülü de bir bütün olarak ele alınmıştır. İnsanın tekemmülleşmesi sonucunda insan kendi varlığında keşfettiği cevheri ile mutlak varlıkta tanrısal sırrı öğrenerek, tanrısal varlığa ulaşır. Bu tanrısal güçle, mutlak varlıkta birliği yaşayarak, toplumu birliğe yöneltme, fikir ve davranış eyleminde bulunurlar.

Bu nedenle Yesevi Sûfiler,maş’eri vicdanlarda ,’’bir taze bir nefes, ilahi ses ve toplumsal üslup’’ olmuşlar. İnsan, toplum, evren ve Tanrı temelli medeniyet kurucuları olarak, tarihte referans olarak yerini almışlardır.

Yesevîlik’te mana ile madde birleşerek topluma biçim verici olarak bütünleşmeyi esas alan bir gerçekliktir. Yesevilikte bütünleşme eylemi, aslî vatana dönüş ve mutlu yolculuğun adıdır. Bu yolculuk, insanı yeniden biçimlendirmekte, inanç ve ufkumuz üzerinde fırtınalar estirmektedir. Her şeyin anlamını mutlak bir düzen içinde kazandığını ve yine mutlak bir düzen içinde yaşayabilmenin sırrına ancak Yesevîlik yaşama düzenin koordinatlarına ulaşılmaktadır. Bilakis Yesevîlik’le bütünleşen insan, bir zaman dizini içinde, kendi kurtuluş planını hem soyut hem de somut evrende değerlendirir. Elde ettiği bu yetenek, gerçekliğin talep ve beklentileri doğrultusunda biçimlenerek topluma meşruiyet temelinde bir bütünleşme modeli sunabilir. Bu referanslar, sonsuza kadar geçerli olacağından, insanlığın karşılaştığı veya içine düştüğü bütün buhranlara bir cevap sunan ve kurtuluş yolu gösteren bir rehber hükmündedir. Yesevîliği anlamak, Türk-İslâm medeniyetinin kurucu değerlerini fark etmek, bunlar üzerine bilinç geliştirmek ve çağın icaplarına medeniyet dairemizden anlamlı ve evrensel bir cevap üretmek demektir. Varoluşumuzun anlamı, değeri ve gayesinin ne olduğunu yeniden canlandırmaktır.(Bayraktar,2017,893-899;Arslantaş,2017, s.901-914)

SONUÇ

Yesevîlik tarihte olduğu gibi günümüzde de kültüre ilham vermeye devam etmektedir.

Yesevîlik toplumun bütünleşmesini sağlayan bir takım değer ve normlardan meydana gelen sosyal sistemi besleyen, dolayısıyla toplumu kuşatan referans çerçevesin de manevi değerlerdir. Yesevîlik ‘’Türklerin “ruh hamurkârı, ortak mayasıdır.’’(Doğan,2018,111) Bu nedenle manevi köklerimizi, kültür birikimimizi temsil eden Yesevîlik sûfîleri, mensup olduğu misyonun temelini oluşturan hayata aktif bir ahlakî eylemlilik kazandırma çabasında önder ve model olmuşlardır.

(11)

598 Yesevîliğin geçen bin yıldaki millet hayatına hizmetleri ve hizmet potansiyeli, Türk kültür tarihinin en önemli atar damarıdır. Dinî ve kültürel toplumsal yapının nâibleri ve muhafızlarıdır. Yesevîlik,maş’eri vicdanlarda ,’’bir taze bir nefes, ilahi ses ve toplumsal üslup’’ olmuştur. İnsan, toplum, evren ve Tanrı temelli medeniyet kurucuları olarak, tarihte referans olarak yerini almışlardır.‘’Yesevîlik’’ insan ve insanın psikolojik özellikleri ile manevi olgunlaşması öğretisinin pratik ilkeleri ve ahlaki ideallerini kapsayan kolektif bir hafızadır.

Kolektif hafıza yeniden inşa edebilmesiyle efsane olmuş tarih, geçmişi bugünün şartlarına göre yeniden kurgulayan bir öyküdür. Kolektif hafıza inşası, kültürel kimliğe tarihi bir öz ve derinlik kazandırma işlevi yaparken, topluluğun mensuplarına aynı kaderi yaşama ve paylaşma duygusu kazandırır. Kültürel birlik kimliği oluşturma hayalinin gerçekleşmesi için Yesevîlik kaynak haline getirilmelidir. Sembolik anlamlarla yüklü olan Yesevîlik, Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan bir’’ mızrak’’ ‘’adalet’’ ‘’birlikte yaşama ve başarma ideali’’

‘’Mücadele ruhu’’ ‘’yeniden doğuş’’ ‘’sevgi çağının başlangıcı’’ ‘’hiç durmayacak olan çoşku’’’’düzen ve nizam kurma tarihi’’ ‘’yaşatmak için savaşma tarihi’’ ’’asli vatana dönüş’’

‘’sembolik tarih’’ ‘’şeklinde kolektif hafıza olarak tanımlanır.

Yüksek duygu ve düşünce zemini olan Yesevîlik kolektif hafızanın inşası ile canlanan geçmişe dair ilim, fikir ve sanat, edebiyat, yardımseverlik iman ve ahlak ve başarma ideali görüntüsünü yansıttığı için ortak geçmişe referans olur. Ortak bir geçmişe referans olan Yesevîlik, toplumun kendini tanımlayabilmesinin sağlam bir zeminini de oluşturur. Yesevîlik’

ile bütünleşen insan, bir zaman dizini içinde, kendi kurtuluş planını hem soyut hem de somut evrende değerlendirirken elde ettiği bu yetenek; gerçekliğin talep ve beklentileri doğrultusunda biçimlenerek, meşruiyet temelinde bir toplum bütünleşme modeli olabilir.

Sonuç olarak; Yesevî’yi anlamak, Türk-İslâm medeniyetinin kurucu değerlerini fark etmek, bunlar üzerine bilinç geliştirmek ve çağın icaplarına medeniyet dairemizden anlamlı ve evrensel bir cevap üretmek demektir. Varoluşumuzun anlamını, değerini ve gayesinin ne olduğunu yeniden canlandırmaktır. Bu nedenlerle Yesevîlik kültü sistematiği anlayıp çözmek ve bu sosyo-kültürel ve psişik yapının bozulmadan devamını sağlamak aynı zamanda yarına veya yarınlara yönelik olarak Yesevîlik inanç ve hayat felsefesini güncelleyerek yaşamasını sağlamak devlet politikası haline getirilmelidir.

KAYNAKLAR

ASSMAN, J. (2001). Kültürel Bellek, Eski Yazılı Kültürlerde Yazı, Hatırlama ve Politik Kimlik. İstanbul

AKYÜZ Hüseyin Akyüz,Eğitici bir şahsiyet olarak Ahmet Yesevi,Atatürk Üniverstesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Dergisi,AÜTAET,Erzurum,1994,s.22,45

Ahmet Yesevî,Divan-ı Hikmet,( Haz Hayati Bice)Diyanet Vakfı Yay.Ankara,2009

ARSLANTAŞ Halis Adnan,Bir Model Olarak Mana Etrafında Bütünleşme Ve Ahmet Yesevi, 1.Uluslararası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu Bildirileri,(Editör,Ahmet Kartal),,Ankara 2017,s.901-914

BARKAN Ömer Lütfi,“Osmanlı İmparatorluğu’nda Kolonizatör Türk Dervişleri” Türkler Ansiklopedisi, Cilt 9, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları,2002.

BARKAN Ömer Lütfi,"Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler,1 İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler'', Vakıflar Dergisi, Ankara,1942,S.11,s.279-386.

BAŞ Eyup Baş, “Ahmed Yesevî’nin Bektaşîlik, Alevîlik Üzerindeki Etkileri ve Osmanlı Dini Hayatındaki İzleri”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,52(2),2011,s.21-53.

BAKIRCI Nedim Ve Hüseyin Kürşat Türkan,“Tekke ve Zaviyelerin Balkanlar’daki Rolü Ve Önemi”, Türük Dil, Edebiyat Ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi,1(1),2013,s.145-160.

(12)

599 BUDAK Selçuk, Psikoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara,2003

BODUR Hüsne Ezber, Hoca Ahmet yesevi ve Sosyal Bütünleşme, Türk Kültürü Hacı Bektaşi Araştırma Dergisi,1995,C.II,S.2.s.13-16

BİLGİN Nuri, Kimlik İnşası, 2. Baskı, İzmir Büyük Şehir Belediyesi Yay.,, İzmir,2014 BİLGİN Nuri, Tarih ve Kolektif Bellek, Bağlam Yay.,İstanbul,2013

CONNERTON, P. Toplumlar Nasıl Hatırlar, (Çeviren: Alaaddin Şenel).İstanbul,1999 CANDAU, J. (1998). Mémoire et Identité. Paris: Presse Universitaire de France

ÇAĞ Galip ,“Osmanlıların Balkanları Fethinde İslam Kimliğinin Etkisi/Katkısı”,Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,3(2),2012,s.125-142.

DOĞAN Sinan ‘’Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Yıllarında Balkanlarda Yesevî İzleri’’

II.Uluslararası Hoca Ahmed Yesevî Sempozyumu Bildirileri,(Editör,Zülfikar GÜNGÖR)Ahmet Yesevi Üniversitesi, İnceleme Araştırma Dizisi Yayın No:54,Ankara,2018,s.99,115

DEMİRCİ Mehmet, “Ahmed Yesevî’nin Yunus Emre’ye Tesiri Olmuş mudur?”,DEÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 8,1994, s.61-84,

FİTCHER, Joseph, Sosyoloji nedir?, (Çev.), Nilgün Çelebi, Anı,Ankara, 2009.

HALBWACHS, Maurcie, Hafızanın Toplumsal Çerçeveleri, (Çev,Büşra Uçar), Heretik, Ankara.2016

İZETİ Metin, Balkanlarda Tasavvuf, Gelenek Yayınları, İstanbul,2004

İNBAŞI Mehmet, “Balkanlarda Osmanlı Hâkimiyeti ve İskân Siyaseti”,Türkler, C 9, Ankara,2002

James V.Wertsch, “Kolektif Belek”, Zihinde ve Kültürde Bellek, (Haz.Pascal Boyer, James V.Wertsch), (Çev. Yonca Aşçı Dalar), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,2015 KÖPRÜLÜ Mehmet, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara,2003

KENJETAY Dosay,Hoca Ahmet Yesevi:Yaşadığı Şehir,Şahsiyeti,Tarikatı ve Tesiri,Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırmalar Dergisi,Aralık,1999,S.2,s.105,129

KOÇ Bozkurt Koç,Çocuğun Dini Gelişiminde Rol Model Olarak Anne ve Baba’’Dini Araştırmaları,Mayıs-Ağustos, 2008,C..11,S.31,s.169,170

BAYRAKTAR Levent, Ahmet Yesevi Günümüz İçin Bir Referans Olabilir Mi?

1.Uluslararası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu Bildirileri,(Editör, Ahmet Kartal),Ankara 2017,s.893-899

MERT Hamdi, Hoca Ahmet Yesevî, Bilig Yayınları, Ankara, 1998

NORA, P. Hafıza Mekânları, (Çeviren: Mehmet Emin Özcan). Dost Yay, Ankara,2006.

ORHONLU Cengiz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Derbend Teşkilâtı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak. Yayınları, İstanbul, 1967

ÖZYÜREK, E.,Hatırladıklarıyla ve Unuttuklarıyla Türkiye’nin Toplumsal Hafızası: İletişim Yay..İstanbul,2001

SANCAR, M. (2011). Geçmişle Yüzleşme: Bir Adalet ve Özgürleşme Sorunu. Birikim, 211, 18-26.

SANCAR, M. (2007). Geçmişle Hesaplaşma: Unutma Kültüründen Hatırlama Kültürüne.

İstanbul: İletişim.

TEZCAN, Mahmut, Sosyolojiye Giriş Temel Kavramlar, TDFO tesisleri, Ankara.1993 ÜNAL Mehmet Alil, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta, 2010

YILDIRIM Ahmet, Hoca Ahmet Yesevi’nin Hadis Kültürü, Ankara,2011 YILMAZ Hüseyin, Osmanlı’nın Batı Yakası Bosna, İstanbul, 2007

Referanslar

Benzer Belgeler

Ancak bu makalede, hem müderris hem de şeyh olan Hacı Bayram-ı Veli’nin şiirlerinden hareketle onun ahlak anlayışını ve ahlak felsefesi açısından da bazı

İşte bu bağlamda, Hacı Bayram-ı Velî’nin (ks) irşad dediğimiz eğitim ve öğretim anlayışının metod olarak nasıl teşekkül ettiğini görelim..

İbrahim ERDOĞAN Muş Alparslan Üniversitesi Rektör Yardımcısı - Eğitim Fakültesi Dekanı i.erdogan@alparslan.edu.tr Muş TÜRKİYE Prof. Hanife Nalan GENÇ Ondokuz

[r]

İrade, kudret ve fiil arasındaki ilişkilerin (daha doğrusu ilişkisizlik ve ilintisizliğin), sürekli yaratma ve nedenselliğin reddedilmesi üzerinden ele

Bu arada hiç kuşkusuz Dîvân-ı Hikmet’te adalet kavramı da, Hoca Ahmed Yesevî’nin ahlâk felsefesinin başat değerlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır..

yüzyıl Osmanlı Beyliği'ni kolaylıkla okurun zihninde canlandırabilecek şekilde kurmuş, kahramanlarının büyük çoğunluğunu Ertuğrul Bey, Osman Bey, Orhan Bey,

İlki bu defterin (eldeki hikmet nüshası) şekilsel olarak ikinci defter olduğudur. Ancak Köprülü, daha sonraki yorumunda bu şekilsel yorumu korumakla beraber kısmen bu