• Sonuç bulunamadı

17. YÜZYIL’DA EVREN VE İNSAN DÜŞÜNCESİ 

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "17. YÜZYIL’DA EVREN VE İNSAN DÜŞÜNCESİ "

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

17. YÜZYIL’DA EVREN VE İNSAN DÜŞÜNCESİ

17. Yy’ın bilim insanları genellikle Üniversite eğitimi almış kişilerdi. Bu yüzyılın başından 18. Yy’ın sonuna kadarki fiziksel evren hakkındaki genel bakış açısı Copernicus’u bile

hayrete düşürecek nitelikteydi ve Aristoteles’in evren düşüncesinin son kırıntıları da tamamen kaybolmuştur. Matematik ve fizik, astronomi alanına paralel olarak süratle değişti. Bilimsel aletlerin tasarımı ve üretiminde önemli gelişmeler ortaya çıkmıştır.

Francis Bacon: 1561-1626 yılları arasında yaşamış olan İngiliz devlet adamı Bacon,

döneminde mutlak egemenliğe sahip olan Aristoteles’in fizik ve mantık öğretilerinin birer yasa gibi kabul edilmesini eleştirmiş ve bu koşullar altında doğaya ilişkin doğru ve güvenilir bilgi edinilmesinin olanaksız olduğunu belirtmiştir. Çünkü insanlarda önyargılar vardır.

Doğaya ilişkin doğru ve güvenilir bilgiler edinilmek isteniyorsa bu önyargılardan kurtulmak gerekir ve aklın yanında yöntemlerin de geliştirilmesi ve kullanılması gerekmektedir. Bacon gerçeğin araştırılması konusunda kendisini tüm insanlığa hizmetle yükümlü sayarak, matbaa, barut, pusula gibi buluşların Dünyanın çehresini değiştireceğini düşünmüş ve insanlığın refah düzeyinin yükselmesinin ancak bilimsel araştırmalar ve buluşlarla olabileceğini öne

sürmüştür. Bacon, “Novum Organum (Yeni Mantık Sistemi)” adlı kitabında “yalnızca deney yapanlar karınca gibidir, biriktirir ve kullanırlar. Salt akılcılar örümcek gibidir, öz

varlıklarının dışına ağ örerler. Bilim adamları ise arı gibidir, tüm çiçeklerden gerecini toplar,

onu sindirir ve dönüştürür” diyerek bilgi ve araştırmanın önemine dikkat çekmiştir.

(2)

Galileo Galilei: 1564-1642 yılları arasında yaşayan İtalyan Galilei, çağdaş bilimin başlama ve gelişmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. Üniversitedeki tıp eğimi sırasında, geometriye duyduğu ilgi nedeniyle tıp eğitimini bırakarak matematik ve fiziğe yönlenmiştir.

Laboratuvarında optik dürbünler üreten Galilei, Ay’ın yüzeyindeki dağları incelemiş, Jüpiter’in bugün bilinen 4 uydusunu tanımlamış, Güneş üzerindeki lekeleri keşfetmiş ve Samanyolunda Ülker takımyıldızındaki 120 yıldızdan 40’ını gözlemleyerek evrenin sanılandan çok daha büyük olduğunu kanıtlamıştır.1610 yılında yayınladığı “Yıldız Habercisi” adlı kitabında tüm

astronomik keşiflerini duyurmuştur. 1613 yılında yayınladığı “Güneş Lekeleri Üzerine” adlı kitabında Aristoteles’in değil, Copernicus’un evren modellerini benimsediğini duyurmuş, ancak kilise tarafından düşüncelerinden vazgeçmesi konusunda uyarılmıştır. 1632 yılında yayınladığı en kapsamlı kitabı “Diyalog”u 3 kişi (Simplicio Aristoteles’in görüşlerini savunmakta, Salviati Copernicus astronomisini savunmakta ve Sagredo ise geleneksel önyargılardan arınmış ve kavramları sorgulayan bir kişidir) arasında geçen 4 konuşma oluşturmaktadır. Kitapta

Salviati’nin kanıtlarıyla, Simplicio’nun görüşlerini çürütmesi üzerine engizisyon mahkemesine

çıkartılmış ve ikinci kez tövbe ettirilmiştir. Ömrünün son yıllarını hapsedildiği evinde yalnız

başına çalışarak geçirmiştir.

(3)

Johannes Kepler: 1571-1630 yılları arasında yaşayan Alman bilgin Kepler, Güneş ve gezegenler sistemini Copernicus sistemine uygulayarak çağdaş astronomi biliminin temellerini atmıştır. Uzun yıllar boyunca yaptığı çalışma ve hesaplamaları sonucunda gezegen hareketlerine ilişkin 3 yasa geliştirmiştir. 1) Elipsler Yasası: Bütün gezegenlerin yörüngeleri, bir odağında güneş bulunan elipstir. Bu nedenle gezegenle güneş arasındaki uzaklık, gezegenin yörüngesindeki konuma göre değişir. 2) Eş Alanlar Yasası: Bir gezegenle güneşi birleştiren yarıçap vektörü eşit sürelerde eşit alanları tarar. Gezegen güneşten uzaklaştıkça yavaşlar, yaklaştıkça hızlanır. 3) Harmonik Yasa:

Bir gezegenin güneş çevresindeki yörüngesini tamamlaması için geçirdiği sürenin karesi Güneşe ortalama uzaklığının küpü ile doğru orantılıdır.

John Ray (1628-1705): 17. Yy. yaşayan botanikçi John Ray, İngiltere’nin en iyi doğa bilimcisi olarak da bilinir. 1660-1671 yılları arasında İngilere’yi dolaşarak fosil, bitki ve hayvanları

toplamıştır. John Ray, çiçekli bitkileri sınıflandırmış ve botanik alanında halen geçerli kategoriler geliştirmiştir. En önemli eseri “Historia Plantaryum”dur.

Antony van Leeuwenhoek (1632-1723): Hollandalı tüccar bir aileden gelen Leeuwenhoek,

yüksek eğitim yapmamasına karşın biyoloji tarihi üzerinde önemli çalışmalar yapmış, bakterileri,

protistaları, sperm hücrelerini, kan hücrelerini, nematodları, rotiferleri keşfetmiştir. Kendi ürettiği

mikroskop sayesinde yaptığı çalışmalarla, bilim dünyasının habersiz kaldığı mikroskobik bir

dünyanın kapılarını açmıştır.

(4)

Nicholas Steno (1638-1686): Danimarkalı Steno, 17. Yy’da Hristiyan

inanışlarına göre Dünya’nın doğuşuna ilişkin geliştirilen söylemlerle, bilim adamlarının mücadelesi arasında kalmıştır. Kuzey İtalya’da kıyıya vurmuş bir köpekbalığı üzerinde yaptığı incelemeler sonrasında aynı dişlerin kayaçlar içerisinde bulunan taşlaşmış kalıntılara benzerliğinden yola çıkarak kayaç tabakaları ve fosiller üzerinde yaptığı çalışmalarla, modern jeolojinin

gelişmesinde hayati bir öneme sahiptir. Prensipleri, jeolog ve paleontologlar tarafından bugün bile kullanılmaktadır. Steno’nun anatomi konusunda önemli gözlemleri vardır. Bu gözlemler, kas sistemleri üzerindeki ilk çalışmalardır.

Steno, çağdaşları Hooke ve Ray gibi geçmiş dönemlerde yaşamış olan

organizma kalıntıları üzerinde çalışmıştır. Onlardan bir adım ileri giderek farklı katmanlardaki fosiller üzerinde yapılacak araştırmalarla Dünya’da gerçekleşen jeolojik olayların kronolojik tarihi ortaya çıkaracağını söylemiştir. Bazı fosillerin günümüzün canlı organizmalarına çok yakın olduklarını, fosillerin büyük

çoğunluğunun ise yaşayan organizmalara benzemediğini, bazı grupların

soylarının tükenmiş olabileceğini ve onların canlı örneklerinin bilinmediğini

söylemiştir.

(5)

Robert Hooke (1635-1703): Hooke, katı cisimlerin esnekliğine yönelik bir yasa (Hooke Yasası) geliştirmiş ve saydam tabakalarda ışığın davranışını inceleyerek, tabakanın kalınlığının ışığın rengi üzerindeki etkisini

gözlemlemiştir. Meteorolojik ölçüm araçları olan barometre gibi cihazlar gelişmiştir. Termometrede sıfırın suyun donma noktasına karşı gelmesini önermiştir. Biyoloji ve paleontoloji alanında yaptığı önemli katkıları vardır.

Hücreyi ilk keşfeden kişi olduğu kabul edilmektedir.

Hooke’un ünü biyoloji tarihi üzerine yazdığı geniş kapsamlı eseri

“Micrographia” adlı çalışmasından gelmektedir (1665). Hooke, icat ettiği mikroskop ve aydınlatma sistemini birleştirerek görüntüler elde etmiştir. Bu mikroskop zamanının en iyi cihazıydı. Hooke, böcekçiller, süngerler,

foraminiferler ve kuş türleri üzerinde incelemeler ve çizimler yapmıştır.

Hooke, bitki hücrelerini de keşfetmiş, hücre duvarlarında mantar dokusuna

benzer duvarlar olduğunu gözlemlemiş ve “hücre” terimini öne sürmüştür.

(6)

Benoit de Maillet (1656-1738): Fransız diplomat Maillet, dünyanın doğal bir süreç sonucunda geliştiğini düşünüyordu ve “günümüzde çok fazla var olmayan eski bitki ve hayvan kalıntılarının bir kütüphaneyi andırdığını”

söylemekteydi. Maillet, insan ve ape’lerin mikroskop altında görülebilen çok küçük organizma atalardan köken aldığını savunmuştur. Denizkızı

öykülerinin anlatıldığı bazı fantastik görüşlerinin yanı sıra türlerin geliştiğini

savunmuştur. Ona göre evrim ham bir haldedir. Maillet, uçan balıkları da

kuşların kökeni olarak değerlendirmiştir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ancak insan onuru, yani insanın akıl ve vicdan sahibi bir varlık olarak değerli olduğu bir kere kabul edildikten sonra, insanın yaşam hakkının, özgürlüğünün, düşünce

Eski Yunandaki dört temel unsur (toprak, hava, ateş ve su) gibi unsurlar Çinde de kabul görmekteydi.. Yalnız Çinliler beş temel unsur (su, metal, odun, ateş ve toprak)

kabul etmesine karşın bazı bitki ve hayvanların hatta ilk insanın kendiliğinden oluştuğunu savunmuş ve bazı eserlerinde minerallerin, bitkilerin, hayvanların ve insanların

 Georgius Agricola: 1494-1555 yılları arasında yaşamış olan Alman maden mühendisi Georgius Agricola, jeolojinin bir disiplin olarak kurulmasına büyük

 Buffon bu yapıtında ayrıca, daha önceleri kilise tarafından ortaya konulan dünyanın yaşının 6 bin yıl olduğu savını da çürütmüş ve dünyanın yaşının çok

Malthus’un nüfus ilkesi üzerine bir deneme adlı kitabını okudu ve sonunda “hayatta kalan türlerin çevreye en iyi uyum sağlayan türler olması gerektiğini” anladı..

Mendel ilk olarak kontrollü deneylerinin sonuçlarındaki istatistiksel analiziyle kalıtımı açık ve analitik bir şekilde ortaya koymuştur. Deneyleri ve sonuçlarını

2001 yılında Meave Leakey başkanlığındaki bir ekibin bulduğu 3.5 milyon yıllık kafatası ise insan evriminde yeni bir hominid türü olarak. tanımlanmıştır