• Sonuç bulunamadı

İ S T A N B U L ' DA B İ Z A NS S A R N I Ç L A RI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İ S T A N B U L ' DA B İ Z A NS S A R N I Ç L A RI"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Binbirdireğin eski bir gravürü

İ S T A N B U L ' D A

B İ Z A N S S A R N I Ç L A R I

ARKEOLOG ERDEM YÜCEL

Bir şehrin yaşayabilmesi için gerekli suyun temini, medeniyetin ilk iskânından modern şehircilik anlayışına kadar üzerinde titizlikle durulan meselelerin hiç şüphesiz en başında gelenidir.

Tarihî çağlardan itibaren, bilhassa su tesislerine ehemmiyet veren kavim Roma İmparatorluğudur. Romalılar, iskân yerleri-rinin yakınındaki membaları tesbit ettikten sonra buradan kemerler ve çeşitli tesisler vasıtasıyle aldıkları suyu muhtelif merkez-lere dağıtmışlardı.

M.Ö. VII. yüzyılda Megaralı kolcnist-lerin Sarayburnunda kurdukları Byzantion şehri M.S. 2. yüzyıl başlarında Septim Se-ver (193-211) tarafından zaptedilerek, Ro-ma hâkimiyeti altına girince, burada da su tesislerini meydana getirmek bir problem olarak ortaya çıkmıştı. Zira, en gelişmiş za-manında bile Yedikule ile Ayvansaray ara-sındaki sahayı kaplayan istanbul, bu

bakım-dan oldukça kurak bir araziye sahipti. Sonradan süratle gelişmeye, nüfusu artmaya başlayan şehrin suya olan ihtiyacı müte-madiyen artmış ve bunun neticesi olarak da Romalılar çeşitli tesislerle bu meseleyi hal-letmeye çalışmışlardır.

istanbul içerisinde bir şehrin ihtiyacını karşılayacak kadar akarsu bulunmuyordu. Yakınındaki Likcs'un (Bayrampaşa deresi) verimli bir akarsu hüviyetinden çok uzak oluşu, şehre hariçten su getirilmesini ken-diliğinden zorunlu kılmakta idi. Bu yüzden ilk defa Roma İmparatoru Hadrianus

(117-138) tarafından istanbul'a su getirilmesi ciddiyetle ele alınan bir mesele olmuştur.

istanbul'a suyun Romalılar tarafından, batıdan Pınarhisar havalisinden toplanarak getirildiği anlaşılmaktadır. Fakat bunun ne şekilde ve nasıl olduğu hususu ise h:nüz, bu konuda arkeolojik araştırmalar yapılma-dığından kesin delillere istinat etmekten çok

uzaktır. Mamafih suların muayyen fasıla-larla birtakım havuzlar içerisinde toplandığı ve buralardan da kanallar vasıtasıyle birbir-rine nakledildikleri tahmin edilmektedir.

Suyun şehre taksimi için ulaştığı en son noktalardan birini Saraçhanebaşındaki Boz-doğan kemeri teşkil etmektedir. BozBoz-doğan kemerinin imp. Valans zamanına (364- 378) ait olduğu ileri sürülmüşse de, Hadrianus veya muhtemelen Konstantin (274-337) ta-rafından yaptırılmış olması daha kuvvetle muhtemeldir. Bu kemer bugünkü Fatih Ca-mii'nin bulunduğu tepeden, Üniversite mer-kez binası civarındaki nyphaeum maximum'a çukur bir bölgenin üzerinden aşırmak sure-tiyle su getirmekteydi ki, bunun da 378 ta-rihinden önce inşa edilmiş olduğunu belirt-mek çok yerinde olacaktır. İmp. Valans ta-rafından. bu tesisler yenilenmiş ve bazı ilâ-veler de yapıldığından onun ismine izafe edilmiştir.

(2)

Aetius

Pliloxaxs

Bizans sarnıçlarını gösteren harita

Romalıların yapmış olduğu tesisler hiç şüphesiz Bizanslılar tarafından da kullanıl-mıştır. Fakat bunların ne derece, ne şekil-de ve ne zamana kadar kullanıldığı husu-sunda ise tam manasıyle kesin bir malu-mata sahip değiliz. Buna rağmen Bizansın i!k su yollarınım 123 tarihine doğru imp. Hadrianus zamanında yapıldığı ve Kons-tantin I tarafından da geliştirilmiş olduğunu kabul etmek icap eder.

Ayrıca Bizans imp. Konstantin, şehir içerisinde muhtelif sarnıç ve çeşmeler yap-tırmıştır. Şehir dışındaki kaynaklarda top-lanan sular yeraltı kanalları ile surların içerisine getirilmiş ve yüksek noktalarda inşa edilen boş havuzlarda biriktirildikten sonra gene kanallar vasıtasıyle dağıtılmışlardır.

Theodosius II (379 - 395), mevcut su tesisleri ihtiyacı karşılamadığından su dağı-tımına bazı tahditler koymuş, aynı zamanda yeniden bend ve kemerleri de inşa etmek-ten geri kalmamıştır. Fakat Bizansa karşı yapılan devamlı taarruz ve muhasaralar ka-nalların daimî surette tahribine sebep olun-ca, şehir içerisinde ihtiyacı karşılayacak su toplama havuzlarının lüzumunu kendiliğin-den meydana çıkardı.

istanbul'da zamanımıza kadar intikal edebilen, bu su toplama havuzlarını üzeri açık ve kapalı sarnıçlar olarak iki ayrı grupta toplayarak incelemek çok yerinde olacaktır.

AÇIK SARNIÇLAR

Zamanımızda halk arasında çukurbostan ismi ile anılan açık sarnıçları surların dı-şındaki kaynaklardan gelen suların topla-narak şehre dağıldığı bir nevi havuzlar ola-rak kabul edebiliriz. Kuola-rak mevsimlerde ve-ya şehrin düşman tarafından kuşatılması sı-rasında, gereken ihtiyacın temini maksadıyle sular bu havuzlar içerisinde toplanarak din-lendirilir, bunun neticesi olarak da içerisin-deki madenî elemanlar kendiliğinden dibe çökerek temizlenirdi.

Açık hava sarnıçları, suyun duvarlara tazyikini azaltmak ve dolayısıyle yıkılmala-rını önlemek amacıyle şehrin yüksek nokta-larındaki çukur mahallere gömülmüşlerdir. Roma inşaat tekniğine göre yapılan duvar-larda, blok taşlar, tuğla ve horasan harç kullanılmıştır. Ayrıca suyun dışarıya sızma-sına mani olmak için duvarlar dahilden ÖZÎ! bir nevi harç ile sıvanmıştır. Bu özel harçta; tuğla, mermer parçalan bir arada dövülerek, kireç ve keten yağı ile karıştırıl-mış, ince noktalar ise kıtıklarla kapatıl-mıştır.

J. B. Papadopulos, üzeri açık sarnıç-larda toplanan suların, şehrin müdafaası için surların önündeki hendeklere harcandığını ileri sürmektedir (1).

Fakat bu iddiayı bir dereceye kadar Aspar ve Aetiııs sarnıçları için kabul edile-ceğini düşünsek bile şehir içerisinde

bulu-nan Hagios Mokios'un surlara olan uzak-lığı J. B. Papadopulos'un fikrini kendiliğin-den çürütmektedir.

Ayrıca 1453 muhasarasında surların önündeki hendekler içerisinde kesin olarak su vardır diyemeyiz. Her ne kadar G. Schlumberger bu hendeklerde su bulundu-ğunu kabul ediyorsa da surları tetkik eden V. Millingen bunun aksini söylemektedir. Prof. Schneider ise, muhasara esnasında hen-deklerde su bulunmadığını, sadece bunun bazı kısımlarda düşünülmüş olabileceği fik-rindedir. Buna rağmen Prof. Schneider hen-deklerin ne şekilde ve nasıl doldurulabile-ceğini de izah etmemiştir.

Hendeklerin inşa tarzı ise, içine doldu-rulacak suyu tutacak vaziyette değildi. Bi-zans su tesisatında kullanılmış olan su ge-çirmeyen harç da hendeklerin hiç bir yerin-de kullanılmamıştır (2).

istanbul'un fethi sırasında zaten açık hava sarnıçlarının bakımsızlıktan perişan bir halde bulunduğunu da göz önüne almak icap eder. Zira Palecgoslar devrinde bu sarnıçla-rın gözden düştüğü, bağ ve bahçe halinde başka maksatlarda kullanıldığını biliyoruz. Bu tarihlerde ise artık Bizansın su ihtiya-cını kapalı sarnıçlar temin etmekte idiler.

ASPAR SARNICI (Yavuz Sultan Selim Çu-kurbcstanı):

Yavuz Sultan Selim Camii'nin güney-batısında, Sultan Selim ve Yavuz Selim cad-deleri arasında uzanan bu sarnıca Bizans kaynakları, kare bahçe anlamına gelen «Xerokipion» ismini vermişlerdir.

Sarnıç, Leon I (457 - 474) zamanında Bizans imparatorluğunun hizmetine giren got generali Aspar tarafından inşa edilmiş ve bundan dolayı da onun ismine izafe edilmiş-tir. Aspar, 471 de Leon I'in emriyle idam edildiğinden, sarnıcın inşa tarihini bundan daha evvelki bir tarihe, muhtemelen 459 ve-ya 460 yıllarına indirmek çok yerindedir.

Bizans kaynaklarına göre, bu sarnıcın civarında Manuel sarayı, Kaiouma ile St. Theodosie ailesinin manastırları bulunmak-tadır.

Aspar sarnıcının yeri hakkında, dört ay-rı fikir ileri sürülmüştür.

Chevalier, Andreossy ve Dethier, bu sarnıcın Bodrum camii yanında bulunduğu-nu iddia ederler. Fakat bu fikrin kabul edil-mesi imkânsızdır, zira «Chronicon Pascha-le» de buna uygun en ufak bir işaret bile yoktur. Constantios, A. M. Paspati, M.

Ge-(1) J. B. Papadopulos, Les citernes â ouvert et les fossfs des murailles de By-zance, istanbul 1919.

(2) Feridun Dirimtekin, istanbul Surları Hendeklerinde Su Var mıydı? «Tarih Dün-yası» istanbul 1950. S. 15, s. 643 -647.

(3)

Aspar sarnıcı

Yavuz Sultan Selim çukurbostanı

deon, Mordtmann, Straygowski, A. V. Mil-lingen ise sarnıcın tamamiyle Konstantin sur duvarına dayandığını kabul ederler. Ni-hayet Siderides, sarnıcı Sivaslı Toklu dede mescidinin yanında gösterir.

Aspar sarnıcının istanbul'un beşinci tepesi üzerinde, Sultan Selim Camii yanında-ki çukurbostanda olması kuvvetle muhtemel-dir. İnşaî durumu itibariyle de buradaki ma-nastıra ve bilhassa Konstantin suruna bi-tişik olduğu görülmektedir (3).

Aspar sarnıcı, bir kenarı 152 metre uzunluğunda olmak üzere dikdörtgen bir plan şekli arz etmektedir. Derinlik aslında 10.80 metre olmasına rağmen, zeminin za-manla toprakla dolmasından, halihazır duru-mu 8.20 metredir. Duvar kalınlığı 5.20 metredir ki burada da 5 tuğla ve 5 küçük taş dizisinden meydana gele nbir inşaî tek-nik tatbik edilmiştir.

J L \ \

\

Hagios Mokios sarnıcı Altımermer çukurbostanı

Sarnıcın iç cephesinde rastlanan kemer izlerinden, vaktiyle üzerinin kapalı olduğu düşünülmüşse de bu pek yerinde bir fikir değildir.

Aspar sarnıcı, Bizansm son devrinde ehemmiyetini kaybederek kurumuştur. Keza 1540 yılında istanbul'a gelen P. Gylles, bu-rasının tahçe halinde olduğunu belirtmek-t:dir (4).

Fetihten kısa bir müddet sonra içerisin-de yapılan evler ve XVI. yüzyılın ikinci ya-nsında ilâve edilen küçük bir cami ile sar-nıç, mahalle halini almış olup bugün dahi iskân edilmektedir.

AETİUS SARNICI (Karagümrük Çukurbos-tanı):

Karagümrükte bugünkü Vefa stadyo-munun bulunduğu yerdeki Aetius sanıcı'nın ismine Bizans kaynaklarında sık sık rast-lanmaktadır. Aetius, İmp. Theodosius II (403 -450) zamanında şehir prefectusu ol-muş ve Comts Marcelline göre 421 yılına doğru da bu sarnıcı yaptırmıştır.

Sarnıç, Bizans kaynaklarından öğrenil-diği veçhi'.e, Prodrome de petre, Romains vc Mara manastırlarına komşu olup aynı zamanda Andrinople kapısı yakınındadır.

Abidevî olduğu kadar o nisbette büyük bir sarnıç olan Aeutius 244 X 84 metre eba-dında dikdörtgen plân şekli arz etmektedir. Derinliği takriben 13 ilâ 15 metre, duvar ka-lınlığı ise 5.20 metredir. Bugün sarnıç iyi bir durumdadır, sadece güney-doğu cephesi bozulmuş ve buraya Vefa kulübünün binası yapılmıştır. Diğer uzun kenarına ait duvar bakiyelerine istinat ederek sarnıcın inşaî mal-zemesinin üst üste sıralanan dört dizi tuğla ile on dizi küçük moloz taş olduğu anlaşıl-maktadır.

P. Gylles, 1540 yılında burasının kuru-muş bir halde olduğunu ve dolayısıyle kul-lanılmadığından bahsetmektedir (5).

HAGİOS MOKİOS SARNICI (Altımermer Çukurbostanı):

Bu sarnıcın bazı kaynaklarda rastlanan ve pek sarih olmayan ifadelerine rağmen İmp. Anastasius I (491 - 518) tarafından yap-tırılmış olması icap etmektedir, istanbul'un en büyük sarnıçlarından olan Hagios Mo-kios, Hekimoğlu Ali Paşa Camii civarında, Köprülüzade, Gökalp, Sırrı Paşa sokakları ve Cevdet Paşa caddesi ile çepeçevre kuşatıl-mıştır.

Likos (Bayram Paşa deresi), Kara ve Marmara sahil surlarından meydana gelen üçgene hâkim bir tepe üzerinde kurulan sar-nıç, ismini güney-doğusunda inşa edilmiş olduğu ortodoks Hagios Mokios kilisesinden almış olup, 170x 147 metre ebadında dik-dörtgen bir plân şekli göstermektedir. Zemin toprak ile dolmasına rağmen derinliği kesin

olarak tesbit edilemiyor. Fakat buna rağmen 12 ilâ 15 metre arasında değişmekte oldu-ğu anlaşılmaktadır.

Sarnıcı kuşatan tuğla hatıllı taş duvar-ların 6 metreyi bulmakta ve ayrıca iri taş bloklardan inşa edilen bu duvarların ortala-rından iki kalın silme geçmektedir.

Bugünkü durumunda kısmen bostan ola-rak kullanılan sarnıcın içerisinde bir kuyu ve muhtelif gecekondular bulunmaktadır. HEBDEMON SARNICI (Fil damı):

Hebdemon sarnıcı, Veliefendi hipodro-munun kuzeyinde, kara surlarmdaki Altın-kapıya 2 km. mesafede ve Bakırköy yolu-nun sağ tarafında yer almaktadır.

istanbul surlarının dışında kalan ve in-şa tarihi kesin olarak bilinmeyen bu sarnıcın VIII. yüzyıla ait olması kuvvetle muhtemel-dir. Sarnıç, Bakırköy'e yakın Hieria sarayı ile Campes kışlasının su ihtiyacını karşıla-makta idi.

Hebdemon sarnıcı, 127 X 76 metre eba-dında dikdörtgen bir plân şekli arz etmek-tedir. Derinliği 11 metre olan sarnıcın du-varları kuzey ve güney cihetinde 4 metre, doğu ve batıda ise 7 metredir. Ayrıca du-varlar hariçten helezonlu bir sistem vasıta-sıyle de daha sağlamlaştırılmış olup inşaî malzemesini 5 sıra tuğla ile 2 sıra kaba yont-ma taş teşkil etmektedir. Sarnıcın üst kısmı bugün tamamen toprak ile .aynı seviyededir. Fetihten sonra Türk devrinde, burası padişahın fillerinin ahırı olarak kullanılmış ve bu yüzden fil damı (fil evi) ismiyle zama-nımıza kadar anıla gelmiştir. Sarnıç, halen hususî bir şahsın bostanı olarak kullanılmak-tadır.

KAPALI SARNIÇLAR :

Bizanslılar, açık sarnıçların birçok nok-talardan elverişli olmayışından, bunları tam manasıyle terk ederek, bilhassa kapalı sarnıç-lar üzerinde ehemmiyetle durmuşsarnıç-lardır. Bu yüzden şehirde irili ufaklı, bir hayli sarnıç inşa edilmiş, bunların bir kısmı zamanımıza kadar gelmiş, bir kısmı yok olmuş; isimle-rine sadece eski metinlerde rastlanılmıştır. Halen istanbul'da eski isimleriyle birlikte yerleri de bilinen sarnıçların sayısı kırk civa-rındadır. Bu arada şunu da belirtmek icap eder ki, şehir içerisindeki sarnıçlar yalnız bunlardan ibaret ediğldi. Kapalı sarnıçların bir kısmı hiç bir iz bırakmadan yok olmuş-tur. Buna rağmen şehir içerisinde yapılan herhangi bir araştırma, temel hafriyatı mey-dana yeni yeni örnekleri daha çıkarmak-tadır.

(3) R. Janin, Constantinople Byzantine, Paris 1950, s. 197- 198.

(4) P. Gylles, De topographia Constan-tinopoleos et de illiuns antiquitatibus, Lyon 1561.

(4)

Yerebataıı sarnıcı

Kapalı sarnıçlar, dikdörtgen veya kare bir plân şekli arz ederler. Bunların üzerleri taş sütunlara istinat eden tuğla kemerler ve tonozlar vasıtasıyle örtülmüştür. Bu tip sar-nıçlar, umumiyetle birtakım büyük yapıların altında bulunarak onlara veya umuma su temin etmişler, uzun zaman içerisinde sak-lamışlardır. Fakat birbirlerine yakın bir in-şa! durum göstermesi itibariyle bu tip sar-nıçları, bilhassa Bizans mahzenleri ile karış-tırmamak çok yerinde olur.

PHİLOXE'NUS SARNICI (Binbirdirek) : Hipodromun güney-batısında yer alan Philoxenus sarnıcının ismi ile inşa tarihi üze-rinde birbirine zıt iddialar ortaya atılmış ve dolayısıyle yazarlar bu konuda anlaşamamış-lardır.

Romanın ikiye taksiminden sonra, Kons-tantin I Bizans'ın payitahtını istanbul'da kur-duğu zaman ayandan 12 kişi onunla birlikte gelmişti. Bu 12 kişiden biri olan PhiIoxenus, eski Roma surlarının bulunduğu mevkiin yakınında kendi sarayını inşa ettirmiş ve ay-rıca bunu geniş bir sarnıç ile de teçhiz et-mişti. Sarayının hipodromdan, imparator sa-rayından daha yüksek ve denize nazır ola-bilmesinin temini için sarnıcın irtifaı oldukça fazla tutulmuştu (6).

C. Diehl, sarnıcın İustinianus zamanın-da (518-527) inşa edildiği fikrindedir. Zira, iç kısımlarda rastlanan üzeri damgalı tuğ-lalar bu zamana ait bulunmaktadır.

Sarnıç, E. Maumbory'nin ileri sürdüğü gibi Konstantin devrinde Philoxenus tarafın-dan yaptırıldığı ve İustinianus zamanında da tamir edilerek genişletilmiş olması kuv-vetle muhtemeldir. Bu husus kabul edildiği takdirde Philoxenus sarnıcını 306 - 337 yıl-ları arasına tarihlendirmek çok yerinde ola-caktır.

Philoxenus sarnıcı, 64 X 56 metre eba-dında bir plân şekli arz etmekte olup 3000 metre kareden daha fazla mekâna sahiptir, içerisinde her biri 14 sütundan mürekkep 16 sıra halinde 224 mermer sütun bulun-maktadır. Burada özel bir durum kendini göstermekte olup o da ortalarında kelepçeler bulunan iki ayrı sütunun üst üste bindiril-mesiyle meydana gelmiş olmalarıdır. Birbir-lerinden 3.75 - 3.80 metre mesafede y:r alan bu sütunların taşlıkları kaba şekildeki im-pestiardan müteşekkildir. Sütun çapları 0.65 metre ile 0.68 metre arasında değişmekte, yükseklikler ise 12.40 metreyi bulmaktadır. Sütun başlıklarının büyük bir kısmı üzerin-de o zaman bu işte çalışan taş yontucuların hı^lı bulundukları loncaların monogramları yazılıdır. Sütunlar birbirlerine kemerler va-sıtasıyle bağlanmış ve dolayısıyla sarnıcın ÜTeri pandantiflere oturan tonozlarla örtül-müştür.

Köşeleri kavisli ve yuvarlak olan yan duvarların kalınlığı muhtemelen 2.90 metre-dir. Duvarların üzeri sıvanmış ve ayrıca taş

levhalarla da kaplanmıştır. Üst kısımlarda mazgal şeklinde muhtelif pencereler görül-mekte ise de bunlar dışarıdan zamanla yük-selen toprak dolayısıyle fonksiyonunu artık kaybetmişlerdir.

Zeminden 15 metre aşağıda bulunan sar-nıcın içerisine taş bir merdiven vasıtasıyle inilmekte ve ayrıca üst kısımda havalan-dırma bakımından elzem bacalar açılmış bulunmaktadır.

Son yıllarda burada yapılan kazılar, sarnıcın bir kanal vasıtasıyle civradaki ya-rım yuvarlak meydan ile bağlantısı olduğu-nu meydana çıkarmıştır.

Philoxenus sarnıcı Bizans'ın son dev-rinde terk edilerek metruk bir hal almıştı.

(6) Ernst Maumbory, istanbul (Rehberi seyyahin) istanbul 1925, s. 456-457.

Aetius sarnıcı Karagümrük çukurbostanı

(5)

Fetihten sonra üzerinde Murad IV (1612 -1640) devrinde Tayyarzade ve Fazlı Paşala-rın konakları inşa edilmiş, asrımızın başın-da ise burası iplik ve dokumacılar tarafınbaşın-dan kullanılmış, bu arada kurulan pazar yeri-nin ambarı vazifesini de üzerine yüklenmişti. Sarnıç halen Eski Eserler ve Müzeler Ge-nel Müdürlüğünün idaresi altındadır. BASİLİKA SARNICI (Yerebatan sarayı):

Mevcut kapalı sarnıçların en büyüğü ve efkârı umumiyece, Yerebatan sarayı diye

Yerebatan sarnıcında Korentiyen bir sütun başlığı

Foto E. Emiroğlu

isimlendirilen Basilika sarnıcı, Ayasofya'dan Cağaloğluna giden Hilâl-i Ahmer caddesi-nin hemen başındadır.

Tarihî kaynaklar, sarnıcın ilk defa Kons-tantin I tarafından inşa edildiğini ve bilâ-hare İustinianus'un genişletmiş olduğunu yazmaktadır. Sarnıcm üzeri, tabiî zemin-den biraz yüksek ve etrafı revaklarla çevrili mermer döşeme ile kaplıdır. Burada Aya-sofya'ya takdirgâr nazarlarla bakar vaziyette tasvir edilmiş Hz. Süleyman'ın bronz hey-keli bulunuyordu. Fakat sonradan imp. Va-sil (867 - 886) bunu kaldırarak, eritmiş ve madeni ile de kendi heykelini döktürmüştü.

Yakınında bulunan İllius bazilikasından dolayı bazilika sarnıcı ismi verilen bu havu-zun suyu Bozdoğan ve İustinianus'un Malo-va kemerleri ile Eğrikapı su taksim merke-zinden gelmektedir.

Tam plânı Alman denizaltıcıları tara-fından çıkarılan Basilika sarnıcı, 140 X 70 metre ebadında, 9800 metre karelik bir sa-hayı kaplamaktadır. Sarnıcın içerisinde 5 er metre yüksekliğinde ve her dizi de 28 adet olmak üzere 12 sütun dizisi bulunmaktadır. Birbirlerinden 4 er metrelik fasılalarla sıra-lanan bu 336 sütunun arasında bazı devşir-me parçalara da rastlanmaktadır. Sütunlar üzerinde korent tarzının bozulmuş şekli olan kompozit başlıklar bulunmaktadır.

Sarnıcın üstü örtü sistemini, muntazam kemer ve tonozlar meydana getirmektedir.

1544-1550 yıllarında P. Gylles, sarnıç içerisinde oldukça büyük balıkların dolaş-tığından bahsetmektedir (7).

Abdülmecid devrinde (1823 - 1861) sar-nıcın üzerindeki ağırlığı taşıyabilmesi için guney-batı cephesine bir duvar yapılmış ve

Yerebatan'da kemer bağlantıları Foto E. Emiroğlu bu sebepten uzunluğuna 18, genişliğine de 5 sıra sütun bunun arkasında kalmıştır. Bundan sonra sarnıcın üzerindeki sahada birçok binalar inşa edilmiş, fakat Cumhuri-yet devrinde bunlar kaldırılarak burası yeşil saha haline getirilmiştir.

(7) P. Gylles, De topographia Constan-tinopoleos et de illiuns antiquitatibus, Lyon 1561.

(Devamı var)

r

Suya ve rutubete kar^ı en

ı

kuvvetli tecrit maddesidir.

V

A S F A L T İ Ş

FERMAN AKSÜT

Çeşitli Asfalt Yol ve Tecrit İşlerinde, Mütehassıs Firma

Fermeneciler, Kardeşim Sokak Griffin Han No. 44

Galata - İstanbul Telefon : 44 26 21 49 72 27 Gece : 48 64 40 B U R S A : 1732

J

20 ARK. — 742

Referanslar

Benzer Belgeler

Kabartma sistemin ana menüsünden ajandaya girdiğinizde, 'yeni kayıt' seçeneği üzerinde [enter] tuşuna basarak yeni randevu girişi gerçekleştirebilir veya [ileri] tuşuyla

Trabzon, Halep (1724) ve Bosna (1734) valilikleri yapan Ali Paşa, Kânî’nin hayatında da önemli bir yere sahiptir. Ayrıca kaynaklarda Hekimoğlu Ali Paşa için

Bakanlığımız 2013 yılı Hizmetiçi Eğitim Programı gereğince Adana/ Köprüköyü Zirai Üretim İşletmesi, Tarımsal Yayım ve Hizmetiçi Eğitim Merkezi Müdürlüğünde 21

Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü’nün 2012 yılı programlı eğitimlerinden olan “Kültür Mantarı Yetiştiriciliği, Hastalık ve

sınıf öğrencileri, öğretmenleri eĢliğinde Enstitümüzü 01 Nisan 2011 tarihinde ziyaret ederek Enstitümüz Meyvecilik, Süs Bitkileri ve Sebzecilik konularındaki

The Alya Group holds interests in several business opera�ng primarily in the contract & project, upholstery tex�le collec�ons, interior design solu�ons, contract furniture,

Adayların 26 Ekim 2020 Tarihi itibari ile kendilerine verilen randevu saatinde sınav yerinde hazır olmaları gerekmektedir.. Adaylar randevu saatlerini

Cinsel Yolla Bulaşan Enfeksiyonlar, hem geleceğin hekimi hem de SCORA savunucusu olarak benim için büyük bir önem taşımaktadır... Önlenebilir olan