S a n ' a t
M O D E R N S A N A T I N V A T A N I
Yazan: Prof. John Steegmaıı
îngilterenin şimdi omdern güzel sanatların memleketi olduğu söyleniyor. , Yani, İngilterede modern güzel sanatlar, hem hükümet hem de me- raklı alıcılar ve koleksiyoncular tarafından filî bir teşvik görmektedir.
«Modern» sanattan ne kastedildiği sorulabilir.
Bunun iki manası vardır: Hâlen hayatta olan ya- hut pek yakın zamanda ölmüş bulunan bir sanat- kârın eseri; yahut ta tecrübî, müterakki veyahut bugünün düşünüş ve görüş şeklini ifade eden bir eser. Burada «Modern» kelmes'ini ikinci manasın- da kullanacağız. Bu manadaki madern sanatı anla - mak kola ydeğildir. Hikâyevî ve tavsifi olmadığı gibi, seyircinin hissiyatına kamçılamaz ve realistik değildir: Pek .çok kimselerin alışık bulunduğu sa- nat cinsinden çok farklıdır; ve eski sanat şeklinin aksine olmak üzere büyük bir gayret şarfetmeksi- zin ondan hazzetmek çok güçtür.
Fakat unutmamalıyız ki şimdi eski dediği- miz her şey bir zamanlar yeni idi ve her yeni şeyi (başlangıçta anlamak, takdir elmek güçtür. Picasso 20 inci asrın Parisinde olduğu gibi Rubens de 17 ei asrın Anvers'inde bir inkılâpçı idi.
Geçmişte bu derecede an'aneperest ve muha- fazakâr olan Britanya, bu sahadaki en yakın dost- larını bile hayrete düşürmüştür. Sade hükümetin en ileri tecrübeleri filî olarak himaye etmesile ka- lınmamış, halk da çok hakikî bir alâka göstermek suretiyle mukabele etmiştir. İngiliz halkı umumi- yetle pek fazla münevver değildir. Lâkin müsama- hakâr ve ka'ideten mantık sahibidir. Herhangi bir sanat tecrübesini, devlet müzelerinden blrir.de teşhir edildiğini görmekle onun muvaffak olduğu- nu kabul etmeğe hazır değildir; lâkin sanatkârın böyle garip eserler vücude getirmesinin maksat ve sebebini anlamak için büyük bir gayret sarfetme- ğe hazırdır. Vasat İngiliz için kendisini bu yolda zorlamak kolay değildir, nitekim 30 sene evvel kü- bizm ve Fütürizme karşı yahut 20 sene evvel, hattâ
10 sene evvel halkın böyle bir alâka ve gayret gös- termediği muhakkaktır. Fakat şimdi daha müteca- nis davranıyor. Az zaman evvel, Londrada bu sanat serbestîsine karşı uyanan idrâki gösteren iki çok enteresan ve mühim hâdise oldu.
«Tate Gallery» ismile maruf Millî Modern Sa- nat Galerisi harbin başlangıcı olan 1939 danberi elde ettiği en mühim eserleri bir sergi halinde teş- hir etti. Takriben 300 eserden 150 tane kadarı ser- giye alınmıştı. Bunların ekserisi genç sanatkârlar tarafından yapılmış olup çok ileridir ve ilk nazar- da takdiri çok müşküldür.
Bu serginin teşhiri üe üç mühim nokta belir- miştir. Birincisi, bugünün düşünüş ve görüş çer- çevresi içinde modern resimlerin hakikaten entere- san olanlarını görmek için halkın gösterdiği arzu ve alâkadır; ikincisi ise hükümetin halkın halk için ıbu çeşit eserleri satın almakta olduğunu göstere- bilmesidir; üçüncüsü de, sergiyi gezen halkın ko- nuştuklarına kulak kabartıldığı zaman, makamla- rın modern inkişaflara ayak uydurduklarından si- tayişle bahsedildiğinin duyulduğudur.
İkinci mühim hâdise de ıbir devlet müzesile alâ- kalı olmakla beraber, bu sefer devletle doğrudan doğruya alâkalı değildi. Londra müzesi (Londaıı Museum) ufak fakat gayet mütemerkiz bir muasır İngiliz sanatı sergisinin salonlarında teşhrine mü- saade etti. Bu gayet fevkalâde bir tecrübe olmuş- tur. Birkaç sene evvel, Bond Street'in en cüretkâr mağazası bile böyle bir sergi tertip etmekten çeki- nirdi. Fakat şimdi, harp içinde, bombalarla tahrip olmuş muazzam bina ve sarayların ortasında, bu ciddî ve takdiri güç eserler bugünün hayati sana- tını aksettirdiği gibi yannın sanatını da gösteri- yordu.
«Times» gazetesinin tebarüz ettirdiği gibi bu iki sergide, harbin doğurduğu zahmet ve meşakka- tin güzelliği muhafaza ve idame ettirmek arzusunu
(Devamı 34. üncü sayfada)
fazla sadeleştirmek olmuştur. İçinde yaşanılan mu- hit, mükellef ve azametli omlaktan çıkarak, güzel ve zarif bir 'hale sokulmuştur. Aynı zamanda mu- maileyhin projesini yaptığı evlerin taksimatı, eski- sine nisibetle, çok daha kullanılıştı ve mantıkî idi.
A d a m ı n evleri hekesin, uşaklar da dahil olmak üzere, rahatça yaşamasını temin edecek şekilde tan- zim edilmişti, evvelden olduğu gibi, sade formali- teye uyarak netice iltilbarile hiç kimsenin rahat ede- mediği evler değildi.
İngilterede, A d a m ve kardeşlerinin diğer miımalarla kıyas kabul etmiyecek kadar çok müşte- rileri vardı. Bu sebepten dolayı muhtelif imalâtçı- lara toptan iş vererek kendileri için çalıştırıyorlardı, ve nihayet bütün işlerinde kullandıkları malzemeyi seri halinde imalât usulleri ile istihsale başladılar.
Lâkin, ekser modern mimarların aksine olmak üzere, dama bu malzemenin stilini kontrolları altında bu- lundurarak bunlann gayet yüksek bir evsafta imalini sağlayorladı. Yaptıkları her şey, gösterdikleri titiz- lik sayesinde, en küçük teferruatına kadar büyük bir nefaset arzediyordu. O zamana kadar eşi görül- memişti ve o zamandan şimdiye kadar da, hiç bir vakit, rağbeitini kaybetmemiştir.
Roberl A d a m şehir sokak-mimarisi ve şehir- cilikte değişmeyen yenilikler vücude getirmiştir.
Londranın şimdi Adelphi denen semti ile İskoçya- nın hükümet merkezi Edinburgh'un New Town ma-
hallesinin plânları A d a m ve kardeşleri tarafından yapılmıştır. On sekizinci asır sonu Londrası kendisine has cazibesinin büyük bir kısmını bu kardeşlerin eserine borçludur.
Adam'ın tezyinat ve mimarî sahasındaki me- sai ve eserlerinin müstenit bulunduğu prensipi, ken- di projelerinde güdülen maksat hakkındaki kendi tahlilleri en iyi bir şekilde açığa koymaktadır: «Ev dairelerinin tanziminde huzur ve rahat, ve hayatın içtimaî zevklerine daha esaslı ve kat'î bir şekilde hizmet edilmektedir; haricî manzara ise, daha sade- leştirilmiştir.»
Hayatta muvaffak olan İngiliz meslek adam- larının devlete hizmette bulunmayı, içinde yaşadık- ları cemiyete karşı bir borç addetmeleri İngilterenin bir hususiyeti haline gelmiştir. Robert A d a m da, bu ananeye sadık kalarak A v a m Kamarası Azalığına namzetliğini koydu ve Iskoçya'da Kiııross vilâyetin- den mebus seçildi.
Adam, 3 Mart 1 792 de, altmış dört yaşında öldü ve \Veatminster A'bbey Kitiseain'a gömüldü.
Cenaze töreninde resmî matemciler arasında bir Dük ile Lordlar kamarasından dört asilzade bulunu- yordu. Wesfrminsıter Abbey Kilisesine gömülmek şerefi kolay kolay herkese verilmeyen bir imtiyazdır, fakat orada yatan şairler, sanatkârlar, krallar ve Devlet adamları arasında Robert A d a m bu yeri tamamile hakketmektedir.
(26 net sayfadan devam)
kırıp öldürmiyeceğini göstermiştir. K a n a d a yüksek komiseri de İngilterede h a r p zorlukları içinde .gü- zel sanatların m u h a f a z a ve idame ettirilmiş olma- sının kendisi üzerinde fevkalâde b ü y ü k bir tesir yaptığını, geçenlerde Londrada söyledi.
B u n l a n n hepsi çok doğru. İngilterede sanat yaşıyor. L â k i n en m a n i d a r olan cihet, b u g ü n ü n sa- natının garbî A v r u p a n ı n başka kısımlarında ne kadar ölü olsa da İngilterede sağ oluşudur; sanatın h e r şeye rağmen, kendi h a k i k a t ve kendi ilhamına bağlı kaldığıdır; ve İngilterenin u ğ u r u n d a savaş- tığı şeylerden bazılarının, y a n i fikir m a s u n y e t v e düşünüş serbestisinin Londrada temerküz edilebil- miş ve edilmiş olmasıdır.
(27 nci sayfadan devam)