• Sonuç bulunamadı

AVRUPA BİRLİĞİ’NDE MALİYE POLİTİKALARI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "AVRUPA BİRLİĞİ’NDE MALİYE POLİTİKALARI"

Copied!
119
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

AVRUPA BİRLİĞİ VE ULUSLARARASI EKONOMİK İLİŞKİLER (EKONOMİ-MALİYE) ANABİLİM DALI

AVRUPA BİRLİĞİ’NDE MALİYE POLİTİKALARI

Yüksek Lisans Tezi

Çetin APİŞ

Ankara-2007

(2)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

AVRUPA BİRLİĞİ VE ULUSLARARASI EKONOMİK İLİŞKİLER (EKONOMİ- MALİYE) ANABİLİM DALI

AVRUPA BİRLİĞİ’NDE MALİYE POLİTİKALARI

Yüksek Lisans Tezi

Çetin APİŞ

Tez Danışmanı Prof. Dr. Belgin AKÇAY

Ankara-2007

(3)

İÇİNDEKİLER

Tablolar Listesi……….……… ıv

Kısaltmalar……… v

Giriş……… BİRİNCİ BÖLÜM EKONOMİK VE PARASAL BİRLİĞİN TARİHSEL SÜRECİ I. Avrupa Birliği Kurumlarına Genel Bakış……….. 1

II. Ekonomik ve Parasal Birliğin Yapısı ve Maastricht Antlaşması ….…...…….. 3

A. Ekonomik Bütünleşme Aşamaları………..………. 3

B.Toplulukta Ekonomik ve Parasal Birlik Fikrinin Gelişimi………....….…... 6

C. Maastricht Antlaşması………...…...……... 10

1. Maastricht Kriterleri ve Yaptırım Mekanizması ………...…… 11

2.Maastricht Kriterlerinin Değerlendirmesi………...………….... 16

III. Ekonomik ve Parasal Birliğin Gerçekleşme Aşamaları………..………... 20

A. Birinci Aşama (1990-1994 )………..……….… 21

B. İkinci Aşama (1994-1998)………..……….... 22

C. Üçüncü Aşama (1999-2002)………..………. 23

İKİNCİ BÖLÜM EKONOMİK VE PARASAL BİRLİKTE MALİYE POLİTİKASI I. Maliye Politikası ve Araçları….………... 25

(4)

II. Avrupa Birliği’nde Maliye Politikası ve Antlaşmalarda Düzenlenmesi…….… 27

III. Ekonomik ve Parasal Birlikte Maliye Politikasının Rolü………... 32

IV. Kamu Maliyesinde Yasal Düzenleme İhtiyacı…………..…….…..……… 36

V. İstikrar ve Büyüme Paktı……...………...…………..……..……….. 39

A. İstikrar ve Büyüme Paktı, Bütçe Disiplini ve Yaptırım Mekanizması……… 39

B. İstikrar ve Büyüme Paktı ve Üye Ülkelerin Maliye Politikalarına Etkileri……….…….………..……….…………. 42

C. İstikrar ve Büyüme Paktında Değişiklik Yapılması ve Pakta Yöneltilen Eleştiriler……….…… 46

VI. Güçlü Kamu Maliyesi ve Bütçe Disiplinin Kazanımları.…….………..… 52

VII. Maliye Politikaları Açısından Avrupa Birliği Bütçesi ve Mali Yardımların Rolü………. 54

A. Avrupa Birliği Bütçesi……… 56

1. Bütçe Harcamaları ve Mali Yardımlar………. 58

2. Bütçe Harcamaları Dışında Kredi Şeklinde Yapılan Yardımlar - Avrupa Yatırım Bankası Kredileri……….... 59

VIII. Avrupa Birliği Maliye Politikalarında Vergi Politikasının Konumu…….… 60

A. Vergileme İlkeleri………..………... 61

B. Vergi Uyumlaştırması………….……… 62

IX. Maastricht Kriterleri Çerçevesinde Üye Ülkelerin Makroekonomik Göstergelerinin Değerlendirilmesi………..……… 64

A. AB ve Euro Bölgesi Ekonomilerinde Bütçe Açıkları……… 64

B. Yeni Üye Ülkelerde ve Türkiye’de Bütçe Açıkları………..……….. 66

C. AB ve Euro Bölgesi Ekonomilerinde Kamu Borçları………... 67

D. Yeni Üye Ülkelerde ve Türkiye’de Kamu Borçlanması………..…... 68

E. AB ve Euro Bölgesi Ekonomilerinde Enflasyon ve Faiz Oranları... 69

(5)

F. Yeni Üye Ülkelerde ve Türkiye’de Enflasyon ve Faiz Oranları………….. 71

G. AB ve Euro Bölgesi Ekonomilerinde Ekonomik Büyüme………... 73

H. Yeni Üye Ülkelerde ve Türkiye’de Ekonomik Büyüme………... 75

I. AB ve Euro Bölgesi Ekonomilerinde İstihdam………... 76

J. Yeni Üye Ülkelerde ve Türkiye’de İstihdam………... 77

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM AVRUPA BİRLİĞİ’NDE MALİYE POLİTİKALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ I. Ekonomik ve Parasal Birlikte Para ve Maliye Politikalarının Koordinasyonunun Gerekliliği…………..……….. 79

II. İktisadi Şoklar ve Dalgalanmalar……….………. 81

III. Ekonomik ve Parasal Birlikte Ortaya Çıkabilecek Maliyetler ve Özerk Maliye Politikası………. 83

IV. Üye Ülkelerde Maliye Politikalarının Koordinasyonu………...… 87

V. Maliye Politikasının Karşılaşabileceği Riskler……….. 89 SONUÇ………..

KAYNAKÇA……….………

TÜRKÇE TEZ ÖZETİ………..………..

İNGİLİZCE TEZ ÖZETİ………..………..

(6)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: AB ve Euro Bölgesi Ekonomilerinde Bütçe Dengesi………..65 Tablo 2: Yeni Üye Ülke Ekonomilerinde ve Türkiye’de Bütçe Dengesi………..67 Tablo 3: AB ve Euro Bölgesi Ekonomilerinde Kamu Borcu, 1997-2005,

GSYİH’ya Oranı (%)………...68 Tablo 4: Yeni Üye Ülke Ekonomilerinde ve Türkiye’de Kamu Borcu,

1997-2005 (GSYİH’ya Oranı Olarak) (%)………..69 Tablo 5: AB ve Euro Bölgesi Ekonomilerinde Enflasyon, 1998-2006 (%) (Uyumlaştırılmış Tüketici Fiyat Endeksi Yıllık Ortalamaları)...70 Tablo 6: Uzun Dönem Faiz Oranları Yıllık Ortalaması (%) (10 yıllık

Kamu Borçlanma Kağıtlarının İkincil Piyasadaki Getirisi)…….…...71 Tablo 7: Yeni Üye Ülke Ekonomilerinde ve Türkiye Ekonomisinde

Enflasyon, 1998-2006 (Uyumlaştırılmış Tüketici Fiyat Endeksi

Yıllık Ortalamaları) (%)………...……...…...72 Tablo 8: Yeni Üye Ülke Ekonomilerinde Uzun Dönem Faiz Oranları Yıllık

Ort. (10 yıllık Kamu Borçlanma Kağıtlarının İkincil Piyasadaki

Getirisi) (%)………...73 Tablo 9: Euro Bölgesi Ekonomilerinde Ekonomik Büyüme (%) (Önceki

Yıla Göre GSYİH’daki değişim)………..74 Tablo 10: Yeni Üye Ülke Ekonomilerinde Ekonomik Büyüme (%)

(Önceki Yıla Göre GSYİH’daki değişim)………...75 Tablo 11: Euro Bölgesi Ekonomilerinde Toplam İstihdam Artışı (%)………...77 Tablo 12: Yeni Üye Ülke Ekonomilerinde Toplam İstihdam Artışı (%)……....78

(7)

KISALTMALAR

AB : Avrupa Birliği

AET : Avrupa Ekonomik Topluluğu

AKÇT : Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu AMB : Avrupa Merkez Bankası

AP : Avrupa Parlamentosu APE : Avrupa Para Enstitüsü APS : Avrupa Para Sistemi ASİ : Avrupa Siyasi İşbirliği AT : Avrupa Topluluğu AYB : Avrupa Yatırım Bankası BM : Birleşmiş Milletler

ECU : Avrupa Hesap Birimi (European Currency Union)

EFTA : Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi (European Free Trade Area) EPB : Ekonomik ve Parasal Birlik

ERM : Avrupa Kur Mekanizması EURATOM : Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu

GATT : Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması GB : Gümrük Birliği

GSYİH : Gayri Safi Yurtiçi Hasıla

(8)

GSMH : Gayrı Safi Milli Hasıla

HICP : Uyumlaştırılmış Tüketici Fiyat Endeksi İBP : İstikrar ve Büyüme Paktı

KDV : Katma Değer Vergisi

KOBİ : Küçük ve Orta Boy İşletmeler

OECD : Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (Organisation for Economic Co-operation and Development)

OGT : Ortak Gümrük Tarifesi OTP : Ortak Tarım Politikası

(9)

GİRİŞ

1947'de GATT ile başlayan uluslararası ekonomik yakınlaşma ve ticareti serbestleştirme çabaları sonraki yıllarda Avrupa'da şekillenecek ekonomik ve siyasi bütünleşme çabalan üzerinde etkili olmuştur. 1957 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun oluşturulmasıyla Avrupa'nın ekonomik ve siyasi bütünleşmesi yönünde ilk büyük adım atılmıştır. Bu önemli adım Avrupa Ekonomileri arasında yalnızca mal ve hizmetlerin ticareti önündeki engellerin kaldırılmasından ibaret olmayıp çok daha kapsamlı şekilde ekonomilerin yakınlaştırılması ve sonunda bütünleştirilmesini amaçlamıştır. Nihayet 1991 yılında Maastricht Antlaşmasıyla, Avrupa Birliği'ne dönüşen bu bütünleşme çabası Avrupa'nın tek paraya geçiş kararı ile Ekonomik ve Parasal Birlik gibi daha üst seviyede bir ekonomik bütünleşme aşamasına ulaşmıştır.

Ekonomik ve Parasal Birlik, üye ülkeler arasında tek paraya geçiş için söz konusu ülkelerin maliye ve para politikalarının uyumlu hale getirilmesini gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, kişilerin, malların, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı ile de yakından ilgilidir. Söz konusu amaçların gerçekleştirilmesi için ekonomik politikaların yakınlaştırılması ve tek para rejimini yürütecek ortak para politikası ile başta maliye politikası olmak üzere birçok alanda uyumun sağlanması hedeflenmiştir. Bu hedefe yönelik olarak Maastricht Antlaşması ile Avrupa Ekonomilerinin yakınlaştırılmasına ve bütünleştirilmesine yönelik bir dizi kriter belirlenmiştir. Bu kriterlerin en önemlileri arasında, tek paranın istikrarını sağlamak ve üye ülkelerin makroekonomik göstergelerini yakınlaştırmak üzere; kamu borçlarının makul seviyelere çekilmesi, kamu açıklarının azaltılması ile üye ülkelerdeki enflasyon seviyelerinin kalıcı şekilde düşürülmesi sayılabilir.

Maastricht ile getirilen ekonomik yakınlaşma kriterleri ile tek paraya geçiş sonrası, fiyat istikrarının sağlanarak, Birlik içerisinde refahın ve iktisadi verimliliğin arttırılması amaçlanmıştır. Tek para uygulamasına geçilmesi Avrupa ekonomisinin bütünleştirilmesi ve sürekliliğinin sağlanmasına yöneliktir.

(10)

Bu bütünleşme ile; mal, hizmet ve sermaye ticaretinin arttırılarak refah seviyesinin yükseltilmesi ve Birlik dışındaki ülkelere karşı rekabete olumlu katkı sağlanması hedeflenmiştir. Ancak bütünleşme çabaları üye devletlerin ekonomik gelişmişlik ve yapısal farklılıkları dolayısıyla çeşitli sorunları da beraberinde getirmektedir. Tek para sistemine geçiş ile üye ülkeler para politikalarım, tek merkezden yürütülmek üzere devretmektedir. Bunun sonucunda yapısal problemlerini giderememiş bir ülkede yaşanabilecek bir ekonomik problemin diğer üye ülkeleri de etkilemesi olasılığı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle ekonomi politikalarının yürütülmesinde koordinasyon büyük önem taşımaktadır.

Yaşanabilecek beklenmedik ekonomik olumsuzluklar karşısında ortak para politikası ile ortak cevap verebilmek aynı zamanda üye ülke maliye politikalarının da uyum içinde olmasını zorunlu kılmaktadır. Ancak üye ülkelerdeki kamu kesiminin ekonomi içerisindeki büyüklüğü, kamunun gelir - gider dengesi ve ihtiyaç duyulan maliye politikası uygulamaları farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıkların giderilmesi tek para sisteminin geleceği ve istikrarı açısından çok ciddi bir gerekliliktir.

Avrupa Birliği'nin sürdürülebilir yüksek büyüme hedefinin sağlanması sağlıklı ve güçlü bir makroekonomik yapı içerisinde mümkün olacaktır. Bu çerçevede maliye politikası anahtar bir rol üstlenmektedir. Maliye politikasının bu anahtar rolünün yerine getirilmesi için çeşitli önlemler alma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Uygulanmaya çalışılan mali kuralların temelinde, genel olarak makro ekonomik istikrarın sağlanması, mali ve iktisadi politikaların desteklenmesi, yaşanabilecek negatif etkilerin ortadan kaldırılması ve AB ekonomisine yönelik kredibilitenin arttırılması amaçları yer almaktadır.

Bu kurallar, ülkelerin kendi yapılarına ait koşullar sabit kabul edildiğinde, mali yapının iyileştirilmesi yönündeki hedefleri gerçekleştirebilmek için yasal düzenlemelerle desteklenen sınırlama ve oranlar içermektedir. AB'nin 2010 yılı için, 2001 yılındaki Lizbon stratejisinde belirlediği dinamik, rekabet gücü yüksek, istihdam artışı ve sosyal uyum içeren yüksek oranlı sürdürülebilir büyüme hedefi, Birliğin kuruluşundan bu yana ulaşılmaya çalışılan hedefi oluşturmaktadır.

(11)

Yapısal ekonomik farklılıkları olan ülkeler arasında, Maastricht'te belirlenen mali kriterlerin sürdürülmesi konusunda çeşitli zorluklar yaşanmaktadır. Özellikle işsizlik, zayıf ekonomik büyüme, kamu yatırımlarının yetersizliği, sosyal güvenlik sistemlerine binen ağır yükler gibi nedenlerle birçok üye ülkede kriterlere uyumun devamı ve yapısal sorunlara yönelik kamu harcamalarının artış baskısı arasında ikilemler yaşanmaktadır. Kurallardan sapmalar tek para sisteminin istikrarına yönelik bekleyişleri olumsuz etkileyebilmektedir. Maliye politikası alanında kalıcı istikrarın sağlanması için yapısal sorunların çözümüne yönelik farklı uygulamalara ihtiyaç duyulmaktadır. Söz konusu sorunların giderilmesi halinde para politikasının istikrarı çok daha sağlam hale gelecek ve beklenmedik olumsuz ekonomik gelişmeler karşısında ekonomilerin daha güçlü durması sağlanacaktır.

Bütünleşme sürecinin hızla devam ettiği Avrupa Birliğinde farklılıkların uyumlaştırıldığı ve istikrarın sağlandığı bir ekonomik yapı sağlama çabaları, maliye politikası çerçevesinde incelenmesi gereken birtakım uygulamaları ortaya çıkarmıştır. Roma Antlaşmasında üye ülkelerin ekonomik yakınlaşmalarını güçlendirmek yanında, Topluluğun geri kalmış bölgeleri arasındaki farklılıkların azaltılarak uyumun sağlanması amaçlanmıştır. Toplulukta kuruluşundan itibaren bu yöndeki çabalar süregelmiştir. Sonraki dönemlerde yaşanan genişleme dalgalarında, özellikle Yunanistan, İspanya ve Portekiz'in katılımları ve ardından ortaya çıkan Doğu Avrupa Ülkelerinin adaylıkları, uyum konusunda daha çok finansman ihtiyacı ortaya çıkarmıştır.

Topluluğun, farklılıkların giderilmesi için kullandığı kaynakları kendi oluşturduğu bütçesinden karşılamasının arkasında, uyum konusunda gerekli harcamaların ilgili ülkeler tarafından karşılanamaması ve farklılıkların giderilememesinin, bütünleşme yolunda ileride sorun oluşturma ihtimali yatmaktadır. Bütünleşme sağlanması için bu ülkelerin kendi kaynakları yanında Topluluk desteğine de ihtiyaç duymaları uyum sürecinin başarısı ve hızı için büyük önem taşımaktadır. Yeterli düzeyde gelişmişliğe sahip olmayan ülkelerin kendi dönüşümlerini ve AB'ye uyumlarını tamamlamalarının oldukça güç olması

(12)

nedeniyle AB ölçeğinde yürütülecek makroekonomik politikaların istikrarına da olumsuz etkileri olacaktır. Mali yapıları daha güçsüz olan ülkelerin altyapı, ulaşım, işsizlik, tarım politikaları, gerileyen sanayilerin desteklenmesi gibi çeşitli alanlarda destek görmeden, Topluluk ile uyumlu bir düzeye gelmeleri mümkün olmadığından çeşitli yardım mekanizmaları oluşturulmuştur. Ülkelerin kendi bütçe kaynaklarından bu harcamaları yapması ve dönüşümlerini tamamlaması ulusal bütçeleri üzerine ciddi yükler bindirerek bütçe açığı ve borçlanma konularında getirilen kriterleri zorlamaları sonucunu doğuracaktır. Bu da Birlik düzeyinde ortak politikaların yürütülmesinde problem yaratacaktır. Çünkü ciddi finansman İhtiyacı duyan dönüşüm ve uyum çabaları ya bütçe açıkları ve buna bağlı olarak borçlanma yoluyla yada arttırılan vergilerle finansmanı gündeme getirecektir. Bu yöntemlerin her biri uyum ve bütünleşmeye zarar verecek uygulamaları içermektedir.

Bütçe açıkları ve borçlanma kriterlerinin aşılarak ülke ekonomilerinin daha kırılgan bir mali yapıya dönüşmeleri faiz oranlarını etkileyecek, bir diğer Maastricht kriteri olan faiz oranlarına uyumu tehlikeye sokacaktır. Vergi artışlarıyla gelir yaratma uygulamaları, Birlik içerisinde malların, hizmetlerin, işgücünün ve sermayenin serbest dolaşımı hedefini etkileyecek ve ortaya çıkacak vergi uygulamaları farklılıkları da AB bütünleşmesini olumsuz etkileyecektir.

Bütünleşmeye yönelik politikalarda vergi politikalarının uyumlaştırılması bu yönüyle büyük önem taşımaktadır. Ülkelerin talep, tüketim, tasarruf, yatırım, istihdam konularında yönlendirici bir araç olarak kullandığı vergi uygulamalarında uyumun sağlanması ortak pazarın daha sorunsuz işlemesi için çok büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple AB genelinde yürütülecek Maliye politikalarının birçok bileşeni içeren uyumu gerekmektedir. Bir taraftan ekonomik kriterlerin yerine getirilmesi istenirken diğer taraftan yapısal dönüşümlerin ve ülke ekonomilerinin, oluşturulan tek para sahasına uyumu için çeşitli mekanizmalar oluşturulmuştur.

Farklılıkların giderilmesi, ekonomik açıdan geri kalmış bölgeleri bulunan güçsüz ekonomilerin desteklenmesi, tek paranın istikrarı ve bu istikrarın kalıcılığı için büyük önem taşımaktadır. Çünkü farklılıkların giderilmemesi halinde tek para ve fiyat istikrarı tehlikeye girecektir.

(13)

Euro bölgesinde ekonomilerin yakınlaştırılma çabaları sadece sayısal kriterlere bağlı olmayıp aynı zamanda ülke ekonomilerinin yapısal uyumlarını da ilgilendiren bir sorun olarak görülmüştür.

Makroekonomik istikrarın ve öngörülebilirliğin sağlanması; reel sektörün, yaşanabilecek değişimlere adaptasyonunu kolaylaştırmakta ve ekonominin olumsuz koşullardan çıkış performansını arttırmaktadır. Ekonomide karar alıcıların ani ve beklenmedik şoklar yaratacak kararlardan kaçınmaları, üretim sektörünün ciddi risklerden korunmasını sağlamaktadır. Makroekonomik istikrar ve öngörülebilirlik, ülkenin kendi içindeki ekonomik koşulların yanı sıra uluslararası ekonomik durumdan da etkilenmektedir.

Ekonominin dinamikleri ve beklentiler; yatırım kararlarını ve dolayısıyla temel iktisadi dengeleri hızla değiştirebilme özelliğine sahiptir. Ekonomiyi etkileyen birimlerin yeterli miktarda tasarrufu yatırıma dönüştürebilme ve sonuçta sermaye birikimi yaratarak büyüme sağlamaları için ekonomik dengelerin ve ekonomik ortamın orta ve uzun vadeli plan yapmaya uygun olması gerekmektedir. Yüksek enflasyon ve faiz oranları, siyasi istikrarsızlık ve mali sektörün güçsüzlüğü, piyasa aktörlerinin geleceğe ilişkin beklentilerini olumsuza çevirmekte ve karar alma yeteneklerini ciddi şekilde zaafa uğratmaktadır. Mali yapıların temelinin güçlü olması dünya ekonomisindeki dalgalanmalara karşı gücünü koruyabilmesini sağlamaktadır.

Bu çerçevede tezin konusu olan Avrupa Birliği’nde Maliye Politikaları, yaşanan en ciddi ekonomik ve siyasi entegrasyon çalışmasının gelişim sürecini, alınan kararların ve politikaların, maliye politikası boyutuyla incelenmesini içermektedir. Tek para birimi euro, AB ötesinde uluslararası ekonomide belirleyici rol üstlenmiştir ve AB'yi oluşturan ülkelerin mali yapılarından etkilenmektedir.

Ülkelerin büyüme, istihdam, üretim, bütçe açığı, borçlanma, faiz oranlan gibi parametreleri Avrupa Birliği ekonomisinde tayin edici rol oynamaktadır. Ayrıca bu rol. bugün itibariyle uluslararası rezerv para özelliği kazanan euro’yu ve dolayısıyla Avrupa Birliği ekonomisi dışında uluslararası ekonomiyi de etkilemektedir.

(14)

Bu çalışma, Avrupa Birliği'nde mali disiplinin sağlanabilmesi amacıyla alınan ortak kararların ve uygulanan politikaların değerlendirilerek, tek paraya geçiş sürecinde ve tek paraya geçiş sonrasında mali disiplinin sağlanması açısından maliye politikalarının değerlendirilmesi amacını taşımaktadır.

Tek para birimine geçilen süreçte, Avrupa Birliği üye ülkelerinin, belirlenen maliye politikası kriterleri karşısında ulaştığı durum ve geleceğe yönelik değerlendirmeleri önem taşımaktadır. Tezde, bir başka çalışmanın konusu olan para politikası uygulamalarına gerek duyulmadıkça girilmemiş olup konu, maliye politikaları çerçevesinde ele alınmıştır. Para politikasının tek başına belirlenen hedeflere ulaşmada yetersiz kalacağı, maliye politikası ile koordinasyonu sağlanmadıkça, hem üye ülkelerde hem Birlik içerisinde hem de uluslararası piyasalarda dengeleri bozucu yönde sonuçlara yol açabileceği ve uygulanmakta olan para politikasının başarısını olumsuz yönde etkileyebileceği açıklanmaya çalışılmıştır.

(15)

BİRİNCİ BÖLÜM

EKONOMİK ve PARASAL BİRLİĞİN TARİHSEL SÜRECİ

I. AVRUPA BİRLİĞİ KURUMLARINA GENEL BAKIŞ

II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa'da bir barış ortamı yaratmak için başlatılan ekonomik birleşme çabaları sonucu 1952'de, Paris Antlaşmasıyla, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu oluşturulmuştur. Ancak kömür ve çelik ürünlerinde ortak bir pazar yaratan sektörel bazlı bu birleşme yetersiz bulunmuştur. 1958'de Roma Antlaşması ve altı ülkenin katılımıyla (Almanya, İtalya, Hollanda, Belçika, Lüksemburg ve Fransa) Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve yine aynı yıl içerisinde Avrupa Atom Enerji Topluluğu (EURATOM) kurulmuştur. Bu üç topluluk yasal açıdan ayrı, politik açıdan ise tek bir kuruluştur. Üç topluluğun da genel ekonomik hedefi, ekonomik etkinliklerin uyumlu gelişmesi, sürekli ve dengeli ekonomik büyüme, yaşam standardının yükseltilmesi, yüksek bir istihdam düzeyi, ekonomik ve parasal istikrardır. AET'nin amacı, ilk olarak gümrük birliği ve ortak pazar, daha sonra da birçok ulusal politikanın koordinasyonu ve ortak politikalar ile ekonomik birliğe ulaşmaktır. Zamanla, Topluluk önemli ölçüde dinamizm gösterdikçe katılımlar da artmıştır. 1 Ocak 1973’te İngiltere, İrlanda ve Danimarka tam üye olarak kabul edilmiştir. Ardından, Yunanistan’ın üyelik süreci, 1 Ocak 1981 yılında sonuçlanmış ve tam üye olarak kabul edilmiştir. 1980’li yıllardaki genişleme dalgası 1986 yılında İspanya ve Portekiz’in AT’ye tam üye olmasıyla tamamlanmıştır. Dördüncü genişleme dalgasıyla 1 Ocak 1995 tarihinde Avusturya, İsveç ve Finlandiya’nın AB’ye katılmaları sağlanmış ve üye sayısı 15’e yükselmiştir.

1 Mayıs 2004 tarihinde 10 ülkenin; Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Slovakya, Slovenya, Litvanya, Letonya, Estonya, Malta ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi AB’ye resmen katılması ile AB tarihinin en kapsamlı genişlemesini tamamlamış oldu. Bu genişlemenin bir parçası olarak düşünülecek son genişleme ile

(16)

Bulgaristan ve Romanya’nın üyelikleri 2007 yılı başında gerçekleşmiştir. Bu kapsamda altıncı ve son genişleme ile üye ülke sayısı 27 ye yükselmiştir.

1963’te Ankara Antlaşması’nı imzalayan Türkiye ise 1987 yılında üyelik başvurusunda bulunmuş, 3 Ekim 2005'te müzakere çerçeve belgesinin kabulü ile resmen müzakere sürecine başlamaya hak kazanmıştır.

Topluluk bütünleşmesi sürerken, ekonomik ve parasal birliğe ulaşmak için de ayrıntılı ve uzun süren çalışmalar yapılmıştır.

Avrupa Parlamentosu: Beş yılda bir doğrudan oyla seçilen üye sayısı 6.

dönem (2004-2009) itibariyle 732’dir. Üye ülkeler, nüfusları oranında sandalye sayısına sahiptir. AP milletvekilleri, ülkelerinden bağımsız olarak, siyasi grupların içinde faaliyet gösterir. Başkan, milletvekilleri arasından, üyelerin salt çoğunluğu ile 2.5 yıllığına seçilir. AP’nin yasama, denetim, bütçe alanlarında üç temel yetkisi vardır.

Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi: Her bir üye ülkenin bakanlarından oluşur.

Konsey Başkanı’nın girişimi veya Komisyon üyelerinin talebi üzerine toplanır.

AB’nin dış ilişkilerinin yanı sıra genel politika konularında geniş bir sorumluluğa sahip olduğundan Genel İşler ve Dışişleri Konseyi toplantılarına, üye ülkelerin dışişleri bakanları dışında ilgili bakanlar da katılabilir. Konsey toplantıları üye ülkelerin Daimi Temsilcilerinden oluşan Komite (Coreper) tarafından hazırlanır.

Konsey ana karar organıdır ve AB’nin temel politikalarının koordinasyonunun yapıldığı yerdir.

Avrupa Komisyonu: Komisyon bir taraftan Topluluk politikalarının koordinatörü ve tasarlayıcısı olarak çalışmakta, diğer taraftan Topluluğu diğer ülkeler ve kuruluşlar nezdinde temsil etmektedir. Komisyon’un dört temel görevi vardır: Avrupa Parlamentosu’na ve Konsey’e yasa önerisinde bulunmak; AB politikaları ve bütçesini yönetmek ve uygulamak; Avrupa Adalet Divanı ile birlikte

(17)

Avrupa mevzuatının uygulanmasını sağlamak; AB’yi uluslararası düzeyde temsil etmek.

Avrupa Birliği Adalet Divanı: AB mevzuatının tüm üye devletlerde aynı şekilde yorumlanması ve uygulanmasını sağlamakla görevlidir. Adalet Divanı üye devletler, AB kurumları, işletmeler ve kişiler arasındaki anlaşmazlıkların çözümlenmesi yetkisine sahiptir. Yetkisi, Topluluk tasarruflarının yorumlanması veya geçerliliği konusunda karar verilmesi ile sınırlıdır; ulusal anlaşmazlıklarla ilgili karar verme yetkisi yoktur. Kararları bağlayıcıdır.

Sayıştay: Her bir üye ülkeden Konsey tarafından 6 yıl için atanan toplam 25 üyeden oluşur. Son genişlemeyle sayısı 27’ye ulaşmıştır. Temel görevi, AB bütçesinin doğru bir şekilde kullanılmasını, denetlenmesini sağlamaktır.

II. EKONOMİK ve PARASAL BİRLİĞİN YAPISI ve MAASTRİCHT ANTLAŞMASI

A. Ekonomik Bütünleşme Aşamaları

Avrupa Birliği, siyasal birlik aşamasına ulaşan bir bütünleşme hareketine dönüşmüştür. Siyasi bütünleşmenin geleceği tartışmaları devam etse de, bugün itibariyle tek paraya geçmiş parasal entegrasyonu gerçekleştirmiş bir bütünleşme hareketidir. Siyasi birlik; ekonomik ve öncelikle parasal birlik aşamalarını aşmış olmayı gerektirmektedir. Ekonomik bütünleşme, uluslararası işbirliğinin nitelik ve yoğunluk aşamasına göre ekonomik birleşme, ekonomik bütünleşme ve ekonomik birlik kavramları ile açıklanabilmektedir.

Birden fazla ülkenin ekonomik, parasal ve sosyal yönden anlaşmalarıyla oluşan ekonomik bütünleşmenin sağlanabilmesi için ülkelerin; coğrafi açıdan yakın, ekonomik ve siyasal anlamda benzer sistemlerle yönetilmesi, sosyal ve kültürel

(18)

bağlarının olması, benzer veya rakip olabilecek ekonomik seviyelerde olmaları gerekmektedir.

Ekonomik bütünleşme aşamaları sırasıyla Serbest Ticaret Bölgesi, Gümrük Birliği, Ortak Pazar ve son olarak Ekonomik ve Parasal Birlik şeklinde alt basamaktan üste doğru sıralanmaktadır.

Serbest Ticaret Bölgesi:.

Üyeler arasında ticareti kısıtlayan tarife-kota gibi engellerin bazılarının kaldırıldığı ve üye ülkelerin yükümlülüğü altında bulundukları üçüncü ülkelere karşı ülkelerin kendi özel tarifelerini uyguladığı bir ekonomik birleşme türüdür. Bölgeye giren ülkelerin bazı mal ve hizmetleri için yaratılan ortak piyasa, diğer üretim faktörlerine açık değildir. Ortak bir tarife uygulanması, üretilen faktörlerinin harmonizasyonu, sınırların kaldırılması ve ekonomik politikaların uyumlaştırılması söz konusu değildir.

Gümrük Birliği:

Üyelerin karşılıklı ticaretleri üzerindeki gümrük tarifeleri, kotalar, ithal ve ihraç yasaları gibi her türlü engel veya kısıtlamaların kaldırılarak üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifesinin (OGT) uygulandığı bütünleşme şeklidir.

Birbirlerinden gümrük almama esasına dayanan bölgesel bir birlik olan Gümrük Birliği, serbest ticaret bölgesindeki koşullara ek olarak birliğe üye ülkelerin serbest dış ticaret politikasını izlemelerini sınırlandırmış olduğundan daha ileri bir aşamayı ifade etmektedir. Üretim faktörlerinin (kişi, hizmet ve sermaye) hareket serbestisi yoktur ama ortak gümrük tarifesinin uygulanması ve her türlü kısıtlamanın kaldırılması söz konusudur. GB'nde üçüncü ülkelere ortak bir ticaret politikası zorunlu olarak uygulanır. GB'nin koşulları, şu biçimde özetlenebilir: a) Üye ülkeler arasında tarifelerin, kotaların ve benzer etki gösteren sınırlamaların kaldırılması, b) Birlik dışı ithalatta tek tarife uygulanması, c) Önceden kararlaştırılmış bir formüle

(19)

göre gümrük gelirlerinin üyeler arasında bölüştürülmesi. Topluluk’ta gümrük birliği aşaması 1968’de tamamlanmıştır.

Ortak Pazar:

Birliğe üye ülkeler, aralarındaki emek, sermaye, mal ve hizmetler gibi üretim faktörlerinin serbest hareketliliğini sağlayarak, sınır engellerini kaldırarak ve aralarındaki gümrük birliği ilkelerini de koruyarak, ortak pazar oluştururlar. Ortak Pazar, her bir üye ülkenin iç pazarından oluşmuş "genişletilmiş bir iç pazar"dır. İç pazarın temel prensipleri: Vergi harmonizasyonu, iktisat politikalarının göreli harmonizasyonu, üretim faktörleri hareketliliğini sağlayarak sınır engellerinin kalkmasıdır. Sınırların kalkması ise üç anlamda ele alınmaktadır: a) Fiziksel sınırların kalkması (kişiler, mallar için) b)Teknik sınırların kalkması (normlar, hukuk prosedürleri, sermaye hareketleri, hizmet dolaşımı) c)Mali sınırların kalkması ve vergi harmonizasyonu. Avrupa Topluluklarında ortak pazar 1992 de tamamlanmıştır.

İktisadi Birlik:

İktisadi birlik, birliğe üye ülke ekonomilerinin tam olarak birleştirilmesidir.

Ortak pazar aşamasına ek olarak ekonomik, parasal ve sosyal politikalar ile kurumların birleştirilmesini öngörür. Özellikle tek para sistemi, merkez bankası ve birleştirilmiş mali sistem ile ortak dış ticaret politikalarının uyumlaştırılması iktisadi birliğin temelini oluşturur.

Ekonomik ve Parasal Birlik:

Ekonomik ve Parasal Birliğin, iktisadi birlikten farkı ulusal ekonomik bağımsızlığın büyük ölçüde kaldırılması ve bunun yerini uluslarüstü bir otoritenin almasıdır. Birliğe üye ülkelerin ulusal paraları arasında sabit kur ilişkisi olup, üyeler arasında ulusal para ve maliye politikaları uyumlaştırılmaktadır.1

1 Süleyman Uyar, Ekonomik Bütünleşmeler ve Gümrük Birliği Teorisi, http://www.

econturk.org/dtp13.htm (15.01.2007).

(20)

Üye ülkeler tek para birimine geçmekte, mali sınırların kalkması ve vergilerin uyumlu hale getirilmesi, normlar (hukuk usulleri, sermaye hareketleri, hizmet dolaşımı), teknik sınırların kaldırılması gibi mali ve sosyal politika alanlarında tüm farklılıkların giderildiği birlik çapında koordinasyonu yürütülen bir yapı oluşturulmaktadır.

Ekonomik birlik, uluslar üstü ekonomi politikalarının üretildiği bir birleşme biçimidir. Birçok alanda, tek para, tek merkez bankası, ortak dış politika gibi "tek"

politika oluşturmayı gerektiren bir bütünleşme şeklidir. Parasal birlik ise birlik üyesi ülkelerin paralarının sabit bir kurla ve geri dönülmez bir biçimde birbirine bağlanması ve koşulların oluşumuna paralel olarak tek para ve merkez bankasına geçmek olarak tanımlanabilir.2 Parasal birlik, tek para birimine geçişte üye ülkelerin ulusal para ve maliye politikalarının uyumlaştırılmasını amaçlamaktadır.3

Avrupa Birliği’nde Ekonomik ve Parasal Birliğe geçişin son aşaması 1999 başında yürürlüğe girmiştir. Avrupa Merkez Bankası kurulmuş ve tek para birimi olan Euro’ya geçilmiştir.

B. Toplulukta Ekonomik ve Parasal Birlik Fikrinin Gelişimi

1948 yılında yürürlüğe giren GATT Antlaşmasıyla gümrük vergilerini ve dış ticarette karşılaşılan engelleri ortadan kaldırma ve ekonomik kaynakları daha yararlı biçimde kullanma amaçları AET’yi kuran Roma Antlaşmasına etki etmiştir.

Ekonomik Birliğin ilk dayanağı olan Roma Antlaşması’nda; a)Üye ülkeler arasında malların dolaşımında gümrük tarifelerinin, miktar kısıtlamalarının ve diğer bütün eş etkili önlemlerin kaldırılması, b)Üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük ve ticaret politikalarının belirlenmesi, c)Üye ülkeler arasında kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımını kısıtlayan faktörlerin giderilmesi, d)Tarım sektöründe

2 Emin Ertürk, Ekonomik Entegrasyon Teorisi, Ezgi Kitabevi, Bursa, 1991, s.121.

3 Halil Seyidoğlu, Uluslararası İktisat, Güzem Yayınları,11.Baskı, İstanbul, 1996, s.202.

(21)

ortak bir politikanın belirlenmesi, e)Topluluk içinde rekabeti bozucu uygulamalara başvurulmaması, f)Üyelerin ekonomi politikalarının koordinasyonunu ve ödemeler dengesindeki açıkları gidermeyi sağlayan yöntemlerin uygulanması, g) İşçilerin istihdam imkanlarının iyileştirilmesi için bir Avrupa Sosyal Fonu’nun kurulması, h)Topluluğun ekonomik gelişmesini sağlamak için bir Avrupa Yatırım Bankası’nın kurulması, i) Ticareti artırma, ekonomik ve sosyal gelişmeyi sürdürmek amacıyla deniz aşırı ülke ve bölgelerin birleştirilmesi gibi kararlar yer almıştır.

AET’yi kuran Roma Antlaşmasının gözettiği temel amaçlardan biri Gümrük Birliğidir. Bu durum Antlaşmanın 9. maddesinde “Topluluk bir gümrük birliği üzerine tesis edilmiştir” şeklinde tespit edilmektedir. Ancak Roma Antlaşması’nda gümrük birliğinin de ötesine geçerek, ülkeler arasında malların yanı sıra kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbestçe dolaşımını düzenleyen hükümler yer almaktadır.

1967 yılında yürürlüğe giren Füzyon Antlaşması ile AKÇT, EURATOM ve AET’ nin asli yürütme organları olan Konsey ve Komisyonlar birleştirilerek her üç topluluk için tek bir organ haline getirilmiştir.

II. Dünya Savaşı sonrası ciddi tahribat gören Avrupa ekonomilerinin 1958–

1970 döneminde toparlanma çabaları, sanayinin ve şehirlerin yeniden inşa edilmeleri ve artan tüketim malları talebi, Avrupa’da önemli ekonomik büyüme yaratmıştır.

1970’te Werner Raporuyla EPB fikri anlam kazanmaya başlasa da, 1971’de Bretton- Woods sisteminin çöküşü, 1973 ve 1979’daki petrol şokları, Topluluk’taki yapısal sorunların varlığı gündeme getirmiş ve yeni ekonomik yaklaşımlara ihtiyaç duyulmuştur. 1970 li yıllarda yaşanan ekonomik durgunlukla birlikte enflasyonun (stagflasyon) ortaya çıkışı, yürütülen Keynesyen politikaların, dönemin problemlerine çözüm getiremediği düşüncesini ortaya çıkarmıştır.

1978 Bremen Zirve toplantısında, 1980’de Birlik sağlanamayacağı, önce işsizlik, enflasyon ve büyüme sorunlarının çözülmesi gerektiğine karar verilmiştir4.

4 Beril Dedeoğlu, Adım Adım Avrupa Birliği, Okumuş Adam Yayınları, 1. Basım, İstanbul, 2006, s.100. Bulletin EC No:6, 1978’den aktaran

(22)

Bir yıl sonra Genscher ve Colombo “Ekonomik Bütünleşme”ye ilişkin bir ortak deklarasyon yayınlayarak ekonomik gelişmenin yeni bir antlaşma ile biçimlendirilmesi gereğini ortaya koymuşlardır. Gelişmeler ekonomik birliğin beklenen tarihlerde sağlanamamasına, bu da yeni oluşumların hız kazanmasına yol açmıştır. 1985’teki Milano Zirvesi’nden sonra yayınlanan sonuç bildirisi Ortak Pazar’ın oluşum konularını içeren “Beyaz Kitap” ın yayınlanmasını sağlamış böylelikle Avrupa Tek Senedi oluşum süreci hızlanmıştır 5.

1987’de yürürlüğü giren Avrupa Tek Senedi ile Avrupa Topluluklarını kuran antlaşmalar kapsamlı bir şekilde tadil edilmiş, şu hususlar ön plana çıkartılmıştır:

a) Yeni ortak politikaların saptanması, mevcut olanların geliştirilmesi: Bu çerçevede Roma Antlaşması’na, sosyal politika, ekonomik ve sosyal uyum, teknolojik araştırma ve geliştirme, çevre konularında yeni maddeler eklenmiştir.

b) Avrupa Parlamentosu ile Konsey arasında işbirliğinin kurumsallaşması c) Konsey’de hizmetler, sermayenin serbest dolaşımı, ortak ulaşım politikaları gibi

konularda alınan kararların nitelikli oy çoğunluğuna dayandırılması kararlaştırılmıştır.

GATT’ın sekizinci dönem görüşmelerinde (1986-Uruguay) ele alınan konular ve varılan kararlar, Tek Senet ve sonrasındaki ekonomik birlik çalışmalarına etkide bulunmuştur. Görüşmenin ana teması dünya mal ticaretinin daha da serbestleştirilmesini sağlamak için önlem alınması biçimindedir. Sonuçta sanayi malları için ortalama % 40 olan tarifeler, % 4,7 ye kadar düşürülebilmiştir.6

1988 yılında Komisyonun isteği üzerine hazırlanan Cecchini Raporu ile iç pazarın önemi ortaya konularak ortak bir serbest pazarın yaratılması için yılda ortalama altmış–yüz milyar Ecu lük tasarruf yapılması gerektiği belirtilmiştir.

Raporda ortak pazarın sağlayacağı avantajlar şöyle sıralanmaktadır: Ek bir % 4,5 luk büyüme, ekonominin serbestleşmesi ve daha geniş rekabet koşulları ile fiyatlarda

5 İbid., s.101.

6 İbid.

(23)

% 6,1 oranında düşüş, ulusal ve uluslararası bütçe baskılarının azaltılması ile yeni iş alanlarının oluşmasıyla işsizliğin % 1,5 azalması.7

Ortak Pazar bütünleşmesinin tam anlamıyla sağlanamaması AT içerisinde ülkeler arası ticarette özellikle gümrük ve vergi alanlarında önemli maliyet kayıplarına sebep olduğundan fiziksel, mali ve teknik engellerin kaldırılmasına çözümler aranmıştır. Topluluk içerisinde kamu sektörü ağırlığının yüksek seviyede olması ve düzenlemeler konusuna direnç göstermesi entegrasyon önünde engel teşkil etmiştir. Kamu kesimi işletmelerinin diğer ülkelere karşı korumacı yaklaşımları, ticareti kısıtlayıcı engellerin tam olarak kaldırılamayışı nedeniyle oluşan maliyetler Topluluk bütçesine ciddi yük bindirmeye devam etmiştir. Böylece, Topluluk İç Pazarının, ekonomik ve parasal bütünleşme yolunda ilerlerken, bağlayıcı tedbirlerle yola devam etme ihtiyacı ortaya çıkmıştır.

İç Pazar Programının kabul edilmesiyle, özellikle döviz kurlarındaki değişiklik ve belirsizliğe bağlı olarak oluşan, alışverişlerdeki nispi olarak yüksek maliyet, Parasal Birlik sağlanmadan, iç pazarın sunduğu potansiyelden tümüyle yararlanılamayacağını ortaya koymuştur.

Bu sorunların giderilmesi yönünde karar alma ihtiyacı 1988’deki Hannover Zirvesinde gündeme gelmiş, bu amaçla Delors tarafından hazırlanan rapor 1989’da tamamlanarak Parlamentoya sunulmuş, 1990’da kabul edilmiştir. Delors Raporu’nda, EPB’nin üç aşamada gerçekleştirileceği kararlaştırılmış, başarılı bir parasal birliğin ön şartı olarak üye ülkeler arasında uyumun gerekliliği ve iktisat politikasının sıkı bir şekilde koordinasyonu öngörülmüştür.

Ekonomik birliğin sağlanması için ekonomilerin giderek birbirine yakınlaştırılması, üretim faktörlerinin hareketinin serbestleştirilmesi, üretim maliyetlerinin düşürülmesi ve fiyatların aşağıya çekilerek rekabetçi ekonomik yapı öngörülmüştür. Ancak fiyat ve maliyet indirimleri farklı ekonomik yapılardaki ekonomilerde rekabet baskısına neden olmaktadır. Bu çerçevede Avrupa Yatırım

(24)

Bankası; bölgeler arası dengesizlikleri giderecek projeleri destekleme görevini üstlenmiş, benzer amaçlarla Avrupa Sosyal Fonu, Avrupa Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu, Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu, Ortak Pazar koşulları ve ekonomik birlik için gerekli dengesizlik giderici mekanizmalar oluşturmuştur.

1989’da beş üye ülkenin Schengen Anlaşmasını imzalaması ile kişilerin serbest dolaşımı uygulamaya geçmiş, 1 Temmuz 1990’dan itibaren sekiz ülkede sermayenin serbest dolaşımı sağlanmıştır.

31 Aralık 1992 tarihindeki ortak pazar aşamasının Topluluk boyutundaki entegrasyon sürecinin yeni hedefi, Maastricht Antlaşmasında Ekonomik ve Parasal Birlik olarak belirlenmiştir.8 EPB’nin gerçekleşmesi için gerekli hukuki yapıyı oluşturan bu antlaşma, tüm AB üyesi devletleri tek bir para birimi vasıtasıyla bir araya getirme amacını taşımaktadır.

C. MAASTRİCHT ANTLAŞMASI

9–10 Aralık 1991 tarihlerinde Delors Raporu’nun ve Merkez Bankaları Başkanlarının önerileri üzerine Maastricht Anlaşması imzalanmıştır. Hollanda’nın Maastricht şehrinde toplanan AT Zirve’sinde üzerinde anlaşılan Avrupa Birliği Antlaşmasının (Maastricht Antlaşması) daha sonra Edinburg Zirvesi’nde (11–12 Aralık 1992) yeniden ele alınıp düzenlenen metninin, 1 Kasım 1993 tarihinde yürürlüğe girmesiyle gerçekleşme aşamasına girmiştir.

Antlaşma üye ülkelere ana hatlarıyla iki aşamalı bir süreç öngörmüştür:

a) 1992 yılı sonuna kadar malların, sermayenin ve işgücünün serbest dolaşımı önündeki bütün engellerin kaldırılması.

b) 2002’ye kadar Ekonomik ve Parasal Birlik oluşturularak, üye devletler için, yeni ve tek para birimi olacak Euro’nun hayata geçirilmesi.

8 İrfan Kaya Ülger, Avrupa Birliği’nin ABC’si, Türk Demokrasi Vakfı, Ankara, 2003, s.16.

(25)

Anlaşmada üye ülkelerin EPB’ye katılmadan önce iktisadi ve kurumsal kriterleri yerine getirmeleri gerekliliği ifade edilmiştir. Kurumsal kriterler kapsamında, temel hedefi fiyat istikrarı olan, Avrupa Merkez Bankaları Sistemi içinde Avrupa Merkez Bankasının kurulması kararlaştırılmıştır. Maastricht Antlaşmasında Delors Raporunun aşamalarını ortaya koyduğu Ekonomik ve Parasal Birliğin 10 Ocak 1999 tarihinde başlaması, kesinleştirilmiştir.9

Topluluğun adını “Avrupa Birliği” olarak değiştiren, bütünleşmenin anayasası niteliğinde olan Maastricht Antlaşmasında savunma, güvenlik, adalet ve içişlerinde işbirliği politikalarıyla siyasi bütünleşmeye yönelik adımlar da atılmış ve ekonomik siyasi birliktelik Avrupa Birliği projesi adını almıştır. Anlaşma, Ekonomik ve Parasal Birlik, Avrupa Vatandaşlığı, Ortak Güvenlik ve Dış Politika, Adalet ve İçişlerinde işbirliği, çeşitli alanlarda ortak programlar gibi yenilikler getirmektedir.

Maastricht Antlaşması ile Roma Antlaşması’nın 2. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Topluluk ortak bir pazarın, ekonomik ve parasal bir birliğin kurulması ve 3 ve 3a maddelerinde yer verilen ortak politikaların ve faaliyetlerin yürürlüğe konulması yolu ile Topluluğun bütünü içinde ekonomik faaliyetlerin uyumu; dengeli kalkınmanın, çevreye saygılı, enflasyonist olmayan sürekli bir büyümenin sağlanması, ekonomik performansların yüksek derecede bütünlüğünün, yüksek bir istihdam ve sosyal korumanın, yaşam seviyesi ve kalitesinin yükselmesinin, üye ülkeler arasında ekonomik ve sosyal bütünlükte dayanışmanın iyileştirilmesi görevine sahiptir”10

1. Maastricht Kriterleri ve Yaptırım Mekanizması

EPB’nin gerçekleştirilmesi için, üye ülke ekonomileri arasındaki farklılıkların giderilebilmesini teminen, bazı makro büyüklükler açısından, “Maastricht Kriterleri”

9 Yüksel Birinci, Euro’nun Uluslararası Finansal Piyasalar ve Türkiye Ekonomisi Üzerine Etkileri, Alfa Yayınları, İstanbul, 2001, 1. Basım, s.26.

10 Mustafa Acar, Avrupa Birliği ve Türkiye Bir Ekonomik ve Siyasi Analiz, Orion Yayınları, Ankara, 2006, 1. Basım, s.22.

(26)

olarak adlandırılan yakınlaşma kriterleri tespit edilmiş ve bunlara uyulmaması durumunda uygulanacak yaptırımlar belirlenmiştir. Beş kategoriden oluşan kriterler şu şekildedir:

Enflasyon Kriteri: Birlik içerisinde fiyat istikrarı bakımından en iyi performansa sahip üç ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalaması ile bir üye ülkenin enflasyon oranı arasındaki fark 1,5 puanı geçmemelidir.

Avrupa Birliğini Kuran Antlaşmanın 121’inci Maddesinde Öngörülen Yakınlaşma Kriterlerine İlişkin Protokolün 1’inci maddesinde, “Enflasyon, ulusal tanımlardaki farklılıklar göz önünde bulundurularak, karşılaştırılabilir bazlı bir tüketici fiyat endeksi aracılığıyla ölçülür.” hükmü yer almaktadır. Bu kapsamda, Eurostat, üye ülke istatistik kuruluşları ile işbirliği yaparak, bir (HICP) oluşturmuş ve bu Endeks 1997 yılından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Uyumlaştırılmış Tüketici Fiyat Endeksi, üye ülkelerdeki Tüketici Fiyat Endeksi oranları için karşılaştırılabilir bir standart sağlamaktadır.11

Faiz Oranı Kriteri: Bu kritere göre, üye ülkelerde uygulanan uzun vadeli faiz oranları, 12 aylık dönem itibarıyla, fiyat istikrarı bakımından en iyi performansa sahip üç ülkenin faiz oranını 2 puandan fazla aşmamalıdır.

Faiz oranları, ulusal tanımlardaki farklılıklar göz önünde bulundurularak, devlet tahvilleri ve benzeri menkul kıymetler bazında ölçülür. Faiz oranlarına ilişkin yakınlaşma kriterinin değerlendirilmesinde, 10 yıllık devlet tahvillerinin getirisi kullanılmaktadır. Bu kapsamda, söz konusu tahvillerin faiz oranlarının 12 aylık dönemler itibarıyla ortalamaları alınmaktadır.

Parasal İstikrar Kriteri: Bu kritere göre, son 2 yıl itibarıyla, bir üye ülkenin para birimi, diğer bir üye ülkenin para birimi karşısında devalüe edilmemiş olmalıdır.

11 Selin Dilekli, Kadriye Yeşilkaya, Maastricht Kriterleri, DPT Yayınları, Avrupa Birliği İle İlişkiler Genel Müdürlüğü, Ankara, 2002, s.5.

(27)

Üye ülkelerin paraları Avrupa para sisteminde, döviz kuru mekanizması içerisinde diğer üyelerin paralarına % 2.25’lik dalgalanma marjıyla bağlı kalmalıdır.

Bütçe Açığı Kriteri: Bu kritere göre, üye ülkelerin kamu açıklarının GSYİH’lerine oranı %3’ü geçmemelidir.

Devlet bütçesi ile ilgili veriler, “aşırı kamu açığı prosedürü” kapsamında değerlendirilmekte ve ulusal muhasebe standartları bazında hesaplanmaktadır. Kamu açığı, aşırı kamu açığı prosedürüne ilişkin protokolün 2’nci maddesi uyarınca, genel devletin net borçlanma gereğini ifade etmektedir. “Genel devlet” terimi ile ticari faaliyetleri hariç, merkezi devlet, yerel yönetimler ve sosyal güvenlik fonları kastedilmektedir. Aşırı kamu açığı prosedürüne ilişkin hükümler, EPB’ye katılan ülkelerin, Euro alanında enflasyonist baskıya yolaçabilecek derecede borçlanmaktan kaçınmalarını sağlamayıamaçlamaktadır.12

Kamu Borçlanması Kriteri: Kamu borç stoku kriteri üye ülkelerin kamu borçlarınınGSYİH’lerine oranı %60’ı geçmemelidir.

Aşırı kamu açığı prosedürünün 2. maddesinde açıklanan borç kavramı, nominal değerlerle, yıl sonundaki borç stokunu ve genel devlet tanımındaki sektörlerin içindeki ve arasındaki konsolide toplam brüt borcu ifade etmektedir13.

Kriterler iki açıdan önem taşımaktadır. İlki, kriterlerin tek paraya geçiş için gerekli zemini hazırlaması, diğeri ise EPB’nin sürekliliğini sağlayabilmek. EPB’de sürekliliğin sağlanmasıyla istikrar sağlanacak, bu da esas olarak fiyat istikrarını belirleyecektir. Özellikle faiz oranına ve döviz kurlarına ilişkin kriterler, fiyat istikrarını doğrudan etkilemektedir. Bütçe açıkları ve kamu borç seviyeleri de, dolaylı olarak fiyat istikrarını etkilemektedir.

12 İbid., s.6.

13 İbid., s.14.

(28)

Maastricht Kriterleri ile Kopenhag kriterleri farklı içeriktedir. 1993 tarihinde Kopenhag’ta yapılan zirvede belirlenen kriterler, bir ülkenin AB’ye katılabilmesi için sahip olması gereken temel niteliklerdir. Bu kriterler; a) Siyasi Kriterler: Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı gösterilmesi ve korunmasını garanti eden kurumların varlığı, b) Ekonomik Kriterler: İşleyen bir piyasa ekonomisinin yanı sıra Birlik içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısına karşı koyma kapasitesine sahip olunması, c) Topluluk Mevzuatının Benimsenmesi: Siyasi, ekonomik ve parasal birliğin amaçlarına uyma dahil, üyelik yükümlülüklerini üstlenme kabiliyetine sahip olunmasından oluşmaktadır.

Maastricht Kriterleri EPB’de tam olarak yer alabilmek için üye ülkelerin uyması gereken beş şartı ifade ederken; Kopenhag Ekonomik Kriterleri, üyelik için başvurmuş, adaylığı kabul edilmiş, ancak AB’ye hemen katılabilecek durumda olmayan ülkelerden istenen, AB’ye katılım için zorunlu olan şartları ifade etmektedir.

Yaptırım Mekanizması

Belirtilen yaptırımlar Konseyin bu konuda vereceği karara bağlı olması nedeniyle ihtiyaridir. Doğrudan işleyen yaptırım mekanizması söz konusu değildir.

Referans değerlerinin aşılması veya aşılma ihtimalinin ortaya çıkması halinde Komisyonun Konseye sunacağı raporlarla bütçe açığı ve borçlanma kriterleri ile ilgili değerlendirme yapılarak Konseyce tavsiye ve uyarı kararı verilir.

Mekanizma şöyle işlemektedir:

Komisyon, önemli hataları belirlemek amacıyla, üye devletlerin bütçe vaziyetlerindeki ve kamu borç stoklarındaki gelişmeleri izler. Bütçe disiplinine uyulup uyulmadığını, kriterlerin birini veya ikisini yerine getirmediğini tespit ederse bir rapor hazırlar. Bu rapor, kamu açığının kamu yatırım harcamalarını aşıp aşmadığını ve üye devletin orta vadeli ekonomik durumu ve bütçe vaziyeti de dahil olmak üzere ilgili tüm diğer faktörleri dikkate alır. Ayrıca Komisyonun, kriterlerin yerine getirilip getirilmediğine bakılmaksızın, bir üye devletin aşırı kamu açığı

(29)

vermesi riskinin bulunduğu görüşünü taşıması durumunda, yine bir rapor hazırlama yetkisi vardır.

Komisyon, bir üye ülkede aşırı bir kamu açığı verildiği veya verilebileceği kanısında ise Konseye bir görüş bildirir. Konsey, Komisyonun tavsiyesi üzerine ve nitelikli çoğunlukla hareket ederek ve ilgili üye devletin sunmayı isteyebileceği görüşleri de dikkate alarak, genel bir değerlendirme sonrasında, aşırı bir kamu açığı bulunup bulunmadığına karar verir. Aşırı bir kamu açığı bulunduğuna karar verirse, ilgili üye devlete bu durumun belirli bir süre içinde sona erdirilmesi için tavsiyelerde bulunur. Bu tavsiyeler kamuya duyurulmaz. Konsey, belirlenen süre içinde, tavsiyeleri doğrultusunda etkili bir eylemde bulunulmadığını tespit ederse, söz konusu tavsiyeleri kamuya duyurur. Bir üye devletin Konseyin tavsiyelerini uygulamamakta ısrar etmesi durumunda, Konsey, açığın azaltılması yönünde gerekli gördüğü önlemleri belirli bir süre içinde alması için üye devleti uyarmaya karar verebilir. Bu takdirde, Konsey, durumun düzeltilmesine yönelik çabalarını incelemek üzere, ilgili üye devletten belirli bir takvim dahilinde raporlar sunmasını talep edebilir. Bu noktada alınan karara uymayan üye devlet, karara uymadığı müddetçe;

Konsey, belirtilen önlemlerin bir veya birkaçını uygulamaya ya da gerektiğinde bu önlemleri güçlendirmeye karar verebilir:

- İlgili üye devletten, tahvil ve menkul kıymet ihraç etmeden önce, Konsey tarafından belirlenecek ek bilgilerin yayınlamasını talep etmek,

- Avrupa Yatırım Bankasını, ilgili üye devlete yönelik kredi politikasını yeniden gözden geçirmeye davet etmek,

- Konseyce aşırı kamu açığının kapandığı görüşüne varılmasına dek, ilgili üye devletten uygun miktarda bir paranın Topluluk hesabına faizsiz olarak yatırılmasını istemek,

- Uygun miktarda bir para cezası uygulamak. Konsey dönem başkanı, alınan kararlar konusunda Avrupa Parlamentosunu bilgilendirir.14

14 İbid., ss.6-8.

(30)

Böylece tüm Topluluk üyelerinin, disiplinli maliye ve para politikaları uygulayarak, uzun vadeli fiyat istikrarını sağlama standartlarına uyumları amaçlanmıştır. Üye ülkeler para ve maliye politikalarını belirlerken, Topluluk normlarına uyum sağlama hedefini gözetmek durumunda kalacaklardır. Üye ülkelere, kriterleri yerine getirmedikleri takdirde, nitelikli çoğunluk ile Antlaşma’da öngörülen bu dört yaptırımdan biri veya hepsi uygulanacaktır.

2. Maastricht Kriterlerinin Değerlendirmesi

Maastricht Antlaşması’nın en önemli özelliği Ekonomik ve Parasal Birliğe dönük düzenlemeler getirmesidir. Ancak Topluluk bünyesinde üye devletlerin ekonomik yapılarının farklı karakterler taşıması, bu düzenlemelerin yapılmasını zorlaştırmıştır. Bu nedenle geliştirilen stratejide; bir yanda belirtilen yakınlaşma kriterlerinin sağlanması, diğer yandan aşamalı bir geçişle farklı ekonomik yapıların benzer konuma getirilerek, istikrarlı bir bütünleşme sağlanması planlanmıştır.

Optimal Para alanı teorisi temelde, belli bir grup ülkenin ulusal para birimlerinin değerini belirlenen kurlar üzerinden birbirlerine sabitlemesi ve üye ülkelerin para birimlerinin değerinin birliğe üye olmayan ülkelerin para birimleri karşısında serbest dalgalanmaya bırakılması esasına dayanmaktadır.

Ortak bir para sahası içerisinde para ve maliye politikaları ve birlik dışındaki üçüncü ülkelere uygulanacak esnek döviz kuru sistemi ile birlik üyesi ülkelerde tam istihdam, ödemeler dengesi ve iç fiyat istikrarı sağlanıyorsa, söz konusu bu amaçların en düşük maliyetle gerçekleştirildiği bölge“optimum para sahası” olacaktır.15

Mundell’e göre ortak para sahası’nın oluşturulmasına ilişkin diğer temel kriterler şunlardır: Açıklık/ekonominin büyüklüğü, ürün çeşitliliği, enflasyon oranlarının benzerliği, ekonomik entegrasyon. Ortak para sahası teorisine göre bir parasal birliğin asgari başarı koşulları şunlardır: Sık ve büyük ölçekli asimetrik

15 Özgür Tonus, Avrupa Birliği’nde Ekonomik ve Parasal Birlik ve Türkiye, İKV Yayın No:163, İstanbul, 2000, ss.4-5.

(31)

makroekonomik şoklarla karşılaşılmaması, üretim faktörlerinin üye ülkeler arasında tam hareketli olması; reel ücretlerde ve fiyatlarda esnekliğin bulunması ve bu sayede şoklara uyum yeteneğinin olması, üye ülke ekonomilerinin dışa açıklığı ve birbirleriyle önemli ticaret partneri olmaları, ihracatta çeşitlendirmenin bulunması, üye ülke ekonomilerinin finansal entegrasyon düzeyinin yüksek olması, fiyat istikrarı ve enflasyon hızlarının yakınlığı, üye ülkelerin ekonomi politikalarını koordineli biçimde yürütmeleri. Parasal birliğe üye ülkelerin enflasyon/işsizlik değiş tokuş oranı tercihlerinin birbirinden farklı olmaması.16

AB’de para politikası ve kurlar üzerindeki kontrol yetkisi ülkelerin elinden çıktığı için, ulusal para biriminin değerinin bir iktisat politikası aracı olarak kullanılma imkanı ortadan kalkmıştır. Bu durumda ortaya çıkabilecek ekonomik şoklar karşısında birlik düzeyinde iç ve dış dengeyi tekrar sağlayabilmek için eldeki alternatif araçlar olarak; Üretim faktörlerinin (özellikle işgücünün) hareketliliği ve ücretlerin esnekliği kalmaktadır.

Optimal para sahası teorisindeki koşullarla Maastricht kriterleri arasında faiz oranı, bütçe açığı, enflasyon, borçlanma konularında vurgu farklılığı vardır. Optimal para sahası teorisi parasal birliğin başarısını üretim faktörlerinin hareketliliğine, ücretlerin esnekliğine ve finansal entegrasyon düzeyine bağlamaktadır.

Maastricht’te enflasyonla ilgili kriter, ülkelerin farklı enflasyon oranı tercihleri söz konusu olur ise bunun önlenmesi amacıyla belirlenirken, parasal ve bütçesel kriterler birbirlerine ters düşebilmektedir. Örneğin kur seviyesinin korunması amacıyla yürütülen sıkı para politikası, ekonomide daraltıcı etki yaratarak, ekonomik canlılığın ve büyümenin üzerinde olumsuz etki yapabilir. Bu durumu aşabilmek için üye devletlerin ekonomileri dolaylı olarak bütçe açığı ve borçlanma kriterlerinde esneklik ihtiyacı duyabilir. Kriterler, bir yandan kamu kesiminin borç

16 Utku Utkulu, “Avrupa Parasal Birliği Gerçekten Bir Optimum Para Sahası mıdır?” Siyasa, Yıl:1, Sayı:1, 108-125, Güz 2005, s.111., Mundell, R.A.(1961), “A Theory of Optimum Currency Area”dan alıntı. http://ekosem.ieu.edu.tr/siyasa/siyasautkuson.pdf (23.01.2007)

(32)

stokuna ve bütçe açığına belli bir kısıt getirirken, diğer yandan enflasyon ve uzun vadeli faiz oranlarına bir sınır çizmektedir.

Bir diğer konu ise; milli gelir artışı, istihdam, bölüşüm hedefleri, kişi başına milli gelirin en az ne kadar olması gerektiği, finansal sistemin milli gelire oranı gibi maddi refah, ekonomik/finansal gelişmişlikle ilgili yapısal içerikli parametrelerin veya kamu kesiminin düzenleyici rolü ile ilgili uzun vadeli planlamalarda sık kullanılan makro politika hedeflerine herhangi bir atfın Maastricht Kriterlerinde mevcut olmamasıdır. Ayrıca, uluslararası rezervlerin ithalatı karşılama oranı, cari işlemler açığının milli gelire oranı gibi dış ekonomik ilişkilerle ilgili değişkenlere ilişkin istikrar kriterleri de bulunmamaktadır.

Özetle, Maastricht Kriterleri, bütçe ve fiyat istikrarlarının sağlanmasını mümkün kılacak şekilde iki temel politika aracı olan para ve maliye politikası araçlarının kullanımını belli ölçüde kısıtlamaktadır.17

Euro'ya geçiş için gerekli olması ve sistemin sürekliliğini sağlaması açısından önem arz eden kriterlerde birtakım eksiklikler söz konusu olsa da veya optimal para sahası tartışmalarındaki argümanlarla farklılık gösterse de uzun bir süreçten sonra tek paraya geçişin sağlanması son derece önemlidir.

Ortak paraya geçiş kapsamında uyum kriterleri, üye ülkeler arasında nispi düşük ve karşılaştırılabilir enflasyon seviyesini gerçekleştirmede katkı sağlayacaktır.

Bu uyum kriteri, üye ülkeler arasında nispi düşük, uzun vadeli faiz oranları ile tamamlanmaktadır. Kriterler aynı zamanda Euro'nun, enflasyon seviyesinin sürekli düşük olacağını ve uzun vadeli düşük faiz oranları sağlayacağını garanti etmemektedir ancak disiplin ve istikrar sağlama açısından önem taşımaktadır.

17 Alpan İnan, “Avrupa Birliği Ekonomik Yaklaşımı: Lizbon Stratejisi ve Maastricht Kriterleri”, Bankacılar Dergisi, sayı: 52, 2005, s. 74.

(33)

Kriterlerin asıl görevi, ortak paraya geçiş öncesinde, ülkelerin ekonomik göstergelerinde uyumun sağlanmasıdır. Üye ülkelerde enflasyon oranlarının düşük olması, ortak paraya geçişte beklentilerin karşılanması ve öngörü yapılabilmesi açısından kolaylık sağlayacaktır. Bu, aynı zamanda birbirlerine yakın, uzun dönemli faiz oranları için de geçerlidir. Karşılaştırılabilir düşük oranlı ve uzun dönemli faizlerde, sermaye stoklarının ülkeler arasındaki hareketi gereksiz hale gelebilecektir.

Böylelikle, sermaye yatırımları ve sermaye hareketlerinin yön değiştirmesi sonrası yaşanabilecek ekonomik değişikliklere karşı riski ortadan kaldırmaya yardımcı olacaktır.

Kamu borçlarının GSYİH'nın %60’ı, bütçe açıklarının GSYİH'nı %3 ünü aşmaması kriterleri, ortak paraya geçişte ön plana çıkan mali kriterlerdir. Bu kriterler yukarıda ifade edilen tespitlerden bir kısmına cevap vermektedir. Ekonomide kamu kesiminin büyüklüğü konusunda, dolaylı bir tanımlama yapılmaktadır. Şöyle ki, borçlanma ve açık kriterleri kamu sektörünün hareket alanını daraltarak, dolaylı bir sabit üst sınır çizmekte ve sonuçta ekonomide özel kesime daha fazla hareket alanı açmaktadır. 1950 ve 60'lı yıllarda bir çok ülkede hakim olan Keynesyen ekonomi uygulamalarıyla kamu harcamaları ve buna bağlı olarak kamu kesimi giderek büyümüştür. Bütçe kriterleri ile kamu harcamalarına ve dolayısıyla kamu kesiminin ekonomideki ağırlığına sınır getirilmektedir. Kamu kesiminin ekonomideki ağırlığının azaltılması bunun yerine daha rekabetçi ve etkin işleyen bir piyasa oluşturulması yönünde düzenlemelere gidilmiştir. Ancak bazı ülkelerdeki kamu ekonomisinin ağırlığı mali kriterlerin yerine getirilmesinde sıkıntılar yaşanabileceği olasılığını gündeme getirmiştir. Borçlanma kriterlerinin diğer görevi ise, istikrar beklentisidir. Kriterler ile her ülkenin kendi borçlarını disiplin altına alması ve sorumluluk taşıması gerekliliği ortaya konulurken tek paraya geçişte euro bölgesinde oluşabilecek borç yüklerini diğer ülkelere yüklemenin önüne geçilmektedir.

(34)

III. EKONOMİK ve PARASAL BİRLİĞİN GERÇEKLEŞME AŞAMALARI

Ekonomik ve Parasal Birliğin amacı, Topluluk ülkelerinin ekonomik standartlarını birbirlerine yaklaştırarak, sağlıklı iktisadi gelişmeyi desteklemektir.

EPB’nin sağlanması ile üye ülkelerin ekonomi politikaları ortak bir sorun haline gelecek ve serbest rekabete dayalı açık piyasa ekonomisi ve etkin kaynak dağılımının yanı sıra sağlam bir kamu maliyesi de ekonomik politikaların temel ilkeleri arasında kabul edilecektir.18

15-16 Aralık 1995 tarihinde gerçekleştirilen Madrid Zirvesi'nde EPB'nin üç temel aşama çerçevesinde tamamlanması kararlaştırılmıştır. Parasal Birliğin sağlanması için getirilen enflasyon, döviz kuru, uzun vadeli faiz hadleri, kamu borcu ve açığına ilişkin sınırlamalar istikrarlı ve büyümeye elverişli makroekonomik koşulların oluşturulmasını sağlamıştır.19

Madrid Zirvesi’nde alınan bu kararlar şunlardır: 20

- Avrupa tek para sistemi için gerekli hazırlık çalışmaları sürdürülecek ve 1 Ocak 1999 tarihinden itibaren Euro adı verilen para birimi tedavüle konulacaktır.

Bu tarihte birliğe üye ülkelerde EURO kullanılmaya başlanacaktır. Böylece EURO ismi, daha önceki yıllarda telaffuz edilen para birimi ECU’nun da yerini almıştır.

- Avrupa Para Enstitüsü yerine Avrupa Merkez Bankası faaliyete geçirilecektir.

- Maastricht kriterlerine üye ülkelerin uygun hareket edip etmedikleri Avrupa Birliği Konseyi tarafından kontrol edilecektir.

18 Rıdvan Karluk, Avrupa Birliği ve Türkiye, Beta Yayınları, 5.Baskı, İstanbul, 1998, s.55.

19 Gianfranco Bochıcchıo, Avrupa Birliği’nin Ekonomik ve Parasal Birlik Politikası ve Türkiye’nin Uyumu, İKV Yayınları No:16, İstanbul, 2003, s. 9.

20 Ayşe Günay, Ahmet Özen, Avrupa Birliği’nde Mali Disiplinin Sağlanmasına Yönelik Maastricht Kriterlerinin Anayasal İktisat Perspektifinden Değerlendirilmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, İzmir, 2002. s.74 http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi13/gunay.pdf (18.12.2006)

(35)

A. Birinci Aşama (1990-1994 )

Birinci aşama 1 Temmuz 1990 tarihinde başlamış ve 31 Aralık 1993 tarihinde sona ermiştir. Bu aşamada Maastricht Antlaşması'nın yürürlüğe girişi öncesinde alınmış tüm hazırlık önlemleri tamamlanmıştır. 14-15 Aralık 1990 tarihinde başlayan Hükümetler arası konferansta EPB’nin kurumsal yapısının, bütün üye ülkelerin onayı ile bir anlaşmada belirlenme zorunluluğu getirilmiştir. İkinci aşamaya geçiş tarihi olan 1 Ocak 1994 tarihine kadar her üye ülke sermaye hareketlerine ilişkin tüm kısıtlamaları kaldıracak, fiyat istikrarını sağlayacak, kamu maliyesini sağlamlaştıracak ve Merkez Bankalarını bağımsızlaştıracaktır.

Döviz kuru politikalarının değişmez bir şekilde sabitleştirilmesi temeline dayanacak olan para politikasının ana hedefi ise, Topluluk içinde fiyat istikrarını sağlamak ve genel ekonomi politikasını desteklemektir.

Fiyat istikrarı için üye ülkeler, bütçe açıklarını para basarak kapatamayacaklar ve kendi bütçe politikalarından sorumlu olacaklardır. Bütçelerinin açık vermesi durumunda, sınırsız bir şekilde kamu borçlanmasına gidilmeyecektir.

Ancak, istisnai olarak belirli durumlarda Topluluk seviyesinde mali yardım sağlanabilecektir. Ortak para politikasını belirlemesi ve yürütmesi için bir Avrupa Merkez Bankası (AMB) kurulacaktır.

Topluluk ve üye ülkelerde, kısa ve orta vadeli ekonomik gelişmelerin genel bir değerlendirmesi düzenli bir şekilde yapılarak izlenen ekonomi politikalarında koordinasyon sağlanacaktır. Ayrıca, üye ülkeler aldıkları ekonomik önlemler konusunda birbirleri ve Komisyon ile devamlı görüş alışverişinde bulunacaklardır.

Üç yıllık ekonomik politikaya yön verici ilkeler şunlardır; Komisyon’un teklifi ve Parlamento’nun görüşü alındıktan sonra AT Konseyi’ne sunulacak ve Konsey’in onayı alınacaktır. Komisyon, Parlamento’ya yıllık rapor verecektir. Bu rapor çerçevesinde Konsey, elde edilen sonuçların değerlendirilmesini her yıl 30 Haziran tarihinden önce yapacaktır.

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

Her ne kadarAhokpossi (2013) likidite riski arttıkça bankaların daha yüksek faiz marjı ile borç alıp vereceklerini ifade etse de likidite riski yüksek olan

Bu soruya cevap vermek için öncelikle cari faiz oranını hesaplamalı, sonra da tahvilin 5.. Ancak, enflasyonun borçlanma maliyetleri üzerindeki etkilerini dikkate aldı˘gı-

Bu ders ile öğrencinin finansal bakış açısı kazanması, yatırım projelerinin ve finansal kaynakları değerlendirilmesi ve uygun finansman modelinin

Banka tarafından Müşteri’ye kredi sözleşmesinde belirtilen limitte Türk Lirası olarak kullanma yetkisi verilen, geri ödemeleri ödeme planı çerçevesinde

Ülke geneli için hesaplanan Türki- ye Konut Fiyat Endeksi (TKFE) için tüm değerleme raporları, yine ülke genelini temsil etmek üzere hesaplanan Türkiye

2009 yılını 29,6 milyar TL seviyesinde tamamlayan yatırım fonlarının net aktif değeri 2010 yılının Nisan ayında bir önceki aya göre bir miktar azalarak 29,1 milyar

 İşlem ve ihtiyat saikiyle para talebi söz konusu olduğunda faiz oranının ne derece etkili olduğu tartışmalıdır..  Keynes’e göre, kişiler, aynı zamanda spekülasyon