• Sonuç bulunamadı

Üçüncü Aşama (1999-2002)

EPB'de üçüncü aşamaya girilmesinden itibaren, Genel Ekonomi Politikası ilkeleri gereği çok taraflı gözetim prosedürü ile üye ülkeler arasında ekonomi ve bütçeye ilişkin sürekli diyalog başlatılmıştır. Üye ülkelerin ekonomi politikalarını, Komisyon'un önerisiyle Konsey tarafından sunulan bu yönlendirici ilkeler doğrultusunda şekillendirmeleri istenmiştir.

Mayıs 1998'de yapılan AB Konseyi toplantısında hangi üye ülkelerin Euro'ya geçebileceği kararlaştırılmıştır. Söz konusu oylama kararı, üye ülkelerin Maastricht Antlaşması ile belirlenen yakınlaşma kriterlerine uyum sürecini belirleyen Komisyon raporlarına dayanılarak alınmıştır. İngiltere, Danimarka üçüncü aşamaya geçmeyeceklerini beyan etmişlerdir.

EPB'nin üçüncü aşaması 1 Ocak 1999 tarihinde başlamıştır. Bu tarih itibariyle Euro'ya, gerekli kriterleri yerine getiren 11 üye devlet (Almanya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İtalya, Lüksemburg, Portekiz) katılmıştır. Euro, 11 üye ülkede ortak resmi para birimi haline gelmiş ve üye ülkelerin ulusal paralarının Euro'ya dönüşüm oranları geri dönülemez bir şekilde sabitlenmiştir. Böylece Euro, Ecu’nün yerini almıştır. Danimarka ve İngiltere ile katılım şartlarını karşılayamayan Yunanistan ve İsveç ise “adaylar” olarak kalmışlardır. İyileşen ekonomik durumu sayesinde Yunanistan 1 Ocak 2001'deki Feria Avrupa Konseyi Zirvesi'nde katılımcı ülke olmaya hak kazanmıştır.

Euro'nun banknot olarak kullanımına ise 1 Ocak 2002 tarihi itibariyle başlanmıştır. EPB'nin üçüncü aşamasında kurulan Avrupa Merkez Bankası ile üye ülkelerde geçerli olacak para politikası tek elden düzenlenmeye başlanmıştır.22

22 İbid., ss. 11-12.

İKİNCİ BÖLÜM

EKONOMİK ve PARASAL BİRLİKTE MALİYE POLİTİKASI

I. MALİYE POLİTİKASI VE ARAÇLARI

Maliye politikası; fiyat istikrarı, büyüme, tam istihdam, gelir dağılımı, kaynak tahsis sürecinin iyileştirilmesi, enflasyon ve deflasyonla mücadele gibi temel makroekonomik amaçlar için kullanılan kamu harcamaları ve kamu gelirlerinin büyüklük ve bileşiminde gerekli düzenlemeleri yapmak olarak tanımlanabilir.

19.yüzyılda geçerli olan ve temel ilkesi; devletin, sınırlı alanlarda faaliyet göstermesi olan klasik ekonomi anlayışı giderek değişmiştir. Devlet, bir taraftan genişleyen görev ve hizmet alanı diğer taraftan gelir yaratıcı ve transfer harcamaları dolayısıyla sosyo-ekonomik yapılar üzerinde önemli etkiler yaratır hale gelmiştir.

1929’da yaşanan ve bütün dünyayı etkileyen ekonomik bunalım sonrası, maliye politikası ile ilgili ilk sistematik çalışmayı John M. Keynes, “Para, Faiz ve İstihdamın Genel Kuramı” kitabında ortaya koymuştur. Keynes’in getirdiği yeni yaklaşımın öncesi ve sonrasındaki maliye politikası yaklaşımları genel olarak şu şekilde özetlenebilir:

Klasik Yaklaşım: Tam rekabet koşullarında, ücret ve faiz esnekliği varsayımları altında ekonomi kendiliğinden ve sürekli olarak tam istihdam dengesindedir. Faiz oranı, tasarruf ve yatırımı eşitleyen noktada oluşur. Devlet müdahalesi gereksizdir ve bu dengeyi bozar. Devlet faaliyetlerinin temel hizmetlerle sınırlı tutularak devlet bütçesinin mümkün olduğu kadar küçük olması ve denk bütçenin gerçekleştirilmesi gereklidir. Maliye politikası tarafsız olmalıdır. Klasik ekonomistler, devlet faaliyetlerinin etkinliğinin çok düşük olduğu düşüncesiyle, kamu harcamalarının sınırlı tutulmasını istemişlerdir.23

Klasik görüşten sapmalar, özellikle 1930'lardan sonra önem kazanmaya başlamıştır. Bu çerçevede en önemli yenilik Keynesyen yaklaşımın ortaya çıkışıdır.

Keynesyen Yaklaşım: Keynes'e göre, ücretlerin düşme yönünde esnek olmaması ekonominin kendiliğinden ve sürekli olarak tam istihdamda dengede olmasını önlemektedir. Keynesyen modelde denge, tam istihdam düzeyine bağlı değildir. Bir ekonomide işsizlik söz konusu olduğu zaman, düşen ücretler; geliri ve dolayısıyla toplam talebi azaltarak tam istihdamı gerçekleştiremeyecektir. Keynesyen yaklaşımda toplam talep çok önemlidir. Bir ekonomide üretim ve istihdam hacmi toplam talep düzeyine bağlıdır. Keynesyen yaklaşımda piyasa ekonomisinin çok sayıda ekonomik kararı koordine edeceğini ve böylece toplam talep düzeyinin tam istihdam gelir düzeyini sağlayacak kadar yeterli olacağını beklemek mümkün değildir. Bunun yerine devlet, ekonomiye müdahale ederek ve kamu harcamalarını ve vergileri kullanarak toplam talebi yeterli düzeye çıkarabilir.24

Monetarist Yaklaşım: 1960 ve 1970'li yıllar süresince, Milton Friedman'ın önderliğinde birçok ekonomist Keynesyen kuramı eleştirmiş, serbest piyasa ekonomisine dayalı ve para arzına önemli bir yer veren bir kuram geliştirmişlerdir.

Monetaristlere göre, temel ekonomik durgunluklar parasal daralma sonucu, temel enflasyonist dönemler ise parasal genişleme sonucu ortaya çıkmaktadır. Para arzındaki bir artış, kısa dönemde, temel olarak üretimi etkileyecek, gerçek milli gelir düzeyi üzerinde geçici olarak bir artışa neden olacaktır. Ekonomik dalgalanmaların temel nedeni uygulanan yanlış para politikalarıdır ve iyi bir para politikası para arzında sabit bir artışa izin veren politikadır25.

Maliye politikası uygulamaları makroekonomik yapıyı etkileyen uygulamalar olduğundan, politika amaçları ve araçlarının çatışmaması büyük önem taşımaktadır.

24 İbid., s.9.

25 İbid. , s.13

Çeşitli maliye politikası uygulamalarının etkilerine genel olarak bakıldığında;

Vergilerin düşürülmesi ve kamu harcamalarının arttırılması ile uygulanacak genişletici maliye politikası, para politikası tarafından belirlenen enflasyon hedefi ile çatışabilmektedir. Yine gelir dağılımını düzeltmeye yönelik başka bir maliye politikası uzun dönemli ekonomik büyüme hedeflerini olumsuz etkileyebilmektedir.

İktisadi kalkınma, ekonominin gayrı safi milli hasılasına göre gittikçe büyüyen oranlarda yatırım yapabilme sürecidir.26 Bu süreç, toplam tasarruflarda artış yaratabilmeye bağlıdır. Ekonomik durgunluk evrelerinde vergilerde bir azaltılmaya gidilmesi, harcanabilir kişisel gelirin arttırılarak tüketimin canlandırmasını sağlarken, kamu gelirleri ve özel tasarruflarda düşüş ortaya çıkartacaktır. Ekonomik dengenin sağlandığı bir durumda ise vergi artışına gidilmesi tüketim harcamalarının kısılması ve tüketimi ilgilendiren endüstrilerde istihdam hacminin düşmesi sonucunu doğuracaktır. Enflasyonist bir ortamda, talep fazlasını azaltıcı veya arzı artırıcı yönde vergi uygulamaları önem kazanırken, deflasyonist dönemlerde talebi artırıcı ve talep yetersizliğini giderici vergi uygulamalarına ağırlık verilmesi gerekmektedir.

Olumlu bir maliye politikası, vergilerin ve kamu harcamalarının konjonktür dalgalarının azaltılmasına ve aşırı enflasyon ve deflasyondan uzak olarak gelişen bir tam istihdam ekonomisinin sürdürülmesine katkıda bulunacak şekilde belirlenmelidir.27

II. AVRUPA BİRLİĞİ’NDE MALİYE POLİTİKASI VE ANTLAŞMALARDA DÜZENLENMESİ

Ekonomik ve parasal birliğin 1 Ocak 1999’da son aşamasına geçilmesi ile birlikte para politikasının yürütülmesi Avrupa Merkez Bankası’nın sorumluluğuna bırakılmıştır. Maliye politikası ise üye ülkelerin sorumluluğunda kalmaya devam etmektedir. Üye ülkeler yetkileri dahilinde ulusal maliye politikalarını yürütmektedir.

26 İsmail Türk, Maliye Politikası, Turhan Kitabevi, 11. Baskı, Ankara, 1997, s.21.

Üye ülkelerin yönetiminde kalmaya devam eden maliye politikasının konumuna, Maastricht Antlaşması’nda subsisiarty (yetki ikamesi) ilkesi açıklık getirmektedir. Bu ilke ile, AB’nin tek başına yetki sahibi olduğu konular dışında, müdahalesinin daraltılması ve yetkinin mümkün olduğunca üye ülkeler tarafından kullanılmasını amaçlanmaktadır.28 Alınacak kararların en etkin idari birim tarafından alınması ifade edilmektedir. Maliye politikasının bu çerçevede önemi daha da öne çıkmaktadır. Özellikle üye ülkelerin ekonomik gelişmeler karşısında yapısal farklılıklarından kaynaklı politika tercihlerinin uyumlaştırılması ve Birlik çapında istikrarın sağlanması yönünde önlem almak gerekmektedir.

Maliye politikasına yönelik düzenlemeler için Topluluğu kuran Roma Antlaşması, tüm Topluluk için bir iktisat politikası getirmemektedir. Antlaşmada daha çok üye ülkelerin ekonomilerinin yakınlaştırılması konusunda sınırlı kalan düzenlemeler yer almaktadır. Kurucu Antlaşma genel anlamda ekonomik bütünleşme hedefini kapsamakta ancak ekonomik ve parasal birlik kavramına nasıl ulaşılacağı ve bunu sağlayacak hukuki mekanizmaların nasıl işletileceğini açıkça içermemektedir.

Parasal konulardaki hükümler dağınık şekilde bulunmaktadır.

Roma Antlaşmasının 6’ıncı maddesinde, ekonomik ve parasal konularda işbirliği sadece AET’nin işleyişi ile ilgili olarak ele alınmıştır. Antlaşmanın 70’inci maddesi Topluluk ile üçüncü ülkeler arasındaki sermaye hareketlerinin düzenlenmesi konusunda üyelerin döviz kuru politikalarının koordine edilmesini düzenlemiştir.

67’inci maddede yer alan parasal ve ekonomik politikaların koordinasyonunun sağlanması ile Topluluk içinde sermaye hareketlerini kısıtlayan engellerin kaldırılması esas itibariyle ortak pazarın işleyişi için düzenlenmiştir. Topluluk üyesi ülkelerin ekonomi politikaları arasında işbirliğini sağlamak üzere danışma organı niteliğinde bir para komitesinin kurulmasına ilişkin hükümler madde 105’te, ödemeler dengesi sorunlarıyla karşılaşan üyelere yardım mekanizmasına ilişkin hükümler madde 108’de, Topluluğun ortak çıkarlarını ilgilendiren ekonomik politikalar ve döviz kuru politikalarına ilişkin hükümler madde 103’te yer almıştır.29

28 Nurettin Bilici, Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, Seçkin Yayınları, 2. Baskı, Ankara, Ağustos 2005, s.49.

29 İbid., s.219.

Maastricht Antlaşması ile Topluluk düzeyinde yürütülecek maliye politikası, Roma Antlaşması'nın öngördüğünden daha fazla desteklenmesine ve ulusal bütçe kriterleri üzerine vurgu yapılmasına rağmen bu alandaki düzenlemeler daha çok koordinasyon düzeyinde kalmıştır. Bu koordinasyon özünde belli bir ekonomik büyüme oranı, kabul edilebilir bir işsizlik düzeyi ve sınırlı bir enflasyon oranı gibi ortak ekonomik amaçlar için yönlendirici bir prosedürdür30.

Maastricht Antlaşmasının 3a maddesi üye ülkelerin ortak hedeflerinin gerçekleştirilmesi için iktisat politikalarının sıkı koordinasyonunun sağlanmasını içermektedir. Maliye politikasının yürütülmesi üye ülkelerin ulusal yönetimlerinde kalmaya devam etse de iktisat politikalarının koordinasyonu ve belirlenen sayısal bütçe kriterleri gereği maliye politikalarının özerkliği sınırlandırılmıştır.

Koordinasyon ilkesi, Maastricht Antlaşması’nın çeşitli maddelerinde tekrarlanmaktadır, aynı şekilde 103. madde, üye devletlerin kendi iktisat politikalarını bir ortak çıkar sorunu olarak dikkate almaları ve onları Konsey bünyesinde koordine etmelerine işaret etmektedir.

Para ve maliye politikaları ortak bir amaç ve yükümlülükler içinde şekillenmektedir. Ancak ekonomik ve parasal birliğe geçiş sürecinde öne çıkan unsur; para politikasını yürütecek Avrupa Merkez Bankası’nın hedefi olan fiyat istikrarı olmuştur. Dolayısıyla maliye politikası daha çok Topluluk bünyesinde bu hedefin gerçekleştirilmesini destekleyecek bir politika olarak ele alınmıştır. Bunun diğer nedeni ise üye ülkelerdeki yapısal farklılıkların henüz giderilememiş olmasıdır.

Bu sonucun arkasında ekonomik ve parasal birliğin tarihsel sürecinin geçirdiği aşamalarda ortaya çıkan iki farklı görüş yatmaktadır: Barre raporunda ekonomik ve parasal birliğin 1976-1980 döneminde gerçekleştirileceği öngörülmektedir. Rapor daha çok Fransa ve Belçika’nın görüşlerini yansıtmakta olup

“Paracılar” olarak adlandırılan görüşe ağırlık vermektedir. Bu görüşe göre, para

30 Mircan Yıldız Tokatlıoğlu, Avrupa Birliğinde Maliye Politikası ve Türkiye Açısından Bir Değerlendirme, Alfa Basım Yayın, İstanbul, 2004, s.72, Peter Coffey, John R. Presley “European

birliğinin başarısının sağlanmasında öncelik, döviz kuru birliğinin gerçekleştirilmesidir. Daha sonra ekonomik politikalarda koordinasyonun sağlanması gerekecektir. Sabit döviz kuru politikalarında istikrar sağlamak için sermaye hareketlerinin kontrolünü savunan bu görüşe göre en önemli faktör parasal araçlardır.

Öncelikle parasal birliğin gerçekleştirilmesi daha sonra para ve maliye politikalarında koordinasyon sağlanmalıdır. Buna karşılık Almanya ve Hollanda’nın temsil ettiği “İktisatçılar” görüşü, döviz kuru birliği kurulmadan önce ekonomi politikalarında bir koordinasyonun sağlanması gereği üzerinde durmuştur. Bu koordinasyon sağlandığında para birliğine daha kolay geçmek mümkün olacaktır.

Ayrıca, bu görüş sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesinden yanadır. Werner Raporunda bu iki görüş uzlaştırılmaya çalışılmıştır.31

Maastricht Antlaşması Roma Antlaşmasından farklı olarak, bütçe kriterleri üzerindeki vurgu ve bu kriterlere uyulması için oluşturulan gözetim prosedürü ile önemli farklılıklar içermektedir. Bütçe pozisyonlarının yakınlaştırılması, bütçe disiplinini sağlamayı ve parasal birliğin uzun dönemli istikrarını tehlikeye sokacak aşırı bütçe dengesizliklerini gidermeyi hedeflemektedir. Roma Antlaşması’nda Avrupa’da bir ekonomik bütünleşme öngörülmüştür ancak Maastricht Antlaşması ekonomik bütünleşmeye yönelik net kriterler ortaya koymuştur. Roma Antlaşması’nda tek paraya geçişte ülkelerin döviz kurlarını belirleme yetkisini kısıtlayan hükümler bulunmamasına rağmen, Maastricht Antlaşması’nda ekonomik ve parasal birlik çerçevesinde tek paraya geçiş, para politikasının yürütülme yetkisinin merkezi para otoritesine verilmesi ve fiyat istikrarı çerçevesinde sağlam kamu maliyesinin sağlanması hedefleri, kriterler ile ortaya konulmuştur.

Ekonomik ve Parasal Birliğin birincil hedefi olan fiyat istikrarını yüksek borçlanma ve bütçe açıkları tehdit edebileceğinden, bir üye ülkenin borç sarmalına girmesi sonucu yaşayabileceği malı sıkıntı Topluluk para otoritesini etkileyecektir.

Aşırı açık düzenlemeleri, mali krizlerden kurtulmaktan çok krizlerin yaşanmasını önlemek üzere getirilmiştir. Aşırı kamu açığı prosedüründe ifade edilen referans değerler, planlanan ve gerçekleşen kamu açığının GSYİH’ya oranının % 3’ü

31 Karluk, op.cit., ss. 220-221.

aşmaması, kamu borcunun cari fiyatlarla GSYİH’ya oranının % 60’ı aşmaması şeklinde tanımlanırken, bütçe politikalarının yakınlaştırılması çok yanlı değerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Böylelikle ülkelerin bütçe politikalarını iradi kararlarıyla yönlendirmelerinin önüne geçilmektedir.

Topluluğun kuruluş yıllarından itibaren oluşturulan ortak bir bütçesi bulunmaktadır ancak Topluluk Bütçesi ekonomi politikalarının yürütülmesinde merkezi müdahale aracı olarak kullanılmamaktadır. Bütçe aracılığıyla üye ve aday ülkelere AB’nin uyumlu gelişimi ve ülkelerin adaptasyonu için farklı alanlarda çeşitli mali yardımlar yapılmaktadır.

Parasal hedeflere yönelik Maastricht Antlaşması’nda belirtilen bütçe disiplin kriterlerinin, büyüme ve istihdam üzerinde olumlu etkiler yaratacağı öngörülmüştür.

Bu öngörü şu mekanizmayı içermektedir; İstikrarlı bir makroekonomik çerçeve, daha düşük ve daha az oynak faiz oranlarına yol açar, bu da yatırım ve tüketim üzerinde olumlu etkiler yaratır. Fiyat istikrarının güvenilir ortamı, ekonomideki aktörlerin davranışlarını da etkileyerek istihdamı ve bu istihdamla uyumlu ücret düzeyini yükseltir32.

Maastricht Antlaşması’nda maliye ve para politikaları arasında bir asimetri söz konusudur. Daha çok para politikası öne çıkmakta, tek paranın istikrarını sağlamaya yönelik önlemler göze çarpmaktadır. Maliye politikası daha çok, para politikası hedeflerini destekleyen konumda kalmaktadır.

Maastricht Antlaşmasında para politikasının çerçevesi, çok daha net bir şekilde çizilmiştir. Maliye politikasının konumu ise, daha az belirgindir. Para ve maliye politikalarına verilen rollerdeki bu asimetri, ekonomik ve parasal birliğin çerçevesini oluşturmak için getirilen kurumsal düzenlemelerle de güçlendirilmiştir.

32 TÜSİAD , “Avrupa Birliği’nde Ekonomik Politikalar ve Türkiye Üzerine Yansımaları”, Yayın No: TÜSİAD-T/98 12-240, İstanbul, Aralık 1998, s.29.( European Commission, Economic Papers No:124 “Economic Policy in EMU-Rules and Adjustments”, November 1997. Çev.)

Bir yanda, tek döviz kuru ve merkezileşmiş bir para politikası, diğer tarafta Birlik ülkelerine göre farklılaşabilen adem-i merkezi maliye politikası söz konusudur.

III. EKONOMİK ve PARASAL BİRLİKTE MALİYE POLİTİKASININ ROLÜ

Ekonomik bütünleşme aşamaları arasında son aşamada bulunan ekonomik ve parasal birlik, AB içinde ekonomik büyüme ve istikrar çatısını yaratmayı amaçlamaktadır.

Avrupa Birliği’nde Ekonomi Politikasının temel hedefleri, fiyat istikrarı içinde büyüme, yüksek seviyede istihdam sağlama ile ödemeler dengesini gerçekleştirmek olup, ekonomi politikası, üye ülkelerin bu alanda izledikleri politikaların koordinasyonunu sağlamayı, rekabet ve yapısal politikalar gibi her üye ülkede farklı ortak politikaların koordinasyonunu kapsamaktadır.

Fiyat istikrarın sağlanması hedefi doğrultusunda üye ülkelerin, bütçe açıklarını para basarak kapatamamaları, ülkelerinin bütçe politikalarından sorumlu olmaları, bütçe açığı verilmesi durumunda, sınırsız bir şekilde kamu borçlanmasına gidilememesi ekonomik ve parasal birlikte istikrarın sağlanması açısından maliye politikası uygulamalarının önemini gösteren tedbirlerdir.

Maastricht Antlaşması’nda belirlenen bütçe açığı/GSYİH ve kamu borcu/GSYİH kriterleri fiyat istikrarının sağlanmasında çok önemli rol oynamaktadır. Bu kriterler maliye politikası tarafından belirlenirken para politikasını çeşitli kanallarla etkilemekte ve belirlemektedir. Şöyle ki; kamu harcamalarının, bütçe gelir kaynaklarıyla karşılanamaması durumunda açık oluşmaktadır. Bu açık, harcamaların devam etmesi buna karşın yeterli gelir yaratılamaması durumunda kontrolden çıkmakta ve sürdürülemez hale gelebilmektedir. Bu durumda açığın finansmanı gündeme gelmektedir. Farklı sonuçları olmakla birlikte, genel olarak iki yöntemle finansman sağlanmaktadır; biri borçlanma diğeri monetizasyon (parasallaşma). Borçlanma yoluyla yapılan finansmanda ilk etapta hane halkının

geliri artarak tüketimi dolayısıyla talebi artmaktadır. Ancak borçlanma nedeniyle faizlerin artması özel yatırımların ve tüketimin daralmasına neden olacaktır.

Talepteki net etki bu iki zıt yönlü değişimin sonucuna göre belirlenmektedir. Etki seviyesi ne olursa olsun sonuçta fiyatlar genel seviyesini yani enflasyonu yükseltecektir. Diğer taraftan kamunun borçlanma enstrümanlarının faiz getirisi dolayısıyla yabancılar tarafından talebinin artması yerli paranın kur dengelerini değiştirecektir.

Açığın, monetizasyona (parasallaşmaya) gidilerek kapatılması durumunda ise; açığın parasallaşması, para arzını arttıracaktır. Parasal genişlemeyle faizler düşecek ancak para arzının artışı dolayısıyla oluşan gelir artışı, toplam talebi arttıracaktır. Para arzının artması fiyatları arttıracak ve borçlanarak açığın kapatılması durumuna göre daha yüksek fiyat seviyelerine çıkılacaktır. Diğer taraftan parasallaşmayla ortaya çıkabilecek yerli paradan kaçış dövize yöneliş kur seviyesini etkileyecektir ki bu nedenlerle Maastricht Antlaşması, kamu borçlarının Avrupa Merkez Bankası veya ulusal merkez bankaları tarafından monetize edilmesi veya diğer ülkeler tarafından üstlenilmesini yasaklamıştır.

Sonuç olarak bütçe açığı/GSYİH ve kamu borcu/GSYİH kriterlerinin belirlenmesini sağlayan kamu harcamaları ve büyüme rakamları, enflasyon, faiz oranı ve döviz kuru parametrelerini çeşitli kanallarla etkilemekte ve belirlemektedir.

Borçlanmanın faiz oranları büyüme hızının üzerindeyse, borç yükü artacaktır.

Bütçenin faiz dışı harcamalarında verilen fazla ise borçların azaltılmasında yardımcı olmaktadır.33 Üye ülkelerin maliye politikası, belirlenen kriterlerin karşılıklı etkileşimi sonucunda Birlik ekonomisinde makro etkiler yaratmaktadır. Özellikle büyük ekonomilerin (Almanya, İtalya, Fransa gibi) uyguladıkları maliye politikalarının sonucunda oluşabilecek bütçe açıkları ve yüksek borçlanma oranları tek para politikasının istikrarını daha yüksek düzeyde etkileyecektir.

Birlik içerisinde sağlanmak istenen makroekonomik istikrar için gerekli maliye politikaları, ekonomik bekleyişleri olumluya çevirmede ve yatırım ortamını öngörülebilir kılmada ciddi katkı sağlamaktadır. Bu katkı sadece kamu yatırım ve tüketimi açısından değildir. Özel sektör, tüketim ve yatırım kararlarını alırken uygulanmakta olan maliye politikalarını, bu politikaların sürdürülebilirliğini ve gelecek dönem için uygulanması muhtemel maliye politikalarını dikkate aldığından, maliye politikaları özel talep üzerinde de etkili olmaktadır.34

Maliye politikasına bakış açısı son on yılda radikal şekilde değişmiştir. Bunda ekonomik denge için alınacak iradi mali kararlara şüpheyle bakılmasının rolü olmuştur. Bu nedenle geleneksel para politikası araçları kullanılması tercih edilmiştir. Yaşanan bu değişikliğin arkasında AB ve OECD ülkelerinde 1980’den başlayarak 1990’lı yılların sonuna dek süren benzeri görülmemiş boyutlara ulaşmış borç/GSYİH oranları yatmaktadır. Sorun, geçici dönemsel dalgalanmaların (resesyonlar gibi) ya da geçici harcama şoklarının (savaşlar ve doğal afetler gibi) yokluğunda oluşan geniş mali açıkların pek çok tarihi örneğe esas teşkil etmesidir.35 Bunun sonucunda mali sürdürülebilirlik, maliye politikasının temelini oluşturmuş ve maliye politikası kurgusunda temel reformlara gidilmiştir.36

Mali kurallar, kontrolsüz ve ihtiyari bütçe politikaları sonucu bütçe disiplininin bozulması ve borç sarmalına girilmesinin önüne geçmektedir. Bu kapsamda bütçe açıkları ve borçlanma konularında disiplininin sağlanması, kamu maliyesi uygulamalarındaki belirsizliğin azaltılmasına dolayısıyla ekonomideki aktörlerin uzun vadeli plan yapmasına yardımcı olmaktadır. Kamu harcamaları ve vergilerin büyüklük ve kompozisyonunun etkinleştirilmesi kamu maliyesinin

34 Mine Ergün, “Sürdürülebilir Maliye Politikası ve Maliye Politikasının Ekonomik Aktivite

Üzerine Etkileri: AB Uyum Sürecindeki Türkiye Örneği ve AB Ülkeleri Deneyimleri”

DPT Uzmanlık Tezi, DPT Yayın No:2684, Şubat 2005, s.2. http://ekutup.dpt.gov.tr /kamumali/ergunm/politika.pdf (24.12.2006)

35 Haluk Egeli, “Denk Bütçe Kuralları Üzerine Amerikan Yaklaşımları Karşısında Avrupa Yaklaşımları”.Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:5 Sayı:2 s.57., (Gioncarlo Corsettı and Noirel Roubını, “The American Economic Review, Volume 86, Issue 2, May-1996, 408-413, çev.) http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/2002sayi3PDF/egeli.pdf (17.02.2007)

36 Lars Calmfors, Giancarlo Corsetti, John Flemming, ve diğerleri “Fiscal Policy and Macroeconomic Stabilization in The Euro Area: Possible Reforms of the Stability and Growth Pact and National Decision-Making Processes” A Report By European Economic Advisory Group at CESifo (EEAG), s.2. http//www.tau.ac.il/~razin/FiscalPolicycesifo.ppt (14.09.2006)

düzelmesine katkıda bulunmaktadır. Ulusal düzeydeki mali kurallar bu nedenlerle ülkeleri ilgilendirmektedir. Bu tarz kuralların yokluğu daha yüksek kamu açıklarına ve borçlara neden olabilmekte ancak bu kuralları uygulayıp uygulamamak ilgili ülkenin tercihlerine bağlı olmaktadır.37

Maastricht kriterleri ile üye ülkelere getirilen kısıtlar, birtakım ülkelerin borç seviyelerinde genel olarak azalma sağlamış özellikle EPB’nin üçüncü aşamasına geçilen 1999 yılından sonraki dönemde borç/GSYİH rakamları üzerindeki olumlu sonuçlar görülmüştür.

Ulusal ekonomilerin bütçe dengesizliklerini yapısal bir hale gelmeden gidermeleri istikrarlı bir tek para rejimi için son derece önemlidir. Konuya Ekonomik ve Parasal Birlik çerçevesinde bakıldığında kötü bir mali yönetimin etkilerinin euro alanına yayılma riski göz ardı edilmemelidir. Böyle bir durumda dengeli para ve maliye politikaları yürütebilmek ve koordinasyonunu sağlamak çok zor olacaktır.

Döviz kuru politikasının ülkelerin elinden çıkmış olması istikrar amaçlı bütçe politikasının önemini arttırmaktadır.

Ulusal bütçelerin borçlanmasını sürdürülebilir tutması ekonomik ve parasal birliği yüksek faiz oranlarının olumsuz etkisinden koruyacaktır. Maastricht kriterleri zamanla bütçe açıklarını kaldırmaya yöneliktir. Bu da faiz oranlarını, hükümetlerin borç yükünü, dolayısıyla kamu ve özel sektör yatırımlarını olumlu yönde etkileyecektir. Yatırımlar için uygun ortamın sağlanması, dünya ekonomisinde yaşanan gelişmelere AB ekonomisinin uyum sağlama gücünü arttıracaktır. Kamu sektörünün eğitim, sosyal güvenlik, sağlık, araştırma-geliştirme, altyapı gibi alanlarda yatırımlara fon ayırabilmesini, özel sektörün de iyi yetişmiş işgücü ve gerekli altyapıyla yeni ve rekabetçi yatırım alanlarına yönelmesini, dolayısıyla AB ekonomisinin dünya ekonomisinde daha dinamik ve güçlü bir pozisyon alabilmesini sağlayacaktır.

37 José Manuel González PARAMO, “Fiscal and Monetary Policy in EMU”, 10. Internationales Finanz- und Wirtschaftsforum, Vienna, 11 November 2004. s.2 http://www.ecb.int

/press/key/date/2004/ html/sp041111_2.en.html (18.10.2006)

Mali disiplin sağlanamadığı takdirde parasal ve mali hedefler arasında oluşabilecek tutarsızlık beklentisi fiyat düzeyini arttırıcı etki yaratarak Euro üzerinde olumsuz etkiler ortaya çıkartabilecektir.

IV. KAMU MALİYESİNDE YASAL DÜZENLEME İHTİYACI

Mali düzenlemeler, ekonomi üzerindeki keyfi müdahalelerini en aza indirmeyi amaçlayan, dolayısıyla ekonominin istikrar içinde işlemesine yönelik kurallar içermektedir. Anayasal iktisadın temel amacı mali ve parasal disiplini tesis etmek, hükümetlerin seçim ekonomisi ve popülist politikalar uygulamalarını engellemek, devletin sınırlandırılması ile bireylerin ekonomik hak ve özgürlüklerini korumak ve güvence altına almaktır.38

Mali ve parasal disiplinin sağlanması konusunda üye ülkelerin uyacakları ekonomi politikalarına önemli bazı sınırlamalar getirmekte olan Maastricht Antlaşması, Antlaşmayı imzalayan ülkelerin uymak zorunda oldukları hükümleri içermektedir. AB’ye üyelik sürecinde Kopenhag ekonomik kriterlerine uyum sağlama ve Maastricht kriterlerine yakınsama, ekonomi politikalarının belirlenmesinde temel perspektifi oluşturmaktadır.

Yatırım ortamının hem hukuki hem de iktisadi açıdan iyileştirilmesi, sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ve yabancı sermaye yatırımlarının teşvik edilmesi doğrultusunda ülkelerin yasal düzenlemeler yapması uyumlu bir ekonomik parasal birlik için çok büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle bazı ülkelerde reformlar yapılmasına, kamunun tekel konumunda olduğu sektörlerin rekabete açılmasına ve buralarda hukuki düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur.39

38 Günay, Özen, op.cit., s. 74.

39 Yavuz Ege, “Dünyadaki Uygulamalar Işığında Rekabet Politikası ve Özelleştirme”, Hazine Dergisi, Ocak 2000, Sayı 13, s.71.

Benzer Belgeler