Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 10.Taraflar Konferansı, 18- 29 Ekim 2010 tarihleri arasında Japonya’nın Nagoya ilinde gerçekleştirildi. Konferans salonlarının hükümet temsilcilerini ağırladığı dakikalarda uluslararası çiftçi örgütü La Via Campesina’nın öncülüğünü yaptığı binlerce insan yaşam üzerinde kurulan patentleri, terminatör gen kullanımını, yerel halkların izni olmaksızın doğa varlıkları üzerinde tasarrufta bulunulmasını ve biyolojik çeşitlilik ve iklim
değişikliğine karşı geliştiren her tür piyasa mekanizması çözümünü protesto ettiler.
Bu protestolar sürerken, 200 devletin çevre bakanlıkları Nagoya toplantısı ile Birleşmiş Milletlerin biyolojik çeşitlilik kayıplarının önümüzdeki yıllarda yaratacağı ciddi sonuçlarının boyutlarını ve bu sonuçlara karşı BM’nin yeni
stratejisini belirlemek üzere müzakelere başlamıştı. Bu müzakereler sonucunda çıkan Nagoya Deklarasyonu’nun taraflar tarafından onaylanması halinde 2020 yılında yürürlüğe gireceği düşünüldüğünde “salondakilerin”
“sokaktakilerin” talepleri konusundaki tavırlarını anlamak güç değil. Küba, Venezuella ve Bolivya’nın görüşmelerin yetersiz olduğunu ve fakat karşı çıkılmasında bir fayda görmemeleri de Nagoya’dan da köktenci bir çözüm arayışı çıkmayacağı, halkların acil sorunlarına karşı somut çözüm umutlarının yine önümüzdeki 10 yıl sonraya devrettiğini anlıyoruz.
Sermaye Tedirgin
BM’nin ekim ayının sonlarında yayımladığı raporda ise “iş dünyası açısından, türlerin ve ekosistemlerin kaybının yarattığı finansal risklerin uluslararası terörizmin yarattığından daha büyük bir tehlikeyi içerdiği”ne yerildi. Buna göre BM biyolojik çeşitlilik sorununun finans dünyası, sigortacılık ve bankalar açısından yarattığı “mali” yükün 50 milyar doları bulabileceğinden yakınıyor ve buna karşı “mümkün olduğunca dışsallıkların içselleştirilmesini” öneriyor. Ancak yaşanınla küresel yıkımı da bir yatırım alanı haline getiren şirketler, biyolojik çeşitlilik konferansı gibi uluslararası toplantılarda devletlerle birlikte yükümlülük altına girmekten kaçıyor.
Yaşam, Direniş ve Çevresel Adalet İçin Uluslararası Yürüyüş
Sosyal ve ekonomik yıkımdan etkilenen binin üzerinde kadın ve erkek; çiftçi ve yerli; kentte ve kırda yaşayan insan, cancun/mexico’da 5 kafile halinde yürüyüş yaparak 29 Kasım- 10 Aralık 2010 tarihleri arasında BM İklim
Değişikliği Taslak Sözleşmesini görüşmek üzere toplanan umarsız egemen ülkeleri ve kapitalistleri protesto etmeyi planlıyorlar. Bu yürüyüş, “çevresinden Etkilenen İnsanların Ulusal Meclisi” tarafından, “Uluslararası çiftçi Hareketi La Via Campesina” tarafından ve Birleşik Devletler, Kanada ve Meksika’da yer alan pek çok farklı hareket tarafından organize edilerek ilk olarak San Luis Potosi, Guadalajara ve Acapulco’da başlayıp diğer kır, kent ve öğrenci
hareketleri ile birleşerek 30 Kasımda çevresel ve sosyal adalet talebini sunmak üzere yapılacak. Diğer iki yürüyüş korteji ise Oaxaca ve Chiapas’dan yola çıkıp 3 aralıkta Cancun’da olmak üzere La Via Campesina tarafından organize edilen çiftçilerin ve Yerlilerin Kampı’nın açılış törenlerine katıldı.
Dipten Gelenlerin Sesi Büyüyor
İkizdere’nin sit alanı ilan edilmesi, Senoz vadisinin sit yapılmamasının iptali, Munzur Vadisi’ndeki baraj karşıtı hukuki kazanımlar, son düzlükte Tabiatı Koruma Kanunu ile göğüslenmek isteniyor. Nükleer karşıtları yargılanırken, Derelerin kardeşliği temsilcilerinin her açıklaması adım adım izlenirken, yeni güvenlik konseptinin hangi zeminde tarif edildiğini iyi görmek gerekir. Suyun Ticarileştirilmesi Hayır Platformu’nun İstanbul’daki buluşmasından da bir kez daha anlıyoruz ki Türkiye’de çevre mücadelesi giderek bir ekoloji mücadelesi haline dönüşüyor ve uluslararası alanda da muadillerini bulmaya başlıyor. Hükümetin çevre mücadelelerini yalıtma süreçleri karşısında daha fazla ortak mücadeleye dünden daha fazla ihtiyacımız var.