• Sonuç bulunamadı

Tabiat ve Biyolojik Çe

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tabiat ve Biyolojik Çe"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı Su Havzalarına, Ormanlara, Meralara, Kıyı Ekosistemine ve Biyoçeşitliliğe Saldırıdır (STHP Basın Açıklaması)

2009 tarihinden beri hazır halde bekletilen ve 2010 Ekim sonunda meclise sunulan Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun tasarısı ile yürürlüğe girdiği andan itibaren o tarihe kadar alınmış Tabiat Sit kararları, Milli Parklar, Tabiat Parklarının koruma statüleri iptal edilecektir.

Bu taslak yasallaşırsa:

Su Kullanma Hakkı Sözleşmesi imzalamış ve /veya HES (Hidroelektrik Santral) için lisans almış tüm şirketlerin önünde engel olarak duran havza koruma statüleri kaldırılacaktır. Böylece Milli Park olan Munzur vadisinde, Arılı, çağlayan, İkizdere Vadileri gibi 1. derece sit alanı ilan edilen vadilerde şirketlerin faaliyetleri yasallaşacak ve HES inşaatları hız kazanacaktır.

Bu yasa ile İstanbul’a yapılması planlanan 3. Boğaz Köprüsü projesinin önündeki bir yasal engel daha kalkacaktır. İstanbul’un kuzey ormanlarını, tarım arazilerini, su havzalarını, doğal ve yabanıl hayatı tehdit eden 3 köprü projesi İstanbul İl Çevre Düzeni Planına, uluslararası sözleşmelere aykırı olmasına rağmen başka bir neo-liberal saldırı aracı olarak hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Köprü yapımı ve İstanbul’un kuzeyine doğru yoğunlaşan yapılaşmayı önlemek için İstanbul 3 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 15.11.1995 tarih ve 7755

numaralı Beykoz, Sarıyer, Ömerli ve Şile’yi koruyan “İstanbul Kuzey Kesimi – Karadeniz Kuşağı Doğal SİT Alanı” kararı da kaldırılmak istenmektedir.

2. Köprü nasıl Elmalı barajını öldürdüyse, 3. Köprü ve bağlantı yolları da Ömerli barajını yok edecektir. Bunun anlamı İstanbul ve çevresindeki tüm su havzaları için geri sayımın başlaması demektir. Kendi su kaynaklarını kirleten İstanbul dışarıdan daha fazla su getirilmesini talep edecektir. Istranca Derelerini Melen havzasından İstanbul’a su taşınması takip etmiştir. çevre ve Orman Bakanının alınan SİT kararlarını eleştirirken adeta sermayenin temsilcisi gibi konuştuğu dikkate alındığında bu yasa yürürlüğe girdiğinde doğayı, ormanları, dereleri hangi tehlikelerin beklediği açıkça görülmektedir.

Bu yasa ile tüm tabiat kararları, doğal alanları kimlerinin ve nasıl kullanılacağı ile ilgili karar verme yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığına verilecektir.

Bakanlığın alacağı kararlar, bugüne değin HES (hidroelektrik santral) lisansı vererek Anadolu’daki tüm derelerin ve su havzalarının ticarileştirilmesini sağlayan bakanlığa bağlı aynı bürokratlar, bakanlığın belirleyeceği akademisyen ve gene bakanlığın seçeceği STK’lardan oluşan kurullar tarafından verilecektir.

Koruma statüleri iptal edilen havzalarda yeniden koruma alanlarının belirlenmesi için 3-8 yıl kadar bir süre gerekmektedir. Bakanlığın bağlı bulunduğu hükümetin politikasını yerine getirecek kararları bu boşta kalan süre zarfında vereceği ve tüm doğal alanları koruma esaslı değil kullanma esaslı değerlendirileceği ve ticarileştireceği açıktır.

Bakanlığın politikasının ise doğal alanları sermaye saldırganlığına açma, doğayı metalaştırma ve yok etme çizgisinde ilerlediği AKP iktidarı boyunca yaşama geçirilen uygulamalarla kanıtlanmıştır. AKP iktidarı derelerini, ormanlarını, toprağını, su havzalarını korumak için direnen halkın karşısında şirketlerin çıkarlarını savunmaktan bir an bile vazgeçmediği gibi sermayenin hareket alanını geliştiren bütün yasal düzenlemeleri bir bir yaşama geçirmektedir. Bu taslak yasallaşırsa, hazine arazileri, meralar, ormanlar ve su havzaları kullanıma açılacaktır. çevre ve Orman Bakanlığı yasadan aldığı yetki ile gerekli gördüğünde doğal alanlarla ilgili izinler, intifa veya irtifak haklarını üçüncü şahıslara devredilebilecektir

Yasa tasarısına göre tür ve habitatları koruma bahanesi ile doğal alanların işletme yetkisi il özel idarelere, belediyelere, vakıf ve derneklere bakan onayı ile verilebilecektir. Böylece sadece doğal alanlar değil Anadolu’da yetişen tüm

(2)

Bakanlık bu yasa ile koruma alanlarına ait uzun devreli gelişme plan yapma yetkisini de özel kuruluşlara

devretmektedir. Yasaya göre şirketlerin kullanımına sunulan doğal alanlar özel güvenlik güçleri ile korunacaktır. Bugün Anadolu’nun pek çok yerinde şirketlerin HES yapmak için talan ettiği su havzalarında derelerini korumaya çalışan yöre halkına Jandarma ve özel güvenlik kuvvetleri müdahale etmektedir. Benzeri müdahalelerin elinden merası, deresi, ormanı ya da kamulaştırılarak tarlası elinden alınanlar için de yaşanacağı açıktır.

Çevre ve Orman Bakanlığı’nın; şirketlerin önünü açmak, doğal varlıkları şirketlerin kullanımına sokmak için yasa tanımazlığı bu taslak yasa ile de sınırlı değildir. Bilindiği gibi Hasankeyf ve Allianoi için tarihi sit kararları

bulunmasına rağmen her iki sit alanında da baraj yapımı için çalışmalar hızla sürmektedir.

Unutulmamalıdır; bu tasarı ve doğal, tarihi ve kültürel varlıkların ticarileştirilmesi için yapılan tüm uygulamalar, Türkiye’nin taraf olduğu, Bern Sözleşmesi Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşam Alanlarını Koruma Sözleşmesi (l982-Türkiye 1984 de imzaladı), Dünya Mirası Sözleşmesi: Dünya Kültürel ve Yaban Mirasının Korunması (l983 Türkiye katılımı), Ramsar Sulak Alanlar Sözleşmesi (l971-Türkiye l994) gibi uluslararası anlaşmalara da aykırıdır.

Doğal alanların korunması ile ilgili tüm uluslar arası anlaşmaların da yok sayıldığı bugün, gelinen noktada, idare yani Çevre ve Orman Bakanlığı; yasa yapma-yürütme, plan değişikliği yapma ve uygulama hakları ile donatılmış, su havzalarını bütünleşik olarak yöneten, AB su çerçeve direktifine uyumlu kamu-özel ortaklığıdır.

Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun tasarısı ile sit ve tabiat koruma kararlarının iptal edilmesi de dahil yukarıda sayılan tüm değişikliklerle, doğal ve kültürel varlıkların kullanımı; paydaşların yönetimine ve kullanımına sunulmaktadır.

Paydaşlar; doğayı ve doğal varlıkları sermaye birikimine sokan/sokacak olan şirketler, ilgili kamu–özel kurumları ve bu kurumların seçtiği (şirket-kamu işbirliğindeki) sivil toplum kuruluşlarıdır.

Yasa ile tüm Anadolu’da su kullanım hakkı sözleşmeleri ile HES yapımı için 49 yıllığına şirketlere devredilen 2000 civarında dere parçası ve havzasının, 10.000 civarında olacağı varsayılan mikro-HES’lerin (0.5 MW’dan daha az kurulu gücü olan HES’lerin) yapılacağı alanların ticarileştirilmesinin, ormanların ve meraların şirketlerin kullanımına sokulmasının, maden arama ve çıkarma faaliyetlerinin yolunu daha güçlü açmış olacaktır.

Bizler:

Doğayı; dereleri, meraları, ormanları, yer altı sularını, madenleri, biyolojik tür ve çeşitliliği şirketlerin sermaye

birikimine sokan, Bugüne değin alınmış sit kararlarını ve tabiat parklarını, milli parkların koruma kararlarını kaldıran, Doğal alanlar ile ilgili kararları Hükümetin politikaları doğrultusunda alan çevre ve orman bakanlığının kurullarına ve

bakanın doğrudan onayına bırakan, “Tabiat ve Biyolojik çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı”na karşıyız.

Suyun ticarileştirilmesine, doğanın metalaştırılmasına ve sermaye talanına açılmasına karşı mücadelemiz sürecektir. Bu yasanın Meclis’ten geçmemesi için de mücadele edeceğimizi duyuruyoruz ve yasanın arkasında duran herkesi uyarıyoruz:

Halkın direnişini yasalarınızla engelleyemeyeceksiniz.

İstanbul ve Marmara 3. Köprüye karşı yürüttüğü yaşam savaşını kazanacaktır.

Anadolu nükleere, siyanürlü altına, çimento fabrikalarına, HES ve su bentlerine karşı yürüttüğü yaşam savaşını kazanacaktır.

Zafer direnen halkın olacaktır.

(3)

3. KÖPRÜ YERİNE YAŞAM PLATFORMU ***

‘The Nature and Biodiversity Conservation Draft Law’ is an attack on water basins, forests, common grazing grounds, coastal ecosystems and biodiversity

‘The Nature and Biodiversity Conservation Draft Law’, completed and held back since 2009 and presented to the approval of the National Assembly by the end of October 2010, means the abolishment and cancellation of the natural site conservation status of all nature parks, Nature Conservation habitats and national parks.

If the draft is finalized into legislation:

The basin conservation status of numerous water basins, a status that hindered companies with a hydroelectric power plant construction license and a water usage right contract to appropriate rivers and water basins, will be lifted. The intervention of companies into the natural life at Munzur Valley Natural Park, at Arili, Caglayan, Ikizdere valleys, all given the status of 1. grade natural conservation sites, will be legalized and all over, hydroelectric power plant

construction will proceed in full speed.

Through the intended legislation, one more legal hinderance against the 3. Bridge project on the Bosphorus Strait will be lifted. The 3. Bridge project, a recent neoliberal attack, threatening Istanbul’s Northern Forests, agricultural

grounds, water basins, natural and wild life, is being pushed through with all governmental force, although it is against the urban environmental plan projects for Istanbul and against international conventions. The decision of the 3.

Committee for the Conservation of Istanbul’s Cultural and Natural Heritage with the file number 7755, put into effect on 15.11.1995, and putting the sites of Beykoz, Sarıyer, Ömerli and Şile under legal protection and declaring the Northern sectors-the Black Sea belt of Istanbul as natural conservation sites, is now under attack and will be lifted by the new law, if the draft is to be approved by the National Assembly.

Through the new legislation, the right to decide over the fate of natural conservation sites and natural habitats, is handed over to the Ministry of Environment and Forestry.

The decisions of the Ministry will be made by the same bureucracts, who gave hydroelectric plant licenses to hundreds of companies, opening the way for the commercialization of water resources; rivers and basins all over Anatolia. Beside the crew of bureucrats, academicians and representatives of non-governmental organizations, chosen by the ministry, are included in the decision-making committee.

In order to re-determine the conservation sites, the protective status of which are abolished, a period of 3 to 8 years will be needed. It is clear that the government, to which the ministry belongs, will put its neoliberal policies in effect during this time of no protection and approach all natural sites, not with an eye on conservation, but with an eye on opening all wildlife, rural and non-inhabited areas to commercial use and industrial exploitation.

If the draft is put into full effect, all public domains, common grounds, forests and water basins will be subject to commercial use. By the authorization of law, the Ministry of Environment and Forestry will be able to endorse over the property or usage rights on natural habitats to third parties, and give permissions to mining, power plant

construction or industrial agriculture projects, in name of the ‘higher common interest’.

Under the pretense of the protection of species and habitats, the ministry can give approval to the management of natural sites by municipalities, foundations and associations. This way, not only natural sites, but all endemic and non-endemic species and families of Anatolia will be commercialized, under the direct authority of the Ministry.

Through the new legislation, the Ministry also hands over the right to make long-term development plans for natural sites to private enterprises. According to the new draft, the natural sites so opened to private appropriation will be protected by private security forces.

(4)

constructing their own hydroelectric plants in wild haste, have to face the intervention of private security forces and the gendarmery. It is clear that, similar confrontations are awaiting local people trying to defend their common grazing grounds, streams and lakes, forests, or their own fields, which are first being expropriated by the state, and then handed over to private enterprises in big chunks.

The lawless attitude of the Ministry of Environment and Forestry, giving economic privilege to companies and preparing the ground for the utilization of nature by commercial interests, is not limited to this draft. As well-known, although there are court decisions concerning the historical conservation site status of Hasankeyf and Allianoi, dam construction work proceeds in full speed at both sites.

We should all keep in mind that, this draft and all interventions commercializing historical, cultural and natural conservation sites are against international agreements and conventions signed by Turkey, such as: The Bern

Convention: The European Agreement for the Protection of Wildlife and Habitats (1982- signed by Turkey in 1984), The World Heritage Convention: The Conservation of World’s Cultural and Wildlife Heritage (joined by Turkey in 1983), The Ramsar Agreement on Wetlands (1971-signed by Turkey in 1994).

Through the new legislation, the way will be opened even more strongly to the commercializaton of all water sources given over to the usage of companies for 49 years, right now concerning over 2000 streams and river basins for the 10.000 planned private micro-hydroelectric plants; the utilization of forests and common grazing grounds by companies, and all mining projects.

We are against the The Nature and Biodiversity Conservation Draft Law :

Because it integrates the nature, streams, rivers, common grazing grounds, forests, underground waters, mines, biological species and diversity into the capital accumulation process of companies

Lifts the conservation status of conservation sites, nature parks, national parks and wild

Leaves the decisions to the Committees of Ministry of Environment and Forestry, which work in full harmony with neoliberal governmental policies

We will continue our struggle against the commercialization of water, the commodification of nature and the opening up of nature to the plunder of the capital.

We announce hereby, that we will fight against this draft and we warn all, who support this draft law: You can not stop the resistence of the people through your laws.

The people of Anatolia will succeed in their struggle for life against nuclear energy, cyanided gold, cement factories, hydroelectric plants and water dams.

The victory belongs to the resisting people.

The Platform Against the Commercialization of Water

The Platform Against the Third Bridge on the Bosphorus Strait

Referanslar

Benzer Belgeler

Sakı ve ark en sık izole edilen türün C albicans türü olarak bildirilirken, Sabz ve ark en sık izole edilen türün C parapsilosis olarak bildirmişlerdir 20,21 Brezilyada

A checklist for zooplankton (Rotifera, Copepoda, Cladocera) of European Turkey inland waters.. Zooplankton seasonal abundance and vertikal distribution of highly

Habitat destruction not only cause species extinction but also cause decrease in population size which results in loss of genetic diversity.... The death of the last individual of

GENETIC DIVERSITY: the total number of genetic characteristics of a specific species, subspecies, or group of species.. The total number of

Ortak özelliklerinden biri de yaklaşık elli yıldır üret­ mek ve Türk plastik sanatlarına özgün yapıtlar ka­ zandırm ak olan sanatçı­. ların değerli

Bu tez çalışmasında, çeşitli hücre yapılarına sahip karbon fiber çekirdekli sandviç kompozitlerin imalatı yapılarak mekanik özellikleri, sayısal ve deneysel olarak

the name of the homeland which had dissappeared at horizon with the tears of cretans, who had to leave it and Ümit was the Turkish ship, unable to overcome this voyage, and had let

Sonuçta, belirgin olarak canlı-merkezci anlayıştan uzak, sadece omurgalı canlıları gözeten, varlığı doğal ve doğal olmayan olarak ayıran bir düalizm perspektifinden