• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ (TEFSİR) ANABİLİM DALI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ (TEFSİR) ANABİLİM DALI"

Copied!
112
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ (TEFSİR)

ANABİLİM DALI

20/ṬĀ-HĀ SURESİNİN FİLOLOJİK VE TEMATİK İNCELEMESİ

Yüksek Lisans Tezi

TUBA HAŞİMOĞLU

Ankara, 2018

(2)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ (TEFSİR)

ANABİLİM DALI

20/ṬĀ-HĀ SURESİNİN FİLOLOJİK VE TEMATİK İNCELEMESİ

Yüksek Lisans Tezi

Tuba HAŞİMOĞLU

Tez Danışmanı

Dr. Öğr. Üyesi Esra GÖZELER

Ankara, 2018

(3)
(4)

IV Tez Doğruluk Beyanı Belgesidir.

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne,

Dr. Öğr. Üyesi Esra GÖZELER danışmanlığında hazırladığım

“20/Ṭā-Hā Suresinin Filolojik ve Tematik İncelemesi (Ankara.2018)” adlı yüksek lisans - doktora/bütünleşik doktora tezimdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu, başka kaynaklardan aldığım bilgileri metinde ve kaynakçada eksiksiz olarak gösterdiğimi, çalışma sürecinde bilimsel araştırma ve etik kurallarına uygun olarak davrandığımı ve aksinin ortaya çıkması durumunda her türlü yasal sonucu kabul edeceğimi beyan ederim.

12.06.2018 Tuba HAŞİMOĞLU

(5)

V

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR VIII

TRANSLİTERASYON SİSTEMİ IX

ÖNSÖZ X

GİRİŞ 12

1. Araştırmanın Konusu ve Önemi 12

2. Yöntem ve Kaynaklar 19

BİRİNCİ BÖLÜM

20/ṬĀ-HĀ SURESİNİN ANAHTAR KAVRAMLARININ FİLOLOJİK

İNCELEMESİ 22

1. Ṭā-Hā 22

2. Teşḳā 28

3. Et-Teẕkira 29

4. İstevā 30

5. El-Esmāʾu’l-ḥusnā 31

6. En-Nār 33

7. El-Vādi’l-muḳaddesi Ṭuvā 34

8. Es-sāʿa 37

9. El-ʿAṣā 39

10. El-Ḥayye 40

11. Es-Siḥr 41

12. Mucrim 42

13. Cennātu ʿAdn 43

14. Benī İsrāīl 44

(6)

VI

15. El-Ġaḍab 45

16. Es-Sāmirī 47

17. El-ʿİcl 49

18. Eş-Şefāʿa 51

19. Yaʿmelūne’ṣ-Ṣāliḥāt 52

20. Ādem 53

21. El-ʿAhd 53

22. Nesiye 53

23. İblīs 54

24. Şeceratu’l-Ḫuld 55

25. Ūlī’n-nuhā 55

26. Eṣ-Ṣuḥufu’l-Ūlā 55

İKİNCİ BÖLÜM

20/ṬĀ-HĀ SURESİNİN TEMATİK İNCELEMESİ 57

1. Birinci Kısım [20/Ṭā-Hā:1-8 | Teselli Ayetleri ve Kur’an’ın İndiriliş Amacı] 58

2. İkinci Kısım [20/Ṭā-Hā:9-99] 63

2.1. 20/Ṭā-Hā:9-16 | Hz. Musa’ya Yönelik Vahyin Başlangıcı 63 2.2. 20/Ṭā-Hā 17-24 | Hz. Musa’ya Mucizeler Bahşedilmesi 69 2.3. 20/Ṭā-Hā:25-35 | Hz. Musa’ya Yönelik Vahyin Başlangıcı 71 2.4. 20/Ṭā-Hā:36-41 | Hz. Musa’nın Çocukluğuna Atıf 72 2.5. 20/Ṭā-Hā:42-46 | Hz. Musa’nın Görevlendirilmesi 75 2.6. 20/Ṭā-Hā 47-59 | Firavun – Musa Diyaloğu ve Sihirbazlar 76

2.7. 20/Ṭā-Hā 60-69 | Sihirbazlarla Karşılaşma 81

2.8. 20/Ṭā-Hā 70-76 | Sihirbazların İman Edişi 82

(7)

VII

2.9. 20/Ṭā-Hā:77-82 | Çıkış Emri 84

2.10. 20/Ṭā-Hā:83-88 | Sāmirī ve Altın Buzağı 86

2.11. 20/Ṭā-Hā:89-97 | Tevhid Uyarısı 88

2.12. 20/Ṭā-Hā:98 | Allah’ın Sıfatları 91

2.13. 20/Ṭā-Hā:99 | Kur’an’ın İndirilmesi 91

3. Üçüncü Kısım [20/Ṭā-Hā:100-135] 93

3.1. 20/Ṭā-Hā:100-104 | Kıyamet Tasviri-I 93

3.2. 20/Ṭā-Hā 105-112 | Kıyamet Tasviri-II 94

3.3. 20/Ṭā-Hā:113 | Kur’an’ın İndirilmesi 95

3.4. 20/Ṭā-Hā:114 | Allah’ın Sıfatları ve Hz. Peygamber’e Nasihat 96 3.5. 20/Ṭā-Hā 115-119-127 | Hz. Âdem’in Yaratılması ve İblis 96

3.6. 20/Ṭā-Hā: 128-129 | Müşriklere Meydan Okuma 99

3.7. 20/Ṭā-Hā 130-132 | Teselli ve Nasihat Ayetleri 99 3.8. 20/Ṭā-Hā 133-135 | İnkârcılara Yönelik Tehdit 100

SONUÇ 102

BİBLİYOGRAFYA 106

ÖZET 111

ABSTRACT 112

(8)

VIII

KISALTMALAR

AÜİFD Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

b. İbn

bkz. Bakınız

c. Cilt

DİA Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi

ed. Editör

Hz. Hazreti

KURAMER İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Kur’an Araştırmaları Merkezi

ö. Ölüm

s. Sayfa

ss. Sayfalar

tah. Tahkik, tahkik eden terc. Tercüme, tercüme eden

t.y. Tarih yok

v. dğr. ve diğerleri

(9)

IX

TRANSLİTERASYON SİSTEMİ

Arapça Türkçe Arapça Türkçe

ء ʾ ض Ḍ/ḍ

ب B/b ط Ṭ/ṭ

ت T/t ظ Ẓ/ẓ

ث S̱/s̱ ع ʿ

ج C/c غ Ġ/ġ

ح Ḥ/ḥ ف F/f

خ Ḫ/ḫ ق Ḳ/ḳ

د D/d ك K/k

ذ Ẕ/ẕ ل L/l

ر R/r م M/m

ز Z/z ن N/n

س S/s ه H/h

ش Ş/ş و V/v

ص Ṣ/ṣ ي Y/y

Hareke Kısa Uzun

fetḥa e/a ا = ā

ḍamme U و = ū

kesra İ ي = ī

(10)

X

ÖNSÖZ

Tefsir ilmi, klasik dönemde Kur’an’ı anlama çabaları beraberinde Hz. Peygamber’in açıklamaları üzerine kurularak nuzûl asrından bugüne bu çabanın sürdürülmesiyle gelişim sürecini devam ettirmektedir. Zira ilahi kelam insanın hayatına anlam vermeyi amaçlamaktadır. Kur’an’ın ilk muhatapları vahiyle doğrudan temas halinde olduklarından, anlamı yaşama aktarmada zorluk çekmemişlerdir. Sonraki nesiller nuzûl asrına şahitlik etmeyenlerin de anlama vakıf olması amacıyla Hz. Peygamber ve ashabdan gelen açıklamaları kaydederek, kendileriyle aynı dili konuşmayan muhataplar için Kur’an lafızlarına dair sözlükler kaleme alarak ve nuzûl asrından adlıkları mesajı hayatlarına uygulayarak erken dönemden itibaren bir kayıt alanı oluşturmuşlardır. Ancak bu kayıtlar içerisinde tarihi seyre merkezi önem atfedilmemiştir.

Bu tespitin ardından tezimize Mekkī dönem özellikleri taşıyan bir surenin lafızları ve bütünlüğüyle nuzûl asrında hangi aşamalardan geçerek gelişmiş olabileceği sorusuyla başladık. Bu doğrultuda öncelikle nuzûl tertiplerine ve siyere ilişkin malzemeye yoğunlaşmayı önemsedik.

Çalışmamız giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Ṭā-Hā suresinin anahtar kavramlarını sure ve Kur’an bütünlüğü çerçevesinde ele aldık. İkinci bölümde sureyi kendi içerisinde konulara ayırarak ayetlerin tarihsel ve anlamsal bağlarını sunmaya çalıştık.

Bu çalışma, birçok değerli kişinin yardımlarıyla tamamlanmış bulunmaktadır.

Öncelikle desteğini her zaman hissettiğim, her adımda katkılarını özveri ve

(11)

XI hassasiyetle sunan değerli danışman hocam Esra GÖZELER’e, müzakerelerimiz çerçevesinde değerli zamanlarını ayırarak çalışmalarımı destekleyen ve kaynak önerilerinde bulunan muhterem Prof. Dr. Halis ALBAYRAK ve Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU hocalarıma teşekkürlerimi sunuyorum. Son olarak tüm destek ve fedakârlıkları için sevgili aileme içten teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.

Tuba HAŞİMOĞLU Ankara 2018

(12)

GİRİŞ

1. Araştırmanın Konusu ve Önemi

El-ḥurūfu’l-muḳaṭṭaʿā ile başlayan sureler, münasebet ilminin bir çeşididir. Bu harflerden her biri başladığı sureye tahsis edilmiş; ملا, رلا yerine مح, سط harfleri gelmemiştir. Surelerin bu harflerden biriyle başlaması, çoğu suredeki harf ve kelimenin bu harflere münasebet teşkil etmesindendir.1

Ez-Zerkeşī (ö.794/1392) el-Burhān fī ʿUlūmi’l-Ḳurʾān’da surelerin münasebetleriyle ilgili açıklamada bulunurken bu ifadeleri kullanmaktadır. Kur’an ilimleri içerisinde hakkında etraflı araştırma ve tartışmaların yürütüldüğü başlıca alanlardan biri el- ḥurūfu’l-muḳaṭṭaʿdır. Yine de diğer alanların aksine bu hususta herkesi tatmin edecek bir açıklamaya henüz ulaşılamamıştır. Bu bakımdan, çalışmamızın konusu olan Ṭā-Hā suresinin ilk ayetinin neyi temsil ettiğine dair kesin bir kaydın bulunmamasıyla birlikte, sure içi ve sureler arası münasebetlerin ortaya çıkarılması Kur’an’ın kendi bütünlüğü içerisinde anlaşılması açısından önem arzetmektedir.

Ṭā-Hā suresi toplam 135 ayettir ve 19/Meryem suresinden sonra, 56/el-Vāḳıʿa suresinden önce nazil olmuştur. Sure klasik tefsir kaynaklarında yer alan rivayetlere göre ihtilafsız Mekkīdir. Ancak müstesna ayetleri bulunmaktadır. Birçok klasik kaynak surenin 130-131. ayetlerinin Medenī dönemde nazil olduğunu kaydetmektedir.2 Batılı araştırmacılar aynı rivayetleri nakletmekle birlikte, Angelika

1 Ez-Zerkeşī, el-Burhān fī ʿUlūmi’l-Ḳurʾān, tah. Muḥammed Ebū’l-Faḍl İbrāhīm (Kahire: Mektebetu Dāri’t-Turās̠, tsz.), c.1, s.60.

2 Muḳātil b. Suleymān, Tefsīru Muḳātil b. Suleymān, tah. ʿAbdullāh Maḥmūd Şeḥāte (Beyrūt:

Muʾessesetu’t-Tārīḫi’l-ʿArabī, 2002), c.3, s.19; Eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān fī Teʾvīli Āyi’l-Ḳurʾān, tah.

(13)

13 Neuwirth Ṭā-Hā:77-82. ayetlerin “ َل ۪ٓ يا ََٓرْسِا يَ۪ٓٓنَب اَي” ifadesi sebebiyle Medenī dönemde nazil olduğu görüşündedir.3

Sure bütün tertiplerde Mekkī dönemin ortalarında tarihlendirilmektedir. Klasik mushaf tertibinde yirminci sıradadır. Nuzûl tertiplerindeki sıralamasına ilişkin rivayetler şu şekilde özetlenebilir:

Kaynak Nuzûl Sırası

İbn ʿAbbās Ebū Ṣāliḥ 40

İbnu’n-Nedīm 42

ʿİkrime, el-Ḥasan el-Baṣrī’  Eṣ-Ṣuyūtī 42

Ez-Zerkeşī 44

İbn ʿAbbās  İbnu’ḍ-Ḍurays 45 Gustav Weil, Theodor Nöldeke 55

Régis Blachère 57

İbn ʿAbbās’ın (ö.68) öğrencilerinden Ebū Ṣāliḥ’in hocasından naklettiği listeye göre Ṭā-Hā suresi 40. sıradadır.4 İbnu’n-Nedīm’in (ö.385) el-Fihrist’inde yer alan listeye göre 42. sıradadır.5 Eṣ-Ṣuyūtī’nin (ö.911) naklettiği, ʿİkrime (ö.105) ve el- Ḥasan el-Baṣrī’ye (ö.110) dayanan kronolojide 42. sıradadır.6 Ez-Zerkeşī (ö.794) surenin 44. sırada olduğunu bildirmektedir.7 İbnu’ḍ-Ḍurays’ın (ö.294) İbn ʿAbbās’tan

ʿAbdullāh b. ʿAbdulmuḥsin et-Turkī (Kahire: Hicr, 2001), c.16, s.207; Es-Suyūṭī, el-İtḳān fī ʿUlūmi’l- Ḳurʾān, taʿlīḳ: Muṣṭafā Dīb el-Buġāʾ (Dımeşḳ: Dāru İbn Kes̠īr, 1987), c.1, s.21.

3 Angelika Neuwirth, Der Koran Band 2/1: Frühmittelmekkanische Suren (Berlin: Verlag der Weltreligionen, 2017), s.324.

4 Esra Gözeler, Kur’an Ayetlerinin Tarihlendirilmesi (İstanbul: KURAMER, 2016), s.62.

5 Gözeler, Kur’an Ayetlerinin Tarihlendirilmesi, s.73.

6 Gözeler, Kur’an Ayetlerinin Tarihlendirilmesi, s.80.

7 Ez-Zerkeşī, el-Burhān fī ʿUlūmi’l-Ḳurʾān (Kahire: Mektebetu Dāri’t-Turās̠ , tsz.), c.1, s.193.

(14)

14 naklettiği diğer bir listede sure 45. sırada yer almaktadır.8 Batılı çalışmalarda tespit edilen nuzûl tertiplerinde Gustav Weil9 (ö.1889) ve Theodor Nöldeke’ye10 (ö.1930) göre 55, Régis Blachère’e (ö.1973) göre 57. sıradadır.11

Surenin nuzûl sıralamasındaki yerini belirlemek surelerin geneline nazaran daha kolaydır. Zira siyer kaynaklarında 20/Ṭā-Hā suresinin Hz. Ömer’in risaletin altıncı yılının (615) Zilhicce ayında İslam’ı benimsemesine vesile olduğu nakledilmektedir.12 Bu sebeple surenin bu tarihten önce nazil olmuş olması gerekmektedir.

Hz. Peygamber nuzûl döneminde ayetlere ilişkin açıklamalarıyla ilk tefsir örneklerini vermiştir. İslam kitabiyatında 20/Ṭā-Hā suresi tedvin asrından itibaren bir bütün olarak ele alınarak tefsir edilmiştir. Ayetlerin tefsir geleneği içerisinde farklı metotlarla tefsir edilmesi, Kur’an’ın her dönemde açıklanmasına ve çeşitli tefsir ekollerinin oluşmasına zemin sağlamıştır. Çağdaş dönemde Kur’an’ı açıklamaya yönelik gelişen yaklaşımların birisi konulu tefsirdir. Genel kabul gören tanıma göre konulu tefsir, farklı surelerde bulunan ayetlerin nuzûl sırasına göre bir araya

8 Gözeler, Kur’an Ayetlerinin Tarihlendirilmesi, s.59.

9 Gustav Weil, Historisch-kritische Einleitung in den Koran (Bielefeld: Verlag von Velhagen &

Klasing, 1844), s.62.

10 Theodor Nöldeke, Geschichte des Qorāns (Leipzig: Dieterich’sche Verlagsbuchhandlung, 1909), s.125.

11 Esra Gözeler, Kur’an Ayetlerinin Tarihlendirilmesi, s.183.

12 Muḥammed İbn İsḥāḳ, Sīretu İbn İsḥāḳ, tah. Muḥammed Ḥamīdullāh (Konya: Hakka Hizmet Vakfı, 1981), s.160; İbn Hişām, es-Sīretu’n-Nebeviyye, tah. Muṣṭafā es-Saḳḳa (Kahire: Muṣṭafā el-Bābī el- Ḥalebī, 1981), c.1, ss.380-382; Muḥammed İbn Saʿd, Kitābu’ṭ-Ṭabaḳāti’l-Kebīr, tah. ʿAlī Muḥammed ʿUmer (Kahire: Mektebetu’l-Ḫancī, 2001), c.3, s.248.

(15)

15 getirilerek açıklama faaliyetidir.13 Modern dönemde İslam dünyası ve Batı’da Kur’an surelerinin yapı ve içerik analizleri üzerine yapılmış çok sayıda çalışma bulunmaktadır.14 Kanaatimizce bu çalışmalar metot olarak konulu tefsir üst başlığı altında değerlendirilebilir.

Kur’an sureleri tahlili çalışmaları alanında Ṭā-Hā suresi incelemeleri az sayıdadır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla konuyla ilgili çalışmaları şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Bekir Topaloğlu, “Tâhâ Suresi,” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), c.39, ss.379-380.

Bekir Topaloğlu 20/Ṭā-Hā suresini tanıttığı ansiklopedi maddesinde öncelikle surenin nuzûl sürecine ilişkin bilgilere yer vermektedir. Ardından sureyi bir giriş, dört bölüm ve bir sonuç olarak ele alırken şöyle bir yapı çizmektedir: Giriş (1-8), birinci bölüm (9-46), ikinci bölüm (47-98), üçüncü bölüm (99-114), dördüncü Bölüm (115-123) ve sonuç (124-135). Yazar surenin üçüncü bölümünü ele alırken 114. ayet hakkındaki tartışmalara dikkat çekerek, tefsir geleneğinde Kur’an’ın lafzı ile mi, manası ile mi nazil olduğu tartışmasının zeminini bu ayetin oluşturduğunu bildirmektedir. Sonuç bölümünde ise Hz. Peygamber’e yönelik doğrudan hitap ile surenin girişi ve sonucu arasındaki insicamı göstermektedir. Son olarak, surenin tarihlendirilmesi ve faziletine ilişkin rivayetlere yer vererek sureyi veciz bir şekilde özetlemektedir.

2. Hasan Elik, Muhammet Coşkun, İndirildiği Dönemin Işığında Kur’an Tefsiri - Tevhit Mesajı (İstanbul: Fikir Yayınları, 2013).

13 Esra Gözeler, “Konulu Tefsir,” Mehmet Akif Koç, İsmail Albayrak (ed.), Tefsire Akademik Yaklaşımlar (Ankara: Otto Yayınları, 2013), c.1, s.233.

14 Kur’an surelerinin yapı ve içerik özelliklerini konu alan araştırmaların bir listesi için bkz. Esra Gözeler, “Surelerin Mekkīliği ve Medenīliği: 22/el-Ḥacc Suresi Örneği,” Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 58:1 (2017), ss.77-78, 42. dipnot.

(16)

16 Bu çalışmada 20/Ṭā-Hā suresi şu şekilde altı ana başlığa ayrılarak tefsir edilmektedir:

“Müsterih ol ey Peygamber!” (20/Ṭā-Hā:1-9). “Mûsâ Peygamberin Hayatından Tevhit ve Sabır Dersi” (20/Ṭā-Hā:10-98). “Kur’an’ın İlahî Vahiy Olduğuna İnanmayan Müşriklerin Uyarılması” (20/Ṭā-Hā:99-101). “Kıyamet ve Hesap Günü” (20/Ṭā- Hā:102-114). “Âdem Kıssasından Sabır ve Tevhit Dersi” (20/Ṭā-Hā:115-126),

“Gelecek İnananlarındır” (20/Ṭā-Hā:127-135).

3. Angelika Neuwirth, Der Koran (Berlin: Verlag der Weltreligionen, 2017), c.2/1, ss.303-376.

Batı’da 20/Ṭā-Hā suresi incelemesi olarak tespit edebildiğimiz tek çalışma Angelika Neuwirth’in Der Koran isimli tefsirinde yer alan Ṭā-Hā suresi tahlilidir. 20/Ṭā-Hā suresi burada erken-orta dönem Mekkī sureler arasında sınıflandırılmıştır.

Neuwirth’in çalışması şu aşamaları izlemektedir: “Surenin Latince transkripsiyonu ve Almanca tercümesi, edebî yorumu, kompozisyonu, yapı formülü, tedrici yorumu, analizi ve tarihlendirilmesi, tefsirde başvurulan kaynaklar.”15 Neuwirth Ṭā-Hā suresini

“Giriş,” (1-8) “Musa Kıssası” (9-99) ve “Polemik, İblīs-Adem, Vahyin Tasdiki” (100- 135) olmak üzere üç ana bölüme ayırmış ve 20/Ṭā-Hā:77-82. ayetlerin sureye daha geç bir dönemde eklendiğini öne sürmüştür.

4. Hannelies Koloska, Offenbarung, Ästhetik und Koranexegese: Zwei Studien zu Sure 18 (al-Kahf) (Wiesbaden: Harrassowitz Verlag, 2015).

Koloska bu çalışmasında 18/el-Kehf suresinin edebi analiz ve yorumunu yapmaktadır.

Bu çalışmada Angelika Neuwirth’in sure incelemesi yöntemi takip edilmiştir. Birinci

15 Bkz. Esra Gözeler v.dğr., “Corpus Coranicum Projesi: Kur’an’ı Geç Antik Döneme Ait Bir Metin Olarak Okumak,” Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 53:2 (2012), s.225.

(17)

17 bölümde Batı’da geliştirilen metin analizi yöntemlerini 18/el-Kehf suresine uygulamaktadır. Çalışmasında ayetlerin nuzûl asrına yönelik ilk anlamına yoğunlaşmaktadır. Sonuçlarını Aṣhāb-ı Kehf anlatımının Kutsal Kitap aktarımlarıyla karşılaştırmaktadır. İkinci bölümde ortaya koymuş olduğu analiz yöntemini modern dönem tefsir âlimlerinden Seyyid Ḳutb’un tefsir yöntemi ile karşılaştırmaktadır.

5. Mahmut Ay, Kur’an Kıssalarını Sîret Bağlamında Okumak (İstanbul: Ensar Neşriyat, 2017).

Mahmut Ay çalışmasında Kur’an’ın çeşitli surelerinde aktarılan Hz. Musa kıssasını Hz. Peygamber’in sîretine yönelik bağlantılarla birlikte okumaktadır. Eser dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Kur’an kıssalarına yönelik genel tespitlere yer verilmekte, ikinci bölümde kıssaların sîret ile ilişkisi üzerinde durulmakta, üçüncü bölümde Tevrat’ta Hz. Musa kıssasının işlenişini sunmakta ve dördüncü bölümde Hz.

Musa kıssası-Hz. Peygamber’in sîreti arasındaki paralellikler tespit edilmektedir.

20/Ṭā-Hā suresinde Hz. Musa kıssasına yer verilen 9-99. ayetlere bu bölümde temas etmektedir. Bu çalışma, kıssanın siyer ile bağlantısının kurulması noktasında tezimize betimleyici yaklaşımıyla kaynaklık etmiştir.

6. Selim Güzel, “Taha Suresinin Meani İlmi Açısından Tahlili” (yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, 2017).

Selim Güzel, yüksek lisans tezinde Ṭā-Hā suresini ayet ve sure bütünlüğü çerçevesinde meʿānī ilmi açısından incelemiştir. Çalışma bir giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Ṭā-Hā suresinin tamamındaki haber ve inşa öğelerini dilbilimsel açıdan listelemiştir. İkinci bölümde sure içerisinde yer alan müsned ve fiillerin durumlarını sunmuştur. Üçüncü bölüm ise kasr, fasıl, îcaz öğelerini içermektedir. Çalışmada Ṭā-Hā suresinin belagat yönünü ortaya koyulmakta, meânî

(18)

18 ilmini tatbik edilmekte ve Kur’an’ın gizli manalarını anlamaya yönelik bir amaç güdülmektedir.

(19)

19 2. Yöntem ve Kaynaklar

Araştırmamız bir sure incelemesi örnekliği teşkil ettiğinden, betimleyici tahlil yöntemini tercih ettik. Bu bakımdan çalışmada tespit ve tasvir unsurları ön planda bulunmaktadır. Surenin tahlili esnasında lafızlardan başlayıp surenin bütününe doğru ilerledik. Çalışmamızın 20/Ṭā-Hā suresinin Kur’an bütünlüğünde anahtar kavramları ve kendi iç bağlamında anlaşılmasına bir katkı olması amacı gözetilmiştir.

Anılan çerçevede, vahyin içinde vücut bulduğu tarihin ve toplumun şartlarını göz önünde bulundurarak, nuzûl asrını anlama yönünde bir giriş olması amacıyla Mekkī bir sureyi tercih ettik. Bu tercihin temel nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Mekkī sureler arasında çalışmamızın sınırlarını aşmayacak bir uzunluğa sahip olması,

2. Kendi içerisindeki veciz anlatımlarla bütünlük arz etmesi,

3. Kur’an’ın kıssa üslubunu tercih edişinin belirgin bir örneği olması, 4. Kıssaların siyerle bağlantısının incelenebileceği bir sure olması.

Araştırmamız giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde surenin anahtar kavramları olarak tespit ettiğimiz yirmi altı lafzı ayet, sure ve Kur’an bütünlüğü çerçevesinde tahlil ettik. Bu bağlamda lafızların nuzûl sürecinde 20/Ṭā-Hā suresinden önce geçtiği ayetleri ve bağlamlarını, 20/Ṭā-Hā suresinde tekrarlanmalarının sebepleri üzerinde temel tefsir kaynaklarından tespit edebildiğimiz kadarıyla durmaya çalıştık. Surenin iç yüzünü, edebî bütünlüğünü oluşturan unsurlarını ve bu unsurlar arasındaki ilişkilerini temel tefsir kaynaklarında yer alan açıklamalar yardımıyla ortaya koymaya çalıştık. Tefsir kaynaklarını belirlerken,

(20)

20 anlamdan uzaklaşmamak gayesiyle, nuzûl asrına en yakın ilk üç asırda oluşan başlıca tefsirlerle sınırladık ve eṭ-Ṭaberī’den (ö.310) sonraki döneme geçmemeye gayret ettik.

Tezimizin ikinci bölümünde sureyi bir giriş ve üç temel kısma ayırarak ayet bölümlerini içeriğe göre başlıklandırdık. Ardından ayet bölümlerinde yer alan konuların Kur’an bütünlüğündeki tekrarlarını esas alarak 20/Ṭā-Hā suresinde zikredilmelerinin arka planını temel kaynaklar üzerinden vahiy-siyer, vahiy-toplum, vahiy-dönem ilişkilerini göz önünde bulundurarak tahlil etmeye çalıştık. Bir taraftan surenin nuzûl asrına getirdiği yenilikler tespit edilirken, diğer taraftan sure içerisinde yer alan tekrarlar ve vurgulara işaret ettik. 20/Ṭā-Hā suresinin incelenmesi noktasında yöntem ve içerik açısından yararlandığımız başlıca kaynakları şu şekilde sıralayabiliriz:

Muḳātil b. Suleymān, Tefsīru Muḳātil b. Suleymān16 eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān fī Teʾvīli Āyi’l-Ḳurʾān17 es-Suyūṭī, el-İtḳān fī ʿUlūmi’l-Ḳurʾān18

er-Rāġib el-İṣfehānī, Mufredātu Elfāẓi’l-Ḳurʿān19

Tezimizde bulunan Kur’an mealleri Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayınlanan Kur’an-ı Kerim Meali’nden alınmıştır.20 Surelerin nuzûl tertiplerinin tespitinde ʿAbdurraḥmān Ḥasan Ḥabenneke el-Meydānī’nin Ḳavāʿidu’t-Tedebburi’l-Ems̠el li

16 Muḳātil b. Suleymān, Tefsīru Muḳātil b. Suleymān (Beyrūt: Muʾessesetu’t-Tārīḫi’l-ʿArabī, 2002).

17 Eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān fī Teʾvīli Āyi’l-Ḳurʾān, tah. ʿAbdullāh b. ʿAbdulmuḥsin et-Turkī (Kahire:

Dāru Hicr, 2001).

18 Es-Suyūṭī, el-İtḳān fī ʿUlūmi’l-Ḳurʾān, taʿlīḳ: Muṣṭafā Dīb el-Buġāʾ (Şam: Dāru İbn Kes̠ īr, 1987).

19 Er-Rāġib el-İṣfehānī, Mufredātu Elfāẓi’l-Ḳurʿān, tah. Ṣafvān ʿAdnān Dāvūdī (Dımeşḳ: Dāru’l- Ḳalem, 1992).

20 https://kuran.diyanet.gov.tr (11.06.2018).

(21)

21 Kitābillāhi ʿAzze ve Celle isimli eserinde yer alan sure kronoloji listesinden yararlanılmıştır.21

21 ʿAbdurraḥmān Ḥasen Ḥabenneke el-Meydānī, Ḳavāʿidu’t-Tedebburi’l-Ems̠ el li Kitābillāhi ʿAzze ve Celle (Dimeşḳ: Dāru’l-Ḳalem, 1989), ss.178-184.

(22)

BİRİNCİ BÖLÜM

20/ṬĀ-HĀ SURESİNİN FİLOLOJİK İNCELEMESİ

Bu bölümde surenin anahtar kelimeleri olduğunu düşündüğümüz kavramların Kur’an ve sure bağlamındaki incelikleri zikredilecektir. Nuzûl sürecinde ilk defa nazil olan, sure içerisinde tekrarlanan ve Kur’an bütünlüğünde sıklıkla vurgulanan yirmi altı kavram tespit edilmiştir. Belirlenen kavramlar temel tefsir kaynaklarında yer alan açıklamalar esas alınarak açıklanmaktadır.

1. Ṭā-Hā | هط: Tefsir kaynaklarının surenin başlangıcını oluşturan ṭā ve hā harflerinin mahiyeti hakkında sundukları görüşler çeşitlilik arzetmektedir. Bitişik yazılmalarına karşın ayrı ayrı okunmalarından dolayı, bu harfler tefsir usulü kaynaklarında el- ḥurūfu’l-muḳaṭṭaʿā, sure başlarında yer aldıkları için fevātiḥu’s-suver ve avāʾilu’s- suver başlıkları altında değerlendirilmiştir.22 Muḳaṭṭaʿā harflerinin anlam açısından neye karşılık geldiği ise erken dönemlerden bu güne araştırma konusu olmuştur.

Ṭā-hā harflerinin hangi anlama delalet ettikleri hakkında müfessirler ve araştırmacılar farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Muḳātil b. Suleymān (ö.150/767), el- Aḫfeş (ö.215/830), eṭ-Ṭaberī (ö.310/923) ve İbn Ebī Ḥātim (ö.327/938) gibi ilk dönem müfessirleri, el-ḥurūfu’l-muḳaṭṭaʿānın genelinden farklı olarak, ṭā-hā harflerinin bir manaya delalet ettikleri görüşündedirler. Onlar söz konusu manaları açıklamak üzere anlam arayışına giderken, ilerleyen kuşaklarda bir kırılma noktası göze çarpmaktadır. İbn Teymiyye (ö.622/1225), Ebū Ḥayyān el-Endelusī (ö.745/1344), es-Suyūṭī (ö.911/1505) gibi müfessirler bu harflerin muteşābihāttan

22 Es-Suyūṭī, el-İtḳān fī ʿUlūmi’l-Ḳurʾān, taʿlīḳ: Muṣṭafā Dīb el-Buġāʾ (Dımeşḳ: Dāru İbn Kes̠ īr, 1987), c.1, s.239.

(23)

23 olup, anlamlarını Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini ifade ederek te’villerinden kaçınmışlardır. Her iki görüşün sahiplerinin de İbn ʿAbbās’tan (ö.68/688) gelen farklı rivayetleri dayanak noktası almış olmaları dikkat çekicidir. Konu üzerine yaygın kabul gören başlıca yorumları şu şekilde sıralayabiliriz:

a. Basra dil okulunun benimsediği görüşe göre, ṭā hā iki ayrı harftir ve sure el- ḥurūfu’l-muḳaṭṭaʿā ile başlamaktadır.23 Kur’an’da muḳaṭṭaʿa harflerinin ağırlıklı olarak geç Mekkī dönemden itibaren nazil olan surelerde geçtiği görülmektedir. Nuzûl sırasına göre 20/Ṭā-Hā suresinden önce altı surede benzer kullanım mevcuttur.24 Ṭā hā harfleri Kur’an imlasında hareke almazlar, kıraat esnasında harflerin isimleri telaffuz edilir. Bu sebeplerin tümü göz önünde bulundurularak muḳaṭṭaʿa harflerine dâhil edilmeleri tefsir geleneğinde tercih edilen görüş olmuştur.

b. Erken dönem tefsir otoritelerinin paylaştığı ikinci görüşe göre ṭā-hā muḳaṭṭaʿa harflerinden değildir, ya da onlar içerisinde ayrı bir konuma sahiptir.25 Ṭā- hā’nın Süryanice ve Nabatça dillerinde “Ey Adam!/Ey İnsan!” manasına gelen anlamlı bir kelime olması, muḳaṭṭaʿa harfleri çerçevesinde ele alınmasını tartışılır duruma getirmiştir.26 Eṭ-Ṭaberī de açıkça “Ey Adam!” manasını

23 El-Ferrāʾ, Meʿāni’l-Ḳurʾān, tah. Aḥmed Yūsuf Necātī (Beyrūt:ʿİlmu’l-Kutub, 1983), c.2, s.174.

24 Bkz. 68/el-Ḳalem:1; 50/Ḳāf:1; 38/Ṣād:1; 7/Aʿrāf:1; 36/Yāsīn:1; 19/Meryem:1.

25 Bu müfessirler arasında Saʿīd b. Cubeyr (ö.94/713 [?]), İbn ʿAbbās, Mucāhid (ö.103/721), ʿİkrime (ö.105/723), eḍ-Ḍaḥḥāk (ö.105/723), el-Ḥasan el-Baṣrī (ö.110/728) ve Katāde (ö.117/735) zikredilebilir.

26 Eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān fī Teʾvīli Āyi’l-Ḳurʾān, c.16, ss.6-8; Muḳātil b. Suleymān, Tefsīru Muḳātil b. Suleymān, c.3, s.20.

(24)

24 benimsediğini belirtir.27 Zikredilen kaynaklarda 36/Yā-Sīn suresinin başında yer alan yā-sīn harfleri için de benzer bir yorum serdedilmiştir.28

c. Es-Suyūtī’nin İbn Merdūye tarikiyle İbn ʿAbbās’tan aktardığı rivayete göre, Hz. Peygamber 73/el-Muzzemmil suresinin ilk iki ayetinin inzalinin ardından teheccüt namazı kılmaya başlamıştır. Hz. Peygamber namaz esnasında kıyamda çok uzun süre durduğundan ayakları şişmiş, bu sebeple namazına tek ayak üzerinde devam etmiştir. Bunun üzerine 20/Ṭā-Hā suresinin 1-2. ayetleri nazil olmuş ve ilk ayetle Hz. Peygamber’e yere basması buyurulmuştur.29

Ṭābiʿīn neslinin önde gelen müfessirlerinden Mucāhid (ö.103/721) 20/Ṭā- Hā suresinin 12. ayetinin tefsirinde ṭāʾ lafzının yere basmak anlamını ihtiva ettiğini aktarmıştır. Aşağıda daha geniş yer vereceğimiz üzere, Mucāhid ṭuvā kelimesinin ṭāʾ emrinden türemiş olabileceği ihtimalinden yola çıkarak, kelimeyi Hz. Mūsā’nın mukaddes vadide ayakkabılarını çıkarmakla emrolunmasıyla ilişkilendirmiştir. Uri Rubin, suredeki ṭuvan lafzını incelediği makalesinde ṭāʾ kelimesinin yere basmak anlamıyla kullanımının uzak bir ihtimal olduğunu ifade eder. Ayetin bu anlamı içermesi durumunda, 20/Ṭā-Hā

27 Eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, c.16, ss.6-8; Muḳātil, Tefsīr, c.3, s.20.

28 Eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, c.16, s.6; ez-Zemaḫşerī, el-Keşşāf ʿan Ḥaḳāʾiḳi’t-Tenzīl ve ʿUyūni’l- Eḳāvīl fī Vucūhi't-Teʾvīl, tah. ʿĀdil Aḥmed ʿAbdu’l-Mevcūd, ʿAlī Muḥammed Muʿavvaḍ (Riyāḍ:

Mektebetu’l-ʿUbeykān, 1998), c.4, s.64.

29 eṣ-Ṣuyūṭī, Lubābu’n-Nukūl fī Esbābi’n-Nuzūl (Kahire: Mektebetu’ṣ-Ṣafā, 2002), s.62; krş. Bedreddin Çetiner, Esbâb-ı Nüzûl (İstanbul: Çağrı Yayınları, 2010), c.2, s.38.

(25)

25 suresinin 1. ve 12. ayetlerinde benzer bir durumdan söz edilmiş olacağını, fakat ayetlerde aynı emir kipinin kullanılmadığını tespit eder.30

d. İbn ʿAbbās’tan nakledilen diğer rivayetlere göre Ṭā-Hā Allah’ın, Hz.

Peygamber’in ya da Kur’an’ın isimlerinden biridir ve surenin başlangıcında bu isim üzerine yemin edilmektedir.31 Ez-Zemaḫşerī (ö.538/1144) bu harflerin isim olduklarını kabul etmekle birlikte, üzerlerine yemin edildiği görüşünün tüm sureler için geçerli olamayacağını ifade etmiştir.32 Zira bazı harflerin ardından Kur’an’a ya da Ḳalem’e yemin mevcuttur; Arap dilinde iki yeminin üst üste gelmesi ise hoş karşılanmamaktadır.33 Bunun yerine ez-Zemaḫşerī bu harflerin surelerin isimleri olduğu görüşünü tercih etmektedir.34

e. Es-Suyūṭī, müşriklerin Kur’an okunduğunda dinlemek istemediklerini, bazı surelerin başında bu tür bir hitap ile muhatapların dikkatlerinin mütakip ayetlere çekildiğini ifade etmiştir.35 Bu görüşü tercih eden kimseler, harflerin herhangi bir manaya delalet etmediğini savunmaktadırlar.

30 Uri Rubin, “Moses and the Holy Valley Ṭuwan: On the biblical and midrashic background of a qurʾānic scene,” Journal of Near Eastern Studies 73:1 (2014), s.81.

31 Eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, c.16, s.7; es̠ -S̠aʿlebī, el-Keşf ve’l-Beyān fī Tefsīri’l-Ḳurʾān, tah. Seyyid Kesrevī Ḥasan (Beyrūt:Dāru’l-Kutubi’l-ʿİlmiyye,2004), c.4, s.198.

32 Ez-Zemaḫşerī, el-Keşşāf ʿan Ḥaḳāʾiḳi Ġavāmiḍi’t-Tenzīl ve ʿUyūni’l-Eḳāvil fī Vucūhi’t-Teʾvīl (İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu, 2016), c.1, s.113.

33 Ez-Zemaḫşerī, el-Keşşāf, c.1, s.109.

34 Ez-Zemaḫşerī, el-Keşşāf, c.1, s.113.

35 Es-Suyūṭī, el-İtḳān, ss.664-665.

(26)

26 Özelde ṭā-hā harfleri, genelde el-ḥurūfu’l-muḳaṭṭaʿā üzerine yorumlar Batılı araştırmalarda da yer bulmuştur. Bu konu, Batılı araştırmacılar arasında muḳaṭṭaʿā harflerinin Kur’an metninin kendisinden mi olduğu, ya da sonradan mı eklendiği soruları merkezinde ele alınmıştır. Muḳaṭṭaʿā harfleri üzerine revizyonist teoriler 17.

yüzyılda Jacob Golius (1596-1667) ile başlamıştır.36 Golious surelerin başlarında yer alan “gizemli harflerin” Kur’an metnine ait olmayıp, bunların müstensihlerin vahyi kayda geçirirken ekledikleri kısaltmalar olduğunu iddia etmiştir.37

Alman şarkiyat geleneğinde Theodor Nöldeke (1836-1930) benzer çizgide ilerleyerek bu harfleri “redaksiyonel ekler” olarak değerlendirmiştir. Tartışmalı harflerin Kur’an’a Zeyd b. S̠ābit (ö.45/665[?]) aracılığıyla dâhil edildiğini ifade etmiştir. Buna göre Zeyd Kur’an’ın cemi esnasında sureleri aldığı mushaf sahibi sahabelerin rumuzlarını bazı surelerin girişine not almıştır.38 Örneğin هط harflerinin ةحلط isminin kısaltması olup, Ṭalḥa b. ʿUbeydullāh’a karşılık gelebileceğini iddia etmiştir.39

Nöldeke’nin ardından Otto Loth (1844-1881), öncelikle yedi surede40 muḳaṭṭaʿā harflerinin ardından Kur’an ayetlerinin açıklık özelliğinin vurgulanmasına dikkat çeker. Buradaki āyet kelimesiyle sembollerin kastedilmiş olabileceği üzerine yoğunlaşır ve sure başlarındaki harflerin kabalistik semboller oldukları sonucuna

36 Bkz. Martin Nguyen, “Exegesis of the Huruf al-Muqattaʿa: Polyvalency in Sunnī Traditions of Qur’anic Interpretation,” Journal of Qur’anic Studies 14:2 (1992), s.3.

37 Nguyen, “Exegesis of the Huruf al-Muqattaʿa,” s.3.

38 Theodor Nöldeke & Friedrich Schwally, Geschichte des Qorāns (Leipzig: Dieterische Verlagsbuchhandlung, 1919), c.2, s.69.

39 Nöldeke & Schwally, Geschichte des Qorāns, s.72.

40 Bkz. 10/Yūnus; 12/Yūsuf; 13/er-Raʿd; 15/el-Ḥicr; 27/en-Neml; 28/el-Ḳaṣaṣ; 31/Luḳmān.

(27)

27 varır.41 Loth’un yorumunun ardından Nöldeke kararını değiştirerek söz konusu gizemli harflerin, tefsir geleneğinde aktarıldığı üzere vahiy olgusunun bir parçası oldukları, ancak özel bir anlam taşımadıkları görüşünü benimsemiştir.42

20/Ṭā-Hā suresi özelinde bir yoruma yer verecek olursak, Morris Seale (1896- 1993) muḳaṭṭaʿā harflerinin ardından kıssa anlatımları geldiğini göz önünde bulundurmuş, ṭ harfinin Ṭuvā vadisine, h harfinin ise Hz. Hārūn’a işaret ettiği görüşüne varmıştır.43

Devin Stewart, İslam öncesi dönemde muḳaṭṭaʿā harfleri gibi insanların dikkatini çekmeye yönelik bir hitap tarzına rastlanmadığını ifade etmektedir.44 Alfred Welch’in (1822-1852) görüşüne katılarak, harflerin alfabeyi temsil etmekte olduğunu düşünmektedir. Angelika Neuwirth ise bu harflerin vahiy öncesine dayalı semantik bir geçmişleri olmadığını vurgulayarak bunların vahyin aşkın kaynağına işaret eden deliller olarak yorumlandıkları açıklamasında bulunmuştur.45

41 Otto Loth, “Ṭabarī’s Korancommentar,” Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft 35:4 (1881), ss.603-610; A.T. Welch, “al-Ḳurʾān,” The Encyclopaedia of Islam II, c.5, s.412; Nöldeke

& Schwally, Geschichte des Qorāns, s.74.

42 Theodor Nöldeke, “The Qur’an: An Introductory Essay by Theodor Nöldeke,” N. A. Newman (ed.), The Qur’an (Hatfield: Interdisciplinary Biblical Research Institute Publications, 2012), s.21.

43 Morris S. Seale, Qur’an and Bible: Studies in Interpretation and Dialogue (London: Croom Helm, 1978), ss.31-37; krş. Nguyen, “Exegesis of the huruf al-muqattaʿa,” s.5.

44 Devin J. Stewart, “The mysterious letters and other formal features of the Qurʾān in light of Greek and Babylonian oracular texts,” Gabriel S. Reynolds (ed.), New Perspectives on the Qurʾān: The Qurʾān in Context 2 (London: Routledge, 2011) içinde, s.339.

45 Angelika Neuwirth, Der Koran Band 2/1: Frühmittelmekkanische Suren (Berlin: Verlag der Weltreligionen, 2017), s.328.

(28)

28 Yukarıda derlediğimiz görüşlerin ardından önemli bir noktaya dikkat çekmek gerekir. Nuzûl asrını yansıtan rivayetler incelendiğinde, Hz. Peygamber’in 29 surenin başında bulunan harflere ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmadığı, ashabın da bu harfleri anlamaya yönelik soru yöneltmedikleri görülmektedir. Bu durum ise zımnen söz konusu ifade şeklinin ashaba yabancı olmadığı sonucuna götürmektedir. Esasen yorum çeşitliliğinin ardındaki sebep, Hz. Peygamber’den gelen bir açıklama bulunmayışıdır. Ṭā-hā harfleri üzerinde ittifak edilmiş bir anlam bulunmamaktadır, ancak bu bağlamda sunulan görüşler, tefsir geleneğinin farklı yorumlara açık oluşuyla oluşan yorum zenginliğini göstermesi bakımından anlamlıdır.

2. Teşḳā | ىقشت: Şiḳā kelimesi sözlükte “sıkıntı çekmek, mutsuz olmak” anlamlarına gelmektedir ve saadetin zıddıdır.46 Kur’an bütünlüğü dikkate alındığında, şekāvetin dünyevî ve uhrevî olmak üzere iki boyutunun olduğu görülmektedir.47 Dünyevî şekāvet, yaşam esnasında gerçekleşen hadiseler karşısında duyulan üzüntüdür. Uhrevî şekāvet ise hesap gününde günahkârların dünyadaki tutumlarından dolayı içinde bulunacakları haldir.48 İslam öncesi dönemde yıldızlar ve zamanın insan üzerindeki etkileri konuşulup onlara kudret atfedilirken, İslamla birlikte saadetin de şekāvetin de var edeninin Ḳādir-i Muṭlaḳ Allah olduğu vurgulanmıştır.49 Saadet-şekāvet

46 El-Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, tah. ʿAbdulḥamīd el-Hindāvī (Beyrut: Dāru’l-Kutubi’l-ʿİlmiyye, 2002), c.3, s.154.

47 Rāġib el-İṣfehānī, Mufredātu Elfāẓi’l-Ḳurʿān, tah. Ṣafvān ʿAdnān Dāvūdī (Dimeşḳ: Dāru’l-Ḳalem, 1992), s.460.

48 Rāġib el-İṣfehānī, el-Mufredāt, s.460.

49 Mustafa Çağrıcı, “Saadet,” DİA, c.35, s.319.

(29)

29 karşılaştırması, Kur’an’da yer alan zıtlıklarla anlatım üslubuna da örneklik teşkil etmektedir.

Şiḳā fiili ve türevleri sadece Mekkī surelerde kullanılmıştır ve bunlarla ağırlıklı olarak kıyamet günündeki bedbahtlık durumu kastedilmiştir.50 Kelime nuzûl sürecinde ilk defa 87/el-Aʿlā:11’de “ebedî mutsuzluk” anlamı ile karşımıza çıkmaktadır. 20/Ṭā-Hā suresi içerisindeki üç kullanımda da vahiy ve hidayet bağlamlarında geçmektedir (20/Ṭā-Hā:2, 117, 123). 20/Ṭā-Hā suresinin 2. ayetinde Hz. Muhammed’in muhataplarının tutumları karşısındaki üzüntüsü kastedilirken, 117 ve 123. ayetlerinde Hz. Âdem ve Havva’nın yanılgıları sonucundaki mutsuzluklarına işaret edilmektedir.

3. et-Teẕkira | ةركذتلا: Bir nesnenin tezekkür edilmesini, hatıra getirilmesini sağlayan öğüt anlamına gelmektedir.51 Nuzûl sürecinde ilk defa 73/el-Muzzemmil:19’da Firavun’un isyan edişi üzerine karşılaştığı acı son misal verilirken geçmektedir. Bu örneklerin öğüt olduğu vurgulanarak muhataplar uyarılmaktadır. 56/el-Vāḳıʿa:73 ayeti hariç, teẕkira geçtiği tüm ayetlerde Kur’an’ın vasfı olarak yer almaktadır. Aynı zamanda geçmiş peygamberlere gönderilen ilahi kitaplar gibi Kur’an’ın isimlerinden biri de z̠ ikrdir.52

50 Lafzın geçtiği diğer ayetler için bkz. 19/Meryem:4, 32, 48; 11/Ḥūd:105, 106.

51 Rāġib el-İṣfehānī, el-Mufredāt, s.328.

52 7/el-Aʿrāf:63; 25/Furḳān:29-30; 15/Ḥicr:6,9; 6/Enʿām:68; 16/Naḥl:44; 18/Kehf:28; 21/Enbiyāʾ:24- 25; 3/Āl-i ʿİmrān:58; 13/Raʿd:19.

(30)

30 76/el-İnsān suresinin Mekkī dönemde nazil olduğu kabul edilecek olursa,53 teẕkiranın sadece Mekkī surelerde ism-i mensūb formunda geçtiği söylenebilir. Z̠ -k-r kökü 20/Ṭā-Hā suresinin merkez kavramlarından biridir. Sure içeriği göz önünde bulundurulduğunda, birbirinin zıddı olan z̠ikr ve nisyān kavramlarının yoğun olarak kullanıldığı görülmektedir (20/Ṭā-Hā:3, 14, 34, 42, 44, 52, 88, 99, 113, 115, 124).

4. İstevā | ىوتسا: Sözlükler istevā fiilinin ʿalā (ىلع) ḥarf-i ceriyle birlikte geçişli duruma geldiğinde ele geçirme, hâkim olma, üzerine hâkimiyet kurma anlamlarını taşıdığını aktarmaktadır.54 Muḳātil ve eṭ-Ṭaberī, 20/Ṭā-Hā:5’te geçen formuyla istivā kelimesine “hükmetmek, kudretiyle kuşatmak” anlamını vermişlerdir.55 Kur’an’da Allah’ın arşa istivā edişinden söz eden yedi ayetin tamamında bu ifade Allah’ın âlemleri yaratmasına ilişkin bir açıklamayla bağlantılı olarak geçmektedir.56 Her defasında Allah’ın gaybı bilmesi ve ilmi ile ilişkili ayetler peşi sıra gelmektedir. Bu fiil Kur’an’da arş (taht) ve semā kelimeleri ile birlikte mecazi anlamda kullanılmaktadır. Bunun dışında 28/el-Ḳaṣaṣ:14 ayetinde Hz. Mūsā’nın yetişkin bir

53 Surenin Mekkī döneme mi, Medenī döneme mi ait olduğu hususunda görüş farklılığı bulunmaktadır.

İçeriği sebebiyle Mekkī döneme dâhil edenler olmuş, ilk dönem tefsir otoritelerinden sureyi Medenī döneme sınıflandıranlar da olmuştur. Esra Gözeler’in araştırmalarına göre, İbn ʿAbbās’tan nakledilen dört nuzûl sırası listesinde el-İnsān suresi Medenī dönem sureleri içerisinde yer almaktadır. Yine ʿİkrime ve el-Ḥasen el-Baṣrī, ʿUmer b. Muḥammed b. ʿAbdulkāfī ve Hz. Osman’dan nakledilen listelerde el-İnsān suresi Medenī olarak sınıflandırılmıştır. Krş. Gözeler, Kur’an Ayetlerinin Tarihlendirilmesi, ss.61, 65, 69, 71, 82, 89, 94, 99.

54 Rāġib el-İṣfehānī, el-Mufredāt, s.440.

55 Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, c.10, s.247.

56 7/el-Aʿrāf:54; 10/Yūnus:3; 13/er-Raʿd:2; 20/Ṭā-Hā:5; 25/el-Furḳān:59; 32/es-Secde:4; 57/el- Ḥadīd:4.

(31)

31 insan oluşu ve 48/el-Fetḥ:14 ayetinde ekinlerin olgunlaşmaları istivā kelimesiyle ifade edilmektedir.

Allah’ın arşı kuşattığına yönelik benzer bir ifade, daha önce 81/et-Tekvīr:20’de Allah’ın kudreti vurgulanırken geçmiştir. 20/Ṭā-Hā suresindeki kullanım ise ilk defa 7/el-Aʿrāf:54 ayetinde zikredilmiştir. Bu kullanım, bir görüşe göre ‘Göklerde ve yerde var olan her şey, Allah’ın kendilerine tesviye buyurması sonucunda, “O’nun için muadil, eşit, denk hale geldi” anlamına gelmektedir57. Bu açıdan Medenī bir sure olan 2/el-Baḳara:29’daki kullanıma benzemektedir. Ancak eşitlikten kasıt Allah’ın belirli bir mekâna hulûl etmesi, cisimler gibi belirli bir mekânda kalması anlamında değildir.58 S-v-y kökünün sure içerisindeki diğer kullanımları incelenecek olursa, 20/Ṭā-Hā:135’te يوسلا تارصلا ifrat ve tefritten korunan şey anlamındadır.59 20/Ṭā- Hā:22’de ءوسلا kelimesiyle ise insana üzüntü veren dünyevi ya da uhrevi sorunlar kastetilmektedir.60

5. El-Esmāʾu’l-ḥusnā | ىنسحلا ءامسلأا: “En güzel isimler” terkibi Kur’an’da üçü Mekkī biri Medenī surelerde olmak üzere toplam dört defa geçmektedir (7/el-Aʿrāf:180, 20/Ṭā-Hā:8, 17/el-İsrāʾ:110 ve 59/el-Ḥaşr:24). Bu tabir sadece Allah’a atfedilmektedir ve Kur’an içerisindeki kullanımlarında siyak ve sibakıyla değerlendirildiğinde, tevhit vurgusuyla birlikte zikredildiği görülmektedir. Allah’ın Kur’an’da yer alan isimleri aynı zamanda, O’nun varlığı ve kâinat ile ilişkisine ışık tutmaktadır. El-Esmāʾu’l-

57 Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, c.16, s.8.

58 Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, c.16, s.8.

59 Rāġib el-İṣfehānī, el-Mufredāt, s.440.

60 Rāġib el-İṣfehānī, el-Mufredāt, s.441.

(32)

32 ḥusnā terkibi, nuzûl sırası izlenerek okunduğunda, vahyin muhataplarının anlam dünyasını nasıl inşa ettiğine dair açık bir örneklik teşkil etmektedir.

Terkibin nuzûl sırasına göre ilk geçtiği yer olan 7/el-Aʿrāf suresinde Allah’ın güzel isimlerinin olduğu belirtilip O’na bu isimlerle dua edilmesi istenmektedir.

Mü’minlere Allah’ın isimleri hakkında yanlış yorumlarda bulunanları önemsememeleri öğütlenmektedir. 7/el-Aʿrāf:180 hakkındaki bir sebeb-i nuzûl rivayetine göre, Ebū Cehīl Müslümanların Allah’ı çeşitli isimlerle andıklarını duyduğunda onların birçok ilaha taptığını iddia etmiştir.61 Bunun üzerine 7/el- Aʿrāf:180. ayet nazil olmuştur. Eṭ-Ṭaberī bu ayetin tefsirine ek olarak Allah’ın Kur’an’da yer alan isimlerini listelemektedir.62

20/Ṭā-Hā:8 ayetinde nuzûl akışında ilk defa er-Raḥmān isminin anılmasının ardından, tüm güzel isimlerin Allah’ın olduğu tekrar edilmektedir. Ayetin hemen öncesinde, Allah’ın yerlerin ve göklerin yaratıcısı oluşuna (el-Ḫālıḳ), en gizli meseleleri bilmesine (el-ʿĀlim) ve nihayetinde O’ndan başka ilah bulunmadığına vurgu yapılmaktadır.

20/Ṭā-Hā suresinden kısa bir süre sonra nazil olan 17/el-İsrāʾ suresinin 110.

ayetinde ise ister Allah, ister er-Raḥmān diyerek dua edilsin, her zaman tek ilaha seslenildiği ifade edilirken, tekrar tevhit kavramı üzerinde durulmaktadır. İbn ʿAbbās’tan nakledildiğine göre, Resulullah Mekke’de secdeye kapanıp “Yā Allāh! Yā Raḥmān!” şeklinde dua etmektedir. Müşrikler bunun üzerine “Bu adam tek bir ilaha

61 Eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, c.10, s.596.

62 Eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, c.10, s.596.

(33)

33 ibadet ettiğini iddia ediyor ama iki ilaha dua ediyor” derler. Bu olayın akabinde 17/el- İsrāʾ suresinin 110. ayeti nazil olur.63

Bu hususta son olarak Medenī dönemde 59/el-Ḥaşr suresi nazil olmuştur ve Allah’ın er-Raḥmān ile birlikte on altı ismi anılıp, tekrar onun en güzel isimlere sahip olduğu tevhit esasıyla vurgulanmıştır (59/el-Ḥaşr:22-24).

6. En-Nār | رانلا: ر و ن kökünden türemiştir. Bu kök ve türevleri Kur’an’da 45 defa geçmektedir. En-nār genel olarak cehennem ateşi anlamında kullanıldığından, olumsuz bir çağrışımı vardır. Kelimenin olumlu anlamda geçtiği ilk ayet 21/el- Enbiyāʾ:69’dur. Burada ateşe Hz. İbrāhīm’e serinlik olmasının emredildiği aktarılmaktadır.

20/Ṭā-Hā suresinde Hz. Mūsā’nın Ṭūr tarafında ateş gördüğü anlatılmaktadır ve Kur’an’da kelimenin buradaki gibi aydınlatıp ısıtan ateş anlamında kullanımları da mevcuttur.64 Benzer anlatım 20/Ṭā-Hā suresi sonrasında 28/el-Ḳaṣaṣ:29 ve 46 ayetlerinde de bulunmaktadır. Bu ayetlerdeki nār lafzı ile Allah’ın nuruna bir atıf olup olmadığı tartışılmıştır. Eṭ-Ṭaberī 27/en-Neml:7-8’deki açıklamasında, İbn ʿAbbās’tan naklederek “ateş (nār)” kelimesinin, ışık (nūr) kavramına karşılık geldiğini kaydeder ve nūrun peygamberlere Allah tarafından bahşedilen manevi bir özellik olduğunu aktarır.65 Muḳātil de Hz. Mūsā’nın gördüğü ateşin Allah’ın nūru olduğu yorumunda bulunmaktadır.66

63 Eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, c.15, s.128.

64 Bkz. 27/en-Neml:7.

65 Eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, c.16, s.12.

(34)

34 7. El-Vādi’l-muḳaddesi Ṭuvā | ىوط سدقملا داولا: Genel kabule göre bu terkiple Allah’ın Hz. Mūsā’ya hitap ettiği vadinin kutsallığı vurgulanmaktadır. Ṭuvā ya da ṭuvan kelimesi nuzûl sürecinde ilki 20/Ṭā-Hā:12, ikincisi 79/en-Nāziʿāt:16 olmak üzere sadece iki ayette geçer. Her iki kullanım da Hz. Mūsā kıssası bağlamındadır ve Mekkīdir.

Ṭuvā kelimesi ayetin, dolayısıyla Allah-Hz. Mūsā diyaloğunun bulunduğu pasajın anlamının belirlenmesi açısından düğüm noktasıdır. Bu sebeple kelime gerek İslam kitâbiyatında, gerekse Batılı çalışmalarda çeşitli araştırmalara konu olmuştur.

Müslüman müfessirler kelimenin anlamı, vadinin konumu ve kutsiyetinin mahiyeti üzerine tartışmalar yürütürken; Batılı çalışmalarda kavramın Kutsal Kitap’ta karşılık bulup bulmadığı incelenmekte, bu soruya verilecek cevaptan hareketle müfessirlerin kelimeyi anlamlandırma çabaları ve cevaplarının geçerliliği sorgulanmaktadır.

Tefsir geleneğinde söz konusu kelime hakkında yapılan yorumları üçe ayırmak mümkündür: a. Özel isim b. Sıfat c. Emir kipi. Burada hemen belirtelim ki, son görüş bir ihtimal olarak tartışılmış ancak yaygın karşılık bulmamıştır. Kelime ṭuvā ya da ṭuvan gibi farklı kıraatler üzerine okunduğundan birkaç anlam mümkün görünmektedir.

Eṭ-Ṭaberī, İbn ʿAbbās ve Mucāhid tarikleriyle ṭuvānın vadinin ismi olduğunu nakletmekte ve bu görüşü benimsemektedir.67 Muḳātil de bu görüşü tercih

66 Muḳātil, Tefsīr, c.3, s.22.

67 Eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, c.16, s.28.

(35)

35 etmektedir.68 Ferrāʾ (ö.207) 79/en-Nāziʿāt:16 tefsirinde Hicaz bölgesinde ṭuvan isimli bir vadi bulunduğunu bildirir.69 Esasen tüm görüşler arasında en yaygın kabul gören, ṭuvanın vadinin ismi olduğuna dair görüştür. Vadinin olası ismi, bazı rivayetlerde Mekke dışında bulunan kayalık bir bölgeye işaret ettiği şeklinde yorumlanmıştır.

Örneğin Ṭaberī’nin nakline göre İbn Zeyd vadinin Sina dağı civarında bulunduğunu aktarmıştır.70

Ez-Zemaḫşerī’nin genişçe ele aldığı ikinci görüşe göre, ṭuvā iki kere yapılan anlamındaki ṭuvan ya da ṭivan ibarelerinden türemiştir. Dolayısıyla ayetten vadinin iki kez kutsandığı anlaşılır.71 Eṭ-Ṭaberī bu görüşü Ḳatāde (ö.117) ve el-Ḥasan el- Baṣrī’den aktarmaktadır. Ebū Ḥayyān el-Endelusī, el-Ḥasan el-Baṣrī’nin tuvan kelimesine “çok bereketli” anlamı verdiğini nakleder.72 İbn ʿAbbās’tan gelen diğer bir rivayete göre ise, Hz. Mūsā’ya iki kez seslenildiğinden kelime “iki defa” anlamına gelir. Bunun ilk sebebi olarak Hz. Mūsā’nın Allah’ın kelamının işitmesini, ikinci olarak Hz. Mūsā’ya peygamberlik görevi verilmesini gösterirler.73

Üçüncü görüşe göre, ṭuvā Allah’ın Hz. Mūsā’ya ayakkabılarını çıkararak mukaddes vadiye temas etmesini buyuran bir emirdir. Eṭ-Ṭaberī’nin İbn ʿAbbās ve ʿİkrime’den (ö.105) naklettiğine göre, ṭuvā (ىوط) kelimesi “vadiye bas!” (ىدولا اط) anlamındadır. Saʿīd b. Cubeyr (ö.94) ise Kâbe’ye yalın ayakla girildiği gibi, Hz.

68 Muḳātil, Tefsīr, c.3, s.23.

69 el-Ferrāʾ, Meʿāni’l-Ḳurʾān, c.3, s.232.

70 Eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, c.16, s.29.

71 Ez-Zemaḫşerī, el-Keşşāf, c.4, s.71.

72 Ebū Ḥayyān el-Endelusī, Baḥru’l-Muḥīṭ, tah. Aḥmed ʿAbdu’l-Mevcūd, ʿAlī Muḥammed Muʿavviḍ, (Beyrūt:Dāru’l-Kutubi’l-ʿİlmiyye, 1993), c.6, s.217.

73 Eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, c.16, s.15.

(36)

36 Mūsā’ya da vadide yalın ayakla durmasının emredildiğini söylemiştir.74 El-Ḥasan el- Baṣrī’den gelen bir rivayet bu konuda açıklayıcı olmuştur. Bu görüşü benimseyenlere göre Allah, Hz. Mūsā’nın vadinin kutsallığını ayaklarıyla hissetmesini dilemiş ya da kutsallıkla temas etmesini, vadinin kutsallığının Hz. Mūsā’ya da geçmesini istemiştir.75

Ṭuvā kelimesi Batılı çalışmalarda da farklı açılardan ele alınmıştır. Bu çalışmalardan ikisi, mevcut görüşleri büyük oranda özetlemektedir.

Andrew Rippin, “The Search for Ṭuwā” başlıklı makalesinde tefsir geleneğinde ṭuvā lafzını yorumlamanın adeta problem boyutuna ulaştığını tespit ettiğini belirtir ve bunun ardındaki amilleri araştırır. Rippin’e göre daha ilk dönem müfessirlerinden itibaren tefsir geleneğinde Kutsal Kitap geleneğiyle yakın bir ilişki kurulmuştur.

Örneğin Tevrat, Kutsal Kitap ve Kur’an, Hz. Mūsā kıssası bağlamında karşılaştırmalı okunduğunda, anlatımın her üç ilahi kitapta da genel anlamda örtüşmekte olduğunu, ancak Kur’an-ı Kerim anlatımında yer alan ṭuvā / ṭuvān ifadesinin ilk bakışta diğer iki anlatımda bulunmadığını ifade etmektedir. Rippin, Kur’an ve Tevrat arasındaki farkların saptanarak açıklanması gerektiğine vurgu yaptıktan sonra, ṭuvā kelimesinin Kutsal Kitap literatüründe de karşılığı olduğunu tespit eder ve müfessirlerin Kutsal Kitap’a dayalı bir ön bilgiden dolayı ṭuvā kelimesi üzerinde uzunca durmuş olabilecekleri ihtimalini ileri sürer.76

74 Eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, c.16, s.29.

75 Eṭ-Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, c.16, s.29.

76 Andrew Rippin, “The Search for Ṭuwā: Exegetical Method, Past and Present,” Carlos A. Segovia &

Basil Lourié (ed.), The Coming of the Comforter: When, Where and Whom? (New Jersey: Gorgias Press, 2012), ss.399-419.

(37)

37 Rippin’in başlattığı tartışmayı Uri Rubin ele alarak daha ileri bir noktaya götürmektedir. Rubin “Moses and the Holy Valley Ṭuwan” isimli makalesinde el- muḳaddes-ṭuvan lafızları arasındaki ilişkiyi ele alarak ṭuvan kelimesine verilebilecek mümkün anlamları tartışır. Ardından kelimenin Yahudi geleneğindeki karşılığını araştırır. Öncelikle, ṭuvan kelimesinin özel isim olmayıp “iki kez kutsanmış” anlamını veren bir sıfat olduğunu ifade eder. Ardından İslam öncesi Yahudilik kaynaklarında kıssanın versiyonlarını inceler ve Said R. Isaac’ın Mūsā kıssası bağlamında olmasa da Tanrı’nın Yakup ve nesline kutsal toprakları bahşettiğini anlatan kıssayı ele aldığı çalışmadan tespitlere yer verir. Buna göre, Babil Tevratı’ndaki anlatımda geçen ḳippel kelimesiyle Tanrı’nın kutsal toprakların tamamını katlayarak Yakup’un ayakları altındaki bölgeye yerleştirdiği ima edilmektedir. Uri Rubin bu noktadan hareketle Kur’an’daki ṭuvan kelimesinin İbranicedeki ḳippel kelimesine yakın bir anlamı ihtiva etmesi ihtimali üzerinde durur.77

8. Es-sāʿa | ةعاسلا: Es-sāʿakelimesi, Kur’an’da ahiret bağlamında yer alan eskatolojik kavramlardan biridir.78 Yevmu’l-Ḳıyame ve vʿad kelimelerinde olduğu gibi, es-sāʿa kelimesiyle de kıyametin kopma anı nitelendirilmektedir. Kıyamet anı konu edilirken en sık kullanılan kelime el-ḳıyame olsa da, Mekkī surelerde kıyamet gününün es-sāʿa kelimesiyle ifade edildiği görülmektedir. Kıyamet tasvirlerini ve söz konusu kavramın kullanımını vahyin en erken dönemlerinden itibaren gözlemlemek mümkündür.

İlerleyen dönemlerde Kur’an’da yer alan kıyamet tasvirleri azalmaktadır. İnsanın

77 Uri Rubin, “Moses and the Holy Valley Ṭuwan,” ss.73-81.

78 Toshihiko Izutsu, Kur’an’da Tanrı ve İnsan, terc. M. Kürşad Atalar (İstanbul: Pınar Yayınları, 2017), s.47. Izutsu sāʿa kelimesini eskatolojik alan altında sınıflandırmakta ve kelimeyi “dünyanın eceli” ifadesiyle betimlemektedir.

(38)

38 işlediği davranışlardan sorumlu olduğu ve hesaba çekileceği mesajı ise vahyin her döneminde verilmektedir.

Es-sāʿaiki Medenī surede geçmektedir.79 Bu kelimenin Mekkī surelerin yanı sıra Medenī surelerde de karşılık bulduğunu gösterir.80 Nuzûl sürecinde ilk defa 79/en-Nāziʿāt:42. ayetinde es-sāʿa ifadesi ile Hz. Peygamber’e kıyametin vaktinin sorulduğuna değinilmekte, onun nihai bilgisinin sadece Allah’a ait olduğu vurgulanmaktadır. Böylece, yukarıda ṭeşḳā kelimesinin açıklamasında da görüldüğü gibi, Allah’ın Ḳādir-i Muṭlaḳ oluşu ön plana çıkmaktadır.

20/Ṭā Hā:15. ayette es-sāʿa kelimesine ilişkin dikkat çekici bir açıklama bulunmaktadır. Allah Teâla, herkesin işlediğinin karşılığını görmesi için kıyametin (ةعاسلا) mutlaka geleceğini vurgulamakta ve neredeyse kıyameti tamamen gizleyip insanlara hiç bahsetmeyecek olduğunu ifade etmektedir. Bu hususta birçok tartışma tefsir kaynaklarında yer almıştır.

Kur’an’da olduğu gibi Kutsal Kitap’ta da kıyameti ifade etmek için kullanılan kelimelerden biri sāʿattir.81 Her iki kitapta da kelime bilinmezlik vurgusu içermektedir.82 Her iki kitaptaki kıyamet tasvirlerinde hesap günü vurgulanmakta,

79 47/Muḥammed:18 ve 33/el-Aḥzāb:63.

80 Esra Gözeler, “Surelerin Mekkīliği ve Medenīliği: 22/el-Ḥacc Suresi Örneği,” Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 58:1 (2017), s.89.

81 Matta 24:30-36, Yohanna 4:21, 5:27.

82 Mehmet Paçacı, Kutsal Kitaplarda Ölümötesi (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2001), s.67.

(39)

39 Kur’an’da mü’minlerin cennet ile ödüllendirileceği belirtilmekte, Kutsal Kitap’ta ise Tanrı’nın Krallığı müjdelenmektedir.83

9. El-ʿAṣā | ىصعل : El-ʿaṣā Kur’an’da sadece Hz. Mūsā kıssası bağlamında yer alan bir ا kelimedir. Nuzûl sıralamasına göre ilk defa 7/el-Aʿrāf:107’de geçmektedir. El-ʿaṣā ile on ayette Hz. Mūsā’nın asasına atıf yapılmakta, iki ayette de kelimenin çoğul formu kullanılarak (ʿıṣiyy) Firavun’un sihirbazlarının asaları kastedilmektedir.

Hz. Mūsā’nın yaşadığı tarihi seyri esas alarak ʿaṣā kelimesi ile ilgili ayetlerin içeriğini şu şekilde özetleyebiliriz: Allah’ın Hz. Mūsā’ya elindekinin ne olduğunu sorması üzerine Hz. Mūsā onun asası olduğunu, ona dayandığını, onunla koyunlarına yaprak silkelediğini ve çeşitli işlerinde yardım aldığını söylemektedir. Ardından asasını yere atması emrolunur ve asa ilahi kudretin tecellisi ile mucizevi bir şekilde yılana dönüşür. Hz. Mūsā’nın korkması üzerine Allah ona korkmayıp yılanı tutmasını buyurur ve yılanı tekrar asa haline döndürür (20/Ṭā-Hā:17-21). Asa, Firavunun sihirbazlarının yanında da büyük, hızla akan bir yılana dönüşür, onları yutar.

Böylelikle sihirbazlar şahit oldukları olayın sihrin ötesinde olduklarını anlarlar ve asa mucizesi sihirbazların imanına vesile olur (20/Ṭā-Hā:70, 27/en-Neml:10; 28/el- Ḳaṣaṣ:31).

Bunların haricinde İsrailoğulları ve kavminden iman edenlerle birlikte Mısır’ı terkettikleri sırada Hz. Mūsā yine Allah’ın emri üzerine asasını yere vurmak suretiyle

83 Hannelies Koloska, Offenbarung, Ästhetik und Koranexegese: Zwei Studien zu Sure 18 (al-Kahf) (Wiesbaden: Harrassowitz Verlag, 2015), s.64.

(40)

40 Kızıldeniz’i ikiye bölmüştür. İsrailoğulları güvenli bir şekilde denizi geçmişlerdir.84 Yolda oldukları esnada su bulamamışlar ve Hz. Mūsā’nın asasını taşa vurması üzerine İsrailoğulları’nın her bir boyu için on iki su pınarı oluşmuştur.85

Kur’an’da asa anlamında bir kelime daha kullanılmaktadır: el-minsaʿa. Bu kelimeyle cinlerin gaybı bilmediği sonucuna götüren bir kıssada, Hz. Süleyman’ın asasına atıfta bulunulmaktadır. Bu asaya Allah tarafından mucizevi bir özellik bahşedilmemiştir ancak, Hz. Süleyman vefat ettiğinde halen asa yardımıyla ayakta kaldığından, cinler zahire aldanarak mabedin inşasına devam etmişlerdir.86

10. El-Ḥayye | ةيحلا: Kur’an’da sadece Hz. Mūsā’nın asasının yılana dönüşmesi bağlamında kullanılan, yılan anlamına gelen bir kelimedir. Kur’an’da yılan üç farklı kelime ile ifade edilmiştir. Bunlar s̠aʿbān, cān ve ḥayyedir. Ḥayye kelimesinin kullanımı yalnızca 20/Ṭā-Hā suresine mahsustur (20/Ṭā-Hā:20).

Vahiy kronolojisinde ilk defa Aʿrāf 7:107. ayetinde yılandan bahsedilmiştir. Üç farklı kullanımın her biri yılanın farklı bir özelliğine işaret etmektedir. S̠aʿbān kelimesinde yılanın uzayıp yayılmasını içeren anlam vardır.87 Ḥayye kelimesi ile

84 26/eş-Şuʿarāʾ:63.

85 2/el-Baḳara:60.

86 34/Sebeʾ:14.

87 İbn Fāris, Muʿcemu Maḳāyisi’l-Luġa, tah. ʿAbdusselām Muḥammed Hārūn (Beyrūt: Dāru’l-Fikr, 1979), c.1, s.378.

Referanslar

Benzer Belgeler

Akde konu olan asıl mal (el-muavvad minh) ile, tazmin yolu ile bu malda meydana getirilen zararın yerine ikame edilen bedel (muavvad) arasında bir benzerlik (mümâsele)

Üçüncü bölümün son başlığında da uygulama hususunda örnek teşkil edecek nitelikte olan Brooklyn Akıl Sağlığı Mahkemesi’nin yapısı çerçevesinde akıl

Muzari fiil: azgınlık eder ﻰَﻐ ْطَﯾ ﻰَﻐ ْطَﯾَﻟ.. Mutlaka

Muhsin olan Yüce Allah, bir kere daha isminin gereğini yapmış “İhsan Edenlerin En Güzeli” oldu- ğunu göstermişti.... SÖZÜNE

Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân’ın, müellifin diğer meşhur eseri Kitâbü’t-Tevḥîd’in aksine onun kaleminden çıkmadığı, kitabın öğrencilerine yaptığı takrirlerden

illâ biz yemin ederiz ki, şirketmedik demekten ibaret oldu. Azabı görünce dünyadaki hatalarının neticesi hatalarından tebrieye sa'y etmekten başka birşey

41 Yukarıdaki sorgulamalar ışığında, Beypazarı ilçesindeki doğal, sosyal ve kültürel turizm kaynaklarına yönelik potansiyelin tespit edilmesi, turizm kaynaklarına

Ali Bardakoğlu, cahiliye döneminde, birçok erkekle birlikte yaşayan, yabancı erkeklerle serbestçe ilişki kuran, çadırının kapısına bayrak asarak fahişelik yapan