• Sonuç bulunamadı

MUŞTU FETİH KİTAPLARI. Sultan Alparslan. Selahattin DİKMEN

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "MUŞTU FETİH KİTAPLARI. Sultan Alparslan. Selahattin DİKMEN"

Copied!
97
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Sultan

Alparslan

(3)
(4)

MUŞTU FETİH KİTAPLARI

Sultan Alparslan

Selahattin DİKMEN

(5)

SULTAN ALPRASLAN Muştu Fetih Kitapları Copyright © Muþtu Yayýnlarý, 2010

Bu eserin tüm yayýn haklarý Iþýk Yayıncılık Ticaret A.Ş.’ne aittir.

Eserde yer alan metin ve resimlerin Iþýk Yayıncılık Ticaret A.Ş.’nin önceden yazýlý izni olmaksýzýn, elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayýt

sistemi ile çoðaltýlmasý, yayýmlanmasý ve depolanmasý yasaktýr.

Editör Erol ERGÜN Görsel Yönetmen

Engin ÇÝFTÇÝ Akademik İnceleme

Salih GÜLEN, Muhittin KÜÇÜK, Dr. F. Muharrem YILDIZ Resimleyen

Lojistik Art Sanat Destek Evi Sayfa Düzeni Bekir YILDIZ

Kapak Erhan KARA 975-6456-51-5 ISBN

Yayýn Numarasý 175 Basým Yeri ve Yýlý

Çağlayan A. Ş.

TS EN ISO 9001:2000 Ser No: 300-01

Sarnıç Yolu Üzeri No: 7 Gaziemir / İZMİR Tel: (0232) 252 22 85

Nisan 2010 Genel Daðýtým Gökkuþaðý Pazarlama ve Daðýtým Merkez Mah. Soðuksu Cad. No: 31 Tek-Er Ýþ Merkezi

Mahmutbey / ÝSTANBUL Tel: (0212) 410 50 60 Faks: (0212) 445 84 64

Muþtu Yayýnlarý

Kısıklı Mahallesi Meltem Sokak No: 5 34676 Üsküdar / ÝSTANBUL Tel: (0216) 318 42 88 Faks: (0216) 318 52 20

(6)

Bir Yiğidin

Muştusu

1

Arslan Beyin

Hikâyesi

7

Nerede Birlik Orada Dirlik

16

İÇİNDEKİLER

(7)

Alparslan’ın Rüyası

20

Horasan’a Hicret

30

Zafere Doğru

37

(8)

Akınlar ve

Fetihler

52

Anadolu Başlar

Vatan Olmaya

58

Hükümdarlık

Yolu

45

(9)

Malazgirt’ten Açılan Kapı

70

Fetihlerin Babası

83

Sözlük

88

(10)

BÝR YÝÐÝDÝN MUÞTUSU

Ç

aðrý Beyin büyük oðlu Süleyman, avazý çýktýðý kadar baðýrýp babasýna þöyle seslendi:

– Baba!.. Baba!.. Ebe Ninem seni istiyor. Çaðrý Beyim tez otaða gelsin. Gelsin de gün batarken doðan koç yiðidini görsün, diyor.

Sevinçle çadýra yönelen Çaðrý Beyi gülerek karþýlayan

Ebe Nine:

– Gözün aydýn Çaðrý Beyim, gözün aydýn! Koç yiðit bir evlâdýn doðdu, deyip yün battaniyeye sardýðý oðlan çocuðunu Çaðrý Beyin kucaðýna býra- kýverdi.

Çaðrý Bey, çocuðunu baðrýna basýp, sevdikten sonra Allah’a þükretti. Belinden çýkardýðý altýn kesesini Ebe Nineye uzatýrken, hanýmýnýn yattýðý yere doðru yönelerek ona þöyle seslendi:

(11)
(12)

– Kutlu olsun Aycan Hatun! Allah sana sýhhat afiyet versin. Söyle ne dilersin? Sen ki hatunum ve yiðitlerimin anasýsýn, sen ki Çaðrý Beye ve Selçuk oðullarýna yiðitler yiðidi, bir koç yiðit armaðan ettin. Aycan Hatun:

– Tek dileðim o ki hayýrlý bir evlât olsun.

Çaðrý Bey çadýrdan çýkarken, Kumral Ananýn saða sola emirler veren tiz sesi obada yankýlandý:

Hey oba halký! Çocuðunu alan gelsin!

Davullar gümbür gümbür dövülsün!

Kýnalý koçlar kesilsin, kuzular çevrilsin.

Kazanlarda et kaynasýn, Türkmen pilâvý piþsin.

Çaðrý Beyin oðlan çocuðunun sofrasý kurulsun.

Bütün açlar doyurulsun, fakirler de giydirilsin.

Kumral Ananýn emriyle, obadaki herkes hare- kete geçti.

Çaðrý Bey, kýbleye döndü ve ellerini gökyüzüne doðru açýp, bütün kalbiyle dua etti:

– Allah’ým, Sana binlerce þükürler olsun. Þü - kürler olsun ki yolunu beklediðim yiðit doðdu.

Onun doðumu, Selçukluya bir müjde, bu mil- letin geleceðine açýlan bir ufuk, onu aydýnlýða ka vuþturan bir güneþ olsun.

(13)

Çaðrý Bey, Yüce Allah’a þükretmekte çok hak- lýydý. Daha iki gün önce, çok sevdiði rahmetli dedesi Selçuk Beyi rüyasýnda görmüþtü. Selçuk Bey, eliyle büyüttüðü torunu Çaðrý Beye ne demiþti? Çaðrý Bey biraz düþündü ve dedesi Selçuk Beyin rüyada kendisine söylediði sözleri hatýrlamaya çalýþtý:

“Hey, Çaðrý Bey oðlum! Bre evlât, yiðit evlât, can evlât!

Yüce Allah, sana kara kaþlý, kara gözlü, kýrk tutam kara saçlý, al yanaklý, koç yiðit bir evlât verecek. Adýný, tutsak amcan Arslan’ýn hatýrý için

“Alparslan” koyasýn. Allah’tan dilerim ki bu yiðit, Türkmenlerin yüz aký olsun. Bu yiðit vesilesiyle inþaallah Türkmenlerin bahtý açýlsýn, yüzleri gül- sün.”

Böyle seslenmiþti Selçuk Bey, torunu Çaðrý Beye rüyasýnda. Ve Çaðrý Beyin rüyasýnda duyduklarý bir bir gerçekleþmeye baþlamýþtý bile.

Selçuklularýn vatan mücadelesi, dedeleri Selçuk Bey zamanýndan beri devam ediyordu. Þüphesiz devlet kurmak, halkýn ihtiyaçlarýný karþýlamak ko - lay deðildi. Bütün bu zorluklar yaþanýrken, Çaðrý Beyin gül yüzlü oðlunun doðumu hayra alâ met olarak yorumlanmýþtý.

(14)
(15)

Çaðrý Bey baþýný göðe kaldýrarak haykýrdý:

“Hey!.. Siz, uçan kuþlar!

Uçun, gidin. Hindistan’a tez varýn.

Kalencer Kalesi’ndeki tutsak amcam Arslan Beye haber verin. Çaðrý Beyin bir oðlu doðdu.

Adýný senin için “Alparslan” koydu.

Allah’tan tek dileðim o ki Alparslan’ýmýn yi - ðitliði ve cesareti, Arslan Bey amcama benzesin.”

(16)

ARSLAN BEYÝN HÝKÂYESÝ

S

elçuklu Hakaný Arslan Beyin esir düþmesi, kolay unutulacak, sýradan bir olay deðildi. Çaðrý Bey, her þeyi daha dün olmuþ gibi çok iyi hatýrlýyordu.

Dedesi Selçuk Beyin ölümünden sonra onun yerine hükümdar olan Aslan Beyin ünü her tarafa yayýlmaya baþlamýþtý.

Gazneliler, Hindistan’ý almakla uðraþýrken, Selçuklularýn harekete geçerek kendilerini uðraþ- týrmalarýný istemiyorlardý. Gazneliler Devle ti’nin hükümdarý Sultan Mahmut, bir plân yaparak Arslan Beyi sarayýna davet etmiþti. Arslan Beyle birlikte yeðenleri Çaðrý ve Tuðrul Beyler de davet- liler arasýndaydý. Aslýnda hem Çaðrý Bey hem de Tuðrul Bey bu davete katýlmayý pek istememiþlerdi.

Arslan Bey ise yanýna Türkmenlerin ileri gelen beylerini de alarak kendisi için hazýrlanan tuzaktan habersiz davete katýlmýþtý.

Sultan Mahmut, Arslan Beyin onuruna düzen- lediði yemek ziyafetinde, Selçuklularýn gü cünü öðrenmek istemiþ ve aralarýnda þöyle bir konuþma geçmiþti:

(17)

– Düþmanla savaþýrsak Selçuklu dostlarýmýz bize nasýl ve ne kadar yardým eder?

Arslan Bey, sadaðýndan bir ok çýkarýp Sultan Mahmut’a uzatarak:

– Savaþa girersen, bu oku ulaðýnla bana gönder, sana hemen bin atlý gönderirim.

Sultan Mahmut:

– Ya bin atlý az gelirse?

Arslan Bey ikinci oku uzatarak:

– Bu iki oku bana gönder, inþaallah on bin atlý gönderirim.

Sultan Mahmut:

– Ya o da yetmezse, deyince Arslan Bey ona yayýný uzatarak:

– Bana yayýmý gönderirsen, Allah’ýn izniyle sana elli bin atlý gönderirim, demiþti.

Arslan Beyin bu sözleri Sultan Mahmut’u iyiden iyiye ürkütmüþtü. Demek ki Selçuklular, tahmin ettiðinden daha hýzlý güçleniyorlardý. Gazneliler ise güçlerinin büyük bir bölümünü Hindistan’ýn fethine ayýrmýþlardý. Sultan Mahmut, Selçuklularýn bu denli güçlenmesinin kendileri için tehlikeli olabileceðini düþündü.

Gazneli Sultan Mahmut, hazýrladýðý plâný uygu- lamaya baþladý. Bu plâna göre, davetliler arasýnda

(18)

çeþitli yarýþmalar düzenleyecek ve onlarý yorgun düþürüp esir alacaktý.

Müsabakalar at yarýþlarý ile baþladý. At ya rýþ- larýný; mýzrak, býçak ve oklarla hedef vurma yarýþ- malarý takip etti. Bütün müsabakalarý Arslan Bey kazanýyordu. Yarýþmalar saatlerce devam etti.

Güreþler, kýlýç kalkan gösterileri ve av partileri yapýldý. Selçuklu beylerinin yiðitliði, Gaznelileri âdeta þaþkýna çeviriyordu.

Yarýþmalar gün batýmýna doðru bitti. Arslan Bey ve arkadaþlarý müsaade isteyip gitmeye ha zýr- lanýrken, çevreleri silâhlý onlarca asker tara fýndan kuþatýldý. Gün boyu bir hayli yorgun düþen Arslan Bey ve adamlarý kýsa süren bir çarpýþmadan sonra esir alýndýlar.

Sultan Mahmut, Arslan Beyi Hindistan’daki Kalencer Kalesi’ne hapsetti. Oysa alabildiðine iyi niyetli olan Arslan Bey, Gazne sultanýna dostça davranmýþtý. Darda kaldýðýnda her türlü yardýma hazýr olduðunu belirtmiþti. Bu güzel davranýþýnýn karþýlýðý böyle mi olmalýydý? Dostlarýn vefasýzlýðý, kim bilir ona ne kadar da aðýr geliyordu.

Zaten her ikisi de Müslüman ve Türk devle ti olan Gazneliler ile Selçuklular arasýndaki bu çe kiþme,

“Orta Asya’ya hâkim olma” mücadelesiydi.

(19)
(20)

Çaðrý, Tuðrul ve Kutalmýþ Beyler; Arslan Beyin geri verilmesi için Gaznelilerden birçok kez istekte bulundular. Ancak bu istekleri her defasýnda red- dedildi.

Onun tutsak bulunduðu kale, ulaþýlmasý zor, çok sarp bir yerdeydi. Bu durum iki taraf arasýndaki gerginliði daha da artýrýyordu.

Tuðrul ve Çaðrý Beyler, amcalarý Arslan Beyi kurtarmak için, Kutalmýþ’a danýþmak ve fikrini almak üzere haber gönderdi. Arslan Beyin oðlu Kutalmýþ da bu daveti memnuniyetle kabul etti.

Bir araya geldiklerinde, konuyla ilgili aralarýnda þöyle bir konuþma geçti:

Tuðrul Bey:

– Kalencer Kalesi’nin nerede olduðunu biliyor- musun?

Gözleri nemlenen Kutalmýþ, uzaklara bakarak:

– Hindistan’da, Ganj Nehri’nin güneyinde, çok sarp bir yerde...

Tuðrul Bey:

– Sen, Kalencer’a gidip kaleyi gördün mü?

Baþýný önüne eðen Kutalmýþ:

(21)
(22)

– Hayýr, ben ve kardeşim Resul oraya götürü- lürken, gece karanlýðýndan yararlanarak zor kaça- bildik.

Çaðrý Bey, merak içinde söze girerek:

– Peþinize düþmediler mi?

Kutalmýþ Bey:

– Belki kaçtýðýmýzý anlayamadýlar, belki de geç anladýlar. Çünkü günlerce yol yürüdük, gelen geçen kimseye rastlamadýk.

Çaðrý Bey, ayaða kalkarak:

– Birkaç birlikle oralara gitmek mümkün ola- bilir mi, diye sordu.

Kutalmýþ, Çaðrý Beyin yüzüne bakarak:

– Mümkün olmasýna mümkün, ama bu ger- çekten çok zor olur. Haftalarca, hatta aylarca yol almak lâzým. Hindistan yolu uzak ve tehlikelidir.

Gazneliler, birliklerimizi fark ederlerse, oraya hiç kimseyi yanaþtýrmazlar, dedi.

Tuðrul Bey araya girerek:

– Biz bir ticaret kervan ile tacir kýlýðýnda bir birliğimizi Kalencer Kalesi’ne kadar gönderdik.

Arslan Bey amcam bize haber saldý, dedi.

(23)

Gözleri fal taþý gibi açýlan Kutalmýþ Bey, merakla:

– Arslan Bey babam ne dedi, diye sordu.

Çaðrý Bey dayanamayarak:

– Benim buradan kurtulmam çok zor, hatta imkânsýz gibi. Sakýn beni kurtarmak için tuzaða düþüp kendinizi telef etmeyin. Gazneliler dost görünerek bize tuzak kurdu.

– Ben yeterince önlem alamadým ve büyük bir hata ettim. Suçu kadere yükleyemem. Ama siz siz olun! tedbirli davranýn ve Gazneli Sultan Mahmud’un tuzaðýna düþmeyiniz, dedi.

Tuðrul Bey:

– Gezgin tüccar kýlýðýnda Kalencer’a giden yiðitlerimiz de yolun emin ve rahat olmadýðýný söy- lediler. Bütün bunlara raðmen, daha kalabalýk bir birliði ticaret kervaný görünümüyle tekrar oralara göndermeye karar verdik, diye devam etti.

Kutalmýþ Bey, baþýný önüne eðerek, kendisinin de bütün gayretlere raðmen babasýný kurtara- madýðýný söyledi. Sonra da Çaðrý ve Tuðrul Beylere teþekkür ederek ayrýldý.

(24)

Selçuklu Türkmenlerinden seçilen bin kiþiye yakýn bir akýncý birliği, ilkbaharda “Ýpek Kervaný”

adý altýnda yola çýktý.

Ancak, kýþ mevsiminde Hindistan’dan dönebi- len kervandaki yiðit lerin yarýsý, sýtma hastalýðýndan vefat ettiler. Gelenler, Kalencer Kalesi’nin; Gazne Ordusu’nun çok kalabalýk askerî birliklerince ko - runduðunu belirttiler. Üstelik Arslan Beyi oradan kurtarmanýn hemen hemen imkânsýz ol duðunu söylediler.

Gerçekten de Gazneliler, Arslan Beyin Sel çuk- lular tarafýndan kaçýrýlmasýný önlemek için, çok büyük askerî tedbirler almýþlardý.

(25)

NEREDE BÝRLÝK ORADA DÝRLÝK

A

lparslan’ýn doðumundan üç yýl sonra, Hin- distan’daki Kalencer Kalesi’nden Arslan Beyin ölüm haberi geldi.

Çaðrý Bey, amcasýnýn ölümüne herkesten çok üzülmüþtü. Bununla birlikte oldukça sabýrlý davrandý. Dedesi Selçuk Bey bir sohbetinde, “Bey kýsmýna yiðitlik ve cesaret yetmez oðul. Bey dediðin hem akýllý olacak, hem de düþmanýn oyu- nunu bozacak.” demiþti. Þimdi dedesinin sözlerini daha iyi anlýyordu Çaðrý Bey. Arslan Bey yiðitti, cesurdu yardýmseverdi, cömertti; ancak düþmanýn oyununu bozamamýþtý.

Arslan Beyin ölümünden sonra, Çaðrý ve Tuðrul Beyler, Selçuklulara iyi bir gelecek hazýrlamak için çalýþmalara baþladýlar. Önce çok saðlam bir plân yapmayý düþündüler. Peygamber Efendimizin sünnetine uyup istiþare etmek, herkesin fikrin- den yararlanmak istiyorlardý. Bu amaçla bütün Selçuklu ve Türkmenlere haber salarak kurultayýn toplanmasýný saðladýlar.

(26)

Karþýlýklý fikir alýþveriþinin yapýldýðý kurultay- da, beylerin arasýnda çeþitli konuþmalar geçti. Bu konuþmalardan birini yapan Tuðrul Bey:

“Beylerim, emirlerim, yiðit kardeþlerim!

Büyüðümüz ve amcamýz Arslan Yabgu, Kalencer Kalesi’nde ruhunu Hakk’a teslim etmiþtir.

Ona Yüce Allah’tan rahmet dileriz. Bu kara haber, bizleri epeyce sarsmýþtýr. Ýnþaallah amcam Arslan Beyin burada çektiði sýkýntýlar, ebedî hayatta yüzünün gülmesine sebep olur. Bugün, yas tutma günü deðil, Selçuklularýn alacaðý tedbiri konuþma günüdür.

Ey gün görmüþ, saç aðartmýþ, bilge büyükle- rim, akranlarým ve genç yiðitlerim!

Böylesi bir kara günden sonra tedbirimiz ne olmalý? Atalarýmýz der ki “Ýki bilgi bir bilgiden güzel ve hayýrlýdýr.” dedikten sonra tek bir mýzraðý iki eliyle büküp attý. Daha sonra kucaðýna aldýðý bir demet mýzraðý ancak hafifçe esnetebildi ve güçlü bir sesle konuþmasýný þöyle sürdürdü:

“Ak saçlý bilge atalarým gibi, ben de derim ki:

Tedbirimiz, birlik olmaktýr. Güçlü olmanýn ilk þartý, birlik ve beraberliktir. Zafer kazanmanýn þartlarýndan biri de budur.

(27)
(28)

Selçuklu, baþsýz kalmamalýdýr. Önce kendimize bir baþ seçmeliyiz. Musa Amcamýz, Selçuk atamýzýn emanetidir ve de büyüðümüzdür. Hakanlýk, onun hakkýdýr. Ben Selçuk Atamýn dediðini bilir, onu söylerim. Türkmen, baþsýz kalmamalý; cesur, yiðit ve akýllý olmalýdýr. Tedbirde hata etmemeli;

düþmanýn hilesini aklýyla bozmalýdýr.”

Türkmen Beyleri, kurultayda Tuðrul Beyin getirdiði teklifi uygun buldu. Böylece Çaðrý ve Tuðrul Beylerin amcalarý Musa Bey, Selçuklu Dev- leti’nin baþýna hakanlýða getirildi.

(29)

ALPARSLAN’IN RÜYASI

A

lparslan, okuduðu kitaptan baþýný kaldýrýp düþüncelere dalmýþtý. Bilge Kaðan’ý düþünüyordu.

Düþmanlarýnýn hilelerini önceden fark eden, bý - raktýðý yazýlý öðütlerle hâlâ milletine ýþýk tutan Bilge Kaðan’a hayranlýk duyuyordu. Bunlarý dü - þünürken annesinin kendisine seslendiðini fark etti.

Ancak okuduðu kitabýn da verdiði yorgunlukla derin bir uykuya daldý.

Annesi yanýna gelerek uyurken bile hâlâ elinde tuttuðu kitabý Alparslan’ýn elinden aldý. Oðlunun yanaðýndan öperek üzerini örttü. Þimdi küçük Alparslan, Bilge Kaðan’ý rüyasýnda görüyordu...

Bilge Kaðan, otaðýn ortasýnda baðdaþ kurmuþ

“Oðuz Töresi ve Düþmanlarýn Hileleri” konusunda yine Türk beylerini uyarýyordu.

“Sakýn ha! Düþmanlarýn ipek kumaþýna, çil çil sarý altýnýna, ipek kumaþ gibi yumuþak ve tatlý söz- lerine, gönderdiði hediyelere kanmayýnýz.

(30)
(31)

Bunlara inanýrsanýz, güzel yurdunuz düþman eline geçer.

Türk Devleti yýkýlýr. Sizler de yok olursunuz.”

diyordu.

Yine Alparslan’ýn rüyasýnda: Çiçi Han, kaleyi teslim etme karþýlýðýnda serbest býrakýlma teklifini reddediyor, Çinlilerle ölümüne savaþmayý tercih ediyordu.

Kürþad, kendisiyle birlikte Çin sarayýný basan atlý arkadaþlarýyla Vey Irmaðý’nýn kenarýnda etrafýný saran binlerce düþman askerine karþý kahramanca kýlýç sallýyordu.

O heybetli duruþu ile atasý Selçuk Bey kendisi- ne dönüyor ve þöyle diyordu:

“Hey bre yiðit! Can Alparslan!

Anadolu’nun kapýlarýný sen açacaksýn.

Türk töresini sen sürdüreceksin.

Allah yolunda kutlu askerinle gazaya çýkacak sýn.

Korkma ve atýný gün batýmýna doðru sür.

Haydi yiðidim, bahtýn ve uðrun açýk olsun.

Yüreðin ve bileðin güçlü olsun.

Kýlýcýn keskin, gazan mübarek olsun.

Gün batýmýndaki topraklar sizlere yurt olsun.

Allah yar ve yardımcın olsun.”

(32)

Alparslan, gördüðü rüyanýn etkisiyle uyanýp gözlerini açtýðýnda, babasýnýn ellerini açmýþ dua etmekte olduðunu gördü. Belli ki gece namazýna kalkmýþtý babasý. Bir yandan da rüyasýnda rahmetli dedesi Selçuk Beyden duyduðu sözler hâlâ kulaðýnda yankýlanýyordu Alparslan’ýn. Diðer taraftan, babasý Çaðrý Beyin duasýna kulak verdi. Çaðrý Bey:

“Allah’ým, sana inanýyor ve sana güveniyoruz!

Allah’ým, bizleri düþmanlarýn þer ve belâsýndan koru!

Allah’ým, bizlere dinimizi, milletimizi, ailemizi, çocuklarýmýzý, namusumuzu koruma gücü ver!

Allah’ým, bizleri sýkýntýlarýmýzdan kurtar, bize yer yurt nasip et!

Allah’ým, Hak yolundaki mücadelemizde bizle- ri baþarýlý kýl, düşmana karşı muzaffer eyle.

Allah’ým, bizleri öðrendiklerini yaþayan mü’min kullarýndan eyle.” dedi ve Fatiha’yý okuyup ellerini yüzüne sürdü.

Vakit sabah ezanýna yakýndý. Duasýný biti- ren Çaðrý Bey, Alparslan’ýn uyanýk olduðunu gö rünce gülümseyerek yataðýna yaklaþtý. Saçlarýný okþayarak oðluna þöyle dedi:

“Can oðul, Allah’a kulluk þarttýr.

(33)
(34)

Namaz dinin direði, dua ise ruhun gýdasýdýr.

Kula kulluk yapýlmaz, kulluk yalnýz Allah’adýr.

Allah, kendisine inananlara daima yardýmcý olur. Zaten sen bunlarý hem annenden hem de Sarý Hoca’ndan öðreniyorsun.”

Çaðrý Bey oðluna þefkatle sarýldý. Alnýndan öptü. “Ölürsem gözüm arkada kalmayacak.” diye düþündü. Oðullarý Süleyman, Alparslan ve Kavurd birer kahramandýlar. Hele Alparslan’ýn üstün yete- nekleri ve liderlik vasýflarý bambaþkaydý.

Çaðrý Bey, gözlerini Alparslan’ýn gözlerine dikerek konuþmaya baþladý:

“Ey oðul! Þunu bilmelisin ki bir gün bu dün- yadan ayrýlacaðým. O zaman sana býrakacaðým en güzel hediye güzel ahlâkýn olacaktýr.

Ýnþaallah büyüyünce ço iyi bir lider olup ülkeni yöneteceksin. O gün geldiðinde adaletli davranmalý, çevrene danışmalı tehlikeleri önceden sezmeli ve hata yapmamalısın.

Alparslan, babasýnýn güzel duasýný ve öðüdünü düþündü. Sonra da rüyada gördüklerini hatýrladý, dudaklarýnda tatlý bir tebessüm belirdi.

Onun gülümser hâlini gören anasý Aycan Hatun, zaman kaybetmeden oðlunun sýrtýna kaf- tanýný geçirerek:

(35)
(36)

– Sakýn üþütmeyesin yiðidim, hava çok soðuk, dedi. Sonra da tebessüm etmesinin sebebini sordu.

Alparslan da anasýna dönerek:

– Saðol ana... Can ana! Rüyamda atalarým Bilge Kaðan’ý ve Selçuk dedemi gördüm.

Anasý gülümseyerek:

– Hayýrdýr inþallah evlât, dedi.

Alparslan, tam anlatacaktý ki dýþarýda yoðunla- þan koþuþturma ve ayak seslerinden sabah namazý vaktinin geldiðini anladý. Anasýndan müsade alýp, hýzla kalktý, abdest alarak üstünü giydi. Heyecanla koþup mescide yetiþerek Sarý Hocanýn ve büyükle- rinin ar kasýnda, arkadaþlarýyla birlikte namazýný kýldý.

Çaðrý Bey, mescidin çýkýþýnda çok sevdiði oðlu Alparslan’a sevgi ve ümitle baktý. Ýçten içe “Bir baþkalýk var bu çocukta!” diye düþündü. Bir an Alparslan’ýn þahsýnda kendi küçüklüðünü hatýrladý.

Bütün hâl, hareket ve tavýrlarý kendi çocukluðu gi - biydi. Gerçekten de Alparslan sýradan biri deðil, yiðit Çaðrý Beyin yiðit oðluydu ve kiþiliði aynen babasýna benziyordu. O baþka deðil, bambaþka olacaktý.

Gün aðarmaya baþladý. Annesi, her zaman olduðu gibi sabah çorbasýný hazýrladý. Alparslan alelacele bir tas çorba içti ve sofradan kalktý. Silâh eðitimi almak için acele ediyordu. Okunu, yayýný ve

(37)

kýlýcýný alarak herkesten önce eðitim alanýna koþtu.

Zaten, kuþanarak eðitim alanýna ilk giden hep o oluyordu. Hocasý uzaktan görününce, Alparslan’ýn arkadaþlarý da eðitim alanýna doðru koþmaya baþladý. Meydanýn tam ortasýnda Alparslan’ý gören hocasý gülümseyerek þöyle seslendi:

– Bre koç yiðit, bre Alparslan! Er meydanýna kýlýcýný kuþanýp senden önce gelen yok, bu ne hýz?

Alparslan çoktan, birkaç çocukla güreþe tutuþup eðitim için ýsýnmaya baþlamýþtý bile.

Çocuklara silâh eðitimini Sav Tekin Hoca veri- yordu. Sav Tekin, Çaðrý Beyin çok sevdiði, þehit olmuþ arkadaþlarýndan birinin oðluydu. Çok güzel silâh kullanýr, savaþ oyunlarýný çok iyi bilirdi. Bütün Türkmen gençleri silâh eðitimini ondan alýrdý.

O günkü eðitimde de yaþýtý olan çocuklar arasýnda en hýzlý koþup rakiplerini geride býrakan;

yayýný en fazla gerip, okunu en uzaða fýrlatan Alparslan’dý. Ayný anda yaþýtý iki kiþiyle güreþerek onlarý yenen; iri boynuzlu koçun sýrtýna binip de yere düþmeyen; koþarken av býçaðýný çekerek kütüðe en iyi isabet ettiren yine Alparslan oldu.

Alparslan’ýn aldýðý eðitim sadece bunlarla sýnýrlý deðildi. Yaþýtlarýyla yüzme yarýþlarý yapar, sýk sýk bilek güreþine tutuþurdu. Biraz daha büyüyünce, at yarýþlarýna ve cirit oyunlarýna da katýldý.

(38)
(39)

HORASAN’A HÝCRET

A

lparslan’ýn babasý Çaðrý Bey, etrafýndakileri daima uyarýrdý. “Su uyur, düþman uyumaz.” düþün- cesindeydi. Her zaman çok dikkatli ve hazýrlýklý olmak gerektiðini söylerdi. Tuðrul Bey de “Tedbirli olmak en büyük silâhtýr.” diyordu.

Çaðrý Bey, gece atýna atlayýp obanýn etrafýný dolaþýr, etrafý kontrol ederdi. Hava iyi olduðu za man, yanýna Alparslan’ý da alýrdý. Son günler de babasýnýn etrafý daha sýk kontrol etmesi Alparslan’ýn dikkatinden kaçmadý. Alparslan, babasýnýn konuþ- malarýndan Cend Emiri Þah Melik’in Selçuklulara zarar vermek için fýrsat kolladýðýný anlamýþtý.

Zifirî karanlýk ve çok soðuk bir geceydi. Rüzgâ- rýn ýslýk çalan sesi ve köpek havlamalarý iþi tiliyordu.

Çaðrý Beyi yine uyku tutmadý. Etrafý dolaþýp nöbetçilere bakmak için çadýrýndan dýþarý çýktý.

Bir anda dýþarýda, köpek havlamalarý, baðrýþmalar, at kiþnemeleri ve kýlýç þakýrtýlarý birbirine karýþtý.

Dýþarýdan Çaðrý Beyin, Türkmen yiðitlerine sesleniþi du yuldu. Derken, dýþarýdaki sesler önce hafifledi, sonra kesildi. Zaten vuruþma çok sürmedi,

(40)

hazýrlýklý olan Türkmen yiðitleri, baskýný yapanlarý geldiklerine geleceklerine piþman etmiþti.

Yakalanan baskýncý askerlerden bazýlarý ko - nuþturuldu ve baskýný kimlerin yaptýrdýðý da öðrenildi. Çaðrý Beyin tahmini doðru çýkmıştý.

Baskýný yaptýran, Selçuklu Türkmenlerinin gittik- çe güçlenmelerinden endiþe eden Cend Valisi Þah Melik’ti. Þah Melik’in, böyle bir baskýn hazýrlýðý yaptýðýný önceden haber alan Çaðrý Bey, zamanýnda aldýðý önlemlerle kayýp vermedi ve Þah Melik’in adamlarýný gafil avladý. Fakat maalesef diðer oba- larda Selçuklularýn kaybý çoktu.

Baskýndan sonra Selçuklular, Cend þehrinin kendileri için tehlikeli olduðunu anladýlar. Hora- san’a gitmenin güvenli olacaðýna karar verdiler.

Bu ka rarýn verildiði kurultayda Alparslan’ýn babasý Çaðrý Bey, þu düþünceleri dile getirmiþti:

“Hem Peygamber Efendimiz böyle yapmamýþ mýydý? Müslümanlarýn; Mekke’li müþriklerin zul- münden kurtulmasý için, önce Habeþistan’a sonra da Medine’ye hicret etmelerini istememiþ miydi?

Mü’minlerin dinlerini koruyup, ibadetlerini ser- bestçe yapabilmeleri için bunun gerekliliðini orta- ya koymamýþ mýydý? Bu hicret vesilesiyle sahabi- ler dinlerini daha geniþ bir alana yayma fýrsatýný yakalamýþlardý.”

(41)
(42)

Demek ki hicret, sonuçlarý yönüyle bir rahmet- ti. Bu düþünceyle Selçuklularýn Horasan’a göçü ailesinin hayatta kalan en büyüðü olarak, elinizi öpmeye ve hayýr dualarýnýzý almaya geleceðim.”

diyerek amcasýnýn bulunduðu þehre ordusuyla hare- ket etti. Musa Yabgu’ya büyük hürmette bulun- du, tavsiyelerini ve hayır dualarını aldı. Gittikçe ünlenen Selçuklularýn, Çaðrý Bey komutanlýðýnda Horasan’a geliþi, elbette Gaznelileri hoþnut etmedi.

Gazne Sultaný güçlenmekte olan Selçuklulardan korkuyordu. Horasan’daki Türkmenlerin onlarý destekleyeceðini biliyordu. En iyisi bir yolunu bulup onlarý Horasan’dan atmaktý. Ama gücü buna yetebilecek miydi?

Selçuklular, Gaznelilere önce bir mektup gön- dererek yersiz yurtsuz kaldýklarýný, haksýz yere Cend Emirinin baskýnýna uðradýklarýný söylediler.

Hayvanlarýna otlak aradýklarýný, Gaznelilere hiz- met ve yardým etmeleri karþýlýðýnda, Horasan’da kalmak istediklerini uygun bir dille ilettiler.

Daha sonra, Gaznelilerle bu konuyu görüþmek üzere Horasan Valisine bir heyet gönderildi. Selçuklu heyeti, Koca Umur Gazi’nin baþkanlýðýnda Horasan Valisinin huzuruna çýktý. Selçuklu heyetine ne iste- diklerini soran Gazne Valisine Koca Umur:

(43)

– Beyim, bizler Selçuklu Türkmenleriyiz. Cend Emiri gece baskýnýyla halkýmýza sýkýntý veriyor.

Kendi topraklarýnda hayvanlarýmýzý otlatmamýzý istemiyor. Savaþmaktan yana olmadýðýmýz için biz de Horasan’a göçtük. Ýzninizle Horasan’da eð - leþmek, hayvanlarýmýzý otlatmak isteriz, dedi.

Vali, Koca Umur’u küçümser bir tavýrla:

– Buna karþýlýk bize ne vereceksiniz?

Koca Umur:

– Sizlerle dost olur, dostunuza dost der, düþ- manýnýza kýlýç çalar, size yardým ve hizmet ederiz.

Vali kýzgýnlýkla:

– Bunlar yetmez, bize vergi ve haraç verecek- siniz.

Koca Umur’un yüz hatlarý gerildi. Sert bir ifa- deyle valiye:

– Vergi sizin hakkýnýz. Ancak bizler Müslüman ve Türkmeniz. Selçuklular hiç kimseye haraç ver- mez, deyince vali,

– Herkesten olduðu gibi sizden de haraç alýrýz, diyerek Koca Umur’u tersledi.

Bunun üzerine Koca Umur:

– Müslüman, Müslümandan haraç alýr mý? Biz kâfir miyiz ki haraç verelim? Sultan Mahmut zama- nýnda bile, Selçuklu Türkmenlerinden haraç alýnmadý.

Biz haraç vermeyiz, deyince Horasan Valisi de:

(44)
(45)

– Tez, Horasan’ý terk edin. Ya Horasan’ý terk edersiniz ya da ölümlerden ölüm beðenirsiniz, dedi.

Koca Umur, valinin bu sözlerine ibretli bir karþýlýk verdi:

– Ölüm, yalnýz bizler için deðil, bütün insanlar için haktýr. Ama ölmeyi de bilmek gerek. Bizler barýþý severiz. Ama gerekirse þerefimiz için, düðüne gider gibi yiðitçe ölüme gitmeyi de biliriz!

Gazneliler bu görüþmeden sonra, Selçuklularýn üzerine ordu gönderdiler. Barýnmak için yer ve yurt arayan Selçuklularýn, bu ölüm-kalım savaşını ne pahasýna olursa olsun, kazanmaktan baþka bir çareleri yoktu.

Selçuklular, büyük bir kararlýlýkla Gazne Ordusu’na saldýrdýlar ve savaþýn en kýzýþtýðý anda, yeniliyormuþ gibi sahte bir geri çekilme ve anî bir manevra ile Gaznelileri kuþatarak maðlûp ettiler.

Selçuklular Allah’ýn izniyle galip gelmiþlerdi.

Zafer sonrasýnda, akýllý bir devlet ve siyaset adamý olan Tuðrul Bey, Gazneli Sultan Mesut’a bir mektup gönderdi. Mektubunda bu savaþý hiç istemediklerini, inançlarýnýn, “Müslüman din kardeþiyle savaþmayý reddettiðini” açýkladý. Ayrýca vali tara fýndan tahrik edilip savaþa zorlandýklarýný, kendilerinin istemeye- rek de olsa ailelerini ve evlerini korumak amacýyla savaþmak zorunda kaldýklarýný belirtti.

(46)

ZAFERE DOÐRU

B

u savaþtan sonra Selçuklular, Horasan’ý yurt edindiler. Çaðrý Bey Merv’e, Tuðrul Bey Niþabur’a, amcalarý Musa Yabgu da Serahs’a yerleþerek devle- ti yönetmeye baþladýlar.

Aradan iki yýl geçmiþti. Alparslan geçen sürede bütün savaþ tekniklerini öðrenmiþ, güçlü, çevik bir delikanlý olmuþtu.

Horasan’ý yurt edinen Selçuklular için þimdi yeni bir tehlike kapýdaydý. Gazneli Devleti’nin hükümdarý Sultan Mesut, Selçuklularýn üzerine büyük bir orduyu sürmenin hazýrlýklarý içindeydi.

Aslýnda Selçuklular da her türlü savaþa hazýrdýlar.

Fakat Gaznelilere, iki Müslüman devletin birbi- riyle savaþmasýnýn uygun olmayacaðýný anlatmak istiyorlardý.

Selçuklular, aldýklarý karar gereðince Sultan Mesut’a barýþ teklif ettiler. Kendilerine baský ve zulüm yapýlmadýðý sürece barýþ içinde yaþamak istediklerini belirttiler. Ancak Sultan Mesut, Sel- çuklularýn barýþ teklifini geri çevirdi. Barýþ teklifleri

(47)

geri çevrilen Selçuklular, ya savaþý kazanarak Gaznelilerin baskýsýndan kurtulup yer ve yurt sahi- bi olacak ya da yok olacaklardý.

Savaþ meclisi hemen toplandý. Tuðrul Bey, dünyanýn en büyük ordusuyla savaþýp Selçuklularýn geleceðini tehlikeye atmayý doðru bulmadýðýný söyledi. Sözlerine Horasan’dan Azerbaycan’a doðru hicret edip Anadolu sýnýrlarýnda yerleþerek Bi zans’a doðru akýnlarda bulunmanýn daha uygun ola- caðýný ekledi. Çaðrý Bey ise Selçuklularýn, Gazne Ordusu ile karþýlaþmalarýnýn kaçýnýlmaz olduðunu vurguladý.

Sultan Mesut, Selçuklular’a gönderdiði mek- tupta Hindistan’dan yüz bin kiþilik orduyla bu iþi tamamen çözmek için geldiðini söylüyordu. Bir cihan devleti kurma düþüncesinde olan Selçuk lu- larýn kendilerine olan güveninin artmasý ve kimseye

“Korkup kaçtýlar.” dedirtmemeleri gerekiyordu.

Taktik gereði, çöle çekilmek ve Gazne Ordu- su’nu yorduktan sonra da anî baskýnlarla sonuç almak daha uygun olacaktý.

Çaðrý Bey; Gaznelilerin, Ýslâm’ýn emri olan barýþ teklifini reddetmelerinin onlarýn egemenliðini sona erdireceðini anlattý. Selçuklularýn bir cihan dev- leti kurabileceðini, korkmamalarý ve sabretmeleri gerektiðini söyledi. Sonra da savaþ plânýný izah etti.

(48)
(49)

“Savaþ meclisi”, savaþmadan çöle çekilmenin doðru olmadýðýna ve Çaðrý Beyin savaþ taktiðinin uygulanmasýnýn isabetli olacaðýna karar verdi.

Savaþ, bütün şiddetiyle baþladý.

Alparslan da komutanlardan biri olarak cephe- deki yerini almýþtý. Silâh ve harp hocasý Sav Te - kin’den öðrendiði Türklerin Bozkýr taktiðinin bu savaþta uygulanýp uygulanmayacaðýný merak ediyordu. Tahmini, bu savaþta Bozkýr taktiðinin kullanabileceði yönündeydi. Hafif birliklerden oluþan yirmi bin kiþilik Selçuklu Ordusu çok çabuk hareket ediyor, vur-kaç taktiði ve anî baskýnlarla düþmaný yýpratmaya çalýþýyordu. Taktik gereði, Tuðrul Bey, baþlangýçta Sultan Mesut’un komuta ettiði merkezdeki kuvvetlerine karþý saldýrýya geçti.

Bir süre vuruþtuktan sonra, geri çekilmeye baþladý.

Selçuklu Ordusu, yenilmiþ izlenimi vermek için çöle çekildi.

Sultan Mesut, geri çekilmeye baþlayan Selçuklu kuvvetlerini hýzla izlemeye baþladý. Böylece hem Selçuklu kuvvetlerini sarsacak hem de ordusunun su ihtiyacýný karþýlayacaktý. Su kuyularý Dandanakan Hisarý’na yakýndý. Su kuyularýna ulaþan Sultan Mesut bir de ne görsün... Kuyular, Selçuklular tarafýndan tamamen kullanýlmaz hâle getirilmiþti.

(50)

Gazne Ordusu çok hýzlý hareket eden Selçuklu birlikleri karşısında sık sık yer deðiþtirmek zorunda ka lýyordu. Filler bu yer deðiþtirme sýrasýnda çok yoruldu.

Çölde ot bulamayýnca aç ve susuz kalan filler, taþkýnlýk yaparak etraflarýna zarar vermeye baþladý.

Çölde kavurucu bir sýcaklýk vardý. Yorgun, aç ve susuz düþen Gazne Ordusu’nda, karýþýklýk, istek- sizlik ve çözülme baþgösterdi.

Ayrýca Gazne Ordusu’nda bulunan dört yüze yakýn Türk köle Selçuklu saflarýna geçti. Önemli bilgiler vermeleri de Selçuklu Ordusu’na büyük bir moral kaynaðý oldu.

Çaðrý Beyin savaþ meclisinde söyledikleri doðru çýkmýþ ve Gazne Ordusu’nun düzeni bozulmuþtu.

Gazne ordu birlikleri birbirinden kopunca, Sultan Mesut ve Tuðrul Beyin kuvvetleri karþý karþýya kaldý.

Çok geçmeden Çaðrý Beyin kuvvetleri yýldýrým hýzýyla sað taraftan, sol kanattaki Selçuklu birlikle- ri de sol taraftan harekete geçti ve Gazne Ordusu çembere alýndý.

Alparslan’ýn yüzü gülüyordu. Ýstediði olmuþ ve Gazneliler oyuna gelmiþti. Kendini tutamayarak yüksek sesle baðýrdý:

(51)
(52)

“Hilâl harekâtý ve Kurt kapaný oyunu!..

Alparslan’ýn tahmini doðru çýkmýþtý. Selçuk- lular “Hilâl Harekâtý” da denilen “Bozkýr Savaþ Taktiðini” baþarýyla uygulamýþlardý. Askerî bir deha olan Çaðrý Beyin belirlediði savaþ plânýnýn hatasýz uygulanmasý, Gazne Ordusu’nu sarsmýþtý.

Baþka çaresi kalmadýðýný anlayan ve ümidi tüke- nen Sultan Mesut, yüz kiþilik seçme Gazne süva- risiyle Merv Ovasý’ndaki savaþ alanýndan Berkdiz Kalesi’ne doðru uzaklaþtý.

Mayýs’ýn yirmi ikisinde baþlayan savaþ, altý gün sürmüþ ve Selçuklularýn galibiyetiyle so nuç- lanmýþtý.

Selçuklu liderleri Çaðrý ve Tuðrul Beyler, at larýndan inerek Dandanakan Zaferi’ni kazanma- larýndan ötürü, þükür namazý kýldýlar ve Yüce Allah’a dua ettiler.

Cuma gününe denk gelen bu zaferin kazanýl- masýndan sonra, Tuðrul Bey, savaþ alanýnda kuru- lan tahta çýkarýldý ve Selçuklu Sultaný ilân edildi.

Büyük atalarý Selçuk Bey’in adýyla anýlan Selçuklu Devleti, bu zafer sonrasýnda resmen kurulmuþ oldu.

Baþta Çaðrý Bey olmak üzere bütün Selçuk beyleri, Tuðrul Beyi Horasan hükümdarý olarak

(53)

selâmladýlar. Çaðrý Bey, halk arasýnda belki Tuðrul Beyden daha çok seviliyordu. Kendisi sultan ola- bilecekken o, Selçuklu ailesinin birliðini korumak için kardeþi Tuðrul Beyi tahta geçirerek, onun sultan olmasýný saðladý. Kardeþi Tuðrul Beyi; siya- set ve devlet yönetiminde eþi bulunmaz büyük bir yetenek olarak görüyordu.

Tuðrul ve Çaðrý Beyler, bu savaþtan sonra dev- let yönetiminde atalarý Bilge Kaðan ile Kül Tigin’i örnek aldýlar. Fetih ülküsüyle ülke topraklarýný geniþleterek ulaþtýklarý her yerde barýþý ve adaleti tesis etmeye çalýþtýlar.

(54)

HÜKÜMDARLIK YOLU

Ş

imdi hedefte Anadolu vardý. Bizans Ýmpa- ratorluðu’nun hâkimiyeti altýnda bulunan Anadolu, doðuyu batýya baðlayan bir köprüydü. Dünyanýn en güzel yerindeki bu topraklarda Ýslâm bayraðýný dalgalandýrmak Selçuklularýn en büyük ülküsü olmuþtu.

Alparslan, her geçen gün biraz daha güçleni- yordu. Hocalarýndan aldýðý derslerle bir yandan güçlü bir savaþçý olarak yetiþirken diðer yandan devrinin bütün ilimlerini öðreniyordu. Henüz on beþ yaþýnda olmasýna raðmen savaþlarda komuta ettiði birliklerle üstün baþarýlar kazanmýþtý. Onun baþarýlarý ile babasý Çaðrý Bey ve amcasý Tuðrul Bey baþta olmak üzere bütün Selçuklu Beyleri gurur duyuyordu.

Muhteþem Dandanakan Zaferi’nin üzerinden dört yýl geçmiþti. Selçuklu Devleti için yeni bir teh- like kapýdaydý. Gazneliler, Belh þehrini ele geçir- mek için saldýrýya hazýrlanýyorlardý. Çaðrý Bey ise rahatsýzlýðý sebebiyle Gazne Ordusu’nu karþýlama görevini Alparslan’a verdi.

(55)

Henüz on beþ yaþýndaki bu genç komutan, Selçuklu Ordusu’nu büyük bir baþarýyla komuta etti. Alparslan mükemmel bir savaþ taktiðiyle güçlü Gazne Ordusu’nu maðlûp etti.

Çaðrý Bey, bu savaþtaki baþarýsýndan dolayý Alparslan’a, Belh ve civarýný koruma görevini vermiþti. Bu görevini hakkýyla yerine getiren Alparslan, bir süre sonra, öteden beri Selçuklular’ýn baþarýsýný kýskanan ve Horasan’ý almak isteyen Karahanlýlarý da yendi.

Yaþlýlýðýn ve hastalýðýnýn verdiði acýlara raðmen savaþ alanýna gelen Çaðrý Bey, Alparslan’ýn Gazneli ve Karahanlý Ordusu’nu yenerek zafer kazandýðýný görmüþtü. Allah’ýn lütfuyla bütün yetenekleri ken- disinde toplayan Alpaslan’da büyük bir komutanlýk dehasý olduðunu görüyordu. Çaðrý Beyin en büyük dileði, kendisi öldükten sonra Alparslan’ýn devletin baþýna geçmesiydi.

Zaferden sonra büyük komutan Çaðrý Bey, gün geçtikçe kötüleþen hastalýðýndan kurtulamadý, yetmiþ yaþýnda vefat etti.

Yerine oðlu Alparslan geçerek Horasan Valisi oldu. Horasan valiliði döneminde hak ve adalet- ten ayrýlmayan Aplarslan da babasý gibi, bütün Selçuklular tarafýndan seviliyordu.

(56)

Çaðrý Beyin ölümünden üç yýl sonra da kardeþi Tuðrul Bey güneþ çarpmasýndan vefat etmiþti.

Vezir Kunduri, Tuðrul Beyin vasiyetine uyarak Süleyman’ýn Selçuklu Devleti’nin baþýna geçmesini saðlamýþtý. Oysa Süleyman her defasýnda kardeþi Alparslan’ýn tahta daha lâyýk olduðunu söylüyordu.

Alparslan’ý yakýndan tanýyan Selçuklu bey ve kumandanlarý da devletin baþýna Alparslan’ýn geçmesini istiyorlardý. Çünkü Alparslan, Büyük Selçuklu Devleti’ni, Cihan Hâkimiyeti Ülküsü’ne götürecek güce sahipti. Sürekli hayalinde dolaþan bu gaye ile yaþýyordu.

Selçuklu Devleti’nin beyleri, ileri gelenleri ve halk, hükümdar olarak Süleyman’ý deðil, bütün özel- liklerini çok iyi bildikleri Alparslan’ý ta nýmýþlardý.

Askerî dehasý, yiðitliði, kararlýlýðý ve cesareti sayesinde herkes tarafýndan sevilen Alparslan, dev- letin ileri gelenlerinin zorlamasýyla Büyük Selçuklu Devleti’nin baþýna geçerek hükümdar oldu.

Ýlk iþi, çok tecrübeli ve bilge bir kiþi olan Niza- mülmülk’ü kendisine vezir yapmak oldu.

Tuðrul Bey, bir gün Alparslan’a Nizamülmülk’ü tanýtýrken: “Ona dikkat et, ondan yararlanmaya bak!.. Tedbiri geniþ, okumuþluðu derindir. Bir gün devletin baþýna geçersen, sana güveneceðin vezir olur.” demiþti.

(57)

Alparslan, Selçuklu ailesinin büyüðü olan Musa Yabgu’ya gönderdiði mektupta:

“Selçuklu Devleti sultaný olarak, cihan hakimiye- ti düþüncemizi gerçekleþtirebilmek için taht kavga- larýna ve zaman kaybýna tahammülümüz yoktur.

Devletin devamý ve millî birliðin saðlanmasý konusunda, kardeþlerim dahil hiç kimseye taviz vermeyeceðim.

Selçuklu ailesinin hayatta kalan en büyüðü olarak, elinizi öpmeye ve hayýr dualarýnýzý almaya geleceðim.” diyerek amcasýnýn bulunduðu þehre ordusuyla hareket etti. Musa Yabgu’ya büyük hür- mette bulundu, tavsiyelerini ve hayýr duasýný aldý.

Bu sýrada aðabeyi Süleyman, Alparslan’a gönderdiði bir mektupta þöyle diyordu:

“Kardeþim, þüphesiz bu tahta, sen benden daha lâyýksýn. Babamýz Çaðrý Bey de hayatta olsa senin, devletin baþýna geçmeni isterdi.

Sen, devletimizi hedefine götürecek, ilerletecek yüce ülküye ve geniþ ufka sahipsin.

Vezir Kunduri, vasiyeti yerine getirip beni tahta oturttu; ama belli ki bu tahtýn asýl sahibi sensin.

Allah’ýn izniyle, tarihimizin zafer zincirine senin sayende, birkaç halka daha ekleneceðine þüphem yoktur.”

(58)
(59)

Alparslan, Tuðrul Bey döneminden beri hü - kümdar olmak isteyen Kutalmýþ Beyin harekete geçtiðini öðrendi. Kutalmýþ Beyin yaþýnýn bü - yüklüðüne, savaþlarda gösterdiði baþarýlara ve askerlik dehasýna saygý duyuyordu.

Kendisine karþý beslediði güzel duygu ve düþünceleri dile getiren ve saygýsýný belirten mesajýný Kutalmýþ Beye iletti. Ardýndan da en güvendiði devlet adamlarýný Kutalmýþ Beye gönderdi; ondan, saygýn yerini korumasýný, devleti bir iç kargaþaya sürükleyecek hareketlere yeltenmemesini rica etti.

Buna raðmen Kutalmýþ Bey, önce Süleyman’ýn üzerine yürüdü ve Vezir Kunduri komutasýndaki birlikleri maðlûp etti. Yaþ ve tecrübesine güve- niyordu. Alparslan’ý da yenebileceðini düþündü.

Alparslan’ýn, barýþ teklifini reddetti.

Oysa devlet otoritesinin sarsýlmasýna Alpars- lan’ýn hiç tahammülü yoktu. Vakit kaybetmeden Kutalmýþ Beyin üzerine yürüdü, Damgan yöresin- deki Milh (tuz) Vadisi’ne geldi. Sultan Alparslan’ýn bu denli süratli hareket edeceðini tahmin edemeyen Kutalmýþ Bey çok þaþýrdý. Birdenbire topraðý tuzlu olan vadiye su akýtarak orayý bataklýða çevirmek istedi. Amacý, Alparslan’ýn ordusunun savaþ gücünü kýrmak ve zaman kazanarak kendi ordusunu savaþ

(60)

düzenine sokmaktý. Ancak Kutalmýþ Beyin henüz savaþa hazýr olmadýðýný sezen Alparslan, çok hýzlý hareket ederek bataklýðý da geçti. Bunu hiç bekle- meyen Kutalmýþ Bey, zor durumda yakalandý.

Kutalmýþ Beyin savaþ tecrübesi, büyük bir askerî yeteneðe sahip olan Alparslan’ý yenmesine yetme- di. Kutalmýþ, Alparslan’ýn þiddetli saldýrýlarýna fazla dayanamadý ve yenileceðini anlayýnca kaçmaya kalkýþtý. Ancak kaçarken atý tökezledi ve atýndan düþüp öldü. Alparslan, kendisine isyan ederek saltanatý almaya kalkýþan Kutalmýþ Beyin ölümüne çok üzüldü ve aðladý. Cenazesini, büyük bir dinî törenle, Rey þehrindeki Tuðrul amcasýnýn yanýna gömdü. Böylece Tuðrul Beyin tahta geçiþinden beri süregelen Kutalmýþ Beyin saltanat mücadelesi de son buldu.

Sultan Alparslan, Kutalmýþ Beyin esir düþen oðullarýna çok iyi davranarak gönüllerini aldý ve onlarý teselli etti. Süleyman Þah’ý, Mansur’u ve diðer kardeþlerini Anadolu’nun tamamýnýn fethe- dilmesi için Þanlýurfa taraflarýndaki Bizans sýnýrýna gönderdi. Zamanla, ülkede birlik ve beraberliði saðladý. Adaletli bir düzen kurdu.

(61)

AKINLAR VE FETÝHLER

S

ultan Alparslan Niþabur Camisi’nin kapýsýnda periþan kýlýklý bir grup genç görünce, bunlarýn kim olduklarýný ve niçin bu durumda bulunduklarýný Nizamülmülk’e sordu. “Bunlar, dünya zevki taþý- mayan ilim talebeleridir.” cevabýný alýnca çok üzüldü. Camiler okul olarak kullanýlýyordu, fakat öðrencilerin barýnma ve beslenme imkânlarý yeter- sizdi. Bunun üzerine Sultan Alparslan bunlara bir yurt inþa edilmesini ve maaþ baðlanmasýný emretti. Bu þekilde ülkenin her yanýnda Selçuklu medreseleri kurulmaya baþlandý. Ortaöðretim ve yükseköðretim seviyesindeki bu kurumlar, Vezir Nizamülmülk tarafýndan sistemli ve kalýcý hâle geti- rildi ve “Nizamiye Medreseleri” olarak adlandýrýldý.

Sultan Alparslan bu ilim faaliyetlerinin yanýnda fakir ve kimsesizlere yardým için de çalýþmalara baþladý. Sarayýnda her gün onlarca hayvan kesti- rip etini fakirlere daðýtmaya baþladý. Ülkesindeki muhtaç insanlara maaþ baðlayýp onlarýn da çalýþma hayatýna katýlmalarýný saðladý.

(62)

Ýçte bu çalýþmalarýyla halkýnýn gönlünde taht kuran Alparslan, bir yandan da ordusunu daha bir güçlendirmiþ, Anadolu’nun fethi için hazýrlýklara baþlamýþtý.

Anadolu’nun fethi için öncelikle Ani Kale- si’nin alýnmasý gerekiyordu. Selçuklu Ordusu, Er - menistan’ýn en büyük ve saðlam þehri olan Ani’yi kuþattý. Ermeniler Ani için en güçlü saldýrýlara bile dayanýyor, “Bu þehir asla zaptedilmez.” diyorlardý.

Çünkü, þehrin etrafý yüksek ve kalýn taþ surlarla çevriliydi. Üç tarafýndan Arpa Çayý geçiyordu.

Güvenlik için açýk kalan surun önüne ise hendek kazýlmýþtý. Çevreden gelebilecek bütün saldýrýlar anýnda görülebiliyordu.

Bölgedeki bütün Ermenilerle birlikte iki Gürcü general de þehri savunmak için Ani’ye geldi.

Alparslan, Ermeniler’den þehrin kan dökülmeden teslimini istedi.

Ermeniler’in bu teklifi reddetmesi üzerine, sur- lar mancýnýklarla dövülmeye baþlandý. Çok þiddetli çarpýþmalar oldu. Surlarda açýlan gediklerden þehre girildi. Gürcü generaller, Alparslan komutasýndaki ordunun karþýsýnda daha fazla dayanamadý ve iç kale denilen hisara çekilerek direniþlerini sürdürdü- ler. Sultan Alparslan, elindeki kýlýcý ve gürzüyle bir er gibi çarpýþarak askerlerini gayrete getiriyordu.

(63)
(64)

Ýç kale önündeki çetin çarpýþmalarda kale- den askerlerin üzerlerine kýzgýn yað döküldü.

Alparslan, askerlerinin kýzgýn yaðla þehit olmalarýna dayanamadý ve Yüce Allah’a þöyle dua etti:

“Ýlâhi! Askerlerimle Senin uðrunda savaþý yorum.

Ya Rabbi, bilirsin niyetim doðrudur, bana yardým et!

Uðrunda savaþan askerini koru Allah’ým. Emir ve kader Senin elindedir ey yüce Rabbim”

Sultan Alparslan duasýný yeni bitirmiþti ki depremi andýran büyük bir sarsýntýyla iç kalenin surlarýnýn bir kýsmý yýkýldý.

Yýkýlan surlardan, düþman kalabalýðýný yaran Sultan Alparslan, askerleriyle hýzla içeri girdi. Onu süslü kýyafetler içinde ve silâhlý iki subay karþýladý.

Zýrhlý olaný Alparslan’a hiddetle bakýp:

– Kýlýcýmla ölme þerefine sahip bir Türk daha, diyerek saldýrýya geçti.

Alparslan, onun kýlýç hamlesini savarken:

– Kýlýç kullanmayý nereden bileceksiniz? Siz, ancak yukarýdan kýzgýn yað dökersiniz, dedi.

Hamlesinin ustaca karþýlanmasýna þaþýran subay:

– Ne yazýk ki, peþinde olduðun þöhrete kavu- þamayacaksýn, diyerek ikinci hamlesini yaptý.

(65)

Ýkinci hamleye de ayný ustalýkla karþýlýk veren Alparslan:

– Kiminle vuruþuyorum ekselâns.

Hýrslanarak ani bir hamle yapan subay:

– Kahraman General Larid’in kýlýcýyla can vereceksin, dedi.

Karþý ataða geçerek rakibini gerileten Alparslan:

– O zaman iþ deðiþti! Bir an önce bu iþi bitir- meliyiz ki arkadaþýnýza sýra gelsin, dedi. General olduðunu söyleyen subay, Alparslan karþýsýnda gerileyerek:

– Sivri dilin gibi, bileðin de bayaðý güçlüymüþ, derken kýlýcý havada uçarak yere düþtü ve inleyerek elini karnýna götürdü.

Arkadaþýnýn yaralandýðýný gören ikinci subay bir taraftan elindeki kýlýçla Alparslan’a saldýrýrken diðer taraftan da:

– Koþun, General Larid yaralandý, diyordu. Bu sýrada Alparslan, yana sýçrayarak ikinci subayýn kýlýç hamlesini de savarken elindeki gürzü omu- zuna indirdi. Ellerini kaldýrarak aman dileyen iki subaya yaklaþýp:

(66)

– Korkmayýn! Töremizde aman dileyene kýlýç kalkmaz. Çarpýþtýðýnýz Türk askerini tanýmak istiyorsanýz adým Alparslan, dedi.

Biri general olan iki subay etraflarýna bakýndý, ancak kendilerine yardým edecek kimse bulamadýlar.

Çünkü onlara yardým edecek kimse kalmamýþtý.

Þehri ele geçirmek için, yemeyi içmeyi unutan Türk ordusu iç kaleye girerek kalan askerlerin tamamýný teslim aldý.

Kars Ermeni Kralý Gagik, Ani’nin düþtüðünü öðrenince, Alparslan’a haber göndererek Türk egemenliðini tanýdýðýný bildirdi.

Böylece Alparslan Anadolu’nun fethinin ilk iþaretini vermiþti. Durmak, yorulmak bilmiyordu.

Düzenlediði seferlerle Türkistan’dan Irak’a kadar yirmi dört eyaleti ele geçirdi.

(67)

ANADOLU BAÞLAR VATAN OLMAYA

A

lparslan’ýn büyük hedefleri vardý. Mýsýr’ý ala- rak Ýslâm ülkelerini Selçuklu Devleti’ne baðlamak istiyordu. Diðer bir hedefi ise Anadolu’yu alýp Allah’ýn yüce adýný ve fetih ruhunu denizler ötesine ulaþtýrmayý murat ediyordu. Bu amaçla Türk bey- leri sürekli Anadolu’ya akýnlar yapýyorlardý. Bizans Ýmparatorluðu büyük bir karýþýklýk içindeydi.

Bazý prensler imparatora karþý isyan etmiþlerdi.

“Tekfur” adýyla anýlan Bizans valileri, merkezi din- lemiyor ve halka kötü davranýyorlardý.

Yardým amacýyla gelen Bizans Ordusu halka zulmediyordu. Bizans’ýn, Ermeni ve Gürcüler ile diðer yerli halký Bizanslaþtýrma baskýsý sürüyordu.

Bizans Ordusu, halkýn elindeki yiyecek ve içe- ceði alýyordu. Anadolu’daki Ermeni ve Süryaniler de þehir ve kasabalarýný yaðmalayan Bizans Ordu- sundan nefret ediyorlardý.

Anadolu’da tam bir Bizans zulmü hüküm sürü- yordu. Halkýna zulüm yapan bir ordu, Selçuklularýn akýnlarýna nasýl karþý koyacaktý? Doðu Anadolu’nun

(68)

bazý yöreleri, Türk beylerinin öncü akýnlarý sonun- da çoktan ele geçmiþti.

Sultan Alparslan; Erciþ, Ahlat ve Malazgirt’i alarak güneydoðuya indi. Diyarbakýr yöresindeki kaleleri ele geçirip, Suriye’ye ulaþtý.

Sultan Alparslan, Suriye’de iken Afþin Beyin kendisine gönderdiði mektup ile Bizans Ýmparatoru Diyojen’in, Malazgirt’i alýp ahalinin bir kýsmýný öldürttüðünü öðrendi. Diyojen’in en büyük amacý, Bizans’ý düþtüðü kötü durumdan kurtar- mak ve Türkleri Anadolu’ dan atmaktý. Amacýný gerçekleþtirmek için; Slav, Bulgar, Kýpçak, Frank, Kuman, Oðuz ve Peçenekler’den oluþan iki yüz bin kiþilik bir ordu hazýrladý. 1071 yýlýnýn Mart ayýnda, Ýstanbul’dan hareket etti. Anadolu’da ilerleme- ye baþladý ve önüne neresi çýktýysa hepsini yakýp yýktý. Sivas’ta Ermenileri kýlýçtan geçirdi. Bunun üzerine ordusuyla yola çýkýp, hýzla Suriye’den Doðu Anadolu’ya hareket etti. Çünkü Afþin Bey, Anadolu’daki Bizans Ordusu’nun durumu hakkýndaki mektubunda; Bizans’ýn Anadolu’daki askerî üs ve silâh depolarýnýn bir kýsmýnýn tah- rip edildiðini anlatýyordu. Bizans Ordusu’nun kalabalýk görünümüne aldanmamak gerektiðini belirtiyordu. Ayrýca, Bizans Ordusu’nun farklý milletlerden oluþtuðunu, aralarýnda birlik ve bera- berlik bulunmadýðýný da yazýyordu.

(69)

Bizans Ordusu’ndaki ücretli askerler, zoru görünce savaþý býrakýp kaçýyorlardý. Anadolu’daki Ermeni ve Gürcüler, Bizans yönetiminden nefret ediyorlar, Türklerle dostluk kurmak istiyorlardý.

Bizans Ordusu’ndaki Peçenek ve Oðuz gibi Hristiyan Türkler de Bizans Ordusu’ndan her an kopabilirlerdi. Afþin Bey, Bizans öncü kuvvetlerini yendiðini, komutanlarýný da esir ettiðini Alparslan’a müjdeledi. Ýyi örgütlenmemiþ Bizans Ordusu’nun, çok iyi örgütlenmiþ ve tek amacý Ýslâm dinini, dünyanýn dört bucaðýna yaymak olan Selçuklu Ordusu tarafýndan yenilebileceðini bildiriyordu.

Alparslan, her türlü tahmini alt üst edecek bir hýzla; Halep, Mardin, Diyarbakýr ve Bitlis üzerinden ordusunun karargâhý olan Ahlat’a geldi. Kendisini bekleyen Afþin Beyden Bizans Ordusu’nun son durumu hakkýnda bilgi aldý.

Sultan Alparslan, ömrü boyunca hiç aksat- madýðý sabah namazýný büyük bir huzurla kýldý.

Sonra da atýna binerek etrafý kontrol etmeye çýktý. Bu sýrada duyduðu bir hýçkýrýk sesiyle irkil- di ve atýnýn gemini kýsarak sað tarafa döndü.

Köþede hüngür hüngür aðlayan; yaþlý, çelimsiz bir askere rastladý. Alparslan, ona usulca yaklaþarak aðlamasýnýn sebebini sordu.

Yaþlý asker, Alparslan’a:

(70)
(71)

– Efendim savaþa katýlmak istememe raðmen, yaþlý olduðum için komutaným beni terhis etti.

Oysa ben, bu savaþta ya þehit ya da gazi olmak istiyordum. Sultanýmýn ordusunda olmak düþman ile çarpýþmak benim hayatýmýn en þerefli görevi olacaktý. Þimdi ben bu sevaptan mahrum kaldým.

Alparslan, askere:

– Sen sultaný tanýr mýsýn, deyince asker, “Hayýr”

anlamýnda baþýný sallayarak:

– Benim sultaným, Allah’ýn arslaný Hazreti Ali gibi güçlüdür. Maneviyatý kudretli bir evliyadýr, deyip tekrar aðlamaya baþladý.

Alparslan; yaþlý ve çelimsiz olduðu için komutaný tarafýndan ordudan terhis edilen bu askerin gönlü- nü yapmak için durumunu komutanýna sordu.

Komutaný da:

– Dediði doðrudur efendim. Yaþlý ve güçsüz olduðu için biz onu azat ettik, dedi.

Komutana müdahale eden Alparslan:

– Askerî yönden yaptýðýnýz doðru. Ama buna raðmen kiþi bu kadar üzülüyor ve savaþa katýlmak için çabalýyorsa, bilesiniz ki bunda bir hikmet vardýr. Kim bilir belki de bu yiðit orduya bilin- medik bir güç katar. Sakýn, sakýn ha! Siz siz olun, görünüþe aldanmayýn. Bizans Ýmparatoru’nun bu

(72)

yiðit tarafýndan tutsak alýnmayacaðýný kim söyle- yebilir, diyerek komutana ricada bulundu ve gönlü kýrýk askerin orduda kalmasýný saðladý.

Alparslan, savaþma gücü düþük bir orduy- la savaþýn kazanýlamayacaðýný çok iyi biliyordu.

Bunun için, ölümü göze alarak savaþabilecek yiðit askerleri yanýna aldý.

Sonra, aralarýnda Ýslâm Halifesi’nin elçisi ve Sav Tekin’in bulunduðu bir heyeti barýþ teklifinde bulunmak üzere, imparatora gönderdi.

Alparslan’ýn bu heyeti göndermekteki amacý; iki devlet arasýnda barýþ yapýlmasýný saðlamak ve kan dökülmesini önlemekti. Bizans Ordusu hak kýnda daha kesin ve doðru bilgiler almak istiyordu.

Çünkü, Müslüman olmayanlarla savaþmadan önce barýþ teklifinde bulunmak, Ýslâm devlet huku- kunun ön þartlarýndan biriydi. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, savaþ hazýrlýðý sýrasýnda bile savaþa engel olmak için barýþý mutlaka denerdi.

Bunu çok iyi bilen Sultan Alparslan, her konuda olduðu gibi komutanlýk yönüyle de Peygamber Efendimizi örnek alýyordu.

Alparslan’a göre savaþ en son çareydi. Öncelikle barýþý korumak için gayret gösterilmeliydi. Kala- balýk ordusuyla son derece gururlanan Bizans Ýmparatoru, barýþ isteðindeki bu samimiyetini

(73)

anlayamadý. O, Alparslan’ýn korktuðu için elçi- ler gönderdiðini zannetmiþti. Zaferden emin bir þekilde Türkleri küçümsemiþti.

Elçilerin baþýnda bulunan, Alparslan’ýn silâh hocasý Sav Tekin, Romen Diyojen’i sultan adýna selâmlayarak sözüne baþladý:

– Hükümdarýmýn selâm ve barýþ mesajýný getir- dim ekselâns.

Diyojen, alaycý bir tavýrla elçilik heyetine döne- rek:

– Barýþ mesajý, haraçsýz olur mu? Koskoca Bizans Ýmparatoru’na haraç sunmadan mý barýþ istersiniz? Suriye’ye gelen elçilerim bunu sultanýnýza iletmediler mi?

Ýmparator devam edecekti ki Sav Tekin’in kararlý cevabý duyuldu:

– Ýmparator hazretleri! Biz, hiç kimseye haraç vermeyiz. Selçuklular ancak anlaþýp dost olduklarý ve lâyýk gördükleri kiþilere dostluk hatýrasý olarak çeþitli armaðanlar verirler.

Sav Tekin’in bu sözlerine çok sinirlenen Romen Diyojen:

– Gidin sultanýnýza söyleyin. Eðer Anadolu’da Bizans’tan aldýðýnýz yerleri geri verir, bir daha

(74)

gelmemek üzere Anadolu’yu terk eder ve haraç verirseniz sizinle barýþ yapabiliriz, demesine karþý Sav Tekin:

– Bu þartlarda aramýzda hiçbir barýþ olamaz, diye cevap verdi.

Ýmparator sesini yükselterek Sav Tekin’e:

– Sen elçi misin, hükümdar mýsýn? Senin görevin bu þartlarý sultanýna iletmek deðil mi, diye çýkýþtý.

Zekâsý kadar sert karakteriyle de tanýnan Sav Tekin ayný sertlikte cevap verdi:

– Ben elçiyim; ama sultanýmýn neyi kabul edip etmeyeceðini iyi bilirim.

Ýmparator Romen Diyojen:

– Anlaþýlan o ki; bu kýþ baþkentiniz Ýsfahan’da olacaðýz. Atlarýmýz da Hemedan’da kýþlayacak. Barýþ þartlarýný da ancak Rey’de (Tahran) konuþabileceðiz, deyince Sav Tekin dayanamadý:

– Atlarýnýzýn Hemedan’da kýþlamasý mümkün.

Fakat sizin nerede kýþlayacaðýnýzý bilemem Ým - parator hazretleri, cevabýný verdi.

Sav Tekin’in son cümlesiyle hava iyice gergin- leþti. Ýmparator sinirlenmiþ ve elçilere dönerek:

– Bizans’tan büyük bir orduyla hareketimin amacý Türkleri tamamen Anadolu’dan atmaktýr.

(75)

Anlaþmak umurumda deðil. Sultanýnýzýn nere- de teslim olacaðýný çok merak ediyorum? Onun yerinde olsaydým, bir an önce çadýrlarýmý söker uzaklaþýrdým, dedi.

Barýþýn suya düþtüðünü anlayan Sav Tekin, elçilik heyetiyle birlikte oradan ayrýldý. Bu sýrada çeþitli milletlerden oluþan Bizans Ordusu’nun daðýnýk hâlini yakýndan gözlemlemiþti.

Sultan Alparslan, imparatorun elçilik heye- tine karþý sergilediði kaba hareketlerden, barýþýn mümkün olamayacaðýný anlamýþtý. Hemen savaþ hazýrlýðýna baþladý. Zaten iki tarafýn öncü kuvvet- leri Ahlat önünde çarpýþmýþ ve Bizans Ordusu ilk maðlûbiyetini almýþtý.

Alparslan’ýn yaklaþýk elli bin kiþilik ordusunun en büyük özelliði, önce Yüce Allah’a sonra da komutanlarýna son derece baðlý olmasýydý.

Türk ordusunda Anadolu’ya akýnlarda bulun- muþ ve her biri general düzeyinde olan, araziyi çok iyi tanýyan emir, prens ve beyler vardý.

Sultan Alparslan, komutanlarýndan gerekli bil- giyi aldý, savaþ sýrasýnda her birine önemli görevler verdi. Savaþ Meclisi’ni toplayan Alparslan, zafere ulaþmak için herkesin görüþünü sordu ve söylenen- leri büyük bir dikkatle dinledi.

(76)
(77)

Dinine yürekten baðlý bir komutan olan Alparslan, çok deðer verdiði Buharalý din âlimi Nasr Muhammed’e savaþ hakkýnda ne düþündüðünü sorup onun da fikrini öðrenmek istedi. O da:

“Sultaným! Sen Yüce Allah’ýn diðer dinlere üstün saydýðý hak din olan Ýslâmý yaymak için mücadele ediyorsun.

Ýslâm dinine hizmette tam bir iman ve ihlâs içindesin. Bütün Müslümanlarýn dualarý seninledir.

Hepsinin kalbi, senin zaferin için çarpýyor.

Cuma günü kutlu gündür. Cuma namazýndan sonra düþmana saldýrmalýsýn. Ben, Yüce Allah’ýn bu zaferi sana nasip edeceðine inanýyorum.” diye- rek dua etti.

Alparslan, küçüklüðünden beri dinine yürek- ten baðlý olarak yetiþmiþti. O, Ýslâm dinini ve kendi milletini çok seviyordu. Alparslan’ýn baþka dinlere mensup olanlara da büyük saygýsý vardý.

Alparslan her sabah yaptýðý gibi o kutlu cuma gününün sabahýnda da namazýný kýldý, Kur’ân-ý Kerîm okudu. Baþý secdede iken dolu dolu gözler- le, Yüce Allah’tan Ýslâm sancaðýný yükseltmesi ve Müslümanlara yardým etmesini diledi.

(78)

“Ýþte kefenlik elbisemi giydim, þehit düþersem beni böylece gömünüz.” diyordu yanýndakilere.

Alparslan, Anadolu’yu çok iyi bilen Süleyman Þah’tan, Afþin, Artuk ve Tuð Tigin’den aldýðý bil- gilerle, ordusunu Malazgirt Ovasý’nýn en önemli noktasýna, karargâhýný da bir dere kenarýna kurdu.

Ovayý kontrol eden tepeleri de en seçkin bey ve komutanlarýna emanet etti. Bu kontrol sýrasýnda, Bizanslýlarýn gönderdiði keþif askerleri yakalandý.

Afþin Bey, gece yarýsýna doðru Bizans Ordusu’ndaki Peçenek ve Uz Türklerinin komu- tanlarýyla görüþtü. Afþin Beyin güvenliðini sað- lamakla görevlendirilen Emir Sanduk, Afþin Beyi takip eden ve Türk ordusu hakkýnda bilgi topla- mak için ordugâha sokulan kiþilerden þüphelendi ve hepsini yakaladý. Bunlar, Bizans adýna casusluk yapan ve Afþin Beyi öldürmeye çalýþan Ruslar’dý.

Emir Sanduk’un yakaladýðý Rus casuslarý, savaþ sonuna kadar alýkonuldu, daha sonra affedilerek serbest býrakýldý.

(79)

MALAZGÝRT’TEN AÇILAN KAPI

C

uma namazý, ordu namazgâhýnda hep beraber kýlýndý. Sultan Alparslan baþta olmak üzere din âlimlerinin önderliðinde, fatiha ve fetih sûreleri okundu. Zafer için dualar edildi. Alparslan, duasýnda Yüce Allah’a, “Senin dinine hizmette bize samimiyet ver ve bizi zafere ulaþtýr. Bu aciz kulunu da Yüce Ýslâm dini uðrunda þehit eyle.” dileðinde bulundu. Sanki savaþmak için deðil, þehit olmak için gelmiþti oraya.

Sonra da askerlerine:

“Yiðitlerim! Savaþta hükümdar gibi deðil, bir er gibi çarpýþacaðýmdan þüpheniz olmasýn.

Sultanlarý da yaratan Allah’týr ve Allah katýnda herkes eþittir. Ok, yay ve mýzrakla deðil, gürz ve kýlýçla çarpýþacaðým. Korkunun ecele faydasý yok- tur. Gönüllerini korku kaplayanlar hemen evlerine dönebilirler. Þayet þehit olursam, üzerimdeki bu beyaz elbiseyle düþtüðüm yere beni gömün ve oðlum Melikþah’ýn emirlerine uyun.

(80)
(81)

Sað ve sol kanatlar ile pusularda görevli olan komutanlarým! Çok dikkatli olmalýsýnýz.

Pusu kuracak atlý kuvvetler yeri ve zamaný gelince önce düþmaný ok yaðmuruna tutacak, daha sonra hýzlý bir manevra ile düþmaný kuþatacaklar.

Düþmanýn kalabalýk olmasý çok önemli deðil, çünkü aralarýnda birlik ve beraberlik yok. Tarih þahittir ki zafere inanmýþ ve iyi örgütlenmiþ sayýca az kuvvet- ler, kendilerinden kalabalýk güçleri yenmiþlerdir.

Bizans Ordusu’ndan bazý kopmalar olacak, bunlarý çok iyi izlemek ve deðerlendirmek gerekir.

Bizans Ordusu’ndaki Hristiyan Türkler olan Peçenek ve Oðuzlarla iliþkilerimizi sürdürmeye devam edeceðiz. Bizans Ýmparatorluðu’nun zulüm ve baskýsýndan nefret eden ve mezhep deðiþtirmeye zorlanan Ermeni, Süryani ve Gürcüler de Bizans Ordusu’ndan ayrýlabilirler.

Yüreðimiz ve cesaretimiz Allah’ýn izniyle düþ- maný alt etmeye yeter. Atalarýmýzýn büyük savaþlarda uyguladýðý ‘Bozkýr Taktiði’ savaþ sýrrýmýzdýr.’’ diye- rek ordusunu savaþ düzenine soktu.

Bu etkileyici konuþma, Selçuklu askerlerinin daha da bir coþmasýna vesile olmuþtu.

Bu arada Sultan Alparslan’ýn, düþmanýn duru- munu tesbit etmek için gönderdiði öncü kuvvet dönmüþtü.

(82)

Alparslan’ýn yanýna gelen asker heyecanla:

– Sultaným, üç yüz bine yakýn askerle düþman kuvvetleri hýzla bize yaklaþýyor, dedi.

Sultan kendinden emin bir tavýrla tebessüm ederek:

– Güzel! Biz de onlara yaklaþýyoruz, dedi.

Vakit öðleyi yaklaþýk bir iki saat geçmiþti. Ýki ordu vuruþabilecek kadar birbirlerine yaklaþtý.

Perþembe gününden beri, Türk ordusunda yüksek sesle tekbirler getiriliyor, Kur’ân’dan baþta Fetih sûresi olmak üzere âyetler ve dualar okunu- yordu. Askeri coþturmak için kösler, davullar cenk havasý çalýyordu. Bu durum Bizans Ordusu’nun moralini bozuyor, cesaretini kýrýyordu.

Bizans askerleri uykusuzluk, korku ve þaþkýnlýk içindeydi.

Rahipler, Bizans askerlerini takdis ediyor ve yer yer ayinlerde okunan kilise ilâhileri söyleniyordu.

Karþý taraftan beklenen saldýrý gelmeyince, Sultan Alparslan’ýn tekbir sesiyle savaþ baþladý.

Baþkomutan Alpaslan’ýn tekbiriyle Selçuklu Ordu- su hareketlendi ve atlý okçular hýzla Bizans Ordu su’nun merkezindeki Ýmparator kuvvetlerine saldýrdý.

Tam bu sýrada, Bizans Ordusu’nun sað ve sol kanatlarýnýn uç kýsmýnda bulunan atlý birlik ler,

(83)

soydaþlarýnýn tarafýna geçmek için Bizans saf- larýndan ayrýldý. Bunlar, daha önce bu konuda Afþin Beye söz veren Oðuz ve Peçenek beyleriydi.

Bunu daha önce Anadolu’ya giden ve Bizans’taki Hristiyan Türkler olan Peçenek ve Oðuzlarla tema- sa geçen Afþin Bey saðlamýþtý.

Savaþýn baþlamasýndan itibaren, Peçenek ve Oðuzlar Müslüman soydaþlarýnýn kahramanca ta - výrlarý ve savaþ düzenlerinden çok etkilen miþlerdi.

Bizans Ordusu, Türk atlýlarýnýn bu saldýrýsýndan bir süre sonra, karþý ataða geçti. Bu saldýrý, impara- torun Bizans Ordusu’nun bozulan moralini düzelt- meye yönelikti.

Alparslan’ýn beklediði de buydu zaten. Amacý, imparatorun komutasýndaki Bizans kuvvetlerini üzerine çekerek onu karargâhýndan uzaklaþtýrmaktý.

Bunun için çarpýþa çarpýþa, kontrollü olarak hýzla geri çekildi. Bu sýrada, Ermeni birliklerinin de Bizans Ordusu’ndan ayrýldýðý haberi geldi.

Selçuklu Sultaný Alparslan, merkeze yerleþtirdiði zayýf birlikleriyle düþman kuvvetlerinin üzerine gös- termelik saldýrýlarda bulundu. Bu þekilde düþmanýn merkez kuvvetlerini peþine takýnca ani bir manev- rayla âdeta kaçýyormuþçasýna askerlerini geri çekti.

Ardýndan ise ordunun saðýnda ve solundaki kuvvet- li birlikleriyle düþmaný bir çember içine hapsetti.

(84)

Sultan Alparslan, hýzla geri çekilmeyi sür- dürdü. Ýmparator da Selçuklularýn taarruz gücü- nü yitirdiðini sanarak, hemen üzerlerine gitti.

Alparslan, savaþ taktiðine uygun olarak pusudaki askerlerinin bulunduðu yere kadar geri çekildi.

Ýmparatoru karargâhýndan uzaklaþtýrýnca da bir- den durdu ve karþý hücuma geçti.

Selçuklu Ordusu þimdi bir çýð gibi dört koldan düþmana saldýrýyordu. On binlerce Bizans askeri âdeta bir daire içine hapsedilmiþti. Bu muhteþem bir savaþ taktiðiydi. Askerlerin “Allah Allah!”

nidalarý bir gök gürültüsünü andýrýyordu. Havada çarpýþan kýlýçlardan saçýlan kývýlcýmlar, atlarýn nal parýltýsýyla birleþiyordu.

Âdeta bütün yer kýzýl bir örtüyle kaplanmýþtý.

Pusularda bulunan Türk atlýlarý, düþmaný önce þiddetli bir ok yaðmuruna tuttu, ardýndan hýzla etrafýný çevirdi. Sultan Alparslan’ýn karþý saldýrýya geçmesi, Ýmparatorun komutasýndaki Bizans kuv- vetlerini þaþýrttý. Ýki yüz bin kiþilik Bizans Ordusu, þimdi panik içindeydi.

Sultan Alparslan, çevrilen Bizans kuvvetlerinin yok edilmesini saðlayacak emirler vererek savaþý yönetiyordu. Bir eliyle gürzünü, diðer eliyle de kýlýcýný kullanarak bir nefer gibi çarpýþýyordu.

Referanslar

Benzer Belgeler

dönemindeki düşük sıcaklıklar (10 o C’nin altında) meyve ve sebzelerde meyve tutumu sorunlarının ortaya çıkmasına neden olur. Çünkü, bu sıcaklıklarda tozlanma ve

Uygun dönemde hasat edilen muzlar 18-24 derece sıcaklıkta bir yada iki hafta içinde kendiliğinden olgunlaşırlar. Bunun altındaki ve üzerindeki sıcaklıklar olgunlaşma için uygun

Yeşil çay , Camellia sinensis çay bitkisinin tepe tomurcuğu ve onu takip eden iki yaprak esasına göre hasat edilmiş taze sürgünlerinden üretilen okside olmamış bir

• Birçok tıbbi bitki ilk gelişme döneminde yavaş geliştiği için yabancı otlarla rekabetleri zayıftır. Ayrıca yabancı otlar bu bitkilerin su ve besin maddelerine

Kitabin sonuna Musa Kâzim hakkinda üç sayfalik bir izahat vardir (s. Gütenberg'e yazilmis olan siir, hürriyet mücadelesini gazetecilikle yürütmüs biri olan Tarsusizadenin

Mantar misellerinin gelişmesi için oransal misellerinin gelişmesi için oransal hava neminin %80-90. hava neminin %80-90 civarında civarında

A) Hoşa giden bir duruma sebep olmak B) Bir şeyin güzelliğinden yeterince yararlanmak C) Doyulamayacak kadar çok lezzetli olmak D) Bir parçasını ağzına atıp tadına

Orhan Gazi sustu, yaşlı bedeni bu haberi kal- dıracak gibi değildi, çok sevdiği büyük oğlu vefat etmişti.. İhtiyar bedeni titredi, feri sönmüş gözle- rinden çıkan