• Sonuç bulunamadı

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI"

Copied!
41
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İSTANBUL

13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ

( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI ESAS NO :2009/191

CELSE NO :8

CELSE TARİHİ :12.10.2009

BAŞKAN :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298

ÜYE :HÜSNÜ ÇALMUK 32346

ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266 C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954 C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924

KATİP :AHMET ELMALI 116766

Mahkeme heyeti, Başkan Hasan Hüseyin Özese, üye Hakimler Hüsnü Çalmuk, Sedat Sami Haşıloğlu ile Cumhuriyet Savcıları Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın’dan oluştuğu halde 12.10.2009 günü saat 9.40’da celse açıldı.

Açık duruşmaya devam olundu.

Tutuklu sanıklardan Mehmet Haberal, Fatih Hilmioğlu ve Levent Ersöz dışındaki tutuklu sanıkların cezaevinden getirildikleri görüldü.

Huzurdaki yerlerine alındı.

Tutuksuz sanıklardan Adnan Bulut, Mesut Özcan, Hüseyin Nazlıkul,Evrim Baykara, Münir Kemal Yavuz, İlyas Çınar, Murat Ağırel, Merdan Yanardağ, Mahir Akkar, Yüksel Dilsiz, Erol Mütercimler ile bir kısım sanıklar müdafilerinden, sanıklar Mesut Özcan, Ahmet Tuncay Özkan, Mesut Özcan ve Hüseyin Nazlıkul müdafii Av. Gizem Öcalan, Sanıklar Tuncer Kılınç, Hüseyin Buzoğlu, Mustafa Koç ve Mustafa Levent Göktaş Müdafii Av. Hasan Gürbüz, sanık İlyas Çınar Müdafii Av. Hanife Çakmak, sanıklar İlyas Çınar,Hüseyin Vural Vural, Ahmet Tuncay Özkan, Birol Başaran ve Adil Serdar Saçan müdafii Av. Celal Ülgen, Sanıklar Birol Başaran, Adil Serdar Saçan, Hüseyin Vural Vural ve İlyas Çınar müdafii Av. Hüseyin Ersöz, sanık Sinan Aygün müdafii Av. Betül Aykaçıkan, sanık Hasan Ataman Yıldırım müdafii Av. Naciye Sezer Nirun, sanıklar Ahmet Tuncay Özkan, Mesut Özcan, Hüseyin Nazlıkul müdafii Av. Mustafa Nihat Karslı, sanık Ahmet Hurşit Tolon ve sanık Mehmet Haberal müdafii Av. Yasemin Antakyalı, sanık Ercümen Ovalı müdafii Av. Ahmet Durak, sanık Mustafa Özbek müdafii Av. Mustafa İsar, sanık Münir Kemal Yavuz müdafii Av. Taner Serim, sanık Gürbüz Çapan müdafii Av. Mehmet Danışman, sanık Bülent Göngördü müdafii Av. Veslen Şeker, sanık Tanju Güvendiren ve sanık Fatih Hilmioğlu müdafii Av. Tarık Kale’ nin geldikleri görüldü.

Huzurdaki yerlerin alındı.

CMK 250. Maddesi ile görevli ve yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ nın 2008/511 soruşturma 2009/268 Esas nolu ve 2009/1498 soruşturma, 2009/751 Esas nolu iddianamelerin geçen celse genel bölümünün okunarak bitirildiği, daha sonra iddianamenin okunmasına ara verildiği anlaşıldı.

Mahkeme Başkanı Köksal Şengün’ ün mazereti nedeni ile duruşmada hazır olamadığı anlaşıldı. Söz konusu iddianamenin okunmasına kaldığı yerden devam olunacağı sırada,

Sanık Emcet Olcaytu söz istedi verildi:” Mahkemeniz İddianamenin okunmasına devam etmek üzere savcılara söz vermeyi düşündü ama, bizim usul ile ilgili şöyle bir talebimiz var, önce talebimi açıklayayım onun gerekçelerini de mahkemenize bildireceğim çünkü bu talebim heyetinizin reddi ile ilgili. Talebime benim bu talebim heyetinizin reddi ile ilgili, daha sonraki talebime dayanak oluşturacak. 16 Eylül 2009 tarihli duruşmada zannediyorum çünkü duruşma tutanakları elimize geçmediği için bunları da bir ay geriden ancak takip edebiliyoruz, hafızam

(2)

gelen yazıyı okudunuz, 29 klasörün daha önce gönderilen 248 klasöre eklenmesine ilişkin bir savcılık yazısı idi bu. ben yazının okunmasından sonra söz aldım davanın açılmasından sonra savcılığın delil toplayamayacağını, davanın açılmasından bu yana altı ay geçtiğini, bu nedenle savcılığın yaptığının en azından görev ihmali suçunu oluşturduğunu ve bu nedenle suç duyurusunda bulunulması konusunda mahkemenizce bir karar verilmesini istedim. O gün bu konuda talebim muhakkak ki zapta geçti herhalde tutanağı görmediğim için bilemiyorum artık o kadarını da beklemiyorum. Herhalde o zapta geçmiştir, ama mahkemeniz bu talebimi duymamış gibi verdiği ara kararında bu hususa ilişkin bir karar bildirmedi. Biz o tarihten sonra o gelen klasörleri inceledik. Tablo şudur, vardığım sonucu söyleyeyim, bu davanın iddianamesi biliyorsunuz 8 Mart 2009 tarihinde mahkemenize tevdi edildi. Birleştirme talepli tevdi edildiği için doğrudan mahkemenize geldi. 15 günlük inceleme süresi 23 Martta zannediyorum bitiyordu her neyse, yerel seçimlerin genel yerel seçimlerin yapılmasından üç dört gün önce bu mahkemenin iddianameyi kabul etmesi, ve iktidara savcılarca propaganda malzemesi yaratılmak amacı ile iddianamenin o tarihte acele ile gönderildiği biraz önce söylediğim olay ile kanıtlanmış oluyor.

Nasıl kanıtlandı, ? Bakın savcılık hakkımızda yani soruşturma yaptığı sanıklarla ilgili bir takım yazışmalar yapmış, emniyetten inceleme raporları istemiş, başka yerden bazı şeyler talep etmiş bunların cevapları gelmeden davayı açmış, benim biraz önce söylediğim bu genel yerel seçimler öncesinde iktidara malzeme yaratma çabası olmasa bile savcının böyle bir davada yaptığı yazışmalarının sonucunu beklemeden dava açması mümkün değil. Şu bakımdan mümkün değil, yani hukukun ve yasanın ruhu bakımından mümkün değil. Ama açar, savcıdır yapar. Peki bundan altı ay sonra 29 klasörü mahkemeye nasıl yollar savcı şöyle yollayabilir, bir ek iddianame tanzim eder der ki, bu sanıklardan filan filan filan ile ilgili şöyle suçlar tespit ettik bunlar da bu davada görülmesi gereken suçlamalardır bunu da ekleyin der. şimdi böyle de yapılmadı, 29 klasör altı ay sonra mahkemenize gönderildi. Ben bu klasörleri incelediğimde çok daha üzücü başka bir noktaya da işaret eden bir belgeye rastladım. Bu klasörlerin bir kısmı 29 Haziran 2009 tarihinde mahkemenize gönderilmiş. Heyet başkanının havale tarihi 29 Haziran 2009. bu klasörler bizden gizlenmiş, diğer bunu hemen söyleyeyim 277 numaralı klasörü açtığınız zaman üst yazı başlıklı tek sayfadan ibaret bir pdf belgesi görünüyor. Onu açtım, 29 Haziranda bir kısım klasörler savcılıkça mahkemenize gönderilmiş, havalesi yapılmış, dosyaya konulmuş, ama bizim bu duruşmamızın başlamasında bunlar zapta geçmedi. Bunu gibi pek çok belgeye diğer klasörlerde rastladım. Malumunuz 248 klasöre daha sonradan 29 klasör daha eklendi 277 klasöre ulaştı. Bu klasörlerin hangisini açsanız içerisinde savcılıkça mahkemeye gönderilmiş davanın açılmasında sonra mahkemenize gönderilmiş yazılar var. Bu yazıları mahkemeniz bizden gizledi. Niçin o yazılar dosyaya giren yazılar burada okunup tutanağa geçmedi. Gizledi, çünkü savcılığın işlediği bu suçu çok açık ortaya koyan belgelerdi. Biz bunlardan ancak 16 Eylül tarihinde Mahkemenizin son olarak zapta geçirdiği yazı vasıtası ile haberdar olduk. Şimdi bu verilerden bir sonuç çıkarmak gerekirse bizim sanıklar açısından çıkartacağımız sonuç şudur. Burada savcılar veya iddianameyi hazırlayan emniyet birimi mahkemeye adeta talimat vermektedir. Demektedir ki, ben bu iddianameyi iktidara malzeme olsun diye yazıp yolluyorum ama siz ola ki sanıkların sorgusunu yapmayın çünkü biz daha sonra başka deliller yollayacağız. Siz eğer bizim sorgularımızı bu kadar sürüncemede bırakmasaydınız, 20 Temmuzda başlayan duruşmada 4 ay sonra halen iddianamenin okunması sürüyor olmasaydı biz sorgularımızı yaptıktan sonra ilave klasörler nedeniyle bizim sorgumuzu yeniden mi yapacaktınız? Bir ek iddianame olmadığına göre bu klasörleri reddetmek en azından burada bize yeniden soramamak durumunda kalacaktınız. Tablo bu kadar açıktır. Bu açıdan benim 16 Eylül tarihli celsede sizin zapta geçirdiğiniz belgeye karşı suç duyurusunda bulunulması talebimi yeniden kayda geçmesi için tekrarlıyorum. Bu konuda mahkemenizin suç duyurusu konusunda talebimle ilgili bir karar vermesini istiyorum. Talebimi bu şekilde bitiriyorum ama usule ilişkin pek çok itiraz ettiğimiz noktada bugün mevzuyu bulandırmamak için onları

(3)

ilave etmiyorum. Bakın burada birer cümleyle hatırlatayım biz ilk celse dizi pusulalarının düzgün tanzim edilip bize verilmesini istedik. Heyetiniz de buna dair karar verdi. Ben bir iki celse bunu hatırlattım heyetinize halen bu dizi pusulaları yok. Onu da bırakalım 29 klasör içerisinde tahmini 10 bin sayfalık bir yazı var. Bunların dizi pusulası var mı? Size geldi mi? Siz nasıl incelediniz bu dosyaları nasıl inceleyeceksiniz? Bunların dizi pusulasını yapmadan savcılık size bunları göndermeye nasıl cüret ve cesaret ediyor. Mahkeme savcılığın emniyetin talimatıyla hareket edecek yasal bir konumda değil. Gerçekte nasıl olduğunu bilmiyoruz bu işin ama bu 29 klasörün dizi pusulaları halen gelmiş değil. Yine bu kayıtlarla ilgili tutanaklara itirazlarım var benim.

Bunları lalettayin bir şekilde 3 sayfanın üzerine birisi el yazısıyla yazmış ne imza var ne tasdik var bana 3 sayfa tutanak geldi düzeltilmiş tutanak diye. Oysa bu tutanaklarda benim söylediklerim üçte biriydi o yanlışların. Halen tutanaklarla ilgili taleplerimiz karşılanmıyor. Burada usul bakımından bizim savunma haklarımızı yakından ilgilendiriyor. Bakın mahkemenin yaptığı bir kısım işlemlere itirazımızı biz hafızamızdaki bilgilerle yapıyoruz. Böyle şey olur mu? Biraz önce söylediniz sayın başkan mazereti var. Mazereti olmasaydı nasıl katılacaktı bu heyete? Son duruşmanın tutanağı çıktı mı acaba? Bize gelmedi. O duruşma tutanağını okumadan bir yargıcın kendiliğinden, biz itiraz edeceğiz tabi de, kendiliğinden gelip buraya oturması bile yanlış olmayacak mı? Kısaca buna benzer çok taleplerimiz var. Ama ilk söylediğim husus öne çıktı.

Savcılık ek bir iddianameye bağlı olmaksızın 29 klasörü toplam 10 bin sayfalık yeni bir takım evrakları dosyaya koydu. Bizim savunma hazırlığımız o zaman ne işe yaradı. Benimle ilgili 3 klasör daha evrak eklemişler bin sayfa. Ben bunu haftada bir 3 saat bilgisayara çıkacağım bunu okuyacağım hazırlanacağım 16 Eylül tarih itibariyle dava açılalı 6 ay olduğu halde ben bu savunmamı bu şartlarda hazırlayacağım. Böyle bir hakkınız var mı? Bizi niçin bu duruma düşürüyorsunuz? Savcılık 6 ay sonra size klasörü nasıl yollar bir ek iddianame olmadan. Bu bakımdan suç duyurusu talebimin haklı olduğu kanaatindeyim bu konuda heyetinizce mutlaka ama mutlaka bir karar verilsin. Savcıları aklayabilirsiniz, bu kararda bizim işte gazetelere de yansıdı bazı yemekler var o tabloya da çok yakışır. Buna da biz hazırız. Ama bir karar verin, söyleyeceklerim bu kadar. “

Sanık Adil Serdar Saçan söz istedi verildi : “ Şimdi efendim 20 temmuzda yargılaması başlayan davayla ilgili bekledim bugüne kadar itiraz gelecek mi diye gelmedi. Eski bir polis müdürü ve hukukçu olarak öncelikle ve bundan önce 70’e yakın ağır cezada yargılanmış birisi olarak yaptığım görev nedeniyle 70 ayrı davada ağır ceza mahkemelerine çıkmış olan birisi olarak önce mahkemenizin burada bir olağanüstü yargılama yapılıp yapılmadığına dair bir karar vermesini talep ediyorum. Gerekçelerini söylüyorum. Mahkemenin Silivri de olması 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2 heyetinin olması, bu heyetlerin mesela 9. Ağır Ceza Mahkemesinde 2 heyet var mı? 10 Ağır Ceza Mahkemesinde 2 heyet var mı? Bu heyetlerin nasıl teşkil ettiği nasıl oluşturulduğu, olağanüstü olan durumları anlatıyorum. Burada davaya bakan sayın heyetinizin birinci iddianame ve bizim iddianamemiz dışında burada başka bir davaya bakıp bakmadığının tespiti, eğer burada başka bir davaya bakmıyorsanız olağanüstü mahkeme kurulmuş demektir.

Yine heyetiniz acaba diğer Beşiktaş adliyesindeki mahkeme salonunun durumunu biliyor mu?

Biliyordur mutlaka senelerdir duruşmalara çıkıyorsunuz. Böyle tam teşekküllü mahkeme var mı orda? Bunun parasını kim veriyor? Birden bire böyle milyarlarca lira masraf yapılarak mahkeme salonu ihdas ediliyor. Bu olağanüstü değil mi? savcılar diğer ağır cezalarda iddianameyi yazan savcılarla duruşma savcıları farklı oluyor. Bu buraya has bir şey mi? neden iddianameyi yazan savcıyla duruşmaya giren savcı aynı? Bu durumda iddianameyi yazan savcı beraat talep edebilir mi? talep ederse kendiyle çelişkiye düşmez mi? bunlar ne yazık ki davanın olağanüstü koşullarda görüldüğünü gösteriyor. Peki, bu olağanüstülük nerden kaynaklanıyor? Ona da biraz sonra geleceğim ama daha devam ediyorum. Tutuklamaya katılan yargıçlar bu daha önce ret gerekçesi olarak geldi. Ama etik olarak da tutuklamaya katılan yargıçların yargılamaya katılmaması gerekiyor. Diğer ağır ceza mahkemelerinde asla ben böyle bir şey görmedim.

(4)

Kesinlikle böyle bir şey görmedim. Hatta bir yargılamada 1.Ağır Ceza Mahkemesindeki bir yargılamada savcı bey kendisi bu iddianameyi nasıl yazmış meslektaşım diyebildi. Şimdi buradaki savcılar bunu diyebilecekler mi? bu iddianameyi nasıl yazmış meslektaşım diyebilecek mi? kendisi yazmış. Resmen taraf olan kişiler burada bulunuyor. Şimdi bunlar olağanüstü yargılama usulleri, diğer bir olağanüstülük meselesi şudur, neden iddianame okunuyor? Ben 70 tane davada iddianame hiç okunmadı. İddianame okundu, geçildi sorguya. Efendim ben olağanüstü yargılanmak istemiyorum. 6 ay gün verin deniz Seki’nin olayında olduğu gibi 6 ay sonra alın hepimizin ifadesini bir gün de bitirin işi. Bir senedir tutukluyum 314/2’den burda bekliyorum. Şimdi bu olağanüstülük yani, CMK’ daki kesintisiz yargılama ilkesini bir tek bize uyguluyor diğerlerine uygulamıyorsanız bu bize olağanüstü davranıyorsunuz demektir. Bu ne yazık ki son 6-7 senedir Türkiye’deki bir zihniyetin ürünüdür bu durum. O zihniyette şudur her şeyi yasaya uygun yapalım. Kime göre? Bazı kişilere göre. Goethe’nin meşhur bir lafı var, Goethe hukuk devletinin hukuk gelişmemiş demokrasilerde hukuk devletinin ancak eşitler arasında eşitlik olduğunu söylüyor. Yani eşit kişilere eşit muamele yapılıyor. 4-5 sınıf insan varsa onlara farklı muameleler yapılıyor demek istiyor. Şimdi bize de böyle yapılıyor. Yani neden diğer davalarda kesintisiz duruşma yapılmıyor mesela bu da bir olağanüstülük.

Mahkemenizin bu konularda karar vermesini ısrarla talep ediyorum. Burda bir olağanüstü yargılama var mıdır? Varsa olağanüstü yargılamanın arkasında acaba karşı devrim düşüncesi mi vardır bunu da ortaya koymak zorundasınız. Ben burada bu olaydan son derece rahatsızım efendim ben 6 ay beklerim zaten bekliyorum bir senedir. Atarsınız günümü aynı diğer mahkemelerdeki usulü anlatıyorum. Burda avukat arkadaşlarımız var biliyorlar. Bir günde hemen bizim kimlik tespitimizi yaparsınız sabahtan başlar savunmalar zaten hiç birisi savunma almıyor. Hiçbir mahkemede savunma alınmıyor. Savcılıkta verdiğiniz ifade örneği ekleyeceğiniz başka bir husus var mı geç kızım. Bu, burda bizim özelliğimiz ne niye bize farklı muamele yapıyorsunuz? Cezaevinde yatan binlerce mahkum var tutuklu var, onlara yaptığınız muamelenin aynısını bende istiyorum bana farklı muamele etmeyin efendim. her gün duruşma yapıyorum diyerek şuana kadar daha bir celse yapmadınız. Yani İstanbul 1. 2.3.4. Ağır Ceza Mahkemelerinde yapılan duruşmalardan sayın başkanım bir tanesini daha yapmadınız. 6 celse mi 7 celse mi ne oldu. Daha biz bir celseye çıkmadık. Bu olağanüstülüktür olağanüstü yargılamadır. Ve bunu Türkiye’nin koşulları nedeniyle yaptığınıza inanıyorum. Türkiye’de terörist olduğumuz için değil de siyasi, siyasi düşüncemiz nedeniyle yargılandığımızı düşünüyorum. Ben siyasetçi olmadığıma göre böyle düşünüyorum artık. Buna bir karar vermenizi istiyorum. İkincisi bu güne kadar bu güne kadar 20 Temmuzdan beri diyorum ki savunmamızı alın. Savunmamızı alın bu mahkemenin birinci görevi benim savunmamı almak. Tutuklayıp içeri atıyorsunuz bana savunma olanağı tanımıyorsunuz. Birinci günden beri söylüyorum yine söylüyorum. Savunmamı almıyorsunuz. Efendim iddianame okuyoruz. Sayın başkanım, senelerdir başkanlık yapıyorsunuz senelerdir üyelik yapıyorsunuz DGM’de beraberde çalıştığımız dönemlerde oldu onu da anlatacağım biraz sonra. Peki, bu kadar sene siz iddianamenin böyle okunduğunu gördünüz mü? Bana bir tane örnek istiyorum bir davanın örneğini verin bana. PKK davalarında var mı efendim? “

Mahkeme Başkanı:”iddianamenin okunması CMK’nun ilgili hükmü gereğince yapılmıştır.”

Sanık Adil Serdar Saçan : “ Efendim biliyordum da okuyor musunuz? Şimdi gidelim mi şeye mahkemeye? Deniz Seki’nin davasında örnek hani, Deniz Seki olduğu için demiyorum okundu mu? Okunmuyor başkanım okunmuyor başkanım. “

Mahkeme Başkanı :” o usule uygun bir usule uygun bir uygulama “

Sanık Adil Serdar Saçan :” Efendim tabi olağanüstü koşullarda yargılanırsak usul bize uygulanıyor efendim. “

Mahkeme Başkanı :” taleplerinizi alalım “

(5)

Sanık Adil Serdar Saçan:” Devam ediyorum efendim devam ediyorum. Ben savunmamın alınmasını istiyorum. Savunmamı almıyorsunuz ve tutukluluk halimi devam ettiriyorsunuz. Devam ettirirken hukukun bir takım ilkelerinin arkasına sığınıyorsunuz. Ama bir de 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kriterleri var. Yani hukukun genel kuralları var CMK var. Bir de 13. Ağır Ceza Mahkemesi kriterleri var. O kriterlerin başın da şu geliyor; Bu aşamada savunmaları alınmadığından tutukluluk hallerinin devamına, CMK’da bana hüküm gösterin sayın başkanım şimdi dediniz ki ben kanuna uyuyorum. CMK’da savunma vermeyen tutuklu tahliye edilmez diye bir hüküm var mı? Veya dünyanın hangi ülkesinde böyle bir şey var? Şimdi ek klasörler verdiler savcılar biraz evvel üstat anlattı burda 277. klasörde Fethullah Gülen ve gurubuyla ilgili aldığım iznin gizlidir diye kaldırmışlar adli emanet koymuşlar. Hâlbuki birinci iddianamenin 22. klasöründe baştan sona kadar hepsi var. Bana gelince gizli oluyorlar adli emanete alınıyor. Bu ya olaya vakıf olmadıklarını gösteriyor ya da bizimle dalga geçiyorlar.

Yada Fethullah Gülen’in anlatılması bu ülkede resmen yasak oldu bizim haberimiz yok. şimdi devam edelim yani savunma hakkımız bu arada kısıtlanıyor onu anlatmaya çalışıyorum. İkinci talebim savunma yapmak konusunda. Üçüncü konuya geleyim. Ben 1998 de İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğünü kurdum. 2003 yılına kadar başında kaldım. Sizi bilmiyorum efendim ama Köksal başkan döneminde sanıyorum aynı dönemlerde biz görev yaptık. Ben Köksal başkanı tanımıyorum sizi de tanımıyorum. Sizde beni tanımıyorsunuz belli bir senedir beni terörist diye tutuklu tutuyorsunuz. Beni tanımadığınız belli. Bu beş senede beş tane ramazan geçirdik. Benim şubemin iftar yemeklerine geldiniz mi efendim? ben sizi davet ettim mi?

etmedim. Niye etmedim? Ben İstanbul cumhuriyet başsavcısı sayın Aykut Cengiz Engin’i davet ettim. Bana dedi ki, birlikte çalışıyoruz etik değildir. hani bu tarafa dönerek yüksek sesle konuşuyorum. Birlikte çalışıyoruz etik değildir. o başsavcının savcıları nasıl etik görüyorlar durumu? Ben burada hangi durumu, işte birlikte fotoğraf çektirdikleri durumdan bahsediyorum.

Ben burada bir şey söyleyeceğim. Bakın ilk ikinci celse burda dedim ki sayın başkanım, ikinci celse bazı Fethullahçı kamu görevlileri emniyet müdürlerinin benim eski meslektaşlarımın gerçeğe aykırı rapor tutarak beni burda tuttuklarını ispat edeceğim size dedim. Şimdi ben nasıl söyleyeceğim size bunu? Ben şimdi mahkemeye güvenerek nasıl anlatacağım beraber yemek yediğiniz adam benim hakkımda sahte rapor tuttu diye. Artık size güvenim yok kusura bakmayın. Şevkle savunma hazırladım ama bu savunmayı yapamayacağım. Şevkle yapamayacağım. Sadece şeklen okuyacağım çok özür diliyorum. “

Mahkeme Başkanı :” talepleri alalım Adil bey taleplerinizi alalım. Usule ilişkin taleplerinizi alalım buyurun. “

Sanık Adil Serdar Saçan :” Güvenim yok efendim. Talep bu talep bu işte. Talep size güvenim yok çekilmeniz gerekiyor. Size güvenmiyorum. Neden güvenmediğimi anlatmaya çalışıyorum sayın başkanım. Güvenmememin sebebi burada kayıtlara geçmiş celsede size dedim ki Fethullahçı kamu görevlileri var, bunlar benim aleyhime emniyet içerisindeki çekişme nedeniyle tutanak tuttular ondan buradayım diyorum. Ben bunu nasıl anlatacağım onlarla oturup yemek yemişsiniz. Gözlerime inanamadım yani. Neden 5 sene benimle birlikte yemek yemediniz? Ben kötü adam mıydım? Etik değil efendim bangalor ilkelerini falan hepsini bir kenara bırakalım Türk ve Müslüman ilkelerine göre etik değil efendim. Devam edelim, bir şey daha var efendim. Polisin içerisindeki bir cemaatin bir etkin bir cemaatin burada operasyonları yönlendirdiğini söylüyoruz ilk celseden beri söylüyoruz. Bunlarla nasıl oturup yemek yiyorsunuz?

Bunların onlardan olmadığını nerden biliyorsunuz? Yarın onların sizin karşınıza gelip sanık olarak olmayacaklarını nerden biliyorsunuz? Diyoruz ki polisin içinde örgüt var. Anlatmaya çalışıyoruz savcılığın gizlediği benim yazdığım DGM’den çalışma izni aldığım bir örgütten bahsediyorum. Bu örgüt bize operasyon yapıyor diyorum ve bakıyorum birlikte onlarla birliktesiniz. Bakın efendim bir, mafyadan şikâyetçi olan bir kişi karakola gittiği zaman karakol amiriyle mafya babasını birlikte görürse şikayetçi olur mu? Kendisinden haraç isteyen adamla

(6)

karakol amiri oturmuş çay içiyorsa, bu durum bu duruma benziyor. Ben şimdi sizin karşınıza çıkıp nasıl anlatacağım. Ben sizden nasıl adalet bekleyeceğim. Beklemiyorum efendim sizden adalet beklemiyorum. Vermeyeceğinize de eminim. Siyasi konuşmuyorum yanlış anlamayın benim hiç siyasi tarafım yok bundan sonra da olmayacağım. Ama ayıp yani bu kadar sene devlete hizmet et gel böyle bir durumla karşılaş. Bir diğer talebimde gizli tanıklar var. Benim hakkımda yok ama ben konuyu hep söyledim söyledim, bir türlü anlamıyor insanlar. Gizli tanıkların gizli tanıkların bu davada verdikleri ifadeler nedeniyle pişmanlık yasasından yararlanıp yararlanmadığının mahkemeniz tarafından sorulmasını talep ediyorum. Yani bu davada verdikleri ifadeler nedeniyle başka mahkeme kendi davalarından pişmanlık yasasına indirimden yararlanıp yararlanmadıklarının öğrenilmesini talep ediyorum. Bir şey daha söylemek istiyorum, daha fazla konuşmayacağım. Bundan sonra da konuşmaya niyetim yok bir şey daha söylemek istiyorum. Ben 25 sene emniyete hizmet ettim. Gözaltına alındım. Suç duyurusunda bulunacağım burayı lütfen iyi dinleyiniz lütfen iyi dinleyiniz çok önemli, gözaltına alındığım 23 eylül günü ben avukatım aynı zamanda İstanbul terörle mücadele şube müdürlüğünün nezaretine atıldım. Yanımda PKK’lı bir mahkûm vardı tek kişilik hücrede kaldım. Mustafa Balbay nezarete atıldınız mı? Atılmadınız. bir saniye, bir takım paşalar nezarete atıldı mı, atılmadı.

Nezarethaneye atılıp atılmamızdan sorumlu olan savcılardır. Ben niye atıldım. Atmayın demiyorum yani yanlış anlamayın onlar niye atılmadı da demiyorum. Beni 25 sene hizmet ettiğim meslektaşlarım niye nezarete attılar? Çünkü Fethullahçılar yapıyor operasyonu. Onun için zulmettiler sizde onlarla birlikte yemek yediniz. Artık benim gözümde mahkemenin onlardan farkı yoktur. Bilmiyor olabilirsiniz ben söylüyorum şimdi size, bundan sonra inşallah yemezsiniz efendim. Saygılar. “

Mahkeme Başkanı :” Sizin görevli olduğunuz zamanda da davete uyardık ondan emin olun siz. Yani “

Sanık Adil Serdar Saçan :” Efendim hayır bir dakika bir dakika ben öyle bir şey söyledim. Aykut beye söyledim başsavcıya söyledim sizinle direk muhatap değilim. Muhatap olmamda mümkün değil. Çünkü ben polisim yerimi bilirim Aykut beye söylediğimde bana etik değil deyip kendisi bile gelmedi ben bunu anlatmaya çalışıyorum. “

Sanık Hasan Atilla Uğur söz istedi verildi :” Sayın başkan değerli üyeler öncelikle son derece üzgün olduğumu belirtmek istiyorum. Neden? Yıllarca jandarma teşkilatında adli görevi olan birçok hizmete imza attım. Birçok savcı ve hakim arkadaşımızla çalıştık. En basitinden tek bir örnek vereceğim sözü de fazla uzatmayacağım. İmralı adasında 6,5km uzunluğundaki İmralı adasında Sayın Turgut Okyay, Sayın Hüseyin Esen, Sayın Mehmet Maraş, Sayın Talat Şalk ve Sayın Cevdet Volkan ile birlikte ufacık bir alanda birlikte çalıştık. Size yemin ediyorum, bir kez dahi duruşmaya halel gelmesin her hangi birisi bir şey dışarıya söylemesin etik değil demesin diye çaylarını dahi içmedim. Onlarda gelip bizim çayımızı dahi içmediler. Bir birimizi sevmiyor muyduk seviyorduk. Onlarla oturup yemek dahi yemedik size yemin ediyorum onlar da şahittiler.

Yargılanan bebek katili terörist başı Abdullah Öcalan olmasına rağmen bunu yapmadık.

Cumhuriyet gazetesinde o sabah o resmi gördüğüm zaman yemin ediyorum koğuş arkadaşlarım şahit beynimden vurulmuşa döndüm. Ve ben buraya gelirken bağımsız Türk mahkemesinin huzuruna geldiğim için her zaman huzurluydum. Gelirken arkadaşlara da bunu söylüyordum. Orası bağımsız Türk mahkemesi biz derdimizi anlatırız herkes suçu varsa neyse değilse onları ifade edebilir. Ama şimdi kafam karıştı. Sayın başkan, büyük önder Atatürk’ün iki vecizesini söyleyip sözümü bitireceğim. Büyük önder Atatürk diyor ki; her bağımsız devletin vazgeçilmez bir hakkı olan adaletin dağıtımına yani bağımsız Türk mahkemelerinin kararlarına siyasi irade dahil hiçbir kurum karışmamalıdır. 1931 yılında Adana’da diyor ki; adalet bir devletin esası olduğuna göre mahkemelerin sözde değil gerçekten tarafsızlığını sağlamak her işin başında gelmelidir. Hükümet otoritesi maskesi altında uygun olmayan işlere kalkışmak bey amal önlenmelidir. Teşekkür ederim. “

(7)

Sanık Ahmet Tuncay Özkan söz istedi verildi :” Sayın başkan değerli üyeler değerli katılımcılar, sayın milletvekilleri hoş geldiniz. Türkiye’nin bu davaya iyi bakması gerekiyor. İlk günden beri söylüyorum söylemeye devam edeceğim. Yılmadan sesimin son noktasına kadar bunu tekrarlayacağım. Bu bir politik davadır. Siz bir siyasi görüşün burda rehin tuttuğu muhaliflerini yargılamak için burda duruyorsunuz eğer öyle olmasaydı bugün burada hukukun temelini oluşturan temel değerlerle bütünleşen bir yargılama olurdur. Bu iddianame bizim suçsuzluluğumuzun delilidir. Ben her duruşma söylüyorum sözüme başlarken onunla başlıyorum. Aynı şeyi söyleyeceğim. İddianamenin okunan kısımlarında veya okunmayacak kısımlarında ve bundan sonra yazılacak kısımlarında 311, 312, 314, 6136 suçlamalara ilişkin benimle ilgili bir tek delil, bir tek delil istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisini ne zaman kiminle nerde hangi TBMM’yi ortadan kaldırmak için cebir ve şiddet kullandım. 312, Türkiye Büyük Millet Meclisinden güvenoyu almış 8 yıldır 9 yıldır çalışmakta olan Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini hangi cebir hangi şiddetle ortadan kaldırmak için ne zaman kimlerle birlikte ne yaptım? Ve 314, Ergenekon denilen bu safsatanın içerisine ne zaman dahil oldum? Beni ne zaman dahil ettiler?

Bu iddianamenin 3. iddianamenin 28. sayfasında, bu terör örgütü öyle bir örgüttür ki diyor. Sağcı değildir, solcu değildir Marksist değildir, İslamcı değildir. peki o zaman bu örgüt nedir? Devlet güçleriyle çatışmaz diyor. Polisle çatışmaz askerle çatışmaz peki hangi terör tanımıyla bizi yargılıyor burda? Bu iddianame bunu söyledikten sonra beni hangi terör örgütü tanımıyla burda tutuyor. Ben niçin buradayım? Ben buradayım çünkü Recep faşizmi bunu istiyor. Benim burda olmamı istiyor. Sayın başkanım, lütfen müdahale etmeyin sizinle karşılıklı konuşmayı çok istiyorum. o kadar çok istiyorum ki hatta F 12 ye gelin akşam yemeği de çok güzel savcıları ve polisleri de getirin hep beraber olalım hiç sorun yok sizi ağırlarız. Deriz diyorsanız bizim mavi patiskalardan denizlerimiz var yatak çarşaflarımızdan size deniz yaparız. Kağıttan gemiler yapar yüzdürürüz hiç merak etmeyin. Hiç merak etmeyin bunların hepsini ben size sağlarım.”

Mahkeme Başkanı :” Tuncay bey Tuncay bey taleplerinizi alalım yargılamaya devam edeceğiz. Buyurun “

Sanık Ahmet Tuncay Özkan :” Ben taleplerime geliyorum efendim öyle değil efendim ben bugün konuşacağım. Şevval orucumuz var ha, iftar diyorsanız şevval orucumuz var 6 günler başladı. Muharrem var ne zaman istiyorsanız buyurun gelin. Biz onu da tutuyoruz onu da tutuyoruz hani iddianame diyor ya, Tuncay Özkan alevidir. Oy vermeyesiniz diye imamlarla olan bölümü koyuyor ya. ve onu siz burda dinliyorsunuz savcılara niçin bölücülük yapıyorsunuz diye sormuyorsunuz ya, işte o yüzden ben sizi iftara çağırıyorum. Savcılarımızı da çağırıyorum polislerimizi de çağırıyorum. Buyursun gelsinler Fethullahçı, ocu bucu benim için fark etmez.

Hep beraber güzelce iftar yaparız. Biz patiskalarımızdan denizimizi sizin önünüze sereriz kağıttan gemilerimizi yüzdürürüz. Buyurun efendim bunu teklif olarak getiriyorum. Ben 26 yıl gazetecilik yaptım bu ülkede bir tek kere bir tek kere il emniyet müdürü başsavcı ve onların verdiği yani adli görevi olmayan polislerin verdiği iftar dışında bir tek iftarda savcıları yargıçları ve polisleri birlikte görmedim. Organizenin adli görevi vardır. İstihbaratın adli görevi vardır. Adli görevi olmayan polislerin davetine gidersiniz niye gitmeyeceksiniz. Ama adli görevi bulunan polislere nasıl gidersiniz? Bunu nasıl açıklayacaksınız? Musolini demiş ki, o faşist Musolini ben demiş kitlelerin ekmek diye bağırdığını çok duydum. Ama özgürlük istediklerini duymadım. Ben şimdi 21. yüzyılda Recep faşizmine karşı size diyorum ki, ekmeğimi de elimden alıyorsunuz.

Milletin elinden alan siyasi iktidar gibi özgürlüğümü de alıyorsunuz. Ben hukuk istiyorum hukuk.

Bana hukuku vermek zorundasınız. Çünkü hukuk sadece yargıçların “

Mahkeme Başkanı :” Efendim mahkememizin, mahkememizin hukuka uygun davrandığından emin olabilirsiniz. Adil olduğundan emin olabilirsiniz.”

Sanık Ahmet Tuncay Özkan :” Hukuka davranmıyorsunuz hayır efendim adaletli değilsiniz. “

Mahkeme Başkanı :” O sizin. efendim buyrun. “

(8)

Sanık Ahmet Tuncay Özkan :” Vicdanınızı kaybettiniz. Vicdanınızın sesini kaybettiniz.

Adaletin terazisini şaşırttınız. Kılavuzsuz kaldınız. Bunu tek tek ispatlayacağım burda. Ben 23’ünde gözaltına alındım. Bu yemek ne zaman yenildi sayın başkanım. Yemeğe katılan kişi olarak size soruyorum. Bu yemek ne zaman yenildi? “

Mahkeme Başkanı :” Geçen sene verilen bir yemek “

Sanık Ahmet Tuncay Özkan :” Eylül ayında ben gözaltına alınmadan önce yediniz mi yemediniz mi sayın başkanım? Yemek ben gözaltına alınmadan önce mi yenildi, sonra mı yenildi söyleyin sayın başkanım. “

Mahkeme Başkanı :” Efendim tarih zaten belli. “

Sanık Ahmet Tuncay Özkan :” Ne zaman efendim ben bilmiyorum?. “ Mahkeme Başkanı :” tarih belli “

Sanık Ahmet Tuncay Özkan :” Ne zaman efendim ben bilmiyorum siz katıldınız? “

Mahkeme Başkanı :” Bir defa bir defa böyle bir soru sormaya hakkınızı pek usulde rastlanmış bir usul değil buyurun. “

Sanık Ahmet Tuncay Özkan :” Şimdi olmaz şimdi olmaz sayın başkanım “ Mahkeme Başkanı :” Sorunun cevabını biliyorsanız siz cevaplayın. “

Sanık Ahmet Tuncay Özkan :” Bana diyeceksiniz ki Tuncay Özkan o yemekte savcılar polisler hep birlikte senin tutuklanmana karar verdik. Adalet banklığının müsteşarı da geldi.

İstanbul da Beşiktaş adliyesine oturdu. Çünkü onu başbakan görevlendirdi. Ben bunu söylediğim zaman canınız yanmasın. Ben hukukçu değilim. Ben 26 yıldır neysem oyum. Ben bu toplumda gördüğüm yanlışlıkları eleştirmek üzere eğitim aldım ben gazeteciyim. Ve bir gazeteci olarak yanlışları söylemek durumundayım. Nasıl katılıyor sayın beyefendi sayın Mehmet Ali Pekgüzel o yemeğe? Başsavcısı yok nerde? Peki, siz katıldınız sayın Özese, nerde, umreye mi gitmişti. Başsavcı umrede miydi efendim o dönemde? Aykut Cengiz Engin umrede miydi?”

Mahkeme Başkanı :” Tuncay bey sözünüzü kesmek zorunda kalacağım. usule ilişkin taleplerinizi alalım gerekçelerini de alalım sonra biz daha konuşmacılar varsa onları alacağız buyurun. “

Sanık Ahmet Tuncay Özkan :” Gerekçesiz usulü nasıl anlatayım size efendim.

Gerekçesiz usulü nasıl anlatayım size. Bir faşist diktatörlüğün muhaliflerini susturmak, sindirmek, ülkede karşı devrimi getirmek için uygulamaya koyduğu bir paranoyanın bir tragedyası oynanıyor burada. Sayın Mehmet Ali Pekgüzel, hangi tarihte yediniz o yemeği efendim, hangi tarihte bulundunuz o yemekte.?”

Mahkeme Başkanı:” Mahkeme heyetine bakarak konuşun.”

Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” O yemekte Tuncay Özkan’ ın alınması ile ilgili bir konuşma geçti mi geçmedi mi? ben tutuklanırken Adalet Bakanlığı Müsteşarı Adliye binasında ne yapıyordu.? Söyleyin bana, adalet Bakanlığı açıklayamıyor, siz açıklayın, söyleyin sizden yanıt bekliyorum. Akşam yemeğinde mavi patiskadan denizler yapacağım söz veriyorum.

Yemekte hep beraber oturup güzel güzel konuşacağım söz veriyorum. Balık istiyorsanız balık ısmarlarız söz veriyorum. Ne olduğunu söyleyin bana, şimdi diyorsunuz ki diyorsanız ki kardeşim, sen bunları nasıl söylüyorsun, sen bir teröristsin, ben neyin teröristiyim, Danıştay saldırısını gerçekleştiren terörist benim. Hem Atatürkçüyüm, hem Danıştay’ da Laiklik karşıtı bir cezayı kesen yargıçlar heyetine saldırıyorum, hem de bir teröristim. Ne kadar güzel, ne kadar güzel, yani bir Atatürkçü olarak zaten ben bir Atatürkçü olarak ya kendi arkadaşlarımı öldürüyorum, ya benimle ilgili benim dünya görüşüm ile ilgili bir kararı veren heyete saldırıyorum ve onları katlediyorum. Peki, sonuçta ben ne elde ediyorum, o gün Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsüne fırlayan o fırladığı yerde bunu şunlar şunlar yaptı diyen Adalet Bakanı Başbakan vekili olarak şimdi meclis başkanı seçildi. O gün böyle bir Ergenekon diye örgüt var bu işleri hallediyor diyen dış işleri bakanı şimdi Cumhurbaşkanı. O gün bunu yapanlar iktidarımıza karşı yapmıştır diyen kişi halen başbakan peki ben neden yargılanıyorum hangi Atatürkçünün sütüne

(9)

hangi Atatürkçünün fikrine hangi Atatürkçünün yüreğine girer Danıştay cinayeti gibi bir cinayeti işleyebilmek. Bunun Atatürkçülükle ne bağı olabilir. Peki, ben niye buradayım? Ben neyim? Ben teröristim Danıştay’a saldırdım. Bu akıl alacak bir iş değildir. bu çılgınlığı durdurmak zorundasınız. Burda yapılan şey bir siyasi görüşün sindirilmesinden başka hiçbir şey değildir.

benim Danıştay saldırısına yada buradaki insanların Danıştay saldırısıyla en küçük çıkar bağını nasıl saptarsınız? Nasıl böyle bir şey söyle bilirsiniz? Yani Osman Yıldırım Atatürkçü Alpaslan Arslan Atatürkçü ben de Atatürkçüyüm. Ama bir de Süleyman Esen o çok dehşetengiz bir adam.

Mesela sayın savcı onun salıverilmesi için ya daha ifadesini vermedi nasıl salarsınız diye bir görüş beyan etmiyor. Orda öyle bir görüş beyanı yok. ama Tuncay Özkan Mustafa Kemal’in müridi size dediği zaman beni salın özgürlüğümü hakkımı ve hukukumu istiyorum dediği zaman sayın Mehmet Ali Pekgüzel ordan konuşuyor. Diyor ki, efendim daha ifadesini vermedi nasıl salarsınız onu Peki bende diyorum ki nasıl saldınız Fethullah Gülen’in Süleyman Esen’ini nasıl gönderdiniz 10 yıl ağır hapis cezasına mahkum olmuş el bombalarını temin ettiği söylenen kişiyi nasıl saldınız? Hani sizin adaletiniz?”

Mahkeme Başkanı :” Efendim nasıl salındığı zaten gerekçede belli. “

Sanık Ahmet Tuncay Özkan :” Gerekçede benim söylediğim gibi yazmıyor ama “ Mahkeme Başkanı :” Ara kararımızda var ara kararımızda var. “

Sanık Ahmet Tuncay Özkan :” Siz siz iki taraflı karar veriyorsunuz. Siz bana ayrı onlara ayrı davranıyorsunuz. Bu tavrınız nedeniyle kılavuzunuz artık hukuk değildir. kılavuzunuz siyasettir. Eğer bir savcı yürütmenin başının gönderdiği arabaya oturup onunla caka satarak sizinle yan yana fotoğraf veriyorsa o savcı bu iddianameyi hazırlayan kişi sizde benim hakkımı hukukumu savunacak kişiyseniz orda adaletten nasıl bahsederim ben. Orda adalet yoktur. Orda faşizm vardır. Siz bunu nasıl sindirirsiniz. Bakın bu böyle devam ederse inanılmaz bir fecaat ortaya çıkacak. Sizden Ali Elverdi olmanız isteniyor. Siz bunun farkında mısınız? Size eğer ben idam cezası kalkmasaydı Deniz Gezmişe yaptığınız gibi 2 ayda beni asıverirdiniz.

Kurtulurdunuz, ama inanın 20 yıl sonra benim ruhum sizden hesap sorar. Bunu yapamazsınız.

Bunu yapamayacaksınız. Bu duruşmalar bir siyasi görüşün muhaliflerini bastırması şeklinde cereyan edemeyecek. Biz buna dur diyeceğiz. Hukuku savunarak hakkı savunarak ve hukuka sığınarak buna dur diyeceğiz. Talebim demokrasiyi savunmak için cumhuriyeti savunmak için eğer o resminin altında büstünün altında durduğunuz insanın ilkelerine inanıyorsanız eğer o ilkeler sizin ilkelerinizse eğer. ona inanıyorsanız çekilin efendim, çekilin ki hukukun önü açılsın.

Çekilin ki size olan güven tazelenmiş olsun. Savcıların da çekilmesi gerekir. Savcılar da bu işte artık devam edemezler. Böyle bir yargılama olmaz. Bu yargılama olsa olsa faşizmin hüküm sürdüğü yargı olur. Bunun bir adım sonrası bu korkutma sindirme operasyonun bir adım sonrası insanların artık evlerine bile gitmeden size belirli şeyleri söylemesiyle gelişir. Bakın bunun örneklerini Almanya da gördük. Bu Almanya’da yaşandı. Faşizm böyle iktidar oldu. Yargıçları kullanarak iktidar oldu. Ama 2006 yılında Ogünler yaşamış bir alman hukukçunun Ankara’da verdiği bir konferansa katıldım. O konferansta o alman hukukçu şunları söyledi. Hukuk Artık o hale gelmişti ki kararlarında ve gerekçelerinde Hitleri övmeden Göbelsi övmeden satır geçemiyordu dedi. O noktaya mı geleceksiniz? Recep bey buyurdu ki, Hülya Avşar diyor ya televizyonda ondan sonra kim gelecek kim olabilir şaşkın korkmuş sinmiş o duruma mı düşeceksiniz? Türk milleti adına karar verirken bir diktatörün bir zorbanın sesi mi olacaksınız?

Bundan sizi imtina ederim. Bundan sizi imtina ederim. “

Mahkeme Başkanı :” Biz kimsenin sesi olmuyoruz Tuncay bey biz anayasamızla ve dosya kapsamında hareket ederiz. Tarafsız ve adil “

Sanık Ahmet Tuncay Özkan :” O zaman elinizin tersiyle bunları yiteceksiniz. “ Mahkeme Başkanı :” Toparlayın alalım tamamlayın “

Sanık Ahmet Tuncay Özkan :” Hayır efendim toparlayım söylüyorum. Elinizin tersiyle bunları yiteceksiniz. Ve diyeceksiniz ki hukuk bunu gerektirir. Sizin dışınızda bu yargılamayı

(10)

yapacak başka yargıç yok mu başkanım? Türkiye adliyesinde Türkiye Cumhuriyetinin sınırları içinde bu savcı beylerden ve sizden başka.”

Mahkeme Başkanı :” lütfen sakin olalım “

Sanık Ahmet Tuncay Özkan :” Türkiye Cumhuriyeti adliyesinde bana bana söyleyin lütfen bana söyleyin lütfen Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bu davayı yürütecek başka savcı yok mudur? Ve başka mahkeme heyeti yok mudur? “

Mahkeme Başkanı :” Efendim böyle soru sorma hakkınız yok. CMK’da böyle bir şey var mı? talebinizi talebinizi alalım, zapta geçelim. “

Sanık Ahmet Tuncay Özkan :” Efendim sizin de yapmaya yapma hakkınız olmayan o kadar çok şey yaptınız ki sayın başkan bir birimizin gözüne iyi niyetle samimiyetle bakarken şu düştüğümüz duruma bakar mısınız? Şu düştüğümüz duruma bakar mısınız? Ben Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde hesap vermek zorunda olduğuna inanan bir adamım. Hayatım insanların mahkemede hesap vermesini savunmakla geçti. Terörizm karşıtlığıyla geçti. Bugün beni terörist olmakla suçluyorsunuz ve ben bugün burada niçin bu durumu düştük diye size bakarken gözlerinize bakıp adalet ve hukuk isterken özgürlük ve ekmek isterken bana diyorsunuz ki Tuncay Özkan sen bunları söyle ve sus senin buna hakkın yok”

Mahkeme Başkanı:”Size söyleme demiyorum hukuki olarak talepleriniz varsa gerekçeleri ile bütünleyerek ele alalım diyorum”

Sanık Tuncay Özkan:”Efendim bir siyasi davada özgürlüğümü istemek için eğer sayın savcılara soracaksanız iddianamenin tamamı içinde siyaset var nasıl kabul ettiniz okuyup bu iddianameyi .”

Mahkeme Başkanı:”Sakin olun. Bağırıp çağırmakla bir şey elde edemezsiniz. Sakin olun buyurun. Eğer hukuki olarak bir şeyler söyleyecekseniz dinleyelim”

Sanık Tuncay Özkan:”ben sakinim efendim merak etmeyin öfkemin bir şey elde edemeyecek miyim? Bakın efendim benim öfkemin içinde haklılığım saklıdır. Ben haklılığımı kimi zaman sesimi yükselterek kimi zaman sizi burada dinleyerek sessizce dinleyerek kimi zaman da ana avrat küfürleri oradan okuttuğunuzda bravo çok yakıştı diyerek tepkimi gösteririm. Ben sanığım sanık haklarım var. Eğer siz benim sanık kimliğimi ve buradaki haklarımı da yok sayıyorsanız. O zaman bir tanede mezarlık yaptırın. Cezaevi orada mahkeme burada mezarlık orada gönderirsiniz eğer bundan yüksünürsem anam avradım olsun. Benim bundan şu kadarcık korkum yoktur ben burada tarihin önünde gerçeklerin ortaya çıkması için varım. Hayatımı bu uğurda harcamaya hazırım. Ama beni dinleyeceksiniz. Bu tutanakları belki siz okumayacaksınız, iddianameyi okumadığınız gibi ama bu tutanakları çocuklar okuyacak, okuyacak bu tutanakları çocuklar ve onlar bu heyet hakkında burada görülen şeyler hakkında bir karara varacaklar varmasınlar mı? Gelecekte tarihi sadece bu olayın kronolojisini yazan aksiyon, zaman ve Samanyolu mu yazsın? biz söylemeyelim mi? Her türlü hakarete uğrayıp susalım mı ?

Mahkeme Başkanı:”Savunma sınırları içerisinde her şeyi söyleyebilirsiniz. Savunma haklarından azami derecede faydalandınız zaten. Duruşmalarda aleni herkes okuyabilir.

Taleplerinizi alalım gerekçeyle beraber zapta geçsin buyurun.”

Sanık Tuncay Özkan:”Efendim savunma sınırlarının dışına ne zaman çıktım sayın başkanım. Efendim talebim şudur. Türkiye’nin gitmekte olduğu faşizme karşı direnin. Ben bütün Türkiye’yi bu salonunun içindeki dışındakileri ben 72 milyon insanı omuz omuza bu faşizmle mücadeleye çağırıyorum. Birinci talebim budur. İkinci talebim adalet devletin temeli ise ve siz Türk milleti adına karar verecekseniz çekilin reddi mahkeme talebinde bulunuyorum. Hatta öyle ilginç bir şey ki reddi adliye talebi geçerli olamıyor. Öyle bir talep şekli yok ama yemekte bütün adliye orada ve orada bulunan iki yargıç diyor ki. Sayın Ede ve diğer yargıç hanımefendi diyor ki ya bize Ergenekon ile ilgili baskı yaptılar bu baskı nedeniyle biz davadan ve duruşmadan çekiliyoruz. Hatta orayı da terk edip gidiyoruz. Şimdi ben soruyorum. Yok dediğiniz baskıyı onlar

(11)

nasıl hissediyor sayın başkanım. Nasıl hissediyorlar onlar. Onlar vahiy yoluyla mı baskıyı hissettiler? Onlar nasıl hissettiler onlar nasıl dile getirdiler de siz bunu hissedemediniz. Sadece o iki yargıcın o yemekten sonra bu baskı nedeniyle çekildiklerini açıklaması bile sizce bir delil değil midir? Bir değeri yok mudur? Yani sizce o meslektaşlarınızın sığındığı çekilme hakkı ve hukuku sizin için geçerli değil midir? Yok mudur böyle bir şey ? Ben tekrar söylüyorum. Talebim şudur. Hukukun ve Türkiye’nin önünü açın. Bu davaya sadece siz bakmakla mükellef olamazsınız. Türkiye’de yargıçlar vardır. Türkiye’de Allah’a çok şükür Cumhuriyetin hukuku vardır anayasa vardır. Sizi Uyarıyorum. 38. madde anayasa, 140. madde anayasa, onlar varsa sizin bu davaya bakmamanız gerekir. Sizden ricam bunları yerine getirin ve mahkemeyi bu şaibeden kurtarın. Bu siyasi davanın siyasi sonucuna siz ortak olmayın. Teşekkür ederim”

Sanık Birol Başaran söz istedi verildi :” Bende kısa bir şey eklemek istiyorum bu aynı konuya sayın başkanım bu siz sanki bir şey olmamış çok normalmiş gibi hadi iddianameyi okuyalım diyorsunuz ama gerçekten ortada bir tuhaflık var sizce yok mu? “

Mahkeme Başkanı :” Usule ilişkin talepleriniz varsa alacağız zaten alacağız. Onları “ Sanık Birol Başaran :” Söyleyeceğim yani bu dünyanın hangi memleketinde savcılar polisler ve hakimler beraber yemek yer ve bu hiçbir problem olmaz ve buyrun devam edin der.

Siz bunu AHİM de nasıl anlatacaksınız yarın, Anlatabilecek misiniz? Onlar anlayacak mı zannediyorsunuz? Gerçekten ortada çok vahim bir durum var ve siz farkında değilmişsiniz yada önemsiz mi gibi davranıyorsunuz. Ben bir konuyu bu konuyla ilgili ilave edip sözü bırakacağım.

Tuhaf bir durum var HSYK’ da HSYK 3 hafta kitlendi. Ve orda sizi AKP Adalet Bakanı AKP’li Adalet Bakanı savundu. Bu olay çıktı bu olaydan sonra da sizi Zaman gazetesi savunuyor.

Farkında mısınız okudunuz mu ? Çolakkadı’nın ağzıyla sizi savunan zaman gazetesi.

Dolayısıyla sizi savunan kim? AKP ve Fethullah Gülen medyası, siz Türk milleti adına karar veriyorsunuz ama arkanızda kim var? AKP var Fethullah Gülen var. Gerçekten biz size çok güvenemiyoruz. “

Mahkeme Başkanı :” Efendim bizi kimsenin savunmasına gerek yok. Biz anayasamızdan ve kanunlarımızdan alıyoruz yetkimizi“

Sanık Birol Başaran: Ama sizi Fethullah Gülen’in zaman gazetesi savunuyor biliyor musunuz okudunuz mu? “

Sanık İbrahim Özcan söz istedi verildi,:”sayın başkan bir şey söyleyeceğim. Şimdi adil yargılamadan hukuktan, adaletten, vicdandan bahsediyorsunuz. Herkes bahsediyor ve bekliyor.

Şimdi bir şey söyleyeyim bir mahkeme bir karar alırsa uygular. Değil mi. Bu mahkemenin ciddiyetini, hukuka saygısını, dürüstlüğünü, vicdanını göstermesi bakımından. Şimdi sizin aldığınız bir kararı nasıl uygulamadığınızı size söyleyeceğim. 26.06.2009 tarihinde delil DVD’leri cezaevinde bütün mahkumlara, tutuklulara gönderildi, bana da geldi. Ben bilgisayar kullanmadığım için 29.06.2009 tarihinde mahkemenize dilekçe verdim. Tarafıma yazılı olarak mazereti belirterek verilmesi diye. Mahkemeniz 20.07.2009 tarihinde bir karar aldı. Delil dosyalarını yazılı olarak tarafıma verilmesi diye. Şimdi 4 ay geçti soruyorum ya Türkiye Cumhuriyetinin her türlü imkanını kullanan özel mahkemesi salonu bile olan bir mahkeme heyeti 4 aydır delil klasörlerimi vermiyorsunuz. 17 aydır cezaevindeyim. 3 tane cezaevi gezdirdiniz.

Has, İstanbul, Tekirdağ tekrar döndük Silivri’ye geldik . 4 aydır bir mahkeme delil dosyalarımı veremiyorsa şimdi burada bir adaletten, hukuktan, vicdandan, dürüstlükten bahsetmek mümkün mü?. Soruyorum burada birçok hukukçu var. Meclisin mebusları gelmiş. Böyle bir hukuk var mı?

4 ay şimdi siz benden savunma zaten savunma yapmamızı her türlü engelliyorsunuz da. Çünkü niye yeni DVD’ler geliyor. Yeni delil dosyaları geliyor. Bu 4 ay, 4 ay herhalde iki seneyi bulacak tarafıma bunu göndermeniz. 17 aydır yatıyorum. Ne zaman göndereceksiniz suç delil DVD’lerini ya yazılı evrakları. Ben suç işlediğime inanmıyorum. Herhangi bir suç da işlemedim. Onun için gönderemiyorsunuz. Ama bir ortaya bir gerçek çıkıyor burada şu gerçek var ikinci iddianamenin 115. sayfasında 3. paragrafı açarsanız. Bu iddianamede gerçek amaç ve zihniyeti görürsünüz.

(12)

İddianameyi hazırlayanlar kendilerini orada ele vermişler. Ne diyor cemaatlere sızmak suç, dini cemaatlere sıkmak suç olduğunu söylüyor savcılar. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Hiyerarşik yapısında cemaatlerin yeri neresidir sayın savcı? bunu suç olarak addediyorsunuz. Hangi cemaatleri koruyorsunuz. Fethullah Gülen vesaire cemaatlerini mi? CIA’nin uşaklarını mı koruyorsunuz. Bu operasyon Amerika CIA, İngiltere ve Mossad’ın örtülü bir operasyonudur.

Bunu bilmeyen yok artık . bu artık aşikar oldu. Şimdi iddianameyi hazırlayan emniyetçiler ile beraber yemek yediniz. Şimdi bu mahkemeye biz nasıl güveneceğiz. Bu mahkemeye nasıl güveneceğiz. Burada bir sözü hatırlatmak istiyorum. Hindistan İngiltere işgali altında iken Gandi’nin bir sözü vardı İngiliz mahkemelerine çıkardıkları zaman mahkemelerde yapılan yargılamalar değil vicdanlarda yapılan yargılamalar önemlidir. Türk Milleti de burada yapılanları vicdanında yargılıyor. Bizi yargıladığına inanmıyorum. Burada bu işi tertipleyenleri yargıladığına ve mahkum edeceğine eminim. Tarihte bu notu düşecek altına. 4 aydır delil dosyamı vermiyorsunuz. Siz vardınız siz verdiniz ikinci kararı sizde aldınız. Almadınız mı söyleyin.

Almadık deyin. E şimdi benden yani nasıl bir şey bekliyorsunuz. Ha burada yapılan şu burada bir psikolojik harp yürütülüyor. Heyet iddia makamı ve bizler arasında. Bu ne bizim tansiyonumuzu her şeyi engelleyerek. Bizim tansiyonumuzu yükseltmek. Mahkemeye agresif davrandırmak ve mahkemeyi uzatmak. Ha ben burada niye bulunduğumun sebebini söyleyeyim. 3 sebep var. 1 ermeni açılımı, ermeni meselesi protokolü imzalandı. 2 kuzey ırak kürt meselesi, o gelecek şimdi gündeme 3. geleceği de söyleyeyim. Biz bunlar olana kadar çıkmayacağız bizi bırakamayacaksınız böyle bir yetkiniz de yok sizin. 3. de Kıbrıs ve ege kıta sahanlığı. Bu 3 konu bu hükümet döneminden halledilmeden siz bizi bırakamazsınız. Çünkü küresel güçlerin istediği bu. Siyasi otorite de bu konuda zaten yapıyor. Siz bizi bırakmanız mümkün değil. Bırakmak isteseniz adil davranmak isteseniz. Zaten 4 aydır benim delil dosyamı vermiyorsunuz ya. Türkiye Cumhuriyeti ya dünya da hiçbir mahkemede böyle bir uygulama var mı yargılanıyorum. 3 tane müebbet istiyorsunuz. Örgüt yöneticisi diyorsunuz. Ama benim delil klasörümü 4 aydır vermiyorsunuz. Şimdi ben size güvenim nasıl bir daha savunma yapacağım.

İddia makamı diyor ki. Cemaatlere sızmak suçtur. Soruyorum iddia makamına soracağız. Hangi cemaatlere sızmışız. Hangi cemaatler devletin hiyerarşik yapısında yer alıyor veya hangi cemaat size başvurdu bize sızdılar suç duyurusunda bulundu. Ama asıl amaç burada cemaatlere karşı yapılanları örtmek, gizlemek, onları korumak. Zaten zihniyetini orada koyuyor ortaya.”

Mahkeme Başkanı:”İbrahim bey reddi mahkeme heyetinin çekilmesi ile ilgili talepler var o konuda beyanlar varsa alalım.”

Sanık İbrahim Özcan:”Onu da söyleyeceğim. Gerçeği bu kararları siz alamazsınız daha önce de söylemiştim. Bu dava da tutuklu ve tutuksuz iddianamesi hazırlanmış veya iddianamesi hazırlanacak olanlar dahil. MİT ile ve Emniyet İstihbarat Teşkilatı ile herhangi bir ilişkisinin olup olmadığının sorulmasını. Mahkemenizden. Çünkü daha önce MİT İbrahim Şahin hakkında sosyal ilişkimiz vardır açıklamasını yapmıştır hepinizin malumudur. Bu davayı yürüten iki kurum da orasıdır. Bütün tutuklu ve tutuksuz sanıkların MİT veya Emniyet İstihbarat Teşkilatı ile herhangi bir sosyal ilişki veya başka bir tür ilişkisinin olup olmadığının sorulmasını. İkinci bir talebim, 08.09.2009 tarihinde su basmıştı selden dolayı mahkeme ertelendi 10 gün cezaevine gittiğimiz zaman cezaevinde de gördük ki yüzlerce kişi koridorları temizliyor su basmış cezaevini yatakhaneleri. Yeni daha cezaevi yatakhaneleri her tarafı su basmış. Gittik üç gün su temizledik.

Şimdi herhalde anlaşıldığına göre buranın bütün kampüsünü yapan yüklenici iki firma var.

Buranın salonun ve cezaevinin bir inşaat şirketi tarafından yapıldığı belli. Yüklenici bir firma var, her neyse onlar zaten biliniyor. Şimdi ben Silivri savcılığına bir dilekçe yazdım. Pencere aralarının duvar aralıklarıyla bir buçuk ve iki santim arasında boşluklar var. Pencerelerin hiçbirinde hiçbir şey yok. Cama sadece bir silikon gibi bir şey çekmişler onlarda kurumuş oradan su vurdukça yatakhane yattığımız yerlere geliyor. Aynı şekilde bahçeye çıkan kapıların da aynı

(13)

şekilde. Zaten banyo giderleri falan da çalışmıyor. Musluklar falan da bir çok arıza var cezaevinde. Bu dilekçeyi yazdığımda şunun ile karşılaştım cezaevi idaresi bu tür dilekçeleri yazmamamız telkininde bulundu. Nedenini de Silivri savcılarının kendilerine baskı yaptığını söyledi. Bizim yani cezaevi yetkilileri bize söylüyormuş bunları yapıp bu dilekçeyi bu talebi yapıyormuş gibi izahını yaptılar. Ama biz bu talebimizi yine yaptık ve cezaevinde akıl almaz şekilde şeyler var. Ya hiçbir şey duydunuz mu siz cezaevinde musluk satılıyor. Musluk ya musluk su muslukları listede. Cezaevi kantin listesinde ya müteahhidin yapmadıklarını biz tutuklu sanıklar mı tamir edeceğiz orada ya. Şimdi bir dakika sayın başkanım. Mahkeme heyetinizden bir karar almasını istiyorum.

Mahkeme Başkanı:”İbrahim bey red ve çekilme konusunda bir talebiniz varsa onları almam lazım. Buyurun efendim.”

Sanık İbrahim Özcan:”var sonunda söyleyeceğim. Mahkemenizden bir karar almasını istiyorum. Çünkü bu mağduriyeti biz yaşadık. Bu salonda 10 gün duruşma ertelendi bizde mağdur olduk. Bu salonu yapan ve bulunduğum L5 cezaevini yapan her kimse buraya ilgili üniversitenin ilgili bölümünden çok büyük yolsuzluklar var bunu ben söylemiyorum cezaevi personelinin hepsi söylüyor. Hepsi söylüyor. Hiçbir inşaat sıva daha bir sene olmamış yapılalı sıvaları dökülüyor. Günde 10 sefer yangın alarmı çalıyor. Kaçacak yer olsa herhalde millet bir yere koşacak. Ama bir yere çıkacak bir yerimiz de yok. Cezaevinin üniversitenin ilgili bölümünden ve mimar mühendislikler odasından bir heyet oluşturarak tarafsız bir kurul tarafından incelenmesini ve mahkeme salonunda eğer biz bu kışın burada kalırsak bu mahkeme salonu çökecek. Göreceksiniz bunu söyledi diyeceksiniz. Çöktü ha dışarısı çöktü burası da çökecek. sayın başkan şimdi insanların Gandi’nin dediği gibi vicdanlarda. Eğer gerçekten vicdanlı insanlar iseniz bu mahkemeden zaten çekilirsiniz. Benim başka bir şey söyleyecek bir şeyim yok.”

Sanık Ali Özoğlu söz istedi verildi:”Sayın başkan ben yazarım ve fotoğraf analiz uzmanıyım. Sizin gazetede fotoğraflarınız çıktığında. Fotoğraflarınıza şöyle bir baktım. Asla analiz etmek gibi bir düşüncem olmadı çünkü nerede yargılandığımı düşününce çok utandım.

Onun içinde analiz etme gereği duymadım. Ama sadece bir iki kelime söyleyeceğim bu konuda fazla uzun şeyler söylemeyeceğim. Eğer gerek duyulursa elbette profesyonelce fotoğrafları analız ederim. Şimdi şurada gazetenin baş sayfasında görünen fotoğrafta siz ortadasınız.

Zekeriya Öz omzuyla birlikte sizin önünüzde bu şu anlama gelir. Zekeriya Öz sizi ezen bir konumda. İdare eden bir konumdadır. Köksal Şengün’ün yemek masasında en uçta oturması da aynı şeydir. Emniyet İstihbarattan olduğu söylenen müdür masanın ortasında hiçbir evde baba yetim çocuklar gibi masanın kenarında oturmaz. Eğer oturursa o aile aile olmaz zaten. Bunları bu kadarla bitirmek istiyorum. Şimdi burada bunları söyledikten sonra söyleyeceklerimin yada burada yapılanların ne anlamı olacak bilmiyorum. Az önce arkadaşlarımın dediği gibi yani hakikatten hiçbir şey yokmuş gibi biz burada yargılandığımızı falan mı düşüneceğiz. Beni tutuklayan Sedat Sami Haşıloğlu şimdi beni yargılayacak yani nasıl olacak bu bir kere buradan bir yanlış. Emniyet müdürlüğünde bütün bunların ne anlama geldiğini çok da düşünmemiştim ama şimdi bu fotoğraflar falan çıkınca ortaya daha iyi net anlıyorum. Emniyet müdürlüğünde ifade vermeyi reddettim. Bana sorduklarında niye ifade vermiyorsun diye muhatabım değilsiniz dedim. Onun için de ifade vermedim. Çıktığımda merdiven boşluğunda. O şubede müdür olduğunu düşündüğüm iki üç kişi koşarak gelip Ali bey eğer özel harp konusunda bize bilgi verirseniz ailece sizi yurt dışına göndereceğiz orada yaşayacaksınız. Dedim ki ya benim memleketimin suyu mu çıktı. Bir özel harp konusunda ben ne biliyorum. İki hakikatten biliyor olan da bu bilgiyi vermez derisini yüzseniz vermek. Canlı canlı dişlerini sökün adamın yine vermez. Hele böyle bir emniyet istihbarata. Şimdi bu ramazan yemeği iftar yemeği dediğiniz yemekte İstanbul Emniyet Müdürünün verdiği bir yemek değil. İstihbarat şubenin verdiği bir yemek buraya geldiğimizde şimdi o bizim tutuklandığımız dalgadan sonra verilen bir yemek yani

(14)

az önce söylediğim gibi. Eğer bildiklerimi söylersem yurt dışına gönderecek olan vatandaşlar ki burada kendilerini koruyamayacaklar onlar ayrıca. Onlar savcılara hükmediyor. Savcılar burada size hükmediyor. Böyle bir durum var yani Mehmet Ali Pekgüzel sizin üstünüzde inisiyatif sahibi olmaması gereken bir durum bu iddianameyi yazan beyler yada yazdığı iddia edilen, iddianameyi de savcılar yazmadı ya ayrıca , günü geldiğinde bunları tabi ki ortaya koyacağız.

Abdullah Öcalan 45.000 vatandaşımızı katletti. Binlerce şehidimiz var iki ayda mahkemesi bitti cezasını aldı. İddianamesi yazıldı her şey bitti. İran da Amerika yeşil bir devrim yapmayı düşündü ayaklandırmaya kalktı soros aynı bizdeki gibi o sivil inisiyatif falan dedikleri ortak akıl neyimin aklıysa. Bunlar bunlar gibi İran da ayaklanmaya kalktılar bir ay içerisinde bu adamların iddianameleri hazırlandı ve yargılandı bu bitti. Biz ayaklanma yapmadık, eylem yapmadık, herhangi bir şey yapmadık. Bizden herhangi bir şey de bulamadınız. Ha yaptığımız tek bir şey vardı. Vatanımızı çok seviyoruz. Hala da çok seviyoruz. Devleti sonuna kadar seviyoruz.

İsteseniz de istemeseniz de. Türk devleti yaşayacak, buna engel olmaları mümkün değil.

Buraya 200 tane insanı Silivriye gömmekle de bu işi hakikatten başaramayacaksınız. Şimdi daha önceki duruşmalarda subay arkadaşlarımı hepsine sonsuz saygı duyuyorum. Hepsi inanılmaz başarılı görevlerinde başarılı insanlar. Her biri de bunu ki bu onur meselesidir hakikatten onur duyulacak bir durumdur. Madalyalarını söylediler şu madalyalarım var benim.

Şu başarılarım var benim. Evet teğmenler o keza sırf okullarını birincilikle bitirmiş insanlar ya zaten o başarıdan dolayı buradasınız. Başka bir şeyden değil o madalyaları aldığınız için buradasınız. Burada bambaşka bir savaş var. Ayrıca herkese hatırlatmak istiyorum. İçerideki dışarıda ki herkese Türk Milletine savaşlar sadece bozkırda olmaz. Savaşlar ateş hattı bazen Silivri’dir. Evet Türk milletinin ayağa kalkacağı yer Silivri olacak ateş hattı burasıdır. Burada ya Fethullahcı polisler, savcılar, hakimler başarılı olacak ki bu mümkün değil. Yada biz. bizim tek bir tercihimiz var bütün bu gerici unsurları beynini dağıtmak tek tercihimiz bu başka tercihimiz yok. Atatürk düşmanlarını yok etmek. Yani gerektiği gibi cezayı alacak hepsi. Onları eminim ki Atatürkçü ahlakla, Atatürkçü düşünceyle yaşayan o hakimler ve savcılar inanın sizin yaptığınız gibi ben 16 aydır ceza evindeyim niye yattığımı bilmiyorum. Yani belgelere göre. Niye yattığımı tabi ki çok iyi biliyorum.”

Mahkeme Başkanı:”Durmuş ali bey mahkeme heyetinin reddi ve çekilmesi konusunda talepler var o konuda beyanda bulunursanız gerekçelerini sıralarsanız daha hukuka uygun olacak.”

Sanık Ali Özoğlu:”Tabi ki efendim şimdi taleplerim var onları lütfen dinlerseniz sevinirim.

Yabancı bir gazeteci tarafından dahi Ergenekon örgütü bir fantezi. ancak böyle bir örgüt olmadığının anlaşılabilmesi için insanların aylarca yada yıllarca hapis yatması gerekmiyor.

Denilerek dalga geçildiği bir davada olmayan hayali bir örgütün ara yöneticisi olarak yargılanıyorum. Bu hayali örgüt suçlaması nedeniyle de 16 aydır Silivri toplama kampında tutuluyorum. Daha önce de mahkemenize verdiğim dilekçelerde bunun bir dava yada soruşturma değil.örtülü operasyon olduğunu, ABD’nin Fettullah Gülen cemaatinin ve AKP’nin içinde olduğunu izah etmiştim. buna rağmen benim savunmama ilişkin delillerin toplanmaması, toplanması biri hariç diğerleri reddedildi. basında çıkan hakim savcı ve polislerin birlikte çekilmiş fotoğraflarını gördükten sonra taleplerimin neden reddedildiğini anlamışsam da, eski ret edilen taleplerimi yineliyorum. Savunmaya ilişkin delillerin toplanmasına şöyle resmedebiliriz, iddia makamı her türlü hukuk dışı yöntemle delil toplayıp elinde sopa ile bizi dövmeye kalkıştığı bir halde tarafsız olunması gereken yargıcın kendimizi savunmaya imkan vermeyi bir tarafa bırakın, savcının işini kolaylaştırmak için elimizi kolumuzu tutmasına benzer bir durum yaşıyoruz. Bu güne kadar olan da yaşanan da aynen budur. Buna umumiyetle yargılama denmez. Ne ad verileceğine hukukçular karar versin. Ancak bu yöntemin ortaçağ da engizisyon mahkemelerinde var olduğunu okumuştum. Şimdi 21. yüzyılda kendi ülkemde yaşıyorum, bu ilkel yargılamada 21. yüzyıl da ortaçağa yolculuk yapıyor gibiyiz. Yüzde 44 oyla demokratik bir

(15)

seçimle iktidara gelen ve daha sonra da demokrasiyi ortadan kaldıran Naziler nasıl 40 sonra bile hesap verdiyse bugün ülkemizde de nazi yöntemlerine meraklı olduğu anlaşılan yöneticilerin de bulaştığı bu soruşturma süreci sonunda bahse konu nazi olma meraklılarının da hesap verecekleri kuşkusuzdur. İddia makamının yazdığını iddia ettiği ancak okumadığı anlaşılan iddianamede burada bulunan kişilerin bir terör örgütü olduğu iddia edilmektedir. Allah’tan ki şu genç teğmenler de tutuklanarak örgüte dahil edildi de böylece örgütün yaş ortalaması düşürüldü. Yoksa karşımızda yaş ortalaması 50 ile dünyanın en yaşlı bireylerine sahip ayakta zor duran komik bir terör örgütü olacaktı. Öyle bir örgüt ki çoğu hastalıkla boğuşan birbirini hiç tanımayan tanıyanlarında birbirinden haz etmediği komedi dünyası gibi bir örgüt. Ancak terör örgütü üyesi olduğu iddia edilen kişilerin tek ortak noktası ABD ve AKP politikalarına karşı olmalarıdır. General Franko ispanya da verdiği bir mülakatta ben ülkemi üç f ile yönetiyorum demişti futbol, fiesta, festival. Partilileri tarafından son padişah olduğu iddia edilen potamyalı Recep Tayyip Erdoğan’da herhalde ileride ben ülkemi üç e ile yönettim Ergenekon, Ergenekon, Ergenekon. Böylece herkesi korkutup sindirdim. Herkes suni bir gündem olarak yarattığım bu davayı konuşurken ekonominin nasıl çöktüğünü, yoksulluktan çaresizlikten intiharların ve açlıktan ölümlerin başladığı ülkemde İETT şoförü iken krampon alacak para olmadığı halde iki milyar dolarlık kişisel servetle nasıl dünyanın en zengin onuncu başbakanı olduğumu deniz feneri paralarını nasıl iç edildiğini. Akbil’den her ay iki trilyon açıktan para götürerek nasıl yeni kurulan partimi finanse ettiğimi. Japonya da hükümet bunalımına ve bir bakanın istifasına yol açan Marmara ihalesi için Türk başbakanına 50 milyon dolar rüşvet verdik sözünün hangi Türk başbakanı için söylendiğini anlayamadı. Böylece 3 e formülü ile halkımı uyuttum diyecektir. Yani bu dava hem ABD’nin Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türkiye Cumhuriyetinin ulusal birliğini hedef alan bir örtülü operasyonu hem AKP’nin fırsattan istifade diyerek muhaliflerine açılan Ergenekon çukuruna doldurduğu, hem de CIA’in oyuncağı olan Gülen cemaati Gülen cemaatinin göz koyduğu ancak bu güne kadar alamadığı hastane ve üniversitelere çökmesi için oynanan bir oyundur. İlk okul mezunu eski bir seyyar vaiz olan Fettullah ile 30 yıldır illegal olarak resmi kurumlara sızdırdığı müritleri ise bu operasyonda sadece birer piyondur. Cemaat açıkça bu örtülü operasyonun sağladığı ortamdan istifade ederek operasyon kapsamında sanal olarak hakkında suç isnat edilen bazı kişilerin ekonomik varlıklarına bir organize çete gibi çökmek istemektedirler. Neticede iddia makamı bu kadar kişiye terör örgütü demekte ve yüzlerce klasör delili bu iddiasının kanıtı olarak sunmaktadır. Bu yargılama da gelinen aşamada orta zekalı bir insanın bile fark edebileceği şekilde bir terör örgütünün olmadığı ortaya çıkmıştır. ABD’nin Fettullahçıların AKP’yi kullanarak yaptığı bir örtülü operasyon vardır. Savunmama ilişkin bir klasör bile tutmayacak kanıtların toplanması engellenmektedir. Oldu olacak hiç yargılama yapmadan kapının dışına dar ağaçlarını kurun ve bizi asın. Ancak şunu da bilin ki bu yargılama Türk adalet tarihine en büyük kara leke olarak geçecektir. Hiç kimsenin özel hayatı bizi zerre kadar ilgilendirmez. Bu kişi ister ABD’li ister Fettullahçı isterse AKP’li olsun bu davanın bir özelliği de insanların özel hayatlarına bilinçli olarak ve özellikle saldırılmasıdır. Kendimle ilgili konuşmuyorum ancak genel tabloya bakıldığında iddia ve dava ile hiçbir ilgisi bulunmayan özel nitelikli telefon görüşmeleri güya anayasal koruma altındaki özel hayatı ihlal edecek şekilde dosyaya konulmuştur. Bu şekilde büyük bir sorumsuzlukla ve suç işlenerek soruşturma yapılmıştır. Bir gazeteci televizyonlara çıkıp birisi namusumuza uzandığında el attığında yargıya gideriz. Yargı namusumuza el uzattığında da kime gideceğiz. Bana bunun cevabını verin diye feryat etmiştir. Yani asıl suçlular heyetinizin sağ tarafında oturan savcılar ile burada bulunmayan diğer savcılar ve başsavcı vekili Turan Çolakkadı’dır. bu nedenle sonuç ve istem kısmında birinci savcı başbakanla bazı bakanların bazı savcıların ve bu soruşturmayı yürüten bir polis müdürünün özel hayatları ile ilgili olarak bazı taleplerde bulunacağım. Bakalım özel hayata uzanıldığında nasıl bir rahatsızlık hissedecekler. Burada tutuklu bulunan ve özel hayatlarına haksız olarak el uzatılmış çoğu masum insanın neler hissettiğini anlasınlar diye bunu

(16)

yapacağım. Dolayısı ile bu taleplerimin mahkemece yadırganmamasını ve bir başka şekilde değerlendirilmemesini rica ediyorum. Öte yandan burada yapılan işin bir yargılama olmadığını aklı başında olan herkesin kavradığı kanaatindeyim. AKP ve ABD karşıtı çoğu masum kişiler bir kısım Kriminal kişilerle karıştırılarak suçlu gibi gösterilmiştir. Nazi yöntemleri kullanılarak tutuklattırılmışlardır. Geçen hafta ortaya çıkan fotoğraflar bu gerçeğin somut resmidir. Adalet, iddia savunma ve yargıdan oluşan üçlü bir sac ayağına dayanır. Dolayısı ile adalet mekanizması içerisinde hakimler savcılar ve avukatlar hukukçu birer meslektaşlardır. Ancak yargı kültürü içerisinde örneğin uyuşturucu davalarına müdafi olarak bakan avukatların davanın görüldüğü adliyenin bütün hakim ve savcılarını yemeğe çıkarması meslektaş olmalarına rağmen son derece yadırgatıcı ve şüphe doğurucu olur. Dolayısı ile hiç kimse Türkiye’nin de kabul ettiği Bangalor etik kurallarına açıkça aykırı olan bu durumu savunamaz. Kimse kusura bakmasın.

Bizde zaten böyle bir savunmayı yiyecek kadar saf değiliz. Daha önce de bahsettiğim gibi dünyanın en eli kanlı gizli servisi olan CIA’in Fethullah Gülen’i ve illegal olarak resmi kurumlara sızdırdığı müritlerini kullandığında kullandığından hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Bu operasyonu fiilen yürüten polislerin cemaatten olduğu artık deşifre olmuş bir durumdadır. Keza iddia o dur ki. Savcı Zekeriya Öz’ün bir akrabası tarafından savcı Öz hakkında bu adam cumhuriyet düşmanıydı. Öğrenciyken yazları Gülen cemaati için çalışırdı. Kurban bayramlarında kurban derisi toplar cemaate verirdi. Cumhuriyet düşmanı olan Zekeriya’nın nasıl cumhuriyet savcısı olduğuna çok şaşırdım. Hala da hayretler içerisindeyim şeklinde beyanlarda bulunduğu basına yansımış bir bilgidir. Ayrıca bunu söyleyen hakkında dava açılmıştı o davadan beraat etti bu sözleri söyleyen. Her ne kadar savcı Öz bu akrabası hakkında dava açmışsa da hayatın olağan akışı içerisinde ortada böyle bir durum yokken.bir kişinin akrabasının çıkıp bu türden iddialarda bulunması beklenmez. Dolayısı ile az önce de ifade ettiğim gibi hayatın olağan akışı içerisinde bu beyanların doğru olduğu kabul edilir. Bu durum eğer doğru ise cumhuriyet düşmanı olan bir kişinin cumhuriyet savcısı olması mümkün değilken cemaat tarafından cumhuriyet savcısı yapıldığı ortaya çıkar. Bu şekilde daha kaç tane savcı ve hakimin cemaat tarafından yargı sistemine sokulduğunu bilmiyoruz. Huzurdaki üyelerden Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu hakkında da değişik iddialar bulunmaktadır. Önceki yargılama da Aydın Yüksek adlı sanık tarafından hakim Sedat Sami Haşıloğlu celse arasında beni odasına çağırdı. Diğer bazı sanıklar hakkında iddialarda ve itiraflarda bulunmamı talep etti şeklinde beyanda bulunmuştur. Bilindiği üzere yargılamanın amacı maddi gerçeği tüm boyutlarıyla ortaya çıkarmaktır. Yargılamada açıklık ve vicahilik esastır yargılama yargılamada duruşma salonunda yapılır. Celse arasında kimsenin görmediği odalarda yapılmaz. En azından usul yasası böyledir.

Bir ağır ceza mahkemesi üyesi çok sanıklı bir davada herhangi bir sanığı duruşmanın yapıldığı salonun dışında sorguya çekemez. Olmayan bir örgütü itiraf et diye zorlamalara girişemez. Usul yasasına uymayan böyle bir uygulama yapmaya hakimin ne taktir yetkisi vardır ne böyle bir hal yargı yetkisi dahilindedir. Bu asla bir yargıç tavrı değildir ve olamaz. Dolayısı ile bu iddiada bulunduğu celse alelacele tahliye edilen sanık Aydın Yüksek’in bahse konu iddiasının kamera kayıtlarının incelenerek araştırılmasını iddianın doğru olduğunun ispat edilmesi halinde yargıç değil militan gibi davrandığı anlaşılan Sedat Sami Haşıloğlu’nun herhangi bir örgütün yada cemaatin militanı olup olmadığının tespit edilerek yargılamada Türk milleti adına mı yoksa kendisini görevlendiren cemaat adına mı hareket ettiğinin ortaya çıkartılması gerektiği düşüncesindeyim. 16 aydır haksız olarak tutuklu bulunan bir yurttaş olarak bunu talep etmeye hakkım olduğunu düşünüyorum. Yukarıda etraflı olarak açıkladığım nedenler ile terör örgütü üyesi olmadığım bunun Amerika’nın AKP ve Fethullahçıları kullanarak kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için yaptığı bir örtülü operasyon olduğu, AKP ve Fettullahçıların da örtülü operasyonun yarattığı ortamdan nemalanmaya çalıştığının kanıtlanması için aşağıdaki delillerin toplanmasını istiyorum. Ümraniye soruşturması adı altında yürütülen faaliyetin sözüm ona müttefik bir ülke olmasına rağmen ABD gizli servisi tarafından gülen cemaatinin resmi kurumlar

Referanslar

Benzer Belgeler

Her ne kadar had, kısas yahut tazir cezasını icap ettiren suçlar ifadesi daha doğru bir kullanım gibi görülse de bu terim- lerin had, kısas ve tazir suçları

TERCÜMAN MARİFETİYLE ALINAN BEYANINDA: Mavi marmara gemisindeydim, işte anlatıldığı gibi daha önceden sabah namazından sonra plastik mermileri ile önce sonra gas

geçen talep gününde söz aldığımda sınırlı zaman içinde üzerime atfedilen 36, 37 ve 38 nolu ek klasörlerdeki dijital verilerin ilk sayfalarını göstererek dikkatlerinizi

Sanık Birol Başaran:” Hayır ben o dediğim gibi belge şöyle şöyleyim, gerçekten bu iddianame ile ilgili çok okudum ekleri şey yaptım ama o belgelerin o

Tüm Ceza Hukukçularının üzerinde uzlaştığı bu konuda heyetinizin, hukuki yorumunu daha ayrıntılı bir şekilde tarafıma bildirmesini talep ediyorum.. Bu konuda ki

Sanık Emcet Olcaytu: ”Açıklayayım, anlaması çok kolay bunun ama anlaşılamadığına göre açıklayayım, ben Adil Serdar Saçan’la 2006 yılında Danıştay

Sanık Birol Başaran söz istedi verildi; Ben önce Mustafa Balbay’ın şeyini tamamlamak için bir şey söylemek istiyorum Sayın Balbay’ın söylediği şey zaten bütün

Maddesinde, “Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla