• Sonuç bulunamadı

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI"

Copied!
79
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İSTANBUL

13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ

( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI

ESAS NO :2009/191 CELSE NO :23

CELSE TARİHİ :17.12.2009

BAŞKAN :KÖKSAL ŞENGÜN 20909

ÜYE :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298

ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266

C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954

C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924

KATİP :MEHMET ALİ ALTUNKAYNAK 128002

Mahkeme başkanı Köksal Şengün ile üye hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’dan oluşan mahkeme heyeti tarafından 17 Aralık 2009 tarihli oturum açıldı.

Tutuklu sanıklardan Mehmet Ali Çelebi, Mehmet Haberal, Mustafa Dönmez, Levent Ersöz, Fatih Hilmioğlu, Dursun Ali Özoğlu ve İbrahim Şahin dışındaki tutuklu sanıklar cezaevinden getirildi bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı.

Tutuksuz sanıklardan Emin Şirin, İlyas Çınar ile sanıklar müdafileri, Sanıklar Mehmet Şener Eruygur, Rıza Ferit Bernay, Hasan Atilla Uğur müdafii Av. Zeki Aksoy, sanıklar Mehmet Şener Eruygur, Rıza Ferit Bernay, Hasan Atilla Uğur müdafii Av. Filiz Esen, Sanık İlyas Çınar müdafii Av. Hanife Çakmak, Sanıklar Birol Başaran, Adil Serdar Saçan, Ahmet Tuncay Özkan, Hüseyin Vural Vural. İlyas Çınar müdafii Av. Hüseyin Ersöz, sanıklar Birol Başaran, Adil Serdar Saçan, Ahmet Tuncay Özkan, Hüseyin Vural Vural müdafii Av. Çelal Ülgen, sanıklar Adnan Bulut ve Ahmet Tuncay Özkan müdafii Av. Seçil Özdikmenli, Sanık Tuncay Özkan müdafii Av. Ahmet Çörtoğlu, sanıklar Ahmet Hurşit Tolon ve Mehmet Haberal müdafii Av. Yasemin Antakyalıoğlu, Sanık Gürbüz Çapan müdafi Av. Mehmet Danışman, Sanık Tuncay Özkan müdafi Av. Oğuz Gür, Sanıklar Taylan Özgür Kırmızı, Muhammet Sarıkaya, Yalçın Küçük müdafii Av. Kazım Yiğit Akalın geldikleri görülmekte huzurdaki yerlerine alındı.

Açık yargılaya devam olundu.

Bu arada gelmediği belirtilen İbrahim Şahin’in hazır olduğu gelmeyenin İbrahim Özcan’ın olduğu anlaşıldı.

Sanık Birol Başaran huzura alındı, sorgu ve savunmasına devamla.

Sanık Birol Başaran:”Teşekkür ediyorum Sayın başkanım, Sayın başkanım ben şeyle başlamak istiyorum bu geçen sefer bu CMK 134 ile ilgili bilgisayarda bazı dataların değiştirilmesiyle ilgili bir örnek vermiştim, bir ikinci örneği bugüne bırakmıştım çünkü bilgisayarın açılıp kapanması gerekiyor bu örnekte onunla ilgili o örneği verip ondan sonra sunum kısımlarıma devam edeceğim. Burada Salı günkü savunmamda bir bilgisayardaki herhangi bir dosyanın sistemin tarihi bilgisayarın tarihi değiştirilerek oynandığında o sistemin o tarihini direk hiçbir programa gerek kalmadan değiştirildiğini göstermiştim. İkinci bir örnek olarak ta internetten parasız olarak çok rahatlıkla bulacağınız bir programla ben Faltig diye bir program buldum, onunla bir sistemin tarihini nasıl değiştirildiğini size göstermiştim. Hemen şurada bir kere daha yapalım, biliyorsunuz veya bilmeyenler için söyleyeyim bilgisayardaki bir dosyanın üç tane tarihi tutulur o dosyanın ilk ne zaman yaratıldığı, oluşturulduğu ondan sonra son defa ne zaman değiştirildiği ve son defa ne zaman ulaşıldığı konusu buradaki bütün tarihlerinizi basit bir programla değiştirebiliyorsunuz, mesela hepsini 2008 yapabilir miyiz? 2008,2008,2008 bu Salı günü yarattığımız bir şeydi tamam diyorum. Bakın özelliklerine bakarsanız? Gördüğünüz gibi

(2)

2008. şunu söylemek istiyorum özetle yani demek istediğim şu siz bir bilgisayarın herhangi bir dosyasındaki tarihleriyle istediğiniz gibi oynayabilirsiniz. Bu böyle olduğu zaman CMK 134. göre uygun alınmamış hiçbir kopyanın bir değerinin olmadığını kim incelerse incelesin bunun bir hukuku değerinin olmadığını düşünüyorum. Başka bir örnek göstermek istiyorum bununla ilgili, bu şeyde de dosyanın içinde de Rıhtım bey mesela hepsini A yapalım bunların devam et mesela 20 tane A yap, mesela bu dosyanın içinde 20 tane A harfi koyduk ve kaydettik. Şimdi bu dosyanın son değiştirme tarihine de bir daha dikkatinizi çekiyorum hepsi 2008 ve 2009 değiştirdiğimiz için 2009 oldu şu değiştirme tarihi ve erişim tarihi ve saat’te 9.45 dikkat ederseniz.

Şimdi devam ediyorum, başka bir program çalıştıracağım wınhex diye başka bir program, bu programda yapmak istediğim şey basit bir şey, bu dosyanın değiştirme tarihini hiç değiştirmeden içeriğini değiştirdiğini göstereceğim size, nasıl değiştirildiğini. Şimdi gidiyorum documents settingse bu yuzırın destopta şurada bir saniye şöyle gireyim, şunların hepsini B yapalım mesela B harfe A’ları B yapalım. Pardon bu buradan yaparsak bu değiştirme tarihini değiştirir pardon ufak bir şey yapıyorum, şuradan yapmam lazım disk bilgisinden benim göstermek istediğim çünkü asıl o. A’lık şeyi Rıhtım bey bir kapatıp açabilir miyiz? A harflerini almadı şimdi bir bilgisayarı kapatıp açalım, başkanım burada göstermek istediğim şu, herhangi bir bilgisayar programı, bilgisayarın içindeki herhangi bir dosyayı hiç değiştirme tarihini değiştirmeden içindeki herhangi bir datayı değiştirebilirsiniz. Bunu çok rahatlıkla yapabiliyorsunuz bunu burada göstermek istiyorum. Şimdi bu makine kapatıp açıldıktan sonra o A harflerini göreceğiz o A harflerini ben B harfi yapacağım ama son değiştirme tarihi 9.45 hiçbir şekilde değiştirmeyecek buradan da şunu söylemeye çalışıyorum. Siz bilgisayarı aldınız, götürdünüz, polis, emniyet incelemeye başlıyor, polisin o bilgisayarın içindeki herhangi bir dosyanın içeriğini değiştirmediğine dair elimizde hiçbir delil olmaz, eğer CMK 134 göre kopyasını alıp bize bir kopya verilip onu hash değerinin alınmadığı söylenmezse bunun hiçbir değeri yok, benim söylemeye çalıştığım ve anlatmaya çalıştığım bu. Bu konuyla ilgili şey açılıp kapanırken size bir tanede Yargıtay kararından bahsedeyim, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 16.04.2007 tarih 2005/6376 esas sayılı, 2007/2551 karar sayılı kararında, özetle şöyle yapıyor, hemen bir dakikada şey yapalım. Öncelikle E posta yoluyla virüs göndererek sistemine zarar verilmiş, bilgisayarda incelemenin olayın hemen akabinde yapılması yada inceleme yapılacak bilgisayarın veya bilgisayara ait veri içerenin ünitelerin olaydan sonra inceleme yapılana kadar hiç kullanılmaması gerektiği, incelenecek bilgisayarın diskine bazı bilgilerin yazılması, değiştirilmesi veya silinebilmesini önlemek ve söz konusu diskin bütünlüğünü sağlamak için bilgisayarda virüslü dosya üzerinde inceleme yaparken ilk işlem olarak söz konusu dosyanın bire bir sektör bay, sektör anlatacağım ne olduğunu. Yedeğin alınması yani incelemenin orijinal dosya üzerinde yapılmaması, daha sonra ikinci olarak alınan birebir yedeğin değiştirilip değiştirilmediğinin tespite verilecek zaman ve bütünlük kontrolü imkan sağlayan değerin hash değerinin belirlenmesi, netice olarak bilgisayardaki virüslü dosyanın veya dosyaların orijinallerinin korunup korunmadığı birebir yedeklerinin alınıp alınmadığı hususlarının araştırılması, görev sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken bu konunun gözetilmeden eksik incelemeyle yazılı şekilde verilen hükmün bozulmasına, diye bir Yargıtay kararı var. Yani Yargıtay diyor ki, sen bunun hash değeri diye bir değer var, bu bütün bu örneklerde var, hash değerinin zamanla ve bilginin içeriğiyle birlikte oluşturulan 16 karakterlik alfanümelik bir değer, bunu almadıktan sonra buradaki şeyin hiçbir değeri yok, yani delil niteliğini taşımaz, çünkü şüpheli bir durum oluşuyor. Şüpheli bir durum oluştuğu için sadece CMK 134’e göre benim evimi, işyerimi aradığında birebir kopyasını alacak bir kopyasını bana verecek hash değerini alacak, o hash değeri bende olacak, onda olacak bu ikisi karşılaştığında kopya üzerinde çalışacak ve benimle ilgili delilleri iddia makamı ona göre koyması lazım, bu yapılmadığı zaman mantık olarak da anlamlı değil, hukuki olarak da anlamlı değil zaten Yargıtay sırf bu şeyden sonra bildiğim kadarıyla Yargıtay’ın içinde bir bilişim dairesi bununla ilgili sadece bu nedenle kuruldu. Özetle söylediğim bu şeyde şimdi tekrar o

(3)

programa da geçeyim bir taraftan, şunları Rıhtım bey B yapabilir miyiz tekrar? 9.52 böyle değiştirdi ben bunu bir aradan şey yapayım başkanım, şimdi burada vakit kaybetmeyim tam örneğini gösteremiyorum bir aradan sonra tam örneği bir daha göstereceğim. Savunmama kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Şimdi öncelikle Salı günkü duruşmamdan sonra Çarşamba günü medyada bazı şeyler çıkmış benim savunmam ile ilgili ufak tefek bu basında çıkan şeylerle ilgili yanlış anlaşılabilecek şeyler var onları bir düzeltmek istiyorum, medyadaki arkadaşların şeyini belki ben yanlış ifade ettim belki arkadaşlar yanlış anladı ama yanlış anlaşılmasın herkesin tam anlamasını istiyorum. Star gazetesinde Eruygur’un avukatını yakacak savunma diye bir şey çıkmış, Filiz hanım zora sokacak bir şey olacağı için bu konuda açıklama gerektiğini düşünüyorum. Ben 1 Temmuz sabahı gözaltına alınacağımın haberini aldım ama oraya çok detaya girmemiştim ben daha önceki yazdığım dilekçelerde ve şeyde de bunu anlatmıştım olay aynen şöyle oldu, Filiz hanım hem benim avukatım aynı zamanda Şener Eruygur’un avukatı, Şener Eruygur bu 1 Temmuz sabahı Ankara’da ona polis saat sabah 7 civarında gidiyor. 7 civarında aramaya başlarken bana daha henüz polisler gelmemiş İstanbul da Şener Bey Filiz hanımı arıyor, Filiz hanım aramalar yapılıyor ben Ankara’dayım İstanbul’da da aramalar yapılacak oradaki aramaların başında bulunur musunuz? Filiz hanım avukat olarak tabi bulunurum Şener Bey diyor. Şener Bey fakat aramada benim ismimi de gördüğü için ama siz Birol beyinde avukatısınız onunda muhtemelen araması olacak iki yerde birden bulunma şansınız olur mu? diyor. Filiz hanım bakarız paşam diyor, şey yapıyor geliyor bana diyor ki polisler geldi mi? gelmedi. Muhtemelen gelecekler gelince bana da haber verirsin diyor o Şener Beyin evine gidiyor. Bende yıkanıyorum giyiniyorum işyerime gidiyorum 9 buçukta da polisler bana geliyor. Daha sonra ben haber veriyorum Filiz Hanım Şener Beyin oradan tekrar benim evime de geliyor bulunuyor, saat 3’e kadar bende duruyor sonra tekrar Şener Beyin oraya gidiyor. Hikâye aynen böyle yani burada Eruygur’un avukatı soruşturmanın gizliliğini ihlal falan etmedi sadece görevini yaptı, bu konuda yanlış anlaşılma olmasın Filiz hanımı zora sokacak bir şekilde yapılmasını istemiyorum. Şunla ilgili taraf gazetesinde bir şey var haber var, ben 2003- 2004’de darbe girişimleri oldu, darbe çalışmaları yapılmış zaman gazetesinde de var galiba bu ben bunu itiraf etmişim itiraf gibi bir savunma falan demişler. Arkadaşlar ben böyle demedim yani yada ben belki kendimi yanlış ifade, düzeltmek istiyorum. Ben 2003-2004’te bu olayların tamamen dışındayım bu insanların hiç kimseyi tanımıyorum. Ankara da değilim kendi işimi gücümü yapıyorum. Siz normal 2003-2004’te bu konuyla ilgili ne biliyorsanız bende onları biliyorum. Ben daha sonra 2006’da bu günlükleri 2007’de nokta dergisinde yayınlandıktan sonra hikayeleri duyuyorum her Türk vatandaşı gibi bir fikrim bu dava sırasındada bunlarla ilgili detaylarını öğreniyorum. Benim bu konuyla ilgili şeyim sadece kendimin hukuki görüşü ben bir Türk vatandaşı olarak bu konudaki hukuki görüşümü söylüyorum. O da şu diyorum ki, bence Birol Başaran olarak kişisel görüşüm 2003-2004 yılında bence hukuk dışına çıkılmamış, bir takım kaygılar olmuş görüşmeler olmuş benim kendi algımı söylüyorum orada konuşmalar olmuş bence orada hukuk dışı bir şey yok ama insanlar benim gibi düşünmeyebilir var diyorsa bu araştırılır, yapılır, bakılır ama sonunda bir şey çıkarsanız bile diyorum benim kendi görüşüm TCK 36 var orada, TCK 36 diyor ki gönüllü vazgeçme düşünmüşlerse de, konuşmuşlarsa da ben öyle olduğunu iddia etmiyorum öyle olduğunu da düşünmüyorum ama öyleyse bile sonuçta bu ceza davası sonuçta bir ceza çıkmaz. Dolayısıyla bu bütün yapılan yaşanan süreç boşuna yaşanmış olacak. Benim söylemek istediğim bu yani bu konuda benim bir itiraf ettiğim yok çünkü ben işleri bilmiyorum kim nedir bu insanların hiçbirin tanımıyorum, ben bir şey itiraf etmiş falan değilim sadece bu konuda ki kişisel hukuki görüşümü söyledim yani belki ben kendimi yanlış ifade ettim ama işin doğrusu bu. Bide zaman gazetesinde adam zaten korkuyordu korkmuyorum bir şey çıkarsa üzerime alırım falan gibi bir takım laflar yazmış. Şener Eruygur korkmuyor, korkmakla dikkatli davranmak arasında biraz şey var. Şener Bey kendisinin üzerine gelindiğini biliyordu ve bu konuda biraz dikkatli davranıyordu, çok malzeme yapmak istemiyordu. Şener Bey dikkatli

(4)

davranırken bende orada biraz fazla o panelde konuşarak aslında Şener Beyi istemeden zor duruma sokmuş oldum ve bu durumdan dolayı da üzüldüm benim söylemek istediğim tamamen bu, Şener Beye de söylediğim bu paşam ben bunları söyledim kusura bakmayın sizi zor durumda bıraktım ama ben söylediğim sözlerin arkasındayım herhangi bir sorumluluğu olursa da alırım dedim. Nitekim de alıyorum bir buçuk senedir hapis yatıyorum. Yani burada başka bir şey Şener Eruygur korkuyordu ben örgüt üyesiydim falan değil bir insanı zor durumda bırakmaktan dolayı sadece üzüldüm, hepsi bu. Son bir şey Büyükanıt, Yaşar Büyükanıt ile ilgili bu konunun da şöyle sanki biz burada Silivri de hapiste yatıyoruz işte o da tutuklansın bu da gelsin gibi bir çağrı yapıyoruz gibi bir algı oluşmaya başladı bundan da rahatsız olmaya başladım. Biz burada kimsenin hapiste gelmesini burada tutuklanmasını yatmasını istemiyoruz, düşmanımızın başına bile Allah vermesin. Bizim söylediğimiz şu sadece ortada bir tuhaflık var diyoruz, o tuhaflığı söylüyoruz darbe şeyiyse bu bir soruşturmasıysa, kovuşturmasıysa bu profil uymuyor buna eğer şeyse işin başka Balbay’ın şeyinde de oldu sorgusunda da oldu eğer bir darbeyse bu askeri insanlar hükümete karşı darbe yapacaktır demektir. O zaman işin askerden ve hükümetten başlaması lazım, bizim söylediğimiz buydu. Yaşar Büyükanıt’la ilgili kısımda şu o cenahtaki insanlar yani 1980’den sonra adam televizyonun karşısına geçiyor ve 5 tane darbe sayıyor, sanki başka ülkede yaşıyoruz. 1980’den sonra bu ülkede darbe olmadı ama sayıyor işte 28 Şubat’ta darbedir işte 27 Nisan 2007’de E muhtıradır, darbedir. Ben öyle düşünmüyorum ben darbe olduğunu düşünmüyorum ama siz darbe olduğunu düşünüyorsanız diyorum alırsınız Yaşar Büyükanıt orada ben yazdım demiş E muhtıra, E muhtıra bana göre bir darbe planı değil, bence suçta değil nedir? Hoş bir şey değil. Yani bence yazılmaması gereken bir şey zaten yazılınca da CHP’ye zararı oldu, CHP o işten dolayı en az 5 puan kaybetti bence. 27 Nisan’da bence o E muhtıranın yazılmaması lazımdı, ama o yazılmışsa bu bir suçsa siz suç olduğunu düşünüyorsanız Yaşar Büyükanıt orada gidersiniz sorgularsınız ne gerekirse yaparsınız, benim söylediğim bu Yaşar Büyükanıt’ı sevmem ama durup dururken de töhmet altında kalmasını istemem kimsenin hakkını da yememek için bu konuda da Yaşar Büyükanıt’ı alın onu da sorgulayın, onu da tutuklayın bir şey demedim bu konuda da yanlış anlaşılma olmasın.

Başkanım şeye devam edeceğim, şurada kalmıştım benim yaklaşık bir saatlik falan bir buçuk saatlik falan bir bir buçuk saatlik bir savunmam daha kaldığını düşünüyorum ondan sonra eğer bitince şeye çapraz sorguya geçecek durumdayım hani sizde kendinizi ayarlayacaksanız ona göre ayarlayabilirsiniz. Şimdi yandaş medya yazıları bu dava sırasında TCK’nın iki tane maddesi var birisi 285 birisi 288 ergenekon davasının en önemli çünkü özelliklerinden bir tanesi yargı ayağının yani mahkeme salonunda olup bitenler davanın sanki sadece yüzde 20’si davanın büyük bölümü mahkeme dışında medyada, televizyonda, radyoda, gazetelerde, Internet üzerinde sürüyor. Medyadaki herkes bu konuda önüne gelen herkes konuşuyor ve yazıyor, bir çok medya mensubu için Ergenekon bir terör örgütü onlar kafalarında kararı vermişler. Yargının vereceği karar sadece sanki biz burada boşuna uğraşıyoruz o detay zaten yargı böyle bir örgüt yok diye karar verse onlar bu örgütün yaptığını bu davayı da etkilediğini şimdiden eminler kendilerinden, böyle düşünenler her gün televizyon ve gazetelerde davanın geneli hakkında ileri geri konuşmakta sanıkları suçlamaya devam ediyorlar. Halbuki 285. madde var, gizliliğin ihlali Soruşturmanın gizliliğini alenen ihlal eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu o kadar ihlal edildi ki binlerce kere ihlal edildi ve bu konuyla ilgili biz çeşitli defalar avukatlarımızla gidip savcılara suç duyurularında bulunduk, bunlar çok sudan nedenlerle geçiştiriliyor yani diyoruz ki şöyledir iki aylık bir süresi var o iki aylık sürede bakılıyor, yapılmadı şu bu zaten normal eleştiri sınırları içerisinde falan denilerek yapılıyor. Oradan biz bir sonuca varamıyoruz başkanım, yani biz bunun önüne geçemiyoruz soruşturmanın gizliliği 285’e göre suç fakat bizim buna engel olma şansımız yok herkes soruşturulurken her şeyi yazabiliyor. Bu konuda biz bir çare alamadık maalesef buda bu davanın temel problemlerinden biri olarak devam etti aynı şekilde 288. madde var o da şu bir olayla ilgili başlatılan soruşturma veya kovuşturma

(5)

kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hakim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Şimdi bu da açık bu da duruyor yasa orada fakat buna da hiç kimse riayet etmiyor herkes konuşuyor. Yani işin esasına girmeden herkesin tabi ki bu konuda bir fikri olabilir, konuşabilir ama işin esasına girerek insanları suçlu ilan ederek bu kesin suçludur zaten bunu yapmıştır şey de bunu çıkaracaktır diye öyle yazılar yazılıyor ki sanki burada ki TCK 288. madde süsmüş gibi bir şey var. Bunun da biz önüne geçemiyoruz ben daha önceki şeylerde konuşmalarımda da bunun önüne geçilmesini söyledim ama anladığım kadarıyla bunun önüne geçmek mümkün değil ve bunu böyle yaşayacağız gibi gözüküyor. Benim söylemek istediğim burada şu, buradaki mahkeme salonunda süren bu dava kamuoyundan soyutlanamaz sonunda verilen yargı kararı kamuoyunun vicdanına gidecek. Şimdi kamu vicdanını tatmin etmeyen bir yargı kararı tartışmalı olacaktır dolayısıyla yani sizin burada biraz daha net durmanız gerekiyor, insanların sanıkları suçlama şeyini biraz daha engelleyici bir takım şeyler yapıyor olmanız lazım yada uyarıyor olmanız lazım yada bu konuda bir düzenleme yapılması lazım herkesin buradaki yargılamaya saygı göstermesi öyle yada böyle bu sürecin yaşanması ve buradan çıkacak yargı sürecinin sonuçtaki şeye herkesin saygı göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Bu şüpheli ve sanıklara farklı uygulamalar konusunu Salı günü bahsetmiştim orada biraz tekrar vakit kazanmak için girmiyorum oraya ve oraları geçiyorum. Bu silahların eşitliği ilkesiyle ilgili bir iki şey söylemem lazım onu da söyleyeyim. Şimdi bu Salı günü de söylemiştim ben Mehmet Ali beye bilmiyorum getirdiler mi o şeyle ilgili. Şimdi şöyle bir problem var, benim bildiğim kadarıyla iddia makamı bir şeyleri iddia eder ve bizde bununu karşısında kendimizi savunacağız burada silahların eşit olması lazım. Ben daha öncede söyledim defalarca bir nisandan beri bizim bir takım ilişkilerimiz ve telefon görüşmelerimiz varsa bunları verin bize bizde bakalım ona göre kendimiz savunalım.

Vermiyor savcılık vermiyor bize yani vermediği zaman şöyle bir problem oluyor yani biz kendimizi nasıl savunacağız o zaman? Ben dün o Salı günkü şeyde duruşmada söyledim. Şener Eruygur’la benim 28 tane telefon konuşmam var diye iddianameye konmuş verirse bana detayı ben şunu söyleyeceğim, bak 2005 yılında 20 tane, 2006 yılında 5 tane, 2007 yılında 2 tane, 2008 yılında 1 tane. Gördüğünüz gibi ben 2005 yılında yoğun olarak görüşüp konuşmuşum sonra herkes kendi yoluna gitmiş bunu anlatma imkanım olacak ama bu detayı bana vermediğiniz zaman ben bu konuda kendimi savunamıyor duruma düşüyorum. Bu konuda savcılık elindeki bilgiyi niye bizden esirgiyor niye vermiyor gerçekten ona da anlamakta zorluk çekiyorum. Bu telefon şeyleri inceleme ve delil CD’leri, başkanım burada da gerçekten bir problem olduğunu düşünüyorum, bizim bilgisayarlarımız CD’lerimizi almışınız götürmüşünüz 134’e göre kopyasını almanız lazım ama diyelim ki aldınız, bunun bir kopyasını bize vermeniz gerekiyor vermediğiniz zaman direk bir kere yasayı 134’ü çiğnemiş oluyorsunuz ama şöyle diyorsunuz ara kararlarınızda, hükümle birlikte değerlendirilmesine biz hele biz inceleyelim de ondan sonra bakalım falan gibi şeyler söylüyorsunuz ama bunları söyleme hakkınız yok siz o CD’leri neyse delil diye şey yaptınız bize de vereceksiniz ki bizde kendimizi oradan ona göre savunalım. Çünkü bu CD bir kopyası bir dakikada çıkıyor sizde de bir kopyası olsun bende de bir kopyası olsun.

Ben ne yapacağım onu? Ben onu alınca onun hakkında bir şey yapma şeyim yok, bendeki kopyası zaten. Sen delil karartırsın? Karartamam sizde de bir kopyası var zaten bu tür dijital malzemenin bence telefonlarda dijitaldir, telefonları da vermiyorsunuz bu malzemelerin sanıklara verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bizim o konuda kopyasını verdiğinizde bizim delillerle oynama, karartma diye şeyimiz olmayacak çünkü kopyası bizde olacak mesela bizim öyle şansımız yok ki işte şeyin Levent Göktaş’ın 51 nolu CD’si CD’nin başına neler gelmiş. Kopyası olsaydı belki daha iyi olacaktı daha rahat olacaktı? Kim kim, şimdi delil karartmış oldu? CD’nin arkası silinmiş. Ben o yüzdende bu konudaki savcılığın elinde delil olarak ortaya koyduğu ne varsa aynısının kopyalarını bu kağıtsa fotokopi, dijital malzemeyse CD olarak bize de verilmesi gerektiğini düşünüyorum ve burada silahların eşitliği konusunda yanlış yapıldığını düşünüyorum.

(6)

Soruşturma evresinde de ifade tutanaklarında da bir sürü ifadeler alındı ve bize verilmedi bu konuda zaten bir takım yanlışlıklar yapıldı diye şey yapıyorum. Dinleme kararları verildi fakat onları isteyen emniyet yazıları hala bizim elimizde değil, bunların hepsi bizim savunmamızı kısıtlayan nedenler bunların böyle olmaması gerekir niye bu konuda biraz hassasiyet gösteriliyor ve bizden bunlar esirgeniyor dediğim gibi çokta anlamıyorum. Bir başka konu bu sadece bu mahkemeyle ilgili değil genel olarak Türk yargısının savcıların durumu, ben burada gerçekten bir problem duyuyorum. Yani mesela şu salonun yapılışında bile problem var nedir bu salonun yapılışı dikkat ederseniz, heyet burada yüksek masada oturuyor genelde öyle fakat savcıların masası da yüksek ve sizinle aynı mesafede ve böyle duruyoruz. Ben buradan psikolojik olarak şöyle algılıyorum, hakimler ve savcılar birlikte bizi yargılıyor, bunun anlamı bu psikolojik olarak bu ama doğrusu bu değil yani bütün dünya çağdaş hukuk sistemlerinde olay şöyle, heyet burada heyetin karşısında iddia makamı bir tarafta savcılar bir tarafta da sanık kesimi eşit mesafede, eşit koşullarda savcı ifadesini şeyin veriyor sanıkta ona göre şey yapıyor. Orada eşit iki gurubun karşılıklı yani centilmenlik içinde yaptığı bir mücadele söz konusu öyle olması gerekir, bütün çağdaş hukuk sistemlerinde böyle. Fakat Türk hukukunda savcılar ve hakimler birlikte yargılıyorlar bizi bu doğru değil yani hukuk sistemine göre ben benim anladığım hukuk sistemine göre doğru değil bunu mahkemelerin nasıl olması gerektiği işte Amerikan filmlerinden, deniz feneri davasındaki o Almanya’da ki örneklerden falan görüyorum. Savcılarla sanıklar eşit mesafede hakime olmalılar ve hakim ikisini birden bence karşıdan görmeli iki tarafa da eşit mesafede durmalı. Burada Türkiye’de ki tabi dediğim gibi bu mahkemeyi değil bütün mahkemeleri sakatlayan bir şey bence bu adalet bakanlığından da hakimler ve savcılar yüksek kurulundan başlıyor. Yani hakimler ve savcılar yüksek kurulu diye tek bir kurum var. Siz beraber aynı ortamda çalışıyorsunuz aynı lojmanlarda kalıyorsunuz. Mehmet Ali beyde daha önce açıkladı gerçekten dediklerinin hepsi doğru fakat bu doğru değil yani bir hukuk sisteminde hakimler ve savcıların bu kadar yan yana olması, bu kadar beraber çalışıyor olması doğru değil.

Niye doğru değil? Yani çünkü herhangi bir nedenden dolayı işin tadı kaçabilir, herhangi birisi savcıyı bir nedenden dolayı etkilediğinde o savcıda kişisel ilişkileriyle gelip sizi etkileyebilir. Yada tersi sizi birisi sizi etkileyebilir o etkiyle siz ondan bir takım ricalardan bulunabilirsiniz. Bu Türkiye’de ki bütün davaları bence sakatlayan bir şey, burada tabi ben size söylüyorum ama genel olarak sanki Türkiye’nin bu konuda bir şey yapması gerektiğini savcıların kurumunun ayrı olması, çalışma yerlerinin ayrı olması, lojmanlarının ayrı olması gerektiğini düşünüyorum. Eğer çağdaş bir hukuk sistemi kuracaksak bunun şart olduğunu düşünüyorum. Yani burada biz şöyle ben çok futbolu sevdiğim için oradan örnek vereyim ben sahaya çıkıyorum 11’e 11 maç yapacağım bakıyorum hakemde karşı tarafın formasıyla giyinmiş gibi yani ben 14 Kişiye karşı oynuyormuşum gibi duygu duyuyorum. Ben savcılarla eşit fair bir maç yapmak istiyorum, eşit olarak yapalım sizde hakem olun ama siz beraber maçtan sonra gidip beraber tesislerden ayrılıyorsanız benim aklıma bir tane soru geliyor bu doğru değil. Bu tutukluluğun adil yargılanmayı etkilediğini de söylemiştim, gerçekten burada miktar fazla 170 bin tane 170-200 bin sayfa ekler var 5000-6000 sayfa var her şey bilgisayar üzerinde burada bizim tutukluluğumuzda gerçekten bu bizim bu tutukluluk halimiz bizim kendimizi yeterince savunmamızı engelliyor yani biz cezaevinde Internet’e giremiyoruz, belirli saatlerde ancak bilgisayar kullanıyoruz falan bu bizi yeterince hakkıyla şey yapmamızı engelliyor biz normal koşullarda dışarıda olsak kendimizi çok daha iyi savunma imkanı bulabiliriz. Buda tabi Türkiye’nin genel bir problemi Türkiye de cezaevlerinde hükümlülerle tutuklular aynı yerde kalıyor. Buda doğru değil, tutukluların suçlu olup olmadıkları daha belli değil. O insanların kendilerini savunması için biraz daha fazla hak verilmeli ama Türkiye de 120 bin tane hükümlü ve tutuklu var bunun yarısı tutuklu ve aynı yerlerde kalıyorlar. Aynı kısıtlamalar aynı bilgisayar kısıtlamaları, aynı Internet, aynı telefon kısıtlamaları hükümlüler içinde yani suçlu olduğu belirlenen insanlar suçlu olduğu henüz belirlenmeyen insanlar aynı koşullarda kalıyorlar. Halbuki doğru değil o adam kendini savununca

(7)

belki de suçsuz olduğu belli olacak. Biz devlet olarak diyoruz ki, hayır sen kendini savunma arkadaş, zor savun bunun bu davayla ilgili konuşuyorum ama genelde Türkiye’nin ortak problemi olduğunu düşünüyorum. Bu bir Önder Aytaç’ın bir şeyi var 60 Terabayt büyüklüğüne erişti falan diyor bu 60 Terabaytlık bilgiyi gerçekten bir cezaevi ortamında inceleme ve bizim defans yapma şansımız yok, yine de kendi koşullarımız içinde biz kendimizi savunmaya çalışıyoruz. Son iki tane sunumum kaldı onlar geçiyorum. Bu arada şeyle ilgili bu haberlerle ilgili şeyde bir konu vardı onu da bu arada dile getireyim. Şimdi dün Salı günkü duruşmada ben Deniz Baykal’a ve CHP’ye teşekkür ettim. Bir CHP’li olarak duruşundan dolayı bu sanki şöyle algılanıyor yada şöyle sunuluyor buradan dolayı da rahatsızlık duyuyorum, yani biz suçluyuz ergenekon sanığıyız, suçluyuz buradan CHP ile olan bir selam bir teşekkür şeyi bak gördünüz mü CHP ile Ergenekon arasında bir ilişki var gibi algılanıyor sanki böyleymiş gibi bizim suçluluğumuz kesin CHP de bak buradaki suçlularla bir ilişki içinde. Böyle değil ben Salı günkü duruşmada da söyledim parti içinde hep siyasi yaşamımda Deniz beye karşı mücadele ettim, karşı taraflarda oldum ona karşı aday oldum falan ama şimdi başka durumdayım ve bakıyorum adam son derece düzgün bu davayı anlıyor, Türkiye’yi anlıyor ve bu dava hakkında da çok düzgün yorumlar yapıyor. Ben buradan sadece insani bir teşekkür yaptım bununla ilgili CHP bu işi iyi aldı. CHP’nin durumu ve Deniz Baykal’ın durumuyla ilgili insanlara şunu hatırlatmak istiyorum, 1 Mart 2003’ü hatırlasın herkes, 1 Mart 2003’te bir teskere işi oldu, o zaman başta Abdullah Gül, Recep Tayip Erdoğan ve AKP yönetiminin hepsi medyanın bütün ileri gelenleri, iş dünyası herkes şöyle diyordu. Bizde Amerika’yla birlikte Irak’a girelim, Amerika nasıl olsa girecek buraya biz niye bundan nemalanmayalım geçen sefer Turgut Özal zamanında girmedik, bunun zararını biz çektik körfezde kriz oldu, parasal zarar çektik Amerika buraya nasıl olsa saldıracak biz enayi miyiz?

Bizde onlarla birlikte girelim. Herkes böyle diyordu Sayın başkanım, bir tek CHP Deniz Baykal diyordu ki yanlış gitmeyelim. Tabi hakkını yemeyelim bir takım küçük sol guruplar bir takım samimi Müslüman guruplar falan onlarda savaşa karşıydı. Ne oldu? O tartışmalardan sonra ne oldu? Şöyle oldu CHP’nin yanında AKP içinde de aklı başında düzgün namuslu insan yüz kadar çıktı milletvekili onlarda karşı koydu ve teskere geçmedi, teskere geçmeyince ne oldu Irak’ta?

Amerika ve İngiltere Irak’a girdi Irak’ta 1 milyondan fazla insan öldü bunun 700-800 bin’i sivil, çocuk, kadın bir bir buçuk milyon insan öldü. Şimdi bu Irak’ta ki şeye savaş demek bile şey katliam yani 2000 tane Amerikalı ve İngiliz öldü, 1 milyon Irak’lı öldü 1’e 500 oran yani buna savaş demek bile yanlış bu bir katliam, insanlık suçu işlendi Irak’ta ve Türkiye buna ortak olmadı.

CHP yüzünden olmadı, Deniz Baykal yüzünden bu adam ne iş yapar sadece konuşur diyen bu adam engelledi bunu. Şimdi bütün bunlar yok kabul edilmiş hiç onlar konuşulmuyor yani şu anda Recep Tayip Erdoğan İslam dünyasında ve o Arap dünyasında çok sevilen bir lider herkes onu seviyor ama bu sevilmesinin önemli nedenlerinden bir tanesi Türkiye’nin 2003’te Irak’a girmemiş olması eğer biz o gün Amerika ile birlikte Irak’a girseydik Recep Tayip Erdoğan’ı Araplar bu kadar sevmezdi. Recep Tayip Erdoğan bugün Araplar ve Müslüman dünyasında çok seviliyorsa bunu birazda Deniz Baykal ve CHP’ye borçlu çünkü o onun Irak’a girmesini engelledi bir insanlı suçu işlemesini Türkiye’nin engelledi eğer biz bugün çok farkında değiliz ama bunu 20 yıl sonra 30 yıl sonra daha çok anlayacağız. Türkiye Cumhuriyeti Irak’a girmeyerek bir insanlık suçu işlemekten kurtuldu bunu da Deniz Baykal ve CHP yaptı öncelikli olarak. Lütfen bu günde aynı koşulların ben Ergenekon davası içinde geçerli olduğunu düşünüyorum. Ergenekon davasında da aynı şey olacak. 1 Mart 2003’te ne olduysa Ergenekon davası da böyle olacak, Ergenekon davası bugün Tuncay Güney’lere, Osman Yıldırım denen insanlara dayalı altı boş olan bir dava.

Tabi ki şimdi süreç içinde bu 1 yıl, 3 yıl ortay çıkmıyor ama 5 yıl sonra her şey ortaya çıkacak, bütün 10 yıl sonra her şey ortaya çıkacak, hep çıkmış. Yani Nazilerin biliyorsunuz 60-70 yıl sonra yargılanıyorlar bu gerçeklerin gizlenme ihtimali yok, her şey ortaya çıkacak bu insanlar suçsuz olduğu nasıl iftiralar yapıldığı nasıl üç kağıtlar yapıldığı hepsi ortaya çıkacak ve o zaman insanlar tekrar Deniz Baykal’ın ve CHP’nin ne olduğunu görecekler kendinin davaya nasıl baktığını

(8)

göreceğiz ama lütfen biraz sabır göstersinler, dalga geçmesinler. Burada bir terör örgütü suçu var CHP’de buna ortak, yakın duruyor demesinler. Bu davayı bırakın yargı yapsın eşit ve kim haklı görelim, o yüzdende bu konuda bir yanlış anlaşılma algılandığını düşündüğüm için bu konuda da bir iki söz söyleme ihtiyacı duydum. Şimdi tekrar şeye devam ediyorum, başkanım bu konuda benim sizle ilgili gerçekten bir problemim var CMK 101/2 şimdi ben açıkça sizin CMK 101/2’yi iki bölümü var ve hiç çalıştırmadığınızı düşünüyorum. Salı günkü şeyimde bir iki kısmına değinmiştim fiili ve hukuki nedenler yazılmıyor diye birde ikinci şeyi var bölümü var 101/2’nin orada diyor ki, Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir. Şimdi ben 20 tane tahliye dilekçesi yazdım siz beni ne zaman gördünüz? 20 Temmuz 2009 da gördünüz yani 13 ay sonra gördünüz, siz benim yüzümü görmediniz bende sizin yüzünüzü 13 ay sonra gördüm. Kararın içeriğini siz bana sözlü olarak ne zaman bildirdiniz? Örneğini bana yazdınız ve bana bildirdiniz mi, sözlü olarak? Bu CMK 101/2 burada duruyor biz bunu niye uygulamıyoruz? Ben dilekçe yazıyorum diyorum ki, duruşmamı istiyorum derdimi anlatacağım duruşmada siz diyorsunuz ki bana cevap olarak. CMK 101 diyor ki, okuyalım Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda hukukî ve fiilî nedenler ile gerekçeleri gösterilir. Bu birinci bölüm ikinci bölüm Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir. Ben bunu CMK 105 var birde bu konuyla ilgili diyor ki, ifadeler alınır sanık müdafiinin görüşü alınır ne bize görüşümüz soruldu ne avukata görüşümüz soruldu, hiçbir şekilde avukatlarımıza ve bizim görüşlerimiz alınmıyor. Bu CMK 101/2, 105. madde, 103 ve 104. maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir diyor bu konuda hiçbir şekilde görüşümüz alınmıyor. Sonra siz oturuyorsunuz bir duruşma yapıyorsunuz herhalde bilmiyoruz görmüyoruz sadece tutanağını görüyoruz sonra, sonra da diyorsunuz ki gereği düşünüldü ve bana cevap olarak şöyle yazıyorsunuz. 5271 sayılı CMK’ da herhangi bir zorunluluk olmadığı dosya kapsamının ve ilgili evrakların duruşma yapılmaksızın incelenmesinin yeterli olduğu sonucuna varıldığından diyorsunuz. Yani böyle mi? ben mi okuduğumu anlamıyorum yoksa bir terslilik var, gerçekten bunu öğrenmek istiyorum. Bu konuda beni aydınlatırsanız şimdi yada sonra çok memnun olurum. CMK 101/2’yi ben yanlış mı anlıyorum? Siz duruşmalı yapmak zorunda değil misiniz? CMK 101/2’den bunu anlamıyor musunuz? Anlamıyorsanız ben niye yanlış anlıyorum? Orada aslında ne demek istiyor? Bunu açıklayın ben gerçekten çok merak ediyorum siz CMK 101/2’yi nasıl algılıyorsunuz?. Burada başka bir gariplikte az önce gösterdim hakimler ve savcılar bir araya gelip duruşma yapıyorsunuz. Benim hakkımda karar vereceksiniz, hakimler savcılar birlikte gıyabımda duruşma yapıyorsunuz ve ondan sonra benim hakkımda bir karar veriyorsunuz. Şimdi şöyle yapsanız anlayacağım, Yargıtay’da da oluyor. Savcı da yok bende yokum tamam dosya üzerinde yapın bakın. Fakat benim hakkımda aleyhime çalışan bir tarafı alıyorsunuz, onunla görüşüyorsunuz, çay kahve içiyorsunuz ama benim gıyabımda benimle ilgili soruları cevap hakkı tanımadan benim hakkımda duruşma yapıyorsunuz. Ben bununda yanlış olduğunu düşünüyorum sizin savcılarla birlikte duruşma yapma şeyiniz, hakkınızın olmadığını düşünüyorum. Ya kendi başınıza yapın dosya üzerinden verin yada savcıları alıyorsanız bizi de almanız lazım o duruşmaya savcının olduğu bizim olmadığımız duruşmanın ben yasal olduğuna inanmıyorum doğru da olduğuna inanmıyorum. Burada bir sürü öyle sizin yaptığınız duruşmalar var. Şimdi bu konudan da başka bir TCK 312 suçuyla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Şimdi bu davadaki şeylerinden bir tanesi TCK 312 yani ben hükümeti cebir ve şiddet kullanarak yıkmaya çalışmışım. İddianamede de gerçekten başından beri soruyoruz suçumuz nedir, nerde bu 312, 313? Savcı arkadaşlara soruyoruz onlarda işte iddianamede yazıyor diyor. Gerçekten aradık biz yani nerde bu yazıyor diye. Ben şöyle bir şey buldum 312 ile ilgili herhalde budur diye şey yapıyorum, benim iddianamem 15 sayfa onun sonundaki sondan ikinci satırında şöyle diyor, darbeye teşvik amaçlı

(9)

olarak ADD tarafından düzenlenen toplantılarda yürütme organını devirmeye teşebbüs amaçlı eylem ve fiillerde bulunduğu anlaşılmakla. Bundan dolayı 312 ile suçlanıyorum, ben ADD tarafından düzenlenen toplantılarda yürütmeyi yıkmaya çalışmışım. Ya bu hani cebir ve şiddet şimdi TCK 312 ortada cebir ve şiddet kullanarak diyor şimdi burada sorulacak bir sürü soru var ama ilk soru şu, ya arkadaş bu cebir ve şiddeti nerde yaptık biz? Ya toplantıda cebir ve şiddet olur mu? ADD toplantısıyla cebir ve şiddet kullanılıp hükümet devrilmeye çalışılır mı? nereye sakladık bu cebir ve şiddeti? Eğer ADD toplantısı cebir ve şiddet kullanarak hükümeti devirmeye bir teşebbüsse her gün bu ülkede kaç tane darbe teşebbüsü oluyor ya ADD’nin sayısı belli 500 tane ADD var, her gün ADD’de toplantılar yapıyor, her gün hükümeti devirmeye çalışıyorlar demek. Eğer toplantı yapmak darbecilikse, düşünce özgürlüğü ne, ifade özgürlüğü ne? yani ben gerçekten ADD toplantılarının TCK 312’ye bağlanmasını bir facia olduğunu düşünüyorum. Yani gerçekten idamı kaldırmasalar ben ADD toplantısı yaptım diye beni idam edecekler yani insaf denen bir şey var. Yani bir de yani diyelim ki bu suçlamayı yaptın ya hukuk ciddi bir iş ben bu toplantıyı nerede yapmışım, kimle yapmışım? Ya şimdi toplantıları ADD toplantısını yaptım, hükümeti devirmeye çalıştım cebir ve şiddet kimle yaptım? Diğerleri nerede? Bir toplantı var 500 kişi katılmış bende varım, ben idam diğer 500 kişi? Onlar o zaman onlarda ben örnek olarak asılayım göreyim onlarda korksun diye mi yapılıyor bu iş? Ya ayıp yani tek kelimeyle gerçekten ayıp. Bu iddianame sonrası 3 dilekçe kısmını şey yapıyorum, bu Samanyolu kısmını da geçiyorum yani o konuda artık söylemekten dilimizde bir şey bitti ama, nedense gülen cemaatinin medyası her gün bize şey yapıyor, yani onlara sadece şöyle bir önerim var. Ya hani dünya tıp günü falan filan yapılıyor ya günde bir yılda bir kere ya doğruları yazma günü ilan edelim medyada ya yılda bir kere zaman gazetesi doğru yazsın, Samanyolu bir kere yılda bir kere doğru söylesin. Ya tamam her gün iftira atıyorlar ama yılda bir kere de doğru yazılsın, böyle bir öneri yapıyorum kendilerine. Burada şöyle bir şey var başkanım, bu davayla ilgili benim gördüğüm kadarıyla Ergenekon davası tamamen yalanlar üzerine kurulu ama sürekli yalan mekanizmasına bağlı olan bir şey, nedir bu? Bir insanları borudan bir yerden atıyorlar bir buçuk iki yıl o boruda kalıyoruz öbür taraftan çıkıyoruz. Buradan tutuklu giriyoruz oradan işte bir süre sonra tahliye oluyoruz. Ama yalanlar devamlı üretilmek zorunda, devamlı yeni yalan üretiliyor.

Şimdi örnek vereyim size bir tane mesela, Üzeyir Garih cinayeti hatırlarsınız ortalık ayağa kalktı, Üzeyir Garih şöyle öldürüldü, Ergenekon böyle yaptı şu anda çok makbul olan Ümit Sayın adli tıp’ta bunları yaptı Yener Yermez’e bir buçuk milyon dolar teklif etti. Ortalık ayağa kalktı başlıklar, Yeni şafak yazdı, star yazdı ne oldu? Unutuldu, Üzeyir Garih hikayesi yok kimse hatırlamıyor.

Niye? Çünkü yeni yalanlar var kafes var bilmem ne var onlar gidecek başka bir şeyler. Peki, eski yalanlar ne oldu, ne oldu? Hani Fikri Karadağ onun şeyi komutanıydı, Ümit Sayın adli tıp’ta kandırmıştı falan ne oldu onlar Ümit Sayın şimdi makbul adam oldu, tahliyesi isteniyor. Ben gerçekten mesela o Üzeyir Garih şeyini kişisel olarak merak ediyordum ne oldu? Yani bir de klasör 234’te bir Yener Yermez ile ilgili bir şey gördüm, sizde muhtemelen görmüşünüzdür. Bu oradaki insanların adli tıp’ta gidip kontrol edildiği bir şey var 15 liralık bir para yatırılıyor. Yener Yermez için 1500 lira yatırılmış 15 liralık şey için 234. klasörde ya adam dayak mı yedi, dövüldü mü? Nedir veya orada bir karanlıklar oldu diye düşünüyorum, garip. Başka bir önemli konu benim için Süleyman Esen konusu, şimdi burada da gerçekten şöyle bir problem var Sayın başkan, şimdi Danıştay davası buraya getirildi yamandı bir türlü sizde görüyorsunuz, ben bir kere bunun hukuki tarafını hakikaten anlamış değilim yani dediğim gibi ben hukuktan biraz burada okuduk öğrendik hiçbir şey bilmiyorduk şimdi konuşur hale gedik. Ben hukuki tarafını bu Danıştay davasının anlamadım, siz bu Danıştay davasını alıp inceleyeceksiniz arada ilişki var mı diye bakıyorsunuz yani esasına bakıyor musunuz, bakmıyor musunuz? Eğer bir süre sonra eğer ilişki yokmuş bunun tekrar kendiniz geriye mi yollayacaksınız? Yoksa getirip buraya gerçekten içeriye koyduğunuz ve esasına mı bakıyorsunuz bilmiyorum, anlamdım. Eğer burada örneğin Osman Yıldırım yargılanıyorsa, Alparslan Arslan yargılanıyorsa hangi iddianameyle yargılanıyor

(10)

hakkında ne isteniyor onu da bilmiyorum. Ama mantıken şöyle düşünüyorum, bu sıfırdan alınmışsa onlar için de bir iddianame olması lazım onlar hakkında suç isnadı olması lazım, orada beraat eden insanlar vardı o insanlarında tekrar yargılanması lazım sadece tutukluların değil, ceza alanların değil beraat edenlerin tekrar yargılanması lazım hepsini burada baştan yargılanmasa lazım ama bunlarla ilgili hiçbir açıklama yapmıyorsunuz kimse yapmıyor, sonra geliyor burada bir duruşmalar yapılıyor aradan bir tane adam Süleyman Esen tahliye ediliyor.

Benim kafam karışıyor yani siz esasına mı baktınız, bakmıyor musunuz, Süleyman Esen niye tahliye oldu? Süleyman Esen’i tahliye ettiğinizde şöyle bir problem oluşuyor, yani ihsası rey konusu çok konuşuluyor. Şimdi iki tane iddia var temel iddia bir tanesi diyor ki, Danıştay davasını işte İslamcılar yapmıştır şöyledir böyledir deniliyor. Nedir? Alparslan Arslan, Osman Yıldırım beraber gidip bu şeyi yapmışlar, bombalar falan filan. Süleyman Esen’den alınmış bomba götürmüş atılmış falan bir iddia bu, öbür iddia Muzaffer Tekin, Veli Küçük işte bilmem ne, bilmem ne onlar yapmışlar bu işi. İki tane bomba veren adam var, iki değişik ana şeyde iddiada bunların bir tanesi yani Oktay Yıldırım’lar, Muzaffer Tekin’ler şu anda halen hapiste ama öteki iddianın bombayı verdiği söylenen Süleyman Esen tahliye ben buradan şunu anlıyorum siz bir tane görüşü kabul etmişiniz bu durumda yani bunun ulusalcılar tarafından işlendiğini, Muzaffer Tekin’in bombaları verdiğini yada Veli Küçük’ün verdiğini siz bunu kabul ettiniz. Çünkü iki tane şeyin zanlının bir tanesini salıyorsunuz bir tanesini hala hapiste tutuyorsunuz. Bunlar bizim kafamızı karıştırıyor, sizin o konuda sadece kararlarınızla değil yada kararlığınızın daha açık olması lazım, söylüyor olmanız lazım yoksa burada eğer göstermelik bir mahkeme yapıyorsak, sonuçta Danıştay davası bir türlü bize yamanacaksa gerçekten ben bunu önceden öğrenmek isterim. Bu Süleyman Esen’in şeylerini geçiyorum detaylarını. Birkaç tane şey örnek vermek istiyorum, yani iddianamenin genel mantığıyla ilgili şeylerle ilgili herkesin yorumları oluyor bende birkaç tane örnek vermek istiyorum. Şimdi mesela bir savcı arkadaşın yorumu böylece şüphelinin devlete olan vergi borçlarını rüşvet vermek suretiyle birçok dernek ve vakfa ergenekon silahlı terör örgütünün faaliyetleri doğrultusunda aylık düzenli maddi yardımlar yaptığı görülmektedir.

Sadece benimle ilgili şeyi yazarken savcı arkadaşlar böyle bir yorum yapıyorlar. Diyorlar ki, sen rüşvet verip vergini az veriyorsun ondan sonra götürüp oradan kazandığın parayı da götürüp derneklere veriyorsun. Böyle bir yorum olmaz çok zorlama yani ben parayı kazanıyorum nasıl kazanırım? Kazanırım nereye veriyorsam da bunlar söylenir yazılır, sen şu derneğe vermişin şuraya belgesi bu bak işte kağıdı bu, şuraya aylık şu kadar para vermişin, yıllık bu kadar vermişin bu sadece iddianame değil bu savcılıkta değil sadece çamur atma, yani sen aylık düzenli maddi yardım ediyorsun silahlı terör örgütü, iyi ben nasıl savunacağım burada kendimi? Başka bir şey şüpheli Birol Başaran sadece panellerde değil kitap önsözlerinde de darbe çağrısı yaptığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin askerlik dışında aktif olarak siyasi hayata müdahale etmek isteyerek Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçlarına uygun eylem ve faaliyetlerde bulunduğu gözlemlenmektedir. Yani ben başından beri söylüyorum ben darbe istiyor olsam, ben burada da istiyorum derim, ben darbe falan istemedim hiçbir zaman hayatımın hiçbir bölümünde istemedim.

Söylediğim her sözün arkasındayım, yazdığım her şeyin arkasındayım ama sadece benim söylediğim ve yazdıklarımı lafı başka tarafından anlayıp yorumluyorlar o yorumlardan dolayı ben hapis yatıyorum, lafı siz yanlış anlıyorsunuz ama yorumu siz yapıp beni hapse atanda sizsiniz.

Ben öyle söylemiyorum ki, ben kendimce bir şeyler söylüyorum ne demek istediğimi şey yapıyorsanız sor bana ben ne demek istedin sen Birol Başaran? Ben bunu demek istedim. Ha bunu böyle söyleyemezsin bu şu suçtur de, ama siz hiç bunları söylemeyip bunların hepsini bir torbaya koyup sen terör örgütüsün deyip bir torbanın içine atıyorlar bizi ondan sonra buradan çıkmak için kendimizi şey yapıyoruz. Bu başka bir örnek şimdi Tuncay Özkan’ın aynı tarihlerde CHP kurultayına girip bazı kişileri delege olarak sokmak falan yani siyaset bilinmiyor delege nedir bilinmiyor, delege nasıl seçilir bilinmiyor, kurultay nedir bilinmiyor hiç bir şey bilmiyorlar fakat o konuda ahkam kesiyorlar, suçlama yapıyorlar. Ya bilmiyorsanız sorun anlatalım ne nedir, delege

(11)

nasıl seçilir, kurultay nasıl yapılır, kurultaya nasıl gidilir? Anlatalım ondan sonra yine bir suç görüyorsanız suçlayın ama sormadan bilmeden. Bir dönem CHP genel başkanlığına adaylığımı koymuşum buda CHP’de söz sahibi olabilmek için faaliyetlerde bulunmuşum yani normal Anayasal hakkımı kullanıyorum, bir siyasi partide siyaset yapıyorum aday oluyorum suç, ben kendimi nasıl ifade edeceğim? Ne yapmam gerekiyor da ben Ergenekoncu olmayacağım? Siyasi partide çalışıyorum suç, dernekte çalışıyorum suç ne yaparsam suç işlememiş olacağım?

Herhalde istedikleri herkes kendi hayatını yaşasın, hiçbir şeye karışmasın onlar da ülkeyi yönetsin, anladığım kadarıyla istedikleri bu. Neyse bunları geçeyim. Son bir tane şeyim kaldı başkanım onu da yapıp bitiriyorum, benim burada başından beri söylediğim buradaki hiçbir insan yargılanmaktan kaçmıyor biz hepimiz yargılanmak ve ismimizi onurumuzu şerefimizi temize çıkarmak istiyoruz. Fakat bunun için tek şeyimiz var tutuklu yargılanmamamız lazım, tutuklu yargılanmanın şartları olmadığını söylüyoruz. Bazı insanlar bu davada tutuksuz yargılanıyorsa bazıları tutuklu yargılanıyorsa biz kıstaslara bakarak bunun doğru kriterler olmadığını düşünüyoruz. Biz kendimizin de tutuksuz yargılanmasını istiyoruz. Burada ben kendimin de bireysel olarak tutuksuz yargılanmam gerektiğini düşünüyorum. Burada da nedenlerini saymak istiyorum. Birincisi, benim evime işyerime gelip arama yaptı polis, o dokümanlar işte bir tane taban dokümanı var 1995 yılı yıl şimdi 2010, 15 yıl önce yani polis benim geriye dönük 15 yıllık bütün dokümanlarımı aldı. Öteki bir tane taban diye bir tane yazım var yine o da 15 yıllık benim bilgisayarımdaki bütün şeylerimi ben bilgisayarcı olduğum içinde saklarım, benim 15 yıllık hayatımın geriye kalan hepsini de biliyor. Yani devlet benim son 15 yılımı 20 yılımı elinde zaten hepsi elinde görüyorsunuz, biliyorsunuz. Şimdi burada benim bütün hayatımı aldınız incelediniz, bu örgüt ne örgütüyse bu örgüt dokümanlarıyla ilgili bende herhangi bir belge çıktı mı? çıkmadı.

Ben bu örgütü 2008 yılında duydum nedir Ergenekon, ergenekon zaten ben dediğim gibi ODTÜ’de okuyan solcu kültürden gelen bir insanım. Ergenekon diye dernek kurulsa ben katılmam yani aşağıladığım yada kötülediğim için değil sol kültürden geldiğim için Ergenekon bana uzaktır biraz. Yani tamam Türk kültürü tarihi falan ama bu genelde sağcıların sahip olduğu, sahiplendiği bir kavramdır. Ben bir solcu olarak zaten Ergenekon diye gerçekten güzelleştirme mahalle güzelleştirme derneği olsa aday şey olmam üye olmam. terör örgütüne niye Ergenekon terör örgütüne üye olayım? Ergenekon terör örgütü anladığım kadarıyla zaten kominizime karşı kurulmuş 1960’lardan gelen bir şeymiş. Ben zaten dünya görüşüm böyle bir örgüte üye değil, kanarya sevenler derneği olsa adı Ergenekon üye olmam. Evimde aramalar yapıldı, işyerimde aramalar yapıldı saydım işte flaş bellekler, hard dikseler bütün her şey alındı 125 tane CD’im alındı, 106 tane bilgisayar kartuşum alındı. Bunların içinde herhangi bir doküman var mı? örgüte yönelik tek doküman çıktı mı? yok. Peki geldiniz aradınız hiçbir şekilde bir doküman çıkmadı ondan sonra beni dört buçuk ay telefonla dinlediniz. Dinlediniz bine yakın telefon görüşmem var 500 tane SMS var bunların içinde bir tane örgüt görüşmem var mı? yani şu anda davada yargılanan sanık, şüpheli herhangi biriyle bir tek biriyle telefon konuşmam var mı? o da yok ben senden şüphelendim, şüphelendim telefonunun dinledim, dinle hiçbir örgüt üyesiyle telefon konuşması yok. Geldim evini aradım ara, hiçbir örgüt dokümanı da bulamadım ama ben senden yine de şüpheleniyorum. Ne yapmam lazım benim? Yani burada benim yapacağım bir şey yok ki zaten. Bu soruşturmayı yaklaşık 300 kişi bu soruşturma kapsamında dinlenmiş benim o kişilerle ilgili tek telefon konuşmam var mı, tek tapem var mı? yok. Avukatımla, iş ortağımla konuşmuşum onlar getirilmiş delil diye konmuş merkez bankasının emailleri iş şeyim getirilmiş, Riyad bankın şeyleri getirilmiş konmuş bunlar delil diye getirilmiş. Sayın başkanım, ben Salı günkü şeyimde de söyledim ben işadamıyım şirketler kurdum, vergi veriyorum kendim düzgün yaşıyorum sırf 2007 yılında 3 milyon dolar KDV ödedim bu ülkeye, aynı zamanda ben iyi bir bilgisayar uzmanıyım. Bu ülkenin yetiştirdiği en iyi uzmanlardan biriyim, 5 tane sistem programcısı sayılırsa bir tanesi benim. Benim günlüğümü IBM ayda, ayda değil günde 600 dolar veriyor. Ben İran’a gidip eğitim verdimde benim bir günlüğüme 1200 Euro veriyorlar. Riyad banktan 12 gün önce geldiğimde

(12)

benim bir günlüğüm 1500 dolardı ben bu ülkenin yetiştirdiği iyi uzmanlardan biriyim. Siz bizi tutukladığınızda sadece bize kötülük yapmıyorsunuz, bu ülkenin bu ülkeye de kötülük yapıyorsunuz, bu ülkeye bizim üretmemize engel oluyorsunuz. Üçüncü kişilerin görüşmelerinde de yokum yani bu dava kapsamında bütün insanlar dinlenmiş konuşmalar dinlenmiş o insanların konuşmalarında Birol Başaran geçiyor mu? geçmiyor. Ya Birol Başaran şöyle yapmış, böyle yapmış geçiyor mu? o da yok. Düşünüyorum bana isnat edilen bir eylem var mı? o da yok. Ne suçlamalar şöyle, evinde bazı kağıtlar bulduk üstünde bazı isimler var bunlar kimdir, nasıl bir ilişkim var? Onlarda bilmiyor bana soruyorlar. Ondan sonra bilgisayarda tuttuğum bazı notlar bulduk bunlar kimdir, nasıl ilişkin var? Ya size ne neyse ne, özel ilişkim var sosyal ilişkim var bu terör davasındaki şeyi ne bunun? Hukuk ve siyaset okulunda hükümet aleyhine konuşmuşun darbe istemişsin, niye darbe istiyorsun? Ya darbe falan istemedim sadece lafı yanlış anlıyorsunuz. Telefonlarda birileriyle konuşuyorsun bazı konuşmalarından huylandık ne demek istedin? Sorun anlatayım. Sen iş adamısın muhtemelen, mantık aynen şöyle sen iş adamısın muhtemelen derneklere vakıflara para yardımı yapmışındır, biz herhangi bir belge sunamayız ama sen efendi efendi, anlat. Bizden istenen bu, yani bir imaj oturtuyorlar kafalarında ona göre suçlama yapıyorlar bunu da bizim kendimizin anlatmamızı istiyorlar. Ya iş adamıdır Ya parası da vardır, bu derneklere kesin yardım etmiştir biz arayıp bulamadık ama, vardır siz bir anlatın efendi efendi. Yada başka bir düşünce şu sen CHP’lisin muhalifsin zaten bir zamanlar ADD’de çalışmışsın, USİAD genel sekreteri, Şener Eruygur’u da tanıyorsun tamam sen kesin Ergenekoncu’sun gir hapse aklın başına gelsin. Bize söyledikleri aynen bu başka bir anlam, başıma gelenleri başka türlü açıklayamıyorum. Bir imaj yaratıyorlar o imajı getirip insanların üstüne oturtuyorlar ellerindeki veriler onu doğrulamasa bile o iddialarla bizi suçluyorlar. Başkanım tekrar şunu söylemek istiyorum, bu ülkede son seçimlerde 9 milyon 100 bin kişi CHP’ye oy verdi bende normal klasik bir CHP’liyim bu aileleriyle baktığınızda 20 milyon insan yapar. Türkiye’nin nüfusu 70 milyonsa 20 milyon tane CHP’li insan bu diğer muhalifleri saymıyorum sadece 20 milyon CHP’li insan AKP’nin bu ülkeyi kötü yönettiğini düşünüyor ve AKP’nin bu iktidardan gitmesini istiyor. Bende onlardan bir tanesiyim eğer bu terör suçuysa o zaman gerçekten neyse bu suç ben razıyım suçuma ama bunu Balbay’ın söylediği gibi açık açık, söylesinler desinler ki, sen CHP’lisin arkadaş konuşuyorsun, muhalif olmaya devam ediyorsun, susmuyorsun biz baskı ve korku ortamı yaratmak istiyoruz tamam buna razıyım ama onurumuzu şerefimizi sen teröristin adam öldürmek istiyorsun bizim böyle şeylerle işimiz yok. Biz bu ülkeyi de seviyoruz insanlarımızı da seviyoruz. Sadece AKP’nin bu ülkeyi yönetmesinden memnun değiliz, bu suçsa ben gerçekten teröristim kabul ediyorum. Burada şeyi de söylemek istiyorum yani savcıların görevi AKP’yi korumak değil bunu bir defa daha hatırlatmak istiyorum, maaşlarınızı AKP ödemiyor size Türk milleti ödüyor Türk milletinin içinde biz de varız CHP’liler de var. CHP’liler de vergi veriyor o alınan vergilerden savcılarında maaşları ödeniyor eğer AKP’liler ödüyorsa maaşlarını AKP’ye hizmet etsinler Türk milletine hizmet ediyorlar, onlar Türk milletinin savcıları hepimiz vergi veriyoruz ve diyoruz ki adaleti sağlayın AKP’ye gidin yaranın demiyoruz yanlış anlıyorlar yada yanlış algılamışlar. Herkes işini iyi yapacak bizde işimizi iyi yapacağız onlarda işini iyi yapacak. Ben 5 yıl ADD üyeliği yaptım başkanım 2000 yılından 2005 yılına kadar, kendi isteğimle girdim kendi isteğimle çıktım ADD üyesi değilim 2005 yılının en son Aralık ayında ADD’den ayrıldım kendi isteğimle bunun yılında son bir yılını şube başkanlığı yaptım, bütün çalışmalarım yasal zeminde yasal olmayan hiçbir hareketim yok. Ben 2002 yılından beri USİAD üyesiyim 2005 yılından beridir genel sekreterim, USİAD saygın bir işadamları derneği yasal olmayan hiçbir işi yok. Biz her yıl düzenli olarak yasal ve yasal olmayan yollarla denetlendik yasal olmayan lafı size ilginç gelebilir onu da size açıklayabilirim şöyle, dernekler şeyi biliyorsunuz devamlı şey yapar özellikle hükümetin hoşlanmadığı dernekler biraz daha incelenir. Bizde bütün bunlar USİAD’ta hoşlanmadığı bir dernek olduğu için bütün bu denetlemelerden geçiyorduk zaten ama üzerine periyodik olarak yıllık bizim derneğimize her yıl hırsızlık olur klasik, her yıl

(13)

USİAD’a gelinir bir yıl her sene biz bir hırsızlık geçiririz. Hırsızlık ne olur? Bütün bilgisayarlarımızın hard diskleri gider. Şaka yapmıyorum her sene gelirler USİAD’tan bizim hard disklerimizi alır götürürler. Biz 1 yıl, 2 yıl, 3 yıl sonra anladık ki bunu polis aldığını fark ettik ya polis her sene gelir bizim bilgisayarlarımızı hard disklerini hiç başka bir şeye de dokunmaz hard disklerimizi alır götürür. Yani ne yaptığımız ortada yasal, yasal olmayan her şeyimizi biliyorlar.

Yani burada USİAD aleyhine USİAD çatısı altında ben şey olarak üzülüyorum yani USİAD’ın bir terör örgütü ile terör örgütü laflarıyla yan yana gelmesine işte Veli Küçük’le irtibatlı, Doğu Perinçek’le irtibatlı yani bu insanların kişilik şeylerine ve şeylerine hiçbir lafım yok onları şey yapmak için söylemiyorum ama USİAD ülkesini seven işadamları derneğidir. Yasal olmayan hiçbir işi yoktur, söylesinler desinler ki USİAD şu kötü işi yaptı ben anlatayım. Hiçbir yasal olmayan işimiz yok. Ulusal sanayinin gelişmesi için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz ve göstermeye devam ediyoruz. Ben 97 yılından beri CHP üyesiyim bu ülkenin ancak CHP iktidarıyla düze çıkacağını inanıyorum. Atatürk ilkelerine gönülden bağlıyım ancak onun izinden gidersek onurlu bir millet olacağımıza inanıyorum. AKP iktidarının Türkiye’ye çok zararlar verdiğini düşünüyorum, bu görüşlerimi her zaman çevremle paylaştım paylaşmaya de devam edeceğim. Ben bir aydının en büyük görevinin de bu olduğunu düşünüyorum. Bunu söyledikçe bedellerini ödüyoruz ben bu bedelleri ödüyorum ödemeye de devam edeceğim eğer buysa ben başka türlü de var olamam ben kendi bildiğim yolda bu şeyleri yapacağım. Bu dava ve iddianame kapsamında şahsıma yapılan hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum, asla bir terör örgütü mensubu olmadım ve olmayacağım. Terörü bir insanlık suçu olarak kabul ediyorum bunun benim dünya görüşümle bir araya gelme imkanı yok. Sadece ve sadece anayasal haklarımı kullandım, yasal olmayan tek bir hareketim bile yok. Bu suçlamaları yapanların benim insanlık anlayışımı kavramaları imkansız terör örgütü üyesi olmak için öncelikle benim birinden emir almam lazım.

Ben yemin ediyorum son 15 yıldır hiç kimseden de emir almadım hiç kimseden de emir almam benim insanlı anlayışım böyle kimsenin kimseye emir verme hakkı olduğunu düşünmüyorum.

terör örgütü demek emir vermek demek, hiç kimseden ben emir almam. Son bir slaytım var başkanım, onu da gösterip bitiriyorum. 18 aydır, 17 aydır 17 gün oldu tam 17 ay 17 gün oldu, haksız, hukuksuz, usulsüz, delilsiz tutukluyum tutuklama kararlarım tahliye dilekçelerimi, verilen ret kararları, aylık gözden geçirmeler bence CMK’nun 101/2. maddesine göre usulsüz başından beri sanıklar arasında ben ayrım yapıldığını, adil bir yargılama yapılmadığını düşünüyorum.

Yargılama sürecinin usulsüzlüklerle dolu olduğunu düşünüyorum, sayın heyetinizin elinde hakkımda yasal, somut tek bir delil bile olmadığını düşünüyorum ortada kuvvetli şüphe değil normal bir şüphenin bile olmadığını düşünüyorum hakkımda istenen TCK 312, 313, 314 cezaları tamamen hayali olduğunu düşünüyorum savcıların ortaya koyduğu tek bir somut bir delilin ve olayın olmadığını düşünüyorum o yüzden hakkımdaki yapılan bütün şeyleri hepsini reddediyorum ve suçlamaları kabul etmiyorum. Benim savunmam bu kadar başkanım.”

Mahkeme Başkanı:" Bitirdiniz savunmanızı?”

Sanık Birol Başaran:”Bitirdim. Bu sayın başkanım, bu şeyi ben öğleden sonra çapraz sorgumdan önce 5 dakika söyleyeceğim.”

Mahkeme Başkanı:” Klasör 96 Dizi 79 da emniyette susma hakkını kullandığına dair zabıt okundu, soruldu.

Sanık Birol Başaran:” Doğrudur başkanım.”

Mahkeme Başkanı:” Klasör 96 dizi 107 ve 106 ’deki savcılık ifadesi okundu.soruldu.

Sanık Birol Başaran:”Evet, doğrudur.”

Mahkeme Başkanı:” Klasör 96 dizi 106 ’deki savcılık ifadesinin son paragrafı okundu.

soruldu.

Sanık Birol Başaran:” sayın başkanım ben o şeyleri Salı günkü şeyde tek tek dijital verileri, kağıt verileri anlattım. Avukatlarım da o konuda bilgi verecek eğer o konu ile ilgili somut şeyleriniz

(14)

varsa kağıt belgeler dijital ben şey yapabilirim ama o savcılık soruşturmasının epey bir kısım onlarla ilgili. Bir bakın isterseniz.”

Mahkeme Başkanı:” Klasör 96 dizi 105’deki savcılık ifadesinin 1, 2, 3, 4, 5.okundu.

Soruldu.

Sanık Birol Başaran:” Başkanım şu anda da ekranda gösteriyorum. Bu bir ajandam benim 97, 98 yıllarında CHP toplantılarında aldığım notlarla ilgili şeyler.”

Mahkeme Başkanı:” Klasör 96 dizi 105’deki savcılık ifadesinin 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13.

okundu. soruldu.

Sanık Birol Başaran:” Bu genel olarak Salı günü açıklamıştım başkanım, sizin de bilginiz olsun ben haftalık ne yapacaklarımı bir şey olarak böyle notlar olarak alıyordum. Hafta sonunda da neleri yaptığımı, nelerin öbür haftaya sarktığını kendim yazıyordum, bu işte aralık ayında 2005 Aralık ayında aldığım notlar, bunlarla ilgili ben açıklamayı Savcılıkta da yaptım. Salı günü görüşmelerimde de bunların detayları var.”

Mahkeme Başkanı:” Klasör 96 dizi 104’deki savcılık ifadesinin 1,2,3. paragrafları okundu.

soruldu.

Sanık Birol Başaran:” O Yaşar Hacısalihoğlu, Mehmet Ali bey sorgum sırasında dedi ki Yaşar Hacısalihoğlu nu tanıyor musun işte tanıyorum işte Jeopolitik dergisi falan, karargah evleri diye sordu ben karargah evlerini ilk defa Mehmet Ali beyden öğrendim. Duydum o anda. Nedir falan diye işte yaşar Hacısalihoğlu’nda anladığım kadarıyla ilişkilendirdiğim bir şeymiş. Ne olduğunu bilmiyorum. Kendisine o gün de söylemiştim bu gün de söylüyorum. Karargâh evleri nedir, ne değildir hiçbir fikrim yok.”

Mahkeme Başkanı:” Klasör 96 dizi 104’deki savcılık ifadesinin 4,5. okundu. Soruldu.

Sanık Birol Başaran:” Onu Salı günü şey yaptım başkanım açıkladım eğer şey yaparsanız da detaylı herhangi bir sorunuz olursa da o konuda.”

Mahkeme Başkanı:” Klasör 96 dizi 104’deki savcılık ifadesinin 6,7. okundu. soruldu.

Sanık Birol Başaran:” Evet, yani o konuda isterseniz size kısa bir açıklama yapabilirim size bu panel şeyi ile ilgili. Yani Salı günü ben şeyi orda bu CD’yi de izlettim, Mehmet Ali Bey sorgusunda da izletmişti. Ben orda o şeyi söyledim, o birileri kayda almış bunu. Polis midir, Cihan Haber Ajansı mıdır, gizil bir kayıt olduğunu düşünüyoruz. Onu almış, kendilerine göre montajlamışlar, bölüm bölüm sanki bir suç unsuru yaratmaya çalışmışlar, oradaki tapelerde de problemler var. o tapenin ben düzgün halini kendim savunmamda Word olarak da koydum. Orda benim ana fikir olarak söylediğim başkanım hep söylüyorum. İnsanlar hani darbedir, ne oluyor bu ülkenin falan kaygılanıyorlar,asker uyuyor mu falan genel bir bazı insanlarda eğilimler görülüyor, benim söylediğim şu arkadaşlar ekonomik kriz geliyor zaten yani bunu konuştuğumuz benim şubat ayı zaten biliyorsunuz Eylül Ekim ayında da kriz oldu. Siz darbe falan istemeyin bırakın Türk ordusu kenarda dursun. Türk halkının bunu yaşaması lazım. Türk halkı bu AKP iktidarı ile birlikte bu sürecin sonuçları doğal olarak zaten bir ekonomik kriz yaşanacak, insanlar kim iyidir kim kötüdür anlayacaklar. Ve bu işin doğal olarak şey yapılması ve demokrasi içinde bitmesi çok daha bizim için iyi. Ben Salı günkü şeyde de anlattım. 196,0’daki yapılan şey yanlıştı. Onun şeylerini biz elli yıl yaşadık. Aynı şeyleri yaşamayalım. AKP iktidarını halk kendi anlasın, oradaki ana fikrim buydu. Yani darbeyi istemeyin, bırakın kriz ekonomik kriz zaten Türk halkı bunları şeyini görecek gerçek yüzünü. Oradaki şeyim buydu ana fikir onu anlattım. Savcı beye de anlatmıştım. Mehmet Ali Bey’e burada Salı günü de anlattım. Bu konuda herhangi bir sorun varsa da ben seve seve detaylı anlatırım. “

Mahkeme Başkanı:”Klasör 96 dizi 103’deki savcılık ifadesinin 1. paragrafı okundu.soruldu.

Sanık Birol Başaran:”Orda da şöyle başkanım, 2003 yılında dedim ama o zaman öyle hatırlıyorum 2002 yılında ben USİAD’a üye oldum. Bu daha önce 2001 yılında olan bir şeyi sordu bana Mehmet Ali Bey, ben gerçekten bilmiyordum o konuda Tuncay Güney ile rahmetli Kemal

(15)

Özden eski başkanımız tanışıyor mu tanışmıyor mu hiçbir fikrim yok. Veli Küçük ne bilmem ne bir şeyler söylüyor, benim gerçekten o konuda bir fikrim yok ben 2002 yılında üye oldum ve kimsede bana anlatmadı. Ben Tuncay Güney’i Tekirdağ Cezaevinde hapiste yatarken zaten tanıdım kimdir nedir diye. Bana sordu savcı bey bende kendisine bunları tanımadığımı, Kemal Özden ile başkan ile CHP parti meclis üyesiydi o konuda tanıştım ve genel ortak konumuzda dernek ve parti idi CHP idi yani o konularla ilgili bana gerçekten hiçbir şey anlatmadığı için.

Bende o konularla ilgili hiçbir fikrim yok. “

Mahkeme Başkanı:”Klasör 96 dizi 103’deki savcılık ifadesinin 2,3. okundu.soruldu.

Sanık Birol Başaran:” Başkanım o konuda da isterseniz bir iki dakika daha detaylı açıklarım eğer şey yapıyorsanız arzu ediyorsanız, olay şu, biz İstanbul’da CHP’de kurultay yaklaşıyor, biz Tolga Yarman’ı genel Başkan adayı olarak desteklemeyi düşünüyoruz. İstanbul Demokratik girişimi olarak, Ankara’da Prof. Mehmet Tomambay var onlar da bir grup onlar da bir şey olarak hazırlanıyorlar. Biz acaba güç birliği olur mu diye kontaktayız. Bende Ankara ya gitmişim Mehmet Tomambay’ı ziyaret etmişim o sırada Tolga hoca ile telefonlaşıyoruz, orada bu telefon konuşmasında iki grubun ortak siyasi şey hazırlayalım parti meclisi üyesi hazırlayalım dediğimiz konuşmalar. Orada ilginç olan ve buraya hani konulan şey benim anladığım kadarı ile ben orda şöyle bir laf söylüyorum, hocam iyi gidiyor burası, askerlerden de iyi haberler var falan gibi bir laf ediyorum. anladığım kadarı ile ilginç gelen o. O şeyi de ben Salı günü açıkladım şu, bir tane arkadaşım ile karşılaşıyorum Ankara’da oda diyor ki, ha Tolga hocanın adını duyduk, memnun olduk, asker emekli iki tane emekli arkadaşım var, onlar da duymuşlar, Tolga hocayı seviyorlarmış, memnun olmuşlar bende bunu Tomambay’ın yanında biraz da hava olsun diye hava atmak amacıyla da öyle işte iyi gidiyor buradan destek alıyoruz, askerlerde bizi destekliyormuş falan gibi laflar ediyorum işin hikayesi bu.”

Mahkeme Başkanı:” Klasör 96 dizi 103’deki savcılık ifadesinin 4,5. okundu. soruldu.

Sanık Birol Başaran:” Evet oradaki şey de şu başkanım, Ayten hanım benim iş ortağım, ben şirket dışındayım, 950 liralık bir şahsi ödeme yapmamız lazım. Ben Ayten hanımı arıyorum diyorum ki, Ayten hanım 950 lirayı kendi hesabınızdan yatırın, şirket hesabından değil karışmasın. Oda tamam diyor gayri resmi hesabımdan yatırıyorum diyor. Oradaki gayri resmi hesap dediği şirket hesabı olmayan kendi kişisel hesabı, bu sanki hani yasal olmayan bir şeymiş gibi algılanmış diye. Tamamen 950 liralık bir ödememiz. Başka hiçbir şey değil.”

Mahkeme Başkanı:”Klasör 96 dizi 103’deki savcılık ifadesinin 6,7. okundu. soruldu.

Sanık Birol Başaran:”Başkanım o da şey, yanlış yazılmış Danny başka bir adam Zohar başka bir adam, çok algılanmamış dinleyen insanlar. İsrail de iki tane adam var bu BMC software bir tanesi Danny telefon sapığımdı beni günde iki kere arardı devamlı iş şeyi ile falan çok konuşan bir adam. O bu mesaj ondan gelmiyor. Zohar diye bir adam var o diyor ki işte Lizbon’a gidiyoruz. Ben İstanbul THY ile gidiyorum sen ne zaman geliyorsun diye bana mesaj çekiyor.

Yani bunun zaten suçla nasıl bir.”

Mahkeme Başkanı:”Klasör 96 dizi 102’deki savcılık ifadesinin 1.2.paragrafları okundu.

soruldu.

Sanık Birol Başaran:” Şimdi başkanım oradaki şey de şu, Tansu bey bizim muhasebecimiz bir vergi problemi çıkmış, biz de demişiz ki git bir an önce hallet gel. Çünkü vergi problemi olunca ihalelere falan girilmiyor. 900 lira yerine 1050 lira istemiş benden. İşte memura vereceğim falan diye. Ben ne olduğunu bilmiyorum dediğim gibi peki Tansu kaç para vereceğim, 1050. ben hiç detaylarla ilgilenmiyorum. 150-200 liranın peşinde değilim ben sorunun çözülmesindeyim. Orda rüşvetle yada şeyle alakalı gerçekten hiçbir şey yok öncesinde de yok.

Sonrasında da yok. Ne ben öyle söyledim. Ne o öyle yapıyor, muhasebeciler bu işleri yaparken 100, 200, 300 neyse fazladan alırlar. Bu da onlardan bir tanesi ama bu yorum olarak sanki rüşvet veriliyor, kötü bir şey yapılıyormuş gibi aktarılmış, yani benim dışımdaki insanları da ilgilendirdiği

Referanslar

Benzer Belgeler

"Somut olayda tutukluluk durumu ile ilgili olarak mahkemece yapılan son tarihli değerlendirmeden bu yana hukuki durumda değişiklik olmaması da gözetilerek Sanık Mehmet

Maddesinde, “Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla

TERCÜMAN MARİFETİYLE ALINAN BEYANINDA: Mavi marmara gemisindeydim, işte anlatıldığı gibi daha önceden sabah namazından sonra plastik mermileri ile önce sonra gas

geçen talep gününde söz aldığımda sınırlı zaman içinde üzerime atfedilen 36, 37 ve 38 nolu ek klasörlerdeki dijital verilerin ilk sayfalarını göstererek dikkatlerinizi

Tüm Ceza Hukukçularının üzerinde uzlaştığı bu konuda heyetinizin, hukuki yorumunu daha ayrıntılı bir şekilde tarafıma bildirmesini talep ediyorum.. Bu konuda ki

Sanık Emcet Olcaytu: ”Açıklayayım, anlaması çok kolay bunun ama anlaşılamadığına göre açıklayayım, ben Adil Serdar Saçan’la 2006 yılında Danıştay

Sanık Birol Başaran söz istedi verildi; Ben önce Mustafa Balbay’ın şeyini tamamlamak için bir şey söylemek istiyorum Sayın Balbay’ın söylediği şey zaten bütün

Sanık Durmuş Ali Özoğlu’nun; her bir sanığa isnat olunan iddianamede ayrıntısıyla açıklanan yasal dayanakları gösterilerek sevk maddesi düzenlenen suç ve olaylarla