• Sonuç bulunamadı

T.C. ĐSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESĐ ( CMK 250 MADDESĐ ĐLE YETKĐLĐ ) DURUŞMA TUTANAĞI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. ĐSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESĐ ( CMK 250 MADDESĐ ĐLE YETKĐLĐ ) DURUŞMA TUTANAĞI"

Copied!
56
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ĐSTANBUL

13.AĞIR CEZA MAHKEMESĐ

( CMK 250 MADDESĐ ĐLE YETKĐLĐ ) DURUŞMA TUTANAĞI

ESAS NO :2009/191 CELSE NO :34

CELSE TARĐHĐ :21.01.2010

BAŞKAN :KÖKSAL ŞENGÜN 20909

ÜYE :HASAN HÜSEYĐN ÖZESE 28298

ÜYE :SEDAT SAMĐ HAŞILOĞLU 37266

C. SAVCISI :MEHMET ALĐ PEKGÜZEL 33954

C. SAVCISI :NĐHAT TAŞKIN 36924

KÂTĐP :ALĐ DOĞAN 128041

Mahkeme başkanı Köksal Şengün ile üye hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’ndan oluşan mahkeme heyeti tarafından 21.01.2010 tarihli oturum açıldı.

Tutuklu sanıklardan Levent Ersöz, Fatih Hilmioğlu, Mehmet Haberal, Kenan Temur, Đbrahim Özcan, Mustafa Dönmez dışındaki tutuklu sanıklar cezaevinden getirildi.

Bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı.

Bir kısım sanıkların müdafilerinden sanık Mehmet Haberal müdafii Av. Kadir Kartal, sanık Emcet Olcaytu müdafi Av. Murat Bülent Hattatoğlu, sanık Adnan Türkkan müdafi Av.

Hikmet Fırat Aslan, sanık Emcet Olcaytu müdafi Av. Nurperi Sancak, sanık Hasan Ataman Yıldırım müdafi Av. Naciye Sezer Nirun, sanık Tunç Akkoç vekili Av. Ayşegül Şahin, sanık Emcet Olcaytu vekili Av. Osman Aydın Şahin, sanıklar Gürbüz Çapan ve Tanju Güvendiren vekili Av. Armağan Güner, sanık Gürbüz Çapan müdafi Av. Mehmet Danışman, sanıklar Ahmet Tuncay Özkan, Mesut Özcan ve Hüseyin Nazlıkul müdafi Av. Gizem Öcalan, sanıklar Birol Başaran, Adil Serdar Saçan, Ahmet Tuncay Özkan, Hüseyin Vural Vural, Đlyas Çınar müdafi Av. Hüseyin Ersöz, sanıklar Mehmet Haberal, Ahmet Hurşit Tolon müdafi Av. Dilek Helvacı, Aynı sanıklar müdafi Av. Yasemin Antakyalıoğlu, sanıklar Tanju Güvendiren, Fatih Hilmioğlu müdafi Av. Tarık Kale, sanıklar Taylan Özgür Kırmızı, Muhammet Sarıkaya, Yalçın Küçük müdafi Av. Kazım Yiğit Akalın geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.

Açık yargılamaya devam olundu.

Sanık Emcet Olcaytu huzura alındı.

Kendisine CMK’nun 147 ve 191. maddesindeki yasal hakları ayrı ayrı izah edildi.

Mahkeme Başkanı:" Avukatlarınız hazır.”

Sanık Emcet Olcaytu:” Evet efendim.”

Mahkeme Başkanı:" Lehinize olan tüm delilleri toplatma hakkına sahipsiniz. Sorulan suallere suçlamalara karşı susma hakkına her zaman sahipsiniz. Bu durumda savunma yapmaya hazır mısınız?”

Sanık Emcet Olcaytu:” Hazırım.”

SANIK EMCET OLCAYTU SORGU VE SAVUNMASINDA:

Sanık Emcet Olcaytu:” Sizin biraz önce bana söz verirken hatırlattığınız 191. maddedeki çerçeveyi ben de özelikle savcılara hatırlatarak konuşmama başlamak istiyorum. CMK 191.

madde hepimizin bildiği gibi sorgunun tarzıyla ilgili düzenlemeyi içeriyor. Nedir o, kısaca söyleyecek olursak iddianame okunacak buna karşı diyeceklerim sorulacak. Đddianame okundu tabi burada iddianamenin okunmasıyla benim iddianameye karşı diyeceklerimi bildirmem arasında geçen süre olağan dışı bir süre hiçbir yargılamada rastlanmayacak biçimde iddianame okundu ama aradan üç ay veya dört ay geçtikten sonra ben buna cevap veriyorum ama bu tabi işin özüyle ilgili başlangıçta söylediğim gibi 191. madde sizin bana hatırlattığınız maddeyi bende

(2)

191. madde hiçbir şekilde gözaltına göz önüne alınmadı sanıklara 300 klasörü bulan delil diye mahkemeye ibraz edilen belgeler arasından savcıların keyfi biçimde kendilerince bir mantık silsilesi olabilir. Ama benim algıladığım keyfi bir biçimde ordan bir sayfa, buradan bir telefon konuşması, şurdan bir inceleme tutanağı çekilerek sanıklara sorular yöneltildi. Umuyorum ki, benim bu hatırlatmamdan sonra benimle ilgili çapraz sorgu denilen safhada 191. maddeye savcılar da uyacaklardır. Bu çerçeve içerisinde ben iddianameye karşı diyeceklerimi üç başlık altında topladım. Öncelikle bu davanın soruşturma safhasıyla ilgili bir değerlendirme yapacağım.

Yani bu dava nasıl bir soruşturma sonucunda açıldı, huzurunuza getirildi. Bu konudaki tespitlerimi aktaracağım. Đkinci olarak iddianamenin bütünüyle ilgili cevaplarımı burada savcıların da bulunduğu heyetinizin huzurunda o eleştirilerimi söyleyeceğim. Son olarak da iddianame de benimle ilgili kişisel sorumluluklar başlığı altında, benimle ilgili altı sayfalık bölümdeki iddiaları değerlendireceğim. Bunu bir buçuk saat içerisinde bitirmeyi planladım. Süre belki biraz aşabilir belki daha kısa sürede bitirebilirim. Biraz önce söylediğim plan dahilinde başlayacak olursak bu davada nasıl bir soruşturma yürütüldü ve heyetinizin önüne getirilen iddianame nasıl bir soruşturmanın ürünü olarak karşımıza çıktı savcılık soruşturma safhasında adeta CMK’nun ihlal edilmedik hiçbir maddesini bırakmadı onun örneklerini vereceğim. Ayrıntıya inecek olursak bu 45-46 maddeyle ilgili somut örnekler dosyada var ben onların içerisinden kavranması kolay olan örnekleri seçtim. Bu soruşturmanın yürütülmesinde CMK’ya aykırı davranıldı beyanımla ilgili olarak şunu hatırlatmak istiyorum. Biliyoruz ki, kanunu bilmemek mazeret sayılmaz. Bir vatandaş okuma yazma bilmese de yasalar onu kanunu bilmekle sorumlu tutmuştur. Bu tabi ki öncelikle yargı tatbikatında görev alan polis için, savcı için, yargıçlar için herkes için geçerli. Yani kanunu biz bilmiyorduk demeleri zaten söz konusu olamaz. Peki ben neden CMK’nun ihlal edilmedik maddesi kalmadı diyorum. Önce benim bu soruşturmaya dahil edilmeme yol açan süreci kısaca özetleyeyim. 23 Eylül gün sabah 06:30 gibi kapım çalındı açtım. Sayılarını bilemediğim sonradan 12-13 arasında olduğunu tespit ettiğim sivil giyimli kişiler biz emniyetten geliyoruz arama kararı var diyerek evin içerisine daldılar. Evin içerisinde daldıkları oda olarak bağımsız mekanlar olarak nitelendirebileceğim 6 tane yer var. 3 yatak odası, bir yemek odası, bir salon, mutfak ve banyo ama banyoda bir şey olmadığını gördükleri için herhalde bu altı mekanda 12 veya 13 kişi aynı anda arama yapmaya başladı. Ben uygulamayı az çok bildiğim için polislere kimlik sormak falan gibi sonuçsuz teşebbüslerde bulunmadım. Yani onun bir fayda vermeyeceğini biliyorum. Ama tutanak tutulurken polisler her zaman olduğu gibi çok kolay tutanakta yalan beyanda bulunuyorlar. Tutanağı yazarlar tutanağı tutarlarken girildi, kimliklerimiz gösterildi cümlesinde ben itiraz ettim. Kimlikleri göstermediniz ben hala sizin polis olduğunuza dair herhangi bir belge görmedim. Tabi bunu abartmak istemiyorum bana arama kararını diğer isimleri kapatarak şöyle bir gösterdiler, çektiler. Polis olduklarını tabi ki biliyorum ondan bir şüphem yok da tutanağa hiç olmayan gerçeğe aykırı bir beyanla başlayınca ister istemez ben itiraz ettim. Bunu niçin böyle yazıyorsunuz, hiç aldırmadılar. Ve tutanak bu şekilde başlamış oldu. Şimdi arama nasıl yapıldı. 12 evin çeşitli odalarına daldılar. Kendilerince dikkat çeken yerler. Benim bir oda aşağı yukarı 30 yıllık emeğim ve göz nurum ile oluşturduğum belge arşivimdi. Ben tabi hangi bir yere müdahale edebileceğimi o anda tayin edecek durumda değilim. Her yerde harıl harıl bir şeyler getiriyorlar. Salondaki divanın üzerine atıyorlar. Đşte belgeler yani atıyorlar dediğim tabi fırlatmıyorlar havaya getiriyorlar şu da var, bir taraftan CD’ler DVD’ler geliyor oraya atıyorlar. Ben orada şu müdahalede bulunmak istedim. Dedim ki, bütün odalarda aynı anda arama yapıyorsunuz ben nezaret edebilir miyim altı yerde birden yapılan aramaya buna da tabi ki cevap alamadım. Hazirun olarak getirdikleri mahalle muhtarını tabi ondan da sonuç alamayacağımı biliyorum. Onu da uyardım dedim ki, bakın size imzalatacaklar bu tutanağı şu anda gördüğünüz durum altı odada altı ayrı yerde birden yapılan aramayla ilgili ben tutanağı bir beyanımı geçireceğim siz de buna tanık olun şimdiden size hatırlatıyorum dedim. Tabi muhtar terörize olmuş vaziyette, 12 tane polis gelmiş zavallı bir adam sessizce

(3)

orada duruyor bakıyor. Bir müddet sonra zaten kapının dışına çıktığını gördüm. Ha bu vesileyle hatırlatayım arama sırasında apartmanın merdivenlere açılan yani daire kapısı sürekli açıktı.

Girdiler çıktılar ben tabi ne tarafa müdahale edebileceğimi bilecek durumda değilim, oraya bakıyorum bir şey anlatmaya çalışıyorum bu arada baktım birileri evimde iki tane masa üstü bilgisayar vardı, birisi bozuktu. Bir tane diz üstü bilgisayar vardı. Onun kasalarını açmışlar hard diskleri söküyorlar. Oraya yetiştim dedim ki, ne yapıyorsunuz bunun kopyasını almanız lazım sizin onlar da cevap vermediler öyle durumlarda siz de tahmin edebilirsiniz belki başınıza gelmemiştir ama ben çeşitli olaylarda müvekkillerimle ilgili olaylardan bildiğim için yine de itirazda bulunmam gerekiyor. Bu tür şeylere cevap almak mümkün değil ama bu minval üzere arama tamamlandı. Şunu da ekleyim arama sırasında benim madde ve içerik belirterek polislere yaptığım itirazların sürmesi üzerine sonradan adının yine dava dosyasındaki belgelerden Orhan soyadı da vardı orada ama savcılar sağ olsunlar iddianameyi yazan polis ekibinin listesini koymuşlar oradan baktım sicil numarasından çıkardım biliyorsunuz tutanağa sadece sicil numarası yazılıyor. Onların şefleri durumunda olan Orhan denilen polis benim bu itirazlarıma şöyle bir cevap verdi. Sen bunları kıçından uyduruyorsun dedi. Çok tatsız bir andı kendisine dedim ki, bakın siz kamu görevlisisiniz bu şekilde hitap edemezsiniz, bu aramada şu anda bakın 4-5 kişi bu lafınızı duydu ben bunu şikayet ettiğim zaman siz bunu kabul edecek misiniz? Büyük bir ihtimalle reddedeceksiniz ve şuradaki 5-6 kişinin de size yalancı tanıklık yapacağından demek ki eminsiniz dedim. Burada işin ilginç bir tarafı aramaya katılan memurlardan birisi kadın polis idi kendisi daha önce bir konuşma sırasında dedi ki, ben Erol Mütercimler’in evinin aranmasında da bulundum. Bu kadar itiraz eden kimse görmedim. O nedenle yani belirtiyorum bir kadın polis olduğunu onu da belirttim bakın dedim burada bir bayan da var. Onun yanında bu şekilde siz konuşmakta hiçbir mahsur görmüyorsunuz. Ama onun da yalancı tanık olarak sizi teyit edeceğinden eminsiniz demek ki, bunu bir düşünün dedim her neyse yani bu tür itirazlarla arama saat 10:00’a doğru sonuçlandı. Tutanak tutulmaya başlandı. Biraz önce dediğim gibi tutanağa hemen dakika bir gol bir yalan bir beyanla başladılar kimliklerimiz gösterilerek içeriye girildi, ondan sonraki burada tutanak var vaka ama yani kelime kelime aktarmaya ihtiyaç duymuyorum. Bilgisayarlarla ilgili olarak hard disklerle ilgili olarak da şöyle bir cümle tutanağa geçildi. Şu anda kopyalanması için zaman ve imkan bulunmadığından hard diskler söküldü.

Daha önce itirazlar sonuç vermediği için orada söylemedim ama sonradan yazılı olarak avukatım da hemen ertesi günü bu konuda itiraz dilekçesi verdi. Yasada imkan, zaman, kopyalama imkanı yoksa bu sökülür falan gibi bir şey olmadığını ben çok iyi biliyorum. Polislerin tabi bunu bilmesini beklemiyorum ama savcılığın hiç olmazsa bunu bilmesini ve yasanın aradığı şartı yerine getirmesini hassasiyetle takip edeceğini düşünüyordum. Vaka o güne kadar basına yansıyan haberlerden hassasiyetin eksik olduğunu biliyorum ama yinede bu itirazlarımı yazılı olarak yaptım bunların hepsi dosyadadır. Savcılığa 24 Eylül günü yani gözaltına alınmamdan bir gün sonra verdiğim dilekçede avukatımın hazırlayıp verdiği dilekçede sözlü olarak da beyan ettik dedik ki, biz bunlardan şikayetçiyiz bu konuda gerekli duyarlılığı gösterin şikayet dilekçemizi işleme koyun. Tabi böyle durumlarda savcılar dilekçeleri alıyorlar da dilekçeyi alırken şöyle bir cevap aldık. Bizi ilgilendirmez dedi ama tabi dilekçeyi alıp dosyaya koyuyor herhangi bir soruşturma bu güne kadar açılmış değil aradan geçen 16 ay boyunca. Bu minval üzere evdeki arama bitti. Emniyete gözaltına alındığımı söylediler o arada eve geldikleri andan itibarın telefon etmemin yasak olduğunu, televizyonu açmamın yasak olduğunu bildirdiler ben bunun da yasal bir dayanağı olmadığını söylememe rağmen orada onlar 12 kişi yani burada benim hiçbir başarı şansım yok bunu söylemek dışında. Onu da tabi kabul ettirememiştim. Arama bitti, gözaltına alındığımı ve emniyete götüreceklerini söylediler. Ben ilaçlarımı bir iki acil şeyi yanıma aldım çıkarken o Orhan isimli memur bir dakika dedi çağırttı o memurları kelepçeyi çıkarın dedi. Ben kendisine dedim ki bak siz 12 kişisiniz benim burada sizin aranızdan kaçmam, size zarar vermem, kendime zarar vermem söz konusu değil burada ben size itirazlarda bulundum ama

(4)

ben kendime hakim durumdayım. Hayır dedi, kelepçeyi takın dedi bana cevap vermeden. Tabi üç dört saat süren arama apartman kapısının açık olması nedeniyle onlar da farkındalar.

Komşular falan dikkat çekici bir durum. Neyse orada şöyle bir zevki tattılar. Bana kelepçe taktılar apartman kapısından sokağın biraz ilerisindeki arabaya kelepçeli olarak kollarıma girilerek çok fazla sürüklediler diyemem ama yani sürükler vaziyette emniyetin arabasına bindik cezaevine şeye emniyete geldik. O arada arabaya bindiğimiz zaman aklıma geldi, dedim ki, ben şeker hastasıyım yanıma su alayım. Tamam yolda alırız dediler. O da olmadı. O şekilde emniyete kadar geldik. Yani üst Göztepe, Ziverbey tarafından Vatan caddesine zamanı tahmin edersiniz ben saat tutmadım ama 45-50 dakika bu vaziyette polislerle birlikte geldik ve nezarete, nezaret kayıtlarını yapıp oraya beni koydular. O akşam avukatımı da haberdar etmişler dediler ki, bu delilleri işte iki kutuya doldurmuşlardı bunları açacağız. Ben orada da itiraz etmiştim bunları kolilere koyup götüremezsiniz sizin yanınızda torba olması lazım bunun ağzının bağlanıp mühürlenmesi lazım. Bu şekilde yapamazsınız. Yine tabi herhangi bir cevap alamadım. Orada emniyette bunun kolilerin açılıp avukatımın ve benim de imzamın alınmak istenmesine de tabi ki itiraz ettik. Bunlar usulüne uygun mühürlenmedi oraya bant yapıştırmışlar bir tarafına. O nedenle orada itirazlarımız üzerine savcı tamam getirin yarın benim huzurumda açalım demiş ben orada gittim savcıya söyledim bakın bunlar usulüne uygun mühürlenmiş değil bu da yasaya aykırı bir durum bunu da tespit edin tutanağa geçirin savcı polislere onlar yanımızda duruyorlardı dedi ki, bu kutuları atmayın dedi. Ama tutanağa bunu yazmaya da hiçbir gerek görmedi. Sadece biraz önce söylediğim gibi şikayetimize ilişkin dilekçeyi verdiğimizi zapta geçti. Bizi ilgilendirmez diyerek o mevzuyu kapattı. Tekrar emniyete döndük, o gece değişik aralıklarla saati bilemiyorum uyandırıyorlar işte gece yarısı parmak izi alacağız diyorlar, dönüyoruz bir saat mi, beş saat mi, üç saat mi sonra tekrar geliyorlar mülakat yapacağız diyorlar. Gidiyorlar ertesi gün 25 Eylül olabilir, 25 Eylül de yine gece geliyorlar. Harfleri yazdırıyorlar alfabeyi vs. bunu aslında Vedat Yenerer diğer davada çok canlı olarak anlatmış. Siz ona bizzat duruşmada tabi ki kulağınızla tanık oldunuz. Onu burada tutanaktan kısaca aktarmak istiyorum. 22 Aralık 2008 tarihli 30.

celseye ait tutanağın 4. sayfasında şöyle geçmiş. Hakikatten aynen benim başıma gelenleri de hatırlattığı için bunu burada birkaç cümle okumayı yeterli görüyorum. Bir soruşturma varmış ne olduğunu anlamaya çalışıyorum eğer benden bir bilgi alacaksanız buyurun lütfen beni sorgulayın, 3 gün sorgulanmadım hiçbir şey olmadı bu iki saat içinde saçma sapan sorularla geçiştirildi ve bu 3 gün içerisinde uyutulmadım gece yarısı geldiler internet şifresinin neydi, üç saat sonra geliyorlar, saat dörtte kalk fotoğrafını çekeceğiz ertesi gün biraz uyudum, gündüz zaten tutuyorlar ertesi gün yine gece geliyorlar diyorlar ki telefonun şifresi kaç, şu neydi bu neydi diye abuk subuk sorularla üç gün psikolojik işkence, işkence demiş ben ona işkence demiyorum ama yani manevi olarak tabi işkence olarak da söylenebilir işkence samimi söylüyorum lütfen bunlara inanın yaklaşık 72 saat boyuca az uyku uyamam için ellerinden geleni yaptılar, sürekli olarak atıldığım hücreye gelip soru sordular, fiziken yıpranmış bir vaziyette polis sorgusuna geçtiler. Aynı şeyler zannediyorum burada tutuklu sanıkların hepsi tutuksuzlar da geçti bu yollardan. Aşağı yukarı herkesin başına zannediyorum aynı şeyler geldi. Şimdi bu ana kadar anlattığım olaylardan herhalde en az 15-20 tane CMK maddesinin ihlal edildiğini anlayacak kadar savcılar da heyetiniz de tatbikata yakındır. Onun için maddeleri tek tek söylemiyorum ama CMK’nun o soruşturmanın arama kısmında delillerin toplanması kısmında yazılan maddeler incelenmesi CMK 122,116 vs. 135’e kadar gidiyor. Oralarda ihlal edilmedik madde bırakmadılar polisler. Sonra savcılığa geldik. Savcılıkta savcı polis ifadesini okuyor zaten o zaman anladım ben poliste niçin ifade alındığını CMK 251/1 de biliyorsunuz bu özel yetkili mahkemelerin görevine giren suçlarla ilgili soruşturmanın bizzat savcı tarafından yapılacağı açıkça belirtiliyor.

Tatbikatta bu nasıl oluyor. Avukatlarla ilgili arama savcılar bulunuyor evet o ama o CMK’dan değil avukatlık yasasından doğan bir zorunluluk olduğu için onu yerine getiriyorlar. Aramalarda bulunamayabilirler. Vaka bir ay önce size burada iddianameyle ilgili bazı tespitlerimi aktarmıştım.

(5)

28 ayrı yerde o yazılanlara bakılırsa savcılar aramaya katılmış üst araması yapmış, işyeri araması yapmış falan. Onu ben tabi bunu polislerin yazdığını anlatmak için size nakletmiştim savcılar her yerde bulunamazlar. Bunu talep etmiyorum ben. Ama poliste ifadesi alınan alınabilen muvazzaf subaylarla avukatların alınmıyor poliste ifadesi alınabilen herkesin savcılıkta da ifadesi var. Yani savcılar mutlaka ifade alıyorlar peki polis ifadesini ne için alıyorlar?

Soruşturmayı bizzat savcılar yapar, tamam. Đfadede soruşturmanın içerisindedir e o zaman ifadeleri poliste niçin alıyorlar. Bunu da zannediyorum dosyayı inceleyen herkes görür.

Şüphelilerle ilgili ben kendimle ilgili çok kesin konuşabilirim. Elde hiçbir delil olmadığı için önce polis kendince isim belirliyor, savcılıktan talepte bulunuyor, telefon dinlemesi kararı alınıyor ve polis telefonları dinlemeye başlıyor. Benimle ilgili olayda 8 Şubatta 2008 yani iki yıl önce aşağı yukarı bir karar alınmış dinleme yapılmış geçen hafta sizden CD’yi aldım disket olarak toplam 1697 konuşmam var altı ay içerisinde günde aşağı yukarı on konuşmaya yakın. Đddianameyi açıyoruz 12 tane telefon konuşmasından ikişer üçer satırlık alıntılar var. Yani demek ki, 1695 tane konuşmada iddianameyi yazan polisler ve iddianameyi imzalayan savcılar, savcıların bilgisi yok onu tamamen polisler yazıyor savcılar imzalıyor sadece. 1697’den 12’yi çıkartırsak 1685 konuşmayı çöpe atmış durumdalar. Yine de bir teşekkürümü ileteyim onların bir kısmını dinledim hakikatten iki yıl önce yapılan konuşmayı sonradan ilk defa dinliyorum ben. Böyle bir imkanım olmamıştı iki yıl önce kimle neleri konuşmuşuz. O bakımdan bir değeri var ama soruşturma açısından yüzde 98’i çöpe atılan bir telefon dinlemesi sürecinin sonunda polisler savcılığa altı aylık sürenin sonunda demişler ki tamam bunu artık bunu gözaltına alalım arama kararı verin.

Neye dayanarak, onu 3. bölümde kısaca anlatacağım yani benimle ilgili kişisel iddialar neymiş.

Şuradan geldim bu konuya polis tamamen soruşturmayı yaptığı için savcılar sadece gelen şeye imza atıyorlar. Adil Serdar Saçan’ın hatırlayacaksınız emniyette sorgusu yok. savcılık da yapılan sorguya bakıyoruz polisin hazırladığı soruları soruyor savcı. Ben eminim polisin hazırladığı o sorular olmasa savcılar beş tane bile soru soramazlar. Bir kere şu açıdan bir hukukçu kimliğiyle bu kadar aptalca manasız şeyleri soru haline getirmezler yani isteseler de getirmezler. Ama soruşturma öyle bir şablon üzerinden yürütülüyor ki, savcılar polisin esiri durumunda. Polis o soruları hazırlamasa savcılar sanıkların yüzüne bakar kalır. Elde çünkü somut bir delil de yok.

ama ne oldu aynı durum benim için de geçerli. Altı ay bir şey bulamıyorlar, 98’ini çöpe atıyorlar ama ne diyor polis efendim bunu evini arayalım, işyerini arayalım neyse kendisini de gözaltına alıp sorgulayalım deliller yeterli hale geldi. Onu dosyada göreceksiniz neymiş yeterli delil. Bu şekilde savcılığa geldik orada savcı polis ifadesine baktı oralardan dikkatini çeken bir iki şeyi sordu. Ama onun dışında savcılık sorgusunun benim açımdan bir yararı oldu. Biraz zaman ayırdı savcı dedi ki, siz niçin aydınlık dergisinde Ergenekon soruşturmasının aleyhinde yayınlar yapıyorsunuz? Orada ben kendi açımdan anlatmaya çalıştım yaptığımız yayınların içeriğini ama ifadeye geçerken ben savcıya anlattığım şeyleri ifadeye tam olarak geçiremedim onu savcılık ifadesi okunduğunda konuşu çünkü bir şeyi anlamak istemeyen veya anlamayan birisine zorla anlatamıyorsunuz. Onu oraya düzgün biçimde yazdırma umudunu kaybettiğim için çok önemli değil ama hakikatten anlam kayması yaratacak bir şekilde geçiyor ifadeye de. Neticede savcıların bilgisi de bu kadar. dediler ki, biz tutuklama talebinde bulunup bulunmayacağımızı kendimiz kararlaştırmıyoruz. Savcılar bir araya geliyoruz orada karar veriyoruz bekleyin, mahkemeye sevk edersek işte haberiniz olur. Orada saat 18:30-19:00 gibi savcılık sorgusu bitti 26 Eylül akşamı. Biz 27 Eylül günü saat 03:00’e kadar o nezarette Beşiktaş’taki binanın nezaretinde yargıç önüne çıkmayı bekledik. O nezareti görmemişsinizdir bende hakikatten görmemiştim o binaya çok gittim geldim ama nezaretin oraya avukatları bırakmıyorlar zaten orada bir pespayelik içerisinde o kokular, lavabo vs. berbat vaziyette yani orada ihtiyacınızı karşımanız da mümkün değil. Bir bardak çay içmeniz mümkün değil. Demek ki 18:30’dan 27 Eylül saat 15:00’e kadar kaç saat geçiyor herhalde 7-8 saat geçmiştir o şartlarda bekledik, yargıcın karşısına çıktık. Herkes tabi kendi açısından serbest kalacağını düşünüyor. 13. Ağır

(6)

ceza mahkemesinin bir üyesi o gün sorgu için oradaymış. Oraya da girdik yine aynı şey, dakika bir gol bir. Dedi ki yargıç bize, siz terör örgütü mensubuymuşsunuz hakkınızda tutuklama talebi var ne diyeceksiniz. Orada biz polisteki sorgu nedeniyle edindiğimiz izlenimlere göre kendimizi savunduk. Yargıç onları belli ölçüde tutanağa geçti, avukatlarımız yanlış yerleri düzelttiler falan tamam oraya kadar çok güzel. Karar çıktı, o anda zaten kararı görmedik de karar da şunu yazmış yargıç, sanığa isnat olunan 314’deki işte maddesi kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve CMK 100. maddenin 3. fıkrasında yazılı suçlardan olması hasebiyle tutuklanmayı gerektirdiğinden tutuklanmalarına, katalog suçlardan olması diye. O gün bizimle birlikte Tanju Güvendiren emekli albay hakim albay onu duydu sonra çıktık beraber işte ilk tahliye olana kadar onlarla beraberdik. Bir hakim albay bu kararı anlamak için kendisini zorladı. Bu katalog dedi ne oluyor dedi, ne demek yani, katalog suçtan olunca tutuklanıyormuş (1-2 kelime anlaşılamadı).

Ben dedim ki bu 100. maddeye söylüyorlar işte bu filan, filan, filan suçlar olursa ona katalog suçlar oluyor, inanamadı. Bir iki gün sonra CMK getirdiğimizde onu Tanju bey netleştirebildi.

Sonra itiraz üzerine bırakıldı. Burada söyleyeceğim şu, biz sorgu hakimliğinin kararında da CMK’ya uygun bir şey göremediğimiz gibi aksine tutuklama gibi anayasal teminatlara bağlanmış bir konu da CMK’nun üzerinde adeta terter tepinildiğini o karardan gördük. Benim izlenimim bu.

Tutuklanmayı gerektirir suçlar. Yani yargıca göre bazı suçlar var ki o suçlar nedeniyle yargıcın önüne gelirseniz hiç şansınız yok, çünkü size yöneltilen suçlama tutuklamayı gerektiriyormuş.

Hani ortaçağ da vardır belki o dönemin yasaları yok elimde kimsede de yok aşağı yukarı ne olduğunu tahmin edebiliyoruz. Hani o dönemde var mıydı bilmiyorum. Şu şu şu muhtemelen vardı yani incili reddeden, efendim kutsal dogmalara karşı çıkan insanlar zındıktır yakılır falan tabi daha kötü bir şey o tutuklamanın ötesinde ama ben çağdaş bir ceza tatbikatında tutuklamayı gerektirir suçlar olduğunu kabul etmiyorum. Bunu, bunu yazabilen yargıç da teorik olarak bunu biliyor ama öyle bir hava var ki soruşturmada ne desin o da yani şimdi orada gösterebilecek bir kanıt yok, delil yok, söyleyebileceği somut bir şey yok o ihtiyacı karşılamak için yani onu da başka bir açıdan bakarsanız genel bir hukuki ihtiyacı karşılama vicdani bir şey gibi de düşünebilirsiniz. Yazabileceği başka bir şey yok çünkü onu yazarak hiç olmazsa vicdanen biraz rahatlamış oluyor. Soruşturmayla ilgili CMK’nun ihlali olarak gördüğüm konular tabi saymakla bitecek gibi değil. Ama burada TCK’nun savunma dokunulmazlığıyla ilgili maddesinin nasıl uygulandığına tanık olmakta doğrusu hoş değil. Oraya geçiyorum yani soruşturma böyle ama kovuşturma safhasında CMK’nun ihlali devam ediyor. Biliyorsunuz burada çeşitli zamanlarda söz aldım. Savcılar buraya delil ibrazında hiçbir şeyle kendilerini sorumlu tutmuyorlar.

Tutuklamayla ilgili biraz önce söylediğim, tutuklamayı gerektirir madde gerekçesi başka bir ifadeyle bu ihsası rey olur aman efendim kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların neler olduğunu karara yazmak gerekmez sakın aman yazarsak bu kötü olur ihsası rey olur diye mahkemeyi de hatta belli bir anlamda bir köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Bu açıdan savcıların CMK’yı bir kenara atan tutumlarına alışmış oluyoruz biz buraya gelene kadar ama burada yapılan duruşmalarda zannediyorum beş veya on defa suç duyurusu kararı verildi. Savunma dokunulmazlığıyla ilgili maddeyi açıp baktığımızda kuralın şöyle ifade edildiğini görüyoruz.

Savunma sırasında somut olaylara dayanmadığı taktirde sanıkların beyanları nedeniyle suç teşkil edebileceği yazılı. Tersinden söylersek somut olaylara dayanan iddialar savunma dokunulmazlığının içinde kalır. Burada hassas olan nokta şu. Ben vatandaş olarak savcılığa bir suç duyurusunda bulunabilirim. Haksız olabilir bu suç duyurusu. Netice itibariyle ya savcılık ya mahkeme safhasında yasal gereği neyse sonuca ulaşır ama bir mahkemenin suç duyurusunda bulunurken özellikle savunma dokunulmazlığının da içinde olduğu bir konuda suç duyusunda bulunurken şöyle bir riski göze aldığını herhalde heyetiniz benden daha iyi bilir. Yani şimdi siz heyet olarak savcılığın talebi üzerine tutanakları bile incelemeden burada suç duyuruları yapma kararı aldınız. Bu karara nasıl vardınız burada konuşuyoruz biz yarım saat o arada savcılar bizim konuşmamız sırasında kendilerince münasebetsiz buldukları suç duyurusu konusu

(7)

yapmayı düşündükleri kelimeleri not ediyorlar. Mütalaa safhasında duruşma sonunda sizden talepte bulunuyorlar. Mahkeme derhal bu talepleri kabul ediyor. Fakat son ara kararlarında zannediyorum bu uygulama değişti. Ama bir çok sanıkla ilgili benimde aralarında bulduğum sanıkla ilgili derhal savunma dokunulmazlığını dikkate almadan suç duyurusunda bulundunuz.

Şimdi biz o suç duyurusu yapılan konularda beraat edersek heyetiniz ne durumda kalacak.

Düşünün ki, burası 125. maddenin tatbikatı bir tarafa insanları ömür boyu ağır müebbet hapse mahkum etmek yetkisiyle donatılmış bir heyetin karşısındayız. Bu heyetin suç duyurusunda bulunurken suç duyurusuna yol açan konuşmanın beyanın bütününü değerlendirme ihtiyacı duymaması tabi ki kabul edilebilecek bir durum değil de ama diyelim ki, siz tutanağı da incelediniz ve suç duyurusunda bulundunuz. Biz beraat edersek heyetiniz ne durumda kalacak.

Bunu 125. maddeye aykırıdır kanaatiyle gönderiyor heyet. Savcılık talepte bulunabilir öyle bir mecburiyeti yok duruşmada şöyle oldu, heyet bunu bildirmek zorundadır diye bir hüküm de yok.

Biz orada mahkum olmadığımız taktirde heyet için ret sebebi demeyim ama yani burada sanıkların heyete güveni sarsılmaz mı? Bu hukuk tatbikatımız açısından riskli bir şey değil midir?

Bizim savunma dokunulmazlığımızı siz tehdit altına alıyorsunuz. Suç duyurusunda bulunuyorsunuz. O suç duyurusunu alan savcılar burada sicil numaralarına bakıyor en çok beş yıllık on yıllık yargıçlar şimdi burada onlar üzerinde adil yargılamayı etkileme suçu sadece bizim için mi? Bir kişi yargıç veya savcı sıfatı taşıdığı zaman o adil yargılamayı etkileyemez mi? Orada üç yıllık, beş yıllık yargıç üç kişilik heyetin suç duyurusunda bulunmuş olması karşısında acaba etkilenmiyor mu? Şimdi ben duruşmada savcılar buraya 20 klasör delil yolladılar. Bende dedim ki somut bir olay siz tutanağa geçildiği celse kalktım siz o gün heyette değildiniz. Bu duruşmada işlenen bir suçtur savcılı kovuşturma safhasında kendi inisiyatifiyle bu kadar klasör dolusu delili yollayamaz suç duyurusunda bulunmanızı talep ediyorum dedim. Bana herkes suç duyurusunda bulunmakta muhtardır isterseniz bulunabilirsiniz dediler. E şimdi savcılık sizden böyle bir talepte bulunduğu zaman öbür davada rastladım ben buna benzer kararlarınız var. Savcılığın ama reddettiğiniz taktirde var. Biz mahkeme olarak uygun görmedik siz isterseniz ayrıca suç duyurusunda bulunun diye ara kararlarınız var o 2008/209 da kayıtlı davada. Ama bunu da biz savunma hakkımızın kısıtlanması açısından kayda değer buluyoruz. Onu da usule aykırılıkların ve burada adil yargılama kurallarına yeteri kadar riayet edilmediğinin bir örneği olarak kayda geçirmek üzere söyledim birinci bölümle ilgili söyleyeceklerim bu kadar.”

Mahkeme Başkanı:" Yorulduysanız ara verebiliriz.”

Sanık Emcet Olcaytu:” Bu bölümü de bitirebilirim zannediyorum. Şimdi iddianamenin geneliyle ilgili söylemek istediklerim var. Đddianame 1909 sayfa galiba, birinci davanın iddianamesi de 2000 küsur üçüncü davanın iddianamesi 1500 sayfa bunları topladığımız zaman hepsi 6000 sayfa ediyor. Birleştirme talepli olduğuna göre bunların hepsini bir arada ele alabiliriz. Đddianamenin bütününe baktığımız zaman bir sürü gariplik var. Ben burada birinci iddianameyle ilgili olanları değil iki ve üç yani şurada birleştirilen iddianameyle ilgili gariplikleri bir kısmını heyetinizin dikkatini çekmek üzere kayda geçiriyorum. Bir suç tarihi meselesi var iddianamede. Bakıyorum tarihlere sanıklar tutuklu veya tutuksuz her neyse. Gözaltına alındıkları gün temadi sona ermiştir mantığıyla bir tarih yazılmış. Peki bunu anladık zaman aşımı açısından tabi bu önemli bir tarih yazacaklar. Ama siz karşılaşmışsınızdır ben karşılaşmadım bir iddianamede herkes için örgüt davalarında bile yani mütemadi suçlarda bile herkes için ayrı ayrı suç tarihi belirtildiğini ben hatırlamıyorum. En azından özellikle örgütlerle ilgili açılan davalarda benim bildiğim suç tarihi genel olarak herkes için yazılır. Karşısına işte 1995-2009 tarihleri arası falan böyle yazılır. Đnsanların gözaltına alma tarihi oraya nal gibi suç tarihi diye yazmanın bir manası var mı? Dosya da ne zaman gözaltına alındıkları belli değil mi? O iddianameye böyle bir şey yazılmış olması da bu soruşturmalar sırasında tatbikata kazandırılan bir yöntem onu da anladık tamam günleri yazmışsınız. Peki şimdi ben bakıyorum bazı sanıklarla ilgili 2007 yılı demişler. Mesela Emin Şirin 11 numaralı sanık 2007, 12 numaralı sanık Hakan Şanlı 2007 suç

(8)

tarihi. Neye göre bu belirtilmiş ben bunu anlayamadım. Đddianameye baktım yok böyle bir şeyi göremedim kendimle ilgili kısmına gelince şimdi ben 23 Eylül 2008 tarihinde benim işlediğim suç temadi sona ermiş. Peki ben ne zaman bu örgüte girmişim. Bununla ilgili bir şey var mı? Hiçbir sanık için yok. ben ilkokula başladığımda mı girmişim bu örgüte? Okuma yazma öğrendiğim zaman mı girmişim? Üniversiteye kaydolduğum zaman mı girmişim? Ne zaman girmişim? Yoksa doğduğum zaman mı girmişim? Hiç belli değil bu. Ben ne zaman girmişim? Savcı bir kere sadece suç tarihi olarak değil iddianamede bunu belirtmek zorunda değil mi? Ben hangi eylemimle bu terör örgütüne mensup olmuşum? Bunu belirtmek zorunda öyle bir kolaylık olur mu? Yazsın o zaman tamam ben doğduğum zaman bu örgüte girmişim e o zaman da bu biliyorsunuz reşit ve mümeyyiz olmadığı zaman insan eyleminden sorumlu mu? Cezai sorumluluğu var mı? Ben doğduğum zaman cezai sorumluluğum mu vardı? ne zaman girdim ben bu örgüte? Savcılara soruyorum buradan bana çapraz sorgu safhasında bunu açıklayacaklar. Ben ne zaman girdim bu örgüte? Söylesinler hepsini kabul ediyorum ona göre cevap vereceğim. Đlk okulda girdin derlerse zaten yaş itibariyle 11 yaşından önce soruşturma yapılamaz. 18 yaşında mı girdim, 35 yaşında mı girdim. Bunu savcılar söylemeden öyle oraya gözaltı tarihi yazarak kurtulabilirler mi? Kurtulamazlar. Onu bize açıklamak zorundalar.

Mahkemede onu herhalde belli bir safhada açıklatacak. Bu şekilde bir yargılama olabilir mi?

Şimdi delillere bakarsanız da tabi en mantıklı şey savcılara bir yardımda bulunayım. Bilgisayar kullanma tarihinde girdiğimi iddia etmeleri daha mantıklı çünkü benim bilgisayarımdaki yazıları falan alıp buraya getirdiler, klasörleri doldurmuşlar. Aynı şeyleri üçer dörder defa da koymuşlar.

Altı yedi klasör şimdilik yani hiç olmazsa onu söylesinler de bir şey çıksın ortaya. Bilgisayar kullanmaya başladığı tarihte örgüte girmiştir desinler çünkü getirdikleri şeyler zaten hep bilgisayardan buldukları yazılar. Şimdi örgüt yapısı iddianamede örgüt yapısıyla ilgili bir iddiaları var iddianamenin 33. sayfası. Okuyorum örgüt yapısı nasılmış. Emniyetin cevabını iddianamenin 33. sayfasına şöyle aktarmış savcılar. Aslında bunu polis aktardı da savcılar imzalamış.

Ergenekon isimli yapılanmanın belirlenen amaçlar etrafında insan sayısı olarak 3, 3’ten fazla kişinin bir araya geldiği şimdi bu o kadar kitabi bir bilgi ki, yani örgüt üç kişiden aşağı olmuyor ya polis biraz bir şeyler bildiğini göstermeye çalışıyor. Şu anda çünkü davanın sanığı 300 zaten ilk tutuklamalarda zannediyorum 4-5 kişiyle başladı. Her neyse burası önemli değil bundan sonrası önemli. Hiyerarşik görev dağılımının, Hiyerarşik görev dağılımının yapıldığı, gizliliğin esas alındığı, iş bölümünün faaliyet alanlarının sorumluluklarının önceden tespit edildiği, eleman ve finansal kaynak temini, üyelerinin eğitimi gibi hususların açıkça ortaya konulduğu, yapılan iş bölümü çerçevesinde görevli grupların faaliyet alanlarına ilişkin raporlar sunarak yapının hayata geçirildiği, profesyonel bir örgütlenme olduğu değerlendirilmektedir. Bunu şimdi Ergenekon örgütü şu, şu, şu, şu, şu, şu nitelikleri taşıdığına göre terör örgütüdür demekle bitmiyor. Şimdi polis orada malumat (1 kelime anlaşılamadı) yaparken aslında savcıları zor duruma düşürmüş.

Burada hakkında dava açılan sanıklar için şimdi ben hiç görmedim rapor filan kuruma ben rapor vermişim. Nerede bu? Savcı nerede saklıyor onu? Benim iki yıldır dosyaya getirtemediğim telefon dinleme kararına esas olan emniyet yazısı gibi bir yerde saklıyor mu savcı bunu raporlarımızı buldu da, bakın bunlar tek başına da değil hepsi bir arada olduğu zaman bir örgüt olacağına dair polisin kabulünü yansıtıyor. E savcılar buraya koyup altını imzaladığına göre kendileri de bu tanımın dışına çıkıp daha dar bir tanım yapacaklarsa onu da ayrıca tartışacağız.

Gizlilik esas alınmış. Neymiş o gizlilik? Yok, hiç belli değil. Faaliyet alanları ve sorumlulukları önceden tespit edilmiş. Şimdi orada Tuncay Güney’den buldukları bir lobi belgesi var. Orada işte medya yapılanması, finans, ajanlar, suikast timleri falan orada öyle yazmış olması burada sanıklarla ilgili somut bir isnat ve somut bir olaya dayanılmazsa işte aranızda iş bölümü yaptınız iddiasının kanıtı olabilir mi? Benimle ilgili de savcılar sağ olsun sadece hukuk departmanı değil aynı zamanda medya departmanında da görevli olduğumu söylüyorlar. Ama aradaki illiyet bağını lobide böyle yazıyormuş işte medya önemlidir orada bir grup departman olacak hukuk örgüt

(9)

üyelerinin davalarını parasız takip edecek falan gibi bir şey. Beni her iki departmana da savcı iddianamede benimle ilgili bölümde dahil etmiş. Lobi de böyle yazıyormuş evet ben de işte bu peki aradaki illiyet bağı nedir. Neye dayanarak belki ben suikast timindeyim. Medya departmanı ve hukuk departmanı veya finans bölümündeyim belki. Yani neye göre savcı ayırdı? Bakıyor benim yaptığım işe ben 35 yıl mesleğimi icra ettim. Bu arada 1994 yılından bu yana haftalık olarak yayınlanan aydınlık dergisinde imzalı yorumlar yazıyorum. Haber yazdığım oluyor yine imzalı. Şimdi savcı bunlara bakıyor. Medya ve hukuk departmanında görevli olduğu. Yine savcıların kabul ettiği örgüt tanımına göre profesyonel bir örgütlenme ne kastediyor bunda profesyonel, maaşlı eleman mı? Nedir? O da belli değil. O zaman kişilere bu profesyonelliği izah ederken neye dayandığını yine göstermek zorunda. Gizlilik esas alınmış, hiyerarşi esasmış, görev dağılımı yapılıyormuş falan. Hiyerarşik görev dağılımı nerde hani. Şimdi bu örgüt aslında savcıların iddiaları tabi çok tutarsız da şunu söyleyim. Belki daha önce değerlendirilmediğini düşündüğüm için üzerinde duruyorum. Savcıların iddiasına göre bu korkunç bir örgüt acayip şeyleri var, birimleri var, yapılanmaları var. Değişik hücreleri var. Şimdi birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü. Dördüncü de hayır burada değil bir, iki, üç bu iddianameye bakıyorsunuz. Bu örgüt tek kişilik örgüt şey tek hücreli örgüt. Toplam kaç sanık var. Birinci davada 86 yanlış hatırlamıyorsam bir de 108 veya 106 yani 200’e yakın insan var. E ben hem medya departmanında diyelim ki hani o departmanda peki ben herkesi tanıyorum bu örgütte. Şöyle tanıyorum herkesin birbiriyle irtibatı var. Benim telefon irtibatlarım örgütün kanıtı olarak söylenen. Benim telefon irtibatlarıma bakarsanız ben Tuncay Özkan ile burada tanıştım ama Tuncay Özkan ile irtibatım var neden ben Adil Serdar Saçan ile telefonla konuşuyorum e Adil Serdar Saçan Tuncay Özkan ile görüşüyor bunlar örgütsel irtibat diye konulduğu için söylüyorum. Efendim Tuncay Güney şey Tuncay Özkan özür dilerim. Tuncay Özkan Şener Eruygur ile irtibatlı. Şener Eruygur Hurşit Tolon ile irtibatta yani ben herkesle irtibattayım çünkü aramızda bir ayrım konmamış iddianameye ama ne diyor iddianamenin bütününde. Bu Ergenekon terör örgütü hücreler şeklinde deşifre edilmeye çalışılıyormuş yapısı. Niye uğraşıyorsunuz herkes birbiriyle irtibatlı işte tek hücreli bir örgüt bu. Ama olmaz tabi tek hücreli bir örgüt deyince o yeterli şüpheyi yaratmıyor. Basına da malzeme lazım ya. Herkes birbiriyle irtibatlı. Bu açıdan da iddianame havada. O örgüt yapısı dediğiniz şey de hiçbir iddia delillere bağlanmış değil. Zaten tutanaklarda ilginç bir tespite rastladım. 30. celsede şöyle bir bölüm var.

Bu benim dediklerimi teyit ediyor. Yine o 2008/209 da kayıtlı davanın 30. celsesinde 22 Aralık 2008 tarihli 30. celsesinde tutanağın 83. sayfasında şöyle bir diyalog var. Sanıklardan birisi diyor ki, 12 aydır yatıyorum burada ve suçlanıyorum bunlardan alevi katliamından suçlanıyorum sayın başkan. Verilen cevap şu, seni alevi katliamından burada kimse suçlamıyor. Sanık cevap veriyor. Çorum, Kahramanmaraş iddianamede var efendim. Yine cevap şöyle, burada kimse suçlamıyor seni efendi yok hayır öyle bir maddeniz yok oraya kadar gelirsek nefesimiz yetmez oradan buraya kadar kendin suçlandığın konuda ne yapıyorsan onu savunmanda dinleriz diyorsunuz. Yani iddianamenin bütün sanıkları kapsadığı ileri sürülerek yazılan bölümlerinin kimi, nasıl, nerede, ne zaman sorumlu tuttuğu hakikatten belli değil. Onu kendimle ilgili arayım desem biraz sonraki bölümde belki değineceğim istesem de bulamıyorum yani. Ben hangisinden sorumluyum bunun. Kişisel bölümde benimle ilgili kısma yazılanlardan mı sorumluyum? Yoksa şu iddianamenin 461 sayfalık genel değerlendirme deliller falan işte sözde yazmışlar oraya onun hepsinden mi sorumluyum? Ama bu tutanak o açıdan biraz durumu aydınlatıyor. Gerçekten bana somut bir fiil isnat edilmemişse ve arada nedensellik bağı kurulamamışsa savcılığın iddiasını benim ciddiye almama gerek olmadığı sonucu çıkıyor. Yine iddianamenin 119.

sayfasında şimdi bu doğrudan beni ilgilendirmiyor ama mensubu bulunduğum işçi partisini ilgilendiriyor bir cevap vermek gerekir diye düşündüm. 119. sayfası iddianamenin şöyle bir cümle var. Mersin ve diğer illerde meydana gelen bayrak yakma olayları sonucu oluşan atmosfer ortamında Türkçe de müthiş. Đşçi partisi tarafından organize edilen bayrak mitingi yürüyüşlerinin

(10)

Diyarbakır’da da tertiplenmesi Ergenekon terör örgütünün kaos ortamı oluşturmak için her yöntemi denediğini ortaya koymaktadır, iddia bu. Yani Mersin de bayrak mitingleri olmuş bir kaos ortamı doğmuş işçi partisi de bunu değerlendirmek için Diyarbakır da bayrak mitingi yapmış.

Şimdi bir cümlede bu kadar yanlış yapmak her zaman rastlanmaz. Bu iddianame açısından demiyorum iddianamede de tersine rastlamak zor. Mersin de bayrak mitingleri hangi tarihte yapılmış iddianame onu yazmıyor. Ya bilmiyorlar ikinci bir ihtimal işlerine gelmediği için yazmıyorlar. Ben söyleyim Mersin de ki bayrak mitingleri 2005 yılının baharında yapıldı. Đşçi partisinin Diyarbakır da ki mitingi bayrak mitingi diyor bir de ona bakın bir de tahrifat var bunlar polise ait yalnız bütün bu tahribatlar savcıları doğrudan sorumlu tutmak mümkün değil yani bu okuduğunu anlamamak olur. Bu savcılar sadece imzalamışlar. Diyarbakır’da ki mitinge işçi partisinin yaptığı mitinge bayrak mitingi diye yazıyor polis. Ha şimdi bir bağ kuracak. E iki yıl geçmiş aradan. Đki yıl boyunca o kaos ortamı devam etmişse 2007 de o zaman kimse bir miting yapamazdı zaten. Böyle bir yaklaşım olur mu? Đstediği gibi atıyor, kaos ortamından yararla, niye iki yıl beklemiş? Kaos ortamından yararlanacak. O iki yılda iki tane yirmi tane yirmi iki tane iki yüz yirmi iki tane miting yapardı daha iyi olurdu o zaman. Đki yıl beklemiş unutulsun diye mi. Yoo polis diyor ki kaos ortamından yararlanmak için bunlar Diyarbakır da miting yapmış bayrak mitingi. Ben söyleyim o mitingin adı da bayrak mitingi değil birlik ve kardeşlik mitingi. Vilayete verilen belgelerle zaten kanıtlı öbür davada da zannediyorum daha ayrıntılı olarak dosyası mahkeme tarafından celp edildi. Đddianamenin bir 133. sayfası var o da çok eğlenceli. Cümleyi okuyorum. Şüpheli Turan Çömez’in filan kişiyle irtibata geçerek ondan aldığı gizli ve stratejik bilgileri örgütün yöneticilerine ulaştırarak kamuoyunu yönlendirmeye çalıştıkları aynı zamanda örgütün stratejisine uygun olarak şimdi buraya kadarı iddia. Şimdi okuyacağım kelime önemli.

Örgütün stratejisine uygun olarak partiyi bölüp etkisiz ve yürütme yetkisini kullanamayacak hale getirmeyi hedefledikleri. Đfadeye bakın, Bülent Arınç yazmış sanki bunu. Partiyi bölüp etkisiz ve yürütme yetkisini kullanamayacak hale getirmeyi hedefledikleri. Efendi sen kimsin partiyi bölmek derken neyi kastediyorsun? Sen o partinin mensubu musun? O polis efendi herhalde yani destekleyebilir tabi AKP’yi de sanki partinin yöneticisi, sorumlusu ve onun adına beyanda bulunuyor. Bunlar planla filan, bilmem şunları yapmışlar. Amaçları da partiyi bölmek, adını yazın bari. Bu da komik değil mi? Savcılar bunları görmemiş görse de önem vermemiş. Yani gördüğünüz gibi ben bir ay önce burada sayfa numaralarını belirterek bunlar savcıların yapmadığı belli o tutanakları açtığımızda da zaten bunun gerçek dışı beyan olduğu kanıtlanıyor demiştim işte bunlar da öbür ilave şeyler. Bir savcı bunu yazar mı? Filan sanıkla filan sanık şöyle şöyle işler yapıyorlar partiyi bölüp etkisizleştirmeye çalışıyorlar. Savcılar kamu görevlisi değil mi?

Polis kamu görevlisi değil mi? Oraya öyle bir şey yazabilirler mi? Yazarlar. Çünkü soruşturma, öyle yürütülen soruşturmanın, böyle iddianamesi oluyor tabi. Şimdi iddianamenin Ergenekon terör örgütünün tespiti ve teşhisiyle ilgili iddiaları kapsamında yine eğlenceli bir şey var. Şurada, bu söylediğim iddia o bir numaralı dava deyim kısaca bu 2008/209’da kayıtlı dava için. 23 Ocak 2009 tarihli 41 celse tutanağının 42. sayfasından okuyorum. Ergenekon örgütüyle ilgili bu savcılığın beyanından buraya geçmiş. Đddianameden tekrar daha doğrusu delil klasörlerinden bu belgeyi arama imkanım yok, bunları bilgisayarda anca buluyoruz çünkü onun için tutanak yeterli kuvvete sahip herhalde. Siz 24 Kasım 2008 tarihli oturumun 12/ nolu ara kararıyla içişleri bakanlığından sormuşsunuz o da şöyle şurdan anlaşılıyor. emniyet genel müdürlüğüne yazılan yazıya verilen cevapta Ergenekon isimli örgütle ve bu örgüte bağlantılı örgütlerle ilgili 12 Haziran 2007 tarihinden önce genel müdürlüğümüze her hangi bir suç olup olmadığı yönünde soru sorulmuştur. Yani siz sormuşsunuz 2006 şey 2007 12 Hazirandan önce bir şey var mı size diye onu özetlemiş. Kendi cevabını da şöyle veriyor. Genel müdürlüğümüze 22 Aralık 2008 tarihinde intikal ettiği konuyla, eden olacak herhalde eden konuyla ilgili yapılan araştırma neticesinde, hazırlanan görüş yazısı ilgi b yazımız ile mahkeme başkanlığına gönderildiği bu cümle bozuklukları tabi ki polise ait, o yazı da, Ergenekon isimli örgüt bağlantısının 12 Haziran

(11)

tarihinden önce bilinememesi veya deşifre edilememesi nedeniyle, 12 Haziran 2007 tarihinden önce gerçekleştirilen olaylarla gerçekleştirilen bu da ayrı bir kabiliyet istiyor tekrar okuyum anlamak zor. Önce gerçekleştirilen olaylarla gerçekleştirilen operasyon ve soruşturma esnasında anlamlandırılmamıştır. Nitekim 2001 yılında Đstanbul emniyet müdürlüğü tarafından yürütülen operasyonda, Tuncay Güney isimli şahıstan ele geçirilen Ergenekon örgütü ile ilgili bilgi ve belge ve dokümanların genel müdürlüğümüze intikal etmediği tespit edilmiştir. Yani sizin sorunuza diyor ki, biz bunu 2007 12 Haziranında ancak Ergenekon terör örgütü anlamını verebildik. Daha önce anlamlandıramadık. Şimdi tabloya bakın burada benden önce Adil Serdar Saçan ne tür belgeler elde edildiğini söyledi. 6 çuval dolusu dedi, liste yapmış on sayfalık orda işte Ergenekon isimli klasör vs. vs. Bütün bunların emniyette olduğu kesin bir kere bunun bizde yok falan öyle bir şey inanılacak değil. Emniyet bütün o belgelere bakıyor Ergenekon diye bir örgütü anlayamıyor. 12 Haziran 2007 tarihinde Ümraniye de bir gecekondu da ihbar üzerine bir arama yapıyor orda işte yirmi otuz neyse el bombası buluyor. Peki Ergenekon’u nerden çıkartıyor. Bombanın üzerinde Ergenekon yazmıyor. O bombaların yanında yerde lobi diye bir belge duruyormuş. O lobi belgesi o bombalarla birlikte ha onu görünce şıp diye anlıyor emniyet.

Altı çuval belge on sayfalık liste Ergenekon kelimeleri geçiyor ona bakınca anlayamıyor, ne zaman ki Ümraniye de gidip o bombaları görüyor yanında lobi diye bir belge var aaa yakaladık.

Ergenekon. Đşte bu, kanıtlı kendi yazılarından söylüyorum ben bunu. Biz bunu daha önce anlayamadık, Ümraniye’de ki 12 Haziran o başka bir şey değildir. Söylememiş de ben Ümraniye’de ki o bombalar diyorum. 12 Haziran tarihinde ne olmuş Ümraniye’de ki gecekondu da bombalar bulunmuş. Ha şimdi bu da savcıların altına imza attığı bir görüş. Siz altı çuval belgeden on sayfalık listeden bir şey anlamayacaksınız gidip orada bulduğunuz sandığın yanında lobi diye bir belge görünce aaa birden bire bir ampul yanacak kafanızda. Ya ampul derken AKP’yi kastetmiyorum gerçek anlamında söylüyorum. Yani bir ampul yanıyor ve Ergenekon’u birden keşfediyorsunuz. Bu da bu kadar ciddi. Altında da altı tane savcının imzası var bunun. Şimdi bir de iddianamenin 461. sayfası o da çok güzel. 460 sayfa boyunca savcılar genel değerlendirme bölümünde bu Ergenekon terör örgütüyle ilgili her şeyi kendilerince deşifre etmişler işte planda bulunan belge falan da filan. Bu 460 sayfa tekrar dikkatini burada bize bir ay süreyle okudunuz ya 460 sayfadan sonra bir başlık delillerin değerlendirilmesi. Şöyle başlıyor, soruşturma kapsamında elde edilen tüm deliller değerlendirildiğinde yani 460 sayfalık bölümde yazdıkları tüm delilleri değerlendirmişler. Peki ne olmuş bu? Şurdan gösterirsem anlaşılır mı acaba bakın bütün delillerin değerlendirilmesi 16 satır, satır sayfa değil. Bütün delilleri değerlendirmişler bu 16 satır tutmuş. Đşte iddianamenin esas özü burada bir şey yok ki, ne yazacak. 460 sayfalık delilin değerlendirmesi 16 satır olur mu? Burada kayda geçiyor.

Đddianamenin 461. sayfası işte. Şu kadar bir yer 460 sayfanın özeti. Her sayfadan bir satır alsalardı 460 satır ederdi yani bu da 4-5 sayfa ederdi. Bu da yine iddianamenin bütünüyle ilgili dikkat çekmek istediğim noktalarından birisi. Şimdi bütün bunlardan sonra düşünüyorum. Bu Ergenekon terör örgütü davasıyla ilgili yapılan soruşturmada 200 kişinin ifadeleri alındı, evleri arandı, gözaltına alındılar, bilgisayarlarına el kondu vs. vs. bir sürü şeyleri. E peki şu iddianamenin içinde ne gerekçe vardı? herkese Ümraniye soruşturması vs. yazdılar. Benim evime de geldiler didik didik ettiler arşivimi. Her şeyi birbirine kattılar. Hard disklerini bilgisayarların söküp götürdüler. Diz üstü bilgisayarımı aldım vaka öbürü eski iki GB’lık bir bilgisayardı onun hard diski orda önemli değil. Diğeri de bozuktu zaten o açılmamış emniyette de zaten. Peki bu 2,5 yıllık soruşturma sürecinde kişisel bilgilerim ve bu süreçte bizzat tanık olduğum olaylara bakınca burada duruşmalar başladığından beri biz şunu yapmaya çalışıyoruz, iddianame bizi kaos ortamı yaratarak anayasal düzeni bozmak vs. yani yasaları dümdüz edecek buradaki sanıklar. E peki gördüğümüz ne? CMK’yı dümdüz eden savcılar, polislerle el ele hiçbir kanun maddesine aldırış etmiyorlar. Anayasa da yazılı teminatlarımızı burada biraz sonra maddesinde söyleyeceğim şimdi de söyleyebilirim. Burada anayasanın 38. maddesinin bir 4.

(12)

fıkrası var. Ne diyor orada, hiç kimse kendisi aleyhinde delil göstermeye zorlanamaz. Savcılar ne yapıyorlar burada beş aydır. Filanla telefonda konuşmuşsun bu konuda açıklama yap. Şu belge hakkında açıklama yapar mısınız? Niye yapayım? Burası kahvehane mi sohbet mi ediyoruz? Savcı şunu yapar ancak bakın şu belgeye göre siz şurada şu eylemi yapmışsınız. Biz bunu şu suçun kanıtı olarak değerlendiriyoruz. Yoksa öyle çıkarıp da filan klasörde filan dizide şu evrak var bu konuda açıklama yapınız. Yok canım, ne yapacakmışım. Savcı siz misiniz ben miyim? Siz niye 16 aydır yapılan soruşturmada bunları ortaya çıkaramadınız da bana soruyorsunuz. Bu kadar zavallılık olur mu? Hemen hemen bütün burada sorgu veren arkadaşları bu tür sorular yöneltildi. Yani aklımda kalan bir tane, sayın Tuncay Özkan Hurşit Tolon ile mi bir yemek bir yer de yemişler efendim ne konuştunuz. Size ne? Ne konuşursam konuşurum. Siz orada konuşmamı dinlediniz de sen şöyle şöyle söyledin, buna bir itirazın var mı diyorsanız o başka. E bu anayasayı ihlal değil mi? Efendim orada ne konuştunuz. Şimdi burada bütün arkadaşlar kibarca bu sorulara cevap verdiler. Şunu konuştuk, bunu konuştuk filan. E savcının amacı ne? Ha orada cevap verirken sanıklar belki ağızlarından bir laf kaçıracak zan altında bırakmak için kullanacak savcılar onu. Hani ordan buradan didikliyorlar klasörleri. Şimdi bu yöntemin eleştirdiğim yönü dışında başka bir yasa dışı tarafı da var. Siz bizi kendi aleyhimizde delil göstermeye zorlarken 191. maddeyi bir kenara atıyorsunuz bana nasıl olur da 300 klasörün içinden seçtiğiniz evrakı burada sorarsınız? Siz iddianameye ne yazılmışsa onunla ilgili sorabilir savcılık. Beş aydır savcı kendi işini bilmiyor. Burada her aklına geldiğini soruyor. Filanla ne zaman tanıştınız? Size ne, ben bir sürü insanla tanıştım. 100 kişi 1000 kişi 500 kişi nedir burada amaç. Bunu niçin burada bana soruyorsunuz? Burası mahkeme salonu yargılama yapılıyor.

Hem beni kendi aleyhimde delil göstermeye zorluyorlar hem de bu sorgunun çerçevesini paramparça etmişler. Đstedikleri yerden soru soruyorlar böyle bir şey yapamazlar. Bunlara hakları yok, bu nedenle burada ben daha önce söz aldıkça hep usulle ilgili itirazlarımı bildirmeye gayret ettim. Biz soruyoruz CMK’nun şu maddesi niçin uygulanmıyor bu maddesi niçin uygulanmıyor, yazıyor çünkü maddeyi biliyoruz yani zaman zaman okuyoruz metnini burada böyle yazıyor. 134. madde CMK bilgisayarların kopyası alınır diyor. efendim niçin alınmadı kopyası diyoruz cevap yok. öbür davada bir cevap verilmiş, diyor ki savcı, biz bu işlemleri teknik imkan dahilinde yapıyoruz. Yok canım. Siz yasama organı mısınız? 134. maddede öyle bir şey var mı? Onu göstermeden burada böyle bir beyanda bulunabilir mi savcılar? Kanunda böyle yazıyor ama ben teknik imkan ve vs. fiziki ve teknik imkan dairesinde bu işi yapıyorum. Bu yasa ihlali değil mi? Bunları sorduk şimdiye kadar yani uzatmayım bu kısmı şuraya getireceğim.

Burada biz neden şikayetçiyiz hep yasalara aykırı yapılan işlemden şikayetçiyiz. (1 kelime anlaşılamadı) burada mesele çıksın tartışalım diye bir merakımız yok ama haklarımızı korumak zorundayız. Savcılar şimdiye kadar bunda hiçbir en ufak şekilde etkilenmiş değiller. Aynı şey, her sorguda aynı. 191. maddeyi bir kenara atarak istediği yerden soru sormak. Sorunun suçlamayla alakasını belirtmeden burada zaman kaybettirmek. Böyle şey olur mu 3 ay oldu Kasım, Aralık, Ocak üç ayda daha ben 7. kişiyim sorgu veren. 3 ayda hiç olmadıysa 25 celse oldu herhalde. Şimdi bu gün de herhalde göreceğiz. O benim 191. maddenin çerçevesi dışına çıkamazlar dediğim noktalarda soru gelirse tabi bunu orda ayrıca tek tek hepsine o itiraz hakkımı kullanacağım. Ama bunu çerçevenin belirlenmesi lazım. Böyle her iste, şimdi yargılamada niçin delillerin ikame safhası var? Biz burada deliller ikame edilmeden delilleri ikame edilmiş gibi iddianamede yer almayan belgeleri delilleri tartışıyoruz. Soruyla karşılaşıyoruz, böyle sorularla.

O zaman delillerin ikamesine ne lüzum var. Yargılamada CMK’nun sistemi belli aşama aşama yani hangi safha hangi safhayı takip edecekse maddeler ona göre gidiyor bakın sorgudan sonra 206 veya oralarda bir şey delillerin ikamesi başlayacak. Đşte şimdi bize hiçbir yasal dayanağı olmadan iddianamede belirtilmediği halde filan klasörde şu var deyip sorulan sorulara kaynaklık eden belgeler burada okunacak delillerin ikamesi safhasında ilgili kişilere sorulacak ne diyecekleri böyle olmaz mı böyle olur delillerin ikamesi budur. O zaman biz bu belgeleri 191.

(13)

maddede belirtilen çerçevenin dışında tartışacağız. Ya burada bir de tutukluyuz biz. Savcıların önünde bilgisayarlar, istedikleri merak ettikleri akıllarına takılan her şeye anında ulaşabiliyorlar.

Biz 6000 sayfa iddianame, 300 klasör ikinci iddianamenin eki, 200 küsur öbürünün eki 500 küsur klasör hadi yani yasa cevaz verse bile bu adil yargılama ilkelerini bir tarafa atmak anlamına gelir.

Hayır yasa cevaz da vermiyor buna. Đddianamede ne yazıyorsa onu soracak savcı yoo hiç öyle bir kaygıları yok, hiç yok öyle bir kaygıları. Bu yani mesleğini inkar etmeyi anladık ta yasayı nasıl inkar ediyorlar. Böyle bir hakları yok ki. Onun için bu safhadan sonra eğer çapraz sorgu safhasında sorular yönelecekse şimdiden bunu belirtmiş oluyum. Bu hakkı ve çerçeveyi çizmiş olalım ama yine savcılar daha önceki gibi soracaklarsa onun cevabı da var tabi. Bütün bunlara baktığımızda ya niçin biz bunlara muhatap olduk düşünüyorum. Ne yaptık biz? Ne yapmışız da bu kadar CMK çiğnenerek, anayasal ilkeler ihlal edilerek özgürlüklerimiz elimizden alınarak niçin böyle bir muameleye tabi tutuluyoruz. Şimdi yaşı benim yaşıma yakın olanlar hatırlar 78 veya 79 yılında bugünkü Münevver Karabulut, Cem filan oğlu neyse o dava kadar kamuoyunu ilgilendiren bir dava vardı, hatırlayanlar çıkacak. Füreyt Dosdoğru diye bir sosyete dişçisi, bir cinayetten sorumlu tutulmuştu. Basını çok meşgul etti. Ben tesadüf bir gün duruşma beklerken Đstanbul 4. Ağır ceza mahkemesinde yargılanıyordu. O gün tesadüf Füreyt Dosdoğru’nun ifadesini alan polis müdür yardımcısı falan gibi yani komiser veyahut sıradan karakol polisi değil.

Füreyt Dosdoğru’nun avukatı müvekkilinin ifadesinin işkenceyle alındığını söylüyordu, emniyet ifadesinde bazı itiraflarda bulunduğunu savcı ileri sürerek iddialarını ona dayandırıyordu. Avukatı da bu işkenceyle alınmıştır diyordu. O kısmını basından biliyordum da tesadüf o polisin mahkemeye celp edildiği gün içeride biz duruşma sırasını beklerken takip ediyoruz. Yargıç sordu dedi ki, siz dedi bu ifadeyi işkenceyle almışsınız böyle bir iddia var ne diyorsunuz? Polisin cevabı çok ilginç. Basında da o zaman yankılandı şimdi unutulmuştur. Otuz yıldan fazla oldu.

Dedi ki, efendim dedi sanık işkence yapılacak sınıftan değildi dedi. Sosyete doktoru olduğunu söylemiştim ya. Yani sosyete doktoru işte ne deyim bütün ünlülerin doktoruydu. Polis çok haklı yani çok ikna edici bir cevap. Bu sanık işkence yapılacak sınıftan değildi dedi. Sonra ne oldu mahkum oldu zannediyorum Füreyt Dosdoğru öldü mü, kaldı mı, çıktı mı, otuz yıl olduğuna göre çıkmıştır şimdi. Şimdi o davayı hatırladım da biz niçin bu kadar işleme maruz kaldık. Bu kadar evlerimiz gereksiz yere arandı arşivlerimiz alt üst edildi, bilgisayarlarımızdan hard diskler söküldü götürüldü. Hiç olmayacak gerekçelerle özgürlüğümüzden mahrum durumdayız. Bir de üzerine böyle saçma sapan yani isterseniz suç duyurusunda bulunun ben bunu savunma dokunulmazlığım içinde görüyorum saçma sapan iddialar. Şimdi kişisel bölümde onu biraz daha belki vurgulama imkanı olacak biz niçin bu durumdayız. Düşünüyorum ben. Hakikatten biz o polis memurunun dediği gibi biz işkence yapılacak sınıftanız. Bu günkü işkence tabi etini burmak, sigara söndürmek falan değil. Vedat Yenerer de okudum ya onun beyanlarından üç dört saatte bir gece yarısı kaldırmak, yorgun düşürmek, bitap ben şimdi ondan şikayetçi değilim. Ona dayanırız ama yani yaklaşım itibariyle diyorum niçin bu tür işlemler yapılıyor. Kamuoyunda çok seslendiriliyor deniz feneri davasının sanıklarına yapılana bir bakın bir de bizim davada yapılana bakın. Niçin biz bu durumdayız? Ha buna da bir cevap vermek mümkün. Çünkü Türkiye de nasıl bir ülkede yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Biz Türkiye de tütün yasaklandığında pancara kota konulduğunda pamuk ekim alanları daraldığında bu tarım reformudur, devrimdir diyemiyoruz yani bunu demeyince işte bu işkence yapılacak sınıfa dahil oluyoruz. Müstahak oluyoruz.

Kabotaj bayramı şimdi kabotaj bayramı gününde deniz temizliğiyle ilgili işler yapıyorlar yani kabotaj nedir biliyoruz biz. Kabotaj bayramını siz temizlik günü bayramı yaparsanız biz bunu kabul etmiyoruz. Onu temizlik bayramı yapanlar işte Füreyt Dosdoğru’nun sınıfından onlara böyle şey yapılmaz. Bize yapılır. Yani göz göre göre insan gördüğünü başka türlü söyleyemez ki, söyleyen var tabi ama biz söyleyemiyoruz işte herhalde bu yüzden buralara geliyoruz. Şimdi çevrecilik diyorlar. Mıntıka temizliği yapmak çevreciliktir hayır biz bunu söyleyemiyoruz. Đtiraz

(14)

ediyoruz, bu değildir diyoruz. O zaman işte bu sınıfa dahil ediliyoruz. Đddianamenin benimle ilgili bölümüne ilişkin cevaplarımı da verip bitireyim.”

Mahkeme Başkanı:" Ara verelim.”

Sanık Emcet Olcaytu:” Bir onbeş dakika verebilirsek.”

Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bu arada tutuksuz sanık Adnan Bulut ile bir kısım sanıklar müdafileri Av. Mehmet Eren Turan, Erdal Fatih Çanakçı ve Erdem Olgun’un geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.”

Sanık Emcet Olcaytu sorgu ve savunmasına kaldığı yerden devamla.

Sanık Emcet Olcaytu:”Teşekkür ederim. Bu bölümde iddianamede bana ayrılan 6 sayfalık yer alan savcılık iddiaları ve yaklaşımlarını değerlendireceğim. Bu 6 sayfanın bir sayfası polis savcılık sorgusunun özeti, bir buçuk sayfası telefon konuşmaları 12 tane telefon konuşması alınmış. Bir sayfası bana ait olmayan bir elektronik posta metni, örgütsel irtibat başlığı altında onu biraz sonra değerlendireceğim. Kalan bir sayfada Tuncay Güney’den elde edilen lobi belgesi ve fabrikatör isimli belgeyle ilgili alıntılara ayrılmış, bunları toplayınca 6 sayfa. Bu bir sayfaya sığdırılan emniyet ifadesinin aslı 42 sayfa ya 1 sayfa derken, savcılıkla birlikte 1 sayfa.

42 sayfalık polis ifadesi 12 satır olarak benimle ilgili iddianamenin kişisel bölümüne aktarılabilmiş. Gerisi yani 42 sayfa her sayfa 30 satır olsa demek ki bin satır falan 12 satıra indirmişler. Bu polis ifadesinin ne kadar boş sorularla doldurulduğunun bir göstergesi. Zaten ifadeyi okuduğunuzda onu göreceğiz. Bu 12 satırda da ne var? 13 kişiyi tanıdığımla ilgili ifademi almışlar, birde yine telefon konuşmasından tahrif ederek tape metninden yani ben yüce divan diyorum mesela, onlar tape metnine divanı harp, AKP’nin yüce divana gideceğini söylüyorum ben onlar tape özetlerinde divanı harp diye yazmışlar ve büyük harfle koyulaştırmışlar. Bu şekilde polis ifadesini almışlar. Telefon konuşmaları biraz önce bahsettim 1697 konuşmadan 11 tanesi ikişer üçer satırdan demek 30 satıra sığmış o 6 aylık telefon konuşmaları. Ama ben telefon konuşmalarımı savcılara göre, örgüt mensubu olduğumu belli etmişim, savcılar bunu kanıt olarak almışlar. Đddianamede bana yöneltilen bölüm ile ilgili bir genel değerlendirme yapacak olursam, bir kere dinleme gözaltı arama işlemleri öncesinde hiçbir delil olmadığı savcılığın elinde, polisin elinde hiçbir delil olmadığı iddianameden belli. Đddianamede bu arama göz altı dinleme öncesine dair hiçbir vakaya yer verilmemiş. Yani neden ben şüpheli olmuşum?

Makul şüphe nereden doğmuş? Arama içinde gözaltı içinde, dinleme içinde şüphe olması lazım ve başka türlü delil elde edilemeyeceğine dair savcılığın bir problemi olması lazım. Ama bu şu anlama geliyor mu? hiçbir delil yok bir kişi hakkında ee ben zaten başka türlü delil bulunamadığı hallerde telefon dinlemesi yapıyorum. Vatandaş, sokaktan geçen vatandaş ben bunun tipini beğenmedim, belki bir delil elde ederim hadi telefon dinleyelim. Ee hakikaten de dinleniyor böyle. Benim durumumun da böyle olduğu iddianamede ki altı sayfayı bu açıdan inceleyecek olursanız, ortaya çıkıyor hiçbir şey yok. telefon konuşması altı ay dinliyorlar ondan da işte 30 satırlık bir şey aktarabiliyorlar. Đddianamede elde edilen deliller gibi falan gibi şeyler bakıyorum, onların hepsi arabada buldukları alakasız onu da göreceğiz, bir tanesini geçen çelse avukatım söylemişti, ailemizin 150 yıllık geçmişine ilişkin 45 sayfalık bir belge aile şeceresi onu alırken de itiraz ettik. Şu nedenle ettim, o orijinal daktiloda yazılmış aile büyüğümüz hayatta olmayan bir aile büyüğümüzün yazdığı nüshadır. Đçinde yazılanlar kadar onun kendisi kağıt olarak değerli.

Bunu yani niçin alıyorsunuz? Bunun hiçbir alakası yok, bunu lütfen bana iade edin diye polis ifadesinde de üzerinde durdum savcılıkta da söyledim ama buda girmiş. Buda kanıt işte arama sırasında buldukları şey bu, bilgisayardan vs.e çıktılar falan. Yani benim şüpheli hale getirilmem safhasında hiçbir delil yok, iddianameye yansımamış. Ha umarım delillerin ikamet safhasında savcılar bulur çıkarırlar ben bulamadım, bütün klasörleri aradım diyemem mümkün değil o zaten.

Ama ola ki hiç ummadığım bir yerden savcılar benimle ilgili dinleme kararı almadan beni gözaltına alma, evimi arama kararı vermeden önce umarım ki bir kanıtları vardır. Đddianame

Referanslar

Benzer Belgeler

Tutukluluk, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 100. ve devamındaki maddelerinde ele alınmaktadır. maddeye göre kişi, hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin

TERCÜMAN MARİFETİYLE ALINAN BEYANINDA: Mavi marmara gemisindeydim, işte anlatıldığı gibi daha önceden sabah namazından sonra plastik mermileri ile önce sonra gas

geçen talep gününde söz aldığımda sınırlı zaman içinde üzerime atfedilen 36, 37 ve 38 nolu ek klasörlerdeki dijital verilerin ilk sayfalarını göstererek dikkatlerinizi

Sanık Birol Başaran:” Hayır ben o dediğim gibi belge şöyle şöyleyim, gerçekten bu iddianame ile ilgili çok okudum ekleri şey yaptım ama o belgelerin o

Tüm Ceza Hukukçularının üzerinde uzlaştığı bu konuda heyetinizin, hukuki yorumunu daha ayrıntılı bir şekilde tarafıma bildirmesini talep ediyorum.. Bu konuda ki

Sanık Birol Başaran söz istedi verildi; Ben önce Mustafa Balbay’ın şeyini tamamlamak için bir şey söylemek istiyorum Sayın Balbay’ın söylediği şey zaten bütün

Sanık Durmuş Ali Özoğlu’nun; her bir sanığa isnat olunan iddianamede ayrıntısıyla açıklanan yasal dayanakları gösterilerek sevk maddesi düzenlenen suç ve olaylarla

a- Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulununun yasal yapısı içinde Adalet Bakanı ve Müsteşarı vardır. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu hakimlerin tayin ve