• Sonuç bulunamadı

Boğaz'da güz:Anadolukavağı [Anadolu Kavağı]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Boğaz'da güz:Anadolukavağı [Anadolu Kavağı]"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

R A S G E L E Raif Ertem

B O Ğ A Z ’DA G Ü Z : AN ADO LUKAVAĞ I

Yosun kokusu sonbaharın

R e fik D u rb aş

B

eyoğlu Balıkpazan’nda olsun, Aksa­ ray, Kadıköy, Üsküdar, İstanbul’un ne­

resinde olursa olsun, midye alacağımz

zaman duyacağınız sözcükler şunlar ola­

caktır:

— Hani ya Kavağın midyesi bunlar, Kava­ ğın midyesi...

Boğaz’m neresinde çıkarsa çıksın, midyenin vatanı İstanbul’da Kavaklar.

Özellikle de Rumelikavağı.

A m a midye yemek isterseniz A nadolukava- ğı’na gideceksiniz.

Anadolukavağı ayrıca martıların, yosunların, balık kokusunun vatanı.

Bir küçük taşra kasabası.

Hiç mi hiç ilgisi, ilintisi yok İstanbul’la. Ne m avibüslerin arabesk bezginliği, ne tozu dum anı pembe döşeli kaldırım larının, ne k a ­ ram sar yüzleri başı bulutlara değen “ m ağ ru r” yapılarının...

Güneşin ışığı, isin karanın süzgecinden geçe­ rek gelmiyor.

Yosun kokusunun h afif yeşilinden geçerek vuruyor insanın yüzüne. Balık kokusu da öyle. Midye tavanın kokusu da.

Bir başka yerleşim yeri var m ıdır İstanbul’­ da ve dünyanın başka İstanbullarında bütün ev­ leri meyhane, evlerinin avluları midyeci olsun.

A nadolukavağı’ndan başka. “ Ben görm edim .”

Sokaklar ve sokak aralarına düşen güneş de görm em iştir, bulut da, ağaçlar da, ağaçların gölgesi de görm em iştir.

Sonbaharın en uç noktası. M artılar orada kışlarlar.

K aradeniz’den esen rüzgârlar orada.

Kumkapı’ya, Haliç’e, Adalar’a yola çıkm a­

ya hazırlanan güneş de orada kışlar. İskele önündeki restoranlarda adisyona gü­ neş ışığını, denizin kokusunu da ekleyebilirler.

Olsun.

A m a istemezseniz ara sokaklarda m utlaka bunları adisyona eklemeyecek bir yer bulabilir­ siniz kendinize.

Biranın tadı da başkadır burada.

Güneş kokulu, yosun kokulu, balık kokulu bir bira. Midye kokm ası gerekmez biranın, çün­ kü birayı midye ile içeceksinizdir.

İstanbul’da son durağı sonbaharın. Birden hava k ararır, K aradeniz’den yağmur yüklü bulutlar yola çıkmıştır. Üzülmeye değmez göğün yağm uru boşalsa da üstünüze.

B ütün restoranlar tentelidir çünkü. Yağmurun dalgalarla öpüştüğünü duyarsınız midye ile biranızı yudum larken.

Y osunların gökkuşağıyla öpüştüğünü. Y aprakların yağm ur kokulu top rak la öpüş­ tüğünü.

D iyarbakır’dan, U rfa’dan, E rzurum ’dan ge­ lenlerin değil “ has” İstanbuHularm anayurdu.

Bu yüzden belki de kebapçısı, lahm acuncu­ su yoktur.

Şiiri de yazılmamıştır.

Kışa girdikçe tenteler toplanır, m asaların be­ yaz örtüleri kalkar. A ra sokaklarda, avlularda belki midyeci de kalm ayacaktır.

A m a iskele çevresinde balık yiyecek, midye ile bira yudumlayacak açık bir yer m utlaka bu- lacaksm ızdır.

K aradeniz’le Boğaz’m kesiştiği o lekesiz gü­ neşi altında A nadolukavağı’nm.

Yosun kokusunu içinize sindirerek sonbaha­ rın. □

Anadolukavağı’nda midye tavanızı yemek için deniz kenarına oturduğunuzda, kediler de nasiplerini almak ister.

Anavatanı Kavaklar’dan

midye tava tarifi

Midyenin asıl özelliği yalı temellerinden değil kayalardan çıkarılması.

Midye, kıllarından temizlenir. Un ve bira mayası karışımı bir bulamaç hazırlanır. Tem izlenm iş midyeler bu bulam aca batırıldıktan sonra kızgın yağlı tavaya atılır. Midyeler, birbirine yapışm aması için tavaya az az atılmalıdır.

Pişen midyeler taratorla yenm eye hazırdır artık.

Tarator bayat ekm ek içi, sirke, yağ, ince çekilmiş ceviz içi ve yumurtayla hazırlanır.

Bu havanın

arkası...

■■

Ö

nceki cumartesiyi anımsarsınız. Gaze­ teler, “ Kış erken geldi,” diye yazdı. Balkanlarda kar! Trakya üzerlerine in­ di. İstanbul sulusepken. “ Tamam,” dedik. Yarın!..

Yarın oldu... Pazar. Akşamdan hazırlan­ mışız. Sabah 06.00’da yola çıkacağız. Kapı önündeyim. Arkadaşları bekliyorum. Hay Allah! Hava ılık ılık esiyor. Aradan 24 saat geçmedi. Akşam karla yattık, bu sabah...

‘Dün dündü, bugün bugün...” Kararlaş­ tırmışız gideceğiz. Kısmet.

Erkenden Balaban’dayız. Mehmet’i kal­ dırdık. Şeref işteymiş. Çaylarımızı içiyoruz, Mehmet’i bekliyoruz. Konuşuyoruz.

Dünü anlatıyorlar: “ Hava yağışlı. Poyraz sert. İki sandal çıktık. Araya alıveriyoruz mekeleri. Öğleye kadar 35 tane vurduk.”

— Bugün?..

— Bir şey diyemeyiz. Hava yumuşak. Göle indik. Sandal filosu. Yüzlerce. Tek tük mekeler uçuşuyor. Göle konamıyorlar. Kanat kıran saçmayı yiyor. Bir-iki de biz de­ nedik. Et vermez bu hayvan. Geçtik karşı­ ya.,Çulluk arayacağız.

Terkos Gölü’yle Karadeniz bir yerde çok yaklaşır. Birbirleriyle flört ederler. Orada baraj vardır. Gölün fazla suyunu denize bo­ şaltır. 2-3 yıldır iş düşmüyor. Zaten göl dol­ muyor. Baraj duruyor. Geçince seyrek bir orman başlar. Ağaçlar yüksektir. Dibi serin, ıslak, çulluğun sevdiği yerlerden.

Sandalı baştankara yaptık. Ormana dal­ dık. Bir karatavuk uçtu. Ağaçları siper ya­ parak kayboldu. Sesini duyuyoruz: “ Cuk, cuk, cuk.”

Güzel kuştur şu karatavuk. Ormanın can­ lılığım anımsatır. En ufak kıpırtıda ses ve­ rir. Diğer canlılara, “ saklanın” der. Sen de anlarsın.

Dolaşıyoruz. Tüfek atıldı. Çiftelediler. Gölden mi atılıyor, karadan mı, kestiremi­ yoruz. Bulamadık. Bulanlar da vuramamış- lar. Göle döndük.

Yaz günü sanki. Terlemişiz. Suyun serin­ liği ürpertti. Titredik, pişohladık. Gidiyoruz. Önümüzdeki sandaldakiler ayağa kalktı­ lar. Üç çifte birden patladı. Bir hanımörde- ği! Savruldu geldi üzerimize doğru. Dört çifte de bizden... Gitti!.. Bakıştık, gülüştük.

Yalnızca bir kişi olsaydı. Ya da bir kişi at­ saydı. O av vurulurdu. Birbirimizden kıskan­ dık, “ Önce ben vurayım,” dedik. Acele ettik. Kimse vuramadı. Böyle olur zaten.

Balık bulduk. Karaya çıktık. Kimimiz ateş yakıyor. Mehmet’le balık temizliyoruz. Ya­ nıma tüfeği de aldım. Ne olur, ne olmaz!

Mehmet, “ Tüfeği al! Kıpırdama! Geli­ yor," dedi. Öyle yaptım. Usulca başımı çe­ virdim. Gölde barmamayan mekeler kıyı kıyı geliyorlar. Biri tepeme bindirdi. Tetiğe do­ kunuverdim. Bir süre asılı kaldı. Suya düş­ tü. İçime doğmuş. Aldık, onu da temizledik. Ateşin yanındayız.

Bundan sonrasını biliyorsunuz. Anılar, söyleşiler. Eski günler... Bu ateşin üstünde tenekeyle kerevit kaynardı daha üç dört yıl öncesi. Birden kayboldular. Araştırıp soruş­ turan oldu mu acaba? Su ürünleri gibi fa­ lan! Önemli bir dışsatım kaynağıydı. Balıkçıların yüzü gülüyordu. Ne oldular?..

Bakarsın göllerin de vatan parçası oldu­ ğu anlaşılır. El atılır. Eski canlılığına kavu­ şurlar.

Rasgele!.. □

15

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Fin hükümetinin ve halkın ayrıca yaptırdığı binalar tek veya iki katlı olmak üzere ekserisi ah-

Binada kalorifer, sıcak su, telefon vesaire tesi- sat yapılmış, cephede mağaza katı Kütahya ve Marmara mermerlerile kaplanmış, pencere ve balkon. şambranları keza beyaz

a) Tasdikli herhangi bir mektep şahadetnamesi. b) Tasdikli herhangi bir daha yüksek mektep şahadet- namesi. c) Tasdikli bir mimar mektebinin duhul imtihanı ve- sikası. d)

64) Komisyon, daha başka mevzu gruplarının, ve başka şekillerde tertiplenen programların ayni derecede faydalı olabileceklerini, ve bu vasıtayla, Yüksek Kurs için ihzarı

Madde 15 — Her sene tedrisat 15 ilkteşrinde başlıyarak mayıs sonunda nihayete erer. Her sınılın tedrisatı ayrı bir müfredat programiyle tesbit olunur. Madde 16 — Her

Mimar Samih Akkaynağın projesine göre yapılan ve TJlııs meydanına bakan binanın haricî cephesi, nisbetli ve ölçülü hatlarla güzel bir tesir yapmaktadır.. Sıva açık

buki şimdiye kadar bunun ancak iki milyarı sarfolunmuş o - lup on milyar frank daha mütebaki bulunduğunu beyan ve bu parayı Fransa bankasına tevdi ve Devletin munzam garanti-

Nitekim, millî inşaat ve nafıa federasyonu tarafından yapılan bir tahmine göre, hususî eşhas tarafından verilen siparişlerin üçte ikisinin tamir ve bakım işlerine ta-