• Sonuç bulunamadı

Romantizm Dönemi Edebiyat

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Romantizm Dönemi Edebiyat"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Romantizm Dönemi Edebiyat

(2)

Adam Mickiewicz

• Dönelim yeniden, Mickiewicz’in yaşamına.

• 1823’de Senatör Nowasilcow, Vilna’ya gelince Filomatların etkinliklerinden rahatsız olarak grubu dağıtmıştı. Gençlerin bazıları öldürüldü, bazıları tutuklandı ve sürgüne gönderildi. Mickiewicz de tutuklanmıştı, daha sonra da 1824’te gizli bir karara göre Rusya’ya gönderildi. Rusya’nın o dönemdeki başkenti ve çarların mekanı olan Petersburg, bu zorunlu gezinin ilk etabıydı. Şair burada sürgün yerini belirleyecek hükümet kararını beklemek üzere bir kaç ay kaldı. Petersburg, o zamanlar Rus politik ve entelektüel yaşamının en canlı merkeziydi. Burada göreli bir özgürlükten yararlanarak, edebiyat

çevrelerine girip çıktı. Dekabristelerle ve Puşkin ile tanıştı. Bu nedenle bu resmi sürgün, şairin vatanına, ailesine, dostlarına ve Maryla’ya özlem duymasına neden olmasının yanı sıra, Boy- Zieliński’nin de belirttiği gibi, aslında şiirsel ruh için bir kurtuluş olmuş ve şairin entelektüel ufkunun gelişmesine yol açmıştır. Ne var ki bu şanslı dönem fazla sürmedi. Mickiewicz’e Odessa’ya gitme emri gelmişti.

Mickiewicz, Odessa’da artık kapitalist bir düzende biçimlenmiş olan, yeni, hızlı gelişen ticari bir liman kentinde öğretmen olarak çalışıyordu. Şairin yaşam tarzının değişmesi böylesi bir çevrede anlaşılır hale gelmektedir. Rast gele flörtler, eğlence ve ziyafetlerde tüketilen zaman, kısa bir süre de olsa şair için yaşam tarzı oluvermişti. Ancak, hiç bir zaman bu tarz yaşam, Mickiewicz’in o zamana dek geliştirdiği fikirlerinin yok olması anlamına gelmiyordu. Geçici bir gençlik hevesiydi, o kadar. Mickiewicz’in

Odessa’daki yaşam tarzı, aşk soneleri döneminin ve bağımsız erotiklerinin oluşturduğu o dönemin şiirsel yaratıcılığını yansıtmaktaydı.

• Bkz. Mickiewicz Adam, Sonety krymskie, önsöz içinde R. Taborski, Wrocław, 1953 s.7

(3)

• Bu soneler 1826’da “Kırım Soneleri” ile birlikte basılmıştır.Bu şiirler, geçici flörtleri, derin aşkları, düş kırıklıklarını, ruhsal patlamaları anlatıyordu. Bunlar Mickiewicz’in sanatında yeni gelişimlerin habercisiydi bir bakıma. Bu dönem şairin Odessa’da tahıl vurgunculuğundan elde ettikleri paraları sefahat yolunda israf eden demoralize olmuş toprak sahiplerinin sıradan yaşamını fark ettiği, ilk kez yeni kapitalist gerçekle tanıştığı bir dönemdi.

• 1825 yılında Kırım’a yaptığı geziden sonra, romantik bir doğa görüşü ile “Kırım Sonelerini”

(Sonety krymskie) yazdı. Kırım ziyareti sırasında, kayalık sahillerde uğuldayan fırtınalı

denizden, özellikle de gördüğü dağların görkeminden büyülenmişti. Bu güzel manzaralardan ortaya çıkan izlenimler, yine bunların etkisiyle şairin kafasında yer eden düşünceler, şiirlerde ifade yolu bulmuşlardı. Kırım gezisi, aşk temasının dışına çıktığı “Kırım Soneleri” ile meyvesini vermişti. Ne var ki bu soneler, renklerini, büyük ölçüde, Odessa’da yazılan aşk sonelerine borçluydular. Mickiewicz bu soneleri yazarken hem yabancı - oryantal sözcükler kullanmış, hem de Leh dilinin tüm zenginliğinden yararlanmıştır.Bu eserde oryantal sözcük olarak değerlendirilen sözcükler aslında Türkçe sözcüklerdir. “Bakczasaraj” başlıklı sone Kırım’ın

“Bahçesaray” kentinden alır adını. “Ajudah” (Ayıdağı) Kırımın güney kıyısında yer alan bir dağdır. “Czatyrdah” olarak adlandırılan “Çadırdağ” sonesinde, “padyszah” (padişah),

“minaret” (minare), “janczary” (yeniçeri) gibi Türkçe sözcüklere rastlıyoruz.

(4)

• Her şeyden önce bu sonelerde yurdundan uzak kalmış genç, duyarlı bir şairin, – bu tipik bir Romantizm motifidir- yaptığı geziyi,- romantiklerin doğa görünümlerinin, uzak ülkelerin betimlemesine özellikle önem verdiklerini anımsarsak bu gezi önem kazanır- gördüğü doğal güzellikleri, oryantal motiflerle bezeyerek anlattığını görüyoruz. Mickiewicz, insanın doğadan bağımsız oluşuna işaret etmekle birlikte, doğanın görkemini ve gücünü betimleyerek, insan yazgısı karşısındaki duygusuzluğuna da dikkat çekiyordu.

• “Akerman Stepleri” (Stepy Akermeńskie) adlı ilk sonede

steplerin karanlığına dalan sessizliğin, şairin yüreğinde, ülkesi Lituanya’ya duyduğu özlemi körüklediğini görüyoruz.

(5)

• Kırım’dan döndükten kısa bir süre sonra Mickiewicz, Çarın kararı ile Odessa’yı terk etmek zorunda kaldı. Geleceğe dair iyi umutlar ve çeşitli planlarla Odessa’dan ayrıldı.

• 1828’de “Konrad Wallenrod’u” yazdı. Bu eser, sonelerden farklıydı, daha çok Byroncu bir havası vardı. “Grażyna” örneği, Lituanya tarihinden esinlenerek yazılmıştı. Bu

eserin kahramanı genç Walter Alf, Alman şövalyeleri tarafından kaçırılarak, Alman gibi büyütülmüş bir Lituanyalıdır. İleri yaşlarında bu gerçeği öğrendiğinde Lituanya’ya kaçar. Orada güzel Aldona ile karşılaşır, birbirlerine aşık olurlar. Alman şövalyelerinden öç almak için çırpınan Walter Alf, adını değiştirerek Konrad Wallenrod olur; yeniden şövalyelerin arasına, manastıra döner. Bu yapıt, Konrad’ın üç büyük tutkusu üzerine kurulmuştur: vatan aşkı, Almanlara karşı güttüğü kin ve Aldona’ya duyduğu aşk. Ancak vatan aşkı tüm tutkularına baskın gelir. Konrad şövalyeleri oyuna getirerek öcünü alır, ama bir asker olarak yengiye ulaşırken, insan olarak yenilgiye uğradığının da

bilincindedir. Ölümün kendisi için tek kurtuluş olduğuna karar vererek intihar eder. Bu kez okuyucu, kavuşamayan aşıkların öyküsünü, tarihsel ve politik bir kılıfa sarılmış biçimde görür.

(6)

• Mickiewicz, bu eseri yazdığı sırada Dekabristlerin başkaldırışını ve yenilgilerini görmüştü. Bu yenilgi, Çarın gücünün yeni bir kanıtı olarak, kapkara bir duvar örneği, büyük ustanın ideallerini gölgelemişti. Mickiewicz, bu tirana karşı savaşmanın yollarını arıyordu. Machiavell’in “İki türlü savaş olduğunu bilmeniz gerek… hem aslan, hem de tilki olmalı” sözünü eserin mottosu olarak alması bu bağlamda anlamlıdır. Kimi zaman aslan gibi açıkça savaşmaktansa, çeşitli oyunlarla, kurnazlıkla güdülen bir savaş daha başarılı olabilirdi ne de olsa. Büyük şair, çar sansüründen kaçabilmek için, eserin ön sözünde Lituanya’nın tarihini anlatacağını belirtmişti; ancak Polonyalılar için ileti açıktı, bu romantik eser gerçek bir ayaklanma çağrısıydı.

• Mickiewicz, Rus dostlarının yardımı ile 1829’da Rusya’dan ayrıldı, Almanya’yı dolaştı; Weimar’da Goethe’yi ziyaret etti. Daha sonra İtalya’ya geçti. 1830’da “Polonya Ana’ya” (Do Matki Polki) adlı ünlü şiirini yazdı. Ayaklanma haberini Roma’da aldı. Polonya’ya gidip bu ayaklanmaya katılmaya karar verdiyse de, daha sonra bilinmeyen bir nedenle, Polonya yerine Paris’e gitti.

1831’de Polonya’nın Prusya işgali altındaki topraklarına vardığında, artık isyanın akıbeti belli olmuştu. Varşova’ya gitmedi, belki de gidemedi. Bu arada, ülkesi savaş halindeyken, katıldığı davetler, av partileri, yaşadığı aşklar, Mickiewicz’de derin bir vicdan azabına neden oluyordu.

Kimbilir, belki, bu vicdan azabının verdiği esinle 1832-34 yılları arasında olağanüstü bir performansla, durmadan üretti. Dresden’de “Atalar III’ü” işte bu dönemde yazmıştır.

(7)

• Mickiewicz, “Atalar III’de” söz ettiği Mesihçilik

düşüncesini, 1832’de yazdığı “Polonya Halkının ve Polonya Haccının Kitabı” (Księgi narodu polskiego i pielgrzymstwa polskiego) adlı, göçmen

vatandaşlarına, düzyazı ile ve bir kutsal kitap

üslubuyla seslendiği eserinde, ayrıntılı bir biçimde ortaya koyar. “Peder Piotr’ın Düşü” sahnesinde, İsa’nın çarmıha gerilişi ile çizdiği İncil’den sahne bu eserde açık seçik bir görünüm kazanır.

(8)

• Çağlar üstü şair Mickiewicz, Goethe’nin “Hermann ve Dorothea” adlı eserinden esinlenerek Pan Tadeusz’u yazmaya başladı. Eserin konusu 1811-1812’nin Lituanya’sında, başka bir deyişle, yazarın çocukluk dönemlerinde geçmektedir. Belki de bu yüzden bu kadar güzel, bu denli aydınlıktır. Oysa o günlerde Polonya’nın üzerine kara bulutlar, çöktükçe çöküyordu. Mickiewicz’in, eserin “Epilog” bölümünde de belirttiği gibi, acısı öyle tazeydi ki, şimdiki zamandan konuşmaya gücü yoktu.

• Tıpkı Goethe’nin eserinde olduğu gibi, Pan Tadeusz’ta da bir grup insanın, rahat uyumlu yaşantısı, bir küçük kent idili atmosferinde ortaya konmuştur. “Pan Tadeusz’un” son destan (epos) olarak değerlendirilmesinin nedeni, kimi zaman dilinin Homeroscu bir tarza bürünmesidir. Ayrıca kahramanlarının, yaşadıkları dünya ile müthiş bir uyum içinde olmaları, dolayısı ile Antik Çağ eposlarının en önemli özelliğini içinde barındırması da bu yargıda önemli bir sebep oluşturmaktadır. Bu eserde Romantizmin toplumla çatışma içinde olan kahramanları yoktur -Rahip Robak hariç, onda Byroncu bir Romantizm görülür-, ne var ki Lituanya, doğası, Lituanya yaşam tarzı ve geleneklerini dile getiren bu destanın en önemli özelliği, “milli” oluşudur. Şair eserin epilogunda bu eseri yazarak, “ Avrupa’nın gürültülerinin kapısını kapadığını” (Drziwi od Europy zamykał hałasów) belirtmiştir. Dolayısıyla bu eser, bunca kargaşa içinde soluk alınacak bir ada gibidir. Bu anlamda, ütopik özelliklerinden sözetmek de olanaklıdır. Ancak

“çocukluk düşüne eşlik eden geleceğe ait güzel hayeller, Epilog’daki şimdiki zamanın düş kırıklığı ile tezat

oluşturur.” Ne de olsa Mickiewicz bu eseri, göç yaşamında karşılaştığı zorluklar, yaşadığı düş kırıklıkları nedeni ile yazmış, vatanına olan özlemini bu biçimde dile getirmeye çalışmıştır. “Pan Tadeusz’u” her okuyanın, ister sıradan bir insan olsun, isterse küçük bir çocuk, idealize edilmiş bir Polonya’yı anlamasını ister, çünkü bu eser, henüz vatanını görmemiş ikinci kuşak sürgünler için, yani sürgünlerin çocukları için yazılmıştır.

• Siwicka Dorota, Romantyzm 1822-1864, PWN, Warszawa, 1997, s.143

(9)

Kaynak

• Taluy YÜCE, Neşe. Polonya Edebiyatında Aydınlanma, Romantizm, Realizm. Ankara:

Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002.

Referanslar

Benzer Belgeler

BM araştırmasının yazarı olan ve Belçika’daki Wageningen Üniversitesinde görevli entomolojist Arnold Van Huis, artan dünya nüfusuyla birlikte et tüketiminin de yükseldi

BP’nin yan ı sıra konuya ilişkin platformun sahibi "Transocean" şirketinin de haberdar edildiğini belirten Benton, sızıntının olduğu kontrol tankının tamir

Poznan’ı Prusya’ya bıraktı. Krakov özgür cumhuriyet oldu. Ülkenin geri kalan bölümünde bir Polonya Krallığı, ya da Kongre Krallığı oluşturdu. Bu krallık

“Klasik ve Romantik Düşünce Üzerine ve Polonya Şiirsel Ruhu Üzerine” ( O klasyczności i romantyczności tudzież o duchu poezji polskiej) adlı çalışmasında, Polonya

• “Folklor Şarkılarının Yazarı” (Autor dumek) olarak tanınan Zaleski, Polonya- Ukrayna tarihi motiflerine dayalı pek çok folklorik eser verdi.. Bunların en

Her şeyden önce eser, “od” gibi klasik bir tür olarak yazılmıştı.. Ayrıca Yunan mitolojisine

• Yukarıda Mickiewicz’in bu eseri, sıradan insanlar için yazdığını belirtmiştik, ancak yayımlandığı yıllarda, bu eser, halk tarafından çok büyük bir ilgi..

Lejyonunun Türküsü” ( Pieśń Legionu Litewskiego) adlı şiirleri ile Çara karşı kesin başkaldırı öngörüyordu.. “Özgürlüğe Od’da” Rusya’daki