Romantizm Dönemi Edebiyat
Adam Mickiewicz
• Pan Tadeusz’un kahramanları Tadeusz ile Zosia’nın evlilikleri, var olan
problemleri çözer, eserin sonunda köylülere özgürlükleri de verilerek, herkes için mutlu sona ulaşılmış olur.
• Yukarıda Mickiewicz’in bu eseri, sıradan insanlar için yazdığını belirtmiştik, ancak yayımlandığı yıllarda, bu eser, halk tarafından çok büyük bir ilgi
görmemişti doğrusu; ne var ki yıllar geçtikçe değeri anlaşıldı ve Polonya
edebiyatının başyapıtlarından birisi olarak edebiyat tarihindeki yerine kuruldu.
• Mickiewicz, 1833 yılında eski bir dostunun kızı olan Celina Szymanowska ile evlendi. 1838 yılında çocukları da vardı artık. Bir aile sorumluluğu almış olmak şairi, kalıcı bir iş aramaya yöneltti. Lozan Akademisinde Latince kürsüsünde boş bir kadro bulunduğu haberi üzerine İsviçre’ye gitti. Bu esnada yaşamı
sıkıntılarla doluydu. Eşinin akıl hastası olması, büyük şairi çok üzüyordu. İşte
“Lozan Lirikleri” (Liryki Lozańskie) bu dönemin ürünüdür. 1839-40 yıllarında yazılmışlarsa da, yayınlanışları şairin ölümünden sonra olmuştur.
• “Yaşlar dökülüyor” ( Polały sie łzy) adlı bu şiir, şairin o dönemdeki ruhsal durumunu anlatması bağlamında önemlidir. Bu şiirler
Romantik bir şairin şiirlerinden çok, XX. yüzyıl şairlerinin şiirlerini anımsatırlar. Bu dizeler, çok görmüş, geçirmiş ve en sonunda
yaşamın anlamını (belki de anlamsızlığını) çözmüş bir insanın
ağzından dökülmüşlerdir, çünkü. Ama yine de bu şiirlerde, aşkın bir güç olarak görüldüğü, insanın ve meleklerin varlıklarının Tanrının yaratıcılığına olan inancı oluşturduğu mistik umutlara da rastlanır.
• Collége de France, 1840’da Slav Edebiyatları bölümü açtı.
Mickiewicz, buraya ders vermek üzere davet edilmişti. Burada öylesine başarılıydı ki, 1840-44 yılları arasında verdiği derslerin
notları, “Slav Edebiyatı” (Literatura slówiańska) adı altında dört cilt halinde toplanmıştır.
• Ne var ki Mickiewicz, üst üste yaşadığı sıkıntılar ve vatanından ayrı olarak geçirdiği yıllar yüzünden yaşama sevincini yitirmeye
başlamıştı. Bu duygularını ve sıkıntılarını “Lozan Liriklerinde” açıkça ortaya koymuştu zaten. Bu huzursuz ruh hali, büyük ustayı insan ve din üzerine düşünmeye, insanın Tanrı gözündeki yerini sorgulamaya yöneltmişti. Alman gizemci Jakob Böhme, Fransız teozof Saint-
Martin’in etkisi altında, Tanrıyı aşk, huzur ve ulaşılmaz bir güç olarak betimlediği, insanı ise zaman ve sonsuzluk, gökyüzü ve yeryüzü,
Tanrı ve şeytan arasında gidip gelen bir ruh olarak tanımladığı,
“Düşünceler ve Uyarılar” (Zdania i uwagi) (1838) adlı eserini yazdı.
Burada dile getirdiği sorulara, yalnızca bu dizeler arasında, yani teoride değil, bir takım ruhani gruplara katılarak pratikte de yanıt aramaya başlamıştı.
• 1840 yılının aralık ayında Filozof, gizemci Andrzej Towiański, şairin yaşamına işte tam bu dönemde girdi. Towiański, Lituanyalı bir asildi, mistik düşünceleri nedeni ile tepki görmesi yüzünden ülkesini terk ederek Fransa’ya gelmişti. Bu gizemcinin oluşturduğu Towianizm
düşüncesine göre, insan dünyaya acı çekmek için gelmişti. Tanrı, özel misyon yüklediği insanlar (ör. Napoléon) aracılığı ile yeryüzünde
etkinlik gösteriyordu. İsa’nın yeryüzüne indiği gün, iyiler, kötülerle yaptıkları savaşı kazanacaklardı. Ortak yapılan ayinler, yeni bir mezhep oluşturma çabaları gibi algılandı ve Towianizm tepki gördü. Andrzej Towiański için Rus ajanı bile dendi. Pek çok edebiyat eleştirmeni tarafından da, Mickiewicz’in esinlerine ve dehasına fren koyduğu
düşüncesi ile eleştirildi, Towiański. (Çünkü Mickiewicz, Pan Tadeusz’tan sonra bir baş yapıt daha verememiştir.)
• Mickiewicz, Towianizm’i College de France’daki derslerinde hararetle anlatmaya
başlayınca, işinden oldu. 1848 yılında bir lejyon kurmak amacıyla İtalya’ya geldi. Ama bu girişimi bazı çevrelerce hoş karşılanmadı. Papanın onayını almak istediyse de, Towianizm ile olan bağlantıları yüzünden bu arzusunu da gerçekleştiremedi. Mickiewicz’e yalnızca gençler destek oldular ve geleceğin lejyonunu bir kaç gönüllü ile böylece kurdu. Lejyonun kurallarını belirleyerek “Kurallar Listesi” (Skład Zasad) adı altında yayımladı. Din kitabı üslubu ile yazılmış bu kitapta, Polonya’nın ülkelerin ve halkların Mesihi olduğunu belirtiliyor; tüm vatandaşların eşitliği, Polonya’da yaşayan Yahudi ve Slavların diğer vatandaşlarla eşit haklara sahip olmaları, kadınların, kanun karşısında erkeklerle eş tutulmaları, köylülerin azad edilmeleri isteniyordu. Bu proje o dönemlerde, çağdaşları arasında fazla tutulmadı. Ancak bu girişimin başarısız olması, Mickiewicz’i politik
etkinliklere kapılmaktan alıkoymadı.
• 1849 yılında “Trybuna Ludów” (Tribune des Peuples) (Halkların Kürsüsü) redaktörü olarak politik çalışmalarına devam etti. Bu dergi, despotluğa karşı savaşan halkların yayın organı oldu. Ne ki, Fransız hükümetine karşı güttüğü karşıt politikalar ve yayımladığı radikal makaleler yüzünden kapatıldı. Derginin kapanması demek, Mickiewicz’in altı çocuğu ve hasta karısı ile yine işsiz olarak ortada kalması anlamına geliyordu.
• 1853’de arkadaşlarının yardımı ile Paris’te Arsenal Kütüphanesinde çalışmaya başladı. 1855’in Mart ayında eşi Celina öldü.
• Çekilen bunca acı, büyük şairdeki yursever duyguları ve özgürlük adına savaşma arzusunu köreltememişti. Rus-Türk savaşından yararlanarak 1855’in Eylül başında İstanbul’a geldi. Burada, Türk ordusu yanında Ruslara karşı savaşacak Polonya Lejyonu’nu
kurmakla görevliydi. Ancak burada da, tıpkı İtalya’da olduğu gibi, bazı çevrelerce engellenmek istendi. Resmi kaynaklara göre, 26 Kasım 1855’de İstanbul’da kolera salgını sırasında hastalanarak
öldü. Resmi olmayan kaynaklara göre ise, muhaliflerince zehirlendi.
Naaşı, Paris yakınlarındaki Montmorency mezarlığına gömüldü, 1890’da da Krakov- Wawel’e nakledildi.
• Büyük şairin ölümü, ülke içindeki vatandaşları ve ülke dışındaki göçmen vatandaşları arasında büyük üzüntü uyandırdı. Zygmunt
Krasiński’nin A. Sołtan’a yazdığı bir mektupta “Hepimiz ondan çıktık”
(My z niego wszyscy) diye belirttiği gibi, büyüklüğü tartışılmayacak çağlar üstü bir şair olan Mickiewicz’in yaşamındaki çelişkilerin en ilginci, Avrupa’nın hemen her köşesini gördüğü halde, uğrunda can verdiği ülkesinin başkenti Varşova’yı ve ikinci büyük kenti Krakov’u hiç görmeden ölmüş olmasıdır.
• Towianizm’e olan inacının Mickiewicz’in esin perisini öldürdüğü söylenir. Oysa “erken gelen ölümü olmasa, Mickiewicz’in şiirden, düzyazıya geçiş yaptığına tanık olacaktık. Böylesi bir gelişmeyi Puşkin’de, Hugo’da, Alfred de Vigny’de ve hepsinden önce de W.Scott’da görüyoruz.
Kaynak
• Taluy YÜCE, Neşe. Polonya Edebiyatında Aydınlanma, Romantizm, Realizm. Ankara:
Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002.