\
_________
Eski İstanbuldan manzaralar
*\ nU
j
Meşhur
Zurnacı
Arap Mehmet
Mesire!erde, mayhcmelerde değil, onu asıl,
sabaha karşı Kalamış koyun ia clinlema i idi
Eski îstanbullulann, hele ho vardalık âlemlerinde dolaşanların tanımamasına imkân yoktur: Rah metli Zurnacı Arap Mehmet, es ki Istanbulun maruf simaların- dandı. Istanbulun hemen her ye rinde, Sanyerde Sulardan Büyük' Çamlıca eteğinde Tomruk suyuna, Kehalbağmdan Mama çayırına kadar her yerinde görünürdü. Fakat, en çok boy gösterdiği yer Kadıköy ü idi.
Usküdarda, Selâmsızda oturur du. Fakat, gece gündüz Kadıkö- yündeydi. Zaten, evine haftada ya bir, ya iki uğrardı. Evine gidince de, çaçaron bir kadın olan karı sının, Mehmedin üzerinde ne ka dar para varsa aldıktan sonra so kağa attığını söylerlerdi. Şurada burada, nerede akşam orada sa bah, dolaşıp dururdu. Bu haline bakanlar, onu belki, aile his ve muhabbetinden mahrum zanne derlerdi. Fakat, kafiyen! Yine zurnacı olan delikanlı oğlunu vu rup öldürdükleri zaman, günlerle döğünüp gözyaşı dökmüş, elemi ni, elindeki zurnası ile terennüm edip avunmaya uğraşmıştı.
Orta boyilî; âdeta yapılı, fazla esmer, çiçek bozuğu, siyah, bur ma bıyıklı, çok hassas, içli vefa kâr ve pek sevimli bir adamdı. Vişne çürüğü hasırsız ve kalıpsız fesini yana yıkar, pantalonunun paçalarını çoraplarının içine so- ikar, zurnasını iç cebine, koltuğu nun altma yerleştirir, zurnanın çanağı, ekseriya, göğsünde görü nürdü.
«Zurnada peşrev olmaz, ne çı karsa bahtına...» derler. Arap Mehmet, zurnada peşrev de, se maî de, beste de, şarkı da çalardı. Ayrıca, Cezayir marşından Sivas topol marşına kadar bütün marş ları da...
berikine de ısmarlardı. Zevk ehli kimseler, kır âlemlerine, köşkle rine götürürler, içki âlemlerinde dinlerlerdi.
Fevkalâde zuma çalardı. Ba- zan, şevke gelirse, zurnanın ça nağına ipek mendil tıkıyarak se sini buğuklaştırır, yahut çanağı leğenle getirilen suya daldırır, öy le çalardı. Fakat, Arap Mphmedin en zevkle dinlenildiği yer, sabaha karşı, Kalamış koyu idi. O, yaz gecelerinde, ekseriya, her yer ka pandıktan sonra, şişesini alıp Ka- lamışa gider, pabuçlarını çıkarır, paket taşlarının üzerine oturup ayaklarını suyar sokar, bir taraf tan rakı içer, bir taraftan denize karşı zurna çalardı. Burada, ken di zevki için çalar, onun için de pek zevkle dinlenirdi.
Rahmetli Arap Mehmet, tok
gözlü, gani gönüllü, hassas, fakat her sanatkâr gibi muztarip, sıkın tılı ve sinirli idi. Bir gün, iskele ye inerken, Hilâliahmer merkezi nin altındaki şimdi pastahane olan kahveye uğramış. Biraz zurna çaldıktan sonra, tabakla, para top- ' lamaya kalkmış. Fakat, kimse al- | dııap para vermemiş. Mehmet si nirlenmiş. Kahveciye getirip taba- } ğı geri verirken, cebindeki bozuk paraları çıkarmış; tezgâhın üze rine atmış:
— Buradaki beylerin hepsine benden birer kahve yap! demiş ve kahveden çıkmış.
Zurnacı Arap Mehmedin Tom ruk suyuna ait bir hâtırasını da başka bir yazımda anlatacağım...
DAİM ORUÇLU
Mevsime göre, Papazın bağın dan, Dalyan gazinosundan tutun da, Mardiğin, Markann, Sağır Kostinin meyhanesine kadar her yere uğrar, zurna çalar, para top lar, topladığı para ile de, yumruk I
mezesi ile rakı içer, ötekim
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi