• Sonuç bulunamadı

1276 – 1281 / 1859-1864 tarihli 18 numaralı Erzurum Vilâyet Ahkâm Defterinin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1276 – 1281 / 1859-1864 tarihli 18 numaralı Erzurum Vilâyet Ahkâm Defterinin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi"

Copied!
481
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1276 – 1281 / 1859-1864 TARİHLİ

18 NUMARALI ERZURUM VİLÂYET AHKÂM DEFTERİNİN

TRANSKRİPSİYONU VE DEĞERLENDİRİLMESİ

Gülden SUBAY

Yüksek Lisans Tezi Tarih Anabilim Dalı

Doç. Dr. Yakup KARATAŞ

2019

(2)

T.C.

AĞRI İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALİ

Gülden SUBAY

1276 – 1281/ 1859 – 1864 TARİHLİ

18 NUMARALI ERZURUM VİLÂYET AHKÂM DEFTERİNİN

TRANSKRİPSİYONU VE DEĞERLENDİRİLMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ TEZ YÖNETİCİSİ Doç. Dr. Yakup KARATAŞ

(3)
(4)

T.C.

AĞRI İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

06/11/2019

TEZ ETİK VE BİLDİRİM SAYFASI

SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğine göre hazırlamış olduğum “ 1276-1281/ 1859-1864 Tarihli 18 Numaralı Erzurum Vilâyet Ahkâm Defterinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi” adlı tezin tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya kaynak gösterdiğimi taahhüt eder, tezimin kağıt ve elektronik kopyalarının Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü arşivlerinde aşağıda belirttiğim koşullarda saklanmasına izin verdiğimi onaylarım.

Lisansüstü Eğitim-Öğretim Yönetmeliğinin ilgili maddeleri uyarınca gereğinin yapılmasını arz ederim.

 Tezimin tamamı her yerden erişime açılabilir.

 Tezim sadece Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi yerleşkelerinden erişime açılabilir.

 Tezimin 3 yıl süreyle erişime açılmasını istemiyorum. Bu sürenin sonunda uzatma için başvuruda bulunmadığım takdirde, tezimin tamamı her yerden erişime açılabilir.

(5)

İÇİNDEKİLER ÖZET... I ABSTRACT ... II KISALTMALAR DİZİNİ ... III ÖNSÖZ ... IV GİRİŞ ... 1 1. Araştırmanın Amacı ... 1 2. Araştırmanın Yöntemi ... 1 3. Kaynaklar ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM TANZİMAT DÖNEMİNDE OSMANLI MERKEZ VE TAŞRA İDARESİ ... 3

1.1. Osmanlı Merkez Teşkilatı ... 3

1.2. Osmanlı Taşra Teşkilatı ... 7

1.3. Arazi Kanunnâmesi (6 Haziran 1858) ... 14

1.4. Erzurum Vilâyeti’nin Tarihçesi ... 17

İKİNCİ BÖLÜM DEFTERHÂNE VE AHKÂM DEFTERLERİ... 20

2.1. Divân-ı Hümâyun ... 20

2.2. Defterhâne-i Âmire ... 23

2.3. Hazine-i Evrak ve Osmanlı Arşivciliği ... 25

2.4. Ahkâm Defterleri ... 28

2.4.1. Gelişim Seyri Bakımından Ahkâm Defterleri ... 29

2.4.2. Âhkâm Defterlerinin Biçimsel Özellikleri ve Yazı Türü ... 32

2.4.3. Ahkâm Defterlerinin Muhtevası... 34

2.4.4. Ahkâm Defteri Tutulan Bölgeler ... 38

2.5. 18 Numaralı Erzurum Vilâyet Ahkâm Defteri ... 38

2.5.1. Defterin Fiziki Özellikleri ... 38

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 18 NUMARALI ERZURUM VİLÂYET AHKÂM DEFTERİNİN ÖZET VE TRANSKRİPSİYONU ... 40

Değerlendirme ve Sonuç ... 452

(6)

EKLER ... 466 ÖZGEÇMİŞ ... 470

(7)

I

ÖZET

YÜKSEK LİSANS TEZİ

1276-1281/ 1859-1864 TARİHLİ 18 NUMARALİ

ERZURUM VİLÂYET AHKÂM DEFTERİNİN TRANSKRİPSİYONU VE DEĞERLENDİRİLMESİ

GÜLDEN SUBAY

DANIŞMAN: DOÇ. DR. YAKUP KARATAŞ Ağrı, Sayfa:464+V

Jüri: Doç. Dr. Yakup KARATAŞ Jüri: Dr. Öğr. Üyesi Sacit UĞUZ Jüri: Dr. Öğr. Üyesi Fatih ÖZTOP

Bu çalışmanın amacı 18 Numaralı Erzurum Vilâyet Ahkâm Defteri’ndeki bütün Hükümlerin Latin harflerine çevirisinin ve değerlendirmesinin yapılmasıdır.

Çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Tanzimat Döneminde Merkez ve Taşra teşkilatı hakkında bilgi verildikten sonra Erzurum Vilâyeti’nin tarihçesi ve vilâyetin Osmanlı taşra teşkilatındaki yeri ele alınmıştır. İkinci bölümde Osmanlı arşivi ve defter sistemi hakkında bilgi verilerek, ahkâm defterlerinin tanımı, gelişim seyri, biçimsel özellikleri, muhtevası ve ahkâm defteri tutulmuş olan bölgelere değinilmiştir. Devamında ise 18 Numaralı Erzurum Vilâyet Ahkâm Defteri’ndeki Hükümlerin şekli, diplomatiği ve dili açısından değerlendirilmesi yapılmıştır. Üçüncü bölümde, defterde yer alan Hükümlerin özetleri ve tam metin olarak Latin harflerine çevirisi yer almaktadır. Bu çalışma neticesinde çevirisi yapılan kayıtlar ışığında XIX. yüzyılda Erzurum Vilâyeti ve sınırları içinde bulunan sancak, kaza, nahiye ve köylere ait içtimai, idari ve iktisadi meselelere ait önemli bilgiler tespit edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Ahkâm Defterleri, Erzurum Vilâyeti, Tanzimat, Osmanlı Devleti,Hüküm

(8)

II

ABSTRACT MASTER’S THESIS

THE TRANSCRIPTION AND EVALUATIONOF THE ERZURUM PROVINCEPROVISIONS BOOK DATED1276-1281/1859-1864 NUMBERED 18

Gülden SUBAY

Supervisior: Assoc. Prof. Dr. Yakup KARATAŞ

Ağrı, Page: 464+V

Jury: Assoc. Prof. Dr. Yakup KARATAŞ

Jury: Assist. Prof. Dr. Sacit UĞUZ

Jury: Assist. Prof. Dr. Fatih ÖZTOP

The aim of this study is making the translation into Latin characters and evaluation of all judgements in the Erzurum Province Provisions Books numbered 18.

This study consist of three parts. In its first part, there are the history of Erzurum Province and the role of the province in the Ottoman Administrative organization after giving information about political situation of Ottoman State in Tanzimat era. In the second part, the definition, development process, formal peculiarities, content of the provisions book and the regions whose provisions book were kept were mentioned by giving information about the Ottoman archive and book system. Later, the evaluation of the Erzurum Province Provisions Books Numbered 18 was made in terms of judgements form, diplomatic and language. In the third part, there are the summares of the judgements being in the book and their translation into Latin characters as a full text. At the result of this study, in the light of the translated text, the important savings belonging to social, administrative and economical matters in the Erzurum province and its prefectures(sancak), provinces(kaza), sub-districts(nahiye) and the villages(köy) in the XIXth�century were determined.

Key Words: Provisions Book, Erzurum Province, Ottoman State, Tanzimat Era, Judgement.

(9)

III

KISALTMALAR DİZİNİ

A. DVNS. AHK. ER. d. : Bâb-ı Âsafî Divan-ı Hümayûn Erzurum Ahkâm Defteri

BOA. : Başbakanlık Osmanlı Arşivi

BEO. : Bâb-ı Âli Evrak Odası Belgeleri

Bkz. : Bakınız

c. : Cilt

Çev. : Çeviren

DİA. : Diyanet İslam Ansiklopedisi

İ.A. : Mili Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi

MEB. : Milli Eğitim Bakanlığı

s. : Sayfa

S : Sayı

TDV. : Türkiye Diyanet Vakfı

TTK. : Türk Tarih Kurumu vb. : Ve benzeri vs. : Vesaire Yay. : Yayınları Yy. : Yüzyıl HİCRİ AYLAR M. : Muharrem S. : Safer Ra. : Rebîülevvel R. : Rebîülâhir Ca. : Cemâziyelevvel C. : Cemâziyelâhir B. : Receb Ş. : Şaban N. : Ramazan L. : Şevval Za. : Zilkade Z. : Zilhicce

(10)

IV

ÖNSÖZ

Bir uç beyliği olarak kurulan Osmanlı Devleti altı asırdan fazla yaşamış ve üç kıtaya hâkim olmuş, tek hanedan soyu ile yönetilmiş dünya tarihinde eşi olmayan bir devlet niteliğindedir.

Bu özelliklerin temelinde ise sağlam bir merkezi yönetim ve bürokratik yapılanma mevcuttur. Bürokratik kararların alındığı en önemli kurum hiç şüphesiz Divan-ı Hümayûn’dur. Buralarda alınan karalar ve görüşülen meseleler belirli adlarla, belirli defter serilerine tarih sırasına ve ilgili olduğu bölgeye göre yazılıp kaydedilirdi. Bu defterlerin en önemlilerinden biri de Ahkâm Defterleridir. Bu defterlerde yerinde halledilemeyen meselelerin çözümü için halkın merkeze ya direkt olarak ya da arz-ı hâl ile ulaştırdığı şikâyetlere dair çözümler kayıtlıdır.

Osmanlı Devleti’nin en önemli yargı ve karar organı olan Divan-ı Hümayûn’da ortaya çıkan ferman, Hüküm ve benzeri belgeleri ihtiva eden Ahkâm Defterleri, tutuldukları bölgelerin idari, sosyal ve de ekonomik yapısına ışık tutacak nitelikte arşiv kaynaklarıdır.

Bu çalışmaya konu olan 18 Numaralı Erzurum Vilâyet Ahkâm Defteri, 1859-1864 tarihleri arasında Erzurum Vilâyeti ve ona bağlı sancaklar, kazalar ve diğer idari yapılanmalarda meydana gelen ve yerinde halledilemeyen meselelerin çözüme kavuşturulması için halkın direkt merkeze yaptığı müracaatlar veya padişahın yetki verdiği kurum veya kişilere yaptığı başvurular neticesinde gündeme alınıp, çözüme kavuşturulan meselelerle ilgili Hükümleri ihtiva etmektedir.

Bu çalışmada defterde bulunan bütün Hükümlerin Latin harflerine çevirisi mevcuttur. Okunmayan veya doğru okunduğu kesin olmayan yerler soru işareti(?) ile silik olan yerler ise üç nokta (…) ile gösterilmiştir. Uzun hecelerde uzatma işareti (^) kullanılmıştır. Farsça kelimelere ism-i fâil manası katan ekler bir önceki kelimeden tire eki (-) ile ayrılmıştır. Sonu d veya b ile biten Arapça kökenli kelimelerde de orijinal özellik korunmuştur.

Bu çalışmanın hazırlanmasında, konunun tespitinde, arşiv belgelerinin kullanımını ve çözümlenmesi dâhil olmak üzere her safhada yardım ve desteklerini esirgemeyen danışman hocam Doç. Dr. Yakup KARATAŞ’a, çalışmam boyunca bana ve çocuklarıma maddi ve manevi her açıdan destek olan annem Hazal GÜLER’e,

(11)

V

babam Mehmet GÜLER’e, kardeşlerime ve yengeme teşekkürü borç bilirim. Ayrıca kaynaklar ve belgelerin bulunması ve temini açısından çok destek gördüğüm Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitei Kütüphanesi’nin müdürü ve personeline de çok teşekkür ederim.

Ağrı- 2019

(12)

1

GİRİŞ 1. Araştırmanın Amacı

Bu çalışma öncelikle 18 Numaralı 1859-1864 Tarihli ErzurumVilâyet Ahkâm Defteri’nin Latin harflerine çevrilerek çalışılan dönemde adli, idari, siyasi ve içtimai alanda Tanzimat ve Islahat Fermanlarının etkileri ile ilgili somut verilere ulaşmayı amaç edinmiştir. 1839-1876 yıllarını kapsayan ve Tanzimat Dönemi olarak adlandırılan bu dönemde Osmanlı Devleti’nde her alanda hızlı bir değişim ve yenilenme süreci yaşanmıştır. Genel olarak Osmanlı Devleti özelde ise Erzurum Vilâyeti bağlamında taşra idari tarzında yaşanan değişimlerin topluma yansıması hakkında önemli bilgilere ulaşmak amacıyla çevirisi yapılan defterdeki Hükümlerden belli bazı çıkarımlar sağlanması hedeflenmiştir. Bu çıkarımlar doğrultusunda Osmanlı Merkez ve Taşra teşkilatında Tanzimat Döneminde amaçlanan düzenin yerleşip yerleşmediği hakkında önemli fikir sahibi olmak mümkün olacaktır.

2. Araştırmanın Yöntemi

Bu çalışmada nitel veri araştırması yapılarak gerekli bilgi ve belgeler elde edilmiştir. Araştırma esas olarak Başbakanlık Osmanlı Arşiv belgelerine dayanmaktadır. 18 Numaralı Erzurum Vilâyet Ahkâm Defteri’nin transkripsiyonu yapılarak çalışmanın esası oluşturulmuştur. Daha önceden Ahkâm defterleri ile ilgili yapılmış olan yüksek lisans ve doktora tezlerinden yararlanılmıştır. Tanzimat Dönemi ile ilgili kaynaklar taranmıştır.Bu dönem ile ilgili kitaplar, dergiler ve tez çalışmaları incelenmiştir. Ayrıca ansiklopedilerden ilgili maddeler taranarak gerekli bilgiler elde edilmiştir.

3. Kaynaklar

Bu çalışmada kullanılan en önemli kaynak Başbakanlık Osmanlı Arşiv kayıtlarından olan 18 Numaralı Erzurum Vilâyet Ahkâm Defteri’dir. Bu defterin Latin harflerine çevirisi yapılarak hem dönem ile ilgili hem de adli, idari, siyasi ve sosyal hayat ile ilgili önemli verilere ulaşılmıştır. Çalışmanın Birinci bölümünde Tanzimat dönemi merkez ve taşra idari tarzı ile ilgili olarak Tanzimat I adlı eserdeki makalelerden yararlanılmıştır. Musa Çadırcı’nın Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal

(13)

2

Yönetimde Yasal Düzenlemeler” adlı bölümlerinden yaralanılarak taşra teşkilatı ve kurulan meclisler hakkında önemli bilgiler elde edilmiştir. Ali Akyıldız’ın Osmanlı

Bürokrasisi ve Modernleşme adlı kitabı ile Osmanlı Merkez Bürokrasisi adlı

kitabından yaralanılarak Tanzimat Döneminde Merkez Teşkilatında yaşanan gelişim ve değişim ile ilgili önemli bilgilere ulaşılmıştır. 1858 Tarihli Arazi Kanunnâmesi ile ilgili olarak Halil Cin’in Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması adlı eserinden ayrıca Ömer Lütfi Barkan’ın “Türk Toprak Hukuku Tarihinde Tanzimat ve 1274(1858) Tarihli Arazi Kanunnâmesi” adlı makalesinden yaralanılmıştır. Ayrıca İlber Ortaylı’nın Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri ve Türkiye Teşkilât

ve İdare Tarihi adlı eserlerinden de fayda sağlanmıştır.

Erzurum’un tarihçesi yazılırken İbrahim Hakkı Konyalı’nın Abideleri ve Kitabeleri

ile Erzurum Tarihi adlı kitabı, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları İslâm

Ansiklopedisinde Cevdet Küçük’ün yazdığı Erzurum maddesi ve İslâm Ansiklopedisi’nde Besim Darkot’un yazdığı Erzurum makalesinden yararlanılmıştır.

İkinci Bölüm hazırlanırken İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı adlı kitabından Divân-ı Hümâyun ve Divân’ın gelişimi ile ilgili bilgilerden yaralanılmıştır. Tufan Gündüz’ün editörlüğünde hazırlanan Osmanlı Teşkilât Tarihi El Kitabı’ndan Mustafa Alkan’ın yazdığı Osmanlı Devleti’nde Merkez Teşkilâtı bölümünden yararlanılmıştır. Ayrıca Ahmet Mumcu’nun Divân-ı Hümayun adlı kitabından da gerekli bilgiler temin edilmiştir.

Bunlar dışında Türkler Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi ve Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedilerinden de yararlanılmıştır.

(14)

3

BİRİNCİ BÖLÜM

TANZİMAT DÖNEMİNDE OSMANLI MERKEZ VE TAŞRA İDARESİ 1.1.Osmanlı Merkez Teşkilatı

Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren padişah ve onun mutlak vekili olan sadrazamın elinde bulunan yetkileri Divân-ı Hümâyun denilen yüksek bir kurul ile paylaştığı ve bu kurul aracılığıyla yürüttüğü görülmektedir.1Orhan Bey döneminde var olduğu tespit edilen Divân-ı Hümâyun,Fatih Sultan Mehmeddönemine gelinceye kadar olgunlaşmış, kurumlaşmış ve belirli teşrifat kuralları uygulanmaya başlanmıştır.2

XV. Yüzyıldan itibaren daha da güçlenen ve gelişen Divân-ı Hümâyun, bu güçlü konumunu XVII. Yüzyıl sonuna kadar korumuştur. Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde her gün toplanan Divan, daha sonra haftada dört gün, sonra da haftada iki gün toplanmıştır. XVIII. Yüzyıla gelindiğinde ise üç ayda bir toplanan, Kapıkulu askerlerine “mevacib” dağıtımı yapılan ve gelen elçileri kabul etmekle görevli sembolik bir kuruma halini almıştır.3

Bu yüzyıldan sonraDivân-ı Hümâyun’un yetkileri yavaş yavaş Veziriazamın İkindi Divanına devredilmeye başlanmıştır. Böylece İkindi divanı ya da Babıâli, veziriazamın hâkim olduğu ve öne çıktığı bir kurul halini almıştır.4

Divân’ın esas fonksiyonlarını kaybetmesiyle birlikte devletin önemli işleri Meclis-i Meşveret denilen danışma kurullarında görüşülüp ele alınmıştır. Hükümet işleri ise sadrazamın sarayı olan Bâb-ı Ali’ye kaydırılmış ve Divân-ı Hümâyun’un kalemleri de buraya sevk edilmiştir.5

III. Selim ve II. Mahmud dönemlerinde ise toplanan Meşveret Meclisi Divân-ı Hümâyûn’un yerini alarak kurumlaşmıştır. Bu meclisin Divân’ın boşluğunudolduramaması üzerine II. Mahmud bu meclis yerine, Hükümet işlerini yürütmek amacıyla, üyeleri padişah tarafından atanan Meclis-i Vükelâ’yı ve

1 Mehmed V. Seyitdanlıoğlu, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu(Halil İnalcık,

Mehmed Seyitdanlıoğlu),2. Baskı, Phoenix Yayınevi, Ankara Eylül 2006, s.274.

2 Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun, Phoenix Yayınevi, Ankara 2007, s.1-6. 3

Ali Akyıldız, Osmanlı Merkez Bürokrasisi(1836-1856), Timaş Yayınları, İstanbul 2018, s.19.

4 Ayhan Ceylan, “Parlementoya Uzanan Süreçte Osmanlı Kamu Hukukunda “Danışma””, Türkler,

Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, C 13,s. 1059.

(15)

4

yürütmede ihtisaslaşmayı sağlamak üzere de Nezaretleri oluşturmuştur. Bu meclisin yanı sıra yasama alanında da bazı kurullar oluşturulmuştur. 1836 yılında askeri işleri düzenlemek içinDâr-ı Şûra-yı Askeri ve 1838 yılında Sadaret’e danışmanlık yapması için yüksek yürütme kurulu olan Dâr-ı Şûra-yı Bâb-ı Âlîihdas edilmiştir. Ayrıca, bu ikisinin üzerinde, Meclis-i Meşveretin de yerini dolduracak, belli çalışma kurallarına sahip bir meclis olanMeclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye 1838 yılında teşkil edilmiştir.6 Oluşturulan bu kurulların farklı görevlerinin olması; yönetim, adalet, eğitim ve askeri alanlarda yapılacak yeniliklerin belirlenmesi ve belli kuralların oluşturulması için görevlendirilmesi ile hukuk devleti olma yolunda önemli hamleler yapılmıştır.7 II. Mahmud’un giriştiği yeniliklerin devamından olan Tanzimat Dönemi, 3 Kasım 1839’da ilân edilen Gülhâne Hatt-ı Hümâyun’u ile başlamakta ve 1876 yılında I. Meşrutiyetin ilânına dek sürmektedir.8

Tanzimat’ın ilânından hemen sonra, yeni yetkilerle güçlendirilen Meclis-i Vâlâ, genel olarak Tanzimat Fermanı’nda vaadedilen yeniliklerin planlanıp uygulanmasını sağlamıştır.9

Meclis, ilk zamanlar belli bir çalışma düzeni oluşturmamıştı. Bu ilk döneminden sonra, Tanzimat ile beraber yüklenmiş olduğu yeni görevlerden dolayı belli bir çalışma düzenini sağlamak zorunda kalmıştır. İlk olarak Tanzimat Fermanı’nın ilânından hemen sonra yapılan düzenlemeler yapılmış, bununla birlikte zamanlameclisin üye seçimini ve çalışma esaslarını düzenleyen çeşitli nizamnameler de ihdas edilmiştir. Nizamnameler ile Meclis-i Vâlâ’da karar almada, ittifak-ı ârâ (oybirliği) yerine, ekseriyet-i ârâ (oyçokluğu) usulünün benimsenmesi, üyelerin düşüncelerini serbestçe ve kınanmaksızın söyleyebilmeleri, görüşülecek konuların önceden üyelere bildirilmesi gibi müzakere ve karar sürecine ilişkin Hükümler, bunun yanında, gerektiğinde bazı konularda komisyonlar oluşturulması hususları düzenlenen önemli konulardan bazılarıydı. Mülkî, askerî, malî, iç ve dış politika alanında uzman kişiler yanında, meselelerin şeri yönünü incelemek üzere ilmiye mensupları da mecliste yer almıştır.

6 Ceylan, “Parlementoya Uzanan Süreçte Osmanlı Kamu Hukukunda “Danışma”. s.1078.

7 Musa Çadırcı,” Tanzimattan Cumhuriyete Ülke Yönetimi”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye

Ansiklopedisi, İletişim Yayınları İstanbul 1985, C 1 s.210.

8 Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Türk Tarih

Kurumu Basımevi, Ankara 1997, s.181.

(16)

5

1856 Tanzimat Fermanı ile birlikte Meclis-i Vâlâ’ya gayrımüslim üyeler de alınmaya başlanmıştır. Tanzimat’ın planlayıcısıve uygulayıcısı olan bu meclis; Meclis-i Umûmî toplantılarında görüş bildirme, kanunlara aykırı davranan kamu görevlilerini yargılama, diğer meclislerde alınan kararlara son şekliniverme gibi Tanzimat Fermanı ile belirtilen alanlarda gerekli olan kanun ve tüzükleri hazırlanmasını ve uygulanmasını kontrol etme gibi istişârî, idarî, icraî, yargısal ve örfî hukuk alanında yasama yetkisine haiz olmuştur.10Tanzimat’ın ilânı ile birlikte hemen her önemli sorunun çözümlenmesi için çeşitli meclisler oluşturulmuş, bu meclislerin aldıkları kararlar ve öneriler, Meclis-i Vâlâ’nın onayından geçtikten sonra yürürlüğe girmiştir.11

Meclis-i Vâlâ, gittikçe artan yoğun iş yükünü kaldıramaz duruma gelince yeni bir meclise ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır. İç çekişmeler ve rüşvetle mücadele edilmesi gibi nedenler de böyle bir organaduyulan ihtiyacı arttırmıştır. Bu mesele Babıâli’de toplanan Meclis-i Umûmî’de görüşüldükten sonra yeni bir meclisin kurulması kararlaştırılmıştır.12

Böylece, 26 Eylül 1854’de Meclis-i Âlî-i Tanzimat adlı yeni bir meclis kurulmuş ve Meclis-i Vâlâ’nın nizamnameler ve kanun tasarıları hazırlama görevi bu meclise devredilmiştir.13

Bu yeni meclis çalışmalarını 9 Eylül 1861 tarihine kadar sürdürmüş fakat istenilen sonuç elde edilemeyince Meclis-i Âli-i Tanzimat, Meclis-i Vâlâ ile birleştirilmiştir.

Meclis-i Vâlâ yeniden düzenlenerek, Kanun ve nizamnâmeleri hazırlamakla görevli Kavânin ve Nizâmat Dairesi, Mülkî ve idarî işlerin kararlaştırılarak uygulandığı Umûr-ı İdare-i Mülkiye Dairesi ve yüksek temyiz ve idari yargıya bakan Muhakemat Dairesi olmak üzere üç daireye ayrılmıştır.14 Tanzimat Meclisi olarak döneme damgasını vuran Meclis-i Vâlâ 1868 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Kuruluşundan itibaren pek çok değişiklikler geçiren meclis son olarak Şûrâ-yı Devlet ve Divan-ı Ahkâm-ı Adliye olarak ikiye ayrılmıştır.15

4 Mart 1868 tarihinde Şûrâ-yı Devlet ve Divan-ı Ahkâm-ı Adliye denilen meclisler kurulmuştur. Meclis-i Vâlâ, böylece lağv edilmiştir.1 Nisan 1868’de yayınlanan

10 Ceylan, “Parlamentoya Uzanan Süreçte Osmanlı Kamu Hukukunda “Danışma”s.1062. 11 Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, s.189. 12

Ceylan, “Parlamentoya Uzanan Süreçte Osmanlı Kamu Hukukunda “Danışma”s.1063.

13 Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, s.189.

14 Abdülmecit Mutaf, “Şûra-yı Devlet”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, C 13, s.1080 15 Ceylan, “Parlamentoya Uzanan Süreçte Osmanlı Kamu Hukukunda “Danışma”s.1064.

(17)

6

ı hümayun ile Şûrâ-yı Devlet adında bir meclis teşkil edildiğini belirten Şûrâ-yı Devlet Nizamnamesi yayınlanmıştır.16

Şûrâ-yı Devlet bu nizamnamede belirtildiğine göre, her biri bir başkanın yönetiminde ve onar üyeden oluşan beş daireye ayrılmıştır. Bunlar; Mülkiye-Zabıta-Harbiye Dairesi, Maliye ve Evkaf Dairesi, Adliye Dairesi, Nafia-Ticaret-Ziraat Dairesi, Maarif Dairesi olmuştur. Daha sonra yapılan bir değişiklikle Mülkiye ve Maarif Daireleri birleştirilerek Dâhiliye ve Maarif Dairesi adıyla yeni bir daire oluşturulmuştur.10 Mayıs 1869 tarihinde törenle açılan Şûra-yı Devlet’in görevleri kanun ve nizamnâme tasarılarını hazırlamak, mülkî işleri incelemek, adlî makamlar arasındaki ihtilafları çözmek, Hükümetle halk arasındaki davalara bakmak, kanun metinlerini yorumlamak, devlet memurlarının durumlarını inceleyip gerektiğinde onları yargılamak, muhtelif konularda sorulan sorular hakkında görüş bildirmek, 1864 Vilâyet Nizamnâmesi’ne göre her vilâyette yılda bir defa toplanan umumi meclislerin düzenlediği mazbataları müzakere edip gerekli karar ve tedbirleri almak şeklindeydi.17

Divân-ı Ahkâm-ı Adliye ise Osmanlı Devleti’nin ilk temyiz mahkemesi olarak kurulmuştur.18

Daha sonra nezaret halini alan bu kurumun başkanı, hem adlî teşkilâtın hem de yüksek mahkemenin başkanlığı görevlerini yürütmüştür. Ancak yürütme ile yargın başkanının aynı kişi olmasının sakıncalı bulunması nedeniyle yüksek mahkemeden ayrılarak 1875 yılında Adliye Nezareti oluşturulmuştur. Zamanla nezaretin alt birimleri de kurulmuştur. Bu arada ticaret ve nizamiye mahkemeleri de bu nezarete bağlanmıştır.

Bunlar dışında 3 Kasım 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilânı ile birlikte yeni bir şekil alan Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye ile birlikte onun da üzerindeolacak bir meclis daha kurulmuştur. 1855 yılında hissedilen ihtiyaç üzerine, olağanüstü hallerde toplanabilecek olan ve Heyet-i Vükelâ, Meclis-i Tanzimat, Meclis-i Vâlâ üyeleri ile üst düzey bürokratların katıldıkları Meclis-i Hass-ı Umûmî ya da Meclis-i Vâlâ-yı Umûmî de denilen bir meclis kurulmuş ve bu meclis 1839-1876 yılları arasında Tanzimat meclisleri içinde en yüksek danışma ve karar organı görevini

16 Mutaf, “Şûra-yı Devlet”,s.1080.

17 Ali Akyıldız, “Şûrâ-yı Devlet” DİA, İstanbul 2010, C 39, s.236. 18 Mehmed Akif Aydın, “Divân-ı Ahkâm-ı Adliyye” DİA, C 9, s.387-388.

(18)

7 yürütmüştür.19

1.2.Osmanlı Taşra Teşkilatı

Osmanlı Devleti’nin sınırları genişledikçe merkeze uzak olan idari birimler taşra olarak adlandırılmıştır. Böylece Osmanlı Devleti idari yönetim açısından Merkez ve Taşra olmak üzere ikiye ayrılmıştır.Tanzimat sonrası Osmanlı Taşra yönetimi hiyerarşide yukarıdan aşağıya doğru vilâyet, livâ, kaza, nahiye ve köy olarak teşkilatlandırılmıştır.20

Köylerin biraraya gelmesiyle nahiyeler, nahiyelerin birleşmesiyle kazalar, kazaların biraraya gelmesiyle livâlar ve son olaraklivâların birleşmesiyle vilâyetler oluşturulmuştur.21

Gülhane Hatt-ı hümâyûnu’nun öngördüğü yeniliklerin ilk adımı olarak gelirlerin arttırılması yani mali sistemde reform yapmak olmuştur. İdaredeki düzenleme ve reform, mali merkeziyetçilik sistemini getirmeyi amaçlamıştır.22 Bu amaçla vergilerin belirlenmesi ve toplanması için taşraya vali derecesinde yetkili Muhassıl-ı

Emval denilen görevliler gönderilmiştir. Meclis-i Vâlâ’da alınan karar gereği hazine

gelirleri mültezimlerden alınarak İltizam usulünden vazgeçilmiştir.23

Bunun yerine vergiye esas olacak emlâk ve nüfus sayımı yapılarak, çeşitli adlarla alınan vergiler yerine, herkesin gücüne göre belirli miktarda tek bir vergi alınacaktır. Karar gereği her türlü gelir, doğrudan merkezi hazine adına toplanacak ve giderler de buradan karşılanacaktır. Bu vergi reformunun uygulanması için Hükümet tarafından atanan muhasıllar yanlarında bir mal kâtibi, bir emlâk kâtibi ve bir tane de nüfus kâtibi ile birlikte 1840 yılından itibaren eyaletlerde göreve başlamışlardır. Muhassıllar ve maiyetinde bulunan kâtiplerin görevlendirildiği, her sancak merkezinde vergilerin belirlenip toplanması ve diğer önemli işlerin görüşülüp karara bağlanması amacıyla

Muhassıllık Meclisleri oluşturulmuştur.24

19

Ceylan, “Parlamentoya Uzanan Süreçte Osmanlı Kamu Hukukunda “Danışma”,s.1067.

20 İlber Ortaylı, Türkiye Teşkilât ve İdare Tarihi, Cedit Neşriyat, Ankara 2012, s.498.

21 İbrahim Solak, Osmanlı Teşkilât Tarihi El Kitabı(Ed. Tufan Gündüz), Grafiker Yayınları, Ankara

2017, s.84.

22

İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri(1840-1880), TTK Basımevi, Ankara 2011, s.32.

23 Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal Ve Ekonomik Yapısı, s.208. 24 Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal Ve Ekonomik Yapısı, s. 209.

(19)

8

Bu memurlar dışında o memleketin hâkimi, müftüsü, asker zabiti ve ileri gelenlerden dört kişinin katıldığı bu meclis on kişiden oluşacak, gayrimüslim ahalinin olduğu yerlerde metropolid veya hahambaşı gibi ruhani veya dini reisler ile iki nefer kocabaşılar da yer alacaktır. Bu meclis haftada 2-3 gün toplanarak, vergi tahriri ile memleketin diğer özel ve genel sorunlarını, vergi salınmasını ve giderlere ilişkin konuları görüşeceklerdir.25

Kurulan bu sistemden beklenen fayda sağlanamadı, vergi gelirleri istendiği gibi toplanamadı, birçok yörede karışıklıklar çıktığı için 1842 yılında bu kurum kaldırılmıştır. 1842 yılında yeni bir düzenlemeye gidilerek, birkaç köyün bağlandığı, köyle sancak arasında yeni bir idari birim olarak kaza teşkilatı oluşturuldu. Buraların halk tarafından seçilen Kaza Müdürü denilen kimseler tarafından yönetilmesi sağlandı. Bunlar yapılırken sancak idaresi çok fazla değişikliğe uğramadı. Muhassıl yerine yine merkezden atanan Kaymakamlar yönetime geçti.Bu düzenlemenin en belirgin özelliği, ilk kez Kaza’nın idari bir birim olarak taşra teşkilatında yer almasıdır.26

Muhassıllık kaldırılınca, meclislerin adları da değiştirilmiş ve bunlar Memleket

Meclisleridiye adlandırılmıştır. Fakat bu meclislerin işleyiş ve yapısında önemli bir

değişikliğe gidilmemiştir. Memleket Meclisleri 15 Ocak 1849’da yayınlanan bir talimatnâme ile Eyalet Meclisleri adını almıştır. Sancak merkezlerinde ise Küçük

Meclisler’in kurulması kararlaştırılmıştır. Meclis-i Vâlâ tarafından hazırlanan ve

Sultan Abdülmecid’in onayı ile 1 Ocak 1849’da yürürlüğe giren Eyalet Meclisleri Nizamnâmesi ile eyalet merkezlerinde birer Eyalet Meclisi kurulmuş; vali, defterdar, kaymakam ve kaza müdürlerinin görevleri yeniden belirlenmiştir.27

Bu nizamnâme ile Eyalet Meclislerine verilen belli başlı görevler şunlardır; meclisler, yönetimin her basamağında görev alanları denetleyecek, suç işleyenler hakkında gerekli işlemlerin yapılmasını sağlayacaklardır. Halkın can, mal ve ırz güvenliğinin sağlanması için her türlü tedbiri aldıracaklardır. Sağlık, eğitim-öğretim faaliyetleri ile yakından ilgileneceklerdir. Halkın refahı için gerekenler yapılacak, onarım ve yapım işleri takip edilecektir. Eyalet Meclislerinin kuruluş, görev ve

25

Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri(1840-1880), s.34.

26 Murathan Keha, “Islahat’tan I. Meşrutiyet’e Erzurum(1856-1877)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi,

Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Erzurum 2012, s.31.

(20)

9

sorumluluklarını en ince detaylarına kadar belirleyen bu yönetmelik, yürürlüğe konduktan sonra yine istenilen sonuç elde edilemedi. Devam eden karmaşaların yanısıra vergilerin zamanında toplanamaması, can ve mal güvenliğinin sağlanamaması, rüşvet, zimmete devlet malı geçirme gibi olaylar devam etmiştir. Bu meclisler kendilerinden istenen denetleme görevini de tam anlamı ile ifa edememiştir.

28 Şubat 1856’da ilân edilen Islahat Fermanı’nda da bu konulardaki başarısızlıklar kabul edilmiş ve yeni bir düzenlemeye gidileceği bildirilmiştir. Bu amaçla 1856’dan itibaren eyalet yönetimi üzerine çalışmalar başlatılmıştır. 1863 yılının sonlarına doğru Ali ve Fuad Paşalar eyaletlerde yeniden ıslahat yapmaya karar verdiler. Eyaletlere teftiş heyetleri gönderilmekle birlikte yeni bir vilâyet nizamnâmesi de hazırlanmıştır.28

7 Cemaziyelahir 1281/ 7 Kasım 1864 tarihli Vilâyet Nizamnâmesi ile eyaletler kaldırılarak yerine livâlardan oluşan Vilâyet üniteleri getirilmiştir. Yeni nizamnâmenin hazırlanmasında Niş valisi Midhat Paşa’nın düşünce ve tecrübelerinden yararlanılmıştır. Çünkü Midhat Paşa kısa süren Niş valiliği sırasında başarılı bir yönetim sergilemiş ve eyaletin karışık durumunu düzeltmeyi başarmıştır. Bu yeni nizamnâmeyi bütün ülkede uygulamak yerine, önce pilot bölge olarak Midhat Paşa’nın yetkisi altında olacak olan; Niş, Vidin ve Silistre eyaletlerinin birleştirilmesiyle oluşturulan Tuna Vilâyeti’nde uygulanmaya başlanmıştır.29

Uygulamanın olumlu sonuçlar vermesi üzerine 1864 Vilâyet Nizamnâmesi’nin bütün ülkede uygulanmasına karar verilmiştir.1864 nizamnâmesi ile Osmanlı Devleti Avrupa’da 10 Vilâyet, 44 Sancak, Asya’da 16 vilâyet, 74 sancak, Afrika’da ise 1 vilâyet, 5 sancak olarak teşkilatlandırılmıştır. Bu düzenleme 22 Ocak 1871’e dek yürürlükte kaldıktan sonra yeniden düzenlenerek İdare-i Umumiye-i Vilâyet

Nizamnâmesi adı ile ilân edilmiştir. 1864 tarihli İdare-i Vilâyet Nizamnâmesi

Hükümlerine uygun olarak İmparatorluk vilâyet, sancak, kaza ve de köy idari birimlerini ayrılmıştır. Eyalet adı “Vilâyet” olarak değiştirilmiştir.30

Osmanlı taşra idaresinin en üst birimi olan eyaletlerin yönetimi valilere verilmiştir. Tanzimat’ın bütünüyle uygulanarak her türlü düzenlemenin yapılması, güvenliğin

28 Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal Ve Ekonomik Yapısı, s. 224-250. 29 Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri(1840-1880), s.53.

(21)

10

sağlanması, hukuk kurallarının yerine getirilerek ülkenin bayındırlığı için alınacak kararların icra edilmesi, valilerin görevleri arasındaydı. Vali, yönetimindeki eyaletin her türlü işinde asıl sorumlu ve devletin temsilcisi olmuştur.31

Valiler yetkilerini Bâbıali’nin kontrolü altında, merkezle devamlı ilişki halinde olan bir yönetici olarak kullanmıştır. Valinin maiyetindeki defterdar, ticaret ve ziraat müdürü, nüfus müdürü gibi memurlar onun kontrolü ve emrindeydiler ancak görevlerini kendileri planlıyor ve yürütüyorlardı.32

Vilâyet merkezinde Vilâyet İdare Meclisi, daha alt birimlerde de livâ ve kaza idare meclisleri mutasarrıf ve kaymakamların başkanlığında toplanıyorlardı. Bir de vilâyet yönetiminde bir tür danışma organı olan ve yılda bir kez toplanan Vilâyet Umumi Meclisi bulunuyordu. Bu meclis seçilmiş delegelerden oluşan ve sürekli toplanmayan bir organ olmuştur. Ancak Vilâyet İdare Meclisi ise büyük ölçüde merkezi Hükümetin otoritesine bağlı, yürütme yetkisi olan ve devamlı toplanan bir kurul olmuştur.

Sancak yönetimi kaymakam yerine “mutasarrıf”a bırakılmıştır. Sancaklara Livâ denilmiştir. Kaza müdürlüğü yerine Hükümet tarafından “kaymakam” atanmıştır.33 Vali ile birlikte vilâyet yönetiminde defterdâr, mektupçu, hariciye ve nafia memurları görev almaktaydı. Vilâyet İdare Meclisi’nde şeriatı ilgilendiren işleri denetlemek üzere vilayet merkezlerine gönderilen müfettiş, defterdar, mektupçu, hariciye müdürü bu meclisin doğal üyeleri olmuştur. Bu arada Müslümanları temsilen iki kişi ve gayrımüslimleri temsilen iki üye de bu mecliste görev almıştır. Vali başkanlığında çalışacak olan bu meclis önceki eyalet meclislerinin yerini almıştır. Ayrıca Vilâyet Umum Meclisi adlı yeni bir kurul oluşturulmuştur.

Vilâyete bağlı sancakların her birinden seçilecek dörder üyeden oluşan bu meclis valinin başkanlığında yılda birkez toplanıp 40 gün sürentoplantılar yapmıştır. Bu toplantılarda vilâyet sınırları içerisindeki devlet yolları ile kaza ve köylerin yolları bakım ve onarımları ile ilgili işleri, halkın dilek ve istekleri, ticaret ve ziraat ile ilgili konular ele alınarak gerekli önlemler alınıp bunlar yazılı olarak devlet merkezine bildirilmiştir. Bu düzenlemede sancak yöneticisi olan “Mutasarrıf” valinin denetiminde olarak onun emir ve direktifleri doğrultusunda çalışmıştır. Maliye işleri için “muhasebeci” görevlendirilmiştir. Sancakta da vilayette olduğu gibi mutasarrıfın

31 Çadırcı, “Tanzimattan Cumhuriyete Ülke Yönetimi”, s.214-215.

32 Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri(1840-1880), s.70.

(22)

11

başkanlığında Livâ İdare Meclisioluşturulmuştur. Ayrıca davalara bakmak üzere bir de “Temyiz Meclisi” kurulmuştur.34

Kaza yönetimi ise Hükümet tarafından atanan “kaymakam”a verilmiştir. Kaymakamın ilk derece amiri mutasarrıftır. Kazayı iki kâtip ile birlikte yönetme yetkisi kaymakama verilmiştir.

Kaza merkezinde de Kaza İdare Meclisioluşturulmuştur. Kaza yargıcı, müftü, gayrımüslimlerin dini liderleri, kâtip ve seçilen üç Müslüman üyeden oluşan bu meclis yönetimle ilgili karaları alıp uygulamayı denetlemiştir. Güvenliği sağlamak ile yetkili askerlerin amiri de kaymakam olmuştur. Kaza idare meclisleri taşra yönetim hiyerarşisi içerisinde hareket ve karar yeteneği en az olan organdı. Zira bu meclisler, en ufak meseleleri bile üst kademelere yazmak suretiyle bürokrasinin artmasına, işlerin yavaş ilerlemesine sebep olmuşlardır.35

1864 Nizamnâmesi ile köyler önceki gibi iki muhtar tarafından yönetilmiştir. İmamlar ve gayrımüslimlerin dini liderleri “ihtiyar meclisi”nin doğal üyeleri olmuştur.1864 yılında uygulanmaya başlanan Vilâyet Nizamnâmesi, meclislerde yer alacak üyelerin seçimleri ve yönetim ile ilgili konuları açıklığa kavuşturmuştur. Böylece, Tanzimat’ın ilânı ile yürürlüğe giren kuralların yeniden değerlendirilip, düzenlenmesi ile Avrupa ülkelerinde uygulanan yönetim biçimleri örnek alınmıştır.36 1864 nizamnamesi 1871’de çıkarılan İdare-i Umumiye-i Vilâyet Nizamnamesi’ne kadar yürürlükte kalmıştır.

1871 nizamnâmesi ile vilâyet,sancak, kaza ve köy yönetimi ayrıntıları ile belirtilmiş ve her kademedeki yöneticilerin görev ve sorumlulukları detaylı bir biçimde açıklanmıştır. Yenilik olarak valinin yanında bir de vali muavini görev almıştır. Vilâyet merkezinde defterdar, mektupçu, umur-u ecnebiye müdürü(yabancılarla ilgili işlerin müdürü), ziraat ve ticaret müdürü, maarif müdürü, tarik emini, defter-i hakani müdürü, emlak ve nüfus müdürü, evkaf müdürü, alay beyi gibi vilâyetin üst düzey yöneticilerinin görevlerini belirleyerek, yetkilerin nasıl paylaştırılacağı ayrıntılı olarak bu nizamnâmede belirtilmiştir.37

34 Çadırcı, “Tanzimattan Cumhuriyet Ülke Yönetimi”, s.214-215.

35 Abdullah Saydam, “Tanzimat Devri Reformları”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, C

12, s. 1339.

36 İlber Ortaylı,” I. Tanzimat Devrinde İdarî Yapı”, Osmanlı Devleti Ve Medeniyeti Tarihi,

İstanbul,1994, 1. Cilt, s. 261-283.

(23)

12

Liva denilen sancak biriminde mutasarrıf, muhasebeci, tahrirat müdürü, defter-i hakani, emlak ve nüfus memurları ile zaptiye zabitleri kendi alanlarında çalışacaklardı. Ayrıca vilâyette olduğu gibi burada da bir Livâ Meclisi oluşturulmuştur. Kaymakamın yönetimine bırakılan Kazada mal müdürü, idare kâtipleri, emlak ve nüfus memurları ve zaptiye zabiti bulunacaktı. Kaza İdare Meclisi ise yönetim, yargı ve maliye işlerinde yöneticilere yardımcı olarak, gerekli kararların uygulanmasını sağlayacaktı.38

Bu nizamnâme ile ilk kez idari bir birim olarak nahiye üniteleri de kurulacaktı. Daha evvel 1864 nizamnâmesi nahiyeden bahsetmiş fakat kuruluş şekli, organları ve yönetim usulleri hakkında hiçbir Hüküm içermiyordu. Nahiye yönetimini ve statüsünü belirleyerek daha etraflı bir şekilde düzenleyen ve taşra yönetiminin bir alt ünitesi haline getiren 1871 Nizamnâmesi olmuştur.

Bu nizamnâmeye göre nahiye yönetimine girecek köy ve çiftliklerde en az 500 erkek nüfusun olması gerekmektedir.39

Nahiyelerin kurulması için kazaların idare meclisleri, nahiyelerin merkez ve sınırlarını belirleyerek Livâ idare meclislerine sunacak, uygun görüldükten sonra vilâyet umum meclisine bildirilecekti. Bumeclisin onayından sonra padişahın bilgisine sunularak gerekli izin alınacak ve padişahın iradesiyle nahiye resmen kurulmuş olacaktı.40

Her nahiyenin bir müdürü bir de

Nahiye Meclisi vardır. Nahiye müdürünü vali tayin eder ve Dâhiliye Nezareti

onaylardı. Nahiye müdürü nahiye meclisinin başkanı olarak vilâyet yönetiminin üst kademelerine karşı nahiyenin mülki amiri olarak sorumluydu.

Nahiye meclisleri, nahiyeye bağlı köy ihtiyar meclisleri üyeleri arasından seçilenlerden oluşmakta, yönetim ve karar organı olarak müdür başkanlığında çalışmaktaydı. Yılda dört defa valinin uygun gördüğü tarihlerde toplanır, en fazla bir hafta süreyle gündemdeki konuları görüşerek, öneriler halinde kaymakama iletirdi.41 Nahiye meclislerinin görevleri; ilk olarak ahalinin verdiği para yardımlarını toplayarak veya bedenen çalışmalarını sağlayarak bazı binaları, köprüleri ve köy yollarının onarımını yaptırmaktı. Otlak ve orman gibi miri mallara bakmak ve gözetmek, tarım ve ticaretin geliştirilmesi için kararlar almak, köylerin ortak beledi

38

Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal Ve Ekonomik Yapısı, s.253.

39 Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri(1840-1880), s. 99.

40 Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal Ve Ekonomik Yapısı, s253. 41 Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal Ve Ekonomik Yapısı, s. 253.

(24)

13

sorunlarını çözümlemeye çalışmak, çift hayvanlarının ve tarım araçlarının ıslahı ve modernleştirilmesi için alınacak tedbirler hakkında fikir üretmektir.42

Ancak budönemde Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durum, nahiye düzeyinde örgütlenmeye elverişli değildi. Birçok bölgede nahiyeler çeşitli nedenlerle kurulamadı.43

Osmanlı idaresinin gelişme dönemlerinden beri en alt idari ünite köydür. Gerçekte köy ve mahalle statüsü Tanzimat’tan önce de bulunmaktaydı. Fakat köye ait Hükümler ilk defa Tanzimat’tan sonra 1864 yılında çıkarılan vilâyet nizamnâmesinde yer almıştır.1864 ve 1871 Vilâyet nizamnâmelerinin her ikisi de köy idaresi, organları ve bu organların kuruluş tarzı ve vilâyet idaresinin diğer birimleriyle olan ilişkilerini düzenlemek bakımından birçok yenilik getirmiştir.44 Buna göre köylerdeve mahalleler de o yörenin ahalisi arasından ve güvenilir kimselerden birinci ve ikinci muhtar seçilirdi. Mahallede oturanlara muhtarlar, onlara da imamlar kefil olurdu. Muhtarlık teşkilâtı gittikçe köy ve mahallenin mutlak sorumluluğunu üstlenen bir organ hAline gelmiştir. Meselâ mahalleye gelip gidenlerin durumunun muhtarlar tarafından takip edilmesi ve kefalet istenmesi kanun gereğiydi. Görülen lüzum üzerine 1840 yılında köy muhtar ve kocabaşılarına yılda 500-1000 akçe arasında maaş ödenmesi kabul edilmiştir.45 Köylerde İhtiyar

Meclisleri oluşturulmuş ve bu meclisin başkanı muhtar olmuştur. Karma köylerde

her cemaatin kendi ihtiyar meclisi oluşturulmuştur. İmamlar ve papazlar bu meclislerin doğal üyesi olmuştur.46

İhtiyar meclislerinin iki türlü vazifesi vardır: 1- Köy halkı arasında meydana gelen davaları sulhen görmek, 2- Köyün hususî ihtiyaçlarına ait işleri müzakere etmektir. Köy ihtiyar meclisleri, köyün temizlik ve bakım işlerini mütalâa eder; bekçi, korucu gibi köyün zabıta işinde bulunan kimseleri seçer, köyde ziraatı, ticareti kolaylaştırmaya yönelik çalışmalar yapar ve köye ait her türlü devlet teklifini tarh ve tevzi ederlerdi. Vefat edenlerin emval ve emlakını muhafaza, köyde bulunan hayır müesseselerinin imarına, mekteplerin idaresine nezaret eder ve muhtarların yanlış

42 Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840-1880), s.100-101. 43 Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal Ve Ekonomik Yapısı, s.253. 44

Mutullah Sungur, “XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Taşra İdaresi ve Vilâyet Yönetimi”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, C 13, s. 1369.

45 Sungur, “XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Taşra İdaresi ve Vilâyet Yönetimi” s.1339. 46 Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840-1880), s.112.

(25)

14

hareketleri ve kabahatleri halinde nahiye müdürlüğü vasıtasıyla kaza kaymakamlığına haber verirlerdi. İhtiyar meclislerinin hiçbir suretle cezai işler hakkında karar verme yetkisi yoktu.47

Tanzimat’ın ilânından sonra Osmanlı Devleti’nde farklı tarihlerde yürürlüğe giren nizamnâmeler ile taşra teşkilatı düzenlenmeye ve taşrada oluşan sorunlar bu idari ünitelerde çalışan meclisler aracılığıyla giderilmeye çalışılmıştır. Son olarak yürürlüğe giren 1871 tarihli vilâyet nizamnâmesi 1913 yılına kadar yürürlükte kalmıştır.48

1.3.Arazi Kanunnâmesi (6 Haziran 1858)

Tanzimat döneminde yukarıda bahsedilen düzenlemeler dışında hukuki alanda da birçok düzenleme ve kanunlaştırma faaliyetleri olmuştur. Bu dönemde idare hukuku, ceza hukuku ve malî hukuk alanlarında olsun şahsın hukuku ile aile ve miras, borçlar, eşya ve ticaret hukukunda olsun adım adım değişiklikler yapılmaya başlanmıştır. Tanzimat döneminde gerçekleştirilen kanunlaştırma çalışmalarında başlıca iki özellik vardır; Birincisi kanunların Batıdan alınması, ikincisi ise şeklen Batı tarzında olmakla birlikte muhteva yönünden şer’î hukukun esas alındığı kanunlar yapılmıştır.49

1858 tarihli Arazi Kanunnâmesi bu dönemin en önemli kanun metni olma özelliğini taşır.50

Zira Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan yıkılışına kadar geçen zaman içinde toprak düzeni ancak bu kanunda her yönüyle ve toplu bir şekilde düzenlenebilmiştir.51

Arazi kanunnâmesi Tanzimat döneminde toprak hukuku esaslarını bir araya getirme çalışmalarının ikincisidir. Dahaönce Şeyhülislam Arif Hikmet Bey tarafından 23 Rebiülevvel 1265/16 Şubat1849 tarihli irade-i seniyye üzerine arazi hukukunun yürürlükteki esaslarıel -Ahkâmü'1-mer'iyye fi'l-arazi'l-emiriyye adlı risalede bir araya getirilmiştir.52

47 Sungur, “XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Taşra İdaresi ve Vilâyet Yönetimi”. s.1370. 48 Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840-1880), s.70-110.

49 Saydam, “Tanzimat Devri Reformları”, s.1343. 50

Keha, “Islahat’tan I. Meşrutiyet’e Erzurum(1856-1877)”, s.32.

51 Halil Cin, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Kültür Bakanlığı Yayınları:25,

Ankara 1978, s.3.

(26)

15

Toprak hukukunu düzenlemek gayesiyle Tanzimat’tan önce ve sonra muhtelif irade ve nizamnâmeler çıkarılırken diğer yandan bütün toprak hukukunu etraflı olarak tanzim edecek bir kanun hazırlanması için Ahmed Cevdet Paşa'nın başkanlığında bir komisyon oluşturulmuştur.53

Komisyon, Divân-ı Hümâyun kaleminde bulunan bütün eski veyeni arazi kanunlarını, bu konuda verilmiş fetvalarıveayrıca belirli konularda teker teker alınan irade-i seniyyeleri esas alarak arazikanunnâmesini oluşturmuştur.Kanunnâme dini-hukukbakımından incelenmeküzere şeyhülislamlığa gönderilmiş,oradan gelen taleplerdoğrultusundada bazı değişiklikler yapılmıştır.Daha sonra 7 Ramazan 1274/1858’de Meclis-i Tanzimat vasıtasıylatasdik edilmek üzere padişaha sunulmuşve tasdik edildikten sonra 23 Şevval 1278/ 6 Haziran 1858 tarihinde irade-i seniye ileyürürlüğegirmiştir. Kanunname arazi hukukusahasında köklü değişiklikler yapmaktanziyade beş buçuk asırdır işlenerekve gelişerek gelen esasları bir metin içerisinde toplayan muhâfazakar ve teknikbir kanundur.54

Komisyonun hazırladığı mazbatada yeni bir kanun hazırlanmasının sebepleri anlatılmış ve bunlar arasında Tanzimat’tan sonra dirlik yani tımar sisteminin kaldırılması en önemli sebep olarak gösterilmiştir.55

Arazi Kanunubir mukaddime, üçbab ve altı fasıla ayrılmışolarak 132 madde ve bir hatimeden oluşmuştur.56

Giriş kısmı 1.-7. maddeleri içermektedir.

1. Fasıl Miri arazinin tasarrufu için ayrılan 8.-90.maddeleri içermektedir. 2.Fasıl, Araz-i Miriyenin Ferağı57konusuna ayrılan 36.-53. maddeleri, 3. Fasıl, Arazi-i MiriyeninİntikAline ayrılan 54.-58. maddeleri,

4.Fasıl, Arazi-i Miriyenin Mahlulâtı58konusuna ayrılan 59.-89. maddeleri içermektedir.

II. Bab, 1. Fasıl, Arazi-i Metruke konusuna ayrılan 90.-102.maddeleri, 2.Fasıl, Arazi-i Mevat konusuna ayrılan 103.-105. Maddeleri içermektedir.

53

Cin, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, s.19-20.

54

Aydın, “Arazi Kanunnâmesi”, s.346-347.

55 Cin, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, s.20.

56 Ömer Lütfi Barkan, “Türk Toprak Hukuku Tarihinde Tanzimat ve 1274(1858) Tarihli Arazi

Kanunnâmesi”, Tanzimat I, M.E.B., İstanbul 1999, s.321-421.(Geniş Bilgi İçin bknz).

57

Ferâğ: huk. bir mülkün tasarruf, sahip olma hakkını başkasına terketme.(Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Lûgat,s.294.)

58 Mahlûlât: mirasçısı olmayan bir ölünün evkafa veya miriye kalan mirası.( Ferit Devellioğlu,

(27)

16

III. Bab diğer detayları konu alan 106.-132. Maddeleri içermektedir. Son olarak da hatime kısmı vardır.59

Kanunnâmenin birinci maddesi Osmanlı ülkesindeki toprakları mülk, miri, mevkuf, metrûk ve mevat arazi olmak üzere beşeayırmaktadır. Kanunnâmedeki bölüm ve fasıl başlıklarından anlaşıldığı ve ayrıca kanunda da açıkça belirtildiği üzere (2.ve 4.mad.) mülk arazi ve sahih vakıf arazisine ait esasları,fıkıh kitaplarındayazılı olduğu gerekçesiyle bu kanuna dâhil etmemiştir.60

Osmanlı tımar sisteminin XVIII. yüzyıldan itibaren fonksiyonunu kaybetmeye başlamasıyla mirî arazi üzerinde çiftlik, iltizam, mukataa ve mAlikâne gibi araziler üzerinde farklı kullanım biçimleri ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede kanunnâme ile temelde tımar sisteminin kaldırılmasıyla ortaya çıkan boşluğun doldurulmasının ve merkezî sistemin kuvvetlendirilmesinin de amaçlandığını söylenebilir. Bunun yanında arâziye ilişkin önceki kanunların, padişah emirleriyle şeyhülislam fetvalarından meydana gelmesi, bunların dağınık biçimde çeşitli belge ve fetva kitaplarında yer alması, bazı şartların değişmesiyle arâzi hukukuyla ilgili esaslarda değişikliklerin yapılması ihtiyacının doğması da kanunnâmenin hazırlanmasına etki eden sebepler arasında yer almaktadır.61

1858’de çıkan Arazi Kanunnamesi ile toprak özel mülkiyeti getirilerek, tımar ve vakıf sistemi ve bu sisteme bağlı olan hukuki yapıya son verilmiştir. Kız çocuklara miras hakkı tanınmıştır. Mülkiyet hukuku ve sisteminde yapılan değişiklikler neticesinde, gerek toprağın kullanılması ve gerekse vergilendirme usulü önemli ölçüde değiştirilmiştir. Bu sayede toprakların çoğunda küçük üreticilere toprak senedi vermek suretiyle bunlar toprak sahibi olmuş ve bunların toprak mülkiyeti yasallaştırılmıştır.62

Kanunnâme çeşitli maddelerindeki ta’dillerle birlikte 1926’ya kadar yürürlükte kalmış ve imparatorluktan ayrılan ülkelerde de uzun süre etkilerini sürdürmüştür. Bazı hukukçulara göre Türk Medeni Kanunu ile çatışmayan maddeleri Cumhuriyet

59 Cin, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması,s.21-22. 60

Aydın, “Arazi Kanunnâmesi”, s.346-347.

61 Abdurrahman Yazıcı, “Arazi Kanunnâmesi(1274/1858) ve İntikal Kanunlarıyla İslam Miras

Hukukunun Mukayesesi”, Ekev Akademi Dergisi, Yıl:18, S.60,2014, s.453-454.

(28)

17

döneminde de yürürlükte kalmıştır. Hatta Ebü’l-Ulâ Mardin’e göre bu kanun 1926’dan sonra yürürlüğe giren toprak hukukunu da fazlasıylaetkilemiştir.63

1.4.Erzurum Vilâyeti’nin Tarihçesi

Anadolu'nun kuzey doğusunda, Karasu’nun yukarı havzasında bulunan Erzurum, aynı isimle anılan ovanın güney doğu kenarında ve Palandöken Dağları’nın Eğerli Dağ (Şigveler) eteğine yakın bir mevkide meyilli bir satıh üzerinde kurulmuştur. Deniz seviyesinden yüksekliği 1850–2000 metre arasında değişmektedir.64

M.S. 415-422 yılları arasında Romalı komutan Anatolius, Erzen’in güneybatısında, doğudan gelen İran saldırılarına karşı müstahkem bir şehir tesis etmiş ve o dönemki Roma İmparatoru II. Teodosius’un ismine izafetle, bu şehre Teodosiopolis ismini vermiştir. İlk olarak böylece kurulan Erzurum şehri, Osmanlılara kadar sırasıyla şu devletlerin egemenliği altında bulunmuştur; Bizanslılar, İranlılar, Ermeni Beyleri, Hz. Osman’dan itibaren Raşid Halifeler, Emeviler, Abbasiler, Hamedan Oğulları, Büyük Selçuklular, Saltuklular, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar, Çobanoğulları, Eretna Oğulları, Timurlular, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Gürcü Beyleri ve son olarak da Osmanlılar’ın egemenliğine girmiştir.65

Erzurum X. asra kadar bağımsız bir şekilde idare edilmiştir.66Türkler, eski çağlardan beri meskûn olan ovadaki Erzen'i fethettikten sonra (1048-1049) buradaki halkınbir kısmının sığındığı Theodosiopolis için Erzen adını kullanmışlardır. Ancak Siirt taraflarındaki diğer Erzen'den ayırmak ve bunun Anadolu'ya ait olduğunu belirtmek için sonuna Rum kelimesini eklemişlerdir. Nitekim burada basılanSelçuklu

63

Yazıcı, “Arazi Kanunnâmesi(1274/1858) ve İntikal Kanunlarıyla İslam Miras Hukukunun Mukayesesi”,s. 456.

64 İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Erzurum Tarihi, İstanbul 1960, s.9.

65 Yakup Karataş, Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde Erzurum(Sosyal, Ekonomik, İdari ve

Demografik Yapı), Yayınlanmamış Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı, Erzurum 2010, s.1.

66 Mehmed Nusret Som, Tarihçe-i Erzurum(Haz. Ahmet Fidan), Dergâh Yayınları, Erzurum Kitaplığı

(29)

18

paralarında şehrin adı Erzenü'r-Rüm, Erzen-i Rüm ve Erz-i Rüm şeklindeyazılmıştır. Daha sonra bu ad Arz-ıRüm olmuş, nihayetbugünkü Erzurum şeklini almıştır. Eski Erzen ise fetih sırasında tahrip edildiği için Karaerzen, Karaarz adlarıyla anılmışolup günümüzde buraya Karaz denmektedir.67

Erzurum, Kafkasya ve İran’dan gelen büyük yolların Anadolu’ya açılan yegâne giriş kapısıdır. İlk ve ortaçağlarda doğudan Anadolu’ya girme teşebbüsünde bulunan istila ordularına karşı Anadolu savunmasının mukadderatını tayin eden kale olması bakımından büyük bir önem kazanmış, önce Roma-İran, daha sonra Bizans-Selçuklu İmparatorluklarının rekabeti burada başlamıştır. Erzurum’un bir yol şehri olması, onun rolünü sadece askeri sahaya inhisar ettirmemiş; şehir daha eski çağlarda ve bilhassa Ortaçağ’da İran, Hind ve Orta Asya mallarının Akdeniz’e indirildiği güzergâh üzerinde çok önemli bir konak yeri ve etkin bir mübadele merkezi olmuştur.68

Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim Çaldıran Seferi sırasında Erzurum’da konaklamıştır. Bunun hakkında kesin bir bilgi olmasa da Erzurum’un Osmanlı idaresine geçiş tarihi muhtemelen 1518 yılıdır.69

Nitekim 1520 tarihli Karaman Rum Eyaletlerinin tahririni ihtiva eden tapu-tahrir defterinde Erzurum, nahiye statüsünde Bayburt Sancağı’na bağlı Şogayn Kazası’na tabi olup, Osmanlı toprağı olarak zikredilmiştir.

Erzurum'da Osmanlı yönetimi kesin olarak, Kanûni Sultan Süleyman zamanında, 1534 yılında kurulmuştur. Kanuni I. İran seferi dönüşünde Van ile birlikte Erzurum'da da Beylerbeyilik teşkilâtının kurulmasını emretmiş ve böylece 1242'den beri Moğol, İlhanlı, Çağatay ve Türkmen ordu ve boylarının devamlı mücadelesine sahne olan Erzurum, doğu serhaddının en büyük kalesi olarak yeniden ihya edilmiştir. Bundan sonra Erzurum, Osmanlı İmparatorluğunun Doğu Anadolu'da en güvenli dayanaklarından biri olmuş ve Osmanlı yönetimi kurulduktan sonra özellikle Gürcistan ve İran savaşlarında bir askerî üs olarak değerlendirilmiştir.70

XVI., XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda, İran ile ilişkilerde ve yapılan savaşlarda çoğu kez zarar gören Erzurum şehri, ilk tabyalarına bu dönemlerde kavuşmuş ve Erzurum

67 Cevdet Küçük, “Erzurum”, DİA, İstanbul 1995, C XI, s. 321. 68

Karataş, Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde Erzurum(Sosyal, Ekonomik, İdari ve Demografik Yapı), s.1.

69 Keha, “Islahat’tan I. Meşrutiyet’e Erzurum(1856-1877)”, s.6. 70 Keha, “Islahat’tan I. Meşrutiyet’e Erzurum(1856-1877)”, s.5-7.

(30)

19

Kalesi ile tophanesi de bu vesilelerle güçlendirilmiştir.71

İran ile 28 Temmuz 1823’te imzalanan Erzurum Antlaşması neticesinde İran’la olan problemler sona ermiştir.72 Yoğun ve yıkıcı gelişmelerin yaşandığı XIX. yüzyıl’a gelindiğinde ise doğudaki rekabette değişiklikler meydana gelmiş ve İran’ın yerini, batıya doğru genişleme eğiliminde olan Rusya almıştır.

XIX. Yüzyıl boyunca ülkede Erzurum’u yakından ilgilendiren iç ve dış gelişmeler yaşanmıştır. 1828-29’daki Osmanlı-Rus Savaşı’nda, Erzurum, büyük yıkıma uğramış ve 3 ay Rus işgalinde kalmıştır. 1853-56 Kırım Savaşı sırasında Kars’ın Rusların eline düşmesi üzerine Erzurum da aynı tehlike ile karşılaşmış ise de o sıralarda imzalanan Paris Antlaşması ile şehir bu tehlikeden kurtulmuştur. Bundan sonra Erzurum’u doğudan gelecek saldırılara karşı korumak için yeni usullerle tabyalar inşa edilmeye başlanmış, bu inşaat ve tahkim çalışmaları XIX. yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür.73

Erzurum'da Tanzimat'ın uygulanmasıyla birlikte idari taksimat da yenidendüzenlenmiştir. Erzurum merkez sancak olmaküzere Çıldır, Kars, Beyazıt, Muş veVan sancaklarından oluşan yeni bir eyalet olmuştur. Tanzimat reformlarına karşı başlayan olayların bastırılamaması üzerine Van sancağı Muş sancağı ile birlikte Erzurum'dan ayrılarak 1848’de Diyarbekir'e bağlanmış, bu durum 1850 yılına kadar sürmüştür. Bu tarihte Trabzoneyaletine bağlı bulunan Gümüşhane veOrdu sancakları Erzurum eyaletine dâhiledilmiştir. Bu iki sancak 1851’de tekrarTrabzon'a bağlanmıştır. 1852’de Hakkâri eyaleti kurulunca buraya bağlananVan sancağı 1855’te müstakileyalet haline getirilmiş ve Hakkâri sancağı ona bağlanmıştır. Muş sancağı datekrar Erzurum'a dâhil edilmiştir.

1855’ten1865’e kadar devam edenbu yeni teşkilata göre Erzurum eyaletiErzurum, Çıldır, Kars, Beyazıt ve Muş sancaklarından oluşan toplam48 kazaya sahipti.1864 tarihli vilâyet kanununa göre1865'te yeniden düzenleme yapılmışveErzurum 8 sancak ve 48 kazadan oluşan bir vilâyet haline getirilmiştir.Erzurum vilâyeti Erzurum, Çıldır, Muş, Kars, ŞarkiKarahisar, Beyazıt, Erzincanve Van-Hakkâri sancaklarından oluşuyordu. ŞarkiKarahisar sancağı 1869’da Sivas'a bağlanmıştır. 93

71 Karataş, Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde Erzurum(Sosyal, Ekonomik, İdari ve Demografik Yapı),

s.1.

72 Haydar Çoruh, Temettüat Defterlerine Göre Erzurum Şehri(1845) Sosyo-Ekonomik Hayat, Mustafa

Kemal Üniversitesi Yayınları No:62, Hatay 2018, s.13.

(31)

20

Harbi sonundaErzurum vilayetinin bir kısım toprakları Rusya'ya terkedildiği için idari taksimatyeniden düzenlenmiştir.74 1882’deErzurum vilâyeti Erzurum, Bayburt, Beyazıt ve Erzincan sancaklarından oluşuyordu. 1899’daise Erzurum, Erzincan ve Beyazıt sancaklarından oluşuyordu. 1914'te ErzincanErzurum'dan ayrıldığı gibi 1925'te Beyazıt'ın da ayrılmasından sonra vilâyetin sınırları tekrar değişmiştir.Cumhuriyetdöneminde yapılan idari düzenlemedensonra Erzurum merkez kaza olmak üzereAşkale,İspir, Tortum,Oltu, Pasinler (Hasankale), Hınıs, Tekman(Tatos) ve Karayazı olmak üzere dokuzkazadan oluşan bir vilâyet halini almıştır.75

İKİNCİ BÖLÜM

DEFTERHÂNE VE AHKÂM DEFTERLERİ

2.1. Divân-ı Hümâyun

Osmanlı Devleti‘nin kuruluş döneminde, eski Türk töresine uygun olarak yönetimde aşiret usûlleri uygulanmıştır. Bununla birlikte Hükümdar, önemli meselelerde tek başına karar vermeyerek bir kısım devlet adamlarının görüşlerine de başvurmuştur. Bu fonksiyon daha sonra Divân denilen meclis tarafından yerine getirilmiştir.76Büyük küçük her devletin işlerini halletmek için devlet merkezinde birer dairelerinin bulunması geleneğinin bir gereği olarak diğer İslâm devletlerinde olduğu gibi Osmanlılarda da Divân-ı Hümâyun adında bütün devlet işlerinde birinci derecede sorumlu merci olan büyük bir divan vardı.77

Bu divân, Osmanlı Devleti’nin idare edildiği, bütçesinin hazırlandığı ve kaza mahkemeleri ile sancak ve eyaletlerin

74 Küçük, “Erzurum”, s.328. 75 Küçük, “Erzurum”, s.328. 76

Yusuf Halaçoğlu, “Klâsik Dönemde Osmanlı Devlet Teşkilatı”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, C 9, s.1464.

77 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, TTK Basımevi, Ankara

(32)

21

divânlarında çözülemeyen şer’i ve hukuki davaların karara bağlandığı en yüksek mahkeme ve idari makam idi.78

Divân hangi din ve millete mensup olursa olsun, hangi meslek ve tabakadan bulunursa bulunsun kadın erkek herkese açıktır. Memleketin herhangi bir yerinde haksızlığa uğrayan, zulüm gören veya mahallî kadılarca haklarında yanlış Hüküm verilmiş olanlar, valilerden, askerî sınıflardan şikâyeti bulunanlar, vakıf üyelerinin haksız muamelelerine maruz kalanlar için divân açıktı.79

Osmanlı Devleti‘nde Sultan Orhan zamanından itibaren Divân’ın bulunduğu görülür. Dîvan toplantıları Sultan I. Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed ve II. Murad devirlerinde de devam etmiştir.

Fatih Sultan Mehmed’e kadar divâna Hükümdarlar başkanlık etmiştir. Fatih’ten sonra padişahlar yerine veziriazamlar divâna reislik yapmış ve mühr-i hümâyun da kendilerine verilmiştir.80

Divan-ı Hümâyun, Kanuni Sultan Süleyman’ın veziriazamı Damat İbrahim Paşa’nın Topkapı Sarayı’nda yaptırdığı Kubbealtı denilen binada81 toplanırdı. Buraya Kubbealtı veya Divânhâne denilirdi. Divân-ı Hümayun’daki oturma düzeni

Kanunnâme-i Âl-i Osman’da yani FatihKanunnâmesi’nde belirlenmiştir.

Veziriazamın sağında vezirler ve nişancı, solunda sadreyn ağaları denilen Anadolu ve Rumeli Kadıaskerleri ve defterdâr sırasıyla otururlardı.82Divân toplantıları sabah namazından sonra başlar ve öğleye kadar devam ederdi. Öğle yemeği yendikten sonra divân üyeleri dağılırdı. Fatih zamanına kadar padişah veziriazam ve divân azaları ile yemek yerken Fatih’ten sonra bu usul kaldırılmış ve bununla ilgili bir madde de Fatih Kanunnâmesi’ne konulmuştur.83

Divân’da görüşülen idari ve örfi işlere veziriazam, arazi işlerine nişancı, şer’i ve hukuki işlere kazaskerler ve mali işlere de defterdar bakardı. Padişah nerede olursa divân da orada toplanırdı. Yalnız Veziriazam seferde iken büyük divan onun

78 Mustafa Alkan, Osmanlı Teşkilat Tarihi El Kitabı(Ed. Tufan Gündüz), 5. Baskı, Grafiker Yayınları,

Ankara 2017, s.34-35.

79 Halaçoğlu, “Klâsik Dönemde Osmanlı Devlet Teşkilatı”, s.1466. 80

Halaçoğlu“Klâsik Dönemde Osmanlı Devlet Teşkilatı”, s.1465.

81 Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, s.8 82 Alkan, Osmanlı Teşkilat Tarihi El Kitabı(Ed. Tufan Gündüz)., s.35. 83 Uzunçarşılı Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, s.2.

(33)

22 başkanlığında toplanırdı.84

Divânda bitmeyen veya padişaha arza gerek duyulmayan ister resmi ister hukuki meseleler padişahın mutlak vekili Veziriazamın İkindi Divânı’nda görüşülüp hal edilirdi. Zaten Divân-ı Hümayun’un XVII. Yüzyılda giderek önemini yitirmesinden dolayı önemli pek çok konu Sadrazam dairesine bırakılmıştır.85Divân başlangıçta Cuma günü dışında haftanın her günü toplanırdı. Fatih zamanında da her gün toplanmakta olup haftanın dört günü86

vezirler, kazaskerler ve defterdarların arz odasına girip padişahın huzurunda işleri hakkında maruzatta bulunmalarına müsaade edilmiştir.87

XVI. Yüzyılda haftada dört gün, XVII Yüzyılda haftada iki gün divân toplantıları yapılmıştır. Nihayet XVIII. Yüzyıla gelindiğinde kurum olarak önemini yitirmesinden dolayı nadiren ve törensel olarak toplanmıştır.88

Ama Üçüncü Mustafa zamanında divân toplantılarının tamamen terk edilmesi uygun görülmeyerek, halkın şikâyetlerini dinlemek için Salı günleri divânın toplanmasına müsaade edilmiştir. Fakat 1768 den itibaren haftada bir gün olan divân toplantıları altı haftada bir güne indirilmiştir.89

Divân-ı hümayun müzakeresi o günkü gündeme göre görüşülüp bittikten sonra Birûn hazinesi ile defterhâne veziriazamın mührüyle mühürlenip kapandıktan sonra Çavuşbaşı elindeki asayı yere vurarak divânın sona erdiğini bildirirdi ve böylece divân dağılırdı. Divânda alınan kararların uygulanabilmesi için padişahın onayı gerekirdi, padişahın onayından geçen bu kararlara “irade”, “irade-i seniyye”, veya “irade-i şâhâne” denilirdi. Divan günlerinden olan Pazartesi ve Salı günleri, divândan sonra arza çıkılırdı. Arz, divân kararlarının padişah onayına sunulması demektir. Arz yazılı veya sözle olabilirdi. Arza ilk olarak yeniçeri ağası, sonra Rumeli ve Anadolu kazaskerleri, sonra Veziriazam ve vezirler kabul edilirdi. Arzdan sonra padişah gerek görürse divânda halledilemeyen konular hakkında sadrazamın görüşlerini almak için onunla bir süre daha görüşürdü. Eğer arz olunan konu sözlü olursa padişah divân üyelerinin ve sadrazamın açıklamalarını dinler ve gerekli emirleri verirdi.90

Divânda alınan kararlar Mühimme, Âhkâm, Tahvil, Ruus, Nâme ve Âhidnâme gibi defterlere

84

Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı ,s.2.

85 İlber Ortaylı, Türkiye Teşkilât ve İdare Tarihi, Cedit Neşriyat, 4. Baskı, Ankara 2012, s.211. 86 Müverrih Ali, eserinde haftanın dört gününü Cumartesi, Pazar, Pazartesi ve Salı olarak beyan

etmektedir.

87

Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, s.3.

88 Ortaylı, a.g.e. s.211.

89 Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı s.5-6. 90 Alkan, Osmanlı Teşkilat Tarihi El Kitabı(Ed. Tufan Gündüz), s.35.

Referanslar

Benzer Belgeler

Karahisâr-ı ġarkî kazâsına tâbi‟ Üsküne nâm karye sâkinlerinden Mehmed ve Abdürrahim nâm kimesneler gelüb bunların valideleri Selime nâm hâtûnun babası

Bu müdahalenin men edilerek meselenin mahallinde şer’île görülmesi için 1744 senesinin Mart ayında Larende ile ( … ) kadılarına ve Konya mütesellimine divandan

Karahisâr-ı Şarkî kazâsına tâbi‘ Pirlertekyesi sâkinlerinden Ahmed nâm kimesne gelüp bu diyâr-ı âharda iken yine karye-i mezbûr sâkinlerinden Marcakoğlu(?) Mustafa ve

Ze‘âmet ve tımar karyelerinden Canik sancağında Satılmış nâhiyesinde Urbarlu ve Derecik nâm karyeler âhâlileri gelüb bunların karyeleri on dört nefer re‘âyâ ve erbâb-

İlker Bulunur; 110 Numaralı Tapu Tahrir Defterine Göre Özer (Üzeyr) Sancağı, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya, 2004. Dilek Bülbül; 805 No’lu

Kazâ-ı mezbûra tâbi‘ tımar karyelerinden Ma‘den nâm karye sâkinlerinden Ahmed nâm kimesne gelüb bu karye-i mezbûre toprağında tasarrufunda olan yerlerinde

Bin yüz iki senesinden berü Silistre ve Niğbolu sancaklarında ve baʿzı kazâlarda tahrîr olunan bundan akdem Engerüs seferinde hizmetde olmak üzere me’mûr olan

Medîne-i Kayseri ve kurâsında sâkin erbâb-ı harâsetden zikr-i âtî husûsa mezrûʽâtları olan işbû râfiʽü’l-kitâb fahrü’s-sâdâtü’l-kirâm es-Seyyid Osman Ağa ibn-i