• Sonuç bulunamadı

Feyzi Tuna:Film seyretmeyi sevmem:"Üç İstanbul" dizisinin yönetmeni sinema dünyasını anlattı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Feyzi Tuna:Film seyretmeyi sevmem:"Üç İstanbul" dizisinin yönetmeni sinema dünyasını anlattı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

CUMHUR/ YET/ 5

• YAŞAM___________________________________________________

GÖRDÜK KOMJŞTIJK

Yalçın Pekşen

Ünlü yönetmen Feyzi T\ına-“film yönetmenliği kendi çocuğunu uzaktan bile görmek hakkına sahip olamayan babanın durumuna benzer” diyor. (Fotoğraflar: BEYSU N GÖKÇİN)

İki yıldır sinemaya

gitmiyorum. Eskiden

de gittiğim zaman

zevk almazdım. Ken­

dimi film e kaptıra-

mıyorum. Işıklara.,

makyaja., şuna, bu­

na.. bakıyorum. En

korkunç korku filmi

dahi bende komik

duygusu yaratıyor.

Teknik bir gözle ba­

kıyorum çünkü..

“ Üç İstanbul” dizisinin yönetmeni sinema dünyasını anlattı

Feyzi Tuna: Film seyretmeyi sevm em

TV’de gösterilmekte olan “Üç İstanbul” filminin yönetmeni Feyzi

Tuna bizi “ kan çanağı” gibi gözlerle karşıladı. Ünlü yönetmenin

alışkanlıklarım bildiğimiz için yine akşamdan kaldığını sandık ama gözlerinin Tekel idaresi ile hiçbir ilişkisi olmadığını öğrendik. “ Üç

İstanbul” dizisi üzerinde çalıştığı için 22 saattir uyku uyumuyor-

muş. Söze zorunlu olarak son çalışması ile girdik.

— Sayın Feyzi Tuna, aslında sizinle “ Üç İstanbul” üzerine ko­ nuşmaya gelmedim. Çünkü bu konuda hemen hemen her şey söy­ lendi galiba... Ben bir film yönetmeninin düşüncelerini öğrenmek için geldim.

— “ Üç İstanbul” hakkında o kadar çok şey söylendi ki... Tabii

bunların birçoğunu da ben söyledim... Film çalışmasından çok, bu konuşmalar yordu beni... Üç haftadır durmadan konuşuyorum. Ner- deyse ağız diyaresi haline geldim.

— Neden bu kadar tepki uyandırdı bu film? Aslında “ tepki” der­ ken “ olumlu tepki” demek istiyorum. Yani neden bu kadar ilgi uyandırdı?

— Bir kere olağanüstü kötü programları olan bir TV dönemine rastladı. “ Savaş Rüzgârları” dışında çölde vaha görmüş gibi oldu izleyici. Kurumun kendi yönetmenlerinin yaptığı şeyler yalapşap olu­ yor. Her şeyi bozuk... Teknik zayıflıklar içinde...

Y a Y eşilçam

— Aslında Yeşilçam sineması için de pek iyi şeyler söylenmiyor ama yine de Yeşilçam rejisörlerinin TV’ye yaptığı filmler daha iyi oluyor. Bunun nedeni nedir?

— Türk sinemasının ne de olsa yetmiş yıllık bir birikimi var. Ye- şilçam’da film imal eden her yönetmen sinemanın yetmiş yıllık de­ neylerinden yararlanıyor. Yaşayan veya ölmüş rejisörlerin deneyle­ rini merdiven gibi kullanıyor. Oysa TV çok yeni... Daha kimseyi

Kadın oyuncular en

son rejisörün yatak

odasına uğrar. Uğra­

yacağı o kadar çok

I

kapı vardır ki rejisö­

re sıra bile gelmez.

Rejisörlük bizde hâ­

lâ meslek olmadı.

— Az film çekme rekoru?...

—- Evet. Bir Türk yönetmeni yılda en az üç film çekmelidir ki geçinebilsin...

— Bu kadar çekebilir mi?

— Kaliteye prim vermeden çekebilir. Kaliteli film çekerse ayakta duramaz. Aydınlar dışında kaliteli film talebi yok çünkü...

Alışkanlıklar

— Bu biraz garip gelmiyor mu? Neden kaliteli filmden çok kali­ tesizi tutuluyor. Aslında doğru ama mantıksız...

— Mantıksız değil... Karşılıklı iletişim sonucu... Acemi filmciler halkı kalitesize alıştırdılar. Şimdi seyirci bunu talep ediyor. Bir fo­ toroman olayı var mesela... Neden tuttu?

— Bilmiyorum. Neden tuttu?

— Çünkü gazeteler vasıtasıyla düşünmemeye alıştırdılar. Okuyucu kitlesi tembelliğe alıştırıldı. Şimdi tembel işi şeyler arıyor. Bunun da en iyi yönetimi fotoroman.

— Siz de çeviriyorsunuz galiba...

— Çeviriyorum. Ben profesyonelim. İkisi de yönetmenliktir. Bi­ ri statik, biri hareketli fotoğraflardan yapılıyor. İkisinin de kendi­ ne göre zor yanları var.

Ne sanatı?

— Fotoromanın zorluğu nedir?

— Fotoromanın zorluğu hem hareket olmayacak... Hem de ha­ reket duygusu uyandıracak...

— Feyzi Bey, “ film bir sanattır” diyoruz. Bu kesin... Fotoğraf

da bir sanat... Roman da bir sanat. Peki fotoroman ne? Sanat mı?

— Ben sanat olarak görmüyorum ama zor yanları var ve bir film sanayii kadar gelişti. Bir film çekecek kadar zaman alıyor. Nere­ deyse bir film fiyatına maloluyor.... TV reklamlarını, duvar ilanla­ rını falan da sayarsanız... Bir fotoroman oyuncusu... Tabii birinci sınıf,ünlü bir oyuncu... 750 bin liraya oynuyor. Sinemada da aynı parayı alır.

Film seyretmem

— Başka bir konuya geçelim isterseniz. Burada videoları görün­ ce aklıma geldi. Çok film seyredersiniz herhalde...

— Aksine... Sinema seyretme zevkimi kaybettim. Bir filmi çok görmem gerekliyse... Videonun hızlı bir devresi var... Takıyorum... Uç saatlik filmi yarım saatte hızlı hızlı seyrediyorum. Göreceğimi görüyorum... Tamam...

— Sinemaya gitmez misiniz?

— İki yıldır gitmiyorum. Eskiden de gittiğim zaman zevk almaz­ dım. Kendimi filme kaptıramıyorum... Işıklara, makyaja, şuna, bu­ na bakıyorum. En korkunç korku filmi dahi bende komik duygusu yaratıyor. Teknik bir gözle bakıyorum.

Rejisörün yatak odası

öldürecek kadar yaşamadı. Yani TV yönetmenlerinin üstüne basa­ cak merdivenleri yok...

— Peki Yeşilçam’ın kötü örnekleri kimin üstüne basılarak yapılıyor?

— Şimdi sinemayı yapan kötü örnekler değil, iyi örneklerdir. İtal­ ya’da da kötü filmler yapılır ama İtalyan sinemasını bir Antonioni temsil eder. Şiiri nasıl iyi şairler temsil ediyorsa, sinema da böyle...

— Şu anda Yeşilçam’ın durumu nasıl?

— Tatsız... Eskiden de ekonomik açıdan doğruluğu tartışılabilir bir durumu vardı... Bölge işletmecileri verirdi parayı. Şimdi yapımcı kendi imkânlarına göre iş kotarmak ve filmi satmak durum unda... Bizde hiçbir yapımcı kazandığı parayla bu alana bir objektif bile satın almamıştır. Bunun yerine ne yapar? Yazlık binalar yapıp sa­ tar... Apartman alım satımına girer... Uzakdoğu gezileri düzenler... Sinemadan kazandığı parayla.... Ama kimsenin aklına kamera ha­ reketlerini daha kolaylaştıracak bir alet almak gelmez. Sinemacılar kendi alanlarına ihanet içindeler.

Holivud dekoru gibi

— Bu durumda yetmiş yıldır nasıl ayakta duruyor?

— Ama nasıl duruyor? Bizim sinema Holivud dekoru gibi.... Ar­ kasından desteklerle tutturulmuş bir dekor... Biri çekse bu destek­ leri dekor yıkılacak ve bu dekoru kim tutuyor biliyor musunuz? Arif

Dökmeci diye bir Adanalı... Yapılan filmleri Adana bölgesine sa­

tın alıyor... Papirüs’te gösterdiler, dehşete düştüm. Sinemamız bir tek adamın omuzlarında...

— Feyzi Bey. biraz kişisel sorulara geçmek istiyorum. Bir sine­ ma yönetmeni iyi para kazanır mı? Örneğin siz...

— Ben sinema yönetmenliğinden hayatımı kazanmıyorum. Ama benim durumum bir istisna... Meslekteki sürem içinde en az film çeken adam benim. Yirmi bir yıllık yaşantımda yirmi yedi uzun met­ rajlı film çektim ki bu bir rekordur...

— Yönetmenler için kullanılan bir söz vardır. “ Kadın oyuncu re­

jisörün yatak odasından geçer” derler. Doğru mu?

— Batıda belki böyle... Ama bizde uğrarsa en son rejisörün ya­ tak odasına uğrar. Uğrayacağı o kadar çok kapı vardır ki, rejisöre sıra bile gelmez. Rejisörlük bizde hâlâ meslek olmadı... Yapımcı ba­ na 60.000 lira vereceğine, kendi yapıyor filmi. Seyirci için de yö­ netmenin adı önemli olmadığı için bu yapılabiliyor.

— Hatta bir türkücü yönetmen olabiliyor...

— İbrahim Tatlıses’i kastediyorsanız... Eğer İbrahim Tatlıses so­ ğuk demirci kalfalığı ile çok ünlü türkücülük arasındaki aşılmaz gi­ bi görünen mesafeyi bir yılda aşabilmişse, şarkıcılıkla yönetmenlik arasındaki mesafeyi de aşabilir. Bunlar “ ben yaptım oldu” hikâye­ leri. Oluyorsa, müşteri de buluyorsa, gocunmamak gerekir. Çünkü gocunması gereken bir tek grup vardır; seyirci grubu... O hazmedi­ yorsa bize ne oluyor?

— Anlıyorum... Feyzi Bey, son sorularım bunlar: Bir film kime aittir? Yapımcısına mı, yönetmenine mi, yoksa oyuncularına mı?

— Film, maddi açıdan yapımcıya aittir. Manevi açıdan yönetmene aittir.

— Fakat, her sanatçı kendi eserini arada sırada görmek ister. Me­ sela edebiyatçının elinde romanlarından bir kaç tane vardır. Beste­ cinin plağı olur. Sizin böyle bir imkânınız yok galiba. Filmlerinizin bir kopyası elinizde mi?..

— Y ok... Bize verilmez.. Eskiden daha korkunçtu, Şimdi video çıkınca, videoya alınmışsa bir kopyası oluyor. Video çıkıncaya ka­ dar yönetmenlik, “ kendi çocuğunu uzaktan bile görmek hakkına

sahip olmayan” babanın durumu gibiydi. Mesela benim en önemli

filmim “ Yasak Sokaklar” dır. 1965’te çevirmişim. Oğlum daha doğ­ mamıştı. Şimdi büyüdü. Sözü geçince “ Nasıl bir şeydi?” diyor. An­ latamıyorum. Nasıl tarif edeyim? Böyle bir şey yönetmenlik... Di­ ğer filmlerimi buldum, o filmi hâlâ bulamadım..

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

• Maddeler çok “extrem” olmadıkça ya da gruplar çok farklı olmadıkça KTK’da da gruplar arasında doğrusal ilişki kurabilmek mümkün.... • KTK’da ayırıcılık için

Test uzadıkça madde parametrelerinin kestiriminin doğruluğu artar; θ da madde parametrelerine bağlı olarak kestirildiğinden θnın da doğru kestirimi daha olası

Yerel bağımsızlık test performansını etkileyen yetenek sabit tutulduğunda, bireylerin maddelere vereceği tepkilerin birbirinden ilişkisiz olması anlamına gelir

Oysa 2PL ve 3PL modellerde aynı sayıda doğru cevabı olan fakat doğru cevap örüntüsü farklı olan bireyler farklı θ değerleri alır (Demars, 2016)... • Rasch ve 1PL

Aksi durum olarak zayıf çeldiriciler kullanılması durumunda da c, şansın üstünde kestirilebiliyor.. • D=1.7 sabiti, model denkelmelerini, normal ogive metriği olarak

• Birey sayısı arttıkça daha iyi sonuçlar verir (Hambleton, Swaminathan ve Rogers, 1991).. • BY’de önsel dağılım gözlenen veriye dayanan olabilirlik fonksiyonuyla

• θ ve gerçek puanlar arasındaki ilişki toplam karakteristik fonksiyonu veya test karakteristik fonksiyonu olarak ifade edilir(De Ayala,2009,96)... TEST KARATERİSTİK EĞRİSİNİN

Bir test tarafından theta düzeyi için sağlanan bilgi maddelerin aynı theta düzeyine ilişkin fonksiyonlarının toplamıdır.. Formülden de görüleceği üzere maddeler test