• Sonuç bulunamadı

Kur'an'da kelime kavramı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'an'da kelime kavramı"

Copied!
98
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)TC SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI TEFSİR BİLİM DALI. KUR’AN’DA KELİME KAVRAMI YÜKSEK LİSANS TEZİ. DANIŞMAN Prof. Dr. İsmet ERSÖZ. HAZIRLAYAN Mehmet YILDIZ. KONYA 2006.

(2) İÇİNDEKİLER KISALTMALAR ____________________________________________________ iii ÖNSÖZ ____________________________________________________________ iv GİRİŞ ______________________________________________________________1 BİRİNCİ BÖLÜM ____________________________________________________5 KELİME KAVRAMI VE KELİMEYLE ANLAM YAKINLIĞI OLAN KAVRAMLAR _______________________________________________________5 KELİME KAVRAMI __________________________________________________6 1.KELİMENİN ANLAMI ______________________________________________6 2. KELİMEYLE ANLAM YAKINLIĞI VE ZIT OLAN KAVRAMLAR __________7 2.1. Kavl (‫_____________________________________________________ )ال‬7 2.2. Vahiy ( ‫___________________________________________________)ا‬8 2.3. İbare (‫___________________________________________________ )ا رة‬9 2.4. Savt (‫____________________________________________________ )ات‬9 2.5. Sayha (‫_________________________________________________ )ا‬10 2.6. Nutuk (‫___________________________________________________)ا‬10 2.7. Samem (‫_________________________________________________ )ا‬11 2.9 Sükût (‫__________________________________________________)ات‬12 3- KELİMENİN KUR’AN’DAKİ KULLANIMLARININ TABLOLAŞTIRILMIŞ HALİ______________________________________________________________13 4- KELİMENİN FARKLI KULLANIMLARI _____________________________16 4.1. Kelamcılara Göre Kelime_____________________________________________ 16 4.2. Tasavvufçulara Göre Kelime __________________________________________ 18 4.3. Hadislerde Kelime___________________________________________________ 20 4.4. Hıristiyanlıkta Kelime _______________________________________________ 21. İKİNCİ BÖLÜM ____________________________________________________23 KELİME KAVRAMININ KUR’AN’DAKİ KULLANIMLARI ________________23 1. İSİM TAMLAMASI OLARAK KULLANIMI ___________________________24 1.1. Kelimetullah _______________________________________________________ 24 1.1.1. Allah’ın Hükmünde Bir Eksiklik Yoktur ______________________________________ 1.1.2. Allah Teala Hakkı Kelimeleriyle Ortaya Koyar _________________________________ 1.1.3. Kelimetullah Yücedir______________________________________________________ 1.1.4. İsrailoğulları’na Olan Sözü _________________________________________________ 1.1.5. Allah’ın Va’di, Nusreti ____________________________________________________ 1.1.6 Allah'ın Kelimesi Değişmez _________________________________________________ 1.1.7 Kelimetullah Hz İsa’dır ____________________________________________________ 1.1.8 Allah'ın Kelimeleri Tükenmez _______________________________________________. 24 25 27 28 30 31 33 36. 1.2. Küfür Kelimesi (Sözü) _______________________________________________ 37. i.

(3) 1.3. Takva Kelimesi (Sözü) _______________________________________________ 40 1.4. Azap Kelimesi (Sözü) ________________________________________________ 42. 2. YALIN HALDE KULLANIMI _______________________________________43 2.1. Hz İbrahim’in Denendiği Kelimeler ____________________________________ 43 2.2. Ortak Kelime (Diyalog) ______________________________________________ 47 2.2.1. Diyalog Nasıl Olmalıdır?___________________________________________________ 50. 2.3. Hz Âdem’in Öğrendiği Kelimeler ______________________________________ 52 2.4. Ahirette Kâfirlerin Pişmanlık İfade Eden Sözleri Fayda Vermez ____________ 54 2.5. Allah'ın Kelamının Tahrif ve Tebdil Edilmesi ____________________________ 56 2.5.1. Kur’an’da Tahrifat Olmuş mudur? ___________________________________________ 58. 3. SIFAT TAMLAMASI OLARAK KULLANIMI __________________________60 3.1. Kelime-i Tayyibe ____________________________________________________ 60 3.2. Kelime-i Habise _____________________________________________________ 62. 4. FİİL OLARAK KULLANIMI ________________________________________63 4.1. Konuşma Vasfıyla Mümeyyez Olan Hz Musa ____________________________ 63 4.2. Kıyamette Azaların Şahitlik Etmeleri ___________________________________ 65 4.3. Vahyin Geliş Şekilleri ________________________________________________ 66 4.4. Allah'ın Kıyamette Konuşmayacağı Kimseler ____________________________ 69 4.5. Müşrikler, Hangi Delil Getirilse Getirilsin İman Etmezler__________________ 73 4.6. Bir İftira Karşısında Mü’min Tavrı ____________________________________ 75 4.7. Susma Orucu _______________________________________________________ 77 4.8. Dabbet'ul-Arzın Konuşması___________________________________________ 79. SONUÇ ____________________________________________________________83 KAYNAKÇA ________________________________________________________85. ii.

(4) KISALTMALAR a.g.e. : Adı geçen eser a.s. : Aleyhisselam. b.. : İbn.. bkz.. : Bakınız. bs.. : Baskı. çev.. : Çeviren. h.. : Hicri. haz.. : Hazırlayan. Hz. : Hazreti. İFAV : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı m.. : Miladi. mad. : Maddesi nşr.. : Neşreden (tahkik). r.a.. : Radıyallahu anh. s.. : Sayfa. sav. : Sallallahu aleyhi ve selem. sdl.. : Sadeleştiren. thk.. : Tahkik eden. thr.. : Tahriç. trc.. : Tercüme eden. ts.. : Tarihsiz. t.y.. : Tarih yok. v.. : Vefat tarihi. y.y.. : Yayın yeri yok. iii.

(5) ÖNSÖZ Kur’an; Müslümanların yegâne rehberi, ahiret hayatının tanıtıcısı, insanlığı saadete sevk edecek hakiki bir mürşid ve hadi, insana yol gösteren bir şeriat kitabı, bir dua kitabı, hikmetlerle dolu, aynı zamanda bir zikir, fikir, ubudiyet ve emir ve davetler topluluğunu içeren ilahi, münzel, kıyamete kadar hükmü sürecek yüce bir kelamdır. Kur’an kendisine has bu özellikleriyle diğer bütün ilahi ve beşeri kitaplardan ayrılır. Dolayısıyla üzerinde en çok düşünülen, insanların anlamak için çok gayret sarf ettiği bir kitaptır. Asr-ı saadetten bu yana üzerine yüzlerce tefsir yazılmış ve her asır kendi özellikleri içinde Kur’an’ı anlamaya çalışmıştır. Asrımızda da aynı çabaların sürdüğünü söyleyebiliriz. Bu asırda Kur’an’a olan ilgi azalmamış ve aynı hızla devam etmiştir. Günümüzde Kur’an’ı en ince ayrıntısına kadar anlama gayretlerinin devam ettiğini söylemiştik. Bu gayretlerin sonucu olarak ortaya çıkan metotlardan biri de “Konulu Tefsir Metodu”dur. Aslında konulu tefsirin ilk olarak Peygamber Hz Peygamber zamanında dar çerçevede de olsa var olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim sahabeden bazıları anlayamadıkları Kur’an ayetlerini Hz Peygamber’e soruyorlar, Hz Peygamber de bu ayetleri açıklıyordu. Hz Peygamber’in verdiği bu cevapların da konulu tefsirin ilk örneklerini teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Fakat bilinen manasıyla yani Kur’an’da geçen bir kavramla veya bir konuyla alakalı detaylı bir araştırma günümüzde ortaya çıkmış bir hadisedir. Kur’an’ın kavram ve konularının derinlemesine araştırılmasıyla yapılan bu konulu tefsir çalışmaları sonucunda, daha derin manalar ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın en bariz vasfı ilahi kelam olmasıdır. Biz de bu yönünü göz önünde bulundurarak kelamla aynı kökten gelen “Kelime Kavramı”nı araştırmaya karar verdik. Ve tezimizin ismini “KUR’AN’DA KELİME KAVRAMI” koymayı uygun bulduk. Bu çalışmamızla kelimenin Kur’an’daki bütün kullanımları üzerinde durmaya çalışacağız. Çalışmamızın ilk bölümünde kelime kavramının ne manaya geldiğini geçmişten günümüze birçok değişik sözlükten istifade ederek açıklamaya çalışacağız. Ayrıca “kelime”yle anlam yakınlığı olan kavramları inceleyerek bu kavrama farklı bir pencereden bakmaya çalışacağız.. iv.

(6) Çalışmamızın ikinci bölümünde kelime kavramının Kur’an’daki kullanımları üzerinde duracağız. Bunu da dört bölüm halinde inceleyeceğiz. Bu bölümler kelimenin Kur’an’daki kullanımları hakkında bize bilgi verir mahiyettedir. Yani kelimenin isim ve sıfat tamlaması, fiil olarak ve bir de yalın haldeki kullanımlarıdır. Yalın haldeki kullanımından kastımız herhangi bir terkip halinde olmayan yani isim ve sıfat tamlaması olmayan kullanımlarıdır. Mesela kelimetullah şeklinde gelen kullanımları yani kelimetullahın ne olduğu, kaç değişik kullanımının olduğu, Kur’an’daki bu farklı kullanımların neyi ifade ettiği üzerinde duracağız. Bu çalışmamız sonucunda Kur’an’da “kelime” kavramının ne mana ifade ettiğini anlamaya çalışacağız. Çalışmamda emeği geçen danışman hocam Prof. Dr. İsmet ERSÖZ Bey’e, Prof. Dr. Sait Şimşek Bey’e, çalışmamızın şekillenmesinde bir manada yön veren Yrd. Doç. Dr. Ahmet Fethi POLAT Bey’e, yardımlarını esirgemeyen Hakan UĞUR Bey’e teşekkürlerimi arz ediyorum. Mehmet YILDIZ Konya 2006. v.

(7) GİRİŞ Allah Teala, Kur’an’ı peygamberinin en büyük mucizesi, kulları için kıyamete kadar devam edecek bir delil ve İslam davetinin kıyamete kadar devam edecek ışığı kılmıştır. İnananlar onun nurundan faydalanırlar, karşılaştıkları problemlerin çözümlerini ondan çıkarırlar, hayatlarını ona göre tanzim ederler, onunla dünya ve ahiret saadetine ererler. Nitekim Kur’an müminlerin şüphelerini gideren ilahi bir kelamdır. On dört asır boyunca müminlerin ihtiyaçlarına cevap vermiştir ve bu özelliğini kıyamete kadar devam ettirecektir. Kur’an’ın her asra bakan bir yönü vardır. Kıyamete kadar hükmü baki olduğundan ve hükmü, ilahi teminat altında olduğundan sadece bir asra hitap etmez. Yani Kur’an sadece asr-ı saadette geldi ve o dönemde bedevi Araplara hitap etti ve onların ihtiyaçlarını karşıladı denilemez. Nitekim on dört asırdır Kur’an’a yapılan yorumlar, tefsirler, te’viller bunun kanıtıdır. Onun için “Kur’an’ın her asra bakan bir yönü vardır” dedik. Asr-ı saadette nasıl ki onlara hitap ettiyse, onların ihtiyaçlarına cevap verdiyse, aynı şekilde günümüzde de bu konumunu koruyor ve Müslümanların dünya ve ahiret hayatlarını tanzim etmeye devam ediyor. Bazıları Kitap ve sünnetin insanların sürekli yenilenen ihtiyaçlarını karşılayabilecek yapıda olduğu hususunu unutarak nassların sınırlı olduğunu ve yeni olaylar karşısında yetersiz kaldığını düşünebilirler. Kur’an’ın indiği çağda olmayan bir takım toplumsal, ekonomik ve kültürel problemlere Kur’an’ın çözüm üretip üretemeyeceği hususu bir şüphe olarak akla gelebilir. İşte Konulu Tefsirin önemi burada ortaya çıkmaktadır. Çünkü Konulu Tefsir, ayetlerin bağlamından, kelimelerin kullanış şekillerinden, sure ve ayetlerin başları ile sonları arasındaki ilgi ve bağlantılardan, Kur’ani çözümler ve yaklaşımlar çıkarmaya önem verir. Türkçeye; “Konulu Tefsir” veya “Kavramsal Tefsir” olarak tercüme edilen “et-Tefsîru’l-Mevdûi” veya “et-Tefsîru’t-Tevhidi” tabiri günümüze ait ıstılahi bir tabirdir ki, âlimler buna değişik tarifler vermişlerdir. Bu tarifler, aslında birbirini tamamlayan veya birbirinin tekrarından ibarettir. Şimdi bu tariflerden bazılarını zikredelim: “Kur’an’da herhangi bir konu ile ilgili bütün ayetleri toplayarak, bunları mümkün olduğunca nüzul sırasına koyup, ilmi bir incelemeye tabi tuttuktan sonra,. 1.

(8) Yüce Allah’ın o konu ile ilgili muradını toplu bir şekilde ortaya koymaya çalışan bir tefsir metodudur.”1 “Kur’an’da işlenen konulardan herhangi birine dair ayetleri bütüncül bir bakış açısıyla göz önünde bulundurarak Kur’an’ın o konudaki görüşünü ortaya koyma çabasıdır.”2 Konulu Tefsir metodunun ne zaman ortaya çıktığı ve başladığı hususunda âlimler arasında ihtilaf vardır. Kimilerine göre bu asırda ve Mısır’da ortaya çıkmış, kimilerine göre ise Hz. Peygamber döneminde bizzat Hz. Peygamber tarafından tatbik edilmiştir.3 Yeni bir tefsir metodu olarak tanımlanan Konulu Tefsir metodunun, bugünkü manası ve adıyla ilk defa içinde bulunduğumuz asırda ortaya çıktığı görülmektedir. Bu metot, el-Ezher Üniversitesi Usûlu’d-Din Fakültesi Tefsir Bölümü, dersleri arasına bu dersi de katmaya karar verdiğinde gün yüzüne çıkmıştır. Bu metot, yeni yeni meyvelerini vermeye başlamış, gün geçtikçe de önemi ve ona olan ihtiyaç daha iyi anlaşılmıştır.4 Ancak tefsirin bu çeşidinin kalıpları ve temel unsurları, Kur’an’ın indirildiği asırdan bu yana mevcuttu. Âlimlerin sonradan, “Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri” adını verdikleri, bir konu hakkındaki ayetleri araştırmak, anlamlarını bir araya getirmek ve onları birbiriyle yorumlamak sadr-ı evvelde bilinen bir husustu. Nitekim Rasulullah (a.s.) da kendisine sorulan bazı ayetlerin yorumunda aynı yönteme başvuruyordu.5 Böyle bir tefsir metodunun doğuşuna, bazı müsteşriklerin, bu asırda, Kur’an’la İlgili olarak ileri sürdükleri bir takım şüpheler vesile olduğu zikredilmektedir.6 Konulu tefsire “edebi tefsir ekolü” demek de doğru olur. Çünkü edebi tefsir ekolü mensupları, tefsirin konulu tefsir şeklinde olmasının daha doğru olacağı görüşündeler.7 Edebi tefsirin kurucusu Emin el-Huli (v.1966)’ye göre arap olsun, olmasın, Arapça ile dil ve edebiyat açısından ilgisi olan kimselerin yerine getirmeleri. 1. Güngör, Mevlüt, Kur'an Araştırmaları, Kur’an Kitaplığı, İstanbul, 1995, I, 12 Şimşek, M. Said, Günümüz Tefsir Problemleri, Esra Yayınları, Konya, 1997, s165-166 3 Müslim, Mustafa, Mebahisu fi't-Tefsiri' l-Mevduî, Darü'l-Kalem, Dımaşk, 1997, s17 4 Aydüz, Davut, Tefsir Çeşitleri ve Konulu Tefsir, Işık, İstanbul, 2000, s.77, 78 5 Müslim, Mebahisu fi’t-Tefsiri'l-Mevduî, s17 6 Güngör, Kur'an Araştırmaları, I, 13 7 Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s165 2. 2.

(9) gereken ilk görev, en büyük Arapça kitap olan Kur’an’ın edebi tefsirini yapmaktır ve bu edebi tefsirin Kur’an’ı parça parça değil de, konu konu ele alması gerekir.8 Konulu Tefsir Metodu uygulanırken bir takım aşamalar takip edilir. Bu aşamaları şu maddeler halinde verebiliriz: 1- Araştırılacak konunun çerçeve ve sınırları belirlenir. 2- Konuyla ilgili ayetler derlenir. 3- Ayetler, nüzul sırasına göre dizilir. 4- Varsa ayetlerle ilgili nüzul sebepleri gözden geçirilir ve ayetler arası münasebet tespit edilir. 5- Derlenen ayetler topluca gözden geçirilir ve buna göre konunun temel öğeleri tespit edilir. İşlenecek konunun yapısını göz önünde bulundurmak suretiyle nüzul sırasına göre dizilen ayetler arasında takdim-te’hir yapılabilir. 6- Tahlil ve yorumlar yapılırken ayetlerde geçen kelimelerin sözlük anlamlarıyla Kur’an’daki kullanılışları değerlendirilir. 7- Araştırmacı ön yargılardan uzak durmalı, araştırmayı hedefinden saptıracak ve okuyucusunun dikkatini başka tarafa çekecek ayrıntılara dalmamalıdır. Şayet bu tür ayrıntılar, araştırmanın hedefine destek sağlayacaksa dipnotlarda bu ayrıntılara yer verilebilir.9 Kur’an’da araştırılmak istenen bir konu Kur’an’da o konuyla alakalı dağınık halde bulunan ayetler bir tasnife tabi tutularak araştırılır. Araştırma yapılırken konuya derinlemesine inilir ve ayrıntılara varana kadar gözden geçirilir. Bütün yönleriyle incelenir. Kur’an’da zikri geçen kavramlardan biri de “kelime”dir. Kelime, kelam insanların hayatında fevkalade öneme sahiptir. İnsanların hayatlarında en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biridir. Kelime Kur’an’da çok farklı manalarda kullanılan bir kavramdır. Kur’an’da kelimenin Hz İsa oluşundan, Dabbetü’l-Arz oluşuna kadar farklı, zengin kullanımları vardır. Bu farklı kullanımları Konulu Tefsir Metoduna uygun olarak inceleyeceğiz. Yaptığımız çalışmanın ilk bölümünde “kelime”nin sözlük anlamı, kelimeyle anlam yakınlığı olan kavramların incelenmesi, kelime kavramının daha iyi anlaşılabilmesi için Kur’an’daki kullanımlarının tablolaştırılmış hali ve kelimenin 8. Huli, Emin (1895-1966), Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metod, (trc. Mevlüt Güngör), Kur’an Kitaplığı, İstanbul, 1995, s76 9 Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s168-169. 3.

(10) tasavvuf, kelam, Hıristiyanlık ve hadislerdeki kullanımlarını verdik. Bu şekilde yapmamızın sebebi kelimenin Kur’an’daki kullanımlarına geçmeden önce bu kavramın şematik olarak anlaşılmasıdır. Ayrıca bu kullanımları verirken ilk dönem lügatlerden önemli ölçüde faydalandık. Kaynakların ilk dönem olmalarına dikkat ettik. Ayrıca “garibü’l-Kur’an, meani’l-Kur’an, vucuh ve nezair” kitaplarından da istifade ettik. İkinci bölümü ise “kelime”nin Kur’an’daki kullanımlarına ayırdık. Bu bölümde “kelime”yi dört ana başlık halinde inceledik. Bu ana başlıklar “kelime”nin “yalın halde, isim-sıfat tamlaması ve fiil olarak” kullanımlarıdır. Bu şekilde bir ayrıma tabi tutarken sıralamaya dikkat etmedik. Bu ana başlıklar halinde de kelimenin Kur’an’daki kullanımlarını verdik. Bu kullanımlarında özellikle ilk dönem tefsirlerden faydalanmaya çalıştık. Kelime kavramını araştırırken Arapça cd’lerden faydalandık. Fakat kaynak olarak vermedik. Özellikle kullanım kolaylığı olan “el-Mektebetü’ş-Şamile” isimli cd’den çokça faydalandık.. 4.

(11) BİRİNCİ BÖLÜM. KELİME KAVRAMI VE KELİMEYLE ANLAM YAKINLIĞI OLAN KAVRAMLAR. 5.

(12) KELİME KAVRAMI 1.KELİMENİN ANLAMI Kur’an-ı Kerim’de yetmiş beş yerde geçmekte olan kelime kavramı, lügatte iki manaya gelir; birincisi anlaşılır söze denir.10 İkincisi ise “kelm” (‫ )آ‬kökünden türetilmiş bir isim olup “yaralama, tesir etme” gibi manalara gelir.11 ‫آ اان‬ denildiğinde “onu yaraladı” veya “cildini tırmaladı” manalarına gelir. Mecaz olarak kınama manasına kullanılır.12 Rağıb el-İsfehani (v.502/1108) nahivde isim, fiil, harf ve edat türünden tekil lafızlara kelime denildiğini belirtir.13 Kelime herhangi bir zaman sigasıyla alakalandırılmadan bir manaya delalet ediyorsa isim, manaya delaletinde bir sigaya bağlıysa fiil, tek başına bir anlam taşımıyorsa harftir.14 Ayrıca alfabenin harflerinden her birine, harflerden oluşan bir lafıza kelime denildiği gibi bütünüyle bir kelam, kaside veya hutbe de mecazen kelime olarak adlandırılmıştır.15 Bahaeddin İbn Akil (v.769/1367), kelimenin “anlamlı bir tek lafız” şeklindeki tanımıyla herhangi bir manaya delaleti olmayan lafızlardan ve tekil olmasıyla da kelamdan ayrıldığını, kelamın tekil olmayan manalara da delaleti bulunduğunu ifade eder.16 İslam felsefecileri de bir manaya ve bu mananın gerçekleştiği zamana vurgu yaparak kelimeyi “bir zaman dilimi içinde belirli olmayan bir konuya ait manaya delalet eden tekil lafız” şeklinde tanımlamışlar, “yürüdü” kelimesinin geçmiş zamanda herhangi bir kimsenin yürüdüğüne delalet etmesini örnek göstermişlerdir.17. 10. İbn Faris, Ebü'l-Hüseyin Ahmed b. Faris b. Zekeriyya, Mücmelü'l-Luga, (thk. Abdülmuhsin Sultan), Müessesetü'r-Risâle, Beyrut, 1984, III, 746 11 el-İsfahani, Ebü'l-Kasım Hüseyin b. Muhammed b. Mufaddal Ragıb, Müfredatu elfazi’l-Kur’an, thk. Safvan Adnan Davudi, 3. bs. Darü’l-Kalem, Dımaşk; Darü’ş-Şamiyye, Beyrut, 2002/1423, s722 12 İbrahim, Muhammed İsmail, Mu’cemü’l-Elfaz ve’l-A’lamil-Kur’aniyye, Darü'l-Fikri'l-Arabi, Kahire, t.y. s459 13 İsfehanî, el-Müfredât, s722 14 İbn Hişam, Ebû Muhammed Cemaleddin Abdullah b. Yusuf en-Nahvi, Katrü’n-Neda ve Bellü’sSada, el-Mektebetü'l-Asriyye, Beyrut, t.y. s11 15 İbn Manzur, Ebü'l-Fazl Muhammed b. Mükerrem b. Ali el-Ensari, Lisanü'l-Arab, Beyrut, Daru Sadır, t.y. XII, 524 16 İbn Akil, Ebû Muhammed Bahaeddin Abdullah b. Abdurrahman, Şerhu İbn Akil, Daru İhyai'tTürasi'l-Arabi, Beyrut, t.y. I, 15 17 İbn Sina, Hüseyin b. Abdullah b. Ali Belhi, en-Necat fi'l-Hikmeti'l-Mantıkiyye ve't-Tabiiyye ve'lİlahiyye, (tahkik Muhyiddin Sabri Kürdi) 2. bs. Matbaatü's-Saade, Kahire, 1938/1357, s11. 6.

(13) “Kelime”nin “kelime” “kilme” “kelme” olmak üzere üç masdarı vardır. Bir tek sözcük manasına gelir.18 Çoğulu kelimdir.19 Kuran-ı Kerimde kelime öncelikle “söz, kelam” şeklindeki anlamıyla Allahın söz ve ayetleri, insanların sözleri anlamında kullanılmış. Onların küfrünü beyan eden ifadeleri için20 kullanılmıştır. Öte yandan Allahın kullarına yönelik imtihanlarıyla21 bazı mucizeleri gerçekleştiren tekvini emirleri de kelime ile anlatılmıştır.22 “Kelimetullah”,23 “kelimetun tayyibetün”24 gibi terkiplerle tevhid inancının esasını teşkil eden kelime-i tevhid ve daha genel olarak Allah’ın insanlığa gönderdiği son din ifade edilmiştir.25 2. KELİMEYLE ANLAM YAKINLIĞI VE ZIT OLAN KAVRAMLAR 2.1. Kavl (‫)ال‬ Kavl (‫ )"ل‬ve kil (#") şeklinde kullanımları vardır. Akla ilk gelen manası, ister tek kelime, ister cümle olsun konuşma esnasında ortaya çıkan harflerden oluşan terkibe denir. Kelime olarak kullanımına “Ahmet, Mehmet” demeyi örnek olarak verebiliriz. Cümle olarak kullanımına ise; “Ahmet çıktı” gibi bir misal verebiliriz. İsim, fiil ve edatlara “kavl” denildiği gibi kaside, hutbe gibi şeylere de “kavl” denilir.26 İkinci manası ise itikad, inanma, kabul etme manasına kullanılır. Mesela ‫ن‬$% & ‫“ یل ﺏل أﺏ‬İmam-ı Azam’ın dediğini söylüyor” demek, onun inandığına inanıyor, kabul ettiğini kabul ediyor demektir. Üçüncüsü; telaffuz etmeden gizli tutulan, tasavvur edilen şeydir. Mesela ayette “onlar içlerinde ‘Allah bize azap etseydi ya’ diye geçirirler.” *&‫ أﻥ‬% ‫وین‬. 18. Zebidi, Ebü'l-Feyz Murtaza Muhammed b. Muhammed b. Muhammed, Tacü'l-Arus min Cevahiri'lKamus, Matbaatü'l-Hayriyye, Kahire, 1888/1306, IX, 49 19 Cevheri, Ebû Nasr İsmail b. Hammad el-Farabi, es-Sıhah Taci'l-Luga ve Sıhahü'l-Arabiyye, Mukaddimetü’s-Sıhah (İ’dad. Ahmed Abdülgafur Attar), 4. bs. Darü'l-İlm li'l-Melayin, Beyrut, 1990, V, 2023 20 et-Tevbe 9/74 21 el-Bakara 2/124 22 Yunus 10/81-82, eş-Şura 26/24 23 et-Tevbe 9/40 24 İbrahim 14/24 25 Taberi, Ebû Cafer İbn Cerir Muhammed b. Cerir b. Yezid, Tefsirü't-Taberi, (thk. Mahmud Muhammed Şakir, Ahmed Muhammed Şakir), 2. bs. Darü'l-Maarif, Kahire, 1969, XIV, 261 26 İsfehanî, el-Müfredât, s688. 7.

(14) -‫ﺏ ا‬.‫ ی‬/ Cenab-ı Hakk içlerinden geçirdikleri şeyleri “kavl” kelimesiyle ifade etmiştir.27 Dördüncüsü; bir şeyi göstermek, bir şeye delalet etmektir. Beşincisi; mantıkçılar tarif manasında kullanmışlardır. Mesela 0‫ه‬2‫"ل ا‬ dediklerinde cevherin tarifi manasına kullanıyorlar. Altıncısı; ilham manasına kullanılır. Ayette ‫ب‬ َ .5 َُ‫ أَن ﺕ‬8‫< ِإﻡ‬ ِ َْ‫ْﻥ‬0َْ‫“ "َُْ یَ ذَا ا‬Bunun üzerine biz: Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin, dedik”28 şeklinde geçer. Burada َُْ" kelimesi hitap değildir. Bu bir ilhamdır. Allah (cc) onu “kavl” olarak isimlendirmiştir.29 Kur’an’da “kavl” ile “kelime” aynı manada kullanılmıştır. Mesela ‫?  ال‬ ‫ ی@ﻡن‬/ *% ‫ه‬0A‫ أآ‬BC. “Andolsun ki onların çoğu gafletlerinin cezasını hak. etmişlerdir. Çünkü onlar iman etmiyorlar”30 ayetinde “kavl”, kelime manasına kullanılmıştır. D َ 5‫ َرﺏ‬E ُ ََِ‫ْ آ‬E8َ‫“ َوﺕ‬Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir.”31 Bu ayette de “kelime” kavl manasına kullanılmıştır. Yine Yunus suresinin 96. ayetinde “kelime” kavl manasında kullanılmıştır. Ayrıca Kur’an Hz İsa’yı Allah’ın kelimesi diye adlandırdığı gibi, Allah’ın sözü olarak da adlandırmıştır. Meryem suresinin 34. ayetinde Hz İsa (as) ‫"ل ا‬ olarak adlandırmıştır. Allah’ın Hz İsa’yı bu şekilde adlandırması “Allah nezdinde İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona ‘Ol!’ dedi ve oluverdi”32 ayetine bir hatırlatmadır.33. 2.2. Vahiy ( ‫)ا‬ Vahiy; işaret, kitabet, risalet, mektup, kitap, gizli söz, başkalarına yazılan her şey manalarına gelir. Mesela ‫م‬$‫ ا‬G‫ ا‬E ‫ و‬denildiğinde bununla yazma ifade edilir.34. 27. Mücadele 58/8 Kehf 18/86 29 İsfehanî, el-Müfredât, s688 30 Yasin 36/7 31 Enam 6/115 32 Al-i İmran 3/59 33 İsfehanî, el-Müfredât, s689 34 İbn Manzur, Lisanü'l-Arab, XV, 379 28. 8.

(15) Kitap, mektup, söz manasına gelen vahyin cemisi ّ ِ ‫( ُو‬vuhiyyun)dur. Ayrıca vahiy ses, sürat, hızlı olma anlamlarında kullanılır. ‫ ﻡت و‬denildiğinde bu kullanım “hızlı ölüm” manasını ifade eder.35 2.3. İbare (‫)ا رة‬ Tefsir etme, işin sonunu bildirme, ağlama, bir kimse ile konuşma gibi manalara gelir.36 Ayrıca bir şeyin tarafı, yanı manasına gelir. Mesela 0*‫ ا‬0C denildiğinde nehrin tarafı, bir yanı anlaşılır. Yolun bir tarafından diğer tarafına geçmeyi ifade etme manasına #‫ ﺱ‬0‫ ﺏ‬C “yolu geçen” ifadesi kullanılır. Bu manaların yanında ölme manasına da gelir. Kavim öldü demek için ‫ ام‬0C tabiri kullanılır.37 Aslında kelimenin kökü, bir durumdan başka bir duruma geçme manasında kullanılır. ‫ر‬C kelimesi ise suyu ya yüzerek veya gemiyle veya deveyle veya köprüyle geçmektir. ‫ ام‬0C Kavim öldü derken sanki onlar hayat köprüsünü geçmiş, başka bir aleme varmış gibidirler.38 Kur’an’da yolcu olan39, ibret alma40, rüya tabiri41 manalarında kullanılmıştır. Ayrıca ibareyle aynı kökten gelen “ta’bir” ifadesi, tefsir etme, açıklama rüya tabiri manasında kullanılmıştır. “Kral dedi ki: Ben (rüyada) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek gördüm. Ayrıca, yedi yeşil başak ve diğerlerini de kuru gördüm. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, benim rüyamı da bana yorumlayınız.”42 Bu bağlamda “tabir”, birisiyle konuşma manasına geldiği gibi, rüyayı açıklama manasına da gelir.43 Buradan anlıyoruz ki hem sözlük manası itibariyle hem de Kur’an’daki kullanımları itibariyle “ibare” ifadesi “kelime”yle aynı manada kullanılmıştır. 2.4. Savt (‫)ات‬ İnsanların konuşarak birbiriyle anlaşmaları için en önemli unsurlardan birisi de ses manasına gelen “savt”tır. Lügatte ilan etme, bağırma, insanlar arasında yayılan. 35. Cevheri, es-Sıhah, VI, 2520 İbn Manzur, Lisanü'l-Arab, IV, 529,530 37 Cevheri, es-Sıhah, II, 733 38 İsfehanî, el-Müfredât, s543 39 Nisa 4/43 40 Haşir 59/2 41 Yusuf 12/43 42 Yusuf 12/43 43 Cevheri, es-Sıhah, II, 734 36. 9.

(16) güzel söz gibi manalara gelir. Bu kelimeyle aynı kökten olan ‫ اﻥ ت‬ifadesi cevap vermek ve dönmek manalarına gelir. Hadiste “helal ve haram arasındaki fark, def ve ilandır” derken savt kelimesi kullanılmıştır.44 Buradaki “savt”tan kasıt nikâhın ilan edilmesi ve insanlara duyurulmasıdır. Başka bir hadiste Hz Abbas (ra) için yüksek sesli manasına gelen $‫رﺝ‬ ‫ ﺹ‬ifadesi kullanılmıştır. 45 2.5. Sayha (‫)ا‬ Bağırma anlamına gelen46 bu kelime aynı zamanda, sesin yükseltilmesi, sesin yayılması anlamında da kullanılmaktadır. Ayette çığlık manasında kullanılmıştır. “(Onları helâk eden) korkunç sesten başka bir şey değildi. Birdenbire sönüverdiler.”47 “O gün insanlar bu sesi gerçekten işiteceklerdir. İşte bu, çıkış günüdür.”48 Yani mahşer gününde insanlar sura üflenişi işitirler. Araplar, “odun yarıldı, elbise yırtıldı” derken ‫ اﻥ ح‬kelimesini kullanırlar. “Falan adamın arsasında bir ağaç çıktı” denilir. Ağaç, bakanların gözüne görünecek seviyeye geldiğinde ‫ ﺹ ح‬kelimesi kullanılır.49 Kur’an’da bir azap çeşidi manasında kullanılmıştır. Bu azapla geçmiş kavimlerden biri helak olmuştur.50 “Güneş doğarken onları o korkunç ses yakaladı.”51 Kur’an’da kelime kavramı da Allah'ın gönderdiği azap manasında kullanılmıştır.52 2.6. Nutuk (‫)ا‬ Nutuk ( ‫)ا‬, “dilin ortaya çıkardığı, kulağın belirlediği şeylerdir” diye tarif edilmiştir.53. Hz. İbrahim. putları. kırmaya. giderken. onlara. “Neden. konuşmuyorsunuz?”54 şeklinde hitapta bulunmuş ve onların konuşmayacaklarını kavmine anlatmaya çalışmıştır. Nutuk insanlar için kullanılır. Natık ‫ ﻥ ﺕ‬ve E‫ﺹ ﻡ‬ kelimelerinde, birincisinde sesi olan, ikincisinde olmayan manası kastedilir.. 44. İbn Manzur, Lisanu'l-Arab, II, 57 İbn Manzur, Lisanu'l-Arab, II, 58 46 İbn Manzur, Lisanu'l-Arab, II, 520 47 Yasin 36/29 48 Kaf 50/42 49 İsfehanî, el-Müfredât, s496 50 İbn Manzur, Lisanu'l-Arab, II, 521 51 Hicr 15/73 52 Zümer 39/19, 71 53 İsfehanî, el-Müfredât, s811 54 Saffat 37/92 45. 10.

(17) Hayvanlar için natık kelimesi kullanılmaz, sadece sınırlı yerlerde ve bazı şiirlerde kullanılır. Mantıkçılar konuşmanın yapıldığı kuvvete nutuk demişlerdir. Mantıkçılar insanı tarif ederken “o diri, konuşan (natık), ölüdür” şeklinde tarif etmişlerdir. Onlara göre nutuk, kelamın meydana geldiği insani kuvvetle, seslerle ortaya çıkan kelam arasında müşterektir.55 Neml suresinde, Hz Süleyman kuşdilinin kendisine öğretildiğini ifade ediyor. “Süleyman Davut’a vâris oldu ve dedi ki: Ey insanlar! Bize kuşdili öğretildi ve bize her şeyden (nasip) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur.”56 Ayette kuş sesleri nutuk ile ifade edilmiştir. Aslında kuşlar konuşmazlar. Ama bu şekilde kullanılmasının sebebi Hz Süleyman onları anladığı için böyle ifade edilmiştir. Herhangi bir şeyden mana çıkaran, onu anlayan bu şey dille konuşmasa da “natık” diye vasıflandırılır. Eğer birisi söylenenden bir şey anlamıyorsa konuşuyor olsa da samittir.57 Konuşma,. sadece. kelimelerin. dil. ile. yapılan. telafuzu. anlamında. kullanılmamıştır. Bunun için kitap da bir konuşma olarak kabul edilmiştir. Ayette de bunu ifade eden kullanım vardır. Kelam da kitaptır. Fakat kitabı göz, kelamı kulak idrak eder. “Bu, yüzünüze karşı gerçeği söyleyen kitabımızdır. Çünkü biz, yaptıklarınızı kaydediyorduk.”58. K.Kerim'de. azaların. insanların. aleyhinde. şahitlikte bulunmaları iki şekilde ifade ediliyor. Fussilet suresinde “intak” anlamında: “Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? derler. Onlar da: Her şeyi konuşturan (İntak) Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa sizi o yaratmıştır. Yine O’na döndürülüyorsunuz, derler”59 şeklinde bir kullanım vardır. Yasin suresinde ise azaların şahitlikte bulunmaları “teklim” fiiliyle ifade edilmektedir. “O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır (teklim), ayakları da şahitlik eder.”60 2.7. Samem (‫)ا‬. 55. İsfehanî, el-Müfredât, s811 Neml 27/16 57 İsfehanî, el-Müfredât, s812 58 Casiye 45/29 59 Fussilet, 41/21 60 Yasin, 36/65 56. 11.

(18) Samem, kulağın işitme özelliğini kaybetmesidir. Hakka kulak vermeyen ve hakkı kabul etmeyen kimse bununla vasıflandırılır.61 Kulağın işitmemesi, işitmenin ağır olmasıdır.62 Araplar şişenin kapağının kapatılması için bu kelimeyi kullanırlar. Bir şeyin sert, şiddetli olmasına da bu ad verilir. ‫ اﺹ‬02 “sert kaya” demektir. % ‫ ﺹ ء‬ise “şiddetli fitne” manasınadır. Cahiliye Arapları Recep ayını ‫ﺹ‬/‫ ا‬diye adlandırıyorlardı. Böyle demelerinin sebebi yardım isteyen bir sesin olmaması ve savaş veya silah sesleri işitilmediği için bu aya bu ismi vermişlerdir. Çünkü recep ayı haram aylardandır.63 Yukarda da ifade ettiğimiz gibi, işitme özelliğini kaybetme manasına geldiği için hakkı kabul etmeyen, ona kulak vermeyen bununla vasıflanır.64 Ayetlerde de bu şekilde kullanılmıştır. “Bu iki zümrenin (müminlerle kâfirlerin) durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların hali hiç eşit olur mu? Hâla ibret almıyor musunuz?”65 “Bir belâ olmayacak zannettiler de kör ve sağır kesildiler. Sonra Allah tövbelerini kabul etti. Sonra içlerinden çoğu yine kör ve sağır oldu. Allah onların yaptıklarını görmektedir.”66 Ayetlerde hakkı ve hakikati kabul etmeyip, ona kulak vermeyenler, hiçbir sesi duymayan, sağır kimseler olarak tavsif edilmişlerdir. Araplar arasında da böyle bir kullanım vardır. Araplar, öldürmenin ve kan dökmenin çok olduğu yerde ‫  ة ﺏ?م‬E‫“ ﺹ‬kana düşen çakıl taşları sustu” derler. Yani öyle kan aktı ki içine atılan taş ses çıkarmadı, gömüldü kaldı. O taş atılınca onda herhangi bir şey işitilmez. Bu şekilde bir kullanım israf, katl ve çok kanın akıtılması gibi durumlar için kullanılan bir darb-ı mesel haline gelmiştir.67 2.9 Sükût (‫)ات‬ Öfkenin insandan gitmesi halinde E‫ ﺱ‬fiili kullanılır. Bir adam sakinleştiği zaman, öfkesi dindiği zaman NOP‫ ا‬GC E‫ ﺱ‬denir. Bir kişinin uzun bir süre konuşmaması halinde bu fiilin ism-i faili kullanılır.68 Sükût sözün terk edilmesidir.. 61. el-Cevziyye, İbn Kayyim, el-Emsal fi'l-Kur'ani'l-Kerim, (thk. Said Muhammed Nemr Hatib) 2. bs. Darü'l-Ma'rife, Beyrut, 1983, s46 62 İbn Manzur, Lisanü'l-Arab, XII, 342 63 Cevheri, es-Sıhah, V, 1967 64 İsfehanî, el-Müfredât, s492 65 Hud 11/24 66 Maide 5/71 67 Meydani, Ebü'l-Fazl Ahmed b. Muhammed b. Ahmed en-Nisaburi, Mecmaü'l-Emsal, (thk. Muhammed Ebü'l-Fazl İbrahim, İsa El-Babi El-Halebi), Kahire, 1979, II, 213 68 Ferahidi, Ebû Abdurrahman Halil b. Ahmed B.Amr i Halil b. Ahmed, Tertibu Kitâbi'l-Ayn, (haz. Muhammed Hasan Bükai), Müessesetü'n-Neşri'l-İslami, Kum, 1994, s381. 12.

(19) E‫“ ا‬es-sekt” nefsin şarkı söylenmesi anında sakinleşmesidir.69 Kur’an’da Hz Musa’nın öfkesinin dinip sakinleşmesi bu kelimeyle ifade edilmiştir.70 Usulcülere göre sükut, kelamın zıddıdır. Onlara göre akıllı kimseler kelamın sükuta zıt olan bir şey olduğuna ittifak etmişlerdir.71. 3- KELİMENİN KUR’AN’DAKİ KULLANIMLARININ TABLOLAŞTIRILMIŞ HALİ Tablo-1 Yüzdelik Değeri (%). Siga. Adedi. Kelime (‫)آ‬. 28. 37.33. Kelimat (‫)آ ت‬. 14. 18.66. 69. İsfehanî, el-Müfredât, s416 el-Araf 7/154 71 Dugeym, Semih, Mevsuatu Mustalahati’l-İmam Fahreddin er-Razi, Mektebetu Lübnan, Beyrut, 2001, s621 70. 13.

(20) el-Kelim (‫)ا‬. 4. 5.33. Kelam (‫م‬$‫)آ‬. 4. 5.33. Teklim (‫)ﺕ‬. 1. 1.33. Fiil-i Muzari (‫ رع‬O‫ ﻡ‬#%). 18. 24. Fiil-i Mazi (‫ ﻡ ض‬#%). 6. 8. Bu cetvel kelime kavramının Kur’an’daki kullanım sigalarını gösteriyor. Buna göre “kelime” Kur’an’da 71 ayette, 75 defa k-l-m kökünden gelen sigalarla kullanılmıştır.72. Tablo–2 Kelimenin İsim ve Fiil Olarak Kullanımları. Adedi. Yüzdelik Değeri (%). İsim Olarak Kullanımı. 51. 68. Allah Lafzıyla Birlikte Kullanımı. 40. 78.43. Fiil Olarak Kullanımı. 24. 32. 72. Süleyman, Semir, Hitabu’l-Kelime fil-Kur’an, Tahran, 1979, s16. 14.

(21) Allah'a Nisbet Edilen Fiiller. 8. 33.33. İsim Ve Fiil Olarak Kullanımları. 75. 100. Allah'a Nisbet Edilen İsim Ve 48 Fiiller. 64. Bu cetvele göre Kur’an’da “k-l-m” kökünden gelen sigalar genellikle isim olarak geliyor. İsim olarak gelenlerin çoğu da Allah’a nisbet edilerek gelmiştir.73. Tablo–3. Kelime Kavramını Kur’an’daki Anlamları İlahi Hüküm Ve Kanunlar İnsanlar Arasındaki Diyalog 73. Nüzul Sırasına Göre Ayetler Araf 158, Taha 129, Yunus 19,33,64,82,96, Hud 110,119, Enam 34,115, Şura 14,21,24, Kehf 27, Fussilet 45, Enfal 7, Feth 15, Tevbe 40 Meryem 10,26,29, Yusuf 54, Enam 111, Al-i İmran 41,46, Maide 110. Yüzdelik Değer Adedi (%). 19. 26.76. 8. 11.26. Süleyman, Hitabu’l-Kelime fil-Kur’an, s17. 15.

(22) Kıyamet Gününde Zalimlere Yapılan İlahi Hud 105, Müminun 100,108, Bakara 174, Al-i İmran 77, Nur 16 Hitap Fatır 10, Zuhruf 28, İbrahim 24,26, Al-i Hak Ve Tevhide Olan İmran 64 İtikat Enbiya Ve Resullerle Yapılan İlahi Konuşma Araf 143,144, Şura 51, Bakara 253, Nisa 164 İlahi Kelamın Tahrif Edilmesindeki Bakara 75, Nisa 46, Maide 13,14 Mesuliyet Tanıklık Etme Ve Delil. 6. 8.45. 5. 7.04. 5. 7.04. 4. 5.63. Yasin 65, Neml 82, Rum 35, Bakara 118. 4. 5.63. Nebi. Al-i İmran 39,45, Nisa 171. 3. 4.22. Azap. Zümer 19,71, Ğafir 6. 3. 4.22. İlahi Güç Ve Kudret. Lokman 26, Kehf 109. 2. 2.81. Kur’an. Tevbe 6. 1. 1.40. Vahiy. Tahrim 12. 1. 1.40. Tevbe. Bakara 37. 1. 1.40. Takva Peygamberlere Olan Yardım. Feth 26. 1. 1.40. Saffat 171. 1. 1.40. Araf 137. 1. 1.40. Bakara 124. 1. 1.40. Sevap Alla'hın Kullarını Denemesi. Bu cetvele baktığımızda kelime kavramının Kur’an’daki kullanımlarının hangi anlamlarda kullanıldıklarını görürüz. Buna göre kelime Kur’an’da çok farklı manalarda kullanılıyor.74 4- KELİMENİN FARKLI KULLANIMLARI 4.1. Kelamcılara Göre Kelime Hem kelime hem de kelam ikisi de tekil veya cümle halinde gelebilir. Dilciler kelime ile kelamın farklı olduğunu söylerlerken usulcüler bunun hilafına aynı olduğunu söylüyorlar ve bununla alakalı çeşitli deliller getiriyorlar.75 Kelamla alakalı çeşitli tarifler yapılmıştır. Kelam, Allah’ın zatından ve sıfatlarından ve başlangıç ve. 74 75. Süleyman, Hitabu’l-Kelime fil-Kur’an, s27 Dugeym, Mevsuatu Mustalahati’l-İmam Fahreddin er-Razi, s621. 16.

(23) sonuç itibariyle kâinatın hallerinden İslam kanunu üzere bahseden bir ilimdir.76 Kelamın gayesine göre yapılan tarifler arsında Ebu Nasr el-Farabi (v.339/950) ile Adudüddin el-İci’nin (v.756/1355) tarifleri kabul görmüştür. Bu tarifler şöyledir: Farabi kelamı, “Kelam sanatı, din kurucusunun açıkça belirttiği belli düşünce ve davranışları teyit edip bunlara aykırı olan her şeyin yanlışlığını sözle gösterme gücü kazandıran bir tartışma yeteneğidir” diye tarif ederken, İci “Kelam, kesin deliller getirmek ve ileri sürülecek karşı fikirleri çürütmek suretiyle dini inançları kanıtlama gücü kazandıran bir ilimdir” der. Bu tarifler dışında farklı tarifler de yapılmıştır.77 Kelam âlimleri arasında kelime, dini bir terim olarak Allah’ın konuşma yetkinliğine sahip bir varlık olduğunu bildiren kelam sıfatına ilişkin tartışmalara konu olmuştur. Kelamcılar Allah’ın kelam sıfatının bulunduğu üzerinde birleşmiş olmalarına rağmen bu sıfatın mahiyeti, kadim veya hadis oluşu ve yaratıklar tarafından işitilmesinin keyfiyeti üzerinde farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.78 Allah Teala’nın muttasıf olduğu kemal sıfatlarından biri de kelam sıfatıdır. Kelam, Allah’ın, seslere, harflere ve bu harflerden meydana gelen kelime ve cümleleri tertip etmeye muhtaç olmaksızın mütekellim olmasıdır. Değişik ayetlerde bu husus açıkça ortaya konmaktadır. Bütün İslam âlimleri Allah’ın mütekellim olduğunda müttefiktirler. Ancak Allah’ın kelamının mahlûk olup olmayışında İslam mezhepleri arasında ihtilaf vardır. Selef’e göre Kur’an Allah kelamıdır ve mahlûk değildir. Mutezile âlimleri ise, Kur’an’ın ses, harf, ayet, sure ve cüzlerden meydana geldiğini, indirilirken hudus alametleriyle vasıflandığını belirterek mahlûk olduğunu iddia etmişlerdir. Ehl-i sünnet kelamcıları ise kelamı, nefsi ve lafzi olmak üzere ikiye ayırmışlar ve nefsi kelam, Allah’ın zatı ile kaim, mahiyetinin idrak edemediğimiz ezeli bir sıfattır demişlerdir. Lâfzî kelam ise, nefsi kelama delalet eden, ses ve harflerden müteşekkil olan Kur’an lafzıdır. Bu lafzi kelam, ezeli değildir, hadis özelliklere sahiptir.79 Kelam ilminin temelinde İslam’a gelen bir takım sorulara cevap vermek ve İslam’ın üstünlüğünü kanıtlamak gibi bir gayretin olduğunu görüyoruz. Bu şekilde bir 76. Cürcani, Ebü'l-Hasan Seyyid Şerif Ali b. Muhammed b. Ali, et-Ta'rifat, (thk. Abdurrahman Umeyre), Alemü'l-Kütüb, Beyrut, 1987, s236 77 Bu tarifler için bkz. Yavuz, Yusuf Şevki, “Kelam” , İA, XXV, 196 78 Sinanoğlu, Mustafa, “Kelime” , İA, XXV, 213 79 Gölcük, Şerafeddin, Süleyman Toprak, Kelam, 3. bs. Tekin Kitabevi, Konya, 1996, s221-222. 17.

(24) savunma da Halku’l-Kur’an tartışmalarını ortaya çıkarmıştır. Hişam İbn Abdülmelik zamanında sarayda kâtiplik yapan Hıristiyan ilahiyatçılardan Yuhanna ed-Dımaşki, Müslümanlara karşı Hz İsa’nın ulûhiyetini kanıtlamak için Kur’an’da Hz İsa’nın “kelimetullah” olarak vasıflandırılmasından yola çıkarak ilahi kelimelerin yani Kur’an’ın mahlûk olmadığını ortaya atmıştır. Zira Müslümanların Kur’an’ın mahlûk olduğunu kabul etmeyeceklerini, böyle bir görüşü savunanların zındık telakki edileceğinin düşünüp Kur’an’ın kadim olduğu görüşünü savunmuştur. Bu durum Ca’d İbn Dirhem ve Cehm İbn Safvan gibi Cehmiyye ve Mutezile âlimlerinin gözünden kaçmamış ve Hıristiyanların iddialarını reddetmek için hem “kelimetullah” olan Hz İsa’nın hem de ilahi kelimelerin mahlûk olduğunu savunmuşlardır.80 Kelam ilmine kelamcılar tarafından bu ismin verilmesinin sebepleri vardır. Bu ismin verilmesinde kelime ile kelam arasında direk bir bağın olması etkili olmuştur. Nasıl ki mantık ilmi, felsefi konularda kişiye söz söyleme kabiliyeti, gücü kazandırıyorsa, kelam ilmi de dini mevzularda söz söyleme ve onları ispat etme kudreti kazandırır. Mantık kelimesi Yunancadaki “logiken”in karşılığıdır. Bu da “logos”a yani söze ait demektir. Mantık ile kelam arasındaki bu mana benzerliğinden bu ilme kelam denilmiştir. Ayrıca bu ilim kelama çok ihtiyaç duyduğundan bu isim verilmiş olabilir. Bir diğer açıklama ise kelam kelimenin yaralamak manasına gelen “kelm” kökünden türetilmiştir. Yani kalbe tesir eden, kalbe nüfuz eden bir ilim olduğundan bu ilme kelam ismi verilmiştir.81 4.2. Tasavvufçulara Göre Kelime Kelimenin en çok kullanıldığı alanlardan biri de tasavvuftur. Kelime tasavvufta çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Özelikle tasavvuf erbabının önde gelenlerinden olan Muhyiddin İbn Arabî’nin ıstılahında kelimenin çokça kullanımını bulmak mümkündür. Kelimeyi en çok kullananların başında İbn Arabî geliyor. İbn Arabî’nin eserlerinde, İslam Kelamı olarak ifade edilebilecek olan deyime işaret etmek üzere kullandığı 22’den fazla terim bulunmaktadır. İbn Arabî’nin bu derece zengin terimler kullanmasının nedenleri var. Öncelikle o, çok çeşitli kaynaklardan, her kaynağın terminolojisini mümkün olduğu kadar muhafaza ederek. 80 81. Yavuz, Yusuf Şevki, “Halku’l-Kur’an” , İA, XV, 371 Gölcük, Kelam, s29-30. 18.

(25) çıkarmıştır. İkinci olarak, onun vahdet-i vücutçuluğu bütün şeylerin son sebebi olan “Bir Hakikati” için herhangi bir şeyin adını kullanmasını kendisine sağlamaktadır.82 Şehadet âlemindeki varlıkların her biri ilahi isimdir. Ancak ilahi isimlerin hepsi kemaliyle insan-ı kâmilde tecelli ettiğinden o bu manada bir kelimedir. Buna bağlı olarak insan-ı kâmil olan peygamberlerin ve velilerin hakikatlerine, özellikle de Hz Peygamber’in hakikatine (hakikat-ı Muhammediye) kelime denir.83 Nitekim İbn Arabî, peygamberin hakikatlerini anlattığı Fusûsü’l-Hikem adlı eserinin bölüm başlıklarında kelimeyi bu anlamda kullanmıştır. Eserin üzerine bina edildiği terim de kelime yani hakikat-ı Muhammediyye kavramıdır. Bu bağlamda her peygamberin batını bir kelime olmakla sahip olduğu hakikat mertebesi farklıdır. Hakikatlerin hakikati yani külli kelime Hz Muhammed’in hakikatidir. Diğer bütün varlık mertebeleri o kelimeden doğar, varlık sebep ve bilgilerini ondan alırlar.84 Kelime kavramının tasavvufta çokça kullanıldığını söylemiştik. Şimdi bu farklı kullanımları kısaca şu şekilde sıralayabiliriz: a- İnsan-ı kamil, bir bütün olarak ilahi kemali kendi varlığında gerçekleştiren insan. İlahi isimlerin hepsi bu insanda tecelli ettiğinden sadece yeryüzünde değil, bütün kâinatta Allah’ın halifesi olmaya layıktır.85 b- Bütün peygamberlerin ve velilerin hakikatlerine (mahiyetlerine, manevi hüviyetlerine) özellikle Hz Peygamber’in hakikatine (Hakikat-ı Muhammediye’ye) de kelime denir. Bu anlamda kelime Logos demektir.86 c- Kelimenin nefesle de ilgisi vardır. Telaffuz edilen kelimeler içimizden gelen nefesin taayyünatı (belirli biçimlere girmiş şekilleri) olduğu gibi, Allah’ın kelimeleri de (cevher-i vücut da denilen) nefesi rahmanideki taayyunlarından ibarettir.87 d- Tekvin kelimesinin dış alemdeki mazharları olmaları sebebiyle varlıklardan her biri Allah’ın kelimesidir.88 82. Afifi, Ebü'l-A'la, Muhyiddin İbnü'l-Arabi'nin Tasavvuf Felsefesi, (trc. Mehmet Dağ), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Ankara, 1975, s70 83 Afifi, Muhyiddin İbnü'l-Arabi'nin Tasavvuf Felsefesi, s71 84 Sinanoğlu, “Kelime”, XXV, 213 85 Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yayınları, İstanbul, 1991, s281 86 Uludağ, a.g.e. s281 87 Uludağ, a.g.e. s281. 19.

(26) e- Dış alemdeki mahiyet, ayn, hakikat ve varlıklardan her biri, taayyun eden her şey. Bazen bunların iç âlemle ilgili olanlarına manevi ve gaybi kelime, dış âlemle ilgili olanına da kelime-i vücudiye, mücerred olanlarına ise kelime-i tamme denir. 89 f- Kelimetü’l-Hazret: Külli iradenin sureti ve yaratma aracı olan “kün” emridir.90 Allah bir şeye “ol” deyince o şey olur. İşte buradaki “kün” kelimesi yaratma vasıtasıdır.91 g-. Kelimetullah:. Allah’ın. kelimeleri,. yani. Allah’ın. yaratıkları. 92. (mahlukatullah).. h- Kelimat-ı İlahiye: İlahi kelimeler. Taayyun ederek meydana gelen hakikat cevheri.93 4.3. Hadislerde Kelime Hadis kaynaklarında kelime, tekil ve çoğul olarak aynı kökten türetilmiş fiil ve isim kalıplarıyla sıkça geçmektedir.94 Hadislerde kelime “söz, kelâm” şeklindeki sözlük anlamıyla Allah’ın,95. Hz. Peygamber’in,96 ashabın97 sözleri yanında. inanmayanların küfrünü98 ve münafıkların nifakını99 beyan eden ifadeleri için de kullanılmıştır. Öte yandan kimsenin değiştirmeye güç yetiremeyeceği Allah'ın kanunları, hükümleri kelime ile de belirtilmiştir100 “Kelimetullah”,101 “kelimetün 88. Kehf 18/109 Kaşani, Kemaleddin Abdürrezzak b. Ebü’l-Ganaim Muhammed, Istılahatü's-Sufiyye, (thk. Muhammed Kemal İbrahim Cafer), el-Hey'etü'l-Mısriyyetü'l-Amme li’l-Kitâb, Kahire, 1981, s68 90 Yasin 36/82 91 Kaşani, Kemaleddin Abdürrezzak b. Ebü’l-Ganaim Muhammed, Letaifü’l-A’lam fî İşarati Ehli’lElham, (tashih Mecid Hadizade), Merkez-i Neşr-i Miras-ı Mektub[Miras-ı Mektub], Tahran, 2000, s486 92 Uludağ, a.g.e. s281 93 Cürcani, et-Ta'rifat, s238 94 Wensinck, Arent Jean (1358/1939), el-Mu'cemü'l-Müfehres li-Elfazi'l-Hadisi'n-Nebevi (Concordance et İndices de la Tradition Musulmane), E. J. Brill, Leiden, 1967, k-l-m mad. 95 Buhari, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, (trc. Mehmed Sofuoğlu), Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1988, “îmân”, 12 96 Müslim, Ebü'l-Hüseyin el-Kuşeyri en-Nisaburi b. el-Haccac, Sahihi Müslim, (neşr. Muhammed Fuad Abdülbaki), El-Mektebetü'l-İslamiyye, İstanbul, t.y. “Fezâilü’s-sahâbe”, 71, Buhârî, "”İlim”, 30, “Rikak”, 41 97 Nesai, Ebû Abdurrahman Ahmed b. Ali b. Şuayb, Sünenü'l-Kübra, (thk. Abdülgaffar Süleyman Bündari, Seyyid Kesrevi Hasan), Darü'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, 1991, “Tatbîk”, 110 98 Buhârî, “Rikâk”, 23; Müslim, “Zühd” 49 99 Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdullah Ahmed b. Muhammed eş-Şeybani, el-Müsned, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1982, II, 286, 390 100 Nesâî, “Cihâd”, 42 101 Buhârî, “İlim”, 45, “tevhid”, 28 89. 20.

(27) tayyibetün”,102 “kelimetü't-takva”103 gibi terkiplerle kelime-i tevhid ve genel olarak Allah’ın insanlığa gönderdiği son din kastedilmiştir. Bazı hadislerde Hz. İsa’nın Allah’ın kulu, resulü, Meryem’e ilkâ ettiği kelimesi (kelimetullah) ve O’ndan bir ruh olduğu ifade edilir.104 Bu tür rivayetlerin dışında Habeşistan’a hicret eden ashabın sözcüsü Cafer b. Ebû Talib’in, Habeş necâşîsinin isteği üzerine Hz. İsa hakkındaki kanaatlerini aktarırken onun Allah’ın kulu, resulü, ruhu ve Meryem’e ilkâ ettiği kelimesi olduğu şeklindeki ifadesi de bu bakımdan anlamlıdır.105 Ebû Ubeyd’in, İsa’nın Allah’ın kelimesi olmasını onun Allah’ın “kün” emri neticesinde var olmasıyla açıkladığı rivayet edilmektedir.106 4.4. Hıristiyanlıkta Kelime Hz İsa Kur’an’ı Kerim’de İsa İbn Meryem ve Mesih olarak geçmektedir. Kendisine İncil verildiği ve Hz Peygamber’i müjdelediği anlatılıyor. Hz İsa kendisinden sonra gelecek olan peygamberi yani Hz Muhammed’i müjdelemiştir.107 Kur’an’da Hz İsa Allah’tan bir ruh ve kelime olarak adlandırılır.108 Hıristiyanlıkta ise İsa Mesih, Tanrı’nın oğlu, dolayısıyla Tanrı kabul edilmektedir. Hıristiyanlıkta İsa, tarihi olduğu kadar hatta ondan daha fazla teolojik yönden önem taşımaktadır, zira bu dinin temel nassları İsa ile ilgilidir. Hıristiyan inancına göre İsa Allah’ın bedenleşmiş kelamıdır, dolayısıyla tanrıdır. Tanrı’nın yaratılmamış olan ezeli mesajı bedenleşmiş olup İsa olarak insanlar arasında yaşamaktadır. Bu sebeple Hıristiyanlar İsa’ya “Tanrı oğlu, rab, Mesih” unvanlarını vermektedirler. İncillerde Tanrı’nın ondan “oğlum”, onun ise Tanrı’dan “babam” diye bahsettiği çeşitli pasajları İsa’nın ilahlığına delil olarak getirmişlerdir.109 Bazı Hıristiyan ilahiyatçılar Hz İsa’nın Kur’an’da “kelimetullah” olarak bahsedilmesinden yola çıkarak Hz İsa’nın uluhuyetine delil getirmeye çalışmışlardır. Nasıl ki “keimetullah” mahlûk değilse aynı şekilde Hz İsa da mahlûk değildir. Çünkü o, Kur’an’da “Allah’ın bir kelimesi ve Allah’tan bir ruh” olarak geçmektedir. Buna 102. Müsned, II, 316, 374; Müslim, “Zekât”, 56 Buhârî. “îmân”, 19 104 Müsned, V, 314; Buhârî, “Enbiyâ”, 47; Müslim, “iman”, 46 105 Müsned, I, 203,461; V, 292 106 Buhârî, “Enbiyâ”, 47 107 es-Saf 61/6 108 Al-İmran 3/39, en-Nisa 4/171 109 Harman, Ömer Faruk, “İsa”, İA, XXII, 468 103. 21.

(28) İslam âlimlerinden özellikle mutezili âlimler karşı çıkmışlar ve her ikisinin mahlûk olduğunu savunmuşlardır.110. 110. Sinanoğlu, “Kelime”, XXV, 213. 22.

(29) İKİNCİ BÖLÜM. KELİME KAVRAMININ KUR’AN’DAKİ KULLANIMLARI. 23.

(30) 1. İSİM TAMLAMASI OLARAK KULLANIMI 1.1. Kelimetullah Kur’an’da “kelimat” veya “kelimetullah” şeklinde kullanımlar çoktur. Damegani. Kur’an’daki. “kelimeler”in. yedi. farklı. kullanımlarının. olduğunu. söylemektedir. Ona göre bu kullanımlar şunlardır: 1- Hac menasikleri. Bakara suresi 124. ayette geçen “Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirdi” kelimeler hac menasikleridir. 2- Hz Âdem’in denendiği, imtihan edildiği kelimeler. 3- Kelime-i tevhid. 4- Allah’ın sun’unun acaiplikleri. 5Hz İsa. 6- Allah’ın dini. 7- Kendi kelamı olan Kur’an.111 Damegani. “kelimetullah”ın. tasnifini. “kelime”nin. Kur’an’daki. genel. kullanımlarını göz önünde bulundurarak yapıyor. Bizim bu başlık altında yapacağımız tasnif ise “kelimetullah”ın Kur’an’daki kullanımlarını esas alarak yapacağız. Bu başlık altında sadece Allah’a izafe edilen “kelimeler”i vereceğiz. Biz sadece “kelimetullah”ı ve ne olduğunu sekiz başlık altında inceledik. 1.1.1. Allah’ın Hükmünde Bir Eksiklik Yoktur Bir şeyin tamam olması, harici başka bir şeye ihtiyaç duyulmaması anlamına gelir. Nakıs olan ise harici bir şeye ihtiyaç duyan şeydir.112 Kur’an’da Allah’ın kelimesinin tam olduğundan. ve. Allah’ın nurunu tamamlayıcı olduğundan. bahsedilir.113 “Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir.”114 Taberi (v.310/923) “Rabbinin kelimesi”nden kasıt Kur’an olduğunu söyler. Nitekim Araplar bir kişinin şiirinden, kasidesinden bahsederken “falanın kelimesi” diye bahsederler. Onların bundan kastettikleri şairin şiirdir.115 Fahreddin Razi (v.606/1209) ise, bu ayetteki “Rabbinin kelimesi”nin va’d, vaid, sevab ve ikab olduğunu ve bunlarda bir değişikliğin söz konusu olamayacağını söyler. Kur’an’da bulunan şeyler iki çeşittir: Haber ve teklif. Eğer onlar haber cinsinden ise, Allahın kelimesi doğrulukça. 111. Damegani, Ebû Abdullah Hüseyin b. Muhammed, el-Vücuh ve'n-Nezair li-Elfazi Kitâbillahi'l-Aziz, Vezaretü'l-Evkaf, Kahire, 1992/1412, II, 186-187 112 İsfehani, el-Müfredat, s168 113 es-Saf 61/8 114 Enam 6/115 115 Taberî, Tefsirü't-Taberî, XII, 62. 24.

(31) tamamlanmıştır. Teklif cinsinden ise, adaletçe tamam olmuştur.116 Burada kelime hüküm manasınadır. Kelime diye adlandırılan hükümler söz veya fiil ile ilgili olabilir. Cenab-ı hak burada kelimesini sıdk ve adl ile tarif etmiştir. Kelime hem söz hem de fiil ifade ettiği için sözün doğruluğunu ifade eden “sıdk” kelimesi, fiil değişmemezliliğini,. devamlılığını ve doğrulunu ifade eden “adl”. kelimesi. kullanılmıştır.117 “Sıdk” haber verme ve vaad-vaidlerde kullanılır, “adl” ise hükümlerde kullanılır.118 Müfessirlerden birçoğunun ayette geçen “kelime”nin Allah’ın kelamı yani Kur’an olduğunu söylediklerini yukarıda ifade ettik. Ayrıca Allahın dini manasına da kullanılmıştır.119 D‫ آ رﺏ‬E‫ وﺕ‬ayet-i kerimesi ‫  دی‬E‫“ ام أآ‬Bu gün size dininizi tamamladım”120 ayeti gibi ayetlere bir işarettir. Yani Rabbinin ahkâmı ve dini tamamlandı manasına gelebilir.121 Allahın kitabı Kur’an’dır, onu hiç kimse tahrif edemez demektir.122 Hadislerde Allah’ın kelimesinin tamam olması, Allah’ın vereceği nusret ve ileride nasib edeceği fütuhatlara bir işaret olarak kullanılmıştır. Hz Peygamber (s.a.s) Hendek gazvesinde kuyu kazarken sert bir kayaya denk gelmiş, Hz Peygamber kayayı kendi elleriyle parçalamıştır. Üç darbede parçalamış ve her vuruşta bu ayeti okumuştur. Bu sözleriyle Bizans’ın, İran’ın dize getirileceğini gaybi olarak haber vermiştir. Bunun Allah’ın bir hükmü olduğunu, kesin gerçekleşeceğini ifade etmek için bu ayeti okumuştur.123 1.1.2. Allah Teala Hakkı Kelimeleriyle Ortaya Koyar Allah müminlere bazı vaadlerde bulunur, fakat bu vaadlerin gerçekleşmesi için bazı sebeblerin yerine getirilmesi gerekir. Biz imtihan dünyasında olduğumuzdan dolayı olaylar sebepler planında işler. Cenab-ı Hak Asr-ı Saadette Hz Peygamber ve onun ashabına vaadlerde bulunmuş ve zaman içinde bu vaadlerin hepsi 116. er-Razi, Ebû Abdullah Fahreddin Muhammed b. Ömer Fahreddin, et-Tefsirü'l-Kebi (Mefatihü'lGayb), Beyrut, Daru İhyai't-Türasi'l-Arabi, 1934, XIII, 160-161 117 İsfehanî, el-Müfredât s723 118 Alusi, Ebü's-Sena Şehabeddin Mahmud b. Abdullah, Ruhü'l-Meani fî tefsiri'l-Kur'ani'l-Azim, Daru İhyai't-Türasi'l-Arabi, Beyrut, t.y. VIII, 10 119 Alusi, Ruhü'l-Meani, VIII, 10 120 Maide, 5/3 121 İsfehanî, el-Müfredât, s723 122 Alusi, Ruhü'l-Meani, VIII, 10 123 Nesai, Kitabü’l-Cihad, 28. 25.

(32) gerçekleşmiştir. Mesela Hudeybiye gazvesinde Fetih suresi nazil olmuş ve müminlere Mekke’nin fethi müjdelenmiştir.124 Bu sure Hudeybiye’de müminler çok şiddetli hüzün içindeyken nazil olmuş ve Müslümanları teselli etmiştir.125 Allah müminlere olan vadini devam ettirmiş ve Bedir Gazvesinden önce Müslümanlara iki taifeden birini vaat etmişti.. “Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (kervan veya Kureyş. ordusundan) birinin sizin olduğunu vâdediyordu; siz de kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve (Kureyş ordusunu yok ederek) kâfirlerin ardını kesmek istiyordu (Bunlar,) günahkârlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve bâtılı ortadan kaldırmak içindi.”126 Bu ayet Bedir gazvesiyle alakalı olarak nazil olmuştur. Hz Peygamber (sas) Şam’dan dönen Ebu Süfyan kafilesini yakalamak ve ellerindekini almak için yola çıkmış, bu şekilde Mekkelilere ekonomik açıdan bir darbe vurmayı hedeflemişti. Hz Peygamber’in kendisini takip ettiğini haber alan Ebu Süfyan müthiş bir korkuya kapılmış ve olanları haber vermek üzere Mekke’ye hemen bir haberci göndermişti.127 Rasulullah sadece kervanı vurma hedefinde olduğu için birçok sahabi hafif silahlarla iştirak etmişlerdi. Diğer taraftan bütün Mekke ahalisi büyük bir hazırlığa girişmiş ve Müslümanların üç katı kadar asker toplamışlardı. Başlarında da Ebu Cehil vardı.128 O esnada Cibril (as) indi ve Cenab-ı Hakkın iki taifeden birini -yani Şam kafilesi veya Kureyş ordusu- vaat etti. Hz Peygamber bununla alakalı ashabıyla istişare etti fakat onlar daha kolay gibi görünen kervanı takip edip vurmayı tercih ettiler. Bunun üzerine Hz Peygamber’in yüzlerinde kızgınlık emareleri meydana geldi. Daha sonra kervanın kaçtığı haber verilince yine isteklerinde ısrar ettiler. Hz Peygamber’in hiddeti daha da arttı. Hz Ebubekir ve Hz Ömer Hz Peygamber’e güzel sözler söylediler. Sad bin Ubade de ayağa kalkarak “Ey Allahın Rasulü emrine bak, işini icra et, vallahi Aden Körfezine gitsen Ensardan bir adam geri kalmaz” dedi.129. 124. er-Razi, et-Tefsirü'l-Kebir, XXVIII, 77 Vahidi, Ebü'l-Hasan Ali b. Ahmed b. Muhammed en-Nisaburi, Esbabü'n-Nüzul, (thr. Asım b. Abdülmuhs Hamidan), Müessesetü'r-Reyyan, Beyrut, 1991, s382 126 Enfal 8/7-8 127 İbn Hişam, Ebû Muhammed Cemaleddin Abdülmelik, es-Siretü'n-Nebeviyye, (thk. Süheyl Zekkar ; şrh. Vezir el-Magribi), Darü'l-Fikr, Beyrut, 1992, I, 442 128 Hamidullah, Muhammed, İslam Peygamberi: Hayatı ve Faaliyeti, (çev. Salih Tuğ), 6. bs. İrfan Yayınevi, İstanbul, 2003, s224 129 Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, (sdl. İsmail Karaçam, Emin Işık), Feza Gazetecilik, İstanbul, t.y. IV, 204 125. 26.

(33) Yukarıda mealini verdiğimiz ayet Allah’ın takdirini ifade ediyor. Bedir savaşında murad-ı ilahi Müslümanlara müşriklere karşı şerefli bir zafer vermek idi. Ayetin başı Müslümanlara şerefli olan bir şeyi vaat ederken Müslümanlar bir an için muradı ilahiye uygun olmayan daha kolay bir şeyi seçmek istemişlerdi. Hâlbuki muradı ilahi yüksek işler, kelime-i hakkın ilası, kâfirleri kahretmekti. Böylelikle Allahın iradesiyle insanların isteklerinin ne kadar farklı olduğunu göstermekti. Burada dikkat edilmesi gereken husus Allah Teala bu ihkakı hakkı doğrudan yaratmasıyla değil, kelimatı vasıtasıyla, yani emriyle yapmak istiyordu. Yoksa Allah Teala’nın kelimatıyla, doğrudan cebri yaratmasıyla yaptığı ve yapacağı şeylerde çalışma ve insan iradesinin hiçbir hükmü yoktur.130 Ayet-i kerimede geçen ihkakı hakkın manası, hakkın ortaya konulması, açığa çıkarılması ve kuvvetlendirilmesi demektir.131 Cenab-ı Hak kelimeleriyle, yani hüccetleriyle, bürhanlarıyla hakkı ve hak İslam’ı tahakkuk ettirecek, sağlamlaştıracak ve açıklayacaktır.132 Suçluların hoşuna gitmese de Allah sözleriyle gerçeği ortaya çıkaracaktır.133 “Allah batılı yok eder; sözleriyle hakkı ortaya koyar. Şüphesiz O kalplerde olanları bilendir.”134 1.1.3. Kelimetullah Yücedir Allah yüce olduğu gibi O’na ait her şey de yücedir. Bu yücelik Cenab-ı Hakla alakalı olan her şeyde vardır. Onun peygamberleri varlıkların en yüceleridir. Onun davası en yüce davadır. İnsanlar Allah’a dayanarak yücelirler ve O’nun adıyla değer kazanırlar. Kur’an da Allah sözü olduğu için kelamların en şereflisi ve en yücesidir.135 Allah’a davet eden de sözlerin en güzelini söyler.136 Allah’ın kelimelerinden Kur’an’da sıkça bahsedilir. O kelimelerin yüceliği ise şu ayette ifade ediliyor: “Eğer siz ona (Resûlullah’a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke’den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına ‘üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir’ diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, 130. Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, IV, 205 er-Razi, et-Tefsirü'l-Kebir, XV, 128 132 İbn Kesir, Ebü’l-Fida İmadüddin İsmail b. Ömer, Tefsirü’l-Kur’ani’l-Azim, (thk. Sami b. Muhammed es-Selame), Daru Tayyibe, Riyad, 1997/1418, IV, 16 133 Yunus 10/82 134 Şura 42/24 135 ez-Zümer 39/23 136 Fussilet 41/33 131. 27.

(34) onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah’ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.”137 Küfür kelimesinden kasıt Allaha şirk koşmaktır. Kelimetullah ise onun dini, tevhid veya kelime-i tevhidin kendisidir. Allah Teala şirki kahr ve mağlup etmiş, mahvedip iptal etmiştir.138 Küfür kelimesi, müşriklerin Daru-n Nedve’de hicret esnasında Hz Peygamber’i yakalayıp öldürmeleri sözlerine ima veya şirk olabileceği; kelimetullahın da Allah'ın onların bu tuzaklarını boşa çıkarması vaya kelime-i tevhid olabileceği görüşünde olan müfessirler vardır.139 Allahın kelimesinin hücceti ve hükümleri üstündür, yücedir manasına geldiği de ifade edilmiştir.140 Allah kelimesini daima yüce tutar. Bunu, peygamberi en zayıf anındayken yaptığı gibi Müslümanların güçlü oldukları zamanlarda da yapar. Allah’ın davasına sahip çıkanların azlığı onun kelimesini alçaltmaz. Bilakis onun kelimesi her halükarda yücedir. Allah nasıl ki peygamberi sadece yanında en sadık arkadaşı varken ve yanlarında hiçbir kuvvet yokken onlara yardım etti, aynı şekilde yanında ordular olduğu halde kendisine yardım etmediklerinde yine kelimesini yüceltir ve buna kadirdir ve onların oturup peygambere yardım etmemeleri Allah’a herhangi bir zarar vermez.141 1.1.4. İsrailoğulları’na Olan Sözü İsrailoğulları, Kur’an’da ehl-i kitap olarak geçer. “Ehl-i Kitap” tabiriyle müşriklerden ayırt etmek için, vahiy yoluyla nazil olmuş kitapları (Tevrat, Zebur, İncil) bulunan Yahudi ve Hıristiyanlar kastedilir.142 K.Kerim, “İsrailoğulları” ve “Yahudiler” diye iki ayrı ıstılahı kullanmış ve bunları birbirinden farklı konumlarda kullanmıştır. Yahudilerle İsrailoğulları bir değildir.. Kur’an. salihlerden,. peygamberlerden. bahsederken. İsrailoğulları,. 137. Tevbe 9/40 Taberî, Tefsirü't-Taberî, XIV, 261 139 Alusi, Ruhü'l-Meani, X, 98–99 140 Alusi, Ruhü'l-Meani, VIII, 10 141 İbn Aşur, Muhammed Tahir b. Muhammed b. Muhammed et-Tunusi, Tefsirü’t-Tahrir ve't Tenvir, y.y., t.y. VI, 201 142 Kara, Necati, Kur'an'a Göre Hazreti Musa, Firavun ve Yahudiler, 2. bs. Seha Neşriyat, İstanbul, 1991, s. 85 138. 28.

(35) zemmederken Yahudiler veya ehl-i kitap diye adlandırıyor. İsrailoğulları ve Yahudiler arasında fark vardır. K.Kerim Hz Peygamber Medine’ye hicret etmeden önce Yahudiler hakkında “İsrailoğulları” ıstılahını mutlak manada kullanmıştır. Fakat Hz Peygamber Medine'ye hicret etikten sonra o millet hakkında “Yahudiler” kelimesini kullanmıştır.143 Allah İsrailoğulları'na çok büyük nimetler bahşetmiştir. Âlemlere üstün kılınmaları144, ilme nail olmaları145, onlara birçok peygamberin gelmesi,146 sabırları karşısında yerin doğularının ve batılarının verilmesi147 bunların başlıcalarıdır. Fakat bütün bu nimetler karşısında onlar nankörlük etmişler, Allah’a isyan etmişler, buzağıya tapmışlardır.148 Ayrıca bizim konumuzla alakalı olarak İsrailoğulları’na verilen nimetleri anlatan ve Allah’ın onlara verdiği sözü ifade eden şu ayet de vardır: “Hor görülüp ezilmekte olan o kavmi (Yahudileri) de, içini bereketle doldurduğumuz yerin doğu taraflarına ve batı taraflarına mirasçı kıldık. Sabırlarına karşılık Rabbinin İsrailoğulları’na verdiği güzel söz yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını ve yetiştirdikleri bahçeleri helâk ettik.”149 İsrailoğulları’na verilen nimetlerin hepsi Allah'ın onların gayretlerine, sabırlarına bakmaksızın verdiği nimetler değildir. Verilen bazı nimetler onların sabırları, metanetleri ve Allah’a itaatleri karşısında verilmiştir. Araf 157. ayet de bunu teyit ediyor. Ayetteki birtakım kullanımlar bunu bize açıkça ifade ediyor. ‫وا‬0‫ﺏ ﺹ‬ buradaki “‫ ”ب‬harf-i ceri, sebebiyedir. İmanlarının kuvveti sonucu yüceltilmişler ve onlara ayette bahsedilen nimetler bahşedilmiştir. Bunu bir başka ayette de görüyoruz. Cenab-ı Hak Secde suresi 23-24. ayetlerde şöyle buyuruyor: “Şu bir gerçektir ki, sana verdiğimiz gibi Musa’ya da kitap vermiş,. sana vahyettiğimiz gibi ona da. vahyetmiştik. Dolayısıyla onun da böyle bir vahiy aldığından hiç tereddüdün olmasın. Biz ona verdiğimiz kitabı, İsrailoğulları’na rehber kıldık.. Onlar sabrettiği ve. ayetlerimize kesin olarak inandıkları müddetçe biz, emir ve irşadımızla onlardan. 143. Halidi, Salah Abdülfettah, eş-Şahsiyetü'l-Yahudiyye min Hilali'l-Kur'an, Darü'l-Kalem, Dımaşk, 1987, s38-39 144 Bakara 2/47 145 Yunus 10/93 146 Maide 5/70 147 Araf 7/137 148 Bakara 2/153 149 Araf 7/137. 29.

Referanslar

Benzer Belgeler

Çalışmamız bir giri ş ve üç bölümden olu şacaktır. Çal ışmamızda şeytanın insanı aldatma yöntemleri incelenecektir. Ancak bundan önce bu yöntemleri kullanan

Eğer o (Kur’an) Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman derin bir ayrılık içinde bulunan kimseden daha sapık kim

60 Khan, Kur’an’ın dilsel sembollerinin manalarını tesis etmek için etimolojik inceleme, esbâb- ı nüzûl (Kur’an vahyinin nüzûl sebepleri) kullanımı, nâsih-mensûh

Türkçe ilk Kur’an çevirilerinde pänd turur (F.); ol Ķur’ān Ǿibret erür pārsālarġa yaǾnį pend erür (Ar.+F.); ögütlemek (T.); Ķurǿān naśįĥatdur (Ar.);

Ata arasında Büyük Günalı ve İman konuları çerçevesinde ortaya çıkan bir fikri ayrılığın ilk ayrışma ve kırılmaya dönüştüğünü ifade etmektedir.s

Terim olarak ise Allah (c.c.) rızası için yapılması gereken ibadetleri ve güzel davranışları, insanlara gösteriş için yapıp kendini ve ibadetini beğendirme isteği,

(Kur’qn’da yada Arapça’da sesli harf vardır. Arapça’nın bozukluğunu bir türlü anlayamadılar. Görünenle söyleneni bir türlü ayıramadılar. Arapça ‘da sesli harf yok

Peygam- ber’in sünnetinde yemeøin baûlangÖcÖnda Allah’Ö anmanÖn, sonunda O’na hamdetmenin ve yeme esnasÖnda yemeøin; Allah’Ön insana kulluøunu gerçek- leûtirmesi