• Sonuç bulunamadı

İpek Ongun'un eserlerinde tematik sorunlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İpek Ongun'un eserlerinde tematik sorunlar"

Copied!
92
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İP

EK ON

TE

ÜRK EDE YÜKSE

NGUN

EMATİ

SEZE TEZ YRD. DO ED BİYATI B EK LİSAN

N’UN E

İK SOR

EN CANA Z DANIŞM OÇ. DR. ES DİRNE 20 BİLİM DAL NS TEZİ

ESERL

RUNLA

ATAN MANI SAT CAN 11 LI

ERİND

AR

DE

(2)
(3)
(4)

ÖN SÖZ

Edebiyatın çocuk ve gençlerin eğitiminde son derece önemli olduğu bilinen bir gerçektir. İnsanın ömrünü bebeklik, çocukluk, ilk gençlik, gençlik, yaşlılık gibi dilimlere ayıran psikolojik yaklaşımlardan hareketle, çocuk ve gençler için ayrı bir edebiyat düşüncesi ortaya çıkmıştır. İlk gençlik ve gençlik dönemi diye adlandırılan, bu yaş grubuna hitap eden yazarlarımızdan biri de İpek Ongun’dur. Ruh dünyalarına hitap ettiğini düşündüklerinden dolayı, gençlerin İpek Ongun’a ilgileri fazladır. Bu sebeple İpek Ongun’un eserlerinde çocuk ve ergen temalarını incelemeyi ve yazarın Türk Edebiyatı içindeki yerini ve önemini belirtmeyi hedefledik.

Tezimizin konusu, “İpek Ongun’un Eserlerinde Tematik Sorunlar”dır. Çalışmamız dört ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde çocuk ve gençlik edebiyatının ne olduğu konusunda bilgi verilmiştir. Temel kaynaklarda “çocuk kimdir?”, “genç kime denir?” sorularının cevabı aranmıştır. Yapılan tespitten sonra edebiyat ile çocuk ve genç arasındaki bağlantı yansıtılmaya çalışılmıştır.

İkinci bölümde Tanzimat’tan günümüze kadar çocuk ve gençlere yönelik yazılan eserler ve konuları hakkında bilgi verilmiştir. Yazarların belli başlı eserleri ayrıntıya girilmeden aktarılmıştır.

Üçüncü bölümde yazarın kitaplarında ele alınan temaları inceledik. Temaları “Aile - Genç ilişkisi, Genç - Arkadaş ilişkisi, Kültürel ilgiler” olmak üzere üç ana başlık altında ele aldık. Bu ana başlıkları da, alt başlıklara ayırarak değerlendirdik. Çalışmamızın esasını teşkil eden bu bölümde, işlediğimiz temalarla ilgili olarak, çocuk ve ergen psikolojisi alanında çalışma yapan araştırmacıların kitaplarından derlenen, açıklayıcı bilgilere yer verildi.

(5)

Son bölümde ise üslûp konusuna değinildi. Yazarın çok okunmasının sebepleri üzerinde duruldu.

Tezimizin planını yapıp konuya yaklaşımımızı ve çalışmamızın hedefini tarif ve izah eden hocam Sayın Prof. Dr. Recep Duymaz’a, tezimin her safhasında çalışmalarımı inceleyip kritik ederek bana yardımcı olan danışman hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Esat Can’a, her zaman yanımda olup desteklerini esirgemeyen anne ve babama yürekten teşekkür ederim.

Sezen Canatan Edirne

(6)

Tezin adı: İpek Ongun’un Eserlerinde Tematik Sorunlar Hazırlayan: Sezen CANATAN

ÖZET

Yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu çalışmanın konusu İpek Ongun’un çocuk ve gençlere yönelik yazdığı eserlerin tematik yönden incelenmesidir. İpek Ongun, çocuk ve genç edebiyatının ülkemizdeki önemli temsilcilerinden biridir. Yazarın kaleme aldığı on sekiz eserin hemen hemen tamamı, çocuk ve gençlere yöneliktir.

Çalışmamızın ilk bölümünde çocuk ve gençlik edebiyatının ne olduğu açıklanmıştır. İkinci bölümde ise Tanzimat’tan günümüze kadar çocuk ve gençlere hitap eden eserler, ayrıntıya girilmeden anlatılmıştır. Sonraki bölümde ise yazarın kitaplarında ele aldığı temalar incelendi. Temalar, çalışmamızın merkezini oluşturdu. Son bölümde de üslûp konusu işlendi.

Anahtar Kelimeler: İpek Ongun, Çocuk, Çocuk Edebiyatı, Genç, Gençlik Edebiyatı.

(7)

Name of Thesis: Thematic problems in İpek Ongun’s works. Prepared by: Sezen CANATAN

ABSTRACT

Aim of the work prepared as a master thesis is to search İpek Ongun’s Works for children and youth thematically. Ongun is one of the most import antb writer of children’s and youth literature.Nearly all of eihteen Works written by the writer are devoted to children and youth.

In the first part of our work ,a description of children’s and youth literature was given .In the second part ,the works for children and youth from the Tanzimat reforms in 1839 until today were presented generally.The themses dealt with by Ongun in her books were studied in other part.The themes constituted the backbone of our study .In the last part ,style of the writen was emphasized.

(8)

İÇİNDEKİLER

ÖN SÖZ………..I ÖZET………...III ABSTRACT………..IV İÇİNDEKİLER………..VI GİRİŞ………..1 Problem………3 Amaç………3 Önem………...4 Varsayımlar……….4 Sınırlılıklar………...5 Tanımlar………..5 ARAŞTIRMA YÖNTEMİ………6 Araştırma Yöntemi………..6 Evren ve Örneklem………..6 Verilerin Toplanması………...6

1.ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI………..7

2.TANZİMAT’TAN GÜNÜMÜZE ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI………19

3.İPEK ONGUN’UN ESERLERİNDE TEMATİK SORUNLAR……….25

3.1.AİLE-GENÇ İLİŞKİSİ ...25

3.1.1.Anne-Genç İlişkisi……….25

(9)

3.1.3.Aile Bireylerinin Ölümü………36

3.1.4.Ayrılık ve Boşanma………39

3.2.GENÇ-ARKADAŞ İLİŞKİSİ………..44

3.2.1.Arkadaşlık İlişkileri ve Dostluk……….44

3.2.2.Kız -Erkek Arkadaşlıkları ve Cinsellik………..52

3.2.3.Evlilik……….58 3.3.KÜLTÜREL İLGİLER………63 3.3.1.Kitap Okuma………...63 3.3.2.Müzik………..68 4. DİL ve ÜSLÛP………74 SONUÇ……….77 KAYNAKÇA………80

(10)

   

GİRİŞ

       Cumhuriyet Dönemi’nde gelişimini hızlandıran Türk Çocuk Edebiyatı’nın

1990’lardan başlayarak biraz daha genişletildiğini, “Çocuk ve Gençlik Edebiyatı” şeklinde ele alındığını görürüz. Küçümsenmeyecek derecede çocuk ve genç nüfusuna sahip ülkemizde çocuklara ve özellikle gençlere yönelik eserlerin azlığı ise dikkat çeker.İpek Ongun, bu alanda akla ilk gelen yazarlardandır.Tezimizle ilgili hususlara geçmeden önce, İpek Ongun’un eserlerine yönelik çalışmalardan bahsetmek faydalı olacaktır.

1995 yılında Binnaz Baytekin1 tarafından hazırlanan doktora tezinde, günümüz Alman ve Türk gençlik edebiyatlarındaki genç kız kahramanların karşılaştırması yapılır.Alman yazarlardan Dagmar Chidolue ve İrina Korschunow ile Gülten Dayıoğlu ve İpek Ongun’un eserleri karşılaştırmalı olarak değerlendirilir.

1998 yılında Yelda Şahin2 tarafından hazırlanan yüksek lisans tezinde de Alman ve Türk Edebiyatlarının karşılaştırması yapılır.Mirjam Pressler’in Zeit am

Stael adlı eseri ile İpek Ongun’un Yaş On Yedi romanı bağlamında çözümleyici

konu karşılaştırması yapılır.

Arzu Erdi3 2002 yılında hazırladığı İpek Ongun’un ‘ Bir Genç Kızın Gizli

Defteri’ Adlı Romanında Yer Alan Eğitim Amaçlı İletiler adlı yüksek lisans tezinde,

adı geçen kitapta çocuklara yönelik ne gibi mesajlar olduğunu görme, bu mesajların eğitici yanlarının derecesini araştırma ve bunların işlevlerini değerlendirme amacını taşıyan bir çalışma yapmıştır.Erdi, tezinde ele aldığı “ileti”leri iki grupta toplar : “Varlıksal iletiler” ve “öznel iletiler”. “Varlıksal iletiler” bölümünde çocuğun kendisiyle hesaplaşması, toplumda yer edinmeye çalışırken yaşadıkları; “öznel iletiler” bölümünde ise yazarın çocuğa verdiği mesajlar işlenmiştir.

      

1 Binnaz Baytekin,Günümüz Alman ve Türk Gençlik Edebiyatında Genç Kız-Dagmar Chidolue,İrina Korschunow,Gülten Dayıoğlu ve İpek Ongun’un Eserleri Örneklemi,Yayımlanmamış Doktora

Tezi,Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Ankara 1995

2 Yelda Şahin, ,Mirjam Pressler’in “Zeit am Stiel” ve İpek Ongun’un “ Yaş On Yedi”Romanları Bağlamında ,Çözümleyici Konu Karşılaştırması, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,Mersin

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Mersin 1998

3 Arzu Erdi,İpek Ongun’un ‘ Bir Genç Kızın Gizli Defteri’ Adlı Romanında Yer Alan Eğitim Amaçlı İletiler, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,Uludağ ÜniveristesiSosyal Bilimler Enstitüsü,Bursa 2002  

(11)

2005 yılında Akün Selen4 tarafından yapılan Teenage Girls’life Coach:A

Comparative and Critical Analysis of İpek Ongun’s Trigology of Good Manners and Personel Growth adlı yüksek lisans çalışmasında genç kızların yaşam koçu

olarak görülen İpek Ongun’un görgü kuralları ve kişisel gelişim anlayışı hakkında çözümlemeler anlatılır.

2008 yılında Onur Gürses5, İpek Ongun’un Gençlik Romanları Üzerine

Tematik Bir Çalışma adlı yüksek lisans çalışmasında İpek Ongun’un yalnızca

gençlere hitap eden romanlarını incelemiş ve bu romanlardaki temaları belirlemiştir.

2010 yılında Fuat Bilgin6 tarafından hazırlanan İpek Ongun’un ‘Bir Genç

Kızın Gizli Defteri’ ve Barbara Frischmuth’un ‘ Kai und Die liebe zu den Modellen’ Adlı Romanlarında Kadın-Erkek Sorunsallığı adlı yüksek lisans

çalışmasında iki roman karşılaştırılmıştır.Her iki eserdeki kadın –erkek ilişkileri, Türk ve Avusturya toplumlarında farklı ve benzer yönleriyle irdelenmiştir.

Biz, İpek Ongun’un Eserlerinde Tematik Sorunlar adlı çalışmamızda yazarın çocuk ve gençlere yönelik on iki eserini inceledik.Eserlerinde çocuklara ve özellikle gençlere yön vermeye, yol göstermeye çalışan yazarımızın ilettiği mesajları, psikolojiye uygunluk açısından alan uzmanlarının kaynaklarından da faydalanarak tahlile gayret gösterdik.Bir yandan temaları eserlerden alıntılarla destekledik, bir yandan da verilen örneklerin, önerilerin kültürümüzle, eğitim anlayışımızla ve günümüz gerçekleriyle uyumlu olup olmadığını vurgulamaya çalıştık.Çalışmamız, çocuk ve gençlere yönelik eserleri temel aldığı için, tabii olarak daha kapsamlı oldu.Çocuk edebiyatı ve genç edebiyatı kavramlarının açıklandığı tezimizde, asıl konumuzdan önce, Tanzimat’tan günümüze çocuk ve genç edebiyatı verimleri ele alınmıştır.Son bölümde yazarın dili ve üslûbu hakkında da bilgi verilmiştir.Çalışmamız, çocuk ve gençlik edebiyatı sahasındaki inceleme ve araştırmalara mütevazı bir katkı yapabilirse kendimizi mesut addedeceğiz.

      

4

 Akün Selen, Teenage Girls’life Coach:A Comparative and Critical Analysis of İpek Ongun’s

Trigology of Good Manners and Personel Growth,YayımlanmamışYüksek Lisans Tezi,ODTÜ

Sosyal Bilimler Enstitüsü,Ankara 2005  

5 Onur Gürses,İpek Ongun’un Gençlik Romanları Üzerine Tematik Bir Çalışma,

YayımlanmamışYüksek Lisans Tezi,Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,Ankara 2008

6

 Fuat Bilgin, İpek Ongun’un ‘Bir Genç Kızın Gizli Defteri’ ve Barbara Frischmuth’un ‘ Kai und Die

liebe zu den Modellen’ Adlı Romanlarında Kadın-Erkek Sorunsallığı, YayımlanmamışYüksek Lisans

(12)

Problem:

 

Türk Çocuk Edebiyatı’nın ivme kazandığı Cumhuriyet Dönemi’nde çocuklar için eser yazan sanatçılarımızın sayısında belirgin artışlar görülür.Sevindirici bir gelişme olan bu durum maalesef ki gençler adına da geçerli olamamıştır.

Eserlerini incelediğimiz İpek Ongun, gençler adına yazılan eserlerin azlığının farkında olan bir yazarımızdır.Eserleriyle gençlere seslenen, onların ruh dünyalarına girmeye çalışan yazarımız, genç bireyler için bir rehber olmuştur.

Türk Edebiyatı’na kazanım sağlamak isteği, çalışmamızla ilgili temel ilke ve hedeflerimizi belirleyen problemimizi oluşturmuş ve araştırma konumuz olarak benimsenmiştir.

Amaç:

Yapmış olduğumuz bu çalışmanın temel amacı, problem kısmında da değindiğimiz gibi gençlik sorunlarına özel bir dikkat ve yoğun bir çaba ile eğilen İpek Ongun’un bu konudaki tespitlerini ve katkılarını belirleyip ortaya çıkarmak ve sonuç olarak edebiyat araştırmalarına katkıda bulunmaktır.

(13)

Önem:

Gençliğin sorunlarını tespit etme, inceleme ve çözüm yolunda hem devlete hem de topluma düşen önemli görevler olduğu muhakkaktır.Esasen toplumun içinde yaşayan, toplumun dert ve sorunlarını isteyen sanatçıların, gençlik sorunlarının uzağında kalmaları beklenemez. Gençlik Atatürk’ten beri ve onun işaretinin de etkisiyle hep önemsenen bir toplum kesimi olagelmiştir.

Şehirleşme hareketinin hızlandığı günümüz Türkiyesi’nde gençliğimizin dert ve meseleleri de çeşitlenmiş ve çoğalmıştır. Bunda şehirleşmenin yanı sıra, sanayileşmenin, küreselleşmenin, yazılı ve sözlü medyanın, bilgisayar ve internetin, okullaşmanın, çevre faktörlerinin ve giderek zorlaşan hayat şartlarının ortak etkileri vardır.

İşte çocuklarımızı ve gençlerimizi her şeyden önce içinde bulundukları yaştan veya çağdan hareketle, yukarıda belirttiğimiz şartlar ve ortam içinde inceleyip anlatacak eserlere ihtiyaç da bu noktada ortaya çıkmaktadır.

İpek Ongun bu konu üzerine eğilip sözünü ettiğimiz çocuk ve gençlik sorunlarına dikkat çeken yazarlardan biridir.Onun eserleri üzerine tematik sorunları tespit şeklinde yapacağımız çalışma, bir yandan bu alanda eser veren bu sanatkârı ilim alemine daha yakından tanıtmaya vesile olurken diğer yandan da gençlik sorunlarının daha iyi anlaşılmasına katkı yapabilecektir.

Varsayımlar:

Bu çalışmada aşağıdaki varsayımlardan hareket edilmiştir:

1-Türk Edebiyatı üzerine yapılacak her çalışma, Türk kültürünün gelişimi açısından büyük önem taşımaktadır.

(14)

3-Türk Edebiyatı’nın önemli yazarlarından olan İpek Ongun’un eserlerinde çocuk ve gençlere yönelik temalar göze çarpmaktadır.

Çalışmamız boyunca tüm eserlerde ele alınan temalar bulunup incelenmiştir.Yazarın ele aldığı konular, verdiği mesajlar ayrıntılı olarak tahlil edilmiştir.

Sınırlılıklar:

Araştırmamızın temel amacı İpek Ongun’un eserlerindeki temaları bulmak ve gençlik sorunlarının daha iyi anlaşılmasına katkı yapabilmektir.Bu konuda temel amacımıza destek olacak olan yazarın tüm eserleri değerlendirilmiştir.

Tanımlar:

Genç:Buluğ çağına erme sebebi ile psikolojik bakımdan çocukluğun sonu ile toplum hayatında sorumluluk alma dönemi olan çocukluk ve yetişkinlik arasında kalan 12-24 yaşları arasındaki gruptur.

Edebiyat:Olay, düşünce, duygu ve imajların dil aracılığı ile biçimlendirilmesi sanatıdır.

(15)

ARAŞTIRMA YÖNTEMİ

Araştırma Yöntemi:

Çalışmamızda, sanatçının bugüne kadar yazdığı eserlerden hareketle eser merkezli bir araştırma yapılacaktır. Eserler taranarak işlenen fikir ve temler tespit edilecek, gerektikçe “karşılaştırma” da yapılacaktır. Tespit edilen fikir ve temler başta akademik seviyedeki psikoloji kitapları olmak üzere çeşitli bilimsel kaynakların yardımıyla tahlil edilecektir.

Evren ve Örneklem:

İpek Ongun’un çocuk ve gençleri anlattığı romanları örneklem olarak alınmış, ele alınan temalar değerlendirilmiştir.Çocuk ve gençleri anlatan temel kaynaklardan da çalışma evreni içinde yararlanılmıştır.

Verilerin Toplanması:

Toplanan veriler, İpek Ongun’un eserlerinde işlediği temalar ele alınmak suretiyle tahlil edilmiştir.Çocuk ve genç ile ilgili her türlü kaynak da incelenerek, gerekli bölümler teze dahil edilmiştir.

(16)

1. ÇOCUK ve GENÇLİK EDEBİYATI

Çocuk ve gençlik edebiyatı kavramlarını ele almadan önce “edebiyat” sözcüğünün anlamı üzerinde durmak ve edebiyatın ne olduğunu gözden geçirmek gerekir.

Edebiyatın genel tanımı TDK’nin Türkçe sözlüğünde “Olay, düşünce, duygu

ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü ve yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı” 7 olarak yapılmaktadır. Bir başka tanıma göre, “Edebiyat, estetik amaçlı oldukları kabul

edilen yazılı yapıtlar bütünü”8 dür.

Cahit Kavcar, edebiyat hakkında şunları söyler:

“Edebiyat, çağlar boyunca insanoğlunun duyduğu, düşündüğü ve yaptığı her

şeyi en zengin ve en etkili bir biçimde ortaya koyan bir sanattır. Eğitim bakımından değeri, insana çok çeşitli duyma, düşünme ve hareket etme örnekleri vermesidir. İnsan ancak böyle geniş bir ortam içinde kendisine uygun olan yolu seçme özgürlüğü kazanır. Tek bir roman okumak bile, bize insanların karakter yapısı, sosyal durumu, duygu ve düşünce bakımından ne kadar farklı olduklarını göstermeye yeter.”9

Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere, edebiyat insanın kişilik gelişimine katkıda bulunan, insanda estetik ilgi uyandıran ve bireye pek çok kazanım sağlayan bir sanat dalıdır.

Edebiyat ile çocuk ve genç arasındaki ilişkiyi kavramak için çocuk ve genç kavramları üzerinde durmak yerinde olacaktır.

      

7 TDK, Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.600

8 Meydan Larousse Büyük Lûgat ve Ansiklopedi, Cilt 6, İstanbul 1986,s.69 9 Cahit Kavcar, Edebiyat ve Eğitim, Engin Yayınevi, Ankara 1999, s.4

(17)

Eğitimciler, çocuk kavramını “İki yaşından ergenlik çağına kadar süren

büyüme dönemi içinde bulunan insan yavrusu”10 olarak tarif ederler ve insanın çocukluk çağını üç alt bölüme ayırırlar:

“ a) İlk çocukluk çağı (oyun çağı): 2 – 6 yaşları b) İkinci çocukluk çağı (okul çağı): 6 – 10 veya

6 – 12 yaşları c) Son çocukluk çağı (erinlik çağı): 10 – 13 veya

12 – 14 yaşları”11

Bir başka tanıma göre çocuk, “Bebeklik çağının bitimiyle ergenlik çağının

arasındaki gelişme döneminde bulunan kişidir”12

Alman bilim adamı Postmann çocuğun tanımı ile ilgili olarak şunları söyler:

“Genelde insanın 0 – 7 yaş arasındaki belirli bir kategorisi akla gelir. Bu kategoride ‘çocuk’ bakıma, eğitilmeye ve korunmaya ihtiyaç duyar. Bu tanımlamanın yanında asıl ‘çocuk’ kavramı Rönesans’ la birlikte kullanılmaya başlamış ve aydınlanma döneminde bugünkü içeriğini kazanmıştır. Çocukluk düşüncesi, Rönesans’ın en büyük buluşlarından biridir, belki de en insanca olanıdır”13

Çocuklar bağımlı varlıklardır. Fizikî ve ruhî ihtiyaçlarını kendi başlarına karşılayamazlar. Gelişebilmeleri, sağlıklı bir kişilik kazanabilmeleri için sevgiye, ilgiye ve desteğe ihtiyaç duyarlar.

      

10 Ferhan Oğuzkan, Yerli ve Yabancı Yazarlardan Örneklerle Çocuk Edebiyatı, Ankara 1977, s.11 11 İbrahim E. Başaran, Eğitim Psikolojisi, Ay Yıldız Mat. A.Ş, Ankara 1966, s.60

12 İbrahim Kıbrıs, Çocuk Edebiyatı, Tek Ağaç Yayınları, Ankara 2006, s.3

(18)

Gençlik ise, çocuklukla erişkinlik arasında yer alan, gelişme, ruhî olgunlaşma ve yaşama hazırlık dönemidir. Birleşmiş Milletler Örgütü’nün tanımına göre “genç,

15 ile 25 yaşları arasında, öğrenim gören, hayatını kazanmak için çalışmayan ve ayrı bir konutu bulunmayan kişidir.”14

Bazı uzmanlara göre gençlik dönemi “çocukluk döneminin sonu ile

yetişkinlik döneminin başlangıcında yer alan bir geçiş dönemi”15dir. Dünya Sağlık Örgütü ise “10 – 19 yaş grubunu ‘ergen yaş grubu’, 15 – 24 yaş arasında gençlik

dönemi15 olarak tanımlamaktadır.

Gençlik çağının başlangıcı ve sonu konusunda ortaya konulan yaş sınırlamalarının ülkelere ve toplumlara göre farklılık göstermesinin sebebini, Prof. Dr. Nuran Özyer şöyle açıklar:

“Gençlik yaşının hangi yaş sınırları içinde olduğu, ülkelere göre az da olsa değişiklikler göstermektedir. UNESCO’nun gençlik için koyduğu sınır, ortalama 15 - 24 yaşları arasında olmasına rağmen, bu sınırı 10 – 25 yaşları arasında gösteren ülkeler de vardır. Bu farklılığın en büyük nedenini, gencin içinde bulunduğu ülkenin coğrafi yapısı, yetiştiği toplumun ve ailesinin sosyo – ekonomik, kültürel yapısı, kız veya erkek oluşu, akıl ve mesleki durumunun çeşitliliğidir.”16

Prof. Dr. Adnan Kulaksızoğlu da, gençliğin başlangıcı ve sonu hakkında ileri sürülen zamanların farklı oluşundan sosyolojik verilerin önemli olduğunu söyler:

      

14 Atalay Yörükoğlu, Gençlik Çağı, Ankara 1986, s.3

15 G.M. Blair – R.S. Jones, Psychology of Adolescence for Teachers, New York: The McMillian Company 1964, s.1

(19)

“Gençlik çağının başlangıcı gibi, gençlikte yetişkinliğe geçmek de farklı toplumlarda birbirinden başka kriterlere bağlı olabilir. Bir gencin yetişkin sınıfta yer alması, yetişkin sorumluluklarını taşıması ve yaşına ait rollerini oynamaması onun yetişme koşullarına, zekâsına, çevresindeki bireylerle kurduğu ilişkiye bağlıdır. Bu bakımdan kesin yaş sınırları yerine, yaklaşık zaman dilimleri belirlemek yerinde olur.”17

Gençlik her yerde, her zaman coşkulu, çalkantılı bir çağ olarak görülmüştür. UNESCO’nun tanımına göre gençlik, “cesaretin çekingenliğe, serüven isteğinin

rahata üstün geldiği çağdır.”18

Gençler yanılınca çok yanılırlar. Sevgide de, nefrette de aşırıya kaçarlar. Her şeyi bildiklerini sanırlar. Tutkuludurlar, huysuz ve öfkelidirler.

Gençlik çağını Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu bazı alt bölümlere ayırır:

“Hızlı büyüme ve cinsel uyanışın olduğu 12 – 15 yaşlar arası ergenlik, ya da ilk gençlik olarak bilinir. Olumsuz davranışın ve tepkilerin yoğun olduğu evredir. 15 – 17 yaşlar arası çekingenliğin ve kendine güvensizliğin belirgin olduğu delikanlılık evresidir. 17 – 21 yaşlar arası kendine güven caka ve gösterişin ağır bastığı delikanlılık evresi 21 yaş ile 25 yaş arası da uzamış gençlik ya da yüksek öğretim gençliği olarak tanımlanır.”19

“Çocuk” ve “genç” kavramlarını irdeledikten sonra “çocuk edebiyatı” ve “genç edebiyatı” hakkında bilgi vermek daha kolay olacaktır.

Çocuğa yönelik edebiyatın, ilk olarak nerede ve ne zaman başladığı konusunda araştırmacılar tam olarak bir tarih verememektedirler.Çocuk için ayrı bir

      

17 Adnan Kulaksızoğlu, Ergenlik Psikolojisi, Remzi Kitabevi, İstanbul 2006, s.33 18 Atalay Yörükoğlu, Gençlik Çağı, Ankara 1986, s.8

(20)

edebiyatın gerekli olup olmadığı eğitimciler, psikologlar ve edebiyatçılar arasında tartışılan konulardan olmuştur.

Mustafa Ruhi Şirin’e göre çocuk edebiyatı, “temel kaynağı çocuk ve çocukluk

olan; çocuğun algı, ilgi, dikkat, duygu, düşünce ve hayal dünyasına uygun; çocuk bakışını ve çocuk gerçekliğini yansıtan; ölçüde, dilde, düşüncede ve tiplerde, çocuğa göre içeriği yalın biçimde ve içtenlikle gerçekleştirilen; çocuğa okuma alışkanlığı kazanılması yanında edebiyat, sanat ve estetik yönden gelişmesine katkı sağlayan, çocuğu duyarlı biçimde yetişkinliğe hazırlayan bir geçiş dönemi edebiyatıdır.” 20

Mustafa Ruhi Şirin 99 Soruda Çocuk Edebiyatı adlı eserinde şunları söyler:

“Çocuk edebiyatı, çocuklara çocukluğu ya da çocuğu anlatan bir edebiyat

değildir. Böyle bir edebiyat kendini sınırlandırır. Çocuk, her şeyden önce iyi, nitelikli çocuk kitabından ve yazarından, kendisini çocukluğundan çıkarmasını ve kendi dünyasına götürmesini bekler. Çocuğa çocuk olduğunu hatırlatan, onu küçümseyen bir edebiyat çocuk dünyasını yansıtmaz.”21

Ansiklopedik Eğitim Sözlüğü’nde Ruşen Alaylıoğlu ve Ferhan Oğuzkan, ‘çocuk edebiyatı’nı şöyle tanımlarlar:

“Çocuk edebiyatı, 1- Usta yazarlar tarafından özellikle çocuklar için yazılmış olan ve üstün sanat nitelikleri taşıyan eserlere verilen genel ad. 2 – Türlü konular üzerinde yazılmış olup çocukların zevkle ve ilgiyle okudukları eserlerden meydana gelen edebiyat. 3 – Çocukların faydalandığı her türlü yayını kapsayan edebiyat.”22

      

20 Mustafa Ruhi Şirin, Çocuk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış, Kök Yayıncılık 2007, s.16 21 Mustafa Ruhi Şirin, 99 Soruda Çocuk Edebiyatı, Çocuk Vakfı Yayınları, İstanbul 1998, s.94 22 Ruşen Alaylıoğlu – Ferhan Oğuzkan, Ansiklopedik Eğitim Sözlüğü, Arif Bolat Kitabevi 1968

(21)

Enver Naci Gökşen, çocuk edebiyatının varlığını kesin olarak görenlerdendir.

Örnekleriyle Çocuk Edebiyatımız adlı eserinde şunları söyler:

“Çocuklar için yazılmış ya da yazılacak kitapları kastetmek üzere bir Çocuk

Edebiyatı’nın varlığı ve gerekliliğini kabul etmek zorundayız…

Sözün kısası, edebiyatı hangi anlamıyla alırsanız bir ‘çocuk edebiyatı’ vardır ve var olacaktır.”23

Orhan Okay da çocuk edebiyatı konusundaki farklı bir tarifi şöyle yapar:

“Bence, çocuk edebiyatı, edebiyatta çocuğa karşı duyulan ilgi ile başlar. Edebiyat dediğimiz şey, nihayet bir kültür birikiminin işidir. Yazarın bu birikime sahip olması gerektiği gibi, okuyanın da bu birikimin asgarisine, hiç olmazsa başlaması gerekir. Bu bakımdan çocuk edebiyatı için çocukça bir avunma yerine büyük edebiyatçıların çocuk ruhunu dile getirmelerini tercih ediyorum.”24

Yakın zamanlara kadar “çocuk edebiyatı” denilince akla şiirler, hikâyeler, masallar gelirdi. Günümüzde ise çocuğun düşünce ve sanat eğitimine faydalı, kuralları olan, psikolojinin ve pedagojinin önderliğinde ayrı bir edebiyatın gerekliliği benimsenmiştir.

Çocuk da insandır ve adam olmaya adaydır. Çocuklar için yapılan edebiyat, edebiyatın kendi özüne olan yönelişidir. Çocuk edebiyatının her şeyden önce “çocuklar için” bir edebiyat olduğu gerçeğinden yola çıkarsak, yazarlar çocuklar için yazarken, yazdıklarına ayrı bir dikkat göstermelidirler. Çocukların psikolojisi, estetik gelişimleri için bu çok önemlidir.

      

23 E. Naci Gökşen, Örnekleriyle Çocuk Edebiyatımız, Hikmet Yayınları, İstanbul 1972, s.5

24 M. Orhan Okay, Edebiyat ve Kültür Dünyamızdan Makaleler, Sohbetler, Akçağ Yayınları, Ankara

(22)

Çocuklar iyi ve kötü etkilere açık varlıklardır. Küçük yaşlarda okuduklarımız, öğrendiklerimiz bütün yaşantımızda etkili olacak değer yargılarımızı oluşturur. Bu değer yargıları kişiliğimizin kuruluşunda etkili olur. Çocukla ilgili edebiyatın başlıca niteliği eğitici olmasıdır. Bu konuyla ilgili olarak 1988’de Mustafa Ruhi Şirin’in önderliğinde çıkan Çocuk Edebiyatı Yıllığı’nda Mahmud Şelebi ile çocuk edebiyatı üzerine yapılan konuşmadan şunları aktarabiliriz:

“Öyle bir kanı var ki çocuk edebiyatı deyince uzun uzadıya bir araştırmaya, bir çalışmaya gerek olmayan bir yazma işi anlaşılıyor. Bir anlamda herkesin yapabileceği, basit bir çalışma sanılıyor bu iş yanlış. Hem de çok büyük bir yanlış. Hâlbuki gerek çocuk şiiri, gerekse çocuk hikâyeleri, çok büyük bir maharet istiyor. Olgun bir yaşta, olgun bir eseri çocuğun ruhuna göre ayarlayabilme sanıldığı kadar kolay basit bir iş değil. Çocuklar için yazıyorsanız, yaşından öte hayal kabiliyetine sahip bir varlık ile karşı karşıyasınız. Bu hayal kavramının işleyecek, çocuk ruhuna şekil vereceksiniz. Bundan ötürü ebedî bir eser ortaya koyabilmek ile bir çocuk edebiyatı yazarı olabilme arasında çok büyük farklar var. Bir şeyi çok iyi bir şekilde anlatabilirsiniz ama çocuk, vermek istediğinizi anlamayabilir. Bundan dolayı çocuk edebiyatı çok büyük sorumlulukları da beraberinde getiren bir uğraş. Çocuğun kendine has bir edebiyata ihtiyacı var.”25

Yapıt dergisinin Haziran 1978 sayısında Ahmet Temel Demirer 1978 Çocuk

Yılında Çocuk Edebiyatı Üzerine Bir Derleme başlıklı yazısında şunları söyler:

“Yazarak, çizerek, eğiterek, çocuğa insanların dünyasını, bu dünyadaki ilişkileri kavratmak, ona sen toplumsal bir varlıksın; işte yaşam böyle acılarla doludur. Bunu bil ve yaşamayı becerebilmek için kendini hazırla demeli çocuk edebiyatı.”26

      

25 Mustafa Ruhî Şirin, Çocuk Edebiyatı Yıllığı 1988, Gökyüzü Yayınları, İstanbul 1988, s.11 26 A.Temel Demirer, “1978 Çocuk Yılında Çocuk Edebiyatı Üzerine Bir Derleme” Yapıt, Haziran,

(23)

Malzemesi dile dayanan, sosyal bir yapı olan ve sanat uğraşı olarak düşünülen edebiyatın, insan üzerinde özel bir yer vardır. O halde çocuğun ilgilendiği, çocuğa seslenen edebiyat nasıl bir edebiyattır? Çocuk edebiyatı, çocuktan söz eden edebiyat mıdır yoksa çocukların yarattığı edebiyat mı? Çocuğun önüne yetişkinlerce sunulan hazır bir edebiyat mı?

Bu sorular çevresinde yoğunlaşan tartışmaların devam ettiği günümüzde, çocuklar için ayrı bir edebiyata ihtiyaç vardır diyenlerin yanında, çocuk edebiyatı diye bir şey yoktur diyenler de vardır. Edebî değeri olan eserlerden çocuğun hayal dünyasına girebilenleri yani çocuğa göre yazılanları çocuk edebiyatı olarak kabul etmek gerekir diye düşünüyoruz.

Varlık Dergisi’nin Ağustos 1988, 971. sayısında Mehmet Güler, Çocuk

Edebiyatı Üzerine başlıklı makalesinde şunları söyler:

“Bugünkü çocuk edebiyatı genelde çocukların dışında yapılmıştır. Sonra da bir sunu gibi konmuştur çocuğun önüne. Bu edebiyat çocuğa rağmen çocuk edebiyatıdır. Oysa çocukla birlikte çocuk edebiyatı yapmaktır önemli olan. Hatta çocuğa çocuk tiyatrosu, çocuk resmi yaptırır gibi giderek ona bırakmaktır. O zaman çocuk edebiyatı çocuk rolünü dışarıdan kuşatmaya çalışmayacak, bizzat bu ruhun kendisi olacaktır.”27

Mehmet Güler’ e göre çocuk edebiyatı yetişkinler tarafından çocuğun önüne hazır sunulan edebiyattır ve bu yanlıştır. Bu işin yanlışlığını da önce çocuklar anlıyor. Çocuksuluk taşıyan ürünler, çocuğun samimi dünyasına hiç giremiyor.

Yazarın hedeflediği okuyucu grubu çocuklar olmasa bile, eserin muhatabı çocuklar olabiliyorsa, eser çocuklar tarafından zevkle okunabiliyor ve onları fikren ve ruhen yükseltiyorsa o eser çocuk edebiyatı sahasında bir eserdir diyebiliriz:

      

(24)

“Konusu çocuk olan veya şahıslar kadrosu çocuklardan oluşan edebi eserler, çocuğun büyülü dünyasında yer alabildiği oranda çocuk edebiyatıdır”28

Yazdıklarımızdan bir sonuç çıkartacak olursak; bize göre çocuk edebiyatı çocuk psikolojisine, çocuğun iç dünyasına seslenen, çocuğu fikrî bakımdan geliştiren edebiyattır. Buna göre çocuk edebiyatı güler yüzlü olan, zor, acı yanları anlatırken de umuda, sevince açık olan bir edebiyattır. Çocuğu korkutmaz, ürkütmez. İnsan için önemli değerleri anlatır. Basitlik yerine yalınlığı tercih eder. Çocuk edebiyatı, hayal üretirken çocuğa gerçeği de gösteren edebiyattır.

Gençlik edebiyatı ise gençlerin ruh hallerine iç dünyalarına seslenen, onları ciddiye alan, gençlerin ilgilerini keşfetmeye çalışan bir edebiyattır.

Yetişkinliğe geçiş olan gençlik döneminde, gençliğe sunulacak kitaplar gencin kendini tanımasına yardımcı olur. Bu sebeple de gençlik edebiyatı gençlerle edebiyat arasındaki bağı kuran bir köprüdür.

Çocuk edebiyatı ile ilgili olarak süregelen tartışmalar gençlik edebiyatı için de geçerlidir. Gençlik edebiyatının ne olup ne olmadığı konusunda Nuran Özyer şunları söyler:

“Günümüzde, hâlâ bazı edebiyat bilimcileri, ‘çocuk edebiyatı, gençlik edebiyatı deyimi pedagoglarca uydurulmuş bir sözdür. Edebiyat edebiyattır; çocuğa, gence, yaşlıya göre edebiyat olamaz’ derken, bazı edebiyat bilimciler de çocuk ve gençlik edebiyatının, çocuk ve gencin eğitiminin değil, yetişkin eğitiminin bir dalı olduğu görüşündeler.”29

      

28 Zeki Gürel, “Türk Dünyasında Kültür Birliğinin Geliştirilmesinde Çocuk Edebiyatının Yeri ve

Meseleleri”Türk Dünyası Yazarlar Kurultayı, Aralık 1994, s.51

(25)

Gençlik edebiyatını kendine has bir edebiyat gibi ele alma eğilimi, eğitimciler tarafından başlatılmıştır. Sözgelimi XVIII. yy. da, Almanya’ da gençliği yetiştirmek, onlara yol göstermek için yapılan edebiyata “Gençlik Edebiyatı” deniliyordu.

Nuran Özyer, gençlik edebiyatı kavramının Almanya’dan çıktığını söyler:

“Genel olarak ele alındığında, Malte Dahrendorf gibi birçok araştırmacılar gençlik edebiyatını ‘gençlik çağında okunan eserlerin tümü’ diye adlandırılırken, bazı araştırmacılar gençlik edebiyatını, belirli ve sınırlı okuma imkânı olan durumdan kurtarıp değişik açıklamalarda bulunmuşlardır. Örneğin Hermut Melzer gençlik edebiyatının üç olasılık içerdiğini söyler. Şöyle ki:

1. Gençler için yazılan edebiyat.

2. Gençler tarafından yazılan edebiyat.

3. Hem gençler, hem de yetişkinler tarafından okunan bazı eserlerin

tümü”30

Türk Edebiyatında, Batı ülkelerinden daha geç ortaya çıkan “gençlik edebiyatı” kavramı ülkemizde net bir şekilde ortaya konulamamıştır. Bazı çevreler tarafından “çocuk edebiyatı”nın Batı toplumlarında belirgin çizgilerle “çocuk edebiyatı ”ndan ayrıldığı görülür.

“Gençlik edebiyatı adlandırması ülkemizde çoğu kez yanlış yapılmaktadır. Çünkü bazı yazar, şair ve bilim insanları okuma evresinden başlayarak ergenlik dönemini de için alan, çocuk ve gençler için yapılan edebiyata hâlâ çocuk edebiyatı demektedirler.

Oysa bugün gelişmiş ülkelerde, özellikle 0 – 25 yaş evresinde bulunan çocuk ve gençlik edebiyatı dendiğine tanık oluyoruz. Bu çatı kavram da kendi içinde çocuk edebiyatı ve gençlik edebiyatı şeklinde iki kısma ayrılmaktadır. Çocuk edebiyatı kendi içine okul öncesi çocuk edebiyatı (0 – 6) ve çocuk edebiyatı(6 – 13) şeklinde ikiye ayrılmaktadır.”31

      

30 Nuran Özyer, Edebiyat Üzerine, Gündoğan Yayınları, İstanbul 1994 , s.53

(26)

Nuran Özyer, sunduğu bildiride “gençlik edebiyatı”nın ülkemizdeki durumu üzerine şunları söyler:

“Son yıllarda bu alanda ilk Gençlik Edebiyatı (13 – 18 yaşları arası) diye bir kavram kullanılmaya ve sayıları az da olsa kitaplar yazılmaya başlansa da gençlik edebiyatının gerek tanımı gerekte varlığı konusunda ne yazık ki 1987 yılında yazdıklarımdan çok farklı şeyler söylememenin üzüntüsünü taşıyorum”32

Necdet Neydim Genç Kız Edebiyatı adlı eserde, Türkiye’deki gençlik

edebiyatının çoğunlukla genç kız edebiyatından oluştuğunu ifade eder:

“Türkiye’deki gençlik edebiyatına baktığımızda, ağırlıklı olarak genç kız edebiyatından oluştuğunu görürüz. Buna dönük olarak önemli iki neden söylemek mümkündür.

Birincisi, genç kızlar iyi okurdurlar ve bu nedenle güçlü bir hedef kitlesi ve pazar oluştururlar.

İkincisi ve daha önemlisi ise genç kızların yaşama dokunmak, dış dünyayı keşfetmek için erkekler kadar özgürlüklerinin olmamasıdır. Bu nedenle yaşamı öğretmek ve maceraları tehlikesizce yaşatmak için edebiyat bir araç olarak kullanılmıştır.”33

Gençlerin edebiyatla tanışması şüphesiz öncelikle ilköğretim kademesini kapsayan çocukluk döneminde başlar. Küçük yaşlardan itibaren dinleme ve okuma yoluyla masal, anı, bilmece, öykü, şiir gibi edebî türlerle tanışan çocuk okuma sevgisini kazanır. Yani gençlik çağında olanların edebiyatla ilişkilerini çocukluk dönemindeki edebiyat ilişkilerini belirler. Bu temel sağlam atılırsa genç okumaya, düşünmeye, hayal kurmaya, yorumlamaya devam eder. Kitaplar yoluyla genç, insan ilişkilerini, toplumu, tabiatı, evreni tanıma imkânı bulur. Küçümsenmeyecek

      

32 Nuran Özyer, “Türkiye’ de Gençlik Edebiyatı”, Ankara Üniversitesi Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu Bildirisi, Ankara 2006, s.485 - 486

(27)

derecede bir genç nüfusa sahip olan ülkemizde gençliğe, genç yetişkinliğe adımını atacak olan bireye kitap sunulmasında yetersiz kalınması acı bir gerçektir. Gencin sorunlarına değinen, bu çağın buhranlarını veya sevinçlerini paylaşan, ona yalnız olmadığını hissettiren, kim olduğunu kavratarak, zorluklarla mücadele edebilmesini, böyle olgunlaşmasını sağlayacak eserlerin sayısının azlığı genç edebiyatı konusundaki araştırmaları da eksik bırakmaktadır.

(28)

2.TANZİMAT’TAN GÜNÜMÜZE ÇOCUK ve GENÇLİK

EDEBİYATI

Türkiye’de çocuk ve gençlik edebiyatının gelişimini incelediğimizde, yazılı, belgelenmiş edebî eserlerden önce tarihî süreç içerisinde masal, mani, atasözü, özdeyiş gibi ürünlerin toplum içerisinde süregeldiğini gözlemleriz. Araştırmacı yazar Enver Naci Gökşen çocuk ve gençlik edebiyatı alanında yaptığı araştırmalarda bu alana yönelik ilk eserlerin “1850’lerden itibaren yazıldığını”34 belirtmektedir.

Sosyal, siyasî yönlerden toplumda değişmelere önayak olan Tanzimat Dönemi, edebî alanda da yazarların Batıya yönelmelerine imkân sağlar. Ferhan Oğuzkan “Kayserili Doktor Şükrü’nün 1859’ da yazdığı ilk Türk alfabesi ‘Nuhbet

-ül Etfal’ Türk çocuk edebiyatının başlangıcı olarak kabul edilir.”35 demektedir.

“Kayserilinin kitabının son kısmında özellikle Fransızca’dan ‘Kedi ile Farenin Hikayesi’, ‘Karınca ile Cırcır Böceği’, ‘Denize Giden Balık’ gibi hikaye ve fabl’lar yer almaktadır”36

Tanzimat döneminin en popüler yazarlarından olan Ahmet Mithat Efendi’nin

Kıssadan Hisse, Hace - i Evvel adlı eserleri de Türk çocuk ve gençlik edebiyatının

ilk verimleri arasında zikredilir. Ahmet Mithat Efendi Ana Babanın Evlâd

Üzerindeki Hukuk ve Vezaifi adlı kitabında çocuğa bakmanın annenin görevi

olduğunu, anne baba için hayatta en büyük mutluluğun çocuklarına aşıladıkları ilim ve irfanın olduğunu anlatır.

      

34 Enver Naci Gökşen, Örnekleriyle Çocuk Edebiyatımız, İstanbul 1966, s.9

35 Ferhan Oğuzkan, “Dünyada ve Bizde Çocuk Yazınının Gelişmesinde Toplu Bakış”, Türk Dili Dergisi, Ankara 1979, s.277

(29)

Namık Kemal Zavallı Çocuk tiyatrosunda ailesinin zoruyla evlenmek zorunda kalan bir genç kızın trajedisinden söz eder.

Recaizade Mahmut Ekrem ve Şinasi Fransızca’dan kısa şiirler ve hayvan hikâyelerini çevirirler.

Yine aynı dönemde Yusuf Kamil Paşa tarafından Terceme-i Telemak,

Terceme-i Robinson; Mahmut Nedim tarafından Güliverin’ in Seyahatleri tercüme

edilerek Türk çocuklarına kazandırılır.

Ziya Paşa, J.J. Rousseau’nun Emile adlı eserini çocuklar için tercüme eder.

Muallim Naci, Ömer’in Çocukluğu adlı eserinde kendi çocukluk hatıralarını

anlatır. Tanzimat döneminde çocuklara yönelik yayımlanan eserlerin yanında gerek haftalık, gerekse aylık olarak yayımlanan dergi ve mecmualar da vardır. Çocuklar

İçin Mümeyyiz, Sadakat Etfal, Aile, Bahçe, Çocuklara Kıraat, Çocuklara Mahsus Gazete bunlardan bazılarıdır.

Özellikle II. Meşrutiyet sonrasında çocuk ve gençlik edebiyatında gelişmenin ivme kazandığı görülür. Dârülmuallim müdürü Satı Bey, çeşitli gazetelerde yazdığı yazılarda çocuk ve gençlik edebiyatının gerekliliği ve önemi üzerinde durarak özellikle ilkokul çocuklarına yönelik şiir ve şarkılar konusunda da çalışmaların yapılması gerektiğine değinir.

Çocuk ve gençlere yönelik bu çalışmalar her ne kadar Servet - i Fünûn ve Fecr - i Âti’de sekteye uğrasa da Millî Edebiyat’la birlikte devam eden Cumhuriyet dönemi boyunca hız kazanarak günümüze ulaşacaktır.

Servet - i Fünûn döneminde Hüseyin Rahmi Gürpınar Şıpsevdi adlı romanında cahil bir ananın, çocuğunun gözünde değerini kaybedeceğini ve sekiz -

(30)

dokuz yaşında bile olsa okul öğrenimi gören bir çocuğun kendisinden daha az bilgili bir anneye saygı göstermeyeceğini anlatır.

Ahmet Rasim Hanım adlı eserinde çocukluktan itibaren kızları ev kadını ve

anne olarak yetiştirmek gerektiğini, onlara yemek pişirmeyi, dikiş dikmeyi, çamaşır yıkamayı, ütüyü, ev idare etmeyi öğretmenin şart olduğunu savunur. Ona göre kız çocuğu, ana olmak üzere yetiştirilmelidir.

Mehmet Rauf Genç Kız Kalbi’nde, ailelerin nasihat vermek yerine

davranışlarıyla çocuklarına örnek olmaları gerektiğini vurgular ki bu husus, günümüz eğitiminde çok önemsenmektedir.

Tevfik Fikret Şermin ile ilk çocuk şiirleri kitabını yazar. Halit Ziya

Uşaklıgil, Sefile adlı kitabında kimsesiz olan Mazlume’nin kendi kendine çeşitli eserler okuyarak bilgi ve kültürünü arttırmaya çalışmasını anlatır.

Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında yazılan eserlerde, savaş içinde ve cephe gerisindeki çocuk kahramanlarla karşılaşırız. Yakup Kadri Bir Hastane

Koğuşunda adlı hikâyesinde, cephedeki seyyar hastanelerden birinde yatan, ailesini

kaybetmiş küçük bir çocuktan bahseder.

Ömer Seyfettin de çocuk ve gençler için yazan sanatçılardandır. Yazar İlk

Namaz, And, Falaka, Kaşağı, İlk Cinayet adlı hikâyelerinde çocukların hayat

tecrübelerinden bahseder. Söz gelimi İlk Namaz adlı hikâyede yazar çocukluğu ile ilgili hatıraları anlatır. Soğuk bir sabah, ezanı dinlerken annesinin kendisini namaz kılmak için kaldırışı, abdest almayı öğretmesi yazarın hatırladıkları arasındadır.

“Ömer Seyfettin , ‘Kaşağı’ hikâyesinin konusunu da çocukluk hatıralarından almıştır. Bunu, hikâyesinin başlığının altına koyduğu “Çocukluk hatıralarından”

(31)

notuyla bizzat kendisi belirtmiştir. ‘Kaşağı’ hikâyesinin konusu, Ömer adlı bir çocuğun yaşadığı çiftliğin ahırındaki atları tımar etmeyi isteme tutkusudur.”37

Primo Türk Çocuğu hikâyesinde Ömer Seyfettin, Türk milliyetçiliği

açısından ideal Türk tiplerinin çocuk örneklerini ortaya koyar.

Cumhuriyetin ilânına kadar geçen zaman içinde, özellikle “Milli edebiyat” akımının egemen olduğu yıllarda Türkçülük akımını sistemleştiren Ziya Gökalp, çocuklar üzerinde geniş ölçüde durmuştur. “Hayatın en tatlı çağı çocukluktur. Bu

devirde dinlenilen peri masalları, en güzel romanlardan daha vericidir. Bilmem çocuklarıma olan iştiyakımdan, tahassürümden dolayı mı, her nedense, bugün ruhumun içi bir çocuk bahçesi olmuş gibidir.”38 diyen Gökalp, çocuklara verilecek olan eğitimi anlatır. Ziya Gökalp’in çocuklar için yazdığı her masalı, millî bir değer oluşturacak tarzdadır. Bunlar içinde Kızıl Elma, Yeni Hayat ve Altın Işık en önemlileridir. Gökalp Kızıl Elma’da, Bakülü zengin bir ailenin kızı olan Ay Hanım’ın Lozan yakınlarında açtığı okuldan bahseder. Lozan bir Türk beldesidir ve Ay Hanım buraya akın eder. Burada aldıkları fen, ziraat, ticaret ve sanat eğitimiyle bu gençler Türk dünyasını canlandıracaktır. Bir bakıma onlar Türklük dünyasını yeniden yaratacak “yeni Adem ve yeni Havvalar” olacaklardır.

Ziya Gökalp ile aynı dönemde yaşayan ve La Fontaine’ den birtakım fabl çevirileri de yapan Sıracettin Hasırcıoğlu’nu, Çocuk Şiirleri, Şiir Demeti adlı eseriyle, Fuat Köprülü’yü, çeşitli dergilerde yayımlanan şiirleriyle anmak gerekir.

Halide Edib’in Millî Mücadele yıllarında tanıdığı çocuklardan Himmet,

Himmet Çocuk adlı hikâyeye adını verir. Halide Edib, Türkiye’yi küçük Himmet

      

37 Recep Duymaz, Çocukluk Cenneti Gönen Hikâyeleri, Can Yayınları, Edirne 2006 s.99 38 İnci Enginün, “Çocuk Edebiyatına Toplu Bir Bakış” Türk Dili, Nisan 1985, 400: 186 - 194

(32)

çocukların yürüttüğünü söyler. Yazar için “Himmet çocuk, Anadolu’nun ruhunu,

yiğitlik, kahramanlık, ahlâk ve cesaretini temsil eder.”39

Cumhuriyet’ in ilk yıllarında çocuklara yönelik birçok kitap yazılmasına rağmen, öğretici roman ve hikâyelerdeki eksiklik dikkat çeker. Bu dönemde

“Çocuklar kendilerini bir kez daha büyükler için yazılmış eserleri okumak zorunda hissettiler. Bunların birkaçı 12 ila 15 yaş arasındaki çocuklar tarafından okunuyordu.”40

Çocuk hikâyesi ve romanına ilginin arttığı dönemlerde Talip Apaydın’ın

Toprağa Basınca; Aziz Nesin’in Köylerin En İyisi Bizim Köy, Kar Baba; Halil

Kocagöz’ün Ötleğen Kuşu; Mümtaz Zeki Taşkın’ın Çitlenbik Kız; Kemal Bilbaşar’ın Yonca Kız gibi eserleri dikkat çeker.

Türk edebiyatında 1960’lı ve 1970’li yıllarda çocuk edebiyatına ilgi artarak devam eder. 1970’li yılların başlarından beri yayımlanmakta olan Milliyet Çocuk

Dergisi de bu dönem çocuk edebiyatıyla ilgili olarak anılabilecek bir gelişmedir.

1970’le 1980 arası dönemde masal türünde de yeni bir anlayış göze çarpar. Daha önce işlenmiş pek çok halk masalı, yeni bir bakış açısıyla yorumlandığı gibi, orijinal eserler de yazılmıştır. Ahmet Uysal’ın Keloğlan Diliyle, İsmail Sivri’nin Nasrettin Hoca’nın hayatını masallaştırdığı Masallar, Yaşar Kemal’in Filler Sultanı ile

Kırmızı Sakallı Topal Karınca bu dönemde yazılmış olan masallara örnektir.

1940’lı yıllardan bu yana yazdığı üç yüzün üzerinde kitabıyla özellikle çocukların ilgisini çekmeyi başaran Kemalettin Tuğcu, acı çeken, ezilen, sömürülen çocuk kahramanları konu alır. Saadet Borcu, Hissiz Adam, Uçurum, Küçük Sevgili,

Taş Yürek, Sokak Çocuğu, Düşkün Çocuk, Küçük Mirasyedi, Sokak Köpeği

Tuğcu’nun belli başlı eserleri arasındadır. Bu dönemde yapılan araştırmaların

      

39 Mehmet Kaplan, “Himmet Çocuk” Hikâye Tahlilleri, Dergâh Yayınları, İstanbul 1984, s.78 40 Atilla Özkırımlı, “Çocuk Edebiyatı mı?” Edebiyat İncelemeleri, İstanbul 1983

(33)

sonucunda “Klasikleşmiş olan Ömer Seyfettin ile, ismi ve sanatı etrafındaki

tartışmalara rağmen,Kemalettin Tuğcu’nun çocuklar tarafından en çok okunduğu, Kemal Sunal’ın da en çok seyredilen komedyen olduğu anlaşılmaktadır.”41

1980’li yıllarda çocuk kitaplarının artmasını sağlayan ve giderek çocukların ilgisini çekmeye başaran bir yazar da Muzaffer İzgü’dür. “Ökkeş” dizisiyle çocukların dikkatini çekmeyi başaran İzgü, 90’lı yıllardan sonra yazdığı yetmişin üzerindeki çocuk kitabıyla çocuk edebiyatına önemli bir katkıda bulunur.

Yumurtadan Çıkan Öğretmen, Küçük Arı, Can Dayım İzgü’nün eserlerinden

bazılarıdır.

Çocuk edebiyatında asıl ağırlığın öykü ve romanda olduğu bu dönemde, Gülten Dayıoğlu da çok üretken bir hikâyeci ve romancı olarak göze çarpar.Uçan

Motor, Fadiş, Neşeli Boyacı, Küskün Ayıcık, Mo’nun Gizemi, Sekizinci Renk, Yeşil Kiraz, Yada’nın Gizilgücü, Kıyamet Çiçekleri, Yaşadıklarım ve Düşlediklerim, Tuna’dan Uçan Kuş, Dünya Çocukların Olsa, Gökyüzündeki Mor Bulutlar gibi

eserleriyle çocuklara hitap eder.

Çocuk edebiyatına yönelik eserlerin fazlalığına karşılık gençlere yönelik eserlerin azlığı dikkat çeker. Bu eksiklik İpek Ongun tarafından kapatılmaya çalışılır. Yazarın sahip olduğu on sekiz eserin hemen hemen tamamı çocuklara ve gençlere yöneliktir. Ongun, gençlik ve gençlik edebiyatına dair birikimi ve bu alt yapı üzerine kurduğu romanlardaki yöntem ve teknik ile çağdaş gençlik edebiyatımıza temel oluşturmuştur.

      

41 Esat Can, 2nd International Balkan Education Congress, 8 – 9 – 10 October 2004, Trakya

(34)

3. İPEK ONGUN’ UN ESERLERİNDE TEMATİK SORUNLAR

Tezimizin gövdesini oluşturan bu bölümde, İpek Ongun’un işlediği temaları ele aldık. Anne genç ilişkisi, babagenç ilişkisi, aile bireylerinin ölümü ve ayrılık -boşanma başlıkları altında işlediğimiz ilk bölümde gencin en çok önemsediği varlıklar olan anne ve babası arasındaki iletişiminden bahsettik. İkinci kısımda gençlerin, ailelerinden sonra en çok ihtiyaç duydukları varlıklara, arkadaşlara yer verdik. Son kısımda ise insanın kendini gerçekleştirmesine yardımcı olan kültürel ilgiler anlatıldı.

3.1.Aile-Genç İlişkisi

3.1.1. Anne -Genç İlişkisi

Aile, gencin yargılarının oluştuğu, kişilik oluşumu için gerekli olan özdeşleştirmenin yapıldığı yerdir. Anne -babanın gençle olan etkileşimi, gencin aile içindeki yerini belirler. Çocuğa ilk terbiyeyi veren anne, gençle de en çok meşgul olan kişidir.

Bir Genç Kızın Gizli Defteri adlı romanda Serra ile annesi arasındaki bu yönüyle

ilişki dikkat çeker. Anne, bir arkadaş gibidir:

“Ben annemle çok gezmişimdir. Annemle her gidilen yer renklenir, çünkü konuşur, şakalaşır, güler. Tarihî bir yerler bulur, beni sürükler veya hiçbir şey bulmasa bir müze keşfeder, beni inlete inlete gezdirir, sonra da bir yere oturur, bir şeyler yeriz.”42

      

(35)

Serra’nın annesi, yürütemediği evliliği noktalamaya karar verdiğinde bu yükü nasıl taşıyacağını uzun uzun düşünür. Güçlü bir kadın olan anne, hissettiklerini kızıyla paylaşır. Böylece, Serra’nın kendisini anlamasına yardımcı olur. Bu özelliğiyle anne, kızına örnek olur. Zorlukların üstesinden gelebilen, mantıklı bir kadın resmi çizer:

“Boşanmayı planlamaya başladığım günlerde ilk düşüncem ekonomik durumumuz oldu. Nasıl geçinecektik? Gerçi baban da yardım ederdi, sonra anneannenle deden de var bize destek olacak, ama başkalarına güvenerek yola çıkmak istemiyordum. Ve işte o zaman çalıştığım, bir işim olduğu için Tanrı’ ya şükrettim. Benim maaşımla, dikkat eder, daha tutumlu davranırsak yaşayabileceğimi görünce, bu işe kalkıştım. Ve o zaman, babamın benim için yaptıklarının değerini ilk kez tam anlamıyla kavradım.

İkimiz de susuyorduk. Annem ilk kez benimle böylesine dertleşiyor, düşüncelerini bu denli açıklıkla anlatıyordu. Uzanıp elini tuttum, birbirimize gülümsedik.”43

Arkadaşlar Arasında adlı romanda, Serra’nın Ankara’dan İstanbul’a taşınması ve

bu yer değişikliğinin yol açtığı bocalama anlatılır. Serra çok sevdiği arkadaşlarından, annesinin İstanbul’da çalışmaya başlayacak olmasından dolayı ayrılır. Ayrılığın verdiği üzüntü, yeni bir ortama uyum sağlama zorluğu Serra’yı yıpratır. Anne bu aşamada da kızını rahatlatan, ona destek olan insandır. Serra yaşadıklarını annesiyle paylaşır:

“Böylece anneme ilk günden başlayarak her şeyi ama her şeyi anlattım.

Sözlerimi bitirdiğimde ne diyecek diye kuşkuyla ona bakıyordum. Canım annem bana sarıldı. “Keşke bunları daha önce anlatsaydın da bunca sıkıntıyı tek başına çekmeseydin. Üzülme tatlım, herkesin başına böyle şeyler gelebilir.”44

      

43 İpek Ongun, Bir Genç Kızın Gizli Defteri, İstanbul, s.224 44 İpek Ongun, Arkadaşlar Arasında, İstanbul 2009, s.243 

(36)

“ ‘Yeni bir okulda yalnız olmak öyle zor ki, anne ’ dedim. ‘eski okulumda her türlü derdimde bana el uzatacak arkadaşlarım vardı.’ ‘Serra’ dedi annem. ‘Kendine inanmak zorundasın. Aksi halde hayat boyu sana el uzatacak birini beklersin.’ ”45

Kendi Ayakları Üstünde adlı romanda Serra’nın annesi yaşam koçu

rolündedir. Anne, ergenliğin tam ortasında olan kızına yön verir. Serra, arkadaşlarıyla olan paylaşımlarından zaman zaman annesinin konuşmalarını hatırlar:

“Birden yazın annemle yaptığımız bir konuşma geliverdi aklıma. Annem, “İnsanoğlu prizma gibidir; kimi yanı olumlu, kimi yanı olumsuz; kimileriyle ilişkileri pürüzsüz, kimileriyle çekilmezdir. Ve bu her insan için böyledir.” demişti babamla ilgili olarak.”46

“Ve hemen hayat dersini sıkıştırmıştı, annem. Hiç fırsatı kaçırır mı?...

‘Sadece baban değil, her insan böyledir. İyi ve kötü yanları, daha az iyileri, daha zararsız kötüleri vardır. Bütün mesele, denge. Dengeye bakacaksın, iyiler ağır basıyor ve senin beklentilerinle uyuşuyorsa, o insanla ilişkilerin, ister arkadaşın olsun, ister sevgilin ya da kocan, başarıyla yürüme şansına sahip.”47

Anne hayat tecrübelerini her fırsatta kızı ile paylaşır. Kendi evliliğinden, yaptığı hatalardan, pişmanlıklardan bahseder. Serra konuşurken duygusal anlar yaşayan annesine destek olur.

“Annem o günlere dönmüşçesine kendine öfkelenmişti. Herkes iki gün

konuşur, üçüncü gün daha ilginç bir konu çıkınca seni unutur gider. Sense olduğun yerde kalakalırsın. Ama demek ki, o günlerde hiç de akıllı bir genç kız değilmişim.

      

45 İpek Ongun, Arkadaşlar Arasında, İstanbul 2009, s.244

46 İpek Ongun, Kendi Ayakları Üstünde, İstanbul 2009, s.156 - 157 47 İpek Ongun, a.g.e, s.157

(37)

‘Canım benim’ diyerek sarılmıştım ona. ‘Ama bak sonra ne güçlü bir kadın oldum.”48

Romanda Serra, her fırsatta annesiyle konuşur. Arkadaşlarının aile bireylerinden gördüğü şiddet Serra’yı üzer. Bu konuyla ilgili yine annesinin sözlerini dinler. Annesi Serra’yı şaşırtır:

“Serra’cığım, aslında bu dayak olayı en ummadığın yerlerde, en ummadığın kişiler tarafından da yapılabiliyor. Benim bir arkadaşım kocasından sürekli dayak yediği için ayrıldı. Üstelik kocası üniversitede öğretim görevlisiydi.

‘İnanmıyorum. Hem de bu kadar eğitimli bir insan.’ ”49

Adım Adım Hayata adlı romanda Serra’nın üniversite yılları anlatılır.

Önceleri çocukluk ile gençlik arasında bocalayan Serra bu romanda bir ergen olarak karşımıza çıkar. Serra’nın annesi ile olan konuşmaları, iki yetişkinin sohbeti gibidir. Romanda Serra’nın cinsellik, “karşı cinsle arkadaşlık” gibi konularda merak ettikleri cevap bulur. Anne psikolog edasıyla kızını bilgilendirir. Serra’nın annesi, ideal anne modeline örnektir:

“Bir genç kendine güvenmeli ve özsaygıyı geliştirmeli. Kendine bedenine saygısı varsa, herkesten kendine ve bedenine saygı gösterilmesini bekleyecektir. Böylece bedenini eğlence için, popüler olmak için ya da erkek arkadaşının ilgisini çekmek için kullanmayacaktır.

Cinsellik ancak aşkla, sevgiyle el ele gittiği zaman bir anlam kazanır. Sırf eğlence için, sırf cinsellik için yapıldığında, bir süre sonra o genç kız kendini kullanılmış hisseder. Bunu ben söylemiyorum. Yapılan araştırmalar sonucunda, özellikle küçük yaşlarda, yani on dört, on beş, on altılarda iş olsun diye buna kalkışanlar, daha sonra ‘Keşke acele etmeyip daha anlamlı bir ilişkiyi bekleseydim’

      

48 İpek Ongun, Kendi Ayakları Üstünde, İstanbul 2009, s.159 49 İpek Ongun, a.g.e, s.202

(38)

sözleriyle düş kırıklıklarını dile getiriyor, bu, özsaygı eksikliğinin, bedenine ve kendine yeterli saygı duymamanın getirdiği üzücü sonuç. Daha o gencecik yaştaki düş kırıklıkları.”50

Bugün en aydın ana babalarda bile çocuğu ile yüz göz olmak korkusu egemendir. Bu tür “ ayıp ve gizli” konuların konuşulmasının, ana baba ve genç arasındaki saygılı uzaklığı bozacağı kaygısı vardır. Gence cinsel bilgiler vermenin, onun cinsel davranışında sorumsuzluğa iteceği düşünülür. Oysa yanlış bilgilerle bocalayan, kendini suçlayan bir gencin, gerçek bilgiye gereksinimi ana babaların sandığından çoktur. Cinsel bilgi edinmekte, sorumsuz davranmak apayrı şeylerdir. Gerçek bilgilerle donatılmış bir gence kılavuzluk etmek, davranışındaki yanlışı düzeltmek çok daha kolaydır.51

Serra’nın annesi, üstüne basa basa, amacının bilgilendirmek, yön vermek olduğunu söyler. Zaman zaman kendini de eleştirir:

“ ‘Ve bu yaşlı anacığın da elinden geldiğince engin tecrübeleriyle sana

yardımcı olmak istiyor.’ Gülüyordu, sonra elini havaya kaldırarak, ‘Sakın öğüt vereceğimi zannetme, o yaşlar geride kaldı. Olsa olsa sana fikir verebilir değişik yollar gösterebilir ve o yollarda neler olabileceğini, tahminlerimi ortaya koyabilirim, sonra da, eğer istersen karşılıklı tartışabiliriz.”52

“Seninle cinsellik hakkında on üç, on dört yaşına geldiğinde konuşmalıydım.

Niye seninle cinsellik konusunda bir türlü konuşamadım, biliyor musun? (…)

      

50 İpek Ongun, Adım Adım Hayata, İstanbul 2008, s. 163

51 Atalay Yörükoğlu, Çocuk Ruh Sağlığı, Özgür Yayıncılık, 1994, s.386 52 İpek Ongun, Adım Adım Hayata, İstanbul 2008, s. 155 - 156

(39)

Utanıyordum da ondan! İnanabiliyor musun, koca bir kadın, evlenmiş, çocuk doğurmuş ama kendi kızına cinselliği anlatamıyor, çünkü… U – ta – nı – yor!”53

Romanda annenin bilgi verdiği bölümler çoktur:

“Konumuza dönersek, bir de hamile kalmak var ki, o da gencin hayatını

altüst edebilecek bir başka olay. İşte aklını kullanan genç tüm bunları düşünecek, eğitimini, geleceğini tehlikeye atacak davranışlardan uzak duracaktır.

(…)

“Cinsellik, hafife alınacak bir konu değil. Belli bir yaşa gelip olgunluğa

eriştikten, kendini ve duygularını iyice tanımlayabildikten sonra, özsaygıyı zedelemeyecekse, hayatını karabasana çevirmeyecekse ve mutlaka sevdiği, derin duygularla bağlı olduğu biriyle yaşanmalı, diye düşünüyorum”54

Bir Genç Kızın Gizli Defteri serisinde Serra ile annesi arasındaki genelde iyi,

yapıcı olan diyalogları görürüz. Kurulan bağ sevgi yüklü ve paylaşıma dayalıdır.

Yaş On Yedi romanında annesi ölmüş olan genç ile karşılaşırız. Roman

kahramanı Bahar annesinin ölümü ile yalnız kalır. Annesi, Bahar için sırlarını, sıkıntılarını paylaştığı kişi durumundadır. Bahar, annesinin ölümünden sonra eve gelen hala ile anlaşamaz. Sık sık sorun yaşarlar. Bahar, her defasında annesini arar:

“Serdar kim? Niye seni motosikletine aldı? Bu yaptığın doğru değil, elalem

ne der sonra? Oysa bir okul arkadaşı onu evine bırakmıştı, işte hepsi bu kadar. Bu kadarcık bir şeyi bile rahatça söyleyememek, yalanlara saplanmak zorunda bırakılmak… İşte bu çok öfkelendiriyordu Bahar’ı. Doğru ol, dürüst ol derler, sonra da insanı en masum bir gerçeği bile söylemekten çekinir hale getirirler, diye

      

53 İpek Ongun, Adım Adım Hayata, İstanbul 2008, s. 158 54 İpek Ongun, a.g.e, s. 164

(40)

mırıldandı kendi kendine. Annesi başkaydı annesi bunların dışındaydı… Onunla her şey konuşulurdu. Tartışırlardı, ama annesinden korkmazdı.”55

Annesi ile iyi geçinen Bahar’a karşın, Bahar’ın arkadaşı Keriman, annesi ile sorunlar yaşar:

“Dün gece annem beni feci şekilde azarladı! dedi içini çekerek. (…) Bana neler söyledi, bir bilseniz! Keriman tekrar ağlamaya başlamıştı.”56

3.1.2 Baba - Genç İlişkisi

Gencin eğitiminde anne kadar, baba da etkilidir. Baba, eşi ve çocukları için öncelikle güven kaynağıdır. Baba ailede güçlü, daha çok bilen, saygı uyandıran kişi olarak bilinir. Geçmiş yıllarda otoritesi ile etkili olan babanın eskiye göre yumuşadığı günümüzde bile, gençlerin babayı algılayışları pek değişmemiştir. Ceza vermese de korkutmasa da, baba, çekinilen kişi olarak tanımlanır.

İpek Ongun’un romanlarında geleneksel otoriter görünümün dışında, daha etkisiz baba modellerini görürüz.

Yaş On Yedi romanında, annesini kaybeden Bahar, babasını dayanak olarak görür. Eşinin ölümünden çok etkilenen baba, hayata küser. Çocuklarını, kendini ihmal eder. Annesinin yarattığı boşluğu babasıyla doldurmak isteyen Bahar, babasının bir an önce ruhen iyileşmesini ve ailece kenetlenmeyi umar:

      

55 İpek Ongun, Yaş On Yedi, İstanbul 2008 s. 27 56 İpek Ongun, a.g.e,s. 59

(41)

“Babasındaki değişiklik Bahar’ı şaşırtıyordu. Kendini bırakmış hayata

küsmüş gibi evden dışarı çıkmaz olmuştu. (…)

Oysa babasının onu eskisi gibi bağrına basmasını, güler yüzle olmasa bile, en azından o kabahatini yakalamaya çalışır tavrını bırakıp, “Nasılsın kızım? Bugün neler yaptın? İyi misin?” diye neler düşündüğünü, neler hissettiğini sormasını; yüreğini üşüten o korkuyu dağıtacak bir şeyler söylemesini, “Merak etme, her şey yoluna girecek. Ben varım arkanda.” demesini bekliyordu”57

Zamanla aile hayatını düzelten Bahar, babası ile arasındaki buzları da eritir. Bahar’ın çok sevdiği kedisi kaybolduğunda, baba dört elle sarılarak kızının mutluluğu için kediyi bulur. Bu olay baba ile Bahar adına bir dönüm noktası olur. Baba ile kızı dertleşirler ve isteklerini bildirirler:

“ ‘Gel şöyle yanıma otur. Eski günlerdeki gibi ufacık olsan, kucağıma otur

diyeceğim, ama kazık kadar oldun. Gel bakayım!’

Bahar hem ağlıyor hem gülüyordu. Babasının yanına sokuldu, onun sigara kokusuyla karışık kokusunu içine çekti.”58

Bir Genç Kızın Gizli Defteri romanında Serra ile babası arasında kopukluk

olduğunu görürüz. Anne ile babasının boşanması Serra’yı annesine yaklaştırıp, babasından uzaklaştırır. Boşanmanın ardından babası ile buluşan Serra bütün beklentilerini yitirir. Babasını çok yalnız ve güçsüz bulur ve ona acır:

“ O benim koskoca, evin reisi babam sanki benim bir günümü rica ediyor

gibi izin istiyordu. O vakit de annem daha bir güçlü göründü gözüme, çünkü ben annemleydim. Sonra annem, teyzem ve eniştemleydi, ayrıca anneannem ve dedem vardı onu destekleyen. Birden babam yalnız, çok yalnız göründü gözüme. Ve o

      

57 İpek Ongun, Yaş On Yedi, İstanbul 2008 s. 80 58 İpek Ongun, a.g.e, İstanbul 2008 s. 150

(42)

kocaman, korkulan babama acıyor olmak içimi müthiş bir hüzünle doldurdu. Bir ilahın yıkılışını izliyordum sanki.”59

Serra ile babasının başarısız geçen buluşması, genç kızı düşünmeye zorlar. Babasının ilgisizliği onu tedirgin eder. Serra aralarındaki ilişkiyi ruh çalkantıları içinde sorgulamaya başlar:

“Duygularım karmakarışıktı. Babama kızgındım ama onu orada yalnız başına el

sallarken gördüğümde yeniden bir acıma duygusu benliğimi kaplayıvermişti. Neden her şey böyle oldu? Neden babamla güzel vakit geçiremedik?

(…)

Öte yandan onu seviyorum.

Bilemiyorum… Anlayamıyorum…”60

Baba sevgisinden mahrum olmak, Serra’nın hayalî bir baba yaratmasına sebep olur. Bu, “Cosby Baba”dır. “Cosby Baba”, bir dizi kahramanıdır. 90’lı yılların popüler dizisi olan Cosby Ailesi’nde çocuklarıyla çok iyi anlaşan, ılımlı Cosby Baba, yazar için Serra adına ideal baba figürüdür. Serra, sıkıntılı zamanlarında Cosby Baba ile dertleşir. Hayali bir insanla dertleşmenin mantıklı olmadığını bilse de, bu durum Serra için büyük mutluluktur:

“Bu defteri kimse okumamalı, hele de düşlerimle ilgili bölümleri. Beni deli

sanabilirler ama ne zaman sıkışsam, ne zaman bir sorunum olsa, düşlerimdeki babam hemen yardımıma koşuyor, çözümler buluyor, beni teselli ediyor, bana güç veriyor. Bunu kimseye anlatamam, çünkü anlamazlar. Ayrıca bu benim dünyam, güç aldığım kendi dünyam…”61

      

59 İpek Ongun, Bir Genç Kızın Gizli Defteri, İstanbul 2009, s. 59 60 İpek Ongun, a.g.e, s. 63

(43)

Serra, Cosby Babası hakkında düşündüklerini anlatırken istediği babanın özelliklerini de ifade etmiş olur:

“Cosby babam ne kadar akıllı, ne kadar anlayışlı ve ne kadar uyumlu. Onun

hoşgörüsü ve sağduyusuyla çözülmeyecek sorun düşünemiyorum. İşin hoş tarafı, bugüne dek her türlü sorunu tartıştık, bir kez bile olsun bana sesini yükseltmedi. Hep o sakin, yumuşak sesiyle konuştu; yüzünde sabırlı ve anlayışlı ifade vardı benimle tartışırken.”62

Ergenlik dönemindeki genç kim olduğunu, neye değer verdiğini kime bağlanıp inanacağını, amacını bulmaya çalışır. Genç, çevresinde daima ‘onun gibi

olmak’ istediği kişileri arar. Böylece özdeşleşme yaparak kişiliğine biçim verirken yetiştiği çevrenin ekonomik ve sosyo - kültürel koşulların etkisi altında, sorumluluk ve özerklik arasında denge kurmak ister.63 Serra, bu özdeşimi kendisi için değil de

babası için yapar. Babasının, Cosby Baba gibi olmasını hayal eder. Babasıyla iletişim kopukluğu yaşayan Serra’nın hayalî babası, bir savunma mekanizmasıdır. Serra, gerçek babasında bulamadığı sıcaklığı, ilgiyi hayalî babasında bulur.

Yazılı ve görsel medyanın, gençler üzerindeki önemli etkisini düşünürsek yazarın bir dizi kahramanını model olarak seçmesini yadırgamayız. Bir Genç Kızın

Gizli Defteri romanının yazıldığı yıllarda parlayan dizideki baba o dönemin gençliği

tarafından benimsenmesi, yazarın, eserinde Cosby Baba karakterini kullanmasına sebep olmuştur. Yazar, Cosby Baba figürünü yaratırken, bu figürün inandırıcı olmasına dikkat etmiştir. Cosby Babanın özellikleri, gençlerin hayalindeki baba modelleriyle uyuşur. İdeal baba olaylara karşı ilgili, hoşgörülü, sorunlara karşı duyarlı, sevgisini belli eden, çocuğuyla konuşan, sorumluluklarını bilen babadır. Bu durum da yabancı bir dizi kahramanının kültürel çatışma olmaksızın benimsenmesini sağlar.

      

62 İpek Ongun, Bir Genç Kızın Gizli Defteri, İstanbul 2009, s. 162

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmada 2006- 2009 yılları arasında Türk ve Alman yazarlar tarafından kaleme alınmış çocuklara yönelik iki görsel metin ile iki yazılı metin bağlamında

Tasarlanan sistem, kaza yapan aracın hava yastığı/yastıkları patladığı anda GPS modülü yardımıyla aracın konum bilgisini, kaç adet hava yastığı patladığını,

Daha önce de değinildiği gibi çocuk ve gençlik yazını geçiş süreci yazını, yani genel yazın bütününün bir bölümüdür.. Eğer yazın kalıplar konmaksızın

(2009) “Eleştirel Düşünme Becerisini Kazandırma Bağlamında Çocuk Edebiyatı Yapıtlarının İşlevi Üzerine Bir Çözümleme”, Türkiye’de Çocuk

Massachusetts'deki McLean Hastanesi'nin bir parçası olan beyin bankasının, bu hastalıkların temelinde yatan nedenlerin detaylı olarak araştırılması için

Bu noktadan itibaren, Türkiye’de kitapları ço- cuklar ve ilk gençlik çağı kuşaklarınca okunan ve okunmakta olan Gülten Dayıoğlu bağlamında şu soruyu sormamız

41 çocuğun ve çağdaş çocuk ve ilk gençlik edebiyatı alanında 95 yazar, şair, çizer, çevirmen ve akademisyenin sesini, sözünü; yazıya, çizgiye döktüğü Çocuk

Genel olarak evlerde kullanılan tüm mutfak ekipmanları boyutları uygun olduğu sürece teknelerde de kullanım bulur.. Teknenin elektrik kapasitesi sınırlı olduğundan