• Sonuç bulunamadı

Tercüme eden: Y. Mimar Halûk T O G A Y

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tercüme eden: Y. Mimar Halûk T O G A Y "

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Fransız eklekt'zminin en muhteşem âbidesi olan Paris Operasının (1860-1875) ön cephesi, mimarı Ch, Carnier'dir (1825-1898).

X X inci ASRIN BAŞINDA FRANSANIN MİMARI A N L A Y I Ş I

Yazan: Emile B A Y A R D

Tercüme eden: Y. Mimar Halûk T O G A Y

M i m a r î ü z e r i n d e u m u m î m a l û - m a t : Mimarî üzerindeki etüdler, tarihî çalışmalar- la sıkı bir surette bağlıdır. Asırların bir mirası olarak toprağımızın muhtelif mıntakalarma dağılmış âbide- lerin şahadeti olmasa, hatırlanmaya değer birçok hâ- dise tanınmamış ve anlaşılmamış kalacaktır.

Fransız mimarî tarihinin en iyi bir şekilde, bu iz- lerin devirlerini hülâsa etmek suretiyle gözden geçi- rebiliriz.

Gol rahiplerinin barbar ilhamlariyle dikilmiş menhir, dolmen v.s.. gibi Kelt âbideleri üzerinde dur- mazsak ;ilk önce bu Gol topraklarında eski Foça'dan gelme Yunan muhacirleri tarafından yapılmış, ileri bir sanatın modelleri nazarı dikkatimize çarpar.

Şayanı dikkat Yunan stilindeki heykeltraşî ile zenginleştirilmiş, birkaç mezar ve mezbah bakiyesinin de gösterdiği gibi, bu artistik tezahüratın ilk eserleri- ne, Aix civarındaki Vernegues ve Marsilya şehirleri tevarüs etmiştir. Sonra, Fransanm cenubundaki bu Yunanlıların yerine Romalılar geçmiş, köprüler, yol- lar, surlar, kale kapıları, mabetler v.s. inşa etmijler- dir.

Almanya ormanlarının içinden gelen Frankların istilâsından, 450 senesinden itibaren, Fransaya hıris- tiyanlık girmiş, fakat zulüm altındaki ilk hıristiyanlar, bina inşasını düşünmemiştir. Onlar evvelâ yeraltı me- zar ve odalarında ibadet etmiş; dinleri serbestleyince, bilhassa Paris, Tours ve Clermont gibi şehirlerde bazi- lika ve klişelerini inşa etmiştir. Bu lâtin stilinin men- şeidir.

Bundan sonra, bu kerre Lombardiyadaki, eski Ro- ma sanatı esasları ile sadece Şarkî Roma imparatorlu- ğundan değil hattâ İtalyadaki Bizans sanatmdan yapı- lan pek çok iktibaslarla, roman stili doğmuştur. Bilhas- sa Paristeki S a i n t - G e r m a i n d e s P r e s , Poitiers'deki N ö t r e - D a m e ve Reims'teki S a i n t - R e m i katedralleri, roman stilinin Fransa- daki en şayanı dikkat nümuneleridir.

Roman stiline tekaddüm eden Gotik stiline gelin-

ce, bunun karakteristiği sivri kemerli formudur. XIII

üncü ve X I V üncü asır âbidelerine has olan bu stilin

nümün eleri, Paristeki N o t r e - D a m e ile Char-

tres ve Reims'deki katedrallerdir, çiçekli gotik sanatı

(2)

ise ancak X V inci asır ile X V I ncı asrın başlangıcına aittir.

Gotik stili, bunu benimseyen muhtelif memleket- lerin, zevk, mizaç ve düşüncelerine göre birçok tahav- vüllere uğramıştır.

Muvakkat bir devrimi olan şark tesiri (bizans sti- li), kısa ömürlü olmuş; bu yabancı sanata karşı tema- yül ancak takdir hissinin izlerini bırakmış ve az sonra antik sanat tekrardan hükümran olmuştur.

Zaten Rönesans'ın ilk alâmetleri antik sanat üze- rinde tezahür etmiştir. Onüçüncü asrın sonuna doğru Toskan şehrinde yaşıyan, Floransa Katedralinin mima- rı Arnolfo di Lapo, muhtemel olarak İtalyan Rönesans- ının önderidir.

Bu aksülâmelin Fransadaki başlangıcına gelince, bu ancak VIII inci Şarl devrinde görülür. Şarl, Napo- li'deki askerî zaferleriyle beraber, İtalyan sarayları- nın lüks ve ihtişam intibalarıni da getirtmiş ve Fransa- da da benzerlerine sahip olmayı tahayyül etmiştir.

Böylece VIII inci Şarl, beraberinde getirdiği İtal- yan sanatkârlarının yardımiyle, Ambroise şehrinde, ihtişamiyle şayanı dikkat olan şatoyu inşa ettirmiştir.

Fakat kısa bir saltanatı müteakip bu kral vefat etmiş- tir. Halefi XII inci Lüi, selefinin izinde yürümüş ve ay- ni şekilde krallığının büyüklük ve güzellik inkişafını İtalyada aramıştır.

Ambroise şatosundan sonra, yeni stildeki hatırı sayılır binalar, Gaillon'da, muhtemel olarak Veronne- lu bir mimar, Giacondo tarafından inşa edilen A m - broise Kardinalinin ve daha sonra birbiri ardına yük- selen Blois ve Fontainebleau şatolarıdır.

Birinci François zamanında İtalyan stili (de Chan- tilly, de Chenonceaux, d'Ecouen ve de Chambord şa- toları) hâkim olmuştur, fakat bu hükümdarın saltana- tının nihayetine doğru, fransız mimarisinin antik form- larla imtizacı başlamıştır.

II inci Henri'nin saltanatiyle, mimarî hakikaten a- şağı yukarı ehemmiyetini kaybeder. Bu kerre yenilik veya gelişen antik sanatın terkibî unsurlarına dönüşü, Pierre Lescot, Philibert Delorme ve Jean Bullant gibi hakikî Fransız dehâlariyle tamamlanıyordu, halbuki İtalyada ayni hâdiseyi Michelangelo tacil ediyordu.

Bundan böyle XIII üncü ve X I V üncü Lüi zama- nında Fransız mimarisi münhasıran Yunan sanatından ilham almıştır (Perrault'un Louvre'daki kolonadı, Mansart'ın Versailles şatosu, Bruant'm Hotel des İn- valides'i).

Bununla beraber onsekizinci asırda Fransız mima- risi daha çok zarafet ile konforu birleştirmiştir; bu de- virde Yunan tesiri haklarını kaybetmemek suretiyle istiridye kabuğu (rocaille) stili hâdisesini görüyoruz.

Antik sanatın haklarının kaybolmadığını, Paristeki Gabriel'in Bahriye Nezareti ile Soufflot'nun Panthe- on"u hâkim bir surette isbat etmektedir, bu eserler- den bilhassa PantMon bir kalıp mimarisidir.

Asrın sonunda, artık bir Fransız mimarisinden bahsedilemez, klâsik mektep sanata musallat ve hâkim olmuştur, bu hal Ampir devrinde Percier ve Fontaine'- nin Rora âbidelerini hiç utanmadan kopya etmelerine kadar devam eder. Bununla beraber hâdiseler, bu son sanatkârların yaptıkları Carrousel takı zaferinin mü- kemmel ve Chalgrin ile Raymon'un Etoile meydanın- daki takı zaferinin meşhur olmaya lâyık olmasına mâ- ni olmamıştır.

On dokuzuncu asırda, Blouet v e Visconti, Balrad (Saint-Augustin klise'si), Bailly (Ticaret mahkemesi, Paris), Dayroud (Châtelet tiyatrosu) Ballu (Belediye sarayı), Garnier (Paris Operası), Nenot (Sorbonne Ü- niversitesi), Giraud (Petit Palais), Bernier (Paris O- p£ra - Comique), v.s. gibi mimarları zikredebiliriz, Pa- risin bu âbidelerini yaratanlar, orijinal eser meydana getirmekle değilse bile, hiç olmazsa, mümtaz bir tek- nik ve bazan da yüksek bir sanat göstermişlerdir.

M i m a r i n i n f i z y o n o m i s i

Bu kısa mukaddemeden sonra, mimarinin fizyo- nomisini gözden geçirelim. Şaheserleri nazarı itibara alınırsa, mimarî muhakkaktır ki güzel sanatların en mümtazıdır ;bununla beraber mimarî kadar sadece tek- niğin kâfi geldiği bir sanat yoktur. Şaheserler yolunda sanat ile tekniğin birleşmesi ve yakınlaşmasının gerek- mesine rağmen, zaten çok güçlükleri havî olan tekni- ğin düşüncesi daima sanat tahayyülünden evvel gel- mektedir.

Böylece, bir mimarî şaheserinin çift cepheli zor- luğunu, pratik ile hoş'u, fen ile sanatı, konfor ile gü- zelliği ahenkleştirmek yolundaki endişesini anlarız. Bu sanata has hususiyetlerden biri de, göze hoş görünmi- yen, zevki rencide eden, yani gayri sanatkârane bir binanın meslek adamları tarafından hiç tertip ve tan- ziminde hâkim olan kabiliyetten, kısaca teknik anla- yıştan dolayı hararetle müdafaa edilmesidir. ,

, Bununla beraber, güzel olmıyan bir konfora, gene tekrar edelim, hatanın bir kısmını mazur göstermesine rağmen, bir sanat eseri diyemeyiz. Diğer taraftan, na- sıl ki gazileri yalnız harbin tesadüfleri ortaya çıkarı- yorsa, mimarın da bir sanatkâr faaliyeti gösterebilme- si için fırsat lâzımdır.

Bu fırsat çok nadirdir, zira mühim binalar her gün inşa edilmez ve mimarın hülyasını tahakkuk ettirecek

lüzumsuz sermaye de yoktur. Mimara, yalnız proje yapmak, yani Fransa ve ecnebi memleketlerde açılan konkurlara iştirak etmek ve kendisini meşhur yapa- cak olan bir siparişi koparmak kalmaktadır.

Fakat bu plânların hazırlanması masraflı ve neti- ce talihe bağlıdır; senelik mimarî sergilerin ise, maa- lesef halk arasında hiç revaç bulmadığını biliyoruz, yâni mimarlar bu sergilere bir sanat heyecaniyle işti- rak etmemektedir.

Demek, mimar daima para meselesinden dolayı

(3)

istediği gibi hareket edememektedir; güçlük, hiç de- ğilse dehâsını isbat edememek imkânsızlığı buradadır;

diğer cihetten mesleğiyle, müşterisinin zevki ve im- kânlarına göre ,muhteşem ve konforlu binalar inşa et- mek de onun elindedir.

Bu durumu kabul ettikten sonra, mimarînin nan- körlüğü ve mesleğin menfaatleri anlaşılmaktadır.

Çok ehemmiyetli bir nokta olarak şurasını da işa- ret edelim ki, mimarî Roma Mükâfatı (Prix de Rome) ünvanı mimarlara uzun zamandanberi şöhret temin et- mektedir; bunun ispatı, bütün meşhur mimarların da- ha doğrusu Fransada şöhret temin etmiş meşhurların, başlangıçta bu mükâfatı kazanmış olmalarıdır.

Bu fırsatların haricinde, beynelmilel mimarî ser- gilerinin nadir menfaatlerini de unutmıyalım; bu ser- gilerde sanatkâr mimar muhteşem binalarını resim halinde takdim ile kum üzerinde kurulmuş hayalini gerçekleştirebilir, fakat bazan bu kadarı bile isminin tanınmasına yardım eder.

Sonra, diğer teşvikler, arasında konkurlarmdaki mükâfatları, sayabiliriz.

Bugünkü mimarın orijinalitesi maalesef değersiz- dir ve ancak geçmiş asırların şöhreti üzerinde yaşa- maktadır, bu husus az veya çok ustalıkla tanzim, ter- tip, intihal edilmekte ve tasarlanmaktadır. Maamafih, pratik ve hıfzıssıhha bakımından, bina ve evlerimizin iç tertipleri hakikî terakkiler kaydetmiştir. Bugünkü mimarlar, doğru olarak seleflerinin şerefleri üzerine istinat etmektedir.

Devrimizde hiç bir stil yoktur, yalnız bir hayli şahsî stiliyle Ch. Garnier istisna teşkil eder, modern - stil ilk tecrübelerinin fena zevk ve garabetlerinden te- cerrüd ederse, şayanı dikkat eserler verecektir. Bu- günkü stil mahrumiyetine karşılık, aşikâr zekâ ile malzemelerin tertibinde v e yenilenen tesirlerinde ar- tistik araştırma görülmektedir. Bütün devirlerin başlı- ca mimarî meşgalesi olan bu mevzu, bugünlerde (de-

mir) inde kaba inşaat malzemesi olarak kullanmasiyle artmıştır. Bilhassa inşaatta, asgarî ücret ile azamî bir tesir verdiğinden, iktisadî cihetten tavsiye edilmekte- dir.

Nihayet, betonarmenin başlangıcı, mimariyi garib gerçekleştirmelere doğru sevkedeceğe benzemektedir,

bu malzemenin artistik menfaatleri bulunmamakta ise de tatbikatı tatmin edicidir.

M i m a r N < § n o t ' n u n n e z d i n d e : Sorbonne Üniversitesi yeni binalarının (1885 - 1901) mimarı Paul Nenot'dan, bize sanatından bahset- mesini rica ettik.

«Bana Roma'dayken, umumî ahengi bakımından ve esas hatlariyle, mimarinin musikiyle, çok münase- betleri olduğunu söylemişlerdi.» (1)

(1) Novalis (Alman §airi 1772-1802) güzel bir âbide için. «yoğ- rulmuş musiki», Goethe (1749-1832) ise «dilsiz musiki» diyordu.

«Hattâ şu orijinal cümleyi bile hatırlıyorum:

— Trombon, mimarın duvarcısıdır.»

«Kısaca, mimarinin hususiyeti, hiç görmediğimiz halde, itmam edlimiş bir eser verebilmemizdedir! Bu eser, fazla olarak, plânımıza göre tamamlanınca değiş- tirilemez. Bu keyfiyet bize hiç bir sürpriz hazırlamaz, zira plânlarına göre tasavvur edilmiş bir projenin mad- dî ve görüş hataları varit değil daha doğrusu imkân- sızdır.»

«Meselâ: Sorbonne merdivenlerine vazedilecek fenerleri yerde gördüğüm zaman şaşırdım, bunların ölçüye uygun olamıyacaklarmı ve yanılmış olduğuma hükmettim.»

«Fakat bunlar yerlerine konduktan sonra, vermiş olduğum ölçüler içinde umumî ahenkteki yerlerini aldılar.»

«Ayni şekilde, haksız olarak, fenerlerin üç cam küresinden ikisi konunca, üçüncüsünün nisbetsiz ola- cağı hakkında endişe ediyordum. Bu da, basit bir ku- runtudan ibaret kaldı, zira bir plânın tafsilâtları re- simde sarih olarak çizilirse, yerine konduğu vakit u- mumî ahenge göre nisbetini alır.»

«Bu misallerin de gösterdiği gibi, mimari eserin, hinihacette tesirini mütalea etmek için rahatsız olma- dan, kendi kendine plânlarımıza göre inşa edilebilece- ğini görüyoruz.»

«Biz mimarlar, müşahede ettiğiniz gibi, vazıh ne- ticeden emin ve endişe uyandıracak cihetleri hissede- rek, eserin içinde dolaşırız.»

«Mesleğimiz, son derece alâka uyandıran bir sa- nattır; münasib bir surette icra edebilmek için, iyi bir artist, iyi bir desinatör, aşağı yukarı bir ressam, iyi bir hıfzıssıhhacı, iyi bir mühendis ve hattâ... iyi bir avu- kat! olmak icap eder.»

«Böylece mimarlık, bütün serbest meslekleri bir- leştirmektedir.»

«Bir müddet önce mimarların (kanon tesmiye edi- len ölçüleri vardı; bu usule göre inşa edilen binalarda;

meselâ Louvre sarayında bile sadece, cepheye hâkim olmak gibi objektif ve uzlaşmaz bir hedeften dolayı, aşağıdan aydınlanan odalar vardır. Viollet-le-Duc «Je ne gömme jamais», hiç bir vakit yaptığımı silmem, der- di; ve benim anlayışıma göre hata ediyordu, zira ken- dini tashih, hakikat v e mantığı teslim etmek de bir sanattır.»'

«Bugün peşin hüküm vermeden hareket ediyoruz;

bizim noktai nazarlarımıza göre evvelâ ihtiyaçları ye- rine getirmek gerekmektedir ve bunun da ancak es- tetik form ile düsturlar iyi olursa gerçekleşeceğini ile- ri sürüyoruz.»

«Meselâ, gayretlerini sadece .estetik muvaffaki- yete tâbi kılan, İngiliz ve Almanlarla ne kadar çok farkımız vardır.»

«Sanat bayağılaşmadan da, pratik olabilir. Basit-

liğinden dolayı, bunu farketmemek, mimariye yapıla^

(4)

bilecek en büyük iltifattır.»

Üstada, modern-stil, hakkındaki fikirlerini sor- duk:

«Modern-stil mektebi, mükemmel bir karışıklık- tır ve bildiğiniz gibi (mükemmel bir karışıklık) da bir hakaret teşkil eder.»

«Muhakkak ki, muayyen bir ölçü nisbetinde bu temayüller nazarı itibara alınacaktır, fakat gördüğü- nüz gibi en çok tehlikelisi, mimarinin herkesin elinden gelebilecek bir sanata icrasıdır, çünkü bunların stil de- dikleri bir araştırmanın, bir fennin, tasfiyenin neticesi değildir.»

«Zaten, mimarî vazıh olması gereken bir lisandır, biz Fransızlar bu hususta itina gösterirken, ecnebiler ölü lisanları kullanmaktadırlar. Üstünlüğümüzün bir isbatmı istiyor musunuz?»

«Amerikada, yüz otuz âzası bulunan, (Amerikan Cemiyeti) adında bir mimarlar cemiyeti vardır ve âza- ları münhasıran, Paris Güzel Sanatlar Mektebi mezun- larıdır.»

— Biraz evvel, mimariyi musiki ile mukayese edi- yordunuz .riyaziye ile de bir benzeyişi var mıdır? Bun-

dan başka, musiki de riyaziyeye yabancı değildir.

— Mimarinin riyaziyesi kaidesizdir, zira ihtiyacı mütehavvildir. Bu bakımdan hiç bir müşahebetin m e v - cut olduğunu zannetmiyorum.

Şaka tarzında, (loups) veya mimarî hatalardan bahsetmesini istedim.

Meşhur muhatabım .tebessüm ederek, müsaade e- derseniz şurasını ilâve edeyim ki biz burjuva önünde

mimarî hatalara (loups), kendi aramızda ise (cha- meau) deriz; bu (chameau) ları daima zemmetmemek gerekir, zira bazan bunların örtülmesi veya tamiri, bi- ze hatıra gelmiyenleri talep etmekle mükemmel su- rette yardım ederler.

Gözden kaçan (chameau) veya (loup) misalleri a- rasından meslekten olmıyan bir meşhurun «Alexandre

Dumas pere» in, yaptığı iki katlı evindeki merdiveni unutmamasını zikredebiliriz.

Bundan sonra, P. Nenot bize, inşaatta demirin ta- şıyıcı olarak kullanılması hakkındaki fikrini söylemiş- tir.

«Amelî ve estetik bakımdan, demirin çıplak gö- rünüşünü kabul etmemekteyim. Tahminime göre bun- dan elli sene sonra, madenî binaların ekserisini yeni- den yapmak zarureti hasıl olacaktır. Bundan maada,

demirin örtülmeden kullanışı, üzerimde bir iskelet tesiri uyandırmaktadır. Elinize bakınız, kemikleri örtmek

için neler mevcut? Adale, et ve deri değil mi?»

«Nasıl ki, eğer kemikler açık havada kalırsa da- ğılır ve mevcudiyetleri ancak taşıyıcı unsur, karkas, olmasından ileri geliyorsa; demir de açık havaya karşı muhafaza edilmezse, moleküllere ayrılarak dağılır ve iç kuvvetlerini istikbal için felâketler doğuracak kadar boşuna harcar.»

«Sözlerimi bitirirken, size şunu da söyliyeyim ki, estetik ile pratik daima birleşmeli ve hiç bir vakit bir- biriyle mücadele etmemelidir.»

«Bütün modern mimarî buradadır.»

B i r e v n a s ı l i n ş a e d il i r ? Mimarın seçilmesi bahsini atlıyarak, arsanın sa- tın alınmış olduğunu farzedelim. Mimarın birinci iti- nası evvelâ arsanın tam bir plân kotesini çıkarmak o- lacaktır, sonradan arazinin evsafını sondajlarla tesbit edecek ve ilâveten yakın komşuların malûmatlarına müracaat edecektir.

Malsahibi ile yapılacak inşaatın cinsi ve bu işe sarfedilecek sermaye üzerinde mutabık kaldıktan son- ra, mimar ısmarlanan binanın esas hatları ve takribî keşfini meydana çıkaracak olan avanprojeyi takdim

eder. Umumî tertip tasvip edildikten ve bu son nokta- lar üzerinde malsahibi ile mimar arasında anlaşma ol- duktan sonra, sanat adamı kat'î projeye başlar, bu ara- da tasavvurundan maada ,bina inşaatına taallûk eden

talimatname ve hükümlere de riayet eder. Kat'î proje- nin plânı artık inşa edilecek katların kompozisyonunu gösterir. Kâfi miktardaki kesit ile cepheler, plânla be- raber sadece keşfin çıkarılmasına değil, ayni zamanda inşaatın tatbikatında mimarın yerinde vereceği izahlar müstesna, başka malûmata ihtiyaç göstermemesine de yarar. Hususiyet gösteren, silme, heykeltraşî aksam, bağlantılar... v.s., için yapılan, büyük ölçüdeki detay- lar da bu meyanda unutulmamalıdır.

Tatbikata başlamadan önce, kat'î projenin yapı ve yollar idaresine verilmesi ve ehliyetli makamların tasdiki, belediye memurları tarafından da bilhassa bi- tişik nizamdaki sokaklarda nizama göre hizalanması gerekir.

Dikkat edilmesi gereken bahisleri bitirmeden ön- ce şurasına da işaret edelim ki, sonradan vaki olacak itirazları önlemek için ,mimar inşaat dosyasını teşkil eden evrakın her birini ayrı ayrı imzalatarak, tasdik ettirirse işlerini emniyet altına almış olur.

Projenin tatbikatı birkaç şekilde yapılabilir: b ü - tün icra mes'uliyeti tek bir müteahhide verilebildiği gi- bi inşatın muhtelif kısımları ayrı ayrı taşeronlara da verilebilir. Ayrıyeten iş, müteahhit veya taşeronlara götürü veya tesbit edilmiş bir fiyat tahliline göre ve alaşmaya uygun bir yüzde kırılmak suretiyle verilir.

Borcunu ödeyebilme, işi deruhte edebilme ve iyi tatbik edebilme hususunda, garanti verebilecek müte- ahhitler arasında, bir eksiltme yapmak da usuldendir..

Bu arada netice olarak, dosyanın bütün evrakına, yani plânlara, tahlilî fiyatlara, keşfe, hususî ve umumî şart- lara muttali olarak, en fazla fiyat kırana, taahhüt iha- le edilir. Böylelikle, iiışaat en istifadeli bir surette mi inşa ettirilmiş olur?

Tabiatiyle, bu son şekildeki ihale umumî olarak

böyle kabul edilmektedir; bununla beraber bu ahvalde

(5)

bilhassa tavsifi bir keşife, tatbik edilecek işlerin ihti- mamla tafsilâtlandırılmış, istenen malzemenin şekil, ölçü v.s... ihtiva eden bir şartnameye ihtiyaç vardır, zi- ra ihale suretiyle girişilen taahhütlerin hiç bir şüpheli yeri kalmamalıdır.

Diğer taraftan eğer tahlilî fiyat usulü tatbik edile- cekse, mimar her cins işin, tam miktarını gösteren takribi bir keşif hazırlıyacaktır. Keşif dikkatle hazır- lanır, bunda da müteahhidin tenzilâtı tenzil edilirse,

netice bize tam olarak sarfedilecek yekûnu verir.

Kısacası , bu muhtelif formaliteler tamamlanır, proje tasdik edilir, müteahhit belli olursa, inşaatın tat- bikatına başlanır. Bina, zemin seviyesine gelince, yapı

ve yollar idaresi ve belediye memurları haberdar edi- lir.

Şimdi, mimarın, tatbikat sırasındaki kontrol va- zifesini tetkik edelim. Şahsen veya enspektörleri vası- tasiyle kontrolde, şartnamede mevzuubahis malzeme- lerin hazırlanıp yerlerine konması, ihzar ve miktarları- nın tahkiki, gerek sanat kaideleri ve gerekse umumî ile hususî şartlara riayet ve nihayet planın ihtimamla tatbik edilmesine nezaret eder.

Bundan maada, tesbit edilen günlerde ve tatbikat sırasında içtimalar tertip edilir. Bu içtimalarda, müte- ahhit ya bizzat bulunur veya bir vekil bulundurur, bu suretle mimara, mülâhazalarını bildirmesi, talimatları- nı vermesi ve nihayet yapıyı kantrol sırasında görmüş olduğu tekmil hayaları bildirmesi imkânı sağlanır. Mi- mar ayni zamanda, adamları vasıtasiyle, tatbikatın it- mamında kontrolü ve ölçüsü imkânsız olacak olan, ör- tülecek inşaat aksamının ataşmanlarını çıkartır.

Hülâsa halinde, mimarın kontrollük vazifesi, ça- lışmaların başlangıcından itmamına kadar, müşterisi aleyhine vuku bulacak tekmil hata ve zararlı hileleri önlemek, yâni faal ve devamlı bir nezarettir.

Zaten mimar ancak, duvarcı ile dülgerin neş'eyle çatının alındığını, sembolik bir bayrak veya bir çam daliyle, belirttikleri vakit nefes alır, malsahibi ise iş- çilere bahşiş verir.

Bina gerek kaba ve gerekse ince aksamiyle itmam edildiği zaman hemen «müşteri» ye teslim edilmez; ev- velâ en küçük teferruata varıncaya kadar müteahhidin işçilikteki evsaf, doğruluk ve meziyetleri araştırılır.

Fiyat tahlili olmadan yapılan işler için müteahhit matlubat puslasını takdim eder, mimarda bunu ya kendisi veya memuruna tafsilâtıyle ve dikkatle ince- letir. Anlaşmazlık halinde evvelâ dostane bir eksper- tiz ve en nihayet mahkeme vasıtasiyle, taraflar uzlaş- tırılır.

Götürü olarak anlaşılan işlerde, evvelkinde oldu- ğu gibi işçiliklerin tahkikiyle başlanır ve matluba mu- vafık olarak yapılmışsa, müteahhidine götürü meblâğ ödenir.

Bütün borçlar dostane ekspertizler veya mahkeme önünde ödendikten ve tekmil işler tesviye edildikten

sonra; mimar ve teşriki mesai arkadaşları kanun önün- de, tatbikatın hitamından itibaren on sene sonraya ka- dar yapılan işlerden, fennî bakımdan mes'ul tutulur.

Taksitler, tatbikat sırasında evvelce şartnamede zikredilen kayıtlar tahtında ve muayyen devirlerde, müteahhitlerine ödenir. Hesaplar tasfiye edilirken mu- ayyen bir yüzde, şartnamede yazılı bir müddetçe, tat- bikatın icrasına bir garanti olmak üzere, hıfz edilir.

Şimdi biraz da, mimarın ücretinden bahsedelim:

M i m a r ı n ü c r e t i :

Bu ücret, müteahhidin taksitleri ödendiği vakit tediye edilir, bu miktar usulen sitüasyonun % 5 i ola- rak tesbit edilmiştir. Bununla beraber, meşhur mimar- lar, hiç bir tarife tanımamaktadır ve bu hususta da haklıdırlar, zira, şöhretleriyle, takdir edilemiyecek de- ğerdeki bir güzelliği garanti etmektedir.

Biraz da, mimarın mes'uliyeti üzerinde duralım.

Bu mes'uliyet, meselâ inşaatın çökmesi ve bazı kimse- lerin hayatına mal olması gibi ahvallerde kendiliğin-

den izah olunmaktadır. Bir zarar tevlit etmiyen (2), ressamlık, heykeltraşlık, v.s. gibi meslekler sanatkâr- larına tabiatiyle bir mes'uliyet yüklememektedir. Di-

ğer taraftan Fransada her istiyen kendine güvenirse, mimar veya mühendis ünvanlarını kullanabilir (3).

Elbette bu mesleğin de diploma veren müessesele- ri ve her türlü itimada şayan (Societfi des Anrcihtec- tes du Gouvernement, Societe centrale des architec- tes) gibi meslek teşekkülleri mevcuttur ;fakat bunlar

her önüne gelenin inşaatı deruhte etmesine ve halk için tehlikeli olabilecek ünvanlarla kartvizit bastırmak ip- tilâlarına mâni olmamaktadır. Bu hal tehlikelidir, zi- ra bunlar korkmadan tecrübesizliklerini gizlemekte- dirler. Diğer taraftan da, bu işi yaparken, tecrübesiz- likleri felâketle neticelenmezse, kolaylıkla mevki sa- hibi olmaktadırlar. Acaba, bizi ölümden koruyan he- kimin ve halkın hayatını emniyet altına almıya çalı- şan, mimarın vazifeleri arasında fark çok mu, müteba- r izdir?

Bu, parantezi kapatarak, mimarinin tekniğine ge- çelim:

Mimar mühimce bir sipariş alırsa, teşriki mesai arkadaşları, desinatörleri, şantiye şefleri ve kontrolle-

ri ile bir büro teşkil eder. Genç talebelerin bir üstad- dan nazarî bilgiler edindikleri ve üstadın adını taşı- yan, atölyeleri büro ile karıştırmamak lâzımdır.

(Sonu sayfa 136 da)

(2) Bununla beraber Kraliçe Elisabeth'in kötü ressamlara por- tresini yapmalarını menettiğini; ve antikitede Büyük İskenderin bir emirnameyle acemilerden yekinerek resminin yapılmasını yalnız (Apelle) e müsaade ettiğini, tarihlerde okumaktayız.

(3) Fransada mimarlık mesleğinin herkese serbest olması key-

fiyeti, 31 Aralık 1940 tarihli (ordre des Archiffetes) kanuniyle kal-

dırılmış ve 17 Ifsan 1942 tarihli emirname ve 14 Mart 1945 tarihli

kararname ile hudutlar tasrih edilmiştir (H.T.).

(6)

ü ç o d a l ı i k i k a t l ı l a r : Birinciliği kazanan 8 0 6 1 7 rumuzlu teklifte banyonun üst kat- ta oluşu avantajdır. Havalandırma mümkündür.

A n c a k ekonomikliği şüphelidir, zira alt kattaki teras m

2

ye dahil edilmemiştir. Tatbikatta p r o j e görülen estetik çırpınmalara yer verilmiyeceğiıji ümit ede- rim. İkinciliği alan 135 79 rumuzlu p r o j e d e helâ v e mutfak y o l a uzak olduğu gibi aralarındaki eğri du- var iyi değildir. Antre veya hol ç o k büyük v e dönen merdiven gibi maliyeti arttıracak mahiyettedir. O d a - lar dardır. Oturma odasının iki taraftan açık olması yegâne avantajdır. Üçüncülüğü kazanan 0 0 8 9 9 ru- muzlu teklifte servisler fazla ayrılmıştır. Cephe dar- lığı takdire şayandır.

Heyeti umumiye gelince : Kazanan tipplerin

hiçbirinde yerli dolap mevcut değildir, hemen hepsi girintili çıkıntılıdır. Hiçbirinde şartnamede İsrarla b e - lirtildiği halde blokbaşı etüdüne ehemmiyet verilme- miştir. (Bir pencere açmanın etüd sayılamayacağı aşikârdır.) Aranılan bütün vasıfları haiz çözümlere varmanın güçlüğü hattâ imkânsızlığı bedihî olmakla beraber hataları daha az olanlar tercih edilmeli v e aynı solüsyonu arzedenler klasmanda eşit muamele- ye tâbi tutulmalı idiler kanaatindeyim. Jürinin mak- sada en uygun projeleri meydana çıkaramamış ol- ması belki d e benzer teklif sayısının çokluğu ile izah edilebilir. Türk mimarlığını baltalayıcı bu gibi hâdi- selerin zuhuruna birdaha meydan verilmemek üzere Jürilerimizin bundan b ö y l e daha dikkatli olacakları- nı ümit ederim.

— Baş tarafı 134 üncü sahifede —

M i m a r t a l e b e l e r i n i n a t ö l y e s i : Anlayış bakımından mimarların nasıl yetişmeleri gerektiğini yazmış bulunuyoruz, şimdi de atölyelerinin tasvirini yapalım: ,

Ayaklıklar üzerine oturan büyük masalarla tefriş edilmiş, geniş bir oda tasavvur ediniz. Bu masaların ü- zerinde destekçelerle meyilli bir şekilde duran, bü- yük resim plânşları bulunur. Bu plânşlar tam gönyele- rindedir ve üzerlerine kâğıt gerilmiştir. Talebeler ta- burelere oturur.

Bunlar biraz sonra, pergel, gönye ve te cetvelleri- le mücehez olarak projelerini temize çekecek ve niha- yet suluboya tekniği ile lavi'lerini yaparak, proje lev- halarını itmam edeceklerdir.

Bu suretle planşın etrafında saydığımız zarurî ta- kımlar haricinde, suluboya takımları, süngerler, fırça- lar ile kroki yığınları bulunur; bunlara mesleğin e-

mekleme ve aı-aştırmâ zahmetlerinin mahsulü, kâğıt toplarını da ilâve edelim.

Bunlardan maada bütün atölyelerde, mimariye müteallik dokümanları ihtiva eden ve çalışanların emrine amade bulunan, kütüphaneleri de işaret ede- lun. Bu dokümanlar hem teknik bilgi menbaını hem de ilhamkâr malzemelerden tercih imkânını sağlar.

Mimarî argosunda (etre en charette,), çalışma humması içinde olmayı ifade eder. Hülâsa olarak, mi- marî insanı nadiren tanıtır, fakat buıiun neticeleri çok parlaktır; ayni zamanda iıadir güzellik ve korkunç mu- kayeselerin yükü belleri büker. Demek, mimarî mu-

vaffak olunca, en nankör ve en şayanı dikkat sanat- lardan birini teşkil etmektedir. P. Nenot'ya göre mi- marî bütün sanatları talep ediyorsa da böyle ansiklo- pedik bir eser yaratma zorluğu daha doğrusu imkân- sızlığı ancak eski şaheserler üzerinde, bugünün dehâ ve orijinalitesi bulunmıyarak yapılan mahirane tekrar- ların kendine münhasır fakirliğiyle izah edilebilir.

Nihayet, bugün mimarî Michelangelo, gibi ansik- lopedik kabiliyeti olan nadir mimarlardan mahrumdur.

Belki de bu sebepten dolayı mimarî, diğer bütün sa- natlardian geri bir durumda kalmıştır?

Abideler sanatı olan, haşmetli ve muhteşem mi- marî, cılız ve dalâlete düşmüş kütleler yaratmıştır. İş- te, bazı şehirlerimizin stil, karakter ve fizyonomilerini bunlara borçluyuz.

Nihayet, ihtişam ilhamı ve asırlar boyunca faiki- yetiyle konuşan ruh, taş yığınları, işlemeleri ve kak- maları üzerinde oynaşmaktadır. Bu geçmiş bir devrin şahsî ve ilâhî eseridir ;fakat gelecek asırlarda yaşaya- caklar acaba, bizim yeknesak beldelerimizin görünüş- lerine ne diyeceklerdir?

Kısaca, mimarinin yukarıda saydığımız meziyet- leri - zira hülya diyarından sonra yine yeniden haki- kate dönmek gerekir - ve alelâde bina inşaatları hari- cinde mimarın kara ekmeğini tahkikatların, ekspertiz- lerin... v.s. temin ettiği gelirler karşılar.

o

(Emlie BAYARD'ın, Les Arts et Leur Technique adlı ve 1906 senesinde Pariste Ch. Delagrave kütüpha

:

nesince yayınlanan eserin 178 ilâ 196 ncı sayfalarından

tercüme edilmiştir.)

Referanslar

Benzer Belgeler

ismini 20 Temmuz 1974 barış harekâ- tının 'birinci günü çıkarma bölgesinde şe- hit düşen hava pilot (kıdemli binbaşı Feh- mi ERCAN'ın isminden almıştır.. Terminal

[r]

Cinsi Kalınlık

Türk Ticaret Bankası, Emeklilik Sandığının, geçen sene aç';ığı, Adana'da bir banka şube binası müsabakasında 1 - 3 üncüye kadar derece alan projeleri bu

Orly hangar- larında, mikyas, nisbet, ahenk olmadığı için bunlar mimarî eser değildir- Ahengi, muvazenet; iklim; optik kaideleri gibi daimî şartlara uymakla Yunanlıların

(Apostel) imparator mozolesi. Fakat en çok kul- lanılan Justinien devrinin hususiyeti ve V inci asırda şeklini bulan, kubbeli bazilikadır. İsminden de anlaşılacağı üzere,

Oturma odası güçlükle havalandırılabileceği gibi tek soba ile evin bütün odalarının ısınmaları da gayrikabildir.. Derece alan bu üç projedeki mahzurların hiçbirini

Bunun içindir ki, bu stadyumun ilk esas kısmını teşkil eden, asıl müsabaka yeri, diğer ikinci kısımlık temrin ve spor yerlerinden yüksek olarak inşa edilmiş ve bu