• Sonuç bulunamadı

ÇOCUK PSİKOLOJİSİ VE RUH SAĞLIĞI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ÇOCUK PSİKOLOJİSİ VE RUH SAĞLIĞI"

Copied!
256
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÇOCUK PSİKOLOJİSİ VE RUH SAĞLIĞI

ÇOCUK GELİŞİMİ UZAKTAN EĞİTİM ÖNLİSANS PROGRAMI

CANLI DERSİ VEREN DOÇ. DR. LÜTFÜ İLGAR

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ

(2)

Bu doküman İÜ AUZEF Çocuk Gelişimi Programında okutulmakta olan ÇOCUK PSİKOLOJİSİ VE RUH SAĞLIĞI dersi için derste asıl kaynak olarak okutulacak N.

Hülya BİLGİN AYDIN’ın “ÇOCUK RUH SAĞLIĞI” Morpa Kültür Yayınları adlı kitabı esas alınarak bu dersi veren öğretim üyesi tarafından hazırlanmıştır. Dökümanda yer alan

“Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?,Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular, Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri, Anahtar Kavramlar, Uygulamalar, Uygulama Soruları, Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti, Bölüm Soruları” bu dersi veren öğretim üyesi tarafından hazırlanmıştır.

ÖNSÖZ

Ruh sağlığı, olaylar karşısında neler düşündüğümüz, neler hissettiğimiz ve nasıl davrandığımızdır. Yaşamın her döneminde fiziksel sağlık kadar ruh sağlığı da önemlidir. Sağlıklı bir toplum ancak sağlıklı bireylerden oluşur. Toplumların oluşturduğu kurumlar sağlıklı bireyler yetiştirmeyi amaçlar. Toplumların geleceğinde önemli söz sahibi olan çocuklarımızın beden sağlıkları kadar ruh sağlıkları da özenle korunmalıdır. Yeni nesillerin yetiştirilmesinde görev yapan herkesin; çocuğun gelişimini bilmesi, onların ruh sağlığını olumsuz etkileyecek durumlar karşısında gerekli önlemleri alabilmesi ve bu konuda anne babalara önerileri ile yol gösteren bireyler olmaları gereklidir. ÇOCUK PSİKOLOJİSİ VE RUH SAĞLIĞI dersinde bu konular çok yönlü olarak ele alınacak ve incelenecektir. Bu derse çalışırken; öğrenilen bilgilerin yaşamın doğal akışında birebir karşılığının olduğu kolaylıkla görebilir, öğrendiklerinizi kolaylıkla

(3)

uygulayabilirsiniz. Çocuk Gelişimi programında öğrenim görmekte olan öğrencilerimiz için bu dersin ve ders dökümanlarının yararlı olmasını diliyorum.

Lütfü İLGAR İstanbul, 2016

(4)

Morpa Kültür Yayınları

(5)

Yayımlayan

MORPA Kültür Yayınları Ltd. ŞTİ.

Ankara Caddesi Nu.: 46/1, 34 410 Cağaloğlu - İSTANBUL tlf. : (0212) 512 62 09 (Pbx) • belgeç:

(0212) 522 95 27

internet adresi: www.morpa.com.tr • e-posta:

morpa@morpa.com.tr

Kapak Tasarım

Dizgi ve Görsel Düzen Morpa Teknik Servisi

Resimleyen Mustafa Delioğlu

Düzelti Nuray Buzkan Ferda Yeşildere

Baskı

Karakter Color istanbul 2003

Cilt

Yedigün Mücellithanesi

Bu kitabın basım ve yayım hakkı MORPA KÜLTÜR YAYINLARI LTD. ŞTİ. ye ait olup Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca yazılı izin alınmaksızın alıntı yapılamaz, basılamaz. Hiçbir teknikle çoğaltılamaz veya kopyalanamaz.

(6)

ÇOCUK RUH SAĞLIĞI

N. Hülya BiLGiN AYDIN

Morpa Kültür Yayınları

(7)

4

TEŞEKKÜR

Hayatım boyunca beni özveriyle destekleyen sevgili annem Nurten Bilgin ve babam Kemal Bilgin’e,

Öğrenciliğimin tüm aşamalarında bana emeği geçen, gelişmemde varlıklarının büyük katkısı olan kıymetli öğretmenlerime,

Bu kitabın hazırlanışında yardımlarını esirgemeyen Yard. Doç. Dr.

Nilgün Uluser İnan ve Yard. Doç. Dr. Oktay Aydın’a içtenlikle teşekkür ediyorum.

ÖZ GEÇMİŞ

Liseyi, doğum yeri olan Çorlu’da bitiren Hülya Bilgin Aydın, 1991 yı- lında Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümünden mezun oldu.

1992 yılının Kasım ayında, aynı üniversitenin Okul Öncesi Eğitim Merkezinde müdür yardımcısı ve eğitim uzmanı olarak göreve başladı.

1993-96 yılları arasında Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Okul Öncesi Öğretmenliği alanında yüksek lisans yaptı.

1996 yılında Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Okul Öncesi Öğretmenliği alanında doktora eğitimine başladı.

Halen aynı üniversitede, ilköğretim Bölümü Okul Öncesi Öğretmenliği Ana Bilim Dalında, öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır.

(8)

5 ÖN SÖZ

"İnsanlık, çocuğa verebileceğinin en iyisini vermekle yükümlüdür."

(Birleşmiş Milletler Genel Kurulu)

Sağlıklı bir toplum için öncelikle sağlıklı bireylere gereksinim vardır.

Sağlıklı insanlar yetiştirmek, toplumun öncelikli görevleri içinde yer alır.

Yarınlarımızı emanet edeceğimiz çocuklarımızın beden sağlıkları kadar ruh sağlıklarını da özenle korumalıyız. Bunun için, aileler kadar eğitimcilere de büyük görevler düşmektedir. Yeni nesillerin yetiştirilmesinde görev yapan eğitimcilerin; çocuğun gelişimini bilen, ruh sağlığını olumsuz etkileyecek durumlar karşısında gerekli önlemleri alan ve bu konuda anne babalara önerileri ile yol gösteren bireyler olmaları gereklidir. Böylesi önemli bir gö- revi üstlenecek öğretmen adaylarımızın eğitimine katkıda bulunmak ama- cıyla bu kitabı yayımlıyoruz.

Sağlıklı bireyler, mutlu yarınlar umuduyla...

(9)

6

iÇiNDEKiLER

ÖN SÖZ

(10)

7

I. RUH SAĞLIĞI 12

A. RUH SAĞLIĞININ TARiHSEL GELiŞiMi 12

1. ilkel Çağlar 13

2. Eski Çağlar (Hipokrat ve Sonrası) 13

3. Orta Çağ 14

4. Rönesans 14

5. Modern Çağ 15

6. Türkiye’deki Gelişmeler 15

B. RUH SAĞLIĞININ TANIMI VE ÖNEMi 17

1. Ruh Sağlığının Tanımı 17

2. Ruh Sağlığı Bilgisinin Önemi 17

3. Ruh Sağlığı ile ilgili Temel Kavramlar 18

4. Çocuk Ruh Sağlığının Önemi 23

C. RUH SAĞLIĞI iLE iLGiLi TEORiLER 24

1. Psikanalitik Yaklaşıma Göre Ruh Sağlığı 24 2. Davranışçı Yaklaşıma Göre Ruh Sağlığı 26 3. Varoluşçu Yaklaşıma Göre Ruh Sağlığı 26

D. KiŞiLiK 27

1. Kişilikle ilgili Temel Kavramlar 27

2. Kişiliği Etkileyen Etmenler 28

3. Kişiliğin Gelişim Evreleri 32

DEĞERLENDiRME SORULARI 35

II. AiLE VE ÇOCUK 37

A. AiLENiN YAPISI VE GÖREVLERi 39

1. Sevgi 39

2. Disiplin 40

3. Ödül ve Ceza 41

B. AiLEDE KiŞiLER ARASI iLiŞKiLER 42

1. Eşler Arası ilişkiler 42

2. Anne, Baba, Çocuk ilişkileri 43

3. Kardeşler Arası ilişkiler 43

4. Ailede Bulunan Diğer Kişilerle ilişkiler 44 C. AiLEDE ÇOCUĞUN YERiNiN RUH SAĞLIĞI

ÜZERiNDEKi ETKiLERi 44

1. Doğuş Sırası 44

2. Tek Çocuk Olma 45

3. Çocuk Sayısı 45

4. Çocuğun Cinsiyeti 46

D. ÇOCUK YETiŞTiRMEDE ANNE BABA TUTUMLARI 46 1. Aşırı Baskılı ve Otoriter Tutum 47

2. Aşırı Hoşgörülü Tutum 47

3. Dengesiz ve Kararsız Tutum 47

4. Aşırı Koruyucu Tutum 48

(11)

8

5. Güven Verici ve Hoşgörülü Tutum 48

6. ilgisiz ve Kayıtsız Tutum 48

E. AiLE iÇiNDEKi ÖZEL DURUMLARIN

ÇOCUĞUN RUH SAĞLIĞINA ETKiLERi 48

1. Boşanmış Eşler 48

2. Üvey Anne Baba 49

3. Ölüm 49

DEĞERLENDiRME SORULARI 51

III. OKUL VE ÇOCUK 53

A. ÇOCUĞU OKULA HAZIRLAMA 55

B. OKULDA ÇOCUĞUN RUH SAĞLIĞINI ETKiLEYEN ETMENLER 56

1. Öğretmen 56

2. Arkadaş 56

3. Okul-Aile iş Birliği 57

4. Okulda Rehberlik Çalışmaları 57

DEĞERLENDiRME SORULARI 65

IV. TOPLUM VE ÇOCUK 66

A. TOPLUMUMUZDA ÇOCUĞA VERiLEN ÖNEM 68

B. TOPLUMDA RUH SAĞLIĞINI ETKiLEYEN ETMENLER 68

1. Kültürel Etmenler 69

2. Sosyal Sınıf Farklılıkları 69

DEĞERLENDiRME SORULARI 72

V. ÖZEL EĞiTiME GEREKSiNiMi OLAN ÇOCUKLAR 73

A. BEDENSEL ENGELLiLER 75

1. Görme Engelliler 75

2. işitme Engelliler 77

3. Ortopedik Engelliler 79

B. ZiHiNSEL ENGELLiLER 80

C. ÜSTÜN YETENEKLiLER 81

DEĞERLENDiRME SORULARI 84

VI. ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN DAVRANIŞ VE UYUM PROBLEMLERi 86 A. DAVRANIŞ VE UYUM PROBLEMi iLE iLGiLi

TEMEL KAVRAMLAR 88

B. DAVRANIŞ VE UYUM PROBLEMLERiNiN

SINIFLANDIRILMASI 89

1. Davranış Bozuklukları 89

2. Duygusal Bozukluklar 89

3. Alışkanlık Bozuklukları 89

4. Ağır Ruhsal Bozukluklar 90

C. DAVRANIŞ VE UYUM BOZUKLUKLARININ ÇEŞiTLERi 90

1. Kekemelik 90

2. Konuşamamak (Mutizm) 91

(12)

9

3. Alt Islatma 91

4. Dışkı Kaçırma 92

5. Parmak Emme 93

6. Tırnak Yeme 94

7. Saldırganlık 94

8. Kıskançlık 96

9. Tikler 97

10. inatçılık 98

11. Uyku Bozuklukları 99

12. Beslenme Alışkanlığı Bozukluğu 101

13. Korku 102

14. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu 104

15. Okul Korkusu 105

16. Hırsızlık 106

17. Yalan Söyleme 107

DEĞERLENDiRME SORULARI 109

VII. SAVUNMA MEKANiZMALARI 110

A. SAVUNMA MEKANiZMALARININ TANIMI VE GÖREVLERi 112 B. SAVUNMA MEKANiZMALARININ ÇEŞiTLERi 112

1. Bastırma 112

2. Yadsıma/inkâr 113

3. Yansıtma 114

4. Yer Değiştirme 114

5. Kendine Yöneltme 115

6. Akla Uygunlaştırma 115

7. Karşıt Tepki Kurma 115

8. Düşünselleştirme 116

9. Yalıtma 116

10. Döndürme 116

11. Yapıp Bozma 117

12. Saplanma 117

13. Gerileme 118

14. Düş Kurma 118

15. Yüceleştirme 118

DEĞERLENDiRME SORULARI 119

YANIT ANAHTARI 121

SÖZLÜK 122

KAYNAKÇA 127

(13)

10

1.HAFTA :RUH SAĞLIĞININ TARiHSEL GELiŞiMi

(14)

11 Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

Bu derste ruh sağlığının tarihsel gelişimi ele alınacaktır.

(15)

12 Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1.

Ruh sağlığının tarihsel gelişimi hakkında ne biliyorsunuz?

2.

Batı ve doğu toplumlarında ruh sağlığı konusunda ne gibi farklılıklar olabilir?

(16)

13

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde

edileceği veya

geliştirileceği Ruh sağlığının tarihsel gelişimi Ruh sağlığının tarihsel gelişimi

ni kavrar.

Ruh sağlığının tarihsel gelişimi İle ilgili karşılaştırma yapılır.

İnsanlığın gelişimi ile ruh sağlığının tarihsel gelişimi ilişkisi

İnsanlığın gelişimi ile ruh sağlığının tarihsel gelişimi ilişkisinin farkına varır.

İnsanlığın gelişimi ile ruh sağlığının tarihsel gelişimi ilişkisi ile ilgili örnekler verilir.

Anahtar Kavramlar

 Ruh sağlığı

(17)

14

I. HAFTA: RUH SAĞLIĞI

Okuyalım - Düşünelim

Kızını Zincire Vurdu

Sık sık evden kaçtığı gerekçesiyle, ailesi tarafından, ayaklarından iki metrelik bir zincirle yatağa bağlı şekilde yaşamaya mahkûm edilen Çilem Aslanboğa'yı polis, yaptığı şok baskınla kurtardı.

Adana Emniyet Müdürlüğü ekipleri gece yarısı Cumhuriyet Mahallesi'ndeki eve baskın düzenledi. Polisler, Aslanboğa ailesinin kızı Çilem’i yatağa ayaklarından zincirle bağlı olarak buldu.

Kızlarının zincirlerle bağlı olduğu yerden kurtarılmasına karşı çıkan aile, taşkınlık çıkartarak polise zor anlar yaşatırken, anî baskınla ne olduğunu anlayamayan genç kız, çığlıklar atarak ağladı.

Genç kızın ailesi de basın mensuplarına saldırdı. Cinayet Masası dedektifleri Çilem'i tutsak kaldığı evden çıkartarak hastaneye götürdü.

Anne Sevim Aslanboğa, 'Kızım kocasından boşandıktan sonra aklî dengesini kaybetti. Sürekli evden kaçıyor. Sokaklarda yatıp kalkıyor. Başına kötü bir şey gelmesinden korktuğumuz için ayağından zincirledik. Ancak bu şekilde kızımızla baş edebiliyoruz' diye konuştu. Anne, gözaltına alındı.

(20 Aralık 1998 tarihli Akşam gazetesi haberi)

Aşağıdaki sorular üzerinde düşünelim, tartışalım:

–Aklî denge ne demektir? Kaybedilir mi?

–Tarih boyunca aklî dengesini kaybedenlere toplumlar nasıl davranmıştır?

–Ruh sağlığı ne demektir? Ruhsal yönden sağlıklı insanların

özellikleri nelerdir?

(18)

15

RUH SAĞLIĞI

İnsan var olduğu günden bu yana varlığını koruma, karşısına çıkan sorunları çözme, kendine güvenli bir yaşam sağlama savaşını sürdürmektedir.

Bu çaba önceleri beslenme, barınma, korunma gibi daha çok bedensel gereksinmelerin karşılanmasına yönelikken daha sonraları değişen sosyoekonomik koşullara uyum sağlama olarak süregelmiştir. Eğer kişi bu etkileşimi sağlamada başarısızlığa uğrar, iç ve dış dengeyi kurmada zorlanırsa zihinsel tepkilerden başlayarak pek çok psikolojik rahatsızlığa varan sonuçlar ortaya çıkar. Ruhsal yönden sıkıntıları bulunan insanların değişik tepkilerle toplumun huzurunu bozdukları düşünülürse, ruhsal bozuklukların zamanında ve gerektiği şekilde ele alınmasının önemi daha iyi anlaşılır. Özetlemek gerekirse, mutlu toplumlar, mutlu bireylerden oluşur. Mutlu birey ise topluma uyum sağlamış, kendisiyle barışık bir yaşam sürdürmeyi başarabilecek nitelikte kişilik kazanmış bireydir.

(19)

16

A. RUH SAĞLIĞININ TARiHSEL GELiŞiMi

“insan bilmelidir ki, neşe, hoşnutluk, gülme, sporlar, acı, üzüntü, karamsarlık ve matem yalnızca beyinden gelir. Ve bununla, özel bir tarzda, sezme ve bilgiyi elde eder, görür ve işitiriz. Ve aynı organla deli ve çılgın olunur; korkular ve dehşet bazen gece, bazen gündüz bizi etkisine alır..."

HiPOKRAT

(20)

17 1. İlkel Çağlar

İlkel çağlar, hastalıkların doğaüstü güçlere bağlandığı, animistik düşüncenin egemen olduğu Eski Yunan-Roma dönemine dek uzanan çağlardır.

Bu çağlarda hastalıklar doğaüstü zararlı ruhlara bağlanıyordu. Büyücü hekimler, şamanlar, çeşitli törenler, danslar, ruhları barındıran eşyanın yok edilmesi gibi davranışlarla zararlı ruhları kovarak hastalıkları iyileştirmeye çalışıyorlardı.

İnsan, doğa karşısında çoğu kez güçsüz ve çaresiz kalıyordu. Derin korkular ve güvensizlik duyguları içinde, doğaüstü güçlerin varlığına inanarak anlayamadığı bir olguyu açıklama, aydınlatma, anlayabilme ve bunlara göre savunma yolları arıyordu. Hastalıkları ve doğal yıkıcı güçleri, kendi gücü ile yenemeyince, bunlardan nasıl kurtulabileceğine, korunabileceğine ilişkin inançlar, kavramlar ve uygulamalar geliştirmiştir. Bunların izleri çağımızda da görülebilmektedir.

Bir olgunun nedenini, “Bilmiyorum, bilmek isterim.” diyebilmek, bilimsel düşüncenin önemli bir adımıdır. Oysaki güçsüz ve güvensiz insan kolaylıkla

“Bilmiyorum.” diyemez. Kendisini güçsüz ve güvensiz kılan nedenleri kolayca tanıyamaz; bunun yerine doğaüstü, bir başka deyimle kendinden üstün ve kendinin ötesinde güçlere inanarak böyle bir sorunu çözmeye çalışır.

İnsanın kendi ruhsal sıkıntılarını ve bocalamalarını açıklamaya ve onlarla savaşmaya başlamasının ilk evrelerinde, gizemcilik ve büyüsel düşünce hâkimdi. Bütün açıklamaları, korunma ve tedavi yolları büyü ve doğaüstü güçlere (cin, peri, şeytan vb.) inanmak yoluyla oluyordu. Büyünün temeli;

anlaşılmamaya ve inanca dayanır. Bu düşünce biçiminin doğal bir sonucu olarak da tedavi yapan kişiler din adamları ya da büyücülerdi (Şamanizm).

Çağımızda da kimi yörelerde ve toplumlarda kullanılan bu yöntemlerin etkinliği, hasta kişinin inancı ile doğru orantılıdır. Hastanın inancına büyük değer veren bu yöntemlerde günümüzde de dinsel-büyüsel törenler içinde duygusal coşmalara ve boşalmalara yer verilmektedir. Çağdaş psikoterapinin etkinliğinde de inancın ve duygusal boşalmanın yer aldığı görülmektedir.

2. Eski Çağlar (Hipokrat ve Sonrası)

Hipokrat (i.Ö. V. yüzyıl) öncesi, dünyada gizemci büyüsel düşünce biçimi ve buna dayalı hastalık ve tedavi anlayışı hâkimdi. Eski Yunan’ın altın çağı olan Perikles döneminde Hipokrat, hastalıkların doğaüstü güçlere değil, doğal etkenlere bağlı olduğunu gösterdi. Hipokrat, büyüsel gizemci düşünceye bir süre için son vermiştir. Onun ilk olarak ortaya attığı bazı kavramlar, bugün hâlâ kullanılmaktadır. Örneğin; histeri, melankoli gibi. O çağa dek kutsal

(21)

18

bir hastalık olarak bilinen epilepsinin bir beyin hastalığı olduğunu savunan ilk kişidir Hipokrat.

Hipokrat’tan sonra Eski Yunan’ın, Eski Roma’nın, Anadolu’nun hekimlikle uğraşan bilim adamları ruhsal bozuklukların nedenleriyle ilgili çalışmalara katkı yapmışlar ve gizemci büyüsel düşüncenin geçersizliğini belirtmişlerdir. O çağlarda bugünkü anladığımız biçimde psikoterapi, düş yorumlamaları, psikodrama, çamur banyoları ve çeşitli telkin yöntemlerinin kullanılmış olduğunu biliyoruz. Bunun örneklerinden birine, Bergama’daki “Aesclapion Tapınağı”ndaki kalıntılarda rastlıyoruz. Bu tapınakta hastaların uyutulduğu, düşlerin yorumlandığı, telkinlerin yapıldığı yerlerle; tiyatro, okuma salonu, çamur ban- yoları bölümlerinin bulunduğu görülmektedir.

3. Orta Çağ

Orta Çağda Batı dünyasında İsa’dan sonraki ikinci, üçüncü yüzyıllarda gittikçe artan bir hızla yeniden gizemci büyüsel düşünce egemenlik kazanmaya başlamıştı. Bu gerilemede, Yunan ve Roma’nın dış etkenler altında çöküşünün mü, yoksa gelişen Hristiyanlık dininin dogmatik biçimde gizemci büyüsel değerlere önem verişinin mi etkisinin olduğu tartışılabilir. O kadar ki Orta Çağ Avrupası’nda ruh hastaları, şeytanın içine girdiği bir büyücü olarak düşünülür ve diri diri yakılırdı. O çağın Hristiyan dünyasında din adamları, büyücü olarak adlandırdıkları ruh hastalarını izleyebilmek, yakalayabilmek ve cezalandırabilmek için kitaplar yazmışlardı.

Orta Çağda, büyük olasılıkla çoğu şizofrenik, manik, histerik olan hastalar,

"Ruhlarına şeytan girdi." tanısı ile diri diri yakılmışlardır. Bu açıdan Orta Çağdaki kilise tutumu, ilkel çağlardaki Şamanizmden de geriye gitmiş; ilkel bir anlayış, dinsel politik amaçlarla geniş halk kitlelerine uygulanmıştı. Bu dönem içinde yalnız ruh hastaları değil, kilisenin dogmatik kurallarına karşı olan her türlü bilimsel görüş ya da tartışma ağır cezalarla karşılaşmıştır.

4. Rönesans

Avrupa’da, 12 ve 13. yüzyıllardan başlayarak Hristiyanlığın katı, acımasız, dogmatik kurumlarına ve uygulamalarına karşı giderek artan tepkiler belirdi.

Sanatta, kültürel yaşamın her kesiminde gücünü dinden alan otokratik ve feodal kuruluşların egemenliği giderek zayıflamaya başladı. Toplumların aristokrat kesimleri de yeni sanat, bilim ve düşünce akımlarını benimsemeye, desteklemeye başladılar. Matbaanın keşfi, Martin Luther (Martin Lüter)’in ve başka bilim adamlarının, Luther’i izleyen geniş halk kitlelerinin papaya ve

(22)

19

dogmatik dine baş kaldırmaları ile Avrupa’da sanatta, felsefede, bilimsel düşüncede büyük bir kültürel devrim başladı.

işte bu dönemlerde büyücü avı, ruh hastalarını diri diri yakma uygulamaları sonlandı. Avrupa, islâm dünyasının gelişmiş bilimsel çalışmalarını ve Arapçaya çevrilmiş olan Eski Yunan düşünürlerinin yapıtlarını tanıdı. Bütün bu değişiklikler ve akımlar bilimsel düşünme, araştırma yapma kapılarını yavaş yavaş açtı. 16 ve 17. yüzyıldan sonra tıp alanında büyük değişikliklere yol açacak bir ortam doğmaya başladı.

5. Modern Çağ

İlk olarak 17. yüzyılda, hastalar hakkındaki kararın din adamlarınca değil, hekimlerce verilmesi gerektiği kabul edildi. Bu dönemde, daha çok nörolojik bozukluklarla ilgilenen Sydenham (Saydınhem), nevrozların tanımını yapmaya çalıştı.

19. yüzyılda, psikoloji alanında Fransız ve Alman hekimlerince önemli çalışmalar yapılmıştır. Fransız ve Alman okullarının ileri gelen klinisyenleri, yeni yeni hastalıklar tanımladılar ve sınıflandırmaya çalıştılar. 19. yüzyılda en önemli çalışmaları yapanlar arasında Charcot (Şarko), Janet (Cenıt), Kraepelin (Kreplin), Breuer (Bröer), Freud (Froyd), Jung (Cank), Adler (Adler), Pavlov (Pavlov) sayılabilir.

6. Türkiye’deki Gelişmeler

İslâmiyet öncesi Orta Asya Türklerinin hastalık anlayışı ve yöntemleri Şamanizme dayanır. 1069’da Türkçe yazılmış olan Kutadgu Bilig’de, hastalıkları ilâçlarla tedavi eden hekimlerin; cinleri, şeytanları kovarak telkinler yaparak hastaları iyileştirmeye çalışan efsuncuların meslekler hiyerarşisinde en yukarılarda oldukları belirtilmektedir. Bu da daha o çağlarda bir tür uzmanlaşma olduğuna işaret etmektedir. islâmiyetin kabulünden ve öbür islâm toplumlarıyla yakın ilişkiye girmelerinden sonra Türklerde hastalık anlayışı geleneksel islâm tıbbına göre olmuştur. Fakat eski Şamanizmin izleri de bir miktar kalmıştır.

11. yüzyılda yaşamış ve kendisinden sonra en az birkaç yüzyıla damgasını vurmuş olan İbnî Sina, bütün islâm dünyasının en büyük hekimi olarak tanınmıştır.

Buhara’da bir Türk ana babadan doğan, isfahan’da yaşayan ve yapıtlarını Arapça yazan İbnî Sina’nın "Kanun"u son derece ilginç gözlem ve görüşlerle doludur.

Örneğin; kişilik ve çocuk gelişmesi konusundaki şu sözleri, bugün için de son derece çağdaş ve ileri görüşlerdir:

"Çocuklara özenle bakım verilmeli, davranışlarının aşırılığa varmaması

(23)

1 için gözetilmelidir. Saldırgan öfke patlamaları, korku ve bunaltı yatıştırılmalıdır.

Bu önlemlerin en iyi biçimde sağlanması, çocuğun doğal istek ve eğilimlerini tanımak; hoşlanmadığı durumları göz önünde tutmakla olur. Çocuğun doğal yetenekleri desteklenmeli; tedirginlik kaynakları giderilmelidir. Böyle bir çocuk yetiştirme, hem beden hem ruh için iyidir. Ruhsal yönden yararlıdır, çünkü erken eğitimle alışkanlıklar ve tutumlar kişiliğe yerleşir. Çocuk altı yaşına gelince öğretim ve eğitim için bir öğretmene gönderilmelidir. Çocuğu birden kitaplarla zorlamamalı; eğitim, gelişerek ilerleyen bir sisteme uyarak yapılmalıdır."

İbnî Sina, Eski Yunan ve Roma hekim ve filozoflarından da yararlanarak çağının en ünlü hekimi olarak yüzyıllarca Doğu ve Batı’da bilgeliğini korumuştur.

Orta Çağ Avrupası’nın karanlık ve acımasız tutumuna karşılık, bütün islâm topluluklarında ve Türklerde ruh hastalarına anlayış ve hoşgörü egemen olmuştur. Selçuklu ve ilk Osmanlı Dönemlerinde, Anadolu’da kurulan hastaneler bugünkü anlamda tedavi kurumlarıydı. Selçukluların açtıkları "şifahane"lerin bir kısmı akıl hastalarına ayrılmıştı. Kayseri, Sivas ve Erzurum’da kurulan Selçuklu şifahaneleri zamanlarının en iyi bakım veren kurumlarıydı. Osmanlı Döneminde de bu gelenek sürdürülmüştür. Bu geleneğe göre, ruh hastaları toplumdan uzaklaştırılmıyor, hapsedilmiyor ve kötü muamele görmüyordu. Türkler, aldıkları yerlerde şifahaneleri, tımarhaneleri şehrin en merkezî yerlerine kuruyorlar; sosyal, ekonomik, kültürel, dinsel etkileşimin en yoğun olduğu noktada, cami-medrese- hastane üçlüsü yapıyorlardı. İlk olarak Fatih, istanbul’da bir akıl hastanesi açmıştı. Daha sonra değişik padişahlar ve sultanlar tarafından tımarhaneler kurulmuştur. Süleymaniye Tımarhanesi bunların en tanınmışlarından biridir.

Buralarda hastalara iyi bakım verildiğini, müzikle tedavi yapıldığını bildiren yayınlar vardır.

19. yüzyılın sonunda, Raşit Tahsin, Mazhar Osman gibi önemli isimler, Türkiye’de psikiyatrinin kurucusu olmuşlardır. 1950’lerden sonra Amerika ve Avrupa’da eğitim görmüş birçok uzman, üniversitelerde görev alarak Türkiye’de ruh sağlığı hizmetlerinin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Bugün ise ülkenin pek çok

(24)

2 yerinde açılan kurumlarla psikolojik sağlık hizmetleri verilmektedir. Ayrıca araştırma çalışmaları, bireysel ve grup psikoterapileri yapılabilmektedir.

(25)

3

Uygulamalar

1. Ruh sağlığını korumada en eski usullerin neler olduğunu araştırınız...

2. Batının ortaçağı ile İslam dünyasının ortaçağında ruh sağlığı bakımından farklılıklar var mıdır?

(26)

4

Uygulama Soruları

1. Ruh sağlığını korumaya ve iyileştirmeye yönelik hangi kurumlardan bahsedilebilir?

2. İnsanın sorunlu davranışlarının düzeltilebilir olduğunu düşünüyor musunuz?

(27)

5

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

İnsan var olduğu günden bu yana varlığını koruma, karşısına çıkan sorunları çözme, kendine güvenli bir yaşam sağlama savaşını sürdürmektedir. Bu çaba önceleri beslenme, barınma, korunma gibi daha çok bedensel gereksinmelerin karşılanmasına yönelikken daha sonraları değişen sosyoekonomik koşullara uyum sağlama olarak süregelmiştir. Eğer kişi bu etkileşimi sağlamada başarısızlığa uğrar, iç ve dış dengeyi kurmada zorlanırsa zihinsel tepkilerden başlayarak pek çok psikolojik rahatsızlığa varan sonuçlar ortaya çıkar. Ruhsal yönden sıkıntıları bulunan insanların değişik tepkilerle toplumun huzurunu bozdukları düşünülürse, ruhsal bozuklukların zamanında ve gerektiği şekilde ele alınmasının önemi daha iyi anlaşılır.

Özetlemek gerekirse, mutlu toplumlar, mutlu bireylerden oluşur. Mutlu birey ise topluma uyum sağlamış, kendisiyle barışık bir yaşam sürdürmeyi başarabilecek nitelikte kişilik kazanmış bireydir.

İlkel çağlar, hastalıkların doğaüstü güçlere bağlandığı, animistik düşüncenin egemen olduğu Eski Yunan-Roma dönemine dek uzanan çağlardır. Bu çağlarda hastalıklar doğaüstü zararlı ruhlara bağlanıyordu. Büyücü hekimler, şamanlar, çeşitli törenler, danslar, ruhları barındıran eşyanın yok edilmesi gibi davranışlarla zararlı ruhları kovarak hastalıkları iyileştirmeye çalışıyorlardı.

Eski Çağlar (Hipokrat ve Sonrası):Hipokrat (i.Ö. V. yüzyıl) öncesi, dünyada gizemci büyüsel düşünce biçimi ve buna dayalı hastalık ve tedavi anlayışı hâkimdi. Eski Yunan’ın altın çağı olan Perikles döneminde Hipokrat, hastalıkların doğaüstü güçlere değil, doğal etkenlere bağlı olduğunu gösterdi. Hipokrat, büyüsel gizemci düşünceye bir süre için son vermiştir. Onun ilk olarak ortaya attığı bazı kavramlar, bu- gün hâlâ kullanılmaktadır. Örneğin; histeri, melankoli gibi.

(28)

6 Orta Çağda Batı dünyasında isa’dan sonraki ikinci, üçüncü yüzyıllarda gittikçe artan bir hızla yeniden gizemci büyüsel düşünce egemenlik kazanmaya başlamıştı. Bu gerilemede, Yunan ve Roma’nın dış etkenler altında çöküşünün mü, yoksa gelişen Hristiyanlık dininin dogmatik biçimde gizemci büyüsel değerlere önem verişinin mi etkisinin olduğu tartışılabilir. O kadar ki Orta Çağ Avrupası’nda ruh hastaları, şeytanın içine girdiği bir büyücü olarak düşünülür ve diri diri yakılırdı.

O çağın Hristiyan dünyasında din adamları, büyücü olarak adlandırdıkları ruh hastalarını izleyebilmek, yakalayabilmek ve cezalandırabilmek için kitaplar yazmışlardı.

Modern Çağ: ilk olarak 17. yüzyılda, hastalar hakkındaki kararın din adamlarınca değil, hekimlerce verilmesi gerektiği kabul edildi. Bu dönemde, daha çok nörolojik bozukluklarla ilgilenen Sydenham (Saydınhem), nevrozların tanımını yapmaya çalıştı.

19. yüzyılda, psikoloji alanında Fransız ve Alman hekimlerince önemli çalışmalar yapılmıştır.

Fransız ve Alman okullarının ileri gelen klinisyenleri, yeni yeni hastalıklar tanımladılar ve sınıflandırmaya çalıştılar. 19. yüzyılda en önemli çalışmaları yapanlar arasında Charcot (Şarko), Janet (Cenıt), Kraepelin (Kreplin), Breuer (Bröer), Freud (Froyd), Jung (Cank), Adler (Adler), Pavlov (Pavlov) sayılabilir.

Türkiye’deki Gelişmeler: islâmiyet öncesi Orta Asya Türklerinin hastalık anlayışı ve yöntemleri Şamanizme dayanır. 1069’da Türkçe yazılmış olan Kutadgu Bilig’de, hastalıkları ilâçlarla tedavi eden hekimlerin; cinleri, şeytanları kovarak telkinler yaparak hastaları iyileştirmeye çalışan efsuncuların meslekler hiyerarşisinde en yukarılarda oldukları belirtilmektedir. Bu da daha o çağlarda bir tür uzmanlaşma olduğuna işaret etmektedir. islâmiyetin kabulünden ve öbür islâm toplumlarıyla yakın ilişkiye girmelerinden sonra Türklerde hastalık anlayışı geleneksel islâm tıbbına göre olmuştur. Fakat eski Şamanizmin izleri de bir miktar kalmıştır.

Orta Çağ Avrupası’nın karanlık ve acımasız tutumuna karşılık, bütün islâm topluluklarında ve Türklerde ruh hastalarına anlayış ve hoşgörü egemen olmuştur.

(29)

7

Bölüm Soruları

1-İlkel çağlarda hastalıklar doğaüstü güçlere bağlanırdı (D) (Y)

2-Hipokrat, hastalıkların doğaüstü güçlere değil, doğal etkenlere bağlı olduğunu gösterdi.

(D) (Y)

3-Orta Çağda Batı dünyasında ruh hastalıkları telkinle tedavi ediliyordu. (D) (Y)

4-Orta Çağ Avrupası’nın karanlık ve acımasız tutumuna karşılık, bütün islâm topluluklarında ve Türklerde ruh hastalarına anlayış ve hoşgörü egemen olmuştur. (D) (Y)

5- ilk olarak 17. yüzyılda, hastalar hakkındaki kararın din adamlarınca değil, hekimlerce verilmesi gerektiği kabul edildi. (D) (Y)

(30)

8

2.HAFTA :

RUH SAĞLIĞININ TANIMI VE ÖNEMi

(31)

9 Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

Bu derste, ruh sağlığının tanımı ve önemi, ruh sağlığı ile ilgili temel kavramlar ve çocuk ruh sağlığının önemi ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

(32)

10 Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1-Ruh sağlığını nasıl tanımlayabilirsiniz?

2- Çocuk ruh sağlığı denildiğinde aklınıza ne gelir?

(33)

11 Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde

edileceği veya geliştirileceği Ruh sağlığının tanımı ve önemi Ruh sağlığının tanımı ve önemini

kavrar.

Ruh sağlığının tanımı ve önemine örnekler verilir.

Çocuk ruh sağlığının önemi Çocuk ruh sağlığının öneminin farkına varır.

Çocuk ruh sağlığının önemine örnekler verilir.

Anahtar Kavramlar

 Ruh sağlığı

(34)

12 1. Ruh Sağlığının Tanımı

Ruh sağlığının, bütün uzmanların üzerinde anlaştığı bir tanımını yapmak oldukça zor bir iştir. Çünkü var olduğu günden bu yana sürekli olarak içinde yaşadığı dünyayı, evreni tanımaya, anlamaya çabalayan insanın en az tanıyabildiği varlık kendisidir. Bunun da en önemli nedeni;

bu alanda çalışan çoğu araştırmacının yansız bir değerlendirme yapamaması, kendi kişilik özelliklerini araştırma sonuçlarına yansıtmasıdır.

Her insan bir toplum içinde yaşar ve içinde bulunduğu toplumun kendine özgü kuralları vardır. İnsanın ait olduğu topluma ayak uydurabilmesi için kendisi ve çevresiyle uyum içinde olması gerekmektedir. Topluma uyum sağlayabilen kişiler kendisiyle barışık, sıkıntı, korku ve kaygıları bulunmayan, davranışlarını ayarlayabilen, dengeli ve tutarlı kişilerdir. Ancak her korku, üzüntü ya da kaygıyı bir ruhsal bozukluk olarak saymak da yanlış olur. Sağlıklı durumdan her türlü sapmayı bir hastalık olarak görürsek yeryüzünde sağlıklı insan olduğunu söyleyemeyiz.

Buraya kadar genel olarak niteliklerini açıklamaya çalıştığımız ruh sağlığının tanımını şöyle yapabiliriz: Ruh sağlığı, kişinin kendi kendisiyle ve çevresiyle sürekli bir denge ve uyum içinde olmasıdır. Ancak bu denge ve uyumun, katı ve durağan bir nitelik taşımayıp değişken bir denge ve esnek bir uyum olduğunu belirtmek gerekir.

2. Ruh Sağlığı Bilgisinin Önemi

Farklı bireysel özelliklere, eğitime, kültürel değerlere ve çevre olanakları- na sahip insanların bir arada ve uyum içinde yaşamalarının sağlanabilmesi için ruh sağlığı konusunun çok iyi bilinmesine gereksinim duyulmaktadır. Ruh sağlığı bilgisi, insanlarda kişiliğin sağlam ve uyumlu olarak gelişimini sağlamak isteyen, ruhsal bozuklukları, uyumsuzlukları önlemeyi kendine amaç edinen bir bilgi koludur. Ayrıca ruhsal hastalıkların tedavi yollarını ve tedaviden sonra topluma uyum sağlama yollarını da gösterir. Ruh sağlığı konularının içinde, kişide uyum güçlüklerinin ortaya çıkmasını önlemek, uyum güçlüğü gösteren kişilerin zorlanmalarını ortadan kaldırmaya yardım edici eğitsel ve iyileştirici eylemler de bulunmaktadır. Ruh sağlığı konusunda, ruhsal dengenin korunması için gerekli koruyucu önlemlerin alınması büyük önem taşır. Ruh sağlığı da tıpkı beden sağlığı gibi koşullara bağlı olarak (ağır hastalıklar, işsizlik, boşanma vb.) geçici ya da sürekli bozulabilir. Bununla beraber her insan bu tür baskılara karşı farklı dayanma gücüne sahiptir. Dolayısıyla her insanın zayıf ve güçlü yanlarının olduğunu, insanların ruh sağlığı yönün- den tamamen sağlıklı ve sağlıksız olarak iki gruba ayrılamayacağını bilmemiz gerekir.

Ruh sağlığının korunması ve ruhsal hastalıkların iyileştirilmesi, hem kişilerin mutsuzluktan korunmalarına hem de toplumsal dengenin korunmasına yardım edecektir. Ruh sağlığının

(35)

13 korunması ve geliştirilmesinde yalnızca psikolog ve psikiyatristler sorumlu değildir. Kuşkusuz anne, baba, eğitimci, doktor, bilim adamı, yazar gibi toplumu oluşturan bütün bireyler de ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesinden sorumludur.

3. Ruh Sağlığı ile ilgili Temel Kavramlar a. Sağlık

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sağlığı, "yalnızca sakat veya hasta olmama değil; bedensel, ruhsal ve toplumsal iyilik durumu" olarak tanımlamıştır. Genellikle bazı belirtiler bir arada görülünce belli bir hastalık tanısı konur. Ancak her belirti kişinin sağlıksız olduğunu kanıtlamaz. Kişinin kendisi ve çevresiyle sürekli bir denge ve uyum içinde olması ruhsal yönden sağlıklı olmasına bağlıdır. Ruhsal yönden sağlıklı bir insanda aranacak özellikler ayrıntılı olarak incelendiğinde şunlar söylenebilir:

• Kişinin kendi kendisiyle uyumlu olması her şeyden önce bunaltı (anksiyete) denen kaygılardan, kuruntu ve kuşkulardan uzak olmasına bağlıdır. Günlük kaygılar ve üzüntüler her sağlıklı insanda vardır ve ruhsal uyumsuzluk belirtisi sayılmaz. Ancak nedeni belli olmayan ya da uzun süren bunaltı ve kaygılar ruhsal dengeden sapmanın göstergesi olabilir.

• Kişi, içinde yaşadığı yakın ve uzak çevrede ilişkiler kurup sürdürebilmelidir. Aile üyeleriyle, başka meslektaş kümeleri ve topluluklarla iş birliğine girebilmeli, iş ilişkileri dışında arkadaşlıklar kurabilmelidir.

• insanlarla geçinme ve iş birliği yapmanın ötesinde, sevgiye ve saygıya dayalı bağlar kurabilmelidir. Aile üyeleriyle bağlılığını sürdürürken, toplum içindeki ilişkiler alanını genişletebilmelidir. Karşı cinsle de sevgiye dayalı ilişkilere yönelmeli, eş seçmede kendi başına sorumluluk alabilmelidir. Başka bir deyişle, kişi sevebilmeli ve karşılığında sevgi bulabilmelidir.

• Kişinin kendine güveni olmalıdır. Davranışlarını ve yeteneklerini gerçekçi olarak tartabilmelidir. Kendini başkalarının gözüyle de görebilmelidir. Yetenekleriyle orantısız bir üstünlük ya da aşağılık duygusu içinde olmamalıdır. Gerçeğe uygun bir öz saygısı olmalıdır.

• Kişi, toplumda bir yeri ve görevi olduğu duygusunu edinmiş olmalıdır. Yeteneklerini geliştirmeli, verimli bir işe yöneltebilmeli, çalışmasından ve başarısından tat almalıdır.

• Kişinin, geleceğe dönük tasarıları olmalı ve bunlara ulaşmak için gerçekçi bir yolda çaba gösterebilmeli, sıkıntılara katlanabilmelidir. Gerçekleştiremediği isteklerini, başka yollardan doyum sağlayarak denkleştirme yoluna gidebilmelidir.

• Kişinin karşılaştığı güç durumlarda başvuracağı bir yedek gücü bulunmalı ve yeni durumlara uyma esnekliği gösterebilmelidir. Başarısızlıklardan yılmamalı, güç durumlarda

(36)

14 kendini bırakmamalıdır. Geleceğe dönük umudu ve savaşım gücü ile karşılaştığı engelleri yenmeye çalışmalıdır.

• Bağımsız olarak girişimlerde bulunabilmelidir. Kendi başına kararlar alıp uygulayabilmeli, eylemlerinin sorumluluğunu taşıyabilmeli ve sonuçlarına katlanabilmelidir.

Yanılma ve başarısızlıklardan ders alabilmeli, yanlışlarını düzeltmeye çalışmalıdır.

Yanılgılarını başkalarına yüklememeli, kendini eleştirebilmelidir.

• Kişinin yaşadığı çevre ve toplumla ters düşmeyen, inandığı değerleri ve inançları olmalıdır. Hiç kimse toplumun törelerini, geleneklerini, değer yargılarını ve ahlâk kurallarını tümden yadsıyamaz; ya da kendini onların dışında ve üstünde göremez. Ancak kişi yeniliklere de açık olabilmeli, toplumun çağ dışı yasaları ve değer yargıları önünde eli kolu bağlı kalmamalıdır. Başka bir deyişle, toplumun başı eğik bir üyesi olmak yerine, onu etkileyen ve katkı yapan bir üyesi olmaya çalışmalıdır.

• Ruhça sağlıklı bir insanın, mesleği dışında eğlendirici, dinlendirici ve kişiyi geliştirici uğraşıları olmalıdır. Bu uğraş sanat, spor ve toplumsal yardımlaşma alanlarında olabilir.

Yukarıdaki niteliklerin hepsinin bir kişide toplanmasını görmek mümkün değildir. Ancak bu niteliklerin birbirinden büsbütün ayrılamayacağını da düşünmek gerekir. İnsanın uyumu, bu nitelikleri kişiliğinde ne ölçüde ve nasıl bir denge içinde bağdaştırdığına bağlıdır. Örneğin;

yetenekleri kısıtlı bir insan, içindeki başarı eksikliğini, çevresiyle sıcak ilişkiler kurarak, yani sevilen, aranan bir insan olarak kapatabilir. İnsanlarla sevgi ilişkileri kurmakta sınırlı yeteneği olan bir kişi, başka bir alanda bu boşluğu doldurmaya çalışır. Örneğin; insan ilişkilerinde kendini yeterli görmeyen kişi, politikaya yönelmek yerine, bilimsel bir alanda çalışmayı seçer.

Ruhsal açıdan sağlıklı kişiler her zaman mutlu insanlar değildir. Ancak ruhsal açıdan sağlıklı kişilerin yaşamlarından daha fazla zevk alma olasılıkları yüksektir. Ellerinde olmayan nedenlerle (örneğin; sevdikleri kişinin yitirilmesi) mutsuz da olabilirler. Ancak bu olay karşısında ezilip kalmazlar. Güçleri ve esneklikleriyle zor dönemlerden en az yara alarak çıkabilirler.

Bunalımsız ve kaygısız bir yaşam düşünülemez. Yaşam boyu pek çok küçük veya büyük sorunlar yaşanabilir. Bu sorunlar çözüle çözüle olgunlaşma gerçekleşir. Ruhsal açıdan sağlıklı kişi, karşılaşılan çeşitli engeller karşısında, kendisiyle veya çevresiyle çatışmaya girer, bocalar.

Karşılaştığı sorunları yendikçe güçlenir ve daha zor sınavlara kendisini hazırlar. Güçsüz ya da yetersiz kaldığı durumlarda başarabildiğiyle yetinir. Ruhsal açıdan sağlığı yerinde olmayan kişiler, gerçeği iyi değerlendiremezler. Tepkileri, duruma uygunluk göstermez. Başka bir deyimle, uyumsuz kişi sorunları çözeyim derken yeni sorunlar yaratır.

(37)

15 b. Ruhsal Bozukluk

Ruh sağlığı bozukluğu, "genellikle duygu, düşünce ve davranışlarında değişik derecelerde tutarsızlık, aşırılık, uygunsuzluk ve yetersizlik özelliklerini taşıma" olarak tanımlanabilir.

Bu tanım, bazı değer yargılarının izlerini taşır. “Genellikle yetersiz, uygunsuz, aşırı” derken belli normlara göre değerlendirme yapıyoruz. Bu normlardan bir kısmı evrensel, bir kısmı ise çağdan çağa, toplumdan topluma değişebilir niteliktedir. Zaman ve yer (mekân) göreceliliğini göz önünde tutmak koşuluyla bu sıfatları kullanmak mümkündür.

Her kişide tutarsız, aşırı, uygunsuz ve yetersiz davranışlar görülebilir. Hasta sayılabilecek kişide bu özelliklerin az çok sürekli ya da yineleyici olması, bireyin verimli çalışmasını ve kişiler arası ilişkilerini bozar.

c. Normal-Normal Dışı

Normalliğin tanımı konusunda insan davranışlarıyla ilgilenen bilim adamları henüz ortak bir görüş birliğine varabilmiş değillerdir. Normal ve normal dışının tanımlanmasında farklı ölçütler esas alınabilir:

1) Hastalığın tanımı temel alınabilir. Bu tanıma uyanlar hasta, uymayanlar sağlıklı olarak tanımlanır. Klinik açıdan belirgin ruhsal bozuklukların tanımı genellikle yapılabilmektedir.

Fakat bir kişide bu belirtilerin olmaması, normaldir demek için yeterli değildir.

2) Toplumsal normlar temel alınabilir. Toplumsal normlara uyanlar sağlıklı, uymayanlar sağlıksız olarak tanımlanır. istatistiksel açıdan bakıldığında çan eğrisinin iki aşırı ucunda kalmayan kişi normaldir.

Ülkenin birinde, çok başarılı bir kral varmış. Bu kral o kadar ba- şarılıymış ki, tüm halkı onun idaresinden memnunmuş. Sarayın büyücüsü, kralın bu başarısını çekemiyormuş. Bunun üzerine, kralın başarısını yok etmek için bir iksir hazırlamış ve bu iksiri, halkın içme suyuna katmış. Sudan içen tüm halk, normal dışı davranışlar göstermeye başlamış. Kral ve yönetim kademesindeki diğer kişiler bu sudan içmemişler. Fakat bu durumda halkın yönetiminde zorluklar yaşamaya başlamışlar. Bir toplantı yaparak anormal davranışlar gösteren halkı anlamakta zorlandıklarını ve bunu aşmak için iksir karıştırılan sudan içmeleri gerektiğine karar vermişler ve içmişler. Sudan içtikten sonra kral ve diğer yöneticilerin davranışları da anormalleşmeye başlamış ve eskisi gibi halkıyla gayet uyumlu ve mutlu bir şekilde yaşamaya devam etmişler.

3) Kişinin içindeki rahatlık ve huzur temel alınabilir. Bu rahatlık ve huzur duygusunu taşıyanlar normal, aksi duyguları taşıyanlar ise normal dışı olarak tanımlanır.

(38)

16 Örneğin; evin bütün işlerini karısına bırakan bir erkek yaşamından hoşnut, kendi kendisi ile barışık olabilir.

4) Belirli bir kuram temel alınabilir. Kuramın ortaya koyduğu ölçütlerin varlığı ile yokluğu arasındaki orta nokta normallik, bu noktadan sapmalar ise normal dışı olarak tanımlanır.

Normal ve normal dışının ayırımını yapmak her zaman çok kolay değildir:

İnsanların ruh sağlığı yönünden sağlıklı ve sağlıksız olarak iki kümeye ayrılması mümkün değildir. Ruh sağlığının bozulması çok basit bir süreç değildir. Kimi insanlar, olumsuz dış etkenlerle hemen bozuluveren, çok gevşek bir ruhsal yapıdadırlar. Sadece kendi alıştıkları çevre içinde ve destek aldıkları kişilerin yanında dengelerini koruyabilirler. İş yeri ya da ülke değiştirmek, dengelerini altüst edebilir. Yabancı ülkelere okumak ya da çalışmak için gidenler, belli bir bocalama döneminden sonra, yeni çevreye uyum sağlarlar. Kimi insan ise yurt özlemine dayanamayıp ya geri döner ya da dönemez, ruhsal bir çöküntüye uğrar.

Normal dışı davranışların en belirgin özelliği, gerçekle olan ilişkisindeki azalmadır. Hayal ve fanteziler gerçeklerin yerini almış durumdadır. Daha ileri aşamalarda gerçekte var olmayan şeylerin görülmesi, işitilmesi, koklanması ve onlara dokunulması anlamına gelen sanrılar, gerçeklerin yerini alır.

Ruhsal yönden sağlıklı insanlarda çeşitli derecelerde normal dışı davranışlara rastlamak olağandır. Bazı kişiler böcek, fare gibi varlıklardan aşırı derecede korkar ya da tiksinir. Bazıları ise yüksekten, karanlıktan korkar, basamakları sayar. Örneklerini çoğaltabileceğimiz bu tepki ve davranışlar normal değildir. Ancak sağlıklı bir insanda basit gariplikler olarak değerlendirilebilir. Önemli olan, insanlarda bu tür normal dışı davranışların bulunması değil, kişiyi ve uyumunu ne derece etkilediğidir.

d. Uyum

Uyum, bireyin özelliklerine uygun olarak kendi benliği ile içinde yaşadığı çevre arasında dengeli bir ilişki kurabilmesi ve sürdürebilmesidir.

Çeşitli koşullar nedeniyle kişinin ruh sağlığı değişebilir, kendisi ve çevresiyle uyumu bozulabilir. Dış baskılar belirli bir sınırı aşınca, herkesin ruh sağlığı sarsılabilir. Ortaya bunalımlar, üzüntüler, kaygılar, iç çatışmalar ve davranış bozuklukları çıkabilir. Örneğin; aile içinde ölümler, ağır hastalıklar, işsizlik, boşanma, can güvenliğinin olmayışı, doğal yıkımlar, herkesin ruhsal den- gesini geçici veya sürekli olarak sarsabilen etkenlerdir. Bununla birlikte, in- sanların dış baskılar karşısında değişik dayanma gücü olduğu da bir gerçektir. Bu nedenle, herkesin kırılma noktası birbirinden farklıdır. Örneğin; zengin bir kişi için varlığını yitirmek, onu, canına kıymaya götürebilir. Başka bir kişi, mal varlığını yitirmeye değil, sevgilisinin

(39)

17 kendisini terk etmesine aynı tepkiyi gösterir. Ayrıca, herkesin güçlü ve zayıf olduğu alanlar vardır. Kişi, eski yaşantılarının etkisiyle kimi dış örselenmeler karşısında daha duyarlı ve güçsüz kalabilir.

Ruh sağlığının bozulması, kişinin çalışmasını, çevreyle ilişkisini, kısacası tüm yaşamını etkiler. Bu açıdan kimi ruhsal bozukluklar beden hastalıklarından daha yıkıcıdır. Nedenini bilmediği üzüntü, kaygı ve kuruntulardan kurtulamayan kişi karamsardır, tedirgindir, güvensizdir. Kısacası mutsuzdur. Kişinin mutsuzluğu çevresine de bulaşır, insanlar arası ilişkileri bozulur.

Birey öncelikle kendi benliği ve çevresiyle dengeli, etkili bir ilişki kurmalı, geliştirmeli ve sürdürmelidir. Bunun için de bireyin önce kendi bünyesindeki zihinsel, psikolojik, sosyal ve duygusal değişiklikleri anlaması, bilmesi, kabul etmesi, bu değişmelere uygun tutum ve davranışlar geliştirmesi gerekir.

4. Çocuk Ruh Sağlığının Önemi

Erişkinler için geçerli olan ruh sağlığı tanımı, genellikle çocuklar için de doğrudur. Ancak çocuğun sürekli gelişen ve değişen bir varlık olduğunu göz önünde tutarak biraz değişik ölçütler kullanmak zorunluluğu vardır. Örneğin; korku, çocukluk çağında sıklıkla görülen bir ruhsal durumdur. Karanlıktan, öcülerden korkan bir çocuk yadırganmaz ama bu korkuların erişkinde görülmesi olağan sayılamaz.

Temel gereksinimler, davranışa yön vermektedir. İnsanda yemek, içmek gibi organik gereksinimler yanında, psikolojik gereksinimler de vardır. Bunlar; sevgi, ait olma (ailede, dost ve tanıdıklardan oluşan toplumda yeri olmak), bağımsızlık (sorumluluk altına girmek, kendi başına karar vermek), itibar (sosyal onay), başarı vb.

Karşılanmayan bir gereksinim, bir içgüdü, kişide bir gerginlik ve bunun sonucu bir kırıklık yaratır. Böyle tıkanmalar, insanın bütün gelişim aşamalarında görülebilir. Devamlı kırıklıklara uğramak, kişilikte önemli bozukluklar meydana getirir. Çocuk; sevgi, saygı ve özeni gerektiren durumlarda ihmal edilirse, kendisine ve etrafındakilere güven beslemesine çalışılmazsa, ruh gelişmesi sarsılabilir.

Çocuk, kişiliğinin temelini oluşturan ilk ruhsal yapıyı 0-6 yaşlarında oluşturmaktadır.

Çocuğa kendi başına bir birey olduğunu hissettirip kişiliğinin ilk yapı taşlarını oluşturacak olan

(40)

18 kişiler, öncelikle anne baba ve daha sonra ailenin diğer bireyleridir. Çocuğun ailesiyle sağlıklı ilişkiler içinde geçireceği ilk yıllar, onun geleceğinin en önemli güvencesidir. Başta anne ve baba olmak üzere diğer aile bireyleri, olumlu etkileriyle çocuğu, gelecekte mutlu bir yaşam sürmeye aday olarak hazırlamakta ve onun gelecekteki mutluluğunun temellerini atmaktadırlar.

Ruh sağlığı için öğrenim, yaşamın zenginleşmesidir. Uygun bir eğitim sayesinde kişi, iç dünyası ve dış çevresi arasında kurulan dengenin verdiği rahatlığa kavuşabilir.

Okul öncesi eğitim, eğer bilinçli bir eğitim programı içinde gerçekleştirilebilirse çocuğa sonraki dönemlerdeki bilişsel ve psikolojik gelişim için uygun bir zemin hazırlayabilmektedir.

Pek çok araştırma, anaokulu yaşantısı geçiren çocukların, bu yaşantıyı geçirmemiş çocuklara göre sosyalleşme ve bağımsızlaşma yönünden yaşıtlarından bir hayli ileride olduklarını ve sonraki eğitim yıllarında yüksek akademik başarı ortaya koyduklarını göstermektedir.

.

(41)

19

Uygulamalar

1- Ruhsal yönden sağlıklı bir insanda aranacak özelliklerin neler olduğunu değerlendiriniz.

2-Bir çocuk gelişimcisinin çocuk ruh sağlığını korumadaki sorumluluklarını değerlendiriniz.

(42)

20

Uygulama Soruları

.

1- Ruhsal yönden sağlıklı olunmamasının toplumsal sonuçları sizce ne olur?

2- Bir çocuk gelişimcisinin çocuk ruh sağlığını korumadaki sorumlulukları neden çok önemlidir?

(43)

21

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Ruh sağlığı, kişinin kendi kendisiyle ve çevresiyle sürekli bir denge ve uyum içinde olmasıdır. Ancak bu denge ve uyumun, katı ve durağan bir nitelik taşımayıp değişken bir denge ve esnek bir uyum olduğunu belirtmek gerekir.

Farklı bireysel özelliklere, eğitime, kültürel değerlere ve çevre olanaklarına sahip insanların bir arada ve uyum içinde yaşamalarının sağlanabilmesi için ruh sağlığı konusunun çok iyi bilinmesine gereksinim duyulmaktadır. Ruh sağlığı bilgisi, insanlarda kişiliğin sağlam ve uyumlu olarak gelişimini sağlamak isteyen, ruhsal bozuklukları, uyumsuzlukları önlemeyi kendine amaç edinen bir bilgi koludur. Ayrıca ruhsal hastalıkların tedavi yollarını ve tedaviden sonra topluma uyum sağlama yollarını da gösterir. Ruh sağlığı konularının içinde, kişide uyum güçlüklerinin ortaya çıkmasını önlemek, uyum güçlüğü gösteren kişilerin zorlanmalarını ortadan kaldırmaya yardım edici eğitsel ve iyileştirici eylemler de bulunmaktadır. Ruh sağlığı konusunda, ruhsal dengenin korunması için gerekli koruyucu önlemlerin alınması büyük önem taşır. Ruh sağlığı da tıpkı beden sağlığı gibi koşullara bağlı olarak (ağır hastalıklar, işsizlik, boşanma vb.) geçici ya da sürekli bozulabilir. Bununla beraber her insan bu tür baskılara karşı farklı dayanma gücüne sahiptir. Dolayısıyla her insanın zayıf ve güçlü yanlarının olduğunu, insanların ruh sağlığı yönünden tamamen sağlıklı ve sağlıksız olarak iki gruba ayrılamayacağını bilmemiz gerekir.

Ruh sağlığının korunması ve ruhsal hastalıkların iyileştirilmesi, hem kişilerin mutsuzluktan korunmalarına hem de toplumsal dengenin korunmasına yardım edecektir. Ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesinde yalnızca psikolog ve psikiyatristler sorumlu değildir.

Kuşkusuz anne, baba, eğitimci, doktor, bilim adamı, yazar gibi toplumu oluşturan bütün bireyler de ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesinden sorumludur.

(44)

22

Bölüm Soruları

1-Normal ve normal dışının ayırımını yapmak her zaman çok kolaydır. (D) (Y) 2.Problem davranışların oluşumunu çoğunlukla tek bir faktör etkiler. (D) (Y)

3.İnsanın ait olduğu topluma ayak uydurabilmesi için kendisi ve çevresiyle uyum içinde olması gerekmektedir. (D) (Y)

4-Toplumu oluşturan bütün bireyler de ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesinden çocuk gelişimcileri de sorumludur. (D) (Y)

5.Normal dışı davranışların en belirgin özelliği, gerçekle olan ilişkisindeki azalmadır. (D) (Y)

(45)

23 3.HAFTA : RUH SAĞLIĞI iLE iLGiLi TEORiLER

(46)

24

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

Bu derste, ruh sağlığı ile ilgili teoriler, psikanalitik yaklaşıma göre ruh sağlığı, davranışçı yaklaşıma göre ruh sağlığı ve varoluşçu yaklaşıma göre ruh sağlığı olarak ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.

(47)

25 Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1- Ruh sağlığı ile ilgili hangi teorileri biliyorsunuz?

2- Ruh sağlığı ile ilgili teorilerden hangisi sizce daha doğrudur?

(48)

26

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde

edileceği veya geliştirileceği Ruh sağlığı ile ilgili teoriler Ruh sağlığı ile ilgili teorileri

kavrar.

Ruh sağlığı ile ilgili teorilere örnekler verilir.

Anahtar Kavramlar İde-ego-süper ego

(49)

27 RUH SAĞLIĞI iLE iLGiLi TEORiLER

1. Psikanalitik Yaklaşıma Göre Ruh Sağlığı a. İd (Alt Benlik)

Freud’a göre, id, ruhsal aygıtın en eski parçasıdır ve kalıtımla geçen, doğuştan var olan, yapıda yerleşmiş bulunan her şeyi içerir. Bedenden kaynağını alan içgüdüsel dürtüler, ruhsal anlatımlarını ilk olarak alt benlikte bulurlar. Alt benlik, ruhsal yapının güç kaynağıdır. Tümden bilinç dışıdır ve bilinç dışı süreçlerdeki kurallar, daha doğrusu kuralsızlıklar geçerlidir. Dış dünyayla bağlantısı yoktur. Zaman ve yer kavramı tanımaz. Birbirine karşıt dürtü ve eğilimler yan yana bulunabilir.

b. Ego (Benlik)

Freud’a göre, gerçek dış dünyanın etkisi altında alt benliğin bir parçasının özel bir gelişme gösterdiğini, dış uyaranları algılayan ve aşırı uyaranlara karşı ruhsal yapıyı koruyan bir dış tabakadan, giderek özel bir yapı geliştiğini ve bu yapının alt benlik ile dış dünya arasında bir ara bulucu görevini yüklendiğini ileri sürmüştür. Benlik, ruhsal yapının düzenleyici, denge ve uyum sağlayıcı (homeostatik) parçasıdır. Egonun işlevleri şunlardır:

1. Dürtüsel gereksinimlerin içerden algılanması,

2. Dış dünyadaki koşulların ve durumların algılanması,

3. Bütünleme ve birleştirme yetisi ile dürtülerin birbirleriyle, üst benliğin istekleriyle düzenlenmesi ve çevresel koşullara uyabilecek bir niteliğe uydurulabilmesi,

(50)

28 4. Yürütme yetisiyle istemli davranışın eyleme geçirilmesi.

c. Süper Ego (Üst Benlik)

Bireyin uzun çocukluk yıllarında, benliğin bir parçası, giderek daha çok ana baba ve toplumsal değer yargılarını içeren özel bir yapı olarak ayrımlaşır. Çocukluğun ilk yılında çocuk yanlışla doğruyu, iyi ile kötüyü yalnız kendi dürtüsel doyumuna göre değerlendirir. Kendisini doyuran, rahatlatan şeyler iyi, kendisine acı veren şeyler kötüdür. İkinci yaştan başlayarak çocuk çevreden gelen iyi-kötü, doğru-yanlış değer yargılarını anlamaya başlar. Fakat bunlar henüz kendisinin benimsediği değerler olmaktan uzaktır. Ancak anne baba ya da başka önemli kişilerin neyi onayladıklarını, neyi beğendiklerini ayırt edebilir ve onaylanmayan bir davranış yapınca dışardan bir acı gelebileceğini (örneğin; sevginin azalması, azarlanma, belki dayak) sezebilmektedir. Giderek çocuk, başkalarının gözü önünde neyin yasaklandığını öğrenir ve bu yasağı başkalarının önünde yapınca korku ve utanç duygusu hisseder. Korku ve utanç duyguları, üst benliğin gelişiminde öncüdür.

Yargılayıcı sistem adını da verebileceğimiz üst benliğin insan yaşantısındaki belirtisi, suçluluk duygusudur. Birey, öğrendiği doğru-yanlış, iyi-kötü kavramlarını içselleştirerek kendi içinde bir yargılama ve ceza sistemi olarak kullanıp davranışlarını frenler. Yasak olan bir şey yapıldığında hissedilen suçluluk duygusunun yoğunluğu, üst benliğin gücünü yansıtır. Çok katı, özür ta- nımaz ve bağışlamaz bir üst benlik ya da gevşek bir üst benlik, egonun den- geyi sağlamasını zorlaştırır ki bu da ruhsal uyumsuzluklara neden olabilir.

Psikanalitik yaklaşıma göre, insan dünyaya gelirken idin doyumuna yönelik bir yaşam enerjisiyle dünyaya gelir. Bu enerjinin, oral, anal ve fallik dönemlerinde yeterli bir doyum düzeyine ulaşması gerekir. Bu doyum sayesinde, kişinin id, ego ve süper ego olarak adlandırılan biyolojik, psikolojik ve sosyal benliği arasında denge kurulur. Ruh sağlığı yerinde olan kişinin egosu, gerçeklik ilkesinden uzun süre uzaklaşmadan idin isteklerini uygun koşullar altında ve süper ego denetimini yadsımadan uzlaştırma yolları arar. Bu uzlaştırmayı sağlayıncaya kadar idi baskı altında tutacak savunma mekanizmaları kullanır. Savunma mekanizmalarının kısa süreli olması ve egoyu belirli ölçüde koruması hâlinde ruh sağlığına olumlu etkileri olmasına karşın, uzun süreli ve sık sık kullanımları hâlinde ruh sağlığını bozucu etkisi vardır.

(51)

29

İd ve süper ego arasındaki denge, savunma mekanizmalarının da katkısıyla korunamayacak duruma geldiğinde, egonun denetimi id ya da süper egoya geçer. Denetim ide geçtiğinde kişi, toplum değerlerini yadsıyarak sağlıksız bir uyum sağlama yolunu benimser; denetim süper egoya geçtiğinde ise gerçek dışı suçluluk ve günahkârlık duyguları ya da bunun tam tersi olan büyüklük sabuklamaları içine düşer.

2. Davranışçı Yaklaşıma Göre Ruh Sağlığı

Bu yaklaşıma göre, insan doğasında doğuştan getirilen birkaç refleks vardır. Bu refleksler çevre uyarıcılarıyla koşullanabilir durumdadır. Kişiye verilen pekiştirmeler doğru davranışı güçlendirici veya yanlış davranışları bastırıcı durumda ise ve çevrede doğru davranışları sergileyen örnekler görüyorsa ve doğru örneklerin taklit edilmesi pekiştiriliyorsa, bireyin uyumlu tepkiler göstermesi artar. Uygun davranışlar gösterme miktarı, genelleme ve ayırt etme olaylarıyla daha da genişler ve duruma daha uygun hâle gelir. Ruh sağlığının bozukluğu ise uyumlu tepkilerin tekrar edilme sayısının azalması kadar, olumlu tepkilerin tekrar edilme sayısının fazlalığı da olabilmektedir. Ayrıca uyumsuzluk, uyumlu tepkiler için uygun uyarıcıyı ayırt edememe ya da yetersiz pekiştirme sistemi nedeniyle uygun tepkiyi oluşturamama gibi nedenler yanında, yanlış örnekleri taklit ya da kaçma, kaçınmaya neden olan uyarıcıları aşırı genelleme sonucunda ortaya çıkmaktadır.

3. Varoluşçu Yaklaşıma Göre Ruh Sağlığı

Bu yaklaşıma göre insan bağımsız, eşsiz ve genelde iyi bir doğayla dünyaya gelir. Kendini kabul edebilme, kendi potansiyellerini gerçekleştirme, başkalarıyla yakın ilişki kurabilme ve yaşamı anlamlı bulma sağlıklılık işaretleridir. Bunların yokluğu ise sağlıksızlıktır. Temel gereksinimlerin karşılanması ve bağımsızlığının engellenmemesi kişiyi sağlıklı kılar. Kişinin kendi gerçek doğasını yadsır biçimde yaşaması, kendi davranışlarının sorumluluğunu taşımada ve benliğini yaşamada yetersiz olması sağlığın kaybına neden olur. Temel gereksinimlerinin doyumu yanında varoluşçu yaklaşımda kişinin acı çekerek de içgüdülerinden bağımsızlaşabileceği ve yaşamın gerçek anlamına erişebileceği görüşü kabul edilmektedir.

(52)

30

Uygulamalar

1- İd-ego ve süperego ile ilgili davranışların neler olduğunu değerlendiriniz.

2-Bir okulöncesi eğitim kurumunda ruh sağlığı ile ilgili teorilerin yansımalarını gözlemleyiniz.

(53)

31

Uygulama Soruları .

1-Ruh sağlığı ile ilgili teorilerin bilinmesinin ne avantajları vardır?

2- Freudun teorisinde id'in bskın olmasının sonuçları topluma nasıl yansımaktadır?

(54)

32 Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Psikanalitik Yaklaşıma Göre Ruh Sağlığı; İd (Alt Benlik), Ego (Benlik), Süper Ego (Üst Benlik) adı verilen 3 temel yapı davranışlar üzerinde etkili olur. Psikanalitik yaklaşıma göre, insan dünyaya gelirken idin doyumuna yönelik bir yaşam enerjisiyle dünyaya gelir. Bu enerjinin, oral, anal ve fallik dönemlerinde yeterli bir doyum düzeyine ulaşması gerekir. Bu doyum sayesinde, kişinin id, ego ve süper ego olarak adlandırılan biyolojik, psikolojik ve sosyal benliği arasında denge kurulur. Ruh sağlığı yerinde olan kişinin egosu, gerçeklik ilkesinden uzun süre uzaklaşmadan idin isteklerini uygun koşullar altında ve süper ego denetimini yadsımadan uzlaştırma yolları arar. Bu uzlaştırmayı sağlayıncaya kadar idi baskı altında tutacak savunma mekanizmaları kullanır. Savunma mekanizmalarının kısa süreli olması ve egoyu belirli ölçüde koruması hâlinde ruh sağlığına olumlu etkileri olmasına karşın, uzun süreli ve sık sık kullanımları hâlinde ruh sağlığını bozucu etkisi vardır. İd ve süper ego arasındaki denge, savunma mekanizmalarının da katkısıyla korunamayacak duruma geldiğinde, egonun denetimi id ya da süper egoya geçer. Denetim ide geçtiğinde kişi, toplum değerlerini yadsıyarak sağlıksız bir uyum sağlama yolunu benimser; denetim süper egoya geçtiğinde ise gerçek dışı suçluluk ve günahkârlık duyguları ya da bunun tam tersi olan büyüklük sabuklamaları içine düşer.

Davranışçı yaklaşıma göre, insan doğasında doğuştan getirilen birkaç refleks vardır. Bu refleksler çevre uyarıcılarıyla koşullanabilir durumdadır. Kişiye verilen pekiştirmeler doğru davranışı güçlendirici veya yanlış davranışları bastırıcı durumda ise ve çevrede doğru

(55)

33 davranışları sergileyen örnekler görüyorsa ve doğru örneklerin taklit edilmesi pekiştiriliyorsa, bireyin uyumlu tepkiler göstermesi artar. Uygun davranışlar gösterme miktarı, genelleme ve ayırt etme olaylarıyla daha da genişler ve duruma daha uygun hâle gelir. Ruh sağlığının bozukluğu ise uyumlu tepkilerin tekrar edilme sayısının azalması kadar, olumlu tepkilerin tekrar edilme sayısının fazlalığı da olabilmektedir. Ayrıca uyumsuzluk, uyumlu tepkiler için uygun uyarıcıyı ayırt edememe ya da yetersiz pekiştirme sistemi nedeniyle uygun tepkiyi oluşturamama gibi nedenler yanında, yanlış örnekleri taklit ya da kaçma, kaçınmaya neden olan uyarıcıları aşırı genelleme sonucunda ortaya çıkmaktadır.

Varoluşçu yaklaşıma göre insan bağımsız, eşsiz ve genelde iyi bir doğayla dünyaya gelir.

Kendini kabul edebilme, kendi potansiyellerini gerçekleştirme, başkalarıyla yakın ilişki kurabilme ve yaşamı anlamlı bulma sağlıklılık işaretleridir. Bunların yokluğu ise sağlıksızlıktır.

Temel gereksinimlerin karşılanması ve bağımsızlığının engellenmemesi kişiyi sağlıklı kılar.

Kişinin kendi gerçek doğasını yadsır biçimde yaşaması, kendi davranışlarının sorumluluğunu taşımada ve benliğini yaşamada yetersiz olması sağlığın kaybına neden olur. Temel gereksinimlerinin doyumu yanında varoluşçu yaklaşımda kişinin acı çekerek de içgüdülerinden bağımsızlaşabileceği ve yaşamın gerçek anlamına erişebileceği görüşü kabul edilmektedir.

(56)

34

Bölüm Soruları

1-Freud’a göre, id, ruhsal aygıtın en eski parçasıdır ve kalıtımla geçen, doğuştan var olan, yapıda yerleşmiş bulunan her şeyi içerir. (D) (Y)

2-Benlik, ruhsal yapının düzenleyici, denge ve uyum sağlayıcı (homeostatik) parçasıdır. (D) (Y)

3-Üçüncü yaştan başlayarak çocuk çevreden gelen iyi-kötü, doğru-yanlış değer yargılarını anlamaya başlar.

(D) (Y)

4- Varoluşçu yaklaşıma göre ruh sağlığının bozukluğu uyumlu tepkilerin tekrar edilme sayısının azalması kadar, olumlu tepkilerin tekrar edilme sayısının fazlalığı da olabilmektedir. (D) (Y)

5- Varoluşçu yaklaşıma göre insan bağımlı, ve genelde kötü bir doğayla dünyaya gelir. (D) (Y)

(57)

35

4.HAFTA : KiŞiLiK

Referanslar

Benzer Belgeler

cari kart girişi Anlatım Gösteri Soru-cevap Bilgisayarda Uygulama.. Projeksiyon

· 1.2 Madde veya karışımın tanımlanan ilgili kullanımları ve tavsiye edilmeyen kullanım biçimleri Daha başka önemli bilgi mevcut değildir.. · Madde/ Karışımın

Bu tanım, kutsal ve anti- kutsalı ayıran bir inanç ve ritüel dizgesi etrafında bir araya gelen topluluk fikrine yaslanır. Durkheim için, din toplumsal bir kollektif

[r]

Temel Kavramlar:Beden Eğitimi ve Oyun Öğretimi, Hareket Eğitimi, Hareket Yoluyla Eğitim, Oyun, Oyun Kuramları.. Geleneksel Çocuk Oyunları

Diğer kişilik özelliklerinden, aşırı onay ara- manın problemli telefon kullanımı ile (Elhai ve ark. 2016), heyecan aramanın ise aşırı cep telefonu kullanımı (Bragazzi ve

Bu doğrultuda ruhsal hastalığı olan bir bireye yaklaşım- da, bireyin kültürel alt yapısını göz önünde bulundurmanın, iyileşme sürecinde de kültürün olumlu

BU SAYININ YAYIN KOORDİNATÖRÜ BU SAYININ ÇEVİRİ DENETMENİ BU SAYININ TÜRKÇE DENETMENİ Uzm.Dr.Ülkü Akyol Uzm.. Üyesi İpek