• Sonuç bulunamadı

Kur'an'da Bi'set (Peygamber gönderme) ve gerekçeleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'an'da Bi'set (Peygamber gönderme) ve gerekçeleri"

Copied!
187
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

TEFSİR BİLİM DALI

KUR’AN’DA Bİ’SET (PEYGAMBER GÖNDERME)

VE GEREKÇELERİ

İsmail YILMAZ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. İsmet ERSÖZ

(2)

İÇİNDEKİLER ... I BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... III YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU... IV ÖNSÖZ ... V ÖZET ... VI SUMMARY...VII KISALTMALAR... VIII

GİRİŞ ... 1

A. Çalışmanın Konusu ve Önemi ... 1

B. Çalışmanın Amacı ... 2

C. Çalışmanın Kaynakları ve Metodu... 2

D. Bi’set’in Kelime Anlamı... 5

E. Bi’set’in Istılah Anlamı ... 6

F. Kur’an’da Bi’set Kelimesine Yüklenen Anlamlar ... 8

G. Resûl ve Nebî Terimleri... 13

H. Peygamberlikle İlgili Diğer Kelimeler... 17

I. BÖLÜM NÜBÜVVET MÜESSESESİ VE İNSANî UNSUR 1. İnanç ve Düşünce Açısından Bi’set ve Peygamberlik ... 21

1.1. Yahudilikte Bi’set ve Peygamberlik ... 25

1.2. Hristiyanlıkta Bi’set ve Peygamberlik ... 28

1.3. Mekke Müşrik Toplumunda Bi’set ve Peygamberlik... 31

1.4. İslâmiyet’te Bi’set ve Peygamberlik... 34

1.4.1. İslâmiyet’te Nübüvvet Müesesesi ve Önemi ... 34

1.4.2. İslâmiyet’te Peygamberlik ve Nitelikleri ... 39

1.4.3. Peygamberlerin Vasıfları ... 42

2. Kur’an’da İnsan Unsuru ve Peygambere Duyulan İhtiyaç ... 48

2.1. İnsanın İnanma İhtiyacı... 48

2.1.1. İnsan Unsuru ... 50

2.1.2. Fıtrat... 55

2.1.3. Îmân ... 59

2.2. İnsanın Eğitilme İhtiyacı... 63

2.2.1. Eğitim, Terbiye ve Karakter Eğitimi Kavramları ... 64

2.2.2. Kur’an’da İnsanın Karakter Özellikleri ... 69

2.2.3. Kur’an’da İnsan Merkezli Eğitim Metodları ... 77

2.2.3.1. Tebliğ ... 77

2.2.3.2. Davet ... 82

2.2.3.3. Beyan ... 87

2.2.3.4. Tezkiye... 90

2.2.3.5. Ta’lîm... 93

2.3. İnsanın Uyarılma İhtiyacı ... 94

2.3.1. İnzâr ... 95

(3)

1. Aklî Gerekçeler... 103

1.1. Kelamî Açıdan Bi’set ve Aklî Gerekçeler ... 103

1.2. Filozoflar Açısından Bi’set ve Aklî Gerekçeler... 108

2. Sosyal Gerekçeler ... 113

2.1. Toplumsal Yaşayış ve Toplumsal Değişim ... 114

2.2. Toplumsal Yaşayışın İlkeleri (Sünnetullah) ... 115

2.3. Tebliğe Karşı Direnç Unsurları... 123

2.3.1. Cahiliyye Düşüncesi ... 123

2.3.2. Atalar Kültürüne Bağlılık ... 126

2.3.3. İnkârcılar ve Tanrı Kralların Toplumu Saptırması ... 130

2.3.4. Toplumun Fesada Uğraması ... 137

3. Siyasi Gerekçeler ... 140

3.1. Yeryüzünün ‘Halifesi’ Olmak... 140

3.2. Siyasi Güç ve Siyasi Güce Dayalı Topluluklar... 142

3.2.1. Kavim-Kabîle... 145

3.2.2. Millet... 147

3.2.3. Ümmet... 149

3.3. Peygamberlere Karşı İnkarcı Tavırlar... 151

3.3.1. Hz. Nuh Örneği... 152 3.3.2. Hz. Mûsa Örneği... 154 3.3.3. Hz. İbrahim Örneği ... 158 3.3.4. Hz. Salih Örneği... 159 3.3.4. Hz. Muhammed Örneği ... 161 SONUÇ ... 165 KAYNAKÇA... 177 ÖZGEÇMİŞ ... 186

(4)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(5)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

İsmail YILMAZ tarafından hazırlanan “Kur’an’da Bi’set (Peygamber Gönderme) ve Gerekçeleri” başlıklı bu çalışma …./…/2009 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Ünvanı, Adı Soyadı: Başkan İmza:

Ünvanı, Adı Soyadı: Üye İmza:

(6)

Düşünce tarihi boyunca insanın Allah'la ve Allah’ın insanla kurduğu hukukî ilişki ve bunun beraberinde zuhur eden iletişim şekli her zaman merak konusu olmuştur. Yeryüzünün yaratıcısı ve yöneticisi, her şeyi yapabilen kudret sahibi varlık olarak Allah, insanlarda hem korku hem de merak uyandırmıştır. İnsanlar hem ondan çekinmişler hem de onun ne olduğunu kavrayabilmek için onunla iletişim kurma ihtiyacı duymuşlardır.

Yüce Allah insanlara sevgi ve merhametini göstermek adına kendilerine doğru yolu gösteren elçiler göndermiştir. Elçi seçip göndermeye bi’set denmektedir. Toplumlar için kendi içlerinden seçilen elçiler, üzerinde halis bir niyetle yürüdükleri zaman Allah’ın memnun kalacağı doğru yolda nasıl yürüneceğini net olarak ortaya koymuşlardır. Ne var ki insanlar her elçiye istenen düzeyde sadakat göstermediği gibi getirdikleri mesajları inkâr etmişler, değiştirmişler ye da zamanla unutup gitmişlerdir. Bütün bunlara rağmen Allah, tekrar tekrar elçiler görevlendirmiş, her şeye rağmen insanlığın elinden tutmuştur. Hz. Âdem’le başlayan bi’setin birden fazla tekerrür etmesinin sebebini sosyal siyasî, itikâdî vb. açılardan bir insan ve toplum problemi olarak ele almak maksadıyla ‘Kur’an’da Bi’set (peygamber gönderme) ve Gerekçeleri’ çalışması hazırlanmış oldu. Bu sayede Kur’an’ın temel konularından biri olarak nübüvvet ve risalet müessesesinin gerekliliğini bütünsel olarak bilimsel bir çerçevede ele alma fırsatı doğmuş oldu.

Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde bi’setle ilgili kavramsal çerçeve ve Kur’an’daki kullanımları tespit edildi. Birinci bölümde inanç ve düşünce açısından bi’set ve nübüvvet konusu ele alındıkta sonra insan faktörü ve insanın inanma, eğitilme, uyarılma, model ve rehberlik gibi sosyal ve manevî ihtiyaçları tespit edilmeye çalışıldı. İkinci bölümde ise teorik açıdan, sosyal ve siyasî açıdan bi’setin (peygamber göndermenin) gerekçeleri tahlil edildi.

Çalışma süresince yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Prof. Dr. İsmet ERSÖZ Bey’e ve diğer hocalarım Prof. Dr. Zekeriya GÜLER, Prof. Dr. Ali AKPINAR ve Doç. Dr. F. Ahmet POLAT Bey’e teşekkürlerimi sunarım.

(7)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı İsmail YILMAZ 064244011006 Ana Bilim

/ Bilim Dalı

Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı/ Tefsir Bilim Dalı

Ö

ğrencinin

Danışmanı Prof. Dr. İsmet ERSÖZ

Tezin Adı Kur’an’da Bi’set (Peygamber Gönderme) ve Gerekçeleri

ÖZET

Bu çalışma peygamber göndermenin Kur’an’da ifade edilen gerekçeleri hakkında yapılmıştır. Peygamberlik konusunu incelerken Kur’an’ın yanı sıra sosyolojik, psikolojik ve tarihi verilerden de yararlanılmıştır. Çünkü peygamberlik müessesesi insanlığın problemlerine çözüm getiren sosyal bir kurumdur.

Bu çalışma, giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde araştırmanın metodu ve temel kavramları açıklanmıştır. Birinci bölümde değişik inanç gruplarına göre peygamberlik kavramı açıklanmıştır. Ardından inanç ve eğitim alanında peygambere olan ihtiyaç ortaya konmuştur. İkinci bölümde ise peygamber göndermenin gerekçeleri teorik açıdan, sosyal açıdan ve siyasî açıdan incelenmiştir.

(8)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı İsmail YILMAZ 064244011006 Ana Bilim

/ Bilim Dalı

Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı/ Tefsir Bilim Dalı

Ö

ğrencinin

Danışmanı Prof. Dr. İsmet ERSÖZ

Tezin İngilizce Adı Bi’set (send of prophet) in the Qoran and Reasons

SUMMARY

The study was done about to send prophets reasons of expression in the Qoran. While investigeting the theme of prophecy was benefit of Qoran and sociological and phisicological and historical datas. Because institution of prophecy a social instution to bring solition problems of humunity.

The study consists of an introduction and two main parts. In the introduction was explained the method of research and main concepts. In the first part the institution of prophecy was explained according to different groups of belief. And then the human’s necessity to prophet about with belief and education was put forward. In the second part, the reasons of send prophet was explained about with theolegical and social and political.

Key words: Qoran, bi’set, send prophet.

(9)

KISALTMALAR

(as) Aleyhi’s-Selam. (c.c.) Celle celâlüh.

(sav) Sallallâhü aleyhi ve sellem. A.Ü. Ankara Üniversitesi. age. Adı geçen eser.

Ans. Ansiklopedi.

Bkz. Bakınız. bs. Baskı, Basım.

c. Cilt.

Dağ. Dağıtım.

DİB Diyanet İşleri Başkanlığı. DİA Diyanet İslam Ansiklopedisi

E.Ü.İ.F.D. Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. Ed. Editör.

h. Hicrî. haz. Hazırlayan.

İ.Ü.E.F. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. İFAV Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı. İSAV İslâmî İlimler Araştırma Vakfı.

kit. Kitabevi.

M.Ü.İ.F. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.

M.Ü.S.B.E. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. md. Maddesi.

Nşr. Neşriyat.

s. Sayfa.

S.B.A. Sosyal Bilimler Ansiklopedisi. thk. Tahkik.

tas. Tashih.

trc. Tercüme eden.

(10)

v.dğr. Ve diğerleri. yy. Yüzyıl.

y.y. Yayınevi/Yayın yeri yok. yay. Yayınevi / Yayınları.

(11)

GİRİŞ A. Çalışmanın Konusu ve Önemi

İnsan, kendi varlığının kaynağı olarak Allah’la, varlığımızın mekân temeli olan tabiat serüveninde daima iletişim halindedir. Bu iletişimin hem Allah merkezli hem de insan merkezli unsurları vardır. Allah; Rab, Melik ve İlahtır. İrade ve güç sahibi olarak yeryüzü ve içindekilerin mülkünü elinde tutandır. Yarattıklarını yöneten, nimetlendiren, onlara acıyan ve onlardan iradesine bağlılık bekleyendir. İnsan da ontolojik olarak sığınma, inanma, barınma ve rehberlik gibi değişik ihtiyaçlarıyla Allah’a yönelmek durumunda olan, son derece aciz bir varlıktır. Dolayısıyla yeryüzünde insan değer pusulasını yitirmiş inanmaya ve sığınmaya muhtaç bir varlık; Allah da kendisine sığınan herkese rahmet ve hidayet kapılarını sonuna kadar açan yegâne ilahtır. Bu ilke etrafında dengeli ve uyumlu bir varlık bilinci ortaya çıkmaktadır.

Bu inancının körelmemesi ve yeryüzünü Allah’ın iradesine uygun olarak şekillendirmesi için insanı her yönden kuşatacak bir bilgi ve bilgeye ihtiyaç vardır. gerek maddî ve gerekse manevî âleme açılan bilgi kaynaklarına ihtiyaç vardır. Bu kaynaklar; vahiy, akıl ve beş duyudur. Akıl ve beş duyu her insanda mevcuttur. Vahiy ise özel bir bilgi kaynağıdır. İnsanın aklıyla çözemediği toplumsal ve metafizik problemler ortaya çıktığında Allah kudret ve rahmetiyle gidişatı düzene sokmak için Kâinata müdahale etmektedir.

Ancak Allah-insan ilişkisi ontolojik olarak doğal yoldan sağlanamadığı için bu iletişim insanlar arasından seçilen ve ilâhî bir eğitim ve metotla yetiştirilen peygamberler vasıtasıyla gerçekleşmektedir. İnsanlar arasından ahlâken nitelikli birinin peygamber olarak seçilmesi ve insanlığın hidayetine vesile olmak üzere görevlendirilmesine Kur’an-ı Kerim’de ‘bi’set’ denmektedir. Çalışmamızın temel konusu bi’set ve bi’sete sebep teşkil edebilecek gerekçeler olacaktır. Gerekçelerin ortaya konmasıyla insanların temel sorunları, sosyal problemler, inanç boşluğu, eğitim ve rehberlik ihtiyaçları ve bunların ilâhî mesajlarla bir ahenk ve düzene sokulması açısından nübüvvet müessesesinin anlamı ve önemi ortaya çıkmış olacaktır.

(12)

Bu gün yeryüzünde değişikliğe uğramamış vahiy bilgisine dayanarak dünya ve âhiret dengesinden, hayatın sonunda karşılaşacağımız sorgu-sualden bahseden tek din İslâmdır. Yaşadıklarımızın özenle takip edilip kaydedildiği ve bunlarla ilgili mutlaka bir sorgulama yaşayacağımız aşikârdır. Böyle bir inanç ve düşünceye sahip olarak hayatı anlamlı kılmak her bireyin temel sorunudur. Yeryüzünde adalete dayalı bir düzen içinde hatını sürdürmek her bireyin hakkıdır. Hukuk ve adaletin gerçek anlamda sağlanması ise beşeri birikimle değil, ancak ilâhî bilgi ve eğitimle sağlanabilir. Bu bilgi ve eğitimi insanlığa sunacak olan peygamberlerin kimliği, kişiliği ve gönderiliş gayesini anlamak sonsuz bir mutluluğa atılan ilk adım olacaktır.

B. Çalışmanın Amacı

Bu çalışmada gözetilen amaç, yaşanan düşünce ve inanç problemleri içinde insanları sahipsiz bırakmamak, onlara, doğru bilgiyle hareket ederek insanları dünya ve âhirette mutlu kılmayı gaye edinen gerçek modelleri sunabilmektir. Bu kıymetli modellerin insanlığa yol gösterirken ortaya koyduğu eğitim ve rehberlik uygulamalarından hareketle günümüzün yeni problemlerine karşı nasıl bir tavır ve yöntem geliştirilebileceği sorusunun cevabını aramaktır. Buradan elde edilebilecek ilâhî ve gerçekçi bir çözüm modern dünyanın inanç ve fikir kargaşasını ortadan kaldıracak ve insanlara yaşanabilir bir dünya ve yaşanabilir bir hayat tarzı sunacaktır. Bu sayede insanlar barış, adalet ve huzur içerisinde yaşam sürdürebilirler. Çalışmamızın amacı da bunu gerçekleştirecek ilâhi prensipleri günüz insanına sunabilmektir.

C. Çalışmanın Kaynakları ve Metodu

Bi’set, Kur’anî bir kavram olması hasebiyle Kur’an-ı kerim bu çalışmanın temel kaynağı olacaktır.

Bi’set kelimesinin kök anlamı ve terimsel anlamlarının açıklanması aşamasında İsmail b. Hammad el-Cevheri’nin es-Sıhah Tacü’l-Lüğa ve Sıhahu’l-Arabiyye adlı eserinden, İbn Manzur’un Lisanü’l-Arab adlı eserinden, Rağıb el-İsfahani’nin Mu’cemu Müfredati’l-Elfazi’l-Kur’an adlı eserinden Ahmed b. Faris’in Mu'cemu Mekâyisi'l-Lüğa adlı eserinden, Zemahşeri’nin, Esasu’l-Belağa adlı eserinden, Fîruzabadî’nin, Kamûsu’l-Muhît adlı eserinden İbrahim Enis’in

(13)

el-Mu’cemu’l-Vasît adlı eserinden, Seyyid Şerif Cürcânî’nin et-Ta’rifat adlı eserinden, Muhammed Ali b. Ali b. Muhammed et-Tehanevi el-Hanefî, Isdılahâti’l-Funûn adlı eserinden istifade edilecektir.

Bi’set kelimesini Kur’anî bir kavram olarak incelerken İbn Kesir’in Tefsîru’l-Kur’ani’l-Azîm’i, Fahruddin er-Râzî’nin Tefsir-i Kebir’i, Zemahşerî’nin Keşşâf’ı, Kurtubî’nin el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an, Şihabuddin Mahmud, el-Alûsî’nin Ruhu'l Maâni fi Tefsiri'i-Kur'ani’l-Azim adlı tefsiri, Elmalıl Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili tefsiri, Süleyman Ateş’in Yüce Kur'ân'ın Çağdaş Tefsiri, Seyyid Kutub’un Fî Zilali’l-Kur’an, Mevdudî’nin Tefhîmu’l-Kur’an, Vehbe Zuhayli’nin, et-Tefsirü’l-Münir, Reşit Rıza’nın Tefsîru’l-Menar’ı, Emin el-Hulî’nin Kur'an Tefsirinde Yeni Bir Metod çalışmasından ve Muhammed Esed’in Kur’an Mesajı adlı eserlerinden yararlanılmıştır. Ayrıca Yusuf Şevki Yavuz’un Kur'an-ı Kerim'de Tefekkür ve Tartışma Metodu, İbn Kuteybe’nin, Te'vîl-u Muşkili'l Kur’an, İzzet Derveze’nin, Kur'anu'l-Mecid’i, M. Bakır Sadr’ın Kur'an Okulu, Muhammed Behiy’in İnanç ve Amelde Kur'anî Kavramlar vb. Kur’an çalışmaları etüd edilecektir.

Bi’set ve peygamberlik inancı konusunda İbn Haldun’un Mukaddime’si, Reşit Rıza’nın Tefsîru’l-Menar’ı ve el-Vahyü’l-Muhammedî adlı eseri, Kitab-ı Mukaddes, Cevad Ali’nin Târîhu’l-Arab Gable’l-İslâm’ı, Muhammed bin Cerir et-Taberî’nin Câmiu'l-Beyan’ı, Kurtubî’nin el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur'an’ı, Maturidi’nin Küâbu't-Tevhîd’i ve er-Risale fi’l-Akaid’i, Cüveynî’nin Kitabü’l-İrşad’ı, Şah Veliyullah Dihlevî’nin Hüccetullahi'l-baliğa’sı, M. Ali es-Sâbûnî’nin en-Nübüvvetü ve’l-Enbiya’sı, Abdullah Aydemir’in İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler adlı çalışması, İbn Hişam’ın Es-Sîretü’n-Nebeviyyesi, İmam-ı azam’ın Fıkh-ı Ekber’i, Seyyid Şerif Cürcanî’nin et-Ta’rifat’ı, İmam Gazzâlî’nin el-İktisat’ı ve buna muadil diğer kaynaklara müracat edilecektir.

İnsanın yaradılışı, genel özellikleri ve eğitimi ile ilgili olarak, Âyetullah Abdullah Cevadi, Âmulî’nin Akîde min Hilali’l-Fıtra fi’l-Kur’an, Yusuf el-Karadavî’nin Tevhidin Hakîkatleri, Feriha Baymur’un Genel Psikoloji, Abdurrahman Kasapoğlu’nun Kur’an’da Îman Psikolojisi Sadık Kılıç’ın, Fıtratın Dirilişi, Cavit Binbaşıoğlu’nun, Genel Öğretim Bilgisi, Ahmet, Koç’un, Kur’ân’da İnsan Ve Hz. Muhammed, Halis Albayrak’ın Kur’an’da İnsan-Gayb İlişkisi, Muhammed Kutub’un

(14)

İnsan Psikolojisi Üzerine Etüdler, Hüseyin Peker’in, Din Psikolojisi Mûsa Kazım Gülçür’ün Kur’an’da Karakter Eğitimi, Bayraktar Bayraklı’nın, İslâm’da Eğitim, Takiyettin, Mengüşoğlu’nun Felsefî Antropoloji adlı eserleri ve diğer kaynaklar incelenecektir.

Bi’set’in gerekçeleri ile ilgili mülahazalar bölümünde öncelik konunun aklî yönüne verilmiş, bununla ilgili, el-Kindî, el-Farabî, İbn Sîna, İmam Maturidî ve İmam Eş’arî’nin, İmam-ı Azam’ın ve Fahrettin Râzî’nin görüşlerine yer verilmiştir. Sosyal ve siyasî gerekçeleri işlerken ağırlıklı olarak tefsir kaynaklarından yararlanışmış, bu arada ilgili bölümlerde İbnü’l-Esir’in, el-Kâmil Fi’t-Tarih, Taberî’nin Târîh-i Taberî gibi tarih kaynaklarına da müracat edilecektir.

Çalışma, giriş bölümü ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde konunun hazırlık safhası ve kaynakları hakkında bilgi verilecek ve devamında bi’set kelimesi ve onunla yakın anlamlı kavramlar açıklanacaktır. Bu bölümün çalışması yapılırken klasik ve modern Arapça sözlüklerden istifade edilecektir.

Birinci bölümde bi’set ve peygamberlik anlayışının teorik ve inanç boyutunu farklı din ve düşünceler açısından ortaya konmaya çalışılacaktır. Hristiyanlık, Yahudilik ve İslam dininin yanı sıra müşrik toplumun peygamberliği algılayış biçimi net olarak ortaya konacaktır. Daha sonra Kur’an’a göre insan mefhumunu fıtrî ve duygusal yönüyle incelenecektir. İnsanın temel ihtiyaçlarından hareketle inanma, sığınma, eğitilme, yönlendirme ve organizasyona katılma gibi çeşitli ihtiyaçları tepsi edilerek bunların organizeli ve dengeli bir şekilde sağlanabilmesi için peygamber kavramının nedenli önemli olduğunu vurgulamaya çalışılacaktır. Daha sonra Kur’an’ın peygamberler vasıtasıyla ortaya koyduğu tebliğ, eğitim ve irşat metodları hakkında bilgi verilecektir.

İkinci bölümde kelamcılar ve filozofların görüşlerine başvurularak aklın selameti, toplumların barış ve huzur içerisinde yaşayabilmesi için nübüvvet müessesesine nasıl ihtiyaç duydukları teorik olarak ortaya konulacaktır. Tarihi tecrübeye göz atarak peygamber göndermenin gerekçelerinin somut olarak nasıl ortaya çıktığı sosyal ve siyasî açıdan ele alınacaktır. İnkârcıların ve zulme odaklanmış tanrı kralların esaretinden insanlığı kurtarıp ona gerçek değerini ve hedefini öğreten peygamberlerin cahil ve inkârcı toplumlarla nasıl mücadele ettiği ortaya konulacaktır.

(15)

Bu çalışmalar neticesinde insanlığın kurtuluşu için tevhid inancının ve bununla insanlığa hidayet yolunu gösteren peygamberlerin anlamı, varlık sebebi bilimsel bir çerçevede ele alınarak daha anlaşılır hale getirilmiş olacaktır.

Kur’anın temel konularından biri olarak nübüvvet yani peygamberlik müessesesi kavramsal açıdan bi’set’e dayanmaktadır. Nübüvvet konusuna geçmeden önce bi’set’ kelimesini kelime anlamı ve terimsel açıdan ortaya koymaya çalışacağız. Nitelikleri bakımından nebî ve rasûl kelimelerine temas edeceğiz. Daha sonra da Kur’an merkezli bir bakış açısından hareketle ‘risalet’ ve ‘nübüvvet’ konusunu ortaya koymaya çalışacağız.

D. Bi’set’in Kelime Anlamı

Bi’set (ﺔﺜﻌﺑ ) ve Ba’s (ﺚﻌﺑ) masdarları köken itibariyle b-a-s ( ث ع ب) fiilinden türemiştir. Ba’s temelde iki anlama gelmektedir. Birincisi, ‘göndermek veya görevlendirmek’, ikincisi ise ‘harekete geçirmek’tir.1

Ba's kelimesi, ilgili olduğu şeye bağlı olarak, “göndermek, sevk etmek, yöneltmek, diriltmek, tahrik etmek, ihya etmek, ortaya çıkarmak, uyarmak” gibi değişik anlamlar kazanmaktadır.2

Ba’s kelimesinden ‘beşerî ba’s ve ilahî ba’s olarak iki anlam grubu oluşmuştur. Buna göe Beşerî ba's, deveyi sürmek, insanı bir iş için göndermek gibi manalara gelir. İlahî ba's da kendi içinde ikiye ayrılmaktadır. Birincisi; şahısları, cinsleri ve türleri yoktan var etmektir. Buna kimsenin gücü yetmeyip yüce yaratıcıya mahsustur. İkincisi; ölüleri diriltmektir. 3

Kelimenin aslı, göndermek, yani bir şeyi harekete geçirip yönlendirmektir, “gönderdim, o da gitti” demektir.4 Gönderme anlamı bir askerî birliği veya orduyu

düşman üzerine sefere göndermek anlamında da kullanılmıştır.5 Ayrıca beli bir

1 İbn Manzur, Ebu’l-Fadl Muhammed b. Mükerrem, Lisanü’l-Arab, Dâru Sadr, Beyrut, II, 116. 2 bkz. Carullah Ebi’l-Kasım Mahud b. Ömer ez-Zemahşeri, Esasu’l-Belağa, Beyrut, 1975, 44; Ahmed

b. Faris, Mu'cemu Mekâyisi'l-Lüğa, (thk. Abdüsselam Muhammed Harun), Beyrut, ts. , 262. Rağıb Rağıb el-İsfahani, Mu’cemu Müfredati’l-Elfazi’l-Kur’an, Daru’l-Kâtibi’l-Arabî, Kahire, 1973, 50; İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, 116; İsmail b. Hammad el-Cevheri, es-Sıhah Tacü’l-Lüğa ve Sıhahu’l-Arabiyye, Mısır 1956, I, 273; Fîruzabadî, Muhammed b. Yakub eş-Şirâzî, Kamûsu’l-Muhît, Mektebet’ün-Nûri, Dımeşk, I, 163.

3 Rağıb el-İsfahani, Müfredat, 50. 4 Rağıb el-İsfahani, Müfredat, 50. 5 Fîruzabadî, Kamûsu’l-Muhît, 163.

(16)

görevi belli vakitte yapmak üzere –siyasî veya eğitim amaçlı- heyet göndermek anlamında kullanılmaktadır.6

Ba’s kelimesinin, ‘harekete geçirmek’le ilgili, deveyi çöktüğü yerden kaldırıp harekete geçirme anlamı da vardır.7

Ba’s kelimesinin diriltmekle ilgili, Yüce Allah’ın kıyamet koptuktan sonra tüm insanlığı diriltmesi( ﺐﺗﻮﻤﻟا ﺪﻌﺑ ﺚﻌﺑ )8 anlamı yaygındır.9

Ba’s kelimesinin ‘ortya çıkarmak’la ilgili kitap neşretmek, piyasaya sürmek anlamı günümüz dilinde kullanılmaktadır.10

Kur’an-ı Kerîm’de ba’s kelimesinin yukarıdaki anlamlarda veya bunlara yakın anlamlarda birçok kullanımı vardır. Altmış bir ayrı kullanımda ba’s kelimesinin değişik varyantlarda kullanıldığını görmek mümkündür. Kullanımlardan ziyade çalışmanın amacına uygun olarak ba’s kelimesinin hangi anlamlarda kullanıldığını görmek daha faydalı olacaktır. Bi’set kelimesinin kavramsal çerçevesini oluşturdukan sonra Kur’an’da hangi anlamlarda kullanıldığını müstakil bir başlık altında tahlil edilecektir.

E. Bi’set’in Istılah Anlamı

Bi’set kelimesinin Kur’an literatüründe çokça kullanıldığı anlamlarından biri de Yüce Allah’ın insanlar arasından bir kişiyi, diğerlerine mesajlarını aktarıp öğretmek maksadıyla seçip görevlendirmesi demektir. Diğer bir deyişle insanları ıslah edip doğru yola ulaştıracak görevi yüklenmek ve bunu başarabilmek için Allah’ın vahiy desteğini almayı ifade eder: “De ki; Allah’a, bize indirilen kitaba; İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilen ilahi mesajlara; Mûsa’ya, İsa’ya ve diğer peygamberlere Rabbleri tarafından verilenlere inandık; onlar arasında ayırım yapmayız, biz O'na teslim olduk.”11 “Resûlleri onlara açık seçik mesajlar getirdi…”12 şeklindeki âyetler peygamberlerin bizzat Allah’ın kontrol

6 İbrahim Mustafa v.dğr. , el-Mu’cemu’l-Vasît, el-Mektebetü’l-İlmiyye, Tahran, ts. , 62. 7 el-Cevheri, es-Sıhah Tacü’l-Lüğa ve Sıhahu’l-Arabiyye, Mısır 1956, I, 273.

8 Bakara, 2/56.

9 İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, 116; el-Cevheri, age., 273; Fîruzabadî, Kamûsu’l-Muhît, 163. 10 İbrahim Mustafa v.dğr. , el-Mu’cemu’l-Vasît, 62.

11 Al-i İmran, 3/84. 12 Mü’min, 40/22.

(17)

ve desteğiyle insanların karşısına çıkarıldıklarını ifade etmektedir. Buna göre bi’set, terim olarak Allah’ın insanlar arasından seçtiği kişiyi risâletle görevlendirmesi demektir. 13

Bi’set Allah’ın insan ve cin topluluğunu hak yola davet etmesi için yine insanlardan birini görevlendirmesidir. Bi’setin delaleti de ancak insanları hak yola çağırmak ve mucize göstermekle olur. Bi’setin alametinin “gaybî bilgilere sahip olmak ve melekleri görmek” olduğu da ifade edilmiştir.14

Bi’set sebebi, gelişimi ve hedefleri itibariyle Kur’an-ı Kerimde şu şekilde ortaya konmaktadır: “İnsanlar tek bir ümmet idi. Allah, peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi. İnsanların anlaşmazlığa düştükleri konularda aralarında hüküm vermek için peygamberler ile birlikte hakk içerikli kitap indirdi. Ancak kitap verilenler, kendilerine açık deliller geldikten sonra karşılıklı ihtirasları yüzünden bu kitap hakkında anlaşmazlığa düştüler. Bu arada Allah'ın izni ile mü'minleri, kâfirlerin üzerinde anlaşmazlığa düştükleri gerçeğe iletti. Zaten Allah, dilediği kimseleri doğru yola iletir.” 15 “Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab’ı, hikmeti ve daha önce bilmediğiniz birçok şeyi öğreten bir peygamber gönderdik.” 16

Peygamberler getirdikleri ilahî düsturlar toplum tarafından kurulu düzeni bozacak, geleneklerle alakası olmayan köksüz, şair veya büyücü saçması yeni hurafeler olarak görmüşlerdir. Oysa yukarıdaki âyette ifade edildiği şekliyle peygamberler köklü bir geleneğin temsilcisi olarak insanları gerçek kurtuluşa çağırmaktaydılar. Seyyid Kutub’a göre bu âyette müslümanlara, ataları Hz. İbrahim'in duasının 17 dolaysız ve eksiksiz biçimde Allah tarafından kabul edilişi anlamına geldiği hatırlatılmaktadır. Ayrıca Hz. İbrahim'in duası ile Hz. Peygamber dönemindeki dinî hareket arasında kurulan ilişki çok derin anlamlar içermektedir. Bununla müslümanlara varoluşlarının ve hareketlerinin sonradan ortaya çıkma bir

13 el-Kefevi, Eyyub b. Mûsa el-Hüseyni Ebü'l-Beka, Külliyat-u Ebi'l-Beka (thk. Muhammed Mısrî,

Adnan Derviş), Müessesetü'r-Risâle, Beyrut 1993, (2. bas.), 99.

14 Muhammed Ali b. Ali b. Muhammed et-Tanevî el-Hanefî, Keşşâfu Isdılahâti’l-Funûn,

Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2006, 151.

15 Bakara, 2/213. 16 Bakara, 2/151. 17 Bakara, 2/129.

(18)

şey olmadığı, tersine eskiye dayalı ve köklü bir olay olduğu hatırlatılmak istenmektedir.18

Kaldı ki, peygamber göndermekle Allah insanlara acıdığını ve onlara bir çıkış yolu gösterdiğini ifade etmektedir: “Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğeten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.”19

Bi’set ve nübüvvet kavramları anlam itibariyle birbirlerine oldukça yakındır. Ancak aralarında silsile içinde bir anlam bağı mevcuttur. Buna göre peygamber seçilen kişi önce vahiy almaktadır. Bu aşamada nübüvvetle görevlendirilmektedir. Bunları bi’set takip eder. Bununla da peygamber olduğu anlaşılır. Son olarak risâlet görevi verilerek insanlara ilahi emir ve yasakları bildirmesi, kendi nizamını ortaya koyması istenir.20

F. Kur’an’da Bi’set Kelimesine Yüklenen Anlamlar

Kur’an-ı Kerimde baase fiili çeşitli varyantlarda, 21 tanesi medenî, 43 tanesi mekkî olmak üzere toplam 64. âyette geçmektedir. Baase fiilinden masdar olan bi’set kelimesinin birden çok anlamda kullanıldığı yukarıda ifade edilmişti. Şimdi Kur’an âyetlerinde bi’set kelimesine yüklenen değişik anlamlara göz atalım.

Maide Suresinde görev vererek bir canlıyı bir yere “gönderme” anlamında kullanılmıştır. ﺎًﺑاَﺮُﻏ ُﻪّٰﻠﻟا َﺚَﻌَﺒَﻓ yani “derken Allah bir karga gönderdi” ibaresinde Alah bir kargayı göndermişti Kâbile, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek üzere görevlendirmştir. 21 A’raf Suresinde de ْﻢِﻬْﻴَﻠَﻋ ﱠﻦَﺜَﻌْﺒَﻴَﻟ َﻚﱡﺑَر َنﱠذَﺎَﺗ ْذِاَو “Hani Rabbin, onlara… göndereceğini bildirmişti.”22 derken gönderme anlamında kullanılmıştır. Baase fiilinin “görevlendirme/tayin etme” anlamında kullanıldığı yerler de vardır. Firavun’un Hz. Musa’ya karşı bütün büyücüleri toplamak için şehirlere toplayıcı adamlar göndermesini anlatan âyette َﻦﻳﺮِﺷﺎَﺣ ِﻦِﺋاَﺪَﻤْﻟا ﻰِﻓ ْﺚَﻌْﺑاَو “(Dediler ki), .. Şehirlere

18 Kutub, age. I, 480. 19 Al-i İmran, 3/164.

20 Yavuz, Salih Sabri, İslâm Düşüncesinde Nübüvvet, İnsan yay. İst. ts. , 15. 21 Maide, 5/31.

(19)

de toplayıcı adamlar gönder.”23 ifadesi yer almaktadır. Bi’set fiiliyle ilgili diğer bir kuşlanımda karı koca arasındaki anlaşmazlıkta tarafları anlaşmayasevkedecek kişi

görevlendirmek/tayin etmek anlamında kullanılmıştır: ﺎَﻬِﻠْهَا ْﻦِﻣ ﺎًﻤَﻜَﺣَو ﻪِﻠْهَا ْﻦِﻣ ﺎًﻤَﻜَﺣ اﻮُﺜَﻌْﺑﺎَﻓ “erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin.”24

Diğer bir örnek de Bakara Suresinde yer alan “hükümdar seçip

görevlendirme” anlamındaki kullanımdır: ﺎًﻜِﻠَﻣ َتﻮُﻟﺎَﻃ ْﻢُﻜَﻟ َﺚَﻌَﺑ ْﺪَﻗ َﻪّٰﻠﻟا ﱠنِا ْﻢُﻬﱡﻴِﺒَﻧ ْﻢُﻬَﻟ َلﺎَﻗَو “Peygamberleri onlara, “Allah, size Tâlût’u hükümdar olarak gönderdi” dedi…”25 Yine aynı surede İsrailoğullarının, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi…26 ifadesi de geçmektedir.

Baase fiilinin cezalandıracak kullar “gönderip musallat etme” anlamında kullanıldığı da olmuştur. İsra Suresinde yer alan اﻮُﺳﺎَﺠَﻓ ٍﺪﻳﺪَﺷ ٍسْﺎَﺑ ﻰﻟوُا ﺎَﻨَﻟ اًدﺎَﺒِﻋ ْﻢُﻜْﻴَﻠَﻋ ﺎَﻨْﺜَﻌَﺑ ِرﺎَﻳﱢﺪﻟا َلﺎَﻠِﺧ“…(sizi cezalandırmak için) üzerinize, pek güçlü olan birtakım kullarımızı gönderdik…” 27 şeklindeki bölüm buna örnek teşkil etmektedir.

Baase fiiliyle ilgili dikkat çeken diğer bir örnek de “Temsilci seçip gönderme anlamındaki kullanımdır. ﺎًﺒﻴﻘَﻧ َﺮَﺸَﻋ ْﻰَﻨْﺛا ُﻢُﻬْﻨِﻣ ﺎَﻨْﺜَﻌَﺑَو َﻞٔﻳاَﺮْﺳِا ﻰﻨَﺑ َقﺎَﺜﻴﻣ ُﻪّٰﻠﻟا َﺬَﺧَا ْﺪَﻘَﻟَو “Andolsun,

Allah (cc) İsrailoğullarından söz almıştı da onlardan on iki temsilci -başkan- seçmiştik.”28

Buraya kadar ki örneklerde bir kimsenin her hangi bir konuda görevlendirilmesi veya temsilci olarak seçilmesi anlamı öne çıkmaktadır. Buradan anlaşılan bi’set kelimesinin genel anlamdaki çağrışımı bir işin takibi ve uygulanması için birini görevlendirip göndermektir. Bundan sonraki birkaç örnekte de çalışmamızın asıl muhtevasına takabul eden peygamber olarak görevlendirme, elçilik, ulaştırma anlamları incelenecektir.

Biset kelimesi terimsel anlamı itibariyle Yüce Allah’ın ilâhî mesajlarını insanlara ulaştırarak açıklanması, öğretilmesi ve beraberce uygulanması hususnda görevlendirip göndermesi demekti. Bi’setin Kur’an-ı Kerim’deki kullanımlarda bu anlamını direk olarak karşılayan on beş kadar örnek yer almaktadır.

23 Şuara, 26/36. 24 Nisa, 4/35. 25 Bakara, 2/247. 26Bakara, 2/246. 27 İsra, 17/5. 28 Maide, 5/12.

(20)

Bakara Suresinde bi’set yani peygamber göndermenin temel gerekçesi açıklanmaktadır. Buna göre Allah (cc) insanların ayrılığa düştükleri konularda hükümler vermek üzere müjdeciler ve uyarıcılar olarak kendi elçilerini göndermiştir: َﻦﻳرِﺬْﻨُﻣَو َﻦﻳﺮﱢﺸَﺒُﻣ َﻦّﻴِﺒﱠﻨﻟا ُﻪّٰﻠﻟا َﺚَﻌَﺒَﻓ ًةَﺪِﺣاَو ًﺔﱠﻣُا ُسﺎﱠﻨﻟا َنﺎَآ “İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi…”29

Zira Hz. İbrahim’in duası da bu yöndeydi: َﻚِﺗﺎَﻳٰا ْﻢِﻬْﻴَﻠَﻋ اﻮُﻠْﺘَﻳ ْﻢُﻬْﻨِﻣ ﺎًﻟﻮُﺳَر ْﻢِﻬﻴﻓ ْﺚَﻌْﺑاَو ﺎَﻨﱠﺑَر َﺔَﻤْﻜِﺤْﻟاَو َبﺎَﺘِﻜْﻟا ُﻢُﻬُﻤﱢﻠَﻌُﻳَو “Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin.”30 Bununla onlara lütufta bulunmuştur: ﺎًﻟﻮُﺳَر ْﻢِﻬﻴﻓ َﺚَﻌَﺑ ْذِا َﻦﻴﻨِﻣْﺆُﻤْﻟا ﻰَﻠَﻋ ُﻪّٰﻠﻟا ﱠﻦَﻣ ْﺪَﻘَﻟ “Andolsun, Allah, mü’minlere peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur.”31 İnsanlara peygamber gönderme lütfu o kadar gerçekçi ve doğal bir konudur ki, Yüce Allah, اًﺮﻳﺬَﻧ ٍﺔَﻳْﺮَﻗ ﱢﻞُآ ﻰﻓ ﺎَﻨْﺜَﻌَﺒَﻟ ﺎَﻨْﺌِﺷ ْﻮَﻟَو “şayet dileseydik elbette her köye bir uyarıcı (peygamber) gönderirdik.”32 buyurmuştur.

Bu kullanımlar dışında peygamberlerin “şahit” olarak gönderildiğini ifade eden bi’set âyetleri de vardır. Yüce Allah insanların peygamberlere karşı verdikleri tepkileri tescillemek adına peygamberleri şahit olarak göndermiştir. ﱢﻞُآ ْﻦِﻣ ُﺚَﻌْﺒَﻧ َمْﻮَﻳَو اًﺪﻴﻬَﺷ ٍﺔﱠﻣُا “Kıyamet günü her ümmetten bir şahit göndereceğiz…”33 Kıyamet gününün kalpleri ürperten dehşetli ortamında her ümmetten bir şahidin bulunacağını hatırlatırken Hz. Peygambere şöyle hitap etmektedir: ْﻦِﻣ ْﻢِﻬْﻴَﻠَﻋ اًﺪﻴﻬَﺷ ٍﺔﱠﻣُا ﱢﻞُآ ﻰﻓ ُﺚَﻌْﺒَﻧ َمْﻮَﻳَو ِءﺎَﻟُﺆٰه ﻰٰﻠَﻋ اًﺪﻴﻬَﺷ َﻚِﺑ ﺎَﻨْﺌِﺟَو ْﻢِﻬِﺴُﻔْﻧَا “(Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün.34

Peygamber gönderme anlamda kullanılan diğer âyetler de vardır.35

Bi’set kelimesi zımnen nübüvvetin hedeflerinden olan “îman ve hidayetle

diriltmek” anlamında da kullanılmıştır: ُﻪّٰﻠﻟا ُﻢُﻬُﺜَﻌْﺒَﻳ ﻰٰﺗْﻮَﻤْﻟاَو “(Kalben) ölüleri ise

(yalnızca) Allah diriltir...”36 29 Bakara, 2/213. 30 Bakara, 2/129. 31 Âl-i İmran, 3/164. 32 Furkan, 25/51. 33 Nahl,16/84. 34 Nahl, 16/89.

35 Furkan, 25/41-42; Cum’a, 62/2; A’raf, 7/103; Yunus, 10/74; Yunus, 10/75; Nahl, 16/36, İsra,

17/15; Kasas,28/59; Mü’min, 40/34. İsra, 17/94.

(21)

Bi’set kelimesinin müstakil anlamlarda kullanımı da söz konusudur. Bunlardan “makama yükseltmek/nimete ulaştırmak” anlamındaki örnekte Hz. Peygamber’in ‘makam-ı mahmûd’a ulaştırılması bi’set kelimesi kullanılarak ْنَا ﻰٰﺴَﻋ اًدﻮُﻤْﺤَﻣ ﺎًﻣﺎَﻘَﻣ َﻚﱡﺑَر َﻚَﺜَﻌْﺒَﻳ ”37 şeklinde ifade edilmiştir.

Müstakil anlamda kullanımlardan biri de En’am Suresinde geçen “uykudan

uyandırmak” manasıdır. Buna göre ِﻪﻴﻓ ْﻢُﻜُﺜَﻌْﺒَﻳ ﱠﻢُﺛ ِرﺎَﻬﱠﻨﻟﺎِﺑ ْﻢُﺘْﺣَﺮَﺟ ﺎَﻣ ُﻢَﻠْﻌَﻳَو ِﻞْﻴﱠﻟﺎِﺑ ْﻢُﻜﻴّٰﻓَﻮَﺘَﻳ ىﺬﱠﻟا َﻮُهَو

ﻰﻤَﺴُﻣ ٌﻞَﺟَا ﻰٰﻀْﻘُﻴِﻟ “O, geceleyin sizi ölü gibi kendinizden geçirip alan (uyutan) ve gündüzün kazandıklarınızı bilen, sonra da belirlenmiş eceliniz tamamlanıncaya kadar gündüzleri sizi tekrar diriltendir (uyandırandır)...”38 ve Kehf Suresinde ْﻢُهﺎَﻨْﺜَﻌَﺑ ﱠﻢُﺛ “Sonra onları uyandırdık”39 anlamında örnekler yer almaktadır.

Bi’set kelimesi “ileri atılmak/harekete geçmek” anlamında da kullanılmıştır: ﺎَﻬﻴٰﻘْﺷَا َﺚَﻌَﺒْﻧا ِذِا ﺎَﻬﻳٰﻮْﻐَﻄِﺑ ُدﻮُﻤَﺛ ْﺖَﺑﱠﺬَآ “Semûd kavmi azgınlıkları yüzünden (peygamberi) yalanladılar. Hani onların en bedbaht olanı (fesat çıkarmak için) ileri atılmıştı.”40 Diğer bir âyette de aynı anlamda kullanılmıştır: ْﻢُﻬَﻄﱠﺒَﺜَﻓ ْﻢُﻬَﺛﺎَﻌِﺒْﻧا ُﻪّٰﻠﻟا َﻩِﺮَآ ْﻦِﻜـٰﻟ َو “… Fakat Allah onların harekete geçmelerini istemedi de onları geri bıraktı...”41

Bi’set bir topluluğa “azap gönderme” anlamında da kullanılmıştır. ُرِدﺎَﻘْﻟا َﻮُه ْﻞُﻗ َﺬَﻋ ْﻢُﻜْﻴَﻠَﻋ َﺚَﻌْﺒَﻳ ْنَا ﻰٰﻠَﻋ

ْﻢُﻜِﻠُﺟْرَا ِﺖْﺤَﺗ ْﻦِﻣ ْوَا ْﻢُﻜِﻗْﻮَﻓ ْﻦِﻣ ﺎًﺑا “De ki: “O, size üstünüzden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeğe, …gücü yetendir…”42 derken azabın her yönden gönderilebileceği ifade edilmektedir.

Bi’set kelimesinin çokça kullanıldığı anlamlardan biri de ‘ba’s’ yani

“öldükten sonra dirilme” anlamında kullanımdır. Hac Suresinde öldükten sonra

dirilme konusunda şüphe edilmesiyle ilgili: ِﺚْﻌَﺒْﻟا َﻦِﻣ ٍﺐْﻳَر ﻰﻓ ْﻢُﺘْﻨُآ ْنِا ُسﺎﱠﻨﻟا ﺎَﻬﱡﻳَا ﺎَﻳ “Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz (apaçık anlatalım)… ”43 denilerek net bir mesaj verilmektedir. Ba’s kelimesi Lokman Suresinde de aynı anlamda kullanılmıştır: ْﻢُﻜُﺜْﻌَﺑ ﺎَﻟَو ْﻢُﻜُﻘْﻠَﺧ ﺎَﻣ “(Ey insanlar!) Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra tekrar diriltilmeniz...” 44 Ayrıca ﺎًﻌﻴﻤَﺟ ُﻪّٰﻠﻟا ُﻢُﻬُﺜَﻌْﺒَﻳ َمْﻮَﻳ

37 İsra, 17/79. 38 En’am, 6/60. 39 Kehf, 18/12. 40 Şems, 91/11-12. 41 Tevbe, 9/46. 42 En’am, 6/65. 43 Hac, 22/5. 44 Lokman, 31/28.

(22)

اﻮُﻠِﻤَﻋ ﺎَﻤِﺑ ْﻢُﻬُﺌﱢﺒَﻨُﻴَﻓ “Allah’ın onları hep birden diriltip yaptıklarını kendilerine haber vereceği günü hatırla.”45 âyetindeki ifade ediliş şekliyle ba’s, Allah’ın sünnetullahındandır. Yaratılış ve dünya hayatı ne kadar gerçekse ve gözler önünde cereyan ediyorsa ahiret âlemi, hesap, mizan, cennet ve cehennem de aynı gerçekliği ifade etmektedir. Bunu insanlığa hatırlatmak da peygamberlerin ve salih kuların görevi olmuştur.

Ba’s kelimesinin öldükten sonra dirilmeyi ifade eden birçok kullanımı vardır.46 Bu âyetler öldükten sonra dirilme fikrini reddeden dehriliğe cevap vermektedir. âyetlerde kıyamet gününü ifade eden özel bir terkip olarak yevm-i yübasûn(َنﻮُﺜَﻌْﺒُﻳ ِمْﻮَﻳ = dirilme günü) tabiri kullanılmaktadır. 47

Bi’set bağlamında yukarıda ifade edilen âyetlerin nüzûl zamanına göre taksimi yapıldığında 64 âyetten 43’ünün Mekke’de inmiş olması Kur’an-ı Kerîm’in Hz. Peygamberin inanç konularında inkarcılara karşı ne denli mücadeleci ve ısrarlı olduğunu göstermektedir. Bunu destekleyen diğer bir konu ise öldükten sonra dirilmeye inanmak istemeyenlere değişik misaller getirilmesi maksadıyla ba’s konusuna 32. âyette yer verilmesidir. Medenî âyetlerde ise ağırlık gündelik hayattaki konularına verilmiş insanların arındırılıp toplumsal bilincin yükselmesi, hükümdar veya temsilci seçilmesi, hakem tayini gibi konulara ağırlık verilmiştir. Mesela, karı koca arasındaki anlaşmazlıkta her iki taraftan sulhu sağlamak maksadıyla birer hakem tayin edilmesi için “ib’asû hakemen” ( ﺎًﻤَﻜَﺣ اﻮُﺜَﻌْﺑﺎَﻓ )48 emri verilmiştir. Buradan da anlaşılmaktadır ki, Bi’set sadece Allah’la insanlar arasında değil insanla insan arsında da geçerlidir.

Görüldüğü gibi bi’set kelimesi, ölüleri diriltme, uyandırma, peygamberlikle görevlendirme, ilham etme, öldükten sonra dirilme, uykudan uyandırma, hükümdar, elçi/temsilci veya hakem seçip görevlendirme, azabı musallat kılma gibi çok yönlü değişik anlamlara gelmektedir. Bi’set kelimesinin ifade ettiği anlamlara genel olarak

45 Mücadele, 58/6.

46 Bakara, 2/56; Yasîn, 36/52; Kehf, 18/19; Bakara, 2/259; Nah1,6/38; Hac, 22/7; Cin, 72/7;

Mücadele, 58/18; Hûd, 11/7; İsra, 17/49; İsra, 17/98; Mu’minûn, 23/82; Saffat, 37/16; Vakıa, 56/47: Mutaffifîn, 83/ 4-6; En’am, 6/29; Mu’minûn, 23/37; Meryem, 19/33; Teğabün, 64/7; Mu’minûn, 23/16; Kehf, 18/19.

47 A’raf, 7/14; Hicr, 15/36; Teğabün, 64/7; Nahl, 16/21; Mu’minûn, 23/99-100; Neml, 27/65; Saffat,

37/143-144; Sâd, 38/79; Rûm, 30/56.

(23)

baktığımızda hem gerçek hem de mecazî anlamda insanları zihinsel uykudan, rehavetten, cehaletten sıyırma, onları bilgi ve îmanla canlandırıp harekete geçirme mücadelesi aklımıza gelmektedir. Dolayısı ile peygamberlerin insanları gerçek mutluluğa sevk etmek için seçilip görevlendirilmesi anlamını karşılamak üzere bi’set kelimesinin seçilmesi çok anlamlıdır. Bunlar içerinde daha ziyade peygamber bi’setini çağrıştıran görevlendirmek, yöneltmek, diriltmek, uyarmak, uyandırmak kelimeleri çalışmamızın muhtevasına yönelik anahtar kelimeleri oluşturmaktadır.

G. Resûl ve Nebî Terimleri

Resûl ve nebî kelimeleri hem ayrı hem de birbirlerinin anlamını karşlayacak şekilde kullanılmaktadır. Her ikisi de peygamber demektir. Ancak nebî ile resûl arasında hiyerarşi oluşturacak şekilde tanımlamalar da yapılmıştır. Bundan dolayı nebî ve resûl mefhumlarını kelime ve terim anlamları açısından ayrı ayrı ele alınacaktır.

Nebî kelimesi hemzeli “nebee” fiilinden türemiştir ve haber manasına gelmektedir. Kelimenin tasrifinde hemze ( أ ) vav’a (و ) dönüşmüş ( ًاﻮﺒﻧ ًاﺆﺒﻧ ﺄﺒﻨﻳ ﺄﺒﻧ ًاّﻮﺒﻧ ) ve buradan en-Nebvetü ve en-Nebâvetü masdarları elde edilmişir. Nebavetü ( ةوﺎﺒﻨﻟا )’den en- Nebîyyü; “yükselmek” , “yerden yüksek olan yer” manasına gelmektedir. Nebî kelimesi feîl vezninde ism-i mef’ûl manasında (münebbe’)= haber verilmiş, ism-i fâil manasında ise (münebbi’)=haber veren olarak anlaşılmaktadır.49

Kaynaklara bakıldığında resûl kelimesiyle eş anlamlı veya yakın anlamlı olan nebî kelimesinin birkaç anlamını tespit etmek mümkündür. Nebî, “haber verici, fevkalade bir haber ve tebliğ” demektir. Nebî, “doğruluğunda şüphe duyulmayan haber” demektir. Nebî, nübüvvet kelimesinden “yüksek makam, yükseltilmiş” demektir. Nebî, “akıl sahibi yaratıklar arasında Allah’a ait bilgileri bildiren elçi” demektir. Nebî, “muhbir(haber veren), muhber (kendisine nübüvvet verilen) demektir. 50

49 Rağıb el-İsfahani, Müfredat 503; el-Cürcânî, et-Ta’rifât, Daru’l-Matbaati’l-Amire, İst. 1269/1852,

109;

(24)

Resûl kelimesi “ersele”den türetilmiş feûl vezninde masdardır. Çoğulu “rusul” olsa da resûl kelimesi müfred, cemi’, müennes ve müzekker olarak kullanılmıştır. Aynı kelime bazen de mubalağa sıyğasında (çok kere gönderilmiş, elçiliği devamlı yapmış) anlamında kullanılmıştır. Resûl, risalet sahibi demektir. Risalet ise göndermek manasına gelen “irsal”den isim olarak türemiştir.51 Feûl ve Feîl veznindeki türevleri “resûl” ve “resîl”dir. Bu kelimeler yerine göre hem müennes hem müzekker için; hem ism-i fâil hem de ism-i mef’ûl yerine kullanılmakadır.52

Rasul kelimesinin manaları ise “elçi, haberci, Allah’ın elçisi”, “risalet ve tebliğ sahibi, elçilik ve tebliğ vazifesini yerine getiren kimse” , “Allah’tan alıp insanlara verdiği haberlerinde doğru olan kimse” , “nebî, peygamber” şeklindedir.53

Nebî ve resûl kelimeleri ayı anlamda oldukları için birbirlerinin yerine kullanıldığı gibi aralarında anlam farkı olduğu söylenerek birbirlerinden ayrı olarak mütaala edildiği de olmuştur. Nebî “Allah’ın kendisine vahiy ettiği ve tebliğe memur kıldığı kimsedir” denirken, Resûl için “Allah’ın kendisine vahiy ederek tebliğe memur kıldığı, kitap ve şeriat verdiği kimsedir” denmiştir.54 İbnü’l-Hümam’ın (v. 861) ifade ettiğne göre nebî ve resûl kelimelerinin farklı olup olmaması ile ilgili üç görüş ortaya atılmıştır.55

1. Birinci görüşe göre nebî ile resûl arasında fark vardır. Bu görüşü destekleyen âyetler de zikredilmiştir: “Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o, sözünde duran bir kimse idi. Bir resûl, bir nebî idi.” 56 “Senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın.” 57 Bu âyetlere göre nebî ve resûl kelimeleri farklıdır. Farklı olmalarının tek sebebi de nebî ve resûl kelimelerinin zahirde ayrı ayrı zikredilmiş olmasıdır.

51 Taftazânî, Sa'deddin Mesud b. Ömer b. Abdullah, Şerhu’l-Akâid, Matbba-i Âmire, İst. 1889, 72. 52 İbn Manzur, age., XIII, 301-303; Rağıb el-İsfahani, Müfredat, 200; et-Tanevî, age., I, 584. 53 İbn Manzur, age., XIII, 301-303; Rağıb el-İsfahani, Müfredat, 200; et-Tanevî, age., I, 584.

54 et-Tanevî, age. I, 584; Muhammed Ali es-Sâbûnî, en-Nübüvvetü ve’l-Enbiya, Mektebetü’l-Asriyye,

Beyrut, 2005, 17.

55 İbnü’l-Hümam Kemalüddin Muhammed b. Abdülvahid, Kitabü’l-Müsayere, İst. 1979, 198. 56 Meryem, 19/54.

(25)

Ancak bu görüşü desteklediği düşünülen ilk âyetin (Meryem, 19/54) delil olma ihtimali zayıf görülmektedir. Aşağıda ifade edileceği üzere kendisine şeriat verilmediği için nebî olarak nitelenen Hz. İsmail için yukarıda geçen âyette “bir resûl, bir nebî idi” ifadesi geçmektedir. Yani resûl ve nebî arasında fark olmayıp her iki vası da tek kişide tevhid edilebilmektedir. Bu durumda âyet resûl ile nebî arasında fark vardır görüşünü değil, fark yoktur görüşünü desteklemektedir.

2. Nebî ile resûl arasında zahiren fark olmayıp (belki) özel olarak fark vardır. Resûl, Allah’ın insanları davet etmek üzere yeni bir kitap( şeriat) gönderdiği kimsedir. Nebî ise kendinden öncekileri tasdik edip onların yolunda yürüyerek amel edendir. Mesela Hz. Musa’dan hemen sonra gelen peygamberler yeni bir şeriatla değil Tevrat’ın hükümleriyle amel etmişlerdir: “Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebîler, onunla Yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevliydiler. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler.”58 Hz. İbrahimden sonra peygamber olan Hz. İsmail’in durumu da aynıdır. Resül özel bir konumu ifade ederken nebîlik daha genel bir vasıfı çağrıştırmaktadır Bununla ilgili “Her resûl nebîdir, ama her nebî resûl değildir” görüşü ortaya çıkmıştır.59

3. Nebî ile resûl arasında fark yoktur. Nisa suresi 164 ve 165. âyetlerde “Daha önce kıssalarını sana anlattığımız peygamberler gönderdik. Anlatmadığımız (nice) peygamberler de gönderdik.” “Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın.” 60 buyurulmuştur. Bu âyetlerde peygamberleri karşılayan bütün kelimeler “rusûl”dür. Dolayısıyla âyetler resûl ve nebî olarak ayırt edilmeksizin görevleri bakımından bütün peygamberleri şamildir. Yüce Allah îman etme hususunda müminlerden peygamberlerin hiçbirini diğerinden ayırmamalarını istemektedir.61 “İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir.” Allah

58 Maide, 5/44.

59 el-Bağdadi Ebu Mansur Abdulkadir b. Tahir b. Muhammed, Usûli’d-Dîn, İst. 1928, 54; el-Cürcânî,

age., 115.

60 Nisa, 4/164.

(26)

Teala’nın peygamberlerin bazılarını bazılarına üstün kılması onları nebî ve resûl olarak ayırmamızı gerketirmemektedir. Zira Allah katındaki üstünlük âhiretteki üstünlüktür.62 Bu konuda peygamberleri en iyi bilen Yüce Allahtır.

Yukarıda ifade edilen üç görüş dikkatlice analiz edildiğinde resûl ve nebî arasında net bir farkın olduğu görülmemektedir. Ancak nebî ve resûl ayrımında tebliğ ve mücadele biçimleri dikate alınarak, “Resûl kitap(vahiy) ve şeriat sahibidir. Devlet idareciliği yapar, tebliğini yaptıktan sonra hükümlerini bizzat uygular ve uygulanmasını takip eder. Karşı gelenlere harp ilan edip onlarla savaşabilmektedir. Nebîler ise sadece Allah’tan aldığı emirleri(ilham) tebliğ eder, karşı gelenleri ikaz eder ve bunlarla yetinir.” denmektedir.63 Bu ayrımda da eleştirilecek noktalar vardır. Cihat, peygamberlerin hem savaşlarını hem de tebliğ ve irşat yöntemiyle yapılan eğitim mücadelelerini kapsamaktadır. Öte yandan üstün bir haber ve/veya haberci anlamındaki nebî ile Allah’ın emirlerini insanlara getiren elçi olarak resûl arasında fonksiyonel açıdan geriye önemli bir fark kalmamaktadır.

Nadir bir görüş olarak nebî kelimesinin “açık, düzgün yol” anlamı taşıdığı da ifade edilmektedir. El-Kisâî, bu anlama bağlı olarak peygamberlerin hidayete götüren vasıtalar olduğunu ifade etmektedir.64

Terimsel açıdan nebî kelimesiyle ilgili ortak bir kanaat oluşmuşsa da detaylarda bazı değişik düşünce ekolleri ve filozoflar, bu kelimeyi farklı farklı yorumlamışlardır. Bunun sebebi ise peygamberliği kendi düşünce kalıpları içerisinde diğerlerinden farklı olarak ele almalarıdır.65

Ehl-i sünnet kelamı açısından nebî, Allah’ın kendisine “seni gönderdim” dediği kimsedir.66 Cürcani’nin (h. 816) nebî kelimesini daha anlaşılır kılan tanımında ise Allah’la peygamber iletişimi öne çıkarılmıştır. Ona göre nebî, “Allah’ın melek vasıtasıyla ya da salih rüya yoluyla ilahi bilgileri aktardığı kimsedir.”67 Peygamberlerin tebliğ görevine dikkat çeken bir başka tanımda ise nebî, “Allah’ın

62 İsra, 17/21.

63 Özbek, Durmuş, Saduddin Taftazanî ve Nübüvvet Görüşü, y.y., Konya 2002, 101, 64 Zebidî, age. , I, 122.

65 Yavuz, Salih Sabri, age. , 13.

66 el-İcî Adududdin Abdurrahman b. Ahmet, el-Mevâkıf fî İlmi’l-Kelam, Kahire ts., 337. 67 el-Cürcânî, age., 180.

(27)

kulları arasından seçerek bir kavme veya bütün insanlığa tebliğ göreviyle gönderdiği kimsedir.” 68

İmam Maturidi nebî ile resûl arasında net bir ayrım yapmaktadır. Ona göre resûl, “Cebrail vasıtası ile Allah’ın vahyine nail olur.” Nebî ise, “Ya başka bir melek vasıtası ile vahye nail olur, ya da uykuda sadık ruya halinde kendilerine gösterilen ya da bizzat kendilerine ilham edilen” dir. Demek oluyor ki bir peygambere resûl diyebilmek için onun, vahyi, Cebrail’den alması gerekir. İmam maturidi’nin bu görüşüyle nebî ve resûl kelimelerinin faklı mütalâa edilmesi h. 4. yy. başlarına kadar gitmektedir.

Bütün bu tanımlar da dikkate alınarak nebîler, “Allah’ın kulları arasından seçerek yeni bir şeriat vermeden ilahi bilgileri vahyetmek suretiyle bir kavme veya bütün insanlığa gönderdiği kimseler”69 olarak ifade edilebilir.

H. Peygamberlikle İlgili Diğer Kelimeler

Yukarıda ifade edildiği şekliyle Allah’tan insanlara haber getiren onlara doğru yolu gösteren, şeriat öğreten elçiye genel olarak peygamber denmektedir. Peygamber kelimesi Farsça kökenli bir kelime olup Allah Teala tarafından haber getirip emir ve nehiyleri tebliğ eden kimse demektir. Heber getiren anlamında kullanılan haberci kelimesi de dilimizde “elçi” sözünün karşılığıdır.70

Kura’n-ı Kerim’de peygamberleri ifade etmek için birçok kelime kullanılmıştır. Bunlardan yaygın olarak bilinenler, ‘nebî’ ve ‘resûl’ kelimeleridir. Bunların haricinde beşîr, nezîr, hâdî, şâhid, münîr, abd gibi kelimeler de vardır.

Kur Kura’n-ı Kerim’de peygamberler için yaygın olarak kullanılan kelimelerden biri ‘nebî’ kelimesidir. Nebî kelimesinin etimolojik yapısı ile ilgili farklı değerlendirmelerden dolayı ona değişik anlamlar verilmiştir. Daha çok tercih edilen görüşe göre nebî, hem haber alan hem de haber veren anlamında kullanılmıştır.71 Kur’an’da hem tekil, hem de çoğul olarak sırasıyla en-nebîyyü72,

68 Saduddin Taftazanî, age., V, 5. 69 Yavuz Salih Sabri, age. , 14.

70 Şemsettin Sâmî, Kamûs-i Türkî (Kâmûsi’l-A’lam), Maarif Vekaleti, İst. 1314, 367. 71 Yavuz, Salih Sabri age. , 12.

72 Bakara 2/246; Al-i İmran, 3/68, 146,161; Maide, 5/81; En’am, 6/112; A’raf, 7/94; Enfal, 8/64, 65,

(28)

enbiya73 veya en-nebîyyûn74 şeklinde kullanılmıştır. Genel olarak nebî, “Allah’ın kulları arasından seçerek, yeni bir şeriat vermeden, ilâhî bilgileri vahyetmek suretiyle, bir kavme veya bütün insanlığa gönderdiği kimseler” olarak ifade edilmektedir.75

Kura’n-ı Kerim’de peygamberlerle ilgili olarak kullanılan diğer bir kelime ise ‘resûl’ kelimesidir. Resûl, “kendisine belli bir görev verilerek bir yere gönderilen elçi” demektir. Çoğulu ‘rusûl’dür. Rusul76 kelimesi de aynı kökten türeyen “mürsel”77 kelimesi de peygamberi karşılamaktadır. Risalet kelimesi de gönderilen mesaj, peygamberlik görevi anlamına gelmektedir.78

İslâm âlimleri nebî ile resûl arasında bir farkın olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu ayrıma göre nebî, yeni bir kitap ve yeni bir şeriatla gönderilmeyip kendinden çnceki peygamberlerin kitabını ve şeriatını ümmetine bildirmekle görevli olan peygamberdir. Resûl ise yeni bir kitap ve şeriatla insanlara gönderilen peygamberdir. Buradan hareketle her resûl aynı zamanda bir nebîdir, ama her nebî resûl değildir.79

Kura’n-ı Kerim’de peygamberler için beşîr ve mübeşşir kelimeleri de kullanılmaktadır.80 Beşir insanlara hayırlı bir haber müjdeleyen kimse, mübeşşir de (çoğulu: mübeşşirûn) sevindirici bir haber veren anlamına gelmektedir.81 Beşir kelimesinin kötü şeyleri haber veren anlamında da kullanıldığı olmuştur.82 Müjdeleyici, Hz. Peygamber için Fetih Suresinde “kendisine itaat edenlere cenneti müjdeleyen” şeklinde özel bir anlam kazanmıştır. 83 Âyetteki, "mübeşşiren (müjdeci olarak)" ifadesi "o peygamberin şehadet ettiği şeyi kabul edip, buna göre amel edip, bu hususta Hz. Peygamber (s.a.s)'e uyan kimseler için bir müjdeleyici..." manasındadır.84

Peygamberler için kulanılan diğer bir kelime de ‘nezîr ve münzir’dir. Nezir ve

73 Bakara, 2/91;Al-i İmran, 37112,181; Nisa, 4/155; Maide, 5/20. 74 Bakara, 2/136; Al-i İmran, 3/84; Maide, 5/44.

75 Salih Sabri Yavuz, age. , 14.

76Bakara, 2/87, 253; Al-i İmran, 3144, 183, 184; Nisa 4/125, Maide, 5/19; Yusuf, 127110; Mu’minûn,

23/51.

77 A’raf, 7/75; Ra’d, 13/43.

78 Rağıb el-İsfahani, Müfredat, 200, el-Cevheri, es-Sıhah, V, 1986. 79 bkz. M. Ali es-Sâbûnî, age. , 17.

80 Bakara, 2/119; Maide, 5/19; A’raf, 77188; Hud, 117112; İsra, 17/105. 81 el-Cevheri, es-Sıhah II, 591. Rağıb el-İsfahani, Müfredat, 46.

82 Sinanoğlu, Mustafa, Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerimde Nübüvvet, M.Ü.B.E. İst. 1995, 229. 83 Kurtubî, El-Camiu Li Ahkami’l-Kur’an, İyau’t-Turasi’l-Arabî, Beyrut, 1966, XV, 266.

(29)

münzir kelimeleri Kur’an-ı Kerimde çokça geçmektedir.85 Nezir kelimesi sakındırmak,86 haber87 ve bizzat peygamber (resûl)88 anlamında kullanılmıştır.89 Nezir, ileride gelecek tehlikeyi önceden sezip haber veren, insanları bundan sakındırırp uyaran manasında bir sıfattır. Münzir de yine uyarıcı anlamına gelmektedir.90 Nezir (uyarıcı) tabiri, şâhidliğini reddedip, bu hususta ona muhalefet eden kimseler için bir tehlikeyi haber veren bir uyarıcı, manasındadır.91 Hz. Peygamber için özel anlamıyla nezîr, (korkutucu) isyan edenleri de cehennem ile korkutan şeklinde anlaşılmıştır.92 Bu özellikleriyle peygamberler ileride gelebilecek tehlikeleri herkese bildirmekle yükümlüdürler. Onlar inanamayanları dünyada rezil olmamak için ve ahirette perişanlık yaşamamaları için uyarmışlardır.93

‘Hâdî’ kelimesi de Kur’an-ı Kerimde peygamberlerin bir vasfını ifade etmektedir. Hâdî, yol gösteren, doğru yola ileten manasına gelmektedir.94 Kur’an’da asıl hidayet edicinin Allah (c.c.) olduğu vurgulanmakla birlikte peygamberler de hidayete sevk eden yol göstericiler olarak anlaşılmaktadır. Bu konuyu açıklama sadedinde âyet-i kerimede “(Ey Muhammed!) Sen sevdiğini doğru yola iletecek değilsin. Fakat Allah dilediğini doğru yola iletir. O, yola gelecek olanları daha iyi bilir.”95 buyurulmaktadır. Dinin de davetin de sahibi Allahtır. Peygamberler ise tebliğ görevleriyle davet ettikleri yolun daha iyi anlaşılması için çaba gösterirler. İnsanları tutumlarına göre neticeyi belirleyecek olan Allah’tır: “Allah, rızası peşinde koşanları, bu kitap sayesinde selamet yollarına erdirir, onları, kendi izni ile, karanlıklardan aydınlığa çıkarır, doğru yola iletir.”96

85 Nezir için bkz. Mülk, 27/8,9,17,26; Nuh, 7172; Fatır 35/42; Sad, 38/80; Necm, 53/56; Sebe, 34/28;

Münzir için bkz. Bakara, 2/213; Ra’d, 13/7; Sad, 38/4; saffat, 37/72; Kâf, 50/2; Neml, 47/92; Yusuf, 10/73.

86 Yunus, 10/2; Bakara, 2/6; Yâsîn, 36 /6,10. 87 Tevbe, 9/122.

88 Kamer, 54/23,33,41.

89 Mukâtil B. Süleyman, Kur’an Terimleri Sözlüğü, (thk. Abdullah Mahmud Şehhate; çev. M. Beşir

Eryarsoy) İşaret yay., İst. 2004, 278-279.

90 Sinanoğlu, Mustafa, age., 230. 91 er-Râzî, Mefatihu’l-Ğayb, XXVII, 85. 92 Kurtubî, el-Cami’, XV, 266.

93 Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Nşr. İst. 1982, I, 482. 94 el-Cevherî, es-Sıhah, VI, 2533.

95 Kasas, 28/56; diğerleri için bkz. Fatiha, 1/6; Bakara, 2/26,142,185, 96 Maide, 5/16.

(30)

‘Şahid’ kelimesi de Kur’an’da peygamberlerin sıfatları arasında geçmektedir. Âyet-i Kerime’de ifade edildiği şekliyle “Biz seni şahid, müjdeleyici ve uyarıcı olmak üzere gönderdik” buyruluyor.97

Peygamberlerin şahitliği birkaç şekilde gerçekleşecektir. Peyamberler kendi ümmetlerine tebliğ ettiğine dair bir şahid veya onların işledikleri amelleriyle üzerlerine bir şahid, diye de açıklanmıştır. Seninle kendilerine göndermiş olduklarımızı onlara bir açıklayıcı olarak gönderdik, diye de açıklanmıştır. Bir başka açıklamaya göre, kıyamet gününde onlara şahid olmak üzere gönderdik, demektir. O halde bugün peygamber onların yaptıklarına şahid olduğu gibi, kıyamet gününde de onlara karşı şahidlik edecektir. 98 Başka bir yorumla peygamberler Allah’ın varlığına ve birliğine şehadet edip mü’minleri de bu şehadete ortak etmekle görevlendirilmiştir. Buna göre şahid (şehadet eden) olmak peygamberin bir vasfı değil de görevi olarak anlaşılmıştır.99

‘Abd’ köle demektir.100 Kur’an’daki abd kelimesi ise kulluğu ifade eder. Klasik anlamdaki kölelikten faklıdır. İnandıktan sonra Allah’a yönelip O’na karşı görevlerini yerine getirmek101 üzere hareket eden herkes Allah’ın kuludur. Kelime-i şehadet’te de ifade ettiğimiz gibi bütün peygamberler öncelikle Allah’ın kullarıdırlar. Sonra kendilerine verilen görev veya makama göre peygamberlik kimlikleri öne çıkar. Hz. İsa ile ilgili “O sadece nimet verdiğimiz ve israiloğularına örnek kıldığımız bir kuldur.” 102 yine “ Nuh çok şükreden bir kuldu.” 103 buyrulmaktadır.

Peygamberler önemli haberler getiren, bunlarla insanlık için yeni bir hayat düzeni kuran, insanlara tebliğ ve kulluğuyla sedece emretmeyip örnek olan, onlara yol gösteren, inananların üzerine titreyen, tehlikelere karşı onları uyaran, yaşanan güzelliklere kıyamet gününde de şahitlik edecek olan insanlık için seçilmiş özel bir kimlik olarak anlaşılmaktadır.

97 Fetih, 48/8.

98 Kurtubî, el-Cami’, XV, 266-267. 99 er-Râzî, Tefsir, XXVII, 85. 100 el-Cevherî, es-Sıhah, I, 500. 101 Kâf, 50/7,8.

102 Zuhruf, 43/59. 103 İsra, 50/3.

(31)

I. BÖLÜM

NÜBÜVVET MÜESSESESİ VE İNSANî UNSUR 1. İnanç ve Düşünce Açısından Bi’set ve Peygamberlik

Kâinatın bütün imkânları emrine verilip104 en şerefli, en güzel şekilde yaratılan105 insan yeryüzüne halife olarak gönderilmiştir.106 İlk insan ve ilk peygamber olmakla Hz. Âdem (as), Yüce Allah'ın dini İslâm'a göre dünya ve âhiret hayatında beraberce mutluluğu elde etmenin yolunu çizmiştir. Beşeriyet, bu rehberlik ve iyiyi kötüden ayıran aklı sayesinde, herhangi bir ihtilafa meydan vermeden aralarındaki ilişkilerini düzenlemeye ve kulluk görevlerini gereği gibi yapmaya devam etmişlerdir. Bu dönemde her fert, sahip olduğu aklî melekesi ve yeryüzünü îmar ederken elde ettiği tecrübe, bilgi, kabiliyet ve gücüne göre toplumda kendisine düşen görevi yaptığı, hak ettiği karşılığı da alarak, korkusuz ve üzüntüsüz bir halde yaşadığı ifade edilir.107 Bu haliyle güven ve huzur içinde yaşayan, rızıkları her taraftan bol bol kendisine verilen108 insanlık, ilahî hidayete tabi olduğu, aklî melekesini geliştirip bilgi ve tecrübelerini, arttırdığı ölçüde maddî ve manevî refahta ileri, mesafeler kat etmiştir.

Ancak, akıp giden zaman içinde birbirine halef olan nesillerde, aklın ve dînin ön gördüğü değer ölçüleri terk edilmekle sonu gelmeyen nefsi arzular, kibir, hırs, haset, rekabet, nisyan gibi beşeri zaaflar, çizilen sırat-ı müstakimden sapmalar, ilahî misyondan uzaklaşmanın ve kopmanın ilk belirtileri olmuştur. Yüce Allah'ın insanoğluna bahşettiği üstünlüğü çekemeyen şeytan da fırsat buldukça, bu beşeri zaafları istismar ile geçici zevkler vaat ederek müspet yönde ilerlemeye mani olmuş, böylece beşerin kendi mutluluğu için çizilen yoldan ayrılmasında büyük rol oynamıştır.109 Kendisi için çizilen sırat-ı müstakimden ayrılan insanlık, buna rağmen her türlü tehlikelerden emin, bolluk ve bereket içinde, bu dünyada kalacağını

104 Bakara, 2/29, Hac, 22/65; Nahl, 16/10- 16. 105 Tîn, 95/4.

106 Fatır, 35/39; En'âm, 6/165.

107 En'am, 6/48; A'raf, 7/35, Bakara, 2/38. 108 Nahl:,16/112.

(32)

sanarak110 ve maddî hayatında bazı başarılar elde ederek devam edip ulaştığı refahtan şımarmış, 111 fakat manevî yönden birçok kayıplar birbirini kovalamıştır. Bu suretle insanoğlu her türlü imkânları bahşeden Allah 'ı bırakıp kendilerine, ne zarar ne de fayda verebilen şeylere tapmakla112 kınanmış ve değerini yitirmiş bir halde yapayalnız terkedilmiştir.113 Artık “Allah'tan bir yol gösterici olmadan, yalnız kendi keyfine uyandan daha sapık kim olabilir?”114

İlâhî rehberin irşadından mahrum olmakla, hisleri aklına galip gelen insanlık gün geçtikçe her bakımdan sapıtmış, içinden çıkamayacağı içtimai bir kargaşalığa düşmüştür. Çünkü bir toplumun huzur içinde yaşayabilmesi için kanun gereği olan görevlerini yapmasından başka; yardımlaşma ve feragat gibi ulvi duygulara da sahip olması gerekir. Bu duyguları da insanda ancak, peygamberlerin telkin ettikleri ilahi prensipler, yani din oluşturabilir. Bu ilahi prensipler olmadan sadece akıl ve vicdan kişiye, üzerine düşen insanlık görevlerini yaptırmada yeterli olamayacaktır. Akıl, insanlar arasındaki hak ve görevleri en güzel bir şekilde tespit edip sağlam kanun, prensip ve müeyyidelere bağlasa bile fert ve cemiyet, çoğu zaman mecbur kaldığı düşüncesinden hareketle onlara uyar, kendisini bu mecburiyetin dışında hissettiği an, onlara karşı gelebilir. Fert ve cemiyetin eline böylesi hiç bir fırsatın geçemeyeceği bir şekilde kanun ve prensiplerin düzenlediğini düşünsek bile, bunların takibini yapmakla görevli olanların içinde buna imkân bulanlar çıkabilir. İltimas, istismar ve kötülüğe meydan vermeyen aklî prensipler, kanunlar ve müeyyideler yanında; onlara uymanın sadece dünyevî kâr ve zarar açısından değil, uhrevi mutluluğun gerçekleşmesi açısından da gerekli olduğunu telkin eden ve insanları buna göre eğiten ve böylece ulvî duyguların sahibi yapan din duygusuna ihtiyaç vardır. Din duygusuna sahip insanlar, sahip oldukları haklara ve yapmaları gereken vezifelere gönüllü olarak uyar. Bu duygu ve bilgilerden yoksun olan toplumlar; itikadî, ahlakî, iktisadî, toplumsal ve siyasî her sahada çıkmazların içine girer. Böyle anlarda peygamberler gelmezse veya onların gösterdiği doğru yol unutulursa toplumda huzur kalmaz, zenginliğine, kaba kuvvetine ve taraftarlarının çokluğuna güvenen herkes,

110 Şu'ara: 26/146-148. 111 Kasas, 28/58.

112 Yunus, 10/18; Furkan, 25/55; Hacc, 22/12; el- Enbiya, 21/66. 113 İsra, 17/22.

(33)

gücü yettiğine zulmetmeye başlayacaktır. Bu da yeryüzünde yaşanabilecek en büyük kaosu meydana getirebilir.

Kur'an'ın risaletle ilgili kısımlarını bir bütün olarak göz önüne getirdiğimizde, milletlerin ahlâkî durumlarının düzeltilmesi için geniş yer ayrıldığını görürüz.115 Bilhassa Ad ve Semud kavimlerinde bu durum çok belirgin bir şekilde görünmektedir. Şu halde peygamber gelmeden önceki cemiyetlerde, ahlâkî çöküntünün de yaygın oluşu ayrı bir özelliktir.

Bi’set ve peygamberlik müssesesi Hz. Âdem’le başlayan ve son peygamber Hz. Muhammed’e kadre devam edegelen bir olgudur. Bu zaman zarfında birçok beldelere ve içinde yaşayan toplumlara bi’set yoluyla peygamberler gelmiştir. Bi’set konusunda her toplumun kendi peygamberlerine, kendilerine has, ortaya koydukları olumlu veya olumsuz tepkiler neticesinde faklı yaklaşımlar ve tanımlamalar ortaya çıkmıştır. Bu açıdan bi’set kavramının taşıdığı anlam çerçevesini oluştururken İslâmiyetten önceki Yahudilik, Hristiyanlık ve Mekke’deki Putprestlik düşüncesine müracat etmeyi daha sonra Kur’an’ı merkeze alarak İslâmiyet açısından da bi’set ve peygamberlik konusunu incelemeyi uygun görüyoruz.

İslâm öncesi dönemde peygamberliğin nasıl anlaşıldığını iyi kavrayabilmek için rüya, sihir ve falcılık gibi kavramları da anlamak gerekir.

Büyü, herhangi bir vasıtanın yardımı olmadan veya tabiatüstü güçlerin yardımıyla tabiatı ve insanları etkilemek amacıyla yapılan gizli işlem ve davranışlardır.116 Bazı bilginlere göre vasıtasız olana büyü, vasıtayla gerçekleşene tılsım denir.117 Büyü, kitaplı dinlerin dışındaki dinlerin çekirdeğini oluşturmuş ve temel bir toplumsal rol oynamıştır.118 Büyü, tarihin bütün dönemlerinde, hemen her kültürde var olagelmiştir. Sihirbazlar genelde diğer insanlardan farklı özellikler ve melekeler taşıyan insanlar olarak görülmüştür.119

115 bkz. Hud, 11/60,63,68,70,74,78,89,98; Kamer, 54/33;A’raf, /127,150,159; Tâhâ, 20/86; Ahkaf,

46/21.

116 İbn Haldun, Ebu Zeyd Veliyyüddin Abdurrahman b. Muhammed (808/1406), Mukaddime, (haz.

Süleyman Uludağ), Dergâh yay., İst. 1983, III, 1; Luzy, Antoine, L'occultisme en Face de la Science et de la Philosophie, Paris 1946, 47; Macdonald, D. B., “Sihir”, İslâm Ansiklopedisi, M.E.B. X, 599; Büyük Kültür Ansiklopedisi, Başkent yay., Ankara. 1984, III, 1221.

117 İbn Haldun, Mukaddime, III, 1; Luzy, A., age., 47. 118 Luzy, A., age. , 28.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ata arasında Büyük Günalı ve İman konuları çerçevesinde ortaya çıkan bir fikri ayrılığın ilk ayrışma ve kırılmaya dönüştüğünü ifade etmektedir.s

Tashîh-i hurûf, Kur’an-ı Kerim’i yüzünden ve ezberden güzel okuyabilmeyi öğreten en güzel metottur. Bu bölümde bunu gerçekleştirmek amacıyla uygulamalı

(Kur’qn’da yada Arapça’da sesli harf vardır. Arapça’nın bozukluğunu bir türlü anlayamadılar. Görünenle söyleneni bir türlü ayıramadılar. Arapça ‘da sesli harf yok

Çağdaş metin teorisinde hermenötik olarak kavramsallaşan teʾvīl, metnin bağlamı (text) ile yorumcunun bağlamını (context) dikkate alan bir yorum yöntemini

Türkçe ilk Kur’an çevirilerinde pänd turur (F.); ol Ķur’ān Ǿibret erür pārsālarġa yaǾnį pend erür (Ar.+F.); ögütlemek (T.); Ķurǿān naśįĥatdur (Ar.);

"Âhiret Âlemi" denir. Bütün semâvi dinlerde olduğu gibi en son ve en mükemmel din olan İslâm'a 9 göre, meydana geleceği âyet 10 ve bütün ümmetin fikir birliği

Argu Türklerinin lehçesi, İslam öncesi devirde Bah Türklerinin edebi dili, maniheist Türklerin Alhn Argu dedikleri dil derecesine yükselmişti.. Bu tercümenin tamamlanmamış

Peygamberlerin siyaseti ifrat ve tefritten uzak olduğu ve tüm insanların zahiri ve batini ıslahını amaçladığı için mutlak ve kamil siyasettir..