• Sonuç bulunamadı

H. Peygamberlikle İlgili Diğer Kelimeler

I. BÖLÜM

2. Kur’an’da İnsan Unsuru ve Peygambere Duyulan İhtiyaç

2.1. İnsanın İnanma İhtiyacı

2.1.1. İnsan Unsuru

Kur’an’da ele alınan insana ve onun ihtiyaçlarına geçmeden önce birkaç konuya temas etmekte yarar olabileceğini düşünüyoruz. Kur’an ve psikolojinin buluşma ya da çakışma noktalarından biri de insan ve onun davranışları olduğu için bunu önemsediğimizi ifade etmek isteriz.

282 Kutub, Muhammed, İnsan Psikolojisi Üzerine Etüdler, (trc. Bekir Karlığa). İst. , 1987, 66-84. 283 Tümer, Günay-Küçük, Abdurrahman, Dinler Tarihi, Ocak yay. , Ank. 1988, 29; Yurdaydın,

Hüseyin Gazi-Dağ, Mehmet, Dinler Tarihi, Ank. 1978, 18

284Yurdaydın, Hüseyin Gazi-Dağ, Mehmet, age. , 17; Tümer-Küçük,, age., 31. 285 Şûra, 42/13.

Bilindiği üzere psikolojinin objesi insan ve insan davranışlarıdır. Aynı şekilde Kur'ân-ı Kerim'in de hedefinde insan ve onun yeryüzündeki tekâmülü vardır. Kur'ân İnsanı düşünce açısından olgunlaştırmayı, tutum ve davranışlarında ölçülü ve dengeli olmasını hedefler. İnsanın gerek birey gerekse toplum olarak huzurlu, mutlu, tutarlı ve uyumlu olmasını gaye edinir. Dolayısıyla bunları gerçekleştirmeyi amaç edinen ilâhi bir kitabın psikolojik muhtevadan uzak olması asla düşünülemez. İnsanın düşünce ve davranışlarını eğitmeyi ve yönlendirmeyi esas alan bir kitabın insanın psikolojik yapısından bahsetmemesi ve bu psikolojik yapının varlığını görmezlikten gelmesi imkânsızdır.286

Fakat ne var ki; Yüce Kur'ân'ı psikolojik yönden ele alıp inceleyen ve psikolojik açıdan yorumlayan müslüman bilim adamlarının sayısı ve bu sahada ortaya konan eserler oldukça azdır ve bu alandaki boşluk henüz doldurulamamıştır.287 Oysa gerçekten de mümin ve yetkili kadrolar, Kur'ân'ın rehberliğinde bir “İnsan Psikolojisi” faaliyeti yapmayı ciddiyetle denemelidirler. Îmanı, tanımak konusunda, günümüz insanı, Kur'ân-ı Kerim'in yol göstericiliğine şiddetle ihtiyaç duymaktadır.288 Günümüzde de Kur'ân’ın oldukça geniş bir psikolojik tefsirine ihtiyacın olduğu açıkça vurgulanmaktadır.289 Kur'ân'ın psikolojik teorilerle ilgili bir kitap olmadığı şüphe götürmez. Fakat bununla birlikte O, rehber bir kitaptır, ruhun ve evrenin gizlerini insanların anlamaları için ortaya çıkarır. İnsanın ruhunun potansiyelini ve zaaf noktalarını açıklar.

İnsanda biyolojik yapının merkezi kalp olduğu gibi psikolojik yapının merkezi de kalptir. Aynı şekilde îman da kalbe kök salan bir olgudur. İnsanın psikolojik yapısında önemli işlevleri olan zihinsel meleke ve irade olgusu îman olayında üstlendiği görevle kendini hissettirir. İnsandaki psikolojik tezahürlerden olan duyguların îman olayına eşlik ettiği görülür. İnsan yalnızca kalbi, aklı ve duyguları olan bir varlık değildir. Onun bu psişik (iç) yapısının davranışlar halinde dışa yansıyan yönleri de mevcuttur. Aynı şekilde insanın psişik yapısını saran, şekillendiren îmanın onun davranışlarını da şekillendirmesi kaçınılmaz olacaktır. Yüce Allah Kâinattaki her şeye bir ölçü, kanun yerleştirdiği gibi, insanlar için de

286 Kasapoğlu, Abdurrahman, Kur’an’da Îman Psikolojisi, Yalnızkurt yay., İst. 1997, 5-6. 287 Kırca, Celal, İlimler Ve Yorumlar Açısından Kur'ân'a Yönelişler, Tuğra Nşr., İst. 1993, 267. 288 Arvasi, Ahmed, , Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz, Burak yay., İst. ts. , 52.

toplumsal ve bireysel yasalar koymuştur. Bireysel yasalar gereği insanı psikolojik, manevî güç ve kabiliyetlerle donatmıştır. Îman olayının çekirdeği olan dinî kabiliyet de buna dâhildir. Dinî kabiliyetin uyanmasında, inançlı hayata geçişte psikolojik ve psiko-sosyal yasaların rolü olduğu gibi, inkâr olayında da aynı yasalar rol oynar. Dolayısıyla inanma olayını ve onun zıddı olan inkâr hadisesini psikolojik ve psiko- sosyal gerçeklikleri dikkate almadan izah etmek eksiklik olur.290

“Kur’an’ın temel konusu Allah, âlem, insan ve bunlar arasındaki ilişkilerdir. Kur’an’ın genel içeriği ve mantığı insanın âlemdeki yeri, değeri ve görevi; yani onun Allah karşısındaki konumu ile bağlantılıdır. İnsan hem varlığa gelirken hem varlığını sürdürürken ve hem de ‘asıl varlığa’ dönerken ilahi kudrete bağlı bir yaratıktır. Bu yönünü bilmesi insanın kendisine biçilen özel statü ve işlevi yerine getirirken -ancak kudretin kendinde olduğu vehmine kapılmadan- hem îman eden hem de aklen sağlıklı bir kalp ve selim bir akılla kendisini yeryüzünde göreve adaması mümkün olabilecektir. Bu çerçeveden bakıldığında vahyin mesajının insan için ve insana yönelik olduğu görülecektir.”291

İnsanın yeryüzündeki tekâmülü bu kadar önemsendiğine göre, Kur’an’ın hedefe aldığı insan varlığının yine onun perspektifiyle ele alınması nübüvvet ve insanın nübüvvete olan ihtiyacını önemli ölçüde anlaşılır kılacaktır. Bunun için insan kelimesini önce kelime açısından, sonra Kur’anî bir kavram olarak incelemeye çalışalım.

İnsan kelimesi “enise” fiilinden “sosyal olma, alışkın olma, rahatlama, sevinme, vahşet halinin gitmesi” anlamına gelmektedir.292 “evcilleşmek, ehlileşmek, vahşet halinin gitmesi, anlamak, görmek, işitmek, bilmek, fark etmek, rüştüne ulaşmak, sükûnet” anlamında kullanılmaktadır.293

İnsan kelimesinin kökeni “nesiye” fiilinden de gelmektedir. Bu anlamıyla da insan kelimesi “bir şeyi yapmayı terk etmek” manasına gelmektedir. Burada insanın yapması gerekenleri unutması veya yapmaması dolayısıyla olumsuz yönden beşer yönüne işaret edilmektedir.294 Haşr suresinin 13. âyetinde kelime bu anlamıyla

290 Kasapoğlu, age. , 7-12.

291 Kutluer, İlhan, İlim ve Hikmet Aydınlığında, İz yay., İst. 2001, 26. 292 İbrahim Enis, Mu’cemu’l-Vasît, el-Mektebetü’l-İslâmiyye, İst. ts. , 29. 293 İbrahim Enis, age., 29; Firuzabadî, age. , II, 198; İbn Manzur, age., IV, 16. 294 İbn Manzur, age., IV, 60; Rağıb el-İsfahani, Müfredat, 512.

kullanılmıştır: “Onların kalblerinde sizin korkunuz, Allah'ın korkusundan fazladır. Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.”295

İsfehani’nin ‘el-Müfredat’ adlı eserindeki açıklamaya göre “en-nisyan” kelimesi “insanın kendine emanet edilen bir şeyi ya umursamazlığından ya gafletinden ya da kasten terk etmesi ve hafızasından çıkarması, hatırlamaması” manasına gelmektedir.296 İşte bunun için Allah insanın kasıtlı olan nisyanını kınamıştır: “Bu güne kavuşmayı unutmanızın cezasını şimdi tadın bakalım! Doğrusu biz de sizi unuttuk; yaptıklarınızdan ötürü ebedî azabı tadın.”297 Haşr Suresi 19. âyette de insanın varlık şuurunun daima açık olmasına bağlı olarak insanın kendisini bilmesinin Allah’ı bilmeyi, kendisini unutmasının da Alllah’ı unutmasına sebep olacağı vurgulanmaktadır.298 Demek ki insanın Allahla bağlantısı varlığının olmazsa olmaz anlam sebebini teşkil etmektedir. İnsanın îman ve amel sahibi olması Allah’la ilgili farkındalık düzeyinin yüksek olması demektir. Herhalde peygamberlerin gönderilişinin önemli bir nedeni de bu farkındalığı oluşturmak ve sürekli hale getirmektir.

İlk yaratılışla ilgili ayetlere bakıldığında Kur’an-ı Kerim, insan varlığını övmektedir: “Biz, insanı gerçekten en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına gönderdik.”299 derken Allah (c.c.) insanın fiziken ve ruhen uyumlu ve en güzel şekilde yaratıldığı ifade etmektedir.300 İnsanın yaratılış evreleri Kur’an-ı Kerimde şu şekilde ortaya konmaktadır:

a) Turab ( ٍباَﺮُﺗ = toprak). “Allah, Âdem'i topraktan yarattı.”301 b) Tin (ٍﻦﻴﻃ = çamur). “O Allah'tır ki sizi çamurdan yaratmıştır.”302

c) Tin-i Lâzib ( ٍبِزﺎَﻟ ٍﻦﻴﻃ = yapışkan çamur). “Biz onları yapışkan bir çamurdan yaratmışızdır.”303

d) Salsal (ٍلﺎَﺼْﻠَﺻ = kuru çamur). “Andolsun biz insanı kuru bir çamurdan yarattık.”304

295 Haşr, 59/13.

296 Rağıb el-İsfahani, Müfredat, 512. 297 Secde, 32/14.

298 Haşr, 59/19. 299 Tin, 95/4.

300 bkz. Bayraklı, age., IV, 137-139; Kurtubî, el-Cami’, XIX, 114. 301 Âl-i İmran: 3/59.

302 Enam: 6/2. 303 Saffat: 37/11.

e) Hame-i mesnun ( ٍنﻮُﻨْﺴَﻣ ٍﺎَﻤَﺣ = cıvık balçık). “... Biz insanı şekillenmiş cıvık bir balçıktan yarattık.”305

İnsanın yaratılış gerçekliğinden sonra bir de yaratılış gayesine bakmak uygun olacaktır. “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum. Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır.306 Yaratılış gayesi Allah’a (c.c.) kulluk olan insan bu görevini yerine getirebilecek güç ve kuvvette yaratılmış ve kendisine taşıyamayacağı yük yüklenmemiştir.307

Dünya hayatında insanın sorumluluğunu yerine getirip getiremeyeceği konusunda imtihana tabi tutulacağı Rabbimiz tarafından bildirilmiş,308 bu hususta takip edeceği yol kendisine gösterilmiştir: “Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık. Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör olsun.”309 Yüce Allah insanın Kâinattaki yegâne görevi olan kulluğu ve bu konuda karşılaşacağı imtihanları ona öğretip yol gösterecek peygamberler görevlendirmiştir: “Andolsun ki biz, "Allah'a kulluk edin ve Tâğut'tan sakının” diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkâr edenlerin sonu nasıl olmuştur”310 Bu ciddi uyarıya muhatap olan insanın, nefsine karşı başarılı olamadığı acınası zaafiyetlere düçar olmadan elinden utacak insan sevgisiyle donatılmış, bağışlayıcı, kuşatıcı bir yol göstericiye yani peygambere ihtiyacı olacaktır.

Aslında insanlar akıllarıyla varlıklar âleminde cereyan eden hadiselere bakıp Allah’ı (c.c.) bulabilseler bile yaratılıştaki gaye, hikmet ve sorumluluğu, yaratıcıya nasıl yöneleceğini bilememektedir. İnsanlar geçici arzu ve isteklerinin baskısı altında kalarak doğru olanla nefse hoş gelen şeyler arasında sağlıklı-isabetli bir karar veremezler. Bu yüzden insanlar, kıyamet günü günah ve sevapları kontrol edildiği

304 Hicr, 15/26. 305 Hicr, 15/26. 306 Zariyat, 51/56-58. 307 Bakara, 2/233. 308 Mülk, 67/2. 309 İnsan, 76/2-3. 310 Nahl, 16/36.

zaman “biz bilmiyorduk” diye Allah’a (c.c.) mazeret sunmamaları için kendilerine peygamber gönderildiğini de hatırlatmak gerekir.