T.C. İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TÜRK EDEBİYATININ KURUMSALLAŞMASI, DİĞER SANATLARLA ETKİLEŞİMİ VE YÖNETİMİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ BAHADIR ELAL
0810070002
Anabilim Dalı: Sanat Yönetimi Programı: Sanat Yönetimi
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Fethiye Erbay KASIM 2011
T.C. İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TÜRK EDEBİYATININ KURUMSALLAŞMASI, DİĞER SANATLARLA ETKİLEŞİMİ VE YÖNETİMİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ BAHADIR ELAL
0810070002
Tezin Enstitüye Verildiği Tarih: 2 8 K a s ı m 2 0 1 1 Tezin Savunulduğu Tarih: 6 Aralık 2011
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Fethiye Erbay Jüri Üyeleri: Prof. Mesut İktu
Doç. Dr. Mehmet Üstünipek
KASIM 2011
ÖNSÖZ
Konuşmaya başladığından beri insanoğlu sözün gücüne inanmış onda ilahi bir güç bulmuş ve bundan yararlanmıştır. Dil insanların onu diğer canlılardan ayıran en temel niteliğidir. Sanatsa insani değerlerin doruk noktası…
İşte dil ile sanatın buluştuğu noktaya edebiyat diyoruz, yaşamın odağında olan maruz kaldığımız reklamda, dinlediğimiz bir şarkıda ya da zevkle izlediğimiz bir filmde bile bize gülümseyen bir sanat…
İşte bu sanatın yönetimini araştırdığım bu tez çalışmam boyunca hatalarımı sabırla düzelten, önerileriyle ufkumu genişleten ve engin bilgi birikimiyle yolumu aydınlatan tez danışmanım sayın Prof. Dr. Fethiye Erbay’a ve eğitim yaşamım boyunca yenişmemde katkısı olan tüm hocalarıma teşekkür ve saygılarımı sunmayı bir borç bilirim.
Bahadır Elal Ağustos 2011
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR ………. V TABLO LİSTESİ ……… VI RESİM LİSTESİ ……….……….. VII ŞEKİL LİSTESİ ……….…………..… VIII TÜRKÇE ÖZET ……….…..….. IX YABANCI DİL ÖZET ………. X
I. BÖLÜM
1. GİRİŞ ………..………. 1
2. SANAT, YÖNETİM ve SANAT YÖNETİMİ KAVRAMLARININ TANIMLANMASI ………..… 3
2.1. Sanat Kavramının Tanımlanması ………..……… 3
2.2. Yönetim Kavramının Tanımlanması ……….……… 6
2.3. Sanat Yönetimi Kavramının Tanımlanması ……….………… 9
3. SANAT DALLARININ TANIMLANMASI ……….. 11
3.1. Edebiyat Kavramının Tanımlanması ………..……… 11
3.2. Görsel Sanatların Tanımlanması ……… 17
3.3. Müziğin Tanımlanması ………... 19
3.4. Sahne Sanatlarının Tanımlanması ………...… 22
3.5. Sinemanın Tanımlanması ……….……… 26
3.6. Edebiyatın Sanatlar Arasındaki Yeri ………..… 27
4. TÜRK EDEBİYATININ YAPISI ………..….. 29
4.1. Sanatsal Metinler……… 29
4.2. Öğretici Metinler ……….……….. 40
5.1.2. İslamiyet Sonrası Dönem ……… 55
5.1.2.1. Halk Edebiyatı ………...………… 56
5.1.2.2. Divan Edebiyatı ……….……… 59
5.1.3. Batılılaşma Dönemi ………. 63
5.1.3.1. Tanzimat Dönemi ………. 63
5.1.3.2. Servet-i Fünun Dönemi ………. 64
5.1.3.3. Milli Edebiyat Dönemi ……….. 67
5.1.3.4. Cumhuriyet Dönemi ……….. 68
6. TÜRK EDEBİYATININ SANAT DALLARIYLA ETKİLEŞİMİ ……..… 73
6.1. Türk Edebiyatının Görsel Sanatlarla Etkileşimi ……… 74
6.2. Türk Edebiyatının Müzik ile Etkileşimi ………..… 85
6.3. Türk Edebiyatının Sahne Sanatlarıyla Etkileşimi ………. 94
6.4. Türk Edebiyatının Sinema ile Etkileşimi ……….... 96
II. BÖLÜM 1. TÜRK EDEBİYATININ KURUMSAL YAPISININ SANAT YÖNETİMİNİN YAPISI İLE ETKİLEŞİMİ ……….. 100
1.1. Türkiye’de Yayıncılığın Doğuşu ………... 100
1.2. Kültür Yayıncılığı Yapan Kurumlarının Ekonomi İçindeki Yeri ve Çevresi ……….……..103 1.2.1. Müşteriler ……….………….. 105 1.2.2. İşletmenin Çalışanları ……….. 105 1.2.3. İşletmenin Sahipleri ………...…….. 106 1.2.4. Tedarikçiler ……….…….………...…….. 106 1.2.5. Finans Kurumları ……….…………...…….. 107 1.2.6. Rakipler ……….……...…….. 107 1.2.7. Diğer Kurumlar ……….………… 108 1.2.8. Devlet ……….…...…….. 108 1.2.9. Toplum ……….………….. 109
1.3. Kültür Yayıncılığındaki Meslekler ve Süreçlerin Tanımlanması …....110
1.3.1. Editörlük ……….. 111
1.3.5. Ajanslar ……… 118
1.3.6. Dağıtım ………. 121
1.4. Yayıncılık Kongreleri ……… 126
2. 2010 AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ İSTANBUL KAPSAMINDA UYGULANAN EDEBİYAT PROJELERİ ………... 138
3. SONUÇ ……… 145
4. KAYNAKÇA ………... 147
5. EKLER ……… 157
5.1. EK 1: BUGÜNKÜ EDEBİYAT PİYASASINDAN BİR AKTÖR SEMİH GÜMÜŞ’ÜN EDEBİYAT ALANINDAKİ SANAT YÖNETİMİ ÇALIŞMALARI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ ……… 157
5.2. EK 2:FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU ……… 162
5.3. EK 3:BANDROL UYGULAMASINA İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK ………...………. 180
5.4. EK 4: KÜÇÜKLERİ MUZIR NEŞRİYATTAN KORUMA KANUNU ……… 182
5.5. EK 5:KİTAP ÇEVİRMENLERİ MESLEK BİRLİĞİ (ÇEVBİR) İLE YAYINCILAR MESLEK BİRLİĞİ (YAYBİR)’İN İMZALADIĞI PROTOKOL ……… 185
KISALTMALAR sy.: Sayı
s.: Sayfa
a.e.: Aynı Eser a.g.e.: Adı Geçen Eser a.y.: Aynı Yer bkz.: Bakınız haz.: Hazırlayan TDK: Türk Dik Kurumu TTK: Türk Tarik Kurumu MEB: Milli Eğitim Bakanlığı KTB: Kültür ve Turizm Bakanlığı vb.: Ve Bunun Gibi vd.: Ve Diğerleri MÖ: Milattan Önce MS: Milattan Sonra %: Yüzde yy.: Yüzyıl
AKB: Avrupa Kültür Başkenti YKY: Yapı Kredi Yayınları
TABLO LİSTESİ
Tablo 1: Kabul Edilen Proje Sayısı Tablo 2: Proje Sayısal Dağılımı Tablo 3: Proje Ekonomik Veri
RESİM LİSTESİ
Resim 1: Leylek Dede’nin Hattı Resim 2: Burhan Uygur’un Deseni. Resim 3: Abidin Dino’nun Deseni. Resim 4: Fethi Karakaş’ın Deseni.
Resim 5: Bellini’nin Fatih Sultan Mehmet Tablosu. Resim 6: Sinan Bey’in Fatih Sultan Mehmet Minyatürü. Resim 7: Mehmet Güleryüz, Edip Cansever’in Düşten Portresi
Resim 8: Halife Abdülmecid, Şair Albülhak Hamid’in Resmini Yaparken. Resim 9: Anıtlarıyla İstanbul Proje Fotoğrafı.
Resim 10: Bizans’tan Günümüze İstanbul Şiirleri Proje Afişi. Resim 11: Bizans’tan Günümüze İstanbul Şiirleri Proje Kitabı. Resim 12: Edebiyat Mevsimi Proje Afişi
ŞEKİL LİSTESİ
Dalı : Sanat Yönetimi
Programı : Sanat Yönetimi
Tez Danışmanı : Prof. Dr. Fethiye Erbay Tez Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans – Kasım 2011
KISA ÖZET
TÜRK EDEBİYATININ KURUMSALLAŞMASI, DİĞER SANATLARLA ETKİLEŞİMİ VE YÖNETİMİ
Bahadır Elal
Bu çalışmada edebiyat sanatının diğer sanatlarla etkileşimi ve yönetimi incelenmektedir. Çalışmada konu Türk Edebiyatı çerçevesinde ele alınmıştır.
Birinci bölümde sanat, yönetim, sanat yönetimi, edebiyat gibi temel kavramlar tanımlandıktan sonra sanat türlerinin oluşumu sanat türleri ve edebiyatın bunlar arasındaki yeri belirlenmektedir. Edebiyat sanatının türleri, bunların kendine has özelliklerinin incelenmesinin ardından Türk Edebiyatının başlangıcından günümüze geçirdiği evreler araştırılmıştır. Bu bölümün sonundaysa edebiyatın diğer sanatlarla etkileşiminin hangi yönlerden olduğu, nerede başlayıp, nerede bittiği bir fikir oluşturacak ölçüde örneklendirilerek incelenmiştir.
Çalışmanın ikinci bölümünde edebiyat kurumlarının ekonomik yönü, yayıncılık alanında yapılanlar, çeşitli kurumlar ve birbiriyle ilişkileri ile bunlara örnek teşkil etmesi nedeniyle 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti kapsamında yapılanlarla çeşitli çalışmalar örnek olarak incelenmektedir. Çalışmanın sonunda bir edebiyat yöneticisi ile tezin ana başlıklarını ve edebiyat alanındaki yönetim faaliyetleri hakkında tarafımızca gerçekleştirilen bir röportaj eklenmiştir.
Departmant : Art Management
Programme : Art Management
Supervisor : Prof. Dr. Fethiye Erbay
Degree Awarded and Date : Yüksek Lisans – November 2011
ABSTRAC
THE INSTİTUTİONALİSATİON OF TURKİSH LİTERATURE, ITS INTERACTİON WİTH THE OTHER ARTS AND ITS MANAGEMENT
Bahadır Elal
In this study, the interaction of literature with the other arts and its management is explored. The subject within this study has been taken within the framework of Turkish Literature.
After defining fundamental concepts such as Art, Management, Art Management, Literature, the first section then identifies the formation of the genres of art, the genres of art themselves and the place of literature within them. Following the examination of the genres of literature and their qualities which are unique to themselves, the stages that Turkish Literature has gone through from its outset to today has been researched. The end of this section examines the different aspects that literature interacts with the other arts, where it begins and where it ends by providing examples which allows one to form ideas on the subject.
The second section of this study examines the economic aspects of literary establishments, the practices in the field of publishing, various institutions and their relationships with eachother. The various activities which took place within Istanbul 2010 European Capital of Culture along with others are looked at to exemplify this issue. The study concludes with an interview with a literature manager conducted by ourselves on the main headings of the thesis and management activities in the field of literature.
I. BÖLÜM 1. GİRİŞ
İnsanoğlu, var olduğundan beri görmüş ve duymuştur. Zamanla edindiği bilgileri aktarmak, yaşanılanı tekrar taklit ederek bir büyü yaratmaya çalışarak doğa ile mücadelesini, onu algılayışını taklitle yansıtmıştır. İşte bu taklitlerin mağara duvarına yapılmasıyla resim, bedenle yapılmasıyla tiyatro-dans, bunlara ritim katmalarıyla da müzik doğmuştur. Dil bunlardan sonra gelir. Dilin taklit sonucu doğduğu yaygın bir görüştür.
Edebiyatın kökenleri bu yüzden diğer sanatlara göre daha yenidir. İnsanoğlu konuşma yetisini kullanmaya başladıktan çok sonra edebiyat ürünü sayılabilecek sözler söylemeye başlamış ve bu hemen diğer sanatlarla işbirliği içine girmiştir. Dua, şarkı vs. ile müzik ve dansla, diyalogla tiyatroya, yazı olmadığı için akılda kalması daha kolay olduğundan ilk edebi tür şiirdir. Yazı bulunduğundaysa yaslanacağı ilk sanat resim olmuştur.
Bütün bunlar, insanların bir arada yaşamalarıyla oluşmuştur, bir arada yaşamak yönetimi de beraberinde getirir bu da hemen iş bölümünü ortaya koyar. Bahsettiğimiz toplum düzeninde sanattan belki hepsi yararlanırdı; fakat kimileri ayrılır bunu üzerlerine alırlardı şaman işte bunlardan biridir diyebiliriz, ruhani işlevinin yanı sıra topluluğun sanatçısıdır da.
Zamanla sanat türleri birbirlerinden ayrılarak farklı gelişimler göstermişler ve hâlâ daha göstermektedirler. Bu gelişmeler her birinin özgünleşip ayrı ayrı kurumsallaşmasına, o sanatlarda üretici ve izleyicinin uzmanlaşmasını ortaya çıkarmış bu da sanatçı, izleyici ve diğer ara elemanların koordinasyonunu sağlayacak, planlama ve denetim işlevini üstlenecek sanat yöneticilerine olan ihtiyacı ortaya çıkarmıştır.
Birden çok insanın olduğu her işte yönetim olduğu ve sanat dallarında da daha önce yönetim çalışmaları olmasına rağmen toplumsal gelişmeler,
etkinliklerin artması ve daha başka sebepler o sanat dallarında uzmanlaşmış yöneticiler tarafından gereken işler yürütülmeye başlanmıştır.
Bu çalışmalar en yaygın sanatlardan biri olan edebiyatta daha geç olmuştur. Bu sebeple tezimizde önce sanatların tanımlarının verilip sonra da edebiyatın gelişimini incelenmeyi yararlı bulduk.
Sanatların kurumsallaştıktan sonra profesyonel anlamda yönetilmeye başlandığı için edebiyatın kurumsallaşmasını ele aldık. Sanatların bir huni gibi geri gittikçe birbirine yaklaşması, gününüzdeki çalışmalarda da birbirine kaynak, zihinsel, estetik altyapı oluşturmaları nedeniyle edebiyatın diğer sanatlarla etkileşimini inceledik.
Sanat yönetimi kavramı dahi ülkemizde yeni sayılabilecekken edebiyat alanında bu konuda bir boşluk ve tanımlanamama durumu vardı bu sebeple tezimizin ikinci bölümünde edebiyat alanında yönetim çalışmalarının neler olduğunu örneklemeye bir işletme olarak edebiyat kurumlarının durumlarını araştırdık.
Bu çalışmada araştırma yöntemi olarak karşılaştırma ve literatür tarama yöntemi benimsendi ve edebiyatla diğer sanatların karşılaştırılması, diğer sanatlardaki yönetim çalışmaları ile edebiyat alanlarındaki yönetim çalışmaları ve konular ile ilgili kaynaklar tarandı.
Konunun çok geniş her bir başlığın birer tez olabileceğinin bilinciyle çalışmayı Türk Edebiyatı çerçevesinden şiir ağılıklı olarak incelendi. Edebiyatın diğer sanatlarla etkileşimini örneğin sinemaya uyarlanmış tüm edebi yapıtların ya da edebiyatla ilgilenmiş tüm ressamların eserlerinin incelenmesi apayrı bir çalışma olacağı için etkileşim eserlerle bir fikir oluşturacak ölçüde örneklendirildi.
Yapı ve sunum olarak diğer sanatlardan farklılık gösteren; fakat içerik ve pazarlama faaliyetleri yönleriyle iç içe olan edebiyat ve diğer sanatların etkileşiminin incelenmesi bu alanda çalışanlara bir fikir vereceği, edebiyat alanındaki sanat yönetimi çalışmaları da yayıncılık ve edebiyatın yaygınlaşması için çalışacaklara yararlı olacağı düşüncesiyle bu çalışma oluşturuldu.
2. SANAT, YÖNETİM ve SANAT YÖNETİMİ KAVRAMLARININ TANIMLANMASI
Tarih boyunca, “Sanat nedir?” sorusunun yanıtı, felsefi bir konu olan “Güzel, güzellik nedir?” sorularıyla beraber gelişmiş ve pek çok görüş ortaya konmuştur. Yönetim de hep tartışılmış, “Yönetim Sanatı” üzerine çalışmalar günden güne artış göstermiştir. Sanatın kollarından biri olan edebiyatta yönetim çalışmalarını incelemek için, sanat, yönetim ve sanat yönetimi kavramlarının tanımlanmasını gerekli kılmıştır.
2.1. Sanat Kavramının Tanımlanması
Sanat sözcüğünün etimolojisine baktığımızda “su’n (yapma, ortaya koyma,
oluşturma)dan … Yapmak işi, ortaya koyma durumu, yapmak yaratmalık.”1
Anlamıyla karşılaşırız bu da sanatın iki farlı anlamda kullanılmasına neden olur, yapma işi olarak ‘zanaat’ karşılığı, yaratma kısmıysa bu çalışmamızda üzerinde duracağımız, “Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin
tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık”tır.2
Metin Sözen ve Uğur Tanyeli, sanatın “insanoğlunun yarattığı yapıtlarda
güzellik ülküsünün ifadesi” biçiminde tanımlanmasını “eskimiş bir formülleme”
olarak değerlendirirler ve güzellik ülküsünün sanat için bir zorunluluk olmadığını, çağdaş sanat düşüncesi evreninde bir yeri kalmadığını eklerler. Bu tanımlama yerine Thomas Munro’nun tanımıyla, “doyurucu estetik* yaşantılar oluşturmak amacıyla
1 İsmet Zeki Eyüboğlu, Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, İstanbul 2004, Sosyal Yayınları, Dördüncü Basım,
Sayfa 578.
2http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CD E&Kelime=sanat (Erişim Tarihi: 26 Nisan 2011)
*Estetik: Sanatsal yaratının genel yasalarıyla sanatta ve hayatta güzelliğin kuramsal bilimi, güzel duyu, bedii, bediiyat.
http://www.tdk.gov.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED9 47CDE&Kelime=estetik (Erişim Tarihi: 26 Nisan 2011)
dürtüler yaratma becerisi” nitelemesinin günümüz sanatını tanımlamada daha geçerli
olduğunu belirtirler sözlüklerinde. 3 Bu düşüncelerini de şu sözlerle açıklarlar:
“Doyurucu bir estetik yaşantı ise, mutlaka güzellik etkisi oluşturmak zorunda değildir. Örneğin, ilkel toplumların ya da Azteklerin* sanatları ‘güzel’ olmaktan uzak olduğu gibi, bunu amaçlamış olduklarını kanıtlayacak bir ipucundan da yoksunuz. Çoğu kez ve çoğu toplumda sanat yapıtının yarattığı estetik yaşantı, korkutma, tiksindirme, irkiltme boyutlarına sahip olabilmektedir. Güzellik kavramının sanatsal düşünce içinde başköşeye yerleştirilmesi Rönesans’ta** ortaya çıkar ve 19. yy’da neredeyse resmi bir sanat ideolojisine dönüşür. Çağdaş sanat anlayışı ‘güzel’ sorunsalını tasfiye ettiği gibi, bir tanım çabasını da büyük ölçüde bir yana bırakmıştır. Sorun, daha çok sanatsal yaratma sürecinin ne olduğu biçiminde ortaya konmakta. Bu bakış açısıyla, sanatsal üretimin bir dizge değiştirme işlemi nitelenmesi olanaklıdır. Başka bir deyişle, sanatsal yaratma gerçekliğin yeniden üretilmesi eyleminden başka bir şey değildir. Sanatçı, aslında sanatsal nitelikte olmayan gerçeklikleri seçerek, onları gerçekte seçerek, onları gerçekte yer aldıkları dizgeden başka bir dizge içinde yeniden konumlandırmaktadır. En basit örneğiyle, bir ‘ready-mad’in*** sanatsal nitelikte sayılabilmesi, bu dizge değiştirme ve dolayısıyla da, gerçekliği yeniden üretme sürecinden geçmesi sayesindedir. Sanatçı bu örnekte bir endüstri ürününü binlercesi arasından seçerek, onu, içinde konumlandığı endüstriyel ürünler dizgesinden yalıtmakta ve bu neden de sanat dizgesine
yerleştirebilmektedir. ‘Read-made’ örneğinde neredeyse amacına
3 Metin Sözen-‐Uğur Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2011, Remzi Kitabevi 10.
Basım, Sayfa 266.
* Aztekler: Bugünkü orta Meksika bölgesinde 14. ve 16. yüzyıllar arasında yaşamış ve büyük bir uygarlık kurmuş Orta Amerika halkıdır. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Aztekler) (Erişim Tarihi: 26 Nisan 2011)
** Rönesans: XV. yüzyıldan başlayarak İtalya'da ve daha sonra diğer Avrupa ülkelerinde hümanizmin etkisiyle ortaya çıkan, klasik İlk Çağ kültür ve sanatına dayanarak gelişen bilim ve sanat akımı. (http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CD E&Kelime=r%c3%b6nesans) (Erişim Tarihi 26 Nisan 2011)
*** Bir sanat yapıtı olarak benzerleri arasından seçilip değerlendirilmiş, üzerinde bir değişiklik yapılmaksızın kullanılmış ya da üzerindeki değişiklik sadece üretimi sırasındaki rastlantılara bağlı olarak ortaya çıkmış endüstri ürünü obje. İlk kez Dada Akımı’nın ünlü beyni M. Duchamp tarafından öne sürülmüştür. Gerçekte, bir sanat yapıtı olmaktan çok, sanat alanındaki geleneksel yaratma yöntemlerine bir eleştiri olarak yorumlanabilir. (Metin Sözen-‐Uğur Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2011, Remzi Kitabevi 10. Basım, Sayfa 255.)
indirgenmiş olan bu sanatsal yaratma süreci, her tür yapıt için, çoğunlukla
çok daha karmaşık bir biçimde söz konusudur.”4
Sanatın güzellikle ilgisi kadar toplumsal yönü ve faydası, gerçekle olan ilişkisi de hep tartışılmıştır. Sanatın insanları iyiye, doğruya ve yararlıya yöneltmesi gerektiğini düşünen Rus yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy sanatın içinde bulundurması
gereken değerleri şöyle sıralar: 5
“1- Yeniliğin, insana faydalı olması zorunluluğu,
2- Muhtevanın, insanları ilgilendiren bir çizgide bulunması,
3- Yazarın, yüzeysel davranmayıp, konuların ayrıntılarını da ortaya koyması zorunluluğu,
4- İlginç ve çekici olması”
Lev Nikolayeviç Tolstoy gibi düşünenler “Sanat toplum içindir!”* görüşünü savunurlar ve sanatın toplumsal faydasını eğitici yönünü ön plana çıkarırlar bu görüşün tam tersini “Sanat sanat içindir!”** düşüncesini savunanlar sanat eserinden eğitim vs. gibi şeyler beklenemeyeceğini söylerler. Tarih içerisinde toplumsal
4 Metin Sözen-‐Uğur Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2011, Remzi Kitabevi 10.
Basım, Sayfa 267.
5 Lev Nikolayeviç Tolstoy, Sanat Nedir?, Çev. A. Baran Dural, İstanbul 2004, Bilge Karınca 1. Baskı,
s.67.
* Toplumcu Sanat: Toplum sorunlarını konu edinen sanat. Eskiden Rusya ve sosyalist ülkelerde yapılan politikaya bağlı, sanat için sanatı reddeden sanat. (Adnan Turani, Sanat Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2010, Remzi Kitabevi 13. Basın, s. 146.)
** Sanat İçin Sanat: “Sanat için sanat” sözü 1836’da filozof ve politikacı Victor Cousin tarafından söylenmiştir. 18.yy.dan bu yana tüm sanatlarda bir uzlaşma başlamıştı. Buna gittikçe ilerleyen endüstri de neden olmuş, el sanatları ile güzel sanatlar adi ve güzel olarak iki kısma ayrılmaya başlamıştı. Güzel sanatlar bundan böyle “güzel, büyük, tanrısal ne varsa” onunla meşgul olacaktı. Sanatçı, kendi dünyasını biçimlendirecek ve kişiliği önem kazanacak ve herhangi bir kayda bağlı kalmayacaktı. Kant’ın, “sanat ancak deha ile mümkündür” anlayışı güzel sanatları el sanatlarından tamamen ayırıyordu. Oysa Barok sanatçıları el sanatçıları gibi esnaf derneklerine ve çeşitli tüzüklere bağlı idiler. Görülüyor ki sanat için sanatın doğuşu bireyci görüşün sanatçı için önemli olduğu ve sanat eserinin de her zaman yapılamayacak kutsal bir şey olmasının kabulünden ileri geliyordu. 19. Yy. bu anlayış içinde geçmiştir. Fakat 1919’da bu görüşün karşısına Walter Gropius, Bauhaus’un kuruluşu hakkındaki manifesto ile çıkmış: “Biz mimarlar, heykelciler, ressamlar, hepimiz el sanatlarına geri dönmeye mecburuz. Zira meslek olmadan sanat mevcut değildir. Sanatçı ile el sanatçısı arasında esaslı hiçbir fark yoktur. Sanatçı el sanatçılarının geliştirilmişidir.” Demişti. Bu yeni görüşün yanında sanat için sanatın anlaşılış biçimi de değişmiş ve sanat eseri ancak kendisi için doğar; sanat eseri hiçbir şeye bağlı değildir ilkesi kabul edilmişti. Kısacası sanat için sanat, doğuş sebeplerinden ayrı bir anlam kazanmaya başlamıştır. (Adnan Turani, Sanat Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2010, Remzi Kitabevi 13. Basın, s. 129.)
değişmeler, yeni düşünce sistemlerini doğurur buna bağlı olarak sanat akımları*
ortaya çıktıkça her biri kendilerince sanatı tanımlamışlardır.6
Bu tartışmalarda çoğunlukla Aristotales’in Poetika adlı yapıtında yaptığı
sanat tanımından hareket edilir, Aristotales, sanatı bir taklit olarak değerlendirir.7
Bundan yola çıkarak kimileri sanatın yaşamı olduğu gibi anlatması gerektiğini, kimisi de hayatın düş süzgecinden geçirilmesi hatta düşün bir taklidi olduğunu söylerler.
Bütün bu tartışmaların nedeni belki de sanatın insan üzerinde ne denli etkili olduğunun bilinmesidir. “Sanatın kendine özgü estetiksel ve kişilik olu[ş]turucu
özelliğine toplumda her zaman için gereksinim duyulur. Bu nedenle sanatın kişinin çok yönlü gelişmesi, yaşamsal duyarlığı ile güzellik tasarımlarının gelişmesi, yüksek düzeyden bir düşünceye erişmesi üstünde etkin bir yapıcı rolü vardır.”8
2.2.Yönetim Kavramının Tanımlanması
İlk çağlardan başlayarak insanların örgütlendikleri görülmektedir. Örgütlenme doğrudan doğruya yönetimi ortaya koyar, yani en eski çağlardan beri yönetim söz konusudur.
Yönetim değişik biçimlerde tanımlanmaktadır kimi göre:
“amaçların etkili ve verimli bir biçimde gerçekleştirilmesi için bir
insan grubunda işbirliği ve eşgüdümleme sağlamaya yönelik olarak
sürdürülen çalışmaların tümü.”9, başka bir tanımlamaya göreyse: “Bir amaca
ulaşma yönünde girişilen eylemlerin ve yapılan işlerin bütünü şeklinde ifade edilebilir. Nihayet, bir süreç olarak da yönetim; ortak amaçlı kişilerin yer aldıkları bir örgütün, en kısa ve en kestirme yoldan amaçlarını
gerçekleştirmelerine yönelen ve planlama, örgütleme, yöneltme,
6 Nedim Gürsel, Yazın Akımlarının Oluşumunda Toplumsal/İdeolojik Yapının Yeri, Türk Dili Dergisi
Yazın Akımları Özel Sayısı, c. XLII, sy.349, Ocak 1981, ss. 2-‐18.
* Akım: Sanatta, siyasette, düşünce hayatında ortaya çıkan yeni bir görüş, yöntem, hareket, cereyan, tarz, ekol, okul.
(http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CD E&Kelime=ak%c4%b1m) (Erişim Tarihi: 05.Mayıs 2011)
7 Aristotales, Poetika (Şiir Sanatı Üstüne), Çev. Samih Rifat, İstanbul 2003,K Kitaplığı 1. Baskı, s. 21. 8 Sanat Ansiklopedisi, Haz. Alpay Kabacalı, Tahir Özçelik, Bülent Berkman, İstanbul 1991, Milliyet,
s.348.
9 Canan Çetin, Esin Can Mutlu, Temel İşletmecilik İşletme ve Çevresi, İstanbul 2009, Beykoz Lojistik
eşgüdümleme ve denetleme eylemlerinden oluşan bir süreç.”10 olarak ifade edilebilir.
Bu süreçler ve yönetim politikaları ile personelin görevlerini başarıyla yürütebileceği koşullar hazırlanarak, kültürel ve eğitsel etkinlikler kontrol edilerek, sanat çalışmalarının gelişimi yönlendirilir. Yönetim çalışmaları ile sanatsal çalışmalar denetlendiği gibi uzun süreli planlama çalışmaları yapılarak, sanat eserlerinin bakımı, gelişimi, çeşitli sanatsal etkinliklerin düzenlenmesi için yönetim
biliminden yararlanılır.11
Sanatsal etkinliklerde meydana gelebilecek sorunlar yönetimle çözülür. Bu sebeple sanat yöneticisinin belli yetenekleri olması gerekir bunlar:
“teknik yetenek; yöneticinin doğrudan yönetmekle sorumlu olduğu
alan hakkında gerekli bilgiye sahip olmasını ifade eder. Beşeri ilişkiler yeteneği; insanlarla işbirliği yaparak onları çalışmaya yönlendirme yeteneğidir. Kavramsal yetenek; işletmenin bütününe yönelik, politika ve stratejiler geliştirmeyi ifade eder.”12
Yönetim çeşitli kuramcılar tarafından değerlendirilmiş ve belli yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Bunlar: Klasik Yönetim Yaklaşımları, Davranışsal yönetim
Yaklaşımları, İnsan İlişkileri Yönetim Yaklaşımı, Sistem Yönetim Yaklaşımı, Durumsal Yönetim Yaklaşımları, Yeni Yönetim Yaklaşımları (post-modern), Toplam Kalite Yönetimi olarak sıralanır ve adlandırılır.13
Frederick Winslow Taylor yönetimi bilimsel olarak ele almıştır ve Klasik Yönetim olarak adlandırılan yaklaşımı ortaya koymuştur. Taylor, yüksek üretim becerisi ve üstün verimliliği araştırmış, insanı üretim faktörü olarak ele almıştır. Üretim süresi içinde makineden beklediklerini çalışanlardan da beklemiştir. Bilimsel yönetim yaklaşımı; üretimde insan boyutunun etkilerini göz ardı etmiştir. Oysa
bireyin grup içinde birlikteliği de önemlidir.14 Sanat alanındaysa bu birliktelik daha
10 M. Şerif Şimşek, İşletme Bilimlerine Giriş, 2002 Konya, 9. Basım, s. 204.
11 Fethiye Erbay, Sanat Yönetiminin Boyutları, İstanbul 2009, İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları, s.
20.
12 Aydın Yılmazer, Cemal, Cemal Eroğlu, Meslek Yüksekokulları İçin İnsan Kaynakları Yönetimi, Ankara
2008, Seçkin Yayıncılık 1. Baskı, s.16.
13 Bunlar en çok adı geçen yönetim modelleridir, bunların açıklamaları ve modern yönetim modelleri
için bkz. Tamer Koçel, İşletme Yöneticiliği, İstanbul 2010, Beta 12. Baskı.
önemlidir ve sanat üretimi fabrikasyon olamayacağına göre sanat kurumlarında pek rağbet görmemiştir.
İnsanın grup içindeki birlikteliği anlayışıyla insan ilişkileri kurumsal davranışlarını yaklaşımlarını ortaya çıkarmaya başlamıştır. Örgüt içindeki insan ilişkilerinin ele alınması 1920’li yıllarda oluşmaya başlamıştır. 1927 yılında Elton Mayo ve arkadaşları, ABD’de (Western Electric Company) Elektrik şirketinde yürüttükleri ‘Howthorne Deneyleri’yle insan davranışlarını konu alan ilk yoğun araştırmaların temelini atmışlardır. Bu araştırmaları, çalışma mekânlarında ışığın verimlilik üzerindeki etkisini bulmaya çalışmışlardır. Çalışma ortamının, çevresel, fiziksel etkenlerin çalışanların verimliliğinin arttırılmasındaki etkisi araştırılmıştır. Sonuç olarak çözüm, insanın kendinde düğümlenmiştir. Deneyler sonucunda; psikolojik ve sosyal etkenlerin çalışanlar arasındaki ilişkilerin düzenlenmesinde ve
üretkenliğin arttırılmasında önemli ölçüde rol oynadığı sonucuna varılmıştır.15 Çeşitli
sanat atölyelerinin, yazar evlerinin ideal şartlarda oluşturulmaya çalışılması bu yaklaşımın sanat yönetiminde uygulandığını söyleyebiliriz.
Bir başka yönetim anlayışı olan Durumsallık kuramı da bunlardan biridir. İhtiyaçların getirdiği duruma en uygun yönetimin uygulanması ve örgütsel hedeflere ulaşmayı öngörür. Görev ve ihtiyaçların insan ve süreçler yolu ile tatmin edilebileceğini ifade eden bu yaklaşım, uygulamada başarısızlığa uğrayan teoriler nedeniyle ortaya çıkmıştır. Ayrıca; farklı durumlarda farklı yaklaşımların geçerli
olması, bu yaklaşımı güçlendiren diğer bir nedendir.16 Çok farklı insanlar ve
organizasyonlarla çalışmayı gerektiren sanat etkinliklerine en uygun ve kullanılan yönetim şeklinin bu olduğunu söyleyebiliriz.
Bütün bu çalışmalarda yönetim işlemini gerçekleştiren kişiye yönetici denir. Tamer Koçel yöneticinin, görevlerini şu şekilde sıralar:
“Bir yönetici
- önce nelerin yapılacağını kararlaştırarak planını yapar,
15 Fethiye Erbay, a.g.e., 20.
16 Ahmet Arıkanlı, Bekir Ulubaş, Yönetim Yönetim Fonksiyonları ve Yönetici Davranışları, Ankara
2004, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, s.10. http://www.ebk.gov.tr/database/attachment/a8571b14.pdf (Erişim Tarihi 10 Mayıs 2011)
- sonra planda öngörülen işleri ve bu işleri yapacak kişileri bir araya
getirerek organize eder,
- bu işlerin çalışanlar tarafından yapılmasını sağlar (uygulama), - bu uygulama sırasında gerekli koordinasyonu temin eder ve nihayet - ulaşılan sonuçları kontrol eder ve değerleyerek yeniden kararlar alır
ve planlarını revize ederek süreç yeniden başlar.”17
Kısacası yönetim, eldeki kaynakları planlayarak, örgütleyerek, yürüterek, koordine ve kontrol ederek, etkili ve verimli kullanarak amaçları gerçekleştirme
sürecidir.18 Sanat alanında yönetim sponsor bulma, tanıtım pazarlama çalışmaları,
yayın politikası oluşturma, çeşitli etkinlikler hazırlama gibi faaliyetlerinde önem taşımaktadır.
2.3.Sanat Yönetimi Kavramının Tanımlanması
Sanatsal alanda yönetimi; “insanlar aracılığı ile rasyonel ilişki kurmaktadır.
Sanat yönetimi de, insan, para, araç, gereç, makine gibi farklı kaynakların işbirliğine dayanır. Sanatta yönetimin önemi, birden çok kişinin ayrı ayrı yapamayacakları işi, birlikte yapmak üzere güçlerini bir araya getirmeleri.”19 olarak tanımlayarak, iş birliğine dikkat çekmiştir, Fethiye Erbay, alanında ilk ve tek olan “Sanat Yönetiminin Boyutları” adlı kitabında.
Sanatın ürününün insanlara sunulmasında birçok süreç olduğundan, iş birliğinden ve yönetim çok büyük bir zorunluluktur. Bu sunumda bir ticari işlem de vardır. Elvan Tekcan Şahinoğlu, Akademist Dergisi’nin Sanat Yönetimi Özel Sayısındaki yazısında “Bir mal/hizmet, ancak para karşılığında alınıp satıldığı, diğer
bir deyişle maddi anlamda bir değer biçilerek ve bu hak edicisine ödenerek el değiştirdiği anda bir ticari meta olur. Ekonomik değer taşıyan bir malın/hizmetin el değiştirmesi ya da para karşılığında sunulması, o mal/hizmet ve/veya malların hizmetlerin birer ticari meta olarak, kendilerine ait bir parasal dolaşım oluşturması sonucunda mali bir değiş-tokuş alanı, yani ticari bir sektör yaratılmasına sebep olur. Ekonomik anlamda böyle bir para dolaşımı olan üretimler; üretim biçimleri üretim misyonları, üretim için gerekli insan yaratımının niteliği, kalitesi ya da
17 Tamer Koçel, İşletme Yöneticiliği, İstanbul 2010, Beta 12. Baskı, s. 104.
18 Canan Çetin, Esin Can Mutlu, Temel İşletmecilik İşletme ve Çevresi, İstanbul 2009, Beykoz Lojistik
Meslek Yüksek Okulu Yayınları 1. Baskı. s. 54.
donanımından bağımsız olarak, salt değer biçilme ve maddi karşılığının ödenmesi ile el değiştirme/fayda sağlama özelliklerinden dolayı birer “ticari ürün ve/veya hizmet” olarak algılanırlar. Sanatın herhangi bir alanında, birer ticari metadır. Sanat adına yapılan ve sanat değeri taşıyan tüm ürünler de diğer sektörlerdeki üretimler gibi maddi bir karşılık ile ekonomik anlamda değer biçilerek metalaştırılır. Bu değer biçmenin kriterleri her ne olursa olsun sonucu, bizi aynı açık ve net saptamaya ulaştırır. Sanat ürünü, para karşılığı el değiştirdiği anda bir ticari üründür ve sanat ürünlerinin bu özelliklerinden dolayı oluşmuş tanımlanabilir bir ekonomik sektör potansiyeli vardır.20 diyerek bu duruma dikkat çekmiştir.
Fetihye Erbay aynı yapıtında, “Sanat yönetimi 1990’lı yıllarda lüks tüketim
olarak değerlendirilen sanatsal ürünlerin market değerleri, pozisyonları, kime, nasıl sunulacağının, neler yapılabileceği gibi sorulara çözüm aramıştır.”21 der. Burada da yine yönetime yani planlamaya ihtiyaç vardır. Elvan Tekcan Şahinoğlu da yukarıda andığımız yazısında konu ile ilgili şunları söyler:
“Sanatın bir ticari meta olarak kabul edilmesi ile başlayan süreçte, bu
ticari metanın el değiştirmesi ile meydana gelen ekonomik değiş-tokuşun ve sonucunda oluşan iş potansiyelinin de yönetilmesi söz konusu olur. Bu düşünsel mantık takibinde, sanat eserinin üretiminden, bu eserin izleyicisi ile buluşmasına dek yaşanan tüm aşamaları kapsamına alan sanat işletmeciliğinde, bu adımların her birinde yaşamın içinde bulunması gereken profesyonellerin yönetici vasıflarına sahip olması gereği ile karşı karşıya geliriz. Çünkü tüm bu aşamalarda, çeşitli biçim ve önemde bir ‘karar alma’ süreci işler. Bu ‘karar alma’ eylemi, bulunduğu noktada yönetim becerisi gerektirir ki, bu da bu alandaki stratejik süreci tanımlamak için anlamlı bir sebeptir.”22
Sanat yönetimi işletme biliminin bir türüdür. Fakat sunulan hizmet/ürünün niteliğinden dolayı, sanat yöneticisinin teknik donanımının yanı sıra sanatsal beğenisinin, ilgili dalda bilgisinin yüksek, diğer sosyal bilimlerle de işbirliği içinde olması gerekmektedir.
20 Elvan Tekcan Şahinoğlu, Sanat Yönetimi ve Kurumsal Örneklem Olarak Sanat Müzeleri, Akademist
Dergisi Sanat Yönetimi Özel Sayısı, 2004 sy.8, s.31.
21 Fethiye Erbay, a.g.e., s. 23.
3. EDEBİYAT VE SANAT, SANAT DALLARI İÇİNDE TÜRK EDEBİYATININ YERİNİN TANIMLANMASI
Sanat dallarının yeni açılımlar yapması, kurumsallaşması benzer toplumsal, siyasal ve ekonomik şartlar altında gerçekleşse bile, her birinin özgünleşmesinin kendine has özellikleri vardır. Sanat dallarının tanımlarını ve kısaca gelişimlerinin bilinmesi birbirleriyle olan ilişkilerinin anlaşılmasında ve sanat yöneticileri için ufuk açıcı olacağını düşünmekteyiz.
3.1.Edebiyat Kavramının Tanımlanması
Edebiyat sözcüğü, söz ve kavram olarak Türkçede Tanzimat’tan sonra kullanılmaya başlamış ya da hiç değilse bu tarihten sonra gittikçe yaygınlık kazanmıştır. Bu döneme kadar aynı yahut biraz daha farklı anlamda ‘edeb’ sözcüğü kullanılmaktaydı. Ancak divan edebiyatının büyük çoğunluğunu nazım* oluşturduğundan ‘edeb’den ziyade aynı anlamda kullanılan ‘şiir’ sözcüğü tercih edilmekte ve edebiyatı ifade için yeterli görülmekteydi. 1860’lardan sonra yaygınlaşan ‘edebiyat’ sözcüğü ise, bu yıllarda çeşitli bilim alanları için Fransızcadan tercüme yoluyla Osmanlıcaya kazandırılan bir takım terimlerle aynı yapıda olduğunu düşündürmektedir: Lisaniyat, arziyat, ruhiyat, içtimaiyat gibi. Buna göre edebiyat kelimesinin Fransızca “littérature” veya “belles lettres” karşılığı olarak uydurulduğu tahmin edilebilir. O zamana kadar Arapçada bu anlamda kullanılmış
böyle bir türevin bulunmaması da bu tahmini destekler.23
Türk edebiyatının Tanzimat’tan sonra Batı’ya yönelmesiyle edebiyat kelimesi de Batı dillerinde ve özellikle Fransızcadaki manalarına paralel olarak günümüze
kadar az-çok nüanslar kazanmıştır.24
*Nazım: Ölçülü ve uyaklı dizelerle yazılan ve bunlara uyum sağlayabilmek için sözcüklerin ve hecelerin özel bir biçimde sıralanmasına özen gösterilen anlatım yolu. (Beşir Gögüş vd., Yazın Terimleri Sözlüğü, Ankara 1998, Dil Derneği Yayınları, s. 76.)
23 Orhan Okay, Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı, İstanbul 2005, Dergâh Yayınları 1. Baskı, s. 201. 24 Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri I, Belâgat, Ankara 1980, sayfa 3.
Edebiyatın batı dillerindeki karşılığı terimlerin kökünde “yazı” kavramı bulunmaktadır. Buna dayanarak ilk bakışta edebiyatın yazılı metinleri çağrıştırdığına hükmedilebilir. Türkçede de edebiyat sözcüğü yerine “yazın” sözcüğü de kullanılır. Bununla beraber yazının bilinmediği çağlarda ve hemen her devirde yazıya geçmemiş edebi ürünlerin bulunduğu benimsenerek bir sözlü edebiyatın varlığı da
kavramın dışında kalmamıştır.25
Batıda, başlangıçta sadece plastik sanatlar için kullanılan güzel sanatlar kavramına edebiyat da edebiyat da eklenmiş, böylece edebiyatın diğer güzel sanatlarla ortak estetik ilkeleri paylaştığına dikkat çekilmiştir. Güzel sanatlar plastik (mimari, heykel, resim, ve dekoratif sanatlar), fonetik (müzik) ve söz sanatı
(edebiyat) olmak üzere üç grupta beş sanat olarak sistemleştirilmiştir.26 Edebiyat
hiçbir maddi malzemeye, âlete, mekâna bağlı olmayan, tamamıyla düşünsel bir sanattır. Duygu, düşünce ve hayalleri diğer sanatların ancak yoruma bağlı sembollerle ifade etmelerine karşılık edebiyat, maddi bir dünyanın izlenimlerinden bilinç, bilinçaltı, mistik ve metafizik boyutlara kadar insani olan her şeyi apaçık veya
alegorik-sembolik şekilde anlatabilmektedir.27
Edebiyat diğer sanatlarla nispetle bu gücünü ve zenginliğini kullandığı malzemenin “söz” olmasına borçludur. Aynı zamanda günlük hayatın anlaşma vasıtası olan dil, insanlık tarihi boyunca diğer güzel sanatların kullandığı malzemelerle karşılaştırılamayacak düzeyde büyük bir gelişme göstermiştir. Bütün sözcük, terim, tabir, argo ve özel meslek terimleri gibi sözlük çerçevesindeki zenginleşmenin dışında mecazlarla ve sanatkârların bireysel kullanımlarıyla adeta sınırsız bir büyüme gösteren dil, bu gelişmesini halen de devam ettirmektedir. Ancak günlük konuşmada ve diğer alanlarda kullanılan dil ile edebi dil birbirinden oldukça farklıdır. Günlük dil en yalın ve doğrudan doğruya bir anlatım gerektirirken edebi dil mecazi ve sembolik bir soyutlama dili yönünde gelişir. Bu özellik günlük konuşma dilinde mecazların, edebi eserde de yalın ifadenin kullanılmayacağı manasına gelmemelidir. Yalnız kelimelerin sözlük anlamları edebi dilde bir takım sapmalara uğrar. Yazarın edebi bir eser meydana getirme amacı ve çabasıyla dili kullanması bu sapmanın bir ölçüsü olabilir. Ancak böyle bir çaba ve amaç olmaksızın hazırlanmış
25 Rauf Mutluay, 100 Soruda Edebiyat Bilgileri, İstanbul 1979, Gerçek Yayınevi, 3. Baskı, s. 9. 26 Adnan Turani, Sanat Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2010, Remzi Kitabevi, 13. Basım, s. 51. 27 Orhan Okay, a.g.e., s. 202.
bir siyasi nutkun, bir mektubun, özel günlüklerin ve hatıraların zamanla edebi bir değer kazanması bu ölçünün de yeterli olmadığını göstermektedir. Halk dilinde ‘edebiyat yapmak’ deyimiyle sözlük dilinin edebiyattaki sapmaları yani üslup haline gelmesi, biraz da sanat ve edebiyat zevki oluşmuş etmiş kişilerin sezgi ve
deneyimlerini ilgilendirmektedir.28
Edebi eser, herhangi bir aracıya gereksinim duymaksızın özgün yapısıyla her seviyeden okuyucuya doğrudan doğruya ulaşabilen tek sanattır. Bu özelliğini de kullandığı malzemenin dil oluşuna borçludur. Diğer sanat alanlarında eserler, hemen daima tektir ve onu seyretmek yahut dinlemek için o tek nüsha, performans ile karşı karşıya gelmekten başka yol yoktur. Edebi eser ise yazarının meydana getirdiği
özgün biçimiyle her zaman okuyucuna ulaşabilmektedir.29
Her soyut kavram gibi edebiyatın tanımında da ayrışmalar, farklar vardır. Bununla beraber genel olarak şu ortak tanım benimsenebilir, edebiyat: “Düşünce,
duygu, olay ve imgeleri; güzel, etkili bir biçimde anlatan söz sanatı.”30dır.
Bugün çok zengin ve karmaşık türler gösteren edebiyatta, esasta nazım ve nesir* olmak üzere şekle dayanan iki temel yapı vardır. İlk edebi metinlerin, bütün dünya edebiyatlarında nazım olduğu genellikle kabul edilmiş bir gerçektir. Her milletin ve kavmin bilinen en eski mahsulleri destanlardır. Bunlar da genel anlamıyla nazım karakterindedirler. Ayrıca batı edebiyatında klasik devir büyük nispette nazım
üzerine kurulmuştur.31 Türk edebiyatında da Tanzimat’a kadar lirik** olsun,
hikemi*** veya didaktik**** olsun, her konuda ve değişik türlerde verilmiş edebi ürünlerin hemen tamamına yakın kısmı için nazımdır demek yanlış olmaz. Edebi eser
28 Rauf Mutluay, 100 Soruda Türk Edebiyatı, İstanbul 1969, Gerçek Yayınevi, 1. Baskı, ss. 8-‐9. 29 Orhan Okay, a.g.y., s. 203.
30 Beşir Gögüş vd., Yazın Terimleri Sözlüğü, Ankara 1998, Dil Derneği Yayınları, s. 131.
*Nesir: Düz yazı. Şiir Gibi ölçülü olmayan anlatım biçimi. (Dr. L. Sami Akalın, Edebiyat Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1970, Varlık Yayınevi, Genişletilmiş 2. Baskı, s.128)
31 Gennadiy Pospelov, Edebiyat Bilimi, çev. Yılmaz Onay, İstanbul 2005, İkinci Basım, Evransel Basım
Yayın, ss. 213-‐220.
** Lirik: Çok etkili, coşkun, genellikle kişisel duyguları dile getiren
(http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CD E&Kelime=lirik) (Erişim Tarihi: 20 Nisan 2011)
*** Hikemi: Felsefe ile ilgili.
(http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF05A79F75456518C A&Kelime=hikemî) (Erişim Tarihi: 20 Nisan 2011)
****Didaktik: Öğretici
(http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CD E&Kelime=didaktik) (Erişim Tarihi: 20 Nisan 2011)
karakterinde olmak şartıyla adına inşa* denilen nesir sanatında bile özel söz dizimi,
secileri** ve edebi sanatlarıyla şiirin düzeni hâkimdir.32
Bazen biçim, fakat çok defa teknik, konu ve içerik farlılıkları edebiyatta türlerin doğmasını ve gelişmesini sağlamıştır. Batı edebiyatlarında genel olarak nazma dayandığını belirttiğimiz klasik dönemde lirik, epik***, dramatik**** didaktik, pastoral***** gibi konuya bağlı nazım türleri aynı zamanda edebi tür adları olarak benimsenmiştir. Türk edebiyatının klasiği olarak kabul edilen divan şiiri olarak net bir şekilde türlerden bahsetmek kolay değildir. Bu şiir de genellikle lirik ve hikemi olmak üzere içeriği dikkate alan ikili bir bölümleme söz konusu olmaktadır. Esasta bir nazım şekli olan mesneviler****** ise olaya ve kurguya dayandığı takdirde hikâye ve roman türü içinde düşünülebilir. Bütün bu tür telakkisinin, divan şiiri için de bahis konusu olmak üzere batılılaşma döneminde gelişen teorilerle beraber ve onlara paralel olarak ortaya konduğunu, düşünüldüğünü
de belirtmek gerekir. 33
Edebiyat türlerinin arasında özel bir yeri olan şiirin ve göstermeye dayalı dramatik edebiyatın dışındakiler anlatmaya bağlı edebi türlerdir. Bunlardan olay ve kurguya dayanmaları sebebiyle aynı kategoriye giren roman ve hikâye türleri, şiirden ve tiyatrodan sonra teşekkül etmiş en eski edebi türlerdir. Deneme, fıkra, seyahatname, hatıra, mektup ve edebi biyografi gibi türler ise daha geç dönemlerde birer edebi metin olarak gelişmelerini tamamlamışlardır. Son zamanlarda ‘anlatı’ adı
*İnşa: Güzel yazı yazmaya denir. Divan edebiyatının estetik Anlayışına göre edebi sanatlarla yüklü ve özellikle secili, süslü nesre bu ad verilirdi. (Milliyet Edebiyat Ansiklopedisi, 1991, s.147.)
** Seci: Cümlelerin veya bir cümle içinde birden çok kelimenin sonlarındaki ses benzerliğine denir. Nesirde kullanılan Bir çeşit kafiyedir. (Milliyet Edebiyat Ansiklopedisi, 1991, s.289.)
32 İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, İstanbul 2004, Kapı Yayınlar, 14. Basım, ss. 120-‐124)
***Epik: Destansı.
(http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CD E&Kelime=epik) (Erişim Tarihi: 20 Nisan 2011)
**** Dramatik: Sahnede canlandırılmak üzere yazılmış eserlerin ortak adı. Eski Yunan edebiyatı sınıflamasına göre epik ve lirik olmayan. (Milliyet Edebiyat Ansiklopedisi, 1991, s.90.)
***** Pastoral: Kır yaşantısını ve özellikle çobanların aşk ve yaşayışlarını anlatan edebiyat türü.
http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE &Kelime=pastoral(Erişim Tarihi: 20 Nisan 2011)
****** Mesnevi: Divan yazınına İran şiirinden geçen, her ikilisinin dizeleri kendi asında uyaklı, aruz kalıplarının kısa ölçüleriyle yazılan uzun koşuk biçimi. (Beşir Gögüş vd., Yazın Terimleri Sözlüğü, Ankara 1998, Dil Derneği Yayınları, s. 81.)
verilen, ancak bilinen edebi türlerden hangi kategoriye gireceğinde tereddüde
düşülen daha karmaşık metinler de bahis konusu olmaktadır.34
Bütün güzel sanat eserleri için olduğu kadar edebiyatın da kendi estetik değeri dışında bir hedefi olup olmayacağı konusu her zaman tartışılmıştır. Hatta bu tartışmalar, hiçbir sanat alanında edebiyatta olduğu kadar gündemde kalmamıştır bunun sebebi, edebiyatın kullandığı malzemenin yani sözün ister istemez fikir dünyasına, dolayısıyla felsefe, din, ahlak, toplum ve siyaset konularına da açılmasından kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan edebiyatta “sanat sanat içindir” nazariyesi hemen sadece şiire münhasır kalmış, onda bile sınırlı bir nispetin üstüne çıkmamıştır. Sanatın sanat için veya toplum için bir araç olması şeklindeki iki görüş hemen her devirde tartışılmışken, asıl edebi eser bu iki uç arasında daha dengeli noktalarda kalmıştır. En saf şiirin bile, teşekkül ettiği çağın toplumun ve çevrenin düşüncesini, inançlarını yansıttığı buna karşılık en didaktik ve ideolojik mahiyetteki bir romanın, eğer roman yazma düşüncesiyle meydana gelmişse, şu veya bu seviyede estetik bir yapıya sahip olduğu muhakkaktır. Buna göre devirden devire değişse de edebi eserin bir taraftan kendi kuralları içinde zevke, duygulara hitap eden estetik bir yapısı, ifade tekniği ve bir mesajı bulunacaktır. Bundan dolayı edebiyatın estetikle felsefe, din, ahlak, psikoloji tarih gibi diğer fikir ve ilim alanlarına ilgisizliği düşünülemez. Ancak sanat değerini tamamen ihmal eden, apaçık güdümlü bir
edebiyat her zaman yerilmiştir.35
Aynı felsefi veya estetik görüşe bağlı veya işledikleri konular bakımından birbirine yakın sanatkârlar belirli bir ad altında edebi mektepleri (ekol), toplulukları oluştururlar. Bu ad, kendileri tarafından konulmuş olabileceği gibi daha sonraki devirlerde edebiyat tarihçileri veya tenkitçiler tarafından da verilmiş olabilir. Batıda felsefi sistemler geliştikçe bunlara bağlı olarak yeni sanat görüşleri de ortaya çıkmıştır. Özellikle Avrupa ortaçağından sonra Rönesans hareketleriyle birlikte beraber güzel sanatlarda yeni arayışlar belirmiş, XVII. Yüzyıldan itibaren arka arkaya bir takım sanat mektepleri ve sanatkâr grupları oluşmuştur. Her sanat mektebinin arka planında bir felsefi kültürün izleri vardır. Başka bir deyişle felsefi sistemler bir süre sonra sanat dünyasına yansımış ve sanat topluluklarını
34 Orhan Okay, a.g.e., s. 203.
35 Seyit Kemal Karaalioğlu, Edebiyat Sanatı, İstanbul 1980, İnılap ve Aka Yayınevleri, 2. Basım, ss. 168-‐
oluşturmuştur. Edebiyat mekteplerinin adları da çok defa diğer güzel sanat dallarında teşekkül etmiş mekteplerle paralellik göstermiştir. Felsefede akılcılık klasisizmi, idealizm ve sprütializm ise romantizmi doğurmuştur. Pozivitizm realist ve natüralist romana ve parnasyen şiire yol açmıştır. XIX. Yüzyılın idealizmi ve sezgiciliği sembolizmin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Yirminci yüzyılda değişik ülkelerin edebiyatlarında, öncekilere göre daha kısa sürede görünüp kaybolan, yine felsefe ve diğer sanat sistemlerine paralel olarak neo-klasisizm, neo-sembolizm, empresyonizm, ekspresyonizm, egzistansiyalizm, Dadaizm, fütürizm, sürrealizm,
kübizm, ünanimizm gibi edebiyat akımlarının ve gruplarının adları zikredilebilir.36
Edebiyatın diğer sanat dallarında olduğu gibi hümanist veya milli olması da üzerinde durulmuş münakaşa edilmiş meselelerden biridir. Latin ve Grek kültüründen hareket etmiş olan klasik mektebin evrensel ve hümanist karakterine karşılık, romantizmin Avrupa’da milliyetçiliğe dönüş demek olduğu bilinir. Bu çok net zıtlık taşıyan dünya görüşleri dışında edebi eser, diğer güzel sanat dallarından farklı olarak, dil gerçeğine dayandığından ister istemez milli bir karakter taşımaktadır. Konuyu milliyetçi edebiyattan yani ideolojik yönelmeden ayırmak şartıyla bir edebi eserin, hangi milletin diliyle meydana getirilmişse o milletin milli edebiyatı çerçevesinde sayılacağını kabul etmek yanlış olmaz. Böyle bir eser bir tarafıyla, onu meydana getiren sanatçının tesiriyle ferdi varlığını korurken bir tarafıyla da insanlığın ortak duygu ve düşüncelerine yansıttığı nispette beşeri bir karakteri yüklenir. Değişik nispetlerde de olsa hiçbir edebi eserin onu meydana getiren sanatçıdan çağının olayından veya özelliklerinden, bulunduğu toplumun meselelerinden nihayet insanlığın ezeli ve ebedi duygu ve davranışlarından izler taşımaması düşünülemez. Böylece merkezini edebi metnin, çevresini de yazar dar çevre, bölge, memleket, millet, ümmet ve medeniyet, nihayet bütün insanlığın teşkil ettiği gittikçe genişleyen, iç içe daireler halinde zihni bir şema, edebiyatın aynı
zamanda insani ve milli oluşunu açıklayacaktır.37
Tekrarlamak gerekirse, edebiyatın malzemesi dildir. İnsanoğlu dünyaya geldiğinde görmüş, duymuş fakat konuşmaya çok daha sonra başlamıştır. Bu yönüyle müzik, tiyatro ve resim gibi sanatlarla karşılaştırıldığında çok daha gençtir. Malzemesinin dil olması dolayısıyla da gündelik hayatla daha iç içedir. Özellikle
36 Nedim Gürsel, a.g.y., ss. 2-‐18.
sözlü kültürde gündelik olanla konuşmalarla imgesel dil iç içedir, belki de bu yüzden edebiyat alanında sanat yönetimi çalışmaları diğer sanatlara göre çok daha geç başlamıştır.
3.2.Görsel Sanatların Tanımlanması
Görsel sanatlar, edebiyat, sahne sanatları ve müziğin yanı sıra, “dünyanın
zihinsel ve pratik olarak özümlenmesinin kendine özgü bir tarzı”38 insanın sanatsal etkinliği içinde yer alan geniş sanat dalıdır.
“Güzel sanatlar, Plastik sanatlar” da denir. Sanatsal uğraşlar içinde, “amacı
kullanıma dönük olmayan, resim, grafik, heykel gibi, kendi başına bir değer oluşturan sanat ürünlerini üreten uğraşlara verilen genel ad39”dır. Ancak XX. yüzyıldan sonra özgün baskı, seramik, cam işleri, fotoğraf, çevresel sanat gibi yeni gelişen sanat türleri de bu sınıflandırmaya katıldığı gibi Rönesans’tan XX. yüzyıl sonuna değin tartışmasız bir güzel sanatlar dalı sayılan mimarlık kazandığı toplumsal anlamlar bakımından bu sınıflandırmanın dışında tutulmaya başlanmıştır. Güzel sanatlar için ölçüt sanat ürününün işlevsiz olarak bir estetik değer oluşturmasıdır. Öte yandan XX. yüzyıl ortasına değin güzel sanatlar kavramı, bu önde eğitim yapan akademilerin programları ve tavırlarıyla da yakından ilişkili olmuştur. Örneğin, bu döneme değin mimarlık bir güzel sanatlar dalı sayılırken modern mimarlık, mühendislik dallarıyla yakın ilişkisi nedeniyle birçok akademiden dışlanmış, daha
önceleri bir zanaat sayılan seramikse akademilere girmiştir.40
Seramik sanatçısı Veysel Özel şu tanımlamayı yapmıştır:
“Plastik sanatlar, maddeyi şekillendirerek yapılan sanat dallarını
kapsamakta, bazı sanat sınıflandırmalarında da görsel sanatlar olarak adlandırılmaktadır. Yapay ya da doğal malzemelere şekil verilerek estetik nesneler oluşturulan bu sanat dalı, resim, heykel, mimari, grafik, seramik ve cam gibi disiplinleri kapsamaktadır. Kapsadığı disiplinlerden de anlaşılacağı gibi, plastiklik özelliği olmayan malzemelerle de plastik sanatlar içerisinde sanat yapıtları ortaya çıkarılmaktadır. Örneğin, hiçbir plastiklik özelliği göstermeyen mermer heykeller ve bir çok mimari yapı da bu sanat dalı
38 Milliyet Sanat Ansiklopedisi, İstanbul 1991, s. 327.
39 J. N. Erzen, Güzel Sanatlar, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, İstanbul 1997, YEM Yayın, c.2 s. 735. 40 J. N. Erzen, a.g.e. 735.
içerisinde yer almaktadır. Kesme, biçme, yontma, ekleme gibi yöntemlerin uygulanmasından dolayı plastik sanatlar olarak adlandırılmaktadır.”41
Güzel sanatlar terimi ve yüklü olduğu kavramlar, estetik, sanat pratiği, sanat pazarı ve de sanat teknolojisiyle yakından ilgilidir. XX. yüzyıl sonuna değin bu konuda oldukça tartışmasız kabul edile gelmiş birçok yargı, XX. yüzyılda sanat teknolojisi ve pratiğinin değişmesiyle büyük bir çekişme içine girmiştir. Güzel sanatlar kavramı, XVI. yüzyılda akademilerin yaygınlaşmasının da etkisiyle farklı zamanlarda dönemin geçerli üsluplarına bağımlı olarak oldukça kesin öğreti, teknik, uygulama ve estetik ölçütler kazanmıştır. Bu dönemden önce ortaçağ boyunca gerek Batı’da Avrupa’da gerek İslam ülkelerinde tüm sanat dalları Bezeme’yle bütünleşen ya da törensel anlamı olan ve ustalar ya da loncalar tarafından teknik ve uygulamaları kesin kurallara bağlanmış sanatlar topluluğu içinde yer almaktaydı. Güzel sanatlar kavramının, öbür bezemesel (dekoratif sanatlar) ya da işlevsel (el sanatları; küçük el sanatları) sanat dallarını dışlayan biçimde ayrı bir sınıflandırma olarak belirmesi, Rönesans’ta kilise dışında, sanata patronluk eden bir kentli sınıfın ortaya çıkması (mesen) ve sanatçıyı kişilik olarak desteklemesiyle ilişkilidir. Her ne kadar ortaçağda soylular sanat patronluğu yapmışlarsa da sanat, dine bağımlılığını ve bu sayede işlevselliğini gerçekten yitirmemiştir. Güzel sanatlar kavramının gelişmesi, sanatçı bireyselliğini ve özgün yaratıcılık kavramını da birlikte getirmiştir. Böylece güzel sanatlar, öbür sanatlardan bir, “deha” yaratısı olarak ayrılma ve daha üstün olma değeri taşımıştır. Farklı dönemlerin tavır değişikliğine karşın, güzel sanatlar kavramı, XX. yüzyıla değin temelde değişmemiş ve estetik kurumlar tarafından beslenmiştir. Şöyle ki, Platon ve Aristotales’ten bu yana, genelde sanatı “taklit”, “anlatım” ya da “dil” olarak değerlendirme eğiliminin egemen olduğu tüm bu kuramlar sanat ürününün yaşantısal gerçeklikten ve işlevden uzak olduğunu vurgulayarak, onu yaşamdan soyutlamışlardır. Bu kuramlar ışığında kesinlik kazanan güzel sanatlar tanımı, XX. yüzyılda beliren, yaşantısal yanı ağır basan, izleyicinin tanımını gerektiren ve güncel yaşam içinde işlevsel yanı olan ya da tepki yaratmak üzere tasarlanmış olan, özellikle avangart (öncü) sanat türleri için geçerli olamamaktadır. Bu bakımdan güzel sanatlar tanımının ölçütleri bugün oldukça geniş ve disiplinler arası sanat türleri (gösteri sanatı, yerleştirme vb) için oldukça belirsizdir.
41 S. Veysel Özel, Plastik Sanatlarda Disiplinlerarası Etkileşimler ve Seramik Sanatına Yansıması,
Yayımlanmamış Yülsek Lisans Tezi, Dan. Yrd. Doç. Dr. Kemal Uludağ, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007, s. 16.