• Sonuç bulunamadı

Türk edebiyatının kurumsallaşması, diğer sanatlarla etkileşimi ve yönetimi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk edebiyatının kurumsallaşması, diğer sanatlarla etkileşimi ve yönetimi"

Copied!
200
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

   

T.C. İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK EDEBİYATININ KURUMSALLAŞMASI, DİĞER SANATLARLA ETKİLEŞİMİ VE YÖNETİMİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ BAHADIR ELAL

0810070002

Anabilim Dalı: Sanat Yönetimi Programı: Sanat Yönetimi

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Fethiye Erbay KASIM 2011

(2)

 

T.C. İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK EDEBİYATININ KURUMSALLAŞMASI, DİĞER SANATLARLA ETKİLEŞİMİ VE YÖNETİMİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ BAHADIR ELAL

0810070002

Tezin Enstitüye Verildiği Tarih: 2 8 K a s ı m 2 0 1 1 Tezin Savunulduğu Tarih: 6 Aralık 2011

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Fethiye Erbay Jüri Üyeleri: Prof. Mesut İktu

Doç. Dr. Mehmet Üstünipek

KASIM 2011

(3)

ÖNSÖZ

Konuşmaya başladığından beri insanoğlu sözün gücüne inanmış onda ilahi bir güç bulmuş ve bundan yararlanmıştır. Dil insanların onu diğer canlılardan ayıran en temel niteliğidir. Sanatsa insani değerlerin doruk noktası…

İşte dil ile sanatın buluştuğu noktaya edebiyat diyoruz, yaşamın odağında olan maruz kaldığımız reklamda, dinlediğimiz bir şarkıda ya da zevkle izlediğimiz bir filmde bile bize gülümseyen bir sanat…

İşte bu sanatın yönetimini araştırdığım bu tez çalışmam boyunca hatalarımı sabırla düzelten, önerileriyle ufkumu genişleten ve engin bilgi birikimiyle yolumu aydınlatan tez danışmanım sayın Prof. Dr. Fethiye Erbay’a ve eğitim yaşamım boyunca yenişmemde katkısı olan tüm hocalarıma teşekkür ve saygılarımı sunmayı bir borç bilirim.

Bahadır Elal Ağustos 2011

(4)

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR ………. V TABLO LİSTESİ ……… VI RESİM LİSTESİ ……….……….. VII ŞEKİL LİSTESİ ……….…………..… VIII TÜRKÇE ÖZET ……….…..….. IX YABANCI DİL ÖZET ………. X

I. BÖLÜM

1. GİRİŞ ………..………. 1

2. SANAT, YÖNETİM ve SANAT YÖNETİMİ KAVRAMLARININ TANIMLANMASI ………..… 3

2.1. Sanat Kavramının Tanımlanması ………..……… 3

2.2. Yönetim Kavramının Tanımlanması ……….……… 6

2.3. Sanat Yönetimi Kavramının Tanımlanması ……….………… 9

3. SANAT DALLARININ TANIMLANMASI ……….. 11

3.1. Edebiyat Kavramının Tanımlanması ………..……… 11

3.2. Görsel Sanatların Tanımlanması ……… 17

3.3. Müziğin Tanımlanması ………... 19

3.4. Sahne Sanatlarının Tanımlanması ………...… 22

3.5. Sinemanın Tanımlanması ……….……… 26

3.6. Edebiyatın Sanatlar Arasındaki Yeri ………..… 27

4. TÜRK EDEBİYATININ YAPISI ………..….. 29

4.1. Sanatsal Metinler……… 29

4.2. Öğretici Metinler ……….……….. 40

(5)

5.1.2. İslamiyet Sonrası Dönem ……… 55

5.1.2.1. Halk Edebiyatı ………...………… 56

5.1.2.2. Divan Edebiyatı ……….……… 59

5.1.3. Batılılaşma Dönemi ………. 63

5.1.3.1. Tanzimat Dönemi ………. 63

5.1.3.2. Servet-i Fünun Dönemi ………. 64

5.1.3.3. Milli Edebiyat Dönemi ……….. 67

5.1.3.4. Cumhuriyet Dönemi ……….. 68

6. TÜRK EDEBİYATININ SANAT DALLARIYLA ETKİLEŞİMİ ……..… 73

6.1. Türk Edebiyatının Görsel Sanatlarla Etkileşimi ……… 74

6.2. Türk Edebiyatının Müzik ile Etkileşimi ………..… 85

6.3. Türk Edebiyatının Sahne Sanatlarıyla Etkileşimi ………. 94

6.4. Türk Edebiyatının Sinema ile Etkileşimi ……….... 96

II. BÖLÜM 1. TÜRK EDEBİYATININ KURUMSAL YAPISININ SANAT YÖNETİMİNİN YAPISI İLE ETKİLEŞİMİ ……….. 100

1.1. Türkiye’de Yayıncılığın Doğuşu ………... 100

1.2. Kültür Yayıncılığı Yapan Kurumlarının Ekonomi İçindeki Yeri ve Çevresi ……….……..103 1.2.1. Müşteriler ……….………….. 105 1.2.2. İşletmenin Çalışanları ……….. 105 1.2.3. İşletmenin Sahipleri ………...…….. 106 1.2.4. Tedarikçiler ……….…….………...…….. 106 1.2.5. Finans Kurumları ……….…………...…….. 107 1.2.6. Rakipler ……….……...…….. 107 1.2.7. Diğer Kurumlar ……….………… 108 1.2.8. Devlet ……….…...…….. 108 1.2.9. Toplum ……….………….. 109

1.3. Kültür Yayıncılığındaki Meslekler ve Süreçlerin Tanımlanması …....110

1.3.1. Editörlük ……….. 111

(6)

1.3.5. Ajanslar ……… 118

1.3.6. Dağıtım ………. 121

1.4. Yayıncılık Kongreleri ……… 126

2. 2010 AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ İSTANBUL KAPSAMINDA UYGULANAN EDEBİYAT PROJELERİ ………... 138

3. SONUÇ ……… 145

4. KAYNAKÇA ………... 147

5. EKLER ……… 157

5.1. EK 1: BUGÜNKÜ EDEBİYAT PİYASASINDAN BİR AKTÖR SEMİH GÜMÜŞ’ÜN EDEBİYAT ALANINDAKİ SANAT YÖNETİMİ ÇALIŞMALARI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ ……… 157

5.2. EK 2:FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU ……… 162

5.3. EK 3:BANDROL UYGULAMASINA İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK ………...………. 180

5.4. EK 4: KÜÇÜKLERİ MUZIR NEŞRİYATTAN KORUMA KANUNU ……… 182

5.5. EK 5:KİTAP ÇEVİRMENLERİ MESLEK BİRLİĞİ (ÇEVBİR) İLE YAYINCILAR MESLEK BİRLİĞİ (YAYBİR)’İN İMZALADIĞI PROTOKOL ……… 185

(7)

KISALTMALAR sy.: Sayı

s.: Sayfa

a.e.: Aynı Eser a.g.e.: Adı Geçen Eser a.y.: Aynı Yer bkz.: Bakınız haz.: Hazırlayan TDK: Türk Dik Kurumu TTK: Türk Tarik Kurumu MEB: Milli Eğitim Bakanlığı KTB: Kültür ve Turizm Bakanlığı vb.: Ve Bunun Gibi vd.: Ve Diğerleri MÖ: Milattan Önce MS: Milattan Sonra %: Yüzde yy.: Yüzyıl

AKB: Avrupa Kültür Başkenti YKY: Yapı Kredi Yayınları

(8)

TABLO LİSTESİ

Tablo 1: Kabul Edilen Proje Sayısı Tablo 2: Proje Sayısal Dağılımı Tablo 3: Proje Ekonomik Veri

(9)

RESİM LİSTESİ

Resim 1: Leylek Dede’nin Hattı Resim 2: Burhan Uygur’un Deseni. Resim 3: Abidin Dino’nun Deseni. Resim 4: Fethi Karakaş’ın Deseni.

Resim 5: Bellini’nin Fatih Sultan Mehmet Tablosu. Resim 6: Sinan Bey’in Fatih Sultan Mehmet Minyatürü. Resim 7: Mehmet Güleryüz, Edip Cansever’in Düşten Portresi

Resim 8: Halife Abdülmecid, Şair Albülhak Hamid’in Resmini Yaparken. Resim 9: Anıtlarıyla İstanbul Proje Fotoğrafı.

Resim 10: Bizans’tan Günümüze İstanbul Şiirleri Proje Afişi. Resim 11: Bizans’tan Günümüze İstanbul Şiirleri Proje Kitabı. Resim 12: Edebiyat Mevsimi Proje Afişi

(10)

ŞEKİL LİSTESİ

(11)

Dalı : Sanat Yönetimi

Programı : Sanat Yönetimi

Tez Danışmanı : Prof. Dr. Fethiye Erbay Tez Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans – Kasım 2011

KISA ÖZET

TÜRK EDEBİYATININ KURUMSALLAŞMASI, DİĞER SANATLARLA ETKİLEŞİMİ VE YÖNETİMİ

Bahadır Elal

Bu çalışmada edebiyat sanatının diğer sanatlarla etkileşimi ve yönetimi incelenmektedir. Çalışmada konu Türk Edebiyatı çerçevesinde ele alınmıştır.

Birinci bölümde sanat, yönetim, sanat yönetimi, edebiyat gibi temel kavramlar tanımlandıktan sonra sanat türlerinin oluşumu sanat türleri ve edebiyatın bunlar arasındaki yeri belirlenmektedir. Edebiyat sanatının türleri, bunların kendine has özelliklerinin incelenmesinin ardından Türk Edebiyatının başlangıcından günümüze geçirdiği evreler araştırılmıştır. Bu bölümün sonundaysa edebiyatın diğer sanatlarla etkileşiminin hangi yönlerden olduğu, nerede başlayıp, nerede bittiği bir fikir oluşturacak ölçüde örneklendirilerek incelenmiştir.

Çalışmanın ikinci bölümünde edebiyat kurumlarının ekonomik yönü, yayıncılık alanında yapılanlar, çeşitli kurumlar ve birbiriyle ilişkileri ile bunlara örnek teşkil etmesi nedeniyle 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti kapsamında yapılanlarla çeşitli çalışmalar örnek olarak incelenmektedir. Çalışmanın sonunda bir edebiyat yöneticisi ile tezin ana başlıklarını ve edebiyat alanındaki yönetim faaliyetleri hakkında tarafımızca gerçekleştirilen bir röportaj eklenmiştir.

(12)

Departmant : Art Management

Programme : Art Management

Supervisor : Prof. Dr. Fethiye Erbay

Degree Awarded and Date : Yüksek Lisans – November 2011

ABSTRAC

THE INSTİTUTİONALİSATİON OF TURKİSH LİTERATURE, ITS INTERACTİON WİTH THE OTHER ARTS AND ITS MANAGEMENT

Bahadır Elal

In this study, the interaction of literature with the other arts and its management is explored. The subject within this study has been taken within the framework of Turkish Literature.

After defining fundamental concepts such as Art, Management, Art Management, Literature, the first section then identifies the formation of the genres of art, the genres of art themselves and the place of literature within them. Following the examination of the genres of literature and their qualities which are unique to themselves, the stages that Turkish Literature has gone through from its outset to today has been researched. The end of this section examines the different aspects that literature interacts with the other arts, where it begins and where it ends by providing examples which allows one to form ideas on the subject.

The second section of this study examines the economic aspects of literary establishments, the practices in the field of publishing, various institutions and their relationships with eachother. The various activities which took place within Istanbul 2010 European Capital of Culture along with others are looked at to exemplify this issue. The study concludes with an interview with a literature manager conducted by ourselves on the main headings of the thesis and management activities in the field of literature.

(13)

I. BÖLÜM 1. GİRİŞ

İnsanoğlu, var olduğundan beri görmüş ve duymuştur. Zamanla edindiği bilgileri aktarmak, yaşanılanı tekrar taklit ederek bir büyü yaratmaya çalışarak doğa ile mücadelesini, onu algılayışını taklitle yansıtmıştır. İşte bu taklitlerin mağara duvarına yapılmasıyla resim, bedenle yapılmasıyla tiyatro-dans, bunlara ritim katmalarıyla da müzik doğmuştur. Dil bunlardan sonra gelir. Dilin taklit sonucu doğduğu yaygın bir görüştür.

Edebiyatın kökenleri bu yüzden diğer sanatlara göre daha yenidir. İnsanoğlu konuşma yetisini kullanmaya başladıktan çok sonra edebiyat ürünü sayılabilecek sözler söylemeye başlamış ve bu hemen diğer sanatlarla işbirliği içine girmiştir. Dua, şarkı vs. ile müzik ve dansla, diyalogla tiyatroya, yazı olmadığı için akılda kalması daha kolay olduğundan ilk edebi tür şiirdir. Yazı bulunduğundaysa yaslanacağı ilk sanat resim olmuştur.

Bütün bunlar, insanların bir arada yaşamalarıyla oluşmuştur, bir arada yaşamak yönetimi de beraberinde getirir bu da hemen iş bölümünü ortaya koyar. Bahsettiğimiz toplum düzeninde sanattan belki hepsi yararlanırdı; fakat kimileri ayrılır bunu üzerlerine alırlardı şaman işte bunlardan biridir diyebiliriz, ruhani işlevinin yanı sıra topluluğun sanatçısıdır da.

Zamanla sanat türleri birbirlerinden ayrılarak farklı gelişimler göstermişler ve hâlâ daha göstermektedirler. Bu gelişmeler her birinin özgünleşip ayrı ayrı kurumsallaşmasına, o sanatlarda üretici ve izleyicinin uzmanlaşmasını ortaya çıkarmış bu da sanatçı, izleyici ve diğer ara elemanların koordinasyonunu sağlayacak, planlama ve denetim işlevini üstlenecek sanat yöneticilerine olan ihtiyacı ortaya çıkarmıştır.

Birden çok insanın olduğu her işte yönetim olduğu ve sanat dallarında da daha önce yönetim çalışmaları olmasına rağmen toplumsal gelişmeler,

(14)

etkinliklerin artması ve daha başka sebepler o sanat dallarında uzmanlaşmış yöneticiler tarafından gereken işler yürütülmeye başlanmıştır.

Bu çalışmalar en yaygın sanatlardan biri olan edebiyatta daha geç olmuştur. Bu sebeple tezimizde önce sanatların tanımlarının verilip sonra da edebiyatın gelişimini incelenmeyi yararlı bulduk.

Sanatların kurumsallaştıktan sonra profesyonel anlamda yönetilmeye başlandığı için edebiyatın kurumsallaşmasını ele aldık. Sanatların bir huni gibi geri gittikçe birbirine yaklaşması, gününüzdeki çalışmalarda da birbirine kaynak, zihinsel, estetik altyapı oluşturmaları nedeniyle edebiyatın diğer sanatlarla etkileşimini inceledik.

Sanat yönetimi kavramı dahi ülkemizde yeni sayılabilecekken edebiyat alanında bu konuda bir boşluk ve tanımlanamama durumu vardı bu sebeple tezimizin ikinci bölümünde edebiyat alanında yönetim çalışmalarının neler olduğunu örneklemeye bir işletme olarak edebiyat kurumlarının durumlarını araştırdık.

Bu çalışmada araştırma yöntemi olarak karşılaştırma ve literatür tarama yöntemi benimsendi ve edebiyatla diğer sanatların karşılaştırılması, diğer sanatlardaki yönetim çalışmaları ile edebiyat alanlarındaki yönetim çalışmaları ve konular ile ilgili kaynaklar tarandı.

Konunun çok geniş her bir başlığın birer tez olabileceğinin bilinciyle çalışmayı Türk Edebiyatı çerçevesinden şiir ağılıklı olarak incelendi. Edebiyatın diğer sanatlarla etkileşimini örneğin sinemaya uyarlanmış tüm edebi yapıtların ya da edebiyatla ilgilenmiş tüm ressamların eserlerinin incelenmesi apayrı bir çalışma olacağı için etkileşim eserlerle bir fikir oluşturacak ölçüde örneklendirildi.

Yapı ve sunum olarak diğer sanatlardan farklılık gösteren; fakat içerik ve pazarlama faaliyetleri yönleriyle iç içe olan edebiyat ve diğer sanatların etkileşiminin incelenmesi bu alanda çalışanlara bir fikir vereceği, edebiyat alanındaki sanat yönetimi çalışmaları da yayıncılık ve edebiyatın yaygınlaşması için çalışacaklara yararlı olacağı düşüncesiyle bu çalışma oluşturuldu.

(15)

2. SANAT, YÖNETİM ve SANAT YÖNETİMİ KAVRAMLARININ TANIMLANMASI

Tarih boyunca, “Sanat nedir?” sorusunun yanıtı, felsefi bir konu olan “Güzel, güzellik nedir?” sorularıyla beraber gelişmiş ve pek çok görüş ortaya konmuştur. Yönetim de hep tartışılmış, “Yönetim Sanatı” üzerine çalışmalar günden güne artış göstermiştir. Sanatın kollarından biri olan edebiyatta yönetim çalışmalarını incelemek için, sanat, yönetim ve sanat yönetimi kavramlarının tanımlanmasını gerekli kılmıştır.

2.1. Sanat Kavramının Tanımlanması

Sanat sözcüğünün etimolojisine baktığımızda “su’n (yapma, ortaya koyma,

oluşturma)dan … Yapmak işi, ortaya koyma durumu, yapmak yaratmalık.”1

Anlamıyla karşılaşırız bu da sanatın iki farlı anlamda kullanılmasına neden olur, yapma işi olarak ‘zanaat’ karşılığı, yaratma kısmıysa bu çalışmamızda üzerinde duracağımız, “Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin

tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık”tır.2

Metin Sözen ve Uğur Tanyeli, sanatın “insanoğlunun yarattığı yapıtlarda

güzellik ülküsünün ifadesi” biçiminde tanımlanmasını “eskimiş bir formülleme”

olarak değerlendirirler ve güzellik ülküsünün sanat için bir zorunluluk olmadığını, çağdaş sanat düşüncesi evreninde bir yeri kalmadığını eklerler. Bu tanımlama yerine Thomas Munro’nun tanımıyla, “doyurucu estetik* yaşantılar oluşturmak amacıyla

                                                                                                                         

1  İsmet  Zeki  Eyüboğlu,  Türk  Dilinin  Etimoloji  Sözlüğü,  İstanbul  2004,  Sosyal  Yayınları,  Dördüncü  Basım,  

Sayfa  578.  

2http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CD E&Kelime=sanat  (Erişim  Tarihi:  26  Nisan  2011)    

*Estetik:  Sanatsal  yaratının  genel  yasalarıyla  sanatta  ve  hayatta  güzelliğin  kuramsal  bilimi,  güzel   duyu,  bedii,  bediiyat.  

http://www.tdk.gov.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED9 47CDE&Kelime=estetik  (Erişim  Tarihi:  26  Nisan  2011)  

(16)

dürtüler yaratma becerisi” nitelemesinin günümüz sanatını tanımlamada daha geçerli

olduğunu belirtirler sözlüklerinde. 3 Bu düşüncelerini de şu sözlerle açıklarlar:

“Doyurucu bir estetik yaşantı ise, mutlaka güzellik etkisi oluşturmak zorunda değildir. Örneğin, ilkel toplumların ya da Azteklerin* sanatları ‘güzel’ olmaktan uzak olduğu gibi, bunu amaçlamış olduklarını kanıtlayacak bir ipucundan da yoksunuz. Çoğu kez ve çoğu toplumda sanat yapıtının yarattığı estetik yaşantı, korkutma, tiksindirme, irkiltme boyutlarına sahip olabilmektedir. Güzellik kavramının sanatsal düşünce içinde başköşeye yerleştirilmesi Rönesans’ta** ortaya çıkar ve 19. yy’da neredeyse resmi bir sanat ideolojisine dönüşür. Çağdaş sanat anlayışı ‘güzel’ sorunsalını tasfiye ettiği gibi, bir tanım çabasını da büyük ölçüde bir yana bırakmıştır. Sorun, daha çok sanatsal yaratma sürecinin ne olduğu biçiminde ortaya konmakta. Bu bakış açısıyla, sanatsal üretimin bir dizge değiştirme işlemi nitelenmesi olanaklıdır. Başka bir deyişle, sanatsal yaratma gerçekliğin yeniden üretilmesi eyleminden başka bir şey değildir. Sanatçı, aslında sanatsal nitelikte olmayan gerçeklikleri seçerek, onları gerçekte seçerek, onları gerçekte yer aldıkları dizgeden başka bir dizge içinde yeniden konumlandırmaktadır. En basit örneğiyle, bir ‘ready-mad’in*** sanatsal nitelikte sayılabilmesi, bu dizge değiştirme ve dolayısıyla da, gerçekliği yeniden üretme sürecinden geçmesi sayesindedir. Sanatçı bu örnekte bir endüstri ürününü binlercesi arasından seçerek, onu, içinde konumlandığı endüstriyel ürünler dizgesinden yalıtmakta ve bu neden de sanat dizgesine

yerleştirebilmektedir. ‘Read-made’ örneğinde neredeyse amacına

                                                                                                                         

3  Metin  Sözen-­‐Uğur  Tanyeli,  Sanat  Kavram  ve  Terimleri  Sözlüğü,  İstanbul  2011,  Remzi  Kitabevi  10.  

Basım,  Sayfa  266.  

*  Aztekler:  Bugünkü  orta  Meksika  bölgesinde  14.  ve  16.  yüzyıllar  arasında  yaşamış  ve  büyük  bir   uygarlık  kurmuş  Orta  Amerika  halkıdır.  (http://tr.wikipedia.org/wiki/Aztekler)  (Erişim  Tarihi:  26  Nisan   2011)  

**  Rönesans:  XV.  yüzyıldan  başlayarak  İtalya'da  ve  daha  sonra  diğer  Avrupa  ülkelerinde  hümanizmin   etkisiyle  ortaya  çıkan,  klasik  İlk  Çağ  kültür  ve  sanatına  dayanarak  gelişen  bilim  ve  sanat  akımı.   (http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CD E&Kelime=r%c3%b6nesans)  (Erişim  Tarihi  26  Nisan  2011)  

***  Bir  sanat  yapıtı  olarak  benzerleri  arasından  seçilip  değerlendirilmiş,  üzerinde  bir  değişiklik   yapılmaksızın  kullanılmış  ya  da  üzerindeki  değişiklik  sadece  üretimi  sırasındaki  rastlantılara  bağlı   olarak  ortaya  çıkmış  endüstri  ürünü  obje.  İlk  kez  Dada  Akımı’nın  ünlü  beyni  M.  Duchamp  tarafından   öne  sürülmüştür.  Gerçekte,  bir  sanat  yapıtı  olmaktan  çok,  sanat  alanındaki  geleneksel  yaratma   yöntemlerine  bir  eleştiri  olarak  yorumlanabilir.  (Metin  Sözen-­‐Uğur  Tanyeli,  Sanat  Kavram  ve  Terimleri   Sözlüğü,  İstanbul  2011,  Remzi  Kitabevi  10.  Basım,  Sayfa  255.)  

(17)

indirgenmiş olan bu sanatsal yaratma süreci, her tür yapıt için, çoğunlukla

çok daha karmaşık bir biçimde söz konusudur.”4

Sanatın güzellikle ilgisi kadar toplumsal yönü ve faydası, gerçekle olan ilişkisi de hep tartışılmıştır. Sanatın insanları iyiye, doğruya ve yararlıya yöneltmesi gerektiğini düşünen Rus yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy sanatın içinde bulundurması

gereken değerleri şöyle sıralar: 5

“1- Yeniliğin, insana faydalı olması zorunluluğu,

2- Muhtevanın, insanları ilgilendiren bir çizgide bulunması,

3- Yazarın, yüzeysel davranmayıp, konuların ayrıntılarını da ortaya koyması zorunluluğu,

4- İlginç ve çekici olması”

Lev Nikolayeviç Tolstoy gibi düşünenler “Sanat toplum içindir!”* görüşünü savunurlar ve sanatın toplumsal faydasını eğitici yönünü ön plana çıkarırlar bu görüşün tam tersini “Sanat sanat içindir!”** düşüncesini savunanlar sanat eserinden eğitim vs. gibi şeyler beklenemeyeceğini söylerler. Tarih içerisinde toplumsal

                                                                                                                         

4  Metin  Sözen-­‐Uğur  Tanyeli,  Sanat  Kavram  ve  Terimleri  Sözlüğü,  İstanbul  2011,  Remzi  Kitabevi  10.  

Basım,  Sayfa  267.  

5  Lev  Nikolayeviç  Tolstoy,  Sanat  Nedir?,  Çev.  A.  Baran  Dural,  İstanbul  2004,  Bilge  Karınca  1.  Baskı,  

s.67.  

*  Toplumcu  Sanat:  Toplum  sorunlarını  konu  edinen  sanat.  Eskiden  Rusya  ve  sosyalist  ülkelerde   yapılan  politikaya  bağlı,  sanat  için  sanatı  reddeden  sanat.  (Adnan  Turani,  Sanat  Terimleri  Sözlüğü,   İstanbul  2010,  Remzi  Kitabevi  13.  Basın,  s.  146.)  

**  Sanat  İçin  Sanat:  “Sanat  için  sanat”  sözü  1836’da  filozof  ve  politikacı  Victor  Cousin  tarafından   söylenmiştir.  18.yy.dan  bu  yana  tüm  sanatlarda  bir  uzlaşma  başlamıştı.  Buna  gittikçe  ilerleyen     endüstri  de  neden  olmuş,  el  sanatları  ile  güzel  sanatlar  adi  ve  güzel  olarak  iki  kısma  ayrılmaya   başlamıştı.  Güzel  sanatlar  bundan  böyle  “güzel,  büyük,  tanrısal  ne  varsa”  onunla  meşgul  olacaktı.   Sanatçı,  kendi  dünyasını  biçimlendirecek  ve  kişiliği  önem  kazanacak  ve  herhangi  bir  kayda  bağlı   kalmayacaktı.  Kant’ın,  “sanat  ancak  deha  ile  mümkündür”  anlayışı  güzel  sanatları  el  sanatlarından   tamamen  ayırıyordu.  Oysa  Barok  sanatçıları  el  sanatçıları  gibi  esnaf  derneklerine  ve  çeşitli  tüzüklere   bağlı  idiler.  Görülüyor  ki  sanat  için  sanatın  doğuşu  bireyci  görüşün  sanatçı  için  önemli  olduğu  ve  sanat   eserinin  de  her  zaman  yapılamayacak  kutsal  bir  şey  olmasının  kabulünden  ileri  geliyordu.  19.  Yy.  bu   anlayış  içinde  geçmiştir.  Fakat  1919’da  bu  görüşün  karşısına  Walter  Gropius,  Bauhaus’un  kuruluşu   hakkındaki  manifesto  ile  çıkmış:  “Biz  mimarlar,  heykelciler,  ressamlar,  hepimiz  el  sanatlarına  geri   dönmeye  mecburuz.  Zira  meslek  olmadan  sanat  mevcut  değildir.  Sanatçı  ile  el  sanatçısı  arasında   esaslı  hiçbir  fark  yoktur.  Sanatçı  el  sanatçılarının  geliştirilmişidir.”  Demişti.  Bu  yeni  görüşün  yanında   sanat  için  sanatın  anlaşılış  biçimi  de  değişmiş  ve  sanat  eseri  ancak  kendisi  için  doğar;  sanat  eseri   hiçbir  şeye  bağlı  değildir  ilkesi  kabul  edilmişti.  Kısacası  sanat  için  sanat,  doğuş  sebeplerinden  ayrı  bir   anlam  kazanmaya  başlamıştır.  (Adnan  Turani,  Sanat  Terimleri  Sözlüğü,  İstanbul  2010,  Remzi  Kitabevi   13.  Basın,  s.  129.)  

(18)

değişmeler, yeni düşünce sistemlerini doğurur buna bağlı olarak sanat akımları*

ortaya çıktıkça her biri kendilerince sanatı tanımlamışlardır.6

Bu tartışmalarda çoğunlukla Aristotales’in Poetika adlı yapıtında yaptığı

sanat tanımından hareket edilir, Aristotales, sanatı bir taklit olarak değerlendirir.7

Bundan yola çıkarak kimileri sanatın yaşamı olduğu gibi anlatması gerektiğini, kimisi de hayatın düş süzgecinden geçirilmesi hatta düşün bir taklidi olduğunu söylerler.

Bütün bu tartışmaların nedeni belki de sanatın insan üzerinde ne denli etkili olduğunun bilinmesidir. “Sanatın kendine özgü estetiksel ve kişilik olu[ş]turucu

özelliğine toplumda her zaman için gereksinim duyulur. Bu nedenle sanatın kişinin çok yönlü gelişmesi, yaşamsal duyarlığı ile güzellik tasarımlarının gelişmesi, yüksek düzeyden bir düşünceye erişmesi üstünde etkin bir yapıcı rolü vardır.”8

2.2.Yönetim Kavramının Tanımlanması

İlk çağlardan başlayarak insanların örgütlendikleri görülmektedir. Örgütlenme doğrudan doğruya yönetimi ortaya koyar, yani en eski çağlardan beri yönetim söz konusudur.

Yönetim değişik biçimlerde tanımlanmaktadır kimi göre:

“amaçların etkili ve verimli bir biçimde gerçekleştirilmesi için bir

insan grubunda işbirliği ve eşgüdümleme sağlamaya yönelik olarak

sürdürülen çalışmaların tümü.”9, başka bir tanımlamaya göreyse: “Bir amaca

ulaşma yönünde girişilen eylemlerin ve yapılan işlerin bütünü şeklinde ifade edilebilir. Nihayet, bir süreç olarak da yönetim; ortak amaçlı kişilerin yer aldıkları bir örgütün, en kısa ve en kestirme yoldan amaçlarını

gerçekleştirmelerine yönelen ve planlama, örgütleme, yöneltme,

                                                                                                                         

6  Nedim  Gürsel,  Yazın  Akımlarının  Oluşumunda  Toplumsal/İdeolojik  Yapının  Yeri,  Türk  Dili  Dergisi  

Yazın  Akımları  Özel  Sayısı,  c.  XLII,  sy.349,  Ocak  1981,  ss.    2-­‐18.  

*  Akım: Sanatta,  siyasette,  düşünce  hayatında  ortaya  çıkan  yeni  bir  görüş,  yöntem,  hareket,  cereyan,   tarz,  ekol,  okul.  

(http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CD E&Kelime=ak%c4%b1m)  (Erişim  Tarihi:  05.Mayıs  2011)  

7  Aristotales,  Poetika  (Şiir  Sanatı  Üstüne),  Çev.  Samih  Rifat,  İstanbul  2003,K  Kitaplığı  1.  Baskı,  s.  21.   8  Sanat  Ansiklopedisi,  Haz.  Alpay  Kabacalı,  Tahir  Özçelik,  Bülent  Berkman,  İstanbul  1991,  Milliyet,  

s.348.  

9  Canan  Çetin,  Esin  Can  Mutlu,  Temel  İşletmecilik  İşletme  ve  Çevresi,  İstanbul  2009,    Beykoz  Lojistik  

(19)

eşgüdümleme ve denetleme eylemlerinden oluşan bir süreç.”10 olarak ifade edilebilir.

Bu süreçler ve yönetim politikaları ile personelin görevlerini başarıyla yürütebileceği koşullar hazırlanarak, kültürel ve eğitsel etkinlikler kontrol edilerek, sanat çalışmalarının gelişimi yönlendirilir. Yönetim çalışmaları ile sanatsal çalışmalar denetlendiği gibi uzun süreli planlama çalışmaları yapılarak, sanat eserlerinin bakımı, gelişimi, çeşitli sanatsal etkinliklerin düzenlenmesi için yönetim

biliminden yararlanılır.11

Sanatsal etkinliklerde meydana gelebilecek sorunlar yönetimle çözülür. Bu sebeple sanat yöneticisinin belli yetenekleri olması gerekir bunlar:

“teknik yetenek; yöneticinin doğrudan yönetmekle sorumlu olduğu

alan hakkında gerekli bilgiye sahip olmasını ifade eder. Beşeri ilişkiler yeteneği; insanlarla işbirliği yaparak onları çalışmaya yönlendirme yeteneğidir. Kavramsal yetenek; işletmenin bütününe yönelik, politika ve stratejiler geliştirmeyi ifade eder.”12

Yönetim çeşitli kuramcılar tarafından değerlendirilmiş ve belli yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Bunlar: Klasik Yönetim Yaklaşımları, Davranışsal yönetim

Yaklaşımları, İnsan İlişkileri Yönetim Yaklaşımı, Sistem Yönetim Yaklaşımı, Durumsal Yönetim Yaklaşımları, Yeni Yönetim Yaklaşımları (post-modern), Toplam Kalite Yönetimi olarak sıralanır ve adlandırılır.13

Frederick Winslow Taylor yönetimi bilimsel olarak ele almıştır ve Klasik Yönetim olarak adlandırılan yaklaşımı ortaya koymuştur. Taylor, yüksek üretim becerisi ve üstün verimliliği araştırmış, insanı üretim faktörü olarak ele almıştır. Üretim süresi içinde makineden beklediklerini çalışanlardan da beklemiştir. Bilimsel yönetim yaklaşımı; üretimde insan boyutunun etkilerini göz ardı etmiştir. Oysa

bireyin grup içinde birlikteliği de önemlidir.14 Sanat alanındaysa bu birliktelik daha

                                                                                                                         

10  M.  Şerif  Şimşek,  İşletme  Bilimlerine  Giriş,  2002  Konya,  9.  Basım,  s.  204.  

11  Fethiye  Erbay,  Sanat  Yönetiminin  Boyutları,  İstanbul  2009,    İstanbul  Kültür  Üniversitesi  Yayınları,  s.  

20.  

12  Aydın  Yılmazer,  Cemal,  Cemal  Eroğlu,  Meslek  Yüksekokulları  İçin  İnsan  Kaynakları  Yönetimi,  Ankara  

2008,  Seçkin  Yayıncılık  1.  Baskı,  s.16.  

13  Bunlar  en  çok  adı  geçen  yönetim  modelleridir,  bunların  açıklamaları  ve  modern  yönetim  modelleri  

için  bkz.  Tamer  Koçel,  İşletme  Yöneticiliği,  İstanbul  2010,  Beta  12.  Baskı.  

(20)

önemlidir ve sanat üretimi fabrikasyon olamayacağına göre sanat kurumlarında pek rağbet görmemiştir.

İnsanın grup içindeki birlikteliği anlayışıyla insan ilişkileri kurumsal davranışlarını yaklaşımlarını ortaya çıkarmaya başlamıştır. Örgüt içindeki insan ilişkilerinin ele alınması 1920’li yıllarda oluşmaya başlamıştır. 1927 yılında Elton Mayo ve arkadaşları, ABD’de (Western Electric Company) Elektrik şirketinde yürüttükleri ‘Howthorne Deneyleri’yle insan davranışlarını konu alan ilk yoğun araştırmaların temelini atmışlardır. Bu araştırmaları, çalışma mekânlarında ışığın verimlilik üzerindeki etkisini bulmaya çalışmışlardır. Çalışma ortamının, çevresel, fiziksel etkenlerin çalışanların verimliliğinin arttırılmasındaki etkisi araştırılmıştır. Sonuç olarak çözüm, insanın kendinde düğümlenmiştir. Deneyler sonucunda; psikolojik ve sosyal etkenlerin çalışanlar arasındaki ilişkilerin düzenlenmesinde ve

üretkenliğin arttırılmasında önemli ölçüde rol oynadığı sonucuna varılmıştır.15 Çeşitli

sanat atölyelerinin, yazar evlerinin ideal şartlarda oluşturulmaya çalışılması bu yaklaşımın sanat yönetiminde uygulandığını söyleyebiliriz.

Bir başka yönetim anlayışı olan Durumsallık kuramı da bunlardan biridir. İhtiyaçların getirdiği duruma en uygun yönetimin uygulanması ve örgütsel hedeflere ulaşmayı öngörür. Görev ve ihtiyaçların insan ve süreçler yolu ile tatmin edilebileceğini ifade eden bu yaklaşım, uygulamada başarısızlığa uğrayan teoriler nedeniyle ortaya çıkmıştır. Ayrıca; farklı durumlarda farklı yaklaşımların geçerli

olması, bu yaklaşımı güçlendiren diğer bir nedendir.16 Çok farklı insanlar ve

organizasyonlarla çalışmayı gerektiren sanat etkinliklerine en uygun ve kullanılan yönetim şeklinin bu olduğunu söyleyebiliriz.

Bütün bu çalışmalarda yönetim işlemini gerçekleştiren kişiye yönetici denir. Tamer Koçel yöneticinin, görevlerini şu şekilde sıralar:

“Bir yönetici

- önce nelerin yapılacağını kararlaştırarak planını yapar,

                                                                                                                         

15  Fethiye  Erbay,  a.g.e.,  20.  

16  Ahmet  Arıkanlı,  Bekir  Ulubaş,  Yönetim  Yönetim  Fonksiyonları  ve  Yönetici  Davranışları,  Ankara  

2004,  Tarım  ve  Köyişleri  Bakanlığı,  s.10.  http://www.ebk.gov.tr/database/attachment/a8571b14.pdf   (Erişim  Tarihi  10  Mayıs  2011)  

(21)

- sonra planda öngörülen işleri ve bu işleri yapacak kişileri bir araya

getirerek organize eder,

- bu işlerin çalışanlar tarafından yapılmasını sağlar (uygulama), - bu uygulama sırasında gerekli koordinasyonu temin eder ve nihayet - ulaşılan sonuçları kontrol eder ve değerleyerek yeniden kararlar alır

ve planlarını revize ederek süreç yeniden başlar.”17

Kısacası yönetim, eldeki kaynakları planlayarak, örgütleyerek, yürüterek, koordine ve kontrol ederek, etkili ve verimli kullanarak amaçları gerçekleştirme

sürecidir.18 Sanat alanında yönetim sponsor bulma, tanıtım pazarlama çalışmaları,

yayın politikası oluşturma, çeşitli etkinlikler hazırlama gibi faaliyetlerinde önem taşımaktadır.

2.3.Sanat Yönetimi Kavramının Tanımlanması

Sanatsal alanda yönetimi; “insanlar aracılığı ile rasyonel ilişki kurmaktadır.

Sanat yönetimi de, insan, para, araç, gereç, makine gibi farklı kaynakların işbirliğine dayanır. Sanatta yönetimin önemi, birden çok kişinin ayrı ayrı yapamayacakları işi, birlikte yapmak üzere güçlerini bir araya getirmeleri.”19 olarak tanımlayarak, iş birliğine dikkat çekmiştir, Fethiye Erbay, alanında ilk ve tek olan “Sanat Yönetiminin Boyutları” adlı kitabında.

Sanatın ürününün insanlara sunulmasında birçok süreç olduğundan, iş birliğinden ve yönetim çok büyük bir zorunluluktur. Bu sunumda bir ticari işlem de vardır. Elvan Tekcan Şahinoğlu, Akademist Dergisi’nin Sanat Yönetimi Özel Sayısındaki yazısında “Bir mal/hizmet, ancak para karşılığında alınıp satıldığı, diğer

bir deyişle maddi anlamda bir değer biçilerek ve bu hak edicisine ödenerek el değiştirdiği anda bir ticari meta olur. Ekonomik değer taşıyan bir malın/hizmetin el değiştirmesi ya da para karşılığında sunulması, o mal/hizmet ve/veya malların hizmetlerin birer ticari meta olarak, kendilerine ait bir parasal dolaşım oluşturması sonucunda mali bir değiş-tokuş alanı, yani ticari bir sektör yaratılmasına sebep olur. Ekonomik anlamda böyle bir para dolaşımı olan üretimler; üretim biçimleri üretim misyonları, üretim için gerekli insan yaratımının niteliği, kalitesi ya da                                                                                                                          

17  Tamer  Koçel,  İşletme  Yöneticiliği,  İstanbul  2010,  Beta  12.  Baskı,  s.  104.  

18  Canan  Çetin,  Esin  Can  Mutlu,  Temel  İşletmecilik  İşletme  ve  Çevresi,  İstanbul  2009,    Beykoz  Lojistik  

Meslek  Yüksek  Okulu  Yayınları  1.  Baskı.  s.  54.  

(22)

donanımından bağımsız olarak, salt değer biçilme ve maddi karşılığının ödenmesi ile el değiştirme/fayda sağlama özelliklerinden dolayı birer “ticari ürün ve/veya hizmet” olarak algılanırlar. Sanatın herhangi bir alanında, birer ticari metadır. Sanat adına yapılan ve sanat değeri taşıyan tüm ürünler de diğer sektörlerdeki üretimler gibi maddi bir karşılık ile ekonomik anlamda değer biçilerek metalaştırılır. Bu değer biçmenin kriterleri her ne olursa olsun sonucu, bizi aynı açık ve net saptamaya ulaştırır. Sanat ürünü, para karşılığı el değiştirdiği anda bir ticari üründür ve sanat ürünlerinin bu özelliklerinden dolayı oluşmuş tanımlanabilir bir ekonomik sektör potansiyeli vardır.20 diyerek bu duruma dikkat çekmiştir.

Fetihye Erbay aynı yapıtında, “Sanat yönetimi 1990’lı yıllarda lüks tüketim

olarak değerlendirilen sanatsal ürünlerin market değerleri, pozisyonları, kime, nasıl sunulacağının, neler yapılabileceği gibi sorulara çözüm aramıştır.”21 der. Burada da yine yönetime yani planlamaya ihtiyaç vardır. Elvan Tekcan Şahinoğlu da yukarıda andığımız yazısında konu ile ilgili şunları söyler:

“Sanatın bir ticari meta olarak kabul edilmesi ile başlayan süreçte, bu

ticari metanın el değiştirmesi ile meydana gelen ekonomik değiş-tokuşun ve sonucunda oluşan iş potansiyelinin de yönetilmesi söz konusu olur. Bu düşünsel mantık takibinde, sanat eserinin üretiminden, bu eserin izleyicisi ile buluşmasına dek yaşanan tüm aşamaları kapsamına alan sanat işletmeciliğinde, bu adımların her birinde yaşamın içinde bulunması gereken profesyonellerin yönetici vasıflarına sahip olması gereği ile karşı karşıya geliriz. Çünkü tüm bu aşamalarda, çeşitli biçim ve önemde bir ‘karar alma’ süreci işler. Bu ‘karar alma’ eylemi, bulunduğu noktada yönetim becerisi gerektirir ki, bu da bu alandaki stratejik süreci tanımlamak için anlamlı bir sebeptir.”22

Sanat yönetimi işletme biliminin bir türüdür. Fakat sunulan hizmet/ürünün niteliğinden dolayı, sanat yöneticisinin teknik donanımının yanı sıra sanatsal beğenisinin, ilgili dalda bilgisinin yüksek, diğer sosyal bilimlerle de işbirliği içinde olması gerekmektedir.

                                                                                                                         

20  Elvan  Tekcan  Şahinoğlu,  Sanat  Yönetimi  ve  Kurumsal  Örneklem  Olarak  Sanat  Müzeleri,  Akademist  

Dergisi  Sanat  Yönetimi  Özel  Sayısı,  2004  sy.8,  s.31.  

21  Fethiye  Erbay,  a.g.e.,  s.  23.  

(23)

3. EDEBİYAT VE SANAT, SANAT DALLARI İÇİNDE TÜRK EDEBİYATININ YERİNİN TANIMLANMASI

Sanat dallarının yeni açılımlar yapması, kurumsallaşması benzer toplumsal, siyasal ve ekonomik şartlar altında gerçekleşse bile, her birinin özgünleşmesinin kendine has özellikleri vardır. Sanat dallarının tanımlarını ve kısaca gelişimlerinin bilinmesi birbirleriyle olan ilişkilerinin anlaşılmasında ve sanat yöneticileri için ufuk açıcı olacağını düşünmekteyiz.

3.1.Edebiyat Kavramının Tanımlanması

Edebiyat sözcüğü, söz ve kavram olarak Türkçede Tanzimat’tan sonra kullanılmaya başlamış ya da hiç değilse bu tarihten sonra gittikçe yaygınlık kazanmıştır. Bu döneme kadar aynı yahut biraz daha farklı anlamda ‘edeb’ sözcüğü kullanılmaktaydı. Ancak divan edebiyatının büyük çoğunluğunu nazım* oluşturduğundan ‘edeb’den ziyade aynı anlamda kullanılan ‘şiir’ sözcüğü tercih edilmekte ve edebiyatı ifade için yeterli görülmekteydi. 1860’lardan sonra yaygınlaşan ‘edebiyat’ sözcüğü ise, bu yıllarda çeşitli bilim alanları için Fransızcadan tercüme yoluyla Osmanlıcaya kazandırılan bir takım terimlerle aynı yapıda olduğunu düşündürmektedir: Lisaniyat, arziyat, ruhiyat, içtimaiyat gibi. Buna göre edebiyat kelimesinin Fransızca “littérature” veya “belles lettres” karşılığı olarak uydurulduğu tahmin edilebilir. O zamana kadar Arapçada bu anlamda kullanılmış

böyle bir türevin bulunmaması da bu tahmini destekler.23

Türk edebiyatının Tanzimat’tan sonra Batı’ya yönelmesiyle edebiyat kelimesi de Batı dillerinde ve özellikle Fransızcadaki manalarına paralel olarak günümüze

kadar az-çok nüanslar kazanmıştır.24

                                                                                                                         

*Nazım:   Ölçülü   ve   uyaklı   dizelerle   yazılan   ve   bunlara   uyum   sağlayabilmek   için   sözcüklerin   ve   hecelerin   özel   bir   biçimde   sıralanmasına   özen   gösterilen   anlatım   yolu.   (Beşir   Gögüş   vd.,   Yazın   Terimleri  Sözlüğü,  Ankara  1998,  Dil  Derneği  Yayınları,  s.  76.)  

23  Orhan  Okay,  Batılılaşma  Devri  Türk  Edebiyatı,  İstanbul  2005,  Dergâh  Yayınları  1.  Baskı,  s.    201.   24  Kaya  Bilgegil,  Edebiyat  Bilgi  ve  Teorileri  I,  Belâgat,  Ankara  1980,  sayfa  3.  

(24)

Edebiyatın batı dillerindeki karşılığı terimlerin kökünde “yazı” kavramı bulunmaktadır. Buna dayanarak ilk bakışta edebiyatın yazılı metinleri çağrıştırdığına hükmedilebilir. Türkçede de edebiyat sözcüğü yerine “yazın” sözcüğü de kullanılır. Bununla beraber yazının bilinmediği çağlarda ve hemen her devirde yazıya geçmemiş edebi ürünlerin bulunduğu benimsenerek bir sözlü edebiyatın varlığı da

kavramın dışında kalmamıştır.25

Batıda, başlangıçta sadece plastik sanatlar için kullanılan güzel sanatlar kavramına edebiyat da edebiyat da eklenmiş, böylece edebiyatın diğer güzel sanatlarla ortak estetik ilkeleri paylaştığına dikkat çekilmiştir. Güzel sanatlar plastik (mimari, heykel, resim, ve dekoratif sanatlar), fonetik (müzik) ve söz sanatı

(edebiyat) olmak üzere üç grupta beş sanat olarak sistemleştirilmiştir.26 Edebiyat

hiçbir maddi malzemeye, âlete, mekâna bağlı olmayan, tamamıyla düşünsel bir sanattır. Duygu, düşünce ve hayalleri diğer sanatların ancak yoruma bağlı sembollerle ifade etmelerine karşılık edebiyat, maddi bir dünyanın izlenimlerinden bilinç, bilinçaltı, mistik ve metafizik boyutlara kadar insani olan her şeyi apaçık veya

alegorik-sembolik şekilde anlatabilmektedir.27

Edebiyat diğer sanatlarla nispetle bu gücünü ve zenginliğini kullandığı malzemenin “söz” olmasına borçludur. Aynı zamanda günlük hayatın anlaşma vasıtası olan dil, insanlık tarihi boyunca diğer güzel sanatların kullandığı malzemelerle karşılaştırılamayacak düzeyde büyük bir gelişme göstermiştir. Bütün sözcük, terim, tabir, argo ve özel meslek terimleri gibi sözlük çerçevesindeki zenginleşmenin dışında mecazlarla ve sanatkârların bireysel kullanımlarıyla adeta sınırsız bir büyüme gösteren dil, bu gelişmesini halen de devam ettirmektedir. Ancak günlük konuşmada ve diğer alanlarda kullanılan dil ile edebi dil birbirinden oldukça farklıdır. Günlük dil en yalın ve doğrudan doğruya bir anlatım gerektirirken edebi dil mecazi ve sembolik bir soyutlama dili yönünde gelişir. Bu özellik günlük konuşma dilinde mecazların, edebi eserde de yalın ifadenin kullanılmayacağı manasına gelmemelidir. Yalnız kelimelerin sözlük anlamları edebi dilde bir takım sapmalara uğrar. Yazarın edebi bir eser meydana getirme amacı ve çabasıyla dili kullanması bu sapmanın bir ölçüsü olabilir. Ancak böyle bir çaba ve amaç olmaksızın hazırlanmış

                                                                                                                         

25  Rauf  Mutluay,  100  Soruda  Edebiyat  Bilgileri,  İstanbul  1979,  Gerçek  Yayınevi,  3.  Baskı,  s.  9.   26  Adnan  Turani,  Sanat  Terimleri  Sözlüğü,  İstanbul  2010,  Remzi  Kitabevi,  13.  Basım,  s.  51.   27  Orhan  Okay,  a.g.e.,  s.  202.  

(25)

bir siyasi nutkun, bir mektubun, özel günlüklerin ve hatıraların zamanla edebi bir değer kazanması bu ölçünün de yeterli olmadığını göstermektedir. Halk dilinde ‘edebiyat yapmak’ deyimiyle sözlük dilinin edebiyattaki sapmaları yani üslup haline gelmesi, biraz da sanat ve edebiyat zevki oluşmuş etmiş kişilerin sezgi ve

deneyimlerini ilgilendirmektedir.28

Edebi eser, herhangi bir aracıya gereksinim duymaksızın özgün yapısıyla her seviyeden okuyucuya doğrudan doğruya ulaşabilen tek sanattır. Bu özelliğini de kullandığı malzemenin dil oluşuna borçludur. Diğer sanat alanlarında eserler, hemen daima tektir ve onu seyretmek yahut dinlemek için o tek nüsha, performans ile karşı karşıya gelmekten başka yol yoktur. Edebi eser ise yazarının meydana getirdiği

özgün biçimiyle her zaman okuyucuna ulaşabilmektedir.29

Her soyut kavram gibi edebiyatın tanımında da ayrışmalar, farklar vardır. Bununla beraber genel olarak şu ortak tanım benimsenebilir, edebiyat: “Düşünce,

duygu, olay ve imgeleri; güzel, etkili bir biçimde anlatan söz sanatı.”30dır.

Bugün çok zengin ve karmaşık türler gösteren edebiyatta, esasta nazım ve nesir* olmak üzere şekle dayanan iki temel yapı vardır. İlk edebi metinlerin, bütün dünya edebiyatlarında nazım olduğu genellikle kabul edilmiş bir gerçektir. Her milletin ve kavmin bilinen en eski mahsulleri destanlardır. Bunlar da genel anlamıyla nazım karakterindedirler. Ayrıca batı edebiyatında klasik devir büyük nispette nazım

üzerine kurulmuştur.31 Türk edebiyatında da Tanzimat’a kadar lirik** olsun,

hikemi*** veya didaktik**** olsun, her konuda ve değişik türlerde verilmiş edebi ürünlerin hemen tamamına yakın kısmı için nazımdır demek yanlış olmaz. Edebi eser

                                                                                                                         

28  Rauf  Mutluay,  100  Soruda  Türk  Edebiyatı,  İstanbul  1969,  Gerçek  Yayınevi,  1.  Baskı,  ss.  8-­‐9.   29  Orhan  Okay,  a.g.y.,  s.    203.  

30  Beşir  Gögüş  vd.,  Yazın  Terimleri  Sözlüğü,  Ankara  1998,  Dil  Derneği  Yayınları,  s.  131.  

*Nesir:  Düz  yazı.  Şiir  Gibi  ölçülü  olmayan  anlatım  biçimi.  (Dr.  L.  Sami  Akalın,  Edebiyat  Terimleri   Sözlüğü,  İstanbul  1970,  Varlık  Yayınevi,  Genişletilmiş  2.  Baskı,  s.128)    

31  Gennadiy  Pospelov,  Edebiyat  Bilimi,  çev.  Yılmaz  Onay,  İstanbul  2005,  İkinci  Basım,  Evransel  Basım  

Yayın,  ss.  213-­‐220.  

**  Lirik:  Çok  etkili,  coşkun,  genellikle  kişisel  duyguları  dile  getiren  

(http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CD E&Kelime=lirik)  (Erişim  Tarihi:  20  Nisan  2011)  

***  Hikemi:  Felsefe  ile  ilgili.  

(http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF05A79F75456518C A&Kelime=hikemî)  (Erişim  Tarihi:  20  Nisan  2011)  

****Didaktik:  Öğretici  

(http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CD E&Kelime=didaktik)  (Erişim  Tarihi:  20  Nisan  2011)  

(26)

karakterinde olmak şartıyla adına inşa* denilen nesir sanatında bile özel söz dizimi,

secileri** ve edebi sanatlarıyla şiirin düzeni hâkimdir.32

Bazen biçim, fakat çok defa teknik, konu ve içerik farlılıkları edebiyatta türlerin doğmasını ve gelişmesini sağlamıştır. Batı edebiyatlarında genel olarak nazma dayandığını belirttiğimiz klasik dönemde lirik, epik***, dramatik**** didaktik, pastoral***** gibi konuya bağlı nazım türleri aynı zamanda edebi tür adları olarak benimsenmiştir. Türk edebiyatının klasiği olarak kabul edilen divan şiiri olarak net bir şekilde türlerden bahsetmek kolay değildir. Bu şiir de genellikle lirik ve hikemi olmak üzere içeriği dikkate alan ikili bir bölümleme söz konusu olmaktadır. Esasta bir nazım şekli olan mesneviler****** ise olaya ve kurguya dayandığı takdirde hikâye ve roman türü içinde düşünülebilir. Bütün bu tür telakkisinin, divan şiiri için de bahis konusu olmak üzere batılılaşma döneminde gelişen teorilerle beraber ve onlara paralel olarak ortaya konduğunu, düşünüldüğünü

de belirtmek gerekir. 33

Edebiyat türlerinin arasında özel bir yeri olan şiirin ve göstermeye dayalı dramatik edebiyatın dışındakiler anlatmaya bağlı edebi türlerdir. Bunlardan olay ve kurguya dayanmaları sebebiyle aynı kategoriye giren roman ve hikâye türleri, şiirden ve tiyatrodan sonra teşekkül etmiş en eski edebi türlerdir. Deneme, fıkra, seyahatname, hatıra, mektup ve edebi biyografi gibi türler ise daha geç dönemlerde birer edebi metin olarak gelişmelerini tamamlamışlardır. Son zamanlarda ‘anlatı’ adı

                                                                                                                         

*İnşa:  Güzel  yazı  yazmaya  denir.  Divan  edebiyatının  estetik  Anlayışına  göre  edebi  sanatlarla  yüklü  ve   özellikle  secili,  süslü  nesre  bu  ad  verilirdi.  (Milliyet  Edebiyat  Ansiklopedisi,  1991,  s.147.)  

**  Seci:  Cümlelerin  veya  bir  cümle  içinde  birden  çok  kelimenin  sonlarındaki  ses  benzerliğine  denir.   Nesirde  kullanılan  Bir  çeşit  kafiyedir.  (Milliyet  Edebiyat  Ansiklopedisi,  1991,  s.289.)  

32  İskender  Pala,  Ansiklopedik  Divan  Şiiri  Sözlüğü,  İstanbul  2004,  Kapı  Yayınlar,  14.  Basım,  ss.  120-­‐124)  

***Epik:  Destansı.  

(http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CD E&Kelime=epik)  (Erişim  Tarihi:  20  Nisan  2011)  

****  Dramatik:  Sahnede  canlandırılmak  üzere  yazılmış  eserlerin  ortak  adı.  Eski  Yunan  edebiyatı   sınıflamasına  göre  epik  ve  lirik  olmayan.  (Milliyet  Edebiyat  Ansiklopedisi,  1991,  s.90.)  

*****  Pastoral:  Kır  yaşantısını  ve  özellikle  çobanların  aşk  ve  yaşayışlarını  anlatan  edebiyat  türü.  

http://tdk.org.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE &Kelime=pastoral(Erişim  Tarihi:  20  Nisan  2011)  

******  Mesnevi:  Divan  yazınına  İran  şiirinden  geçen,  her  ikilisinin  dizeleri  kendi  asında  uyaklı,  aruz   kalıplarının  kısa  ölçüleriyle  yazılan  uzun  koşuk  biçimi.  (Beşir  Gögüş  vd.,  Yazın  Terimleri  Sözlüğü,   Ankara  1998,  Dil  Derneği  Yayınları,  s.  81.)  

(27)

verilen, ancak bilinen edebi türlerden hangi kategoriye gireceğinde tereddüde

düşülen daha karmaşık metinler de bahis konusu olmaktadır.34

Bütün güzel sanat eserleri için olduğu kadar edebiyatın da kendi estetik değeri dışında bir hedefi olup olmayacağı konusu her zaman tartışılmıştır. Hatta bu tartışmalar, hiçbir sanat alanında edebiyatta olduğu kadar gündemde kalmamıştır bunun sebebi, edebiyatın kullandığı malzemenin yani sözün ister istemez fikir dünyasına, dolayısıyla felsefe, din, ahlak, toplum ve siyaset konularına da açılmasından kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan edebiyatta “sanat sanat içindir” nazariyesi hemen sadece şiire münhasır kalmış, onda bile sınırlı bir nispetin üstüne çıkmamıştır. Sanatın sanat için veya toplum için bir araç olması şeklindeki iki görüş hemen her devirde tartışılmışken, asıl edebi eser bu iki uç arasında daha dengeli noktalarda kalmıştır. En saf şiirin bile, teşekkül ettiği çağın toplumun ve çevrenin düşüncesini, inançlarını yansıttığı buna karşılık en didaktik ve ideolojik mahiyetteki bir romanın, eğer roman yazma düşüncesiyle meydana gelmişse, şu veya bu seviyede estetik bir yapıya sahip olduğu muhakkaktır. Buna göre devirden devire değişse de edebi eserin bir taraftan kendi kuralları içinde zevke, duygulara hitap eden estetik bir yapısı, ifade tekniği ve bir mesajı bulunacaktır. Bundan dolayı edebiyatın estetikle felsefe, din, ahlak, psikoloji tarih gibi diğer fikir ve ilim alanlarına ilgisizliği düşünülemez. Ancak sanat değerini tamamen ihmal eden, apaçık güdümlü bir

edebiyat her zaman yerilmiştir.35

Aynı felsefi veya estetik görüşe bağlı veya işledikleri konular bakımından birbirine yakın sanatkârlar belirli bir ad altında edebi mektepleri (ekol), toplulukları oluştururlar. Bu ad, kendileri tarafından konulmuş olabileceği gibi daha sonraki devirlerde edebiyat tarihçileri veya tenkitçiler tarafından da verilmiş olabilir. Batıda felsefi sistemler geliştikçe bunlara bağlı olarak yeni sanat görüşleri de ortaya çıkmıştır. Özellikle Avrupa ortaçağından sonra Rönesans hareketleriyle birlikte beraber güzel sanatlarda yeni arayışlar belirmiş, XVII. Yüzyıldan itibaren arka arkaya bir takım sanat mektepleri ve sanatkâr grupları oluşmuştur. Her sanat mektebinin arka planında bir felsefi kültürün izleri vardır. Başka bir deyişle felsefi sistemler bir süre sonra sanat dünyasına yansımış ve sanat topluluklarını

                                                                                                                         

34  Orhan  Okay,  a.g.e.,  s.    203.  

35  Seyit  Kemal  Karaalioğlu,  Edebiyat  Sanatı,  İstanbul  1980,  İnılap  ve  Aka  Yayınevleri,  2.  Basım,  ss.  168-­‐

(28)

oluşturmuştur. Edebiyat mekteplerinin adları da çok defa diğer güzel sanat dallarında teşekkül etmiş mekteplerle paralellik göstermiştir. Felsefede akılcılık klasisizmi, idealizm ve sprütializm ise romantizmi doğurmuştur. Pozivitizm realist ve natüralist romana ve parnasyen şiire yol açmıştır. XIX. Yüzyılın idealizmi ve sezgiciliği sembolizmin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Yirminci yüzyılda değişik ülkelerin edebiyatlarında, öncekilere göre daha kısa sürede görünüp kaybolan, yine felsefe ve diğer sanat sistemlerine paralel olarak neo-klasisizm, neo-sembolizm, empresyonizm, ekspresyonizm, egzistansiyalizm, Dadaizm, fütürizm, sürrealizm,

kübizm, ünanimizm gibi edebiyat akımlarının ve gruplarının adları zikredilebilir.36

Edebiyatın diğer sanat dallarında olduğu gibi hümanist veya milli olması da üzerinde durulmuş münakaşa edilmiş meselelerden biridir. Latin ve Grek kültüründen hareket etmiş olan klasik mektebin evrensel ve hümanist karakterine karşılık, romantizmin Avrupa’da milliyetçiliğe dönüş demek olduğu bilinir. Bu çok net zıtlık taşıyan dünya görüşleri dışında edebi eser, diğer güzel sanat dallarından farklı olarak, dil gerçeğine dayandığından ister istemez milli bir karakter taşımaktadır. Konuyu milliyetçi edebiyattan yani ideolojik yönelmeden ayırmak şartıyla bir edebi eserin, hangi milletin diliyle meydana getirilmişse o milletin milli edebiyatı çerçevesinde sayılacağını kabul etmek yanlış olmaz. Böyle bir eser bir tarafıyla, onu meydana getiren sanatçının tesiriyle ferdi varlığını korurken bir tarafıyla da insanlığın ortak duygu ve düşüncelerine yansıttığı nispette beşeri bir karakteri yüklenir. Değişik nispetlerde de olsa hiçbir edebi eserin onu meydana getiren sanatçıdan çağının olayından veya özelliklerinden, bulunduğu toplumun meselelerinden nihayet insanlığın ezeli ve ebedi duygu ve davranışlarından izler taşımaması düşünülemez. Böylece merkezini edebi metnin, çevresini de yazar dar çevre, bölge, memleket, millet, ümmet ve medeniyet, nihayet bütün insanlığın teşkil ettiği gittikçe genişleyen, iç içe daireler halinde zihni bir şema, edebiyatın aynı

zamanda insani ve milli oluşunu açıklayacaktır.37

Tekrarlamak gerekirse, edebiyatın malzemesi dildir. İnsanoğlu dünyaya geldiğinde görmüş, duymuş fakat konuşmaya çok daha sonra başlamıştır. Bu yönüyle müzik, tiyatro ve resim gibi sanatlarla karşılaştırıldığında çok daha gençtir. Malzemesinin dil olması dolayısıyla da gündelik hayatla daha iç içedir. Özellikle

                                                                                                                         

36  Nedim  Gürsel,  a.g.y.,    ss.    2-­‐18.  

(29)

sözlü kültürde gündelik olanla konuşmalarla imgesel dil iç içedir, belki de bu yüzden edebiyat alanında sanat yönetimi çalışmaları diğer sanatlara göre çok daha geç başlamıştır.

3.2.Görsel Sanatların Tanımlanması

Görsel sanatlar, edebiyat, sahne sanatları ve müziğin yanı sıra, “dünyanın

zihinsel ve pratik olarak özümlenmesinin kendine özgü bir tarzı”38 insanın sanatsal etkinliği içinde yer alan geniş sanat dalıdır.

“Güzel sanatlar, Plastik sanatlar” da denir. Sanatsal uğraşlar içinde, “amacı

kullanıma dönük olmayan, resim, grafik, heykel gibi, kendi başına bir değer oluşturan sanat ürünlerini üreten uğraşlara verilen genel ad39”dır. Ancak XX. yüzyıldan sonra özgün baskı, seramik, cam işleri, fotoğraf, çevresel sanat gibi yeni gelişen sanat türleri de bu sınıflandırmaya katıldığı gibi Rönesans’tan XX. yüzyıl sonuna değin tartışmasız bir güzel sanatlar dalı sayılan mimarlık kazandığı toplumsal anlamlar bakımından bu sınıflandırmanın dışında tutulmaya başlanmıştır. Güzel sanatlar için ölçüt sanat ürününün işlevsiz olarak bir estetik değer oluşturmasıdır. Öte yandan XX. yüzyıl ortasına değin güzel sanatlar kavramı, bu önde eğitim yapan akademilerin programları ve tavırlarıyla da yakından ilişkili olmuştur. Örneğin, bu döneme değin mimarlık bir güzel sanatlar dalı sayılırken modern mimarlık, mühendislik dallarıyla yakın ilişkisi nedeniyle birçok akademiden dışlanmış, daha

önceleri bir zanaat sayılan seramikse akademilere girmiştir.40

Seramik sanatçısı Veysel Özel şu tanımlamayı yapmıştır:

“Plastik sanatlar, maddeyi şekillendirerek yapılan sanat dallarını

kapsamakta, bazı sanat sınıflandırmalarında da görsel sanatlar olarak adlandırılmaktadır. Yapay ya da doğal malzemelere şekil verilerek estetik nesneler oluşturulan bu sanat dalı, resim, heykel, mimari, grafik, seramik ve cam gibi disiplinleri kapsamaktadır. Kapsadığı disiplinlerden de anlaşılacağı gibi, plastiklik özelliği olmayan malzemelerle de plastik sanatlar içerisinde sanat yapıtları ortaya çıkarılmaktadır. Örneğin, hiçbir plastiklik özelliği göstermeyen mermer heykeller ve bir çok mimari yapı da bu sanat dalı                                                                                                                          

38  Milliyet  Sanat  Ansiklopedisi,  İstanbul  1991,  s.  327.  

39  J.  N.  Erzen,  Güzel  Sanatlar,  Eczacıbaşı  Sanat  Ansiklopedisi,  İstanbul  1997,  YEM  Yayın,  c.2  s.  735.   40  J.  N.  Erzen,  a.g.e.  735.  

(30)

içerisinde yer almaktadır. Kesme, biçme, yontma, ekleme gibi yöntemlerin uygulanmasından dolayı plastik sanatlar olarak adlandırılmaktadır.”41

Güzel sanatlar terimi ve yüklü olduğu kavramlar, estetik, sanat pratiği, sanat pazarı ve de sanat teknolojisiyle yakından ilgilidir. XX. yüzyıl sonuna değin bu konuda oldukça tartışmasız kabul edile gelmiş birçok yargı, XX. yüzyılda sanat teknolojisi ve pratiğinin değişmesiyle büyük bir çekişme içine girmiştir. Güzel sanatlar kavramı, XVI. yüzyılda akademilerin yaygınlaşmasının da etkisiyle farklı zamanlarda dönemin geçerli üsluplarına bağımlı olarak oldukça kesin öğreti, teknik, uygulama ve estetik ölçütler kazanmıştır. Bu dönemden önce ortaçağ boyunca gerek Batı’da Avrupa’da gerek İslam ülkelerinde tüm sanat dalları Bezeme’yle bütünleşen ya da törensel anlamı olan ve ustalar ya da loncalar tarafından teknik ve uygulamaları kesin kurallara bağlanmış sanatlar topluluğu içinde yer almaktaydı. Güzel sanatlar kavramının, öbür bezemesel (dekoratif sanatlar) ya da işlevsel (el sanatları; küçük el sanatları) sanat dallarını dışlayan biçimde ayrı bir sınıflandırma olarak belirmesi, Rönesans’ta kilise dışında, sanata patronluk eden bir kentli sınıfın ortaya çıkması (mesen) ve sanatçıyı kişilik olarak desteklemesiyle ilişkilidir. Her ne kadar ortaçağda soylular sanat patronluğu yapmışlarsa da sanat, dine bağımlılığını ve bu sayede işlevselliğini gerçekten yitirmemiştir. Güzel sanatlar kavramının gelişmesi, sanatçı bireyselliğini ve özgün yaratıcılık kavramını da birlikte getirmiştir. Böylece güzel sanatlar, öbür sanatlardan bir, “deha” yaratısı olarak ayrılma ve daha üstün olma değeri taşımıştır. Farklı dönemlerin tavır değişikliğine karşın, güzel sanatlar kavramı, XX. yüzyıla değin temelde değişmemiş ve estetik kurumlar tarafından beslenmiştir. Şöyle ki, Platon ve Aristotales’ten bu yana, genelde sanatı “taklit”, “anlatım” ya da “dil” olarak değerlendirme eğiliminin egemen olduğu tüm bu kuramlar sanat ürününün yaşantısal gerçeklikten ve işlevden uzak olduğunu vurgulayarak, onu yaşamdan soyutlamışlardır. Bu kuramlar ışığında kesinlik kazanan güzel sanatlar tanımı, XX. yüzyılda beliren, yaşantısal yanı ağır basan, izleyicinin tanımını gerektiren ve güncel yaşam içinde işlevsel yanı olan ya da tepki yaratmak üzere tasarlanmış olan, özellikle avangart (öncü) sanat türleri için geçerli olamamaktadır. Bu bakımdan güzel sanatlar tanımının ölçütleri bugün oldukça geniş ve disiplinler arası sanat türleri (gösteri sanatı, yerleştirme vb) için oldukça belirsizdir.

                                                                                                                         

41  S.  Veysel  Özel,  Plastik  Sanatlarda  Disiplinlerarası  Etkileşimler  ve  Seramik  Sanatına  Yansıması,  

Yayımlanmamış  Yülsek  Lisans  Tezi,  Dan.  Yrd.  Doç.  Dr.  Kemal  Uludağ,  Anadolu  Üniversitesi  Sosyal   Bilimler  Enstitüsü,  2007,    s.  16.  

Şekil

Şekil 1: İşletmenin Çevresi 196
Tablo 2: Projelerin Sayısal Dağılımı 256
Tablo 3: Proje Bütçeleri

Referanslar

Benzer Belgeler

Çağdaş Türk sanatında 1990 sonrası disiplinlerarası çalışan sanatçıların ortaya koyduğu işler uzlaşımsal temsil ve yeni doğalcı temsil kuramları içerisinde

Bölge yöneticiliği yaptığı dönemde koçluk ile tanışmasının ardından koçluk konusunda birçok eğitim programına katılmış ve 2011 yılında Adler

İstihbarat, Hedef Müşteri Bulma Eğitimi” 2019 İstanbul Kimyevi Maddeler İhracatçılar Birliği-İstanbul Uluslararası Pazarlama ve Ticari İstihbarat Eğitimi 2019

D’Angers Üniversitesi ile Strasbourg Üniversitesi’ndeki çalışma grupları, kısa bir süre önce, organik molekül temelli güneş hücreleriyle dönüştürme

Laringoskopi uygulaması 1 numara Miller bleyd ile denendi, bleydin büyük olduğu düşünülerek 0 numaralı bleyd ile laringoskopi tekrarlandı.. ve 3,5 numaralı kafsız tüple

In our study, lipid and protein oxidation levels in kidney tissue were examined in rats sacrificed 24 h after the unilateral partial and complete obstruction procedures

Çok kültürlü bir topluma sahip olan Kanada’nın 1897 tarihli ilk anayasasının başlangıç kısmında kuruluş tarihçesi kısaca belirtilmekte iken 1982 tarihli yeni

yüzyılda, Türk dilini Araplara öğretmek amacıyla yazılmış olan Dîvânu Lugâti’t-Türk, Türk dili, edebiyatı, folkloru ve sanatı üzerine yazılmış ilk eserdir.